@simurganka45
|
Keyifli okumlar🌸🐥 Ayrıca iyi bayramlar🩵🩵
Nazlı Ahu Anlatımıyla
Sabah uyandığımda odam yine boştu. Anlaşılan Savaş yine erkenden kalkıp gitmişti. Kendimi hem hafiflemiş hem de kırgın hissettim. Odanın kenarına koyulan valizimle Savaş'ın eşyalarımızı getirdiğini anladım. Havlumu ve kıyafetlerimi alıp kattaki banyoya gittim. Kapıyı kilitledim. Güzel bir duş alıp işlerimi hallettim. Yanımda getirdiğim siyah yelekli takımı giydim. Saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Hava zaten sıcaktı kendiliğinden kururdu. Yüzüme güneş kremini sürdüm. Hafif de makyaj yaptığımda bugün için hazırdım. Kirlileri bir poşete koyup valize tıktım. Yavaş adımlarla taş merdivenden inerken avludan gelen seslerle yine herkesin benden önce kalktığını anladım. Akif ve Narin bugün gelicek akşama da istemeleri vardı. Masaya yaklaşıp 'Günaydın' dedim içten bir tebessümle. Aynı şekilde karşılık aldığımda Mert ve Çınar'ın arasındaki boş sandalyeye oturdum. Kahvaltı boyunca sorulan soruları yanıtlarken çoğunun kaçamak bakışlarını yakalasam da görmezden geldim. Dün olanlardan sonra herkes nasıl olduğumu merak ediyordu.
Kahvaltı yapılınca arabayı alıp korumalar eşliğinde havalimanına gittim. Çok geçmeden kapıdan çıkan çiftle yanlarına ilerleyip sarıldım. Önce Narin'in ailesine gidip ellerini öptürdük. İkisinin de özür dilemesiyle Narin'i akşam hazırlanması için orda bırakıp Akiflere geçecekken onların Yusuf beye hasta ziyaretine gittiğini öğrenip mecbur konağa sürdüm arabayı. Kapının önünde Akifle beklerken o günün aklıma gelmesiyle bir derin nefes alıp kapıyı çaldım. Çok geçmeden kapı Baran abi tarafından açıldığında şaşırarak bana baktı. Yanımda duran Akif abimin eline gidince onu engelleyip tokalaştı.
'Akif'in babası burdaymış habersiz geldik, kusura bakmayın.' Gözleri buğulandı. Akif önde içeri girerken ben de çekinerek de olsa içeri girdim. Baran abi kolumu tutunca hayal kırıklığıyla döndüm ona.
'Abim yapma nolur böyle' dediğinde derin bir nefes alırken kolumu da elinden çektim.
'Niye söylemedin Jiyanın durumunu senden beklemezdim.' Gözleri şaşkınlıkla açıldı. Yutkunup bir şey söyleyecekken elimi salladım boşver dercesine. 'Neyse ne kapandı gitti artık.' Baran önde Akifle biz arkasında bir odanın önüne geldik. Baran kapıyı açtığında Yusuf beyin bir koltuğa rahat kıyafetle ama dik bir şekilde oturduğunu gördüm ilk. Yanında ailesi ve Akif'in aşireti vardı. Babası Akif'i görünce ayağa kalkıp yanına geldi. Önce bir tokat atınca şaşkınlıkla tepki veremedim. Tam yanına gidecekken Akif'e bu sefer sarılmasıyla olduğum yerde kaldım. Akif sarılma bitince babasından başlayarak herkesin elini öptü. Babasıyla birlikte kalktığı yere oturunca ben hala ayakta duvara yaslanmış şekilde duruyordum.
'Kızım sen de otur ayakta kaldın' Yusuf beyin sesiyle ona döndüm. Yanda duran masanın sandalyesini çekip kapıya yakın oturdum.
'Akşam geliceksin değil?' Akif'in benimle zıtlaşan babasının soru eki kulanmadan kurduğu cümleyle herkes tekrar bana dönmüştü. Akif başını öne eğdi. Ona arabada durumu açıklamıştım.
'Benden bu kadar artık. Gerisi aileleri olarak sizde' cümlemin bitmesiyle odaya yeni elinde çay tepsisiyle giren Jiyan bana bakıp dondu kaldı. Aynı şekilde babasının yanında oturan Lalin ve abileri de.
'Hayırdır korktun o gün pek atar tutardın' babasının alaylı sözleri üzerine Mustafa Soykan boğaz temizleyince tekrar ciddileşti.
'Kimsesi olmayan kimseden korkmaz. Söylediklerimin arkasındayım abimler burda, ne ihtiyaç olursa söylersiniz yaparlar.'
'Sen kimsesiz değilsin Ahu Nazlı' Yusuf beyin sözleriyle güldüm. Bu sırada çay tepsisi önümde Jiyan geldiğimden beri ilk kez merhametle bakıyordu bana. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp içmeyeceğimi belirttim. 'Sen de kızımla doğru konuş Nihat' dediğinde göz devirdim.
'Geç kaldın Yusuf Soykan sözlerin artık bana etki etmiyor. Ben zaten bir daha gelmemek üzerine gidiyorum.' Ortamı sessizlik kaplarken Akif ve ailesi tekrar geçmiş olsun diyerek kalktı. Ben de gideceğim sırada Agir'in 'Bekle abim konuşalım' demesiyle sigara yakıp olduğum avluda kaldım. Burdan tüm defteri kapatıp öyle gidicektim. Yusuf Soykan arkasını dönüp beni sigara içerken görünce derin bir iç çekip eliyle avludaki geçen bastığım masayı işaret etti. Sigaramla geçip masanın ucundaki sandalyeye oturdum. Diğerleri de oturduğunda sözde ailemle ilk kez aynı masada eksiksiz oturuyorduk. Sigaramı bitirince küllüğe bastım.
'Öncelikle biz senden özür dileriz.' Diyen Jıyan beni şaşırtırken diğerleri de eşlik edince kafa salladım. Bu geç kalmış bir özürdü bir boka yaramazdı yani...
'Seninle oturup konuşamadık özür dilerim. Ama ben ne yapacağımı bilemedim. Şimdi sana söz ne sorarsan sor cevap vericem.' Yusuf Soykan'a baktığımda biraz önce ağaların yanındaki dik halinden eser yoktu. İki büklümdü sandalyesinde. Uzun uzun baktım gözlerine o da anlamış olucak ki bakışlarımı bana döndü masadaki gözleri yine de çekmedim bir süre sonra derin bir nefes alıp yine o kaçırdı gözlerini.
'Size soracak tüm sorularımın cevabını öyle ya da böyle aldım. Bugün ilk ve son kez geldik büyük ihtimalle bir araya o yüzden sizin sorularınız varsa ben cevaplayayım.' Dedim aklımdan geçenleri düşünmeden söylerken.
'Gidicek misin?' Diyen Arjin'e baktım. Gözleri kırmızılaşmış dolu doluydu. Dışardan sert görünse de demekki duygusaldı. Ona kafa salladım. Dudaklarını birbirine bastırıp o da kafa salladı.
'Af dilesek affedemez misin?' Diyen Mustafa Soykanla diğer bakışlar ona döndü. Herkes şaşırmıştı beklemiyorlardı tabi burnu düşse almayan bu adamdan böyle bir soru.
'Ne kızgın ne dargın ne kırgınım. Aflık bir durum yok yani. Burası bana iyi gelmiyor ve bu hayatın bana öğrettiği şeylerden biridir. Solmaya başladıysan kalma orda sen orda kalmaya mahkum saksı çiçeği değilsin.' Yalandı ilk sözlerim kırgındım, kızgındım, dargındım ama en önemlisi pişmandım. Hala geceleri onlarla hala barışmak istediğim onlardan hesap sormak istediğim için...
'Hepsi bizim yüzümüzden' diyen Lalin çoktan ağlamaya başladı çaprazımdaki sandalyede ona çantamdaki mendilden uzatıp tekrar yaslandım.
'Kimsenin suçu yok. Daha fazla ağlayıp üzmeyin ailenizi. Ben ikinizinde böyle bir ailesi olduğu için mutluyum. O gün sözlerim yanlıştı ya da yanlış açıkladım kendimi. Ben sizin bu ailede olmasınız nasıl hayat yaşayabileceğini en acı şekilde öğrendim. Düşmanım olsa ki siz değilsiniz bir çocuğun öyle şeyler yaşamasını asla istemem. Benim o günkü ve ondan önceki sözlerim benim yerime yaşadıklarınız değildi. Ben onların beni öğrendikten sonra çabasızlıklarına söyledim onları.' Dün Savaşla konuştuğum gibi içimden geldiği şekilde konuştum.
'Yapma şunu. Ben onca şey yapmışken hakkım olmadığı halde, sen buna hakkın varken iyi davranma bana. Bağır çağır kır parçala beni.' Lalinin yakarırcasına söylediklerine kulak asmadım.
'Yaparım Lalin. Seni sizi en iyi ben anlarım. Bizim gibilerin de kötü huyudur bu. Seninle aynı şeyleri yaşamış birinin elimden tutarsın. Çünkü sen onları yaşarken elinden tutanın olmayışının ne demek olduğunu iyi bilirsin.' Herkesin akan göz yaşlarına rağmen bende artık yaprak kıpırdamıyordu. Hissizleşmiştim yine. En iyisinin daha fazla burda durmamak olduğu için ayağa kalkıp üzerimi düzelttim. 'Benim için bir şey yapın herkes eski hayatına devam etsin.' Son sözlerimi de söylerek ayrıldım ordan. Mertlere geçip hepsiyle vedalaştık Savaşla. Abimlere kimseyle sorunum kalmadığını söyleyip bir hafta sonra görüşmek üzere Savaşla beraber yola çıktık. Kimsesiz olarak geldiğim bu memlekette yine kimsesiz olarak gittim...
* * *
Havalimanından eve geçince Savaş iznini halletmek için beni bırakıp karakola geçti. Eve geçip kirlileri makineye attım. Odama geçip yatağa girdim. Özlemiştim burayı gözlerimi kapatıp bir şey düşünmemek için uykuya bıraktım kendimi. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama omzumun dürtülmesiyle homurdanarak diğer tarafa döndüm. Yüzümden sulu sulu öpülmemle gözümü açmadan elimle itmeye çalıştım.
'Siktir git Bilge uyuyorum' kıkırdayarak beni öpüp sırnaşmaya devam etti.
'Ufff senin beni abim sanıp karşılık vermen gerekiyordu.' Hayıflanmasıyla tek gözümü açıp ona baktım. Gayet ciddiydi.
'Bilge ne olsun istiyorsun Allah aşkına' artık sırtımı yatak başlığına yaslayıp oturur pozisyona geldim. Karşımdan götüm götüm yaklaşıp kolumu kaldırıp göğsüme sokuldu.
'Abim yokken ben vardım hatırlatırım.' Kafasına ufak bir vurur gibi yapıp saçlarından öptüm.
'30'a kadar evlenme ver elini Hollanda' diyip alnından öptüm. Komidindeki telefonumun sesi odaya yayılırken Bilge eline alıp baktı. Savaş görüntülü arıyordu bana bakınca gözlerimle onay verdim.
Savaş gülümserken bir bana bir Bilgeye baktı. Emniyetteki odasındaydı. Bilge Savaş'a nispet yapar gibi beni öpünce ben gülümsedim Savaş yalandan homurdandı. Şu an ikisinin de beni kendime getirmeye çalıştığının farkındayım.
'Abi aramızdan çekil, sevenleri ayırma' Bilgenin sözleriyle güldüm.
'Beni yengesinden kıskanıcağını düşündüğüm kardeşimin, yengesini benden kıskanması' Savaş gülerken ben de ona öpücük attım bana bakıp göz kırptı.
'Yengemi yerim.' Diyip şap diye bir daha öptü. 'Gidiyim de karıma yemek hazırlıyım.' Savaş'a saçlarını savurup yanımdan kalktı. Ben de tekrar Savaşa döndüm.
'Alışmışım sürekli yanında olmaya, özledim yavrum.' Savaş'a göz devirdim.
Aklıma gelenle sinsice sırıttım. 'Komser özlediysen bu kadar gönder bir ekip al içeri. Alışığım ben suçsuz yere sizin oraya gelmeye.' Ben gülmeye başlarken Savaş göz devirdi.
Biraz daha saçma sapan sanki sabah konuşmamışız gibi sohbet ettik. Savaşın kapatmaya niyeti olmasa da işten çağırılınca kapattı. Ben de telefonumla aşağı indim. Mutfakta Bilge kıvırtarak masa hazırladığında beni de elimden tutup oynatmaya başladı. Şarkı değişip oryantel çalınca ellerimi belimin aşağısına koyup salladı. Sonra kendi etrafında dönüp bana bayıldı. Alnını öpüp güldüm deliydi meliydi ama çoğuna bedeldi.
Masaya oturmuş Bilgenin yaptığı makarnayı yerken ciddileşip sanki telefonda anlatmamış gibi Mardindeki olayları anlattım. Bilge ordakilere bir ton sövüp istersen al bilet gidip dünyayı dar edelim onlara dediği sırada tekrar telefonum çaldı. Baktığımda kayıtlı olmayan bir numaraydı.
'Kim acaba bu?' Bilgeye bakıp göz devirdim. Sanki müneccim boku yedim açmadan numaradan kim olduğunu bilecek.
'Efendim' diyerek telefon kapanmaya yakın açtım.
'Ahu Nazlı benim Agir' dediğinde dudaklarımı kıpırdatarak Bilgeye söyledim. Göz devirip yerinde dikleşti sanki görücekler havalara bak.
'Ne vardı?'
'Bir sorun yok Nazlı. Ben seni merak ettim. Gitmişsin.' Efekan gibi göz devirmekten gözlerim öyle kalıcak.
'Evet söylemiştim. Hatta herkes yoluna devam etsin de dedim.' Karşıdan derin bir nefes alma sesi geldi. Sanki tüm olanların suçlusu benim anasını satayım.
'Neyse sesini duydum, ararım ben yine seni.' Sözlerimi duymamazlıktan gelip yine kendi bildiğini okuduğunda bir şey demeden suratına kapattım. Normalde yapmam ama şu an normal değil...
Bilgeyle görüşmediğimiz zamanda onun yaptıklarından, okuldan, mahalleden konuşarak yemeğimizi yedik. Abimlerle de bir posta görüntülü konuşup sorun olmadığına ikna edince çaylarımızı alıp aldığım bahçe mobilyasına çıkıp Bilgenin benim için çıkarttığı notlara çalıştık haftaya vize haftası başlayacaktı. Geç bile kalmıştı. Artık kimseyle konuşmak istemediğim için telefonumu içerde bıraktım. Böyle iki üç saat aralıksız notlara çalıştık. Arada sadece çay araları verdik. Bilge bir hafta daha okula gitmediğim için Berkin benimle ilgili onu darladığını abartarak anlattı bir ara. Artık çalışamayacağımıza karar verip kalemi bırakmamla eş zamanlı Savaş ve Barış'ın arabaları evlerinin önlerinde durdu. Bilge abisine seslendiğinde Savaşla birlikte yanımıza geldiler.
'Ooo kaçak prensesimiz de gelmiş. Özlettin kız kendini. Sen yokken mahalle aksiyonsuzluktan çok sıkıcıydı.' Bir yandan söylenirken bir yandan sarıldık. Savaş Bilgeyle sarılıp hala ayrılmayan bizden Barış'ın kollarını çekip onu itti. 'Aman gel sarıl ne zamandır görüşmediniz. Yedik sanki sevgilisini. Görmemiş de değilsin ama neden böyle oldun sen.' Barış'ın söylenerek Bilgeye sarılmasıyla Savaş ona ters ters bakıp bana sarıldı.
'Evet özledim bilader Naz'ımı var mı?' Bir yandan da onların karşısındaki koltuğa yan yana oturduk.
'Savaşım Barış haklı sanki sabah görüştük daha' dediğimde Barış beni yavaş tempoda alkışlamaya başladı. Savaş hafif öne eğilip eline vurdu. Arkasına yaslandığında beni göğsüne çekti.
'Ben yanındayken de hasretim kızım sana.' Kulağıma fısıldadığı şeyle gülümsedim. Hafif kafamı kaldırıp çenesinden öptüm. Gözleri kısılarak aşağı eğdiği kafasıyla bana bakıp iç çekti.
'Şovcusun' bir yandan Bilgenin kendine onlar gelmeden koyduğu çayını içerken bir yandan da bize teessüf etti Barış.
'Kıskanma kardeşim, dua et senin de olur.' Savaş da nispet yapar gibi beni kendine çekti. Barışla Bilge bir konudan tartışmaya başlarken Savaş kendi tarafındaki kupamı elime alıp kulağıma eğildi. 'Senin mi?' Kafa salladım. Kupayı eline alıp inceledi biraz çevirince gülümseyip bana göz kırparak tam benim içtiğim yerden gözlerime çapkınca bakarak içtiğinde dizine bir tane geçirdim. 'Çok güzelmiş çay' dediğinde Barış kaşlarını çatıp kupayı kaldırıp bir yudum daha aldı.
'Oğlum dümdüz çay işte lan. Ah ah şimdi Rizemde olucaktık.' Uzaklara daldığında derin bir iç çekti. 'Bir ara ayarlayıp gidelim mi bizim yayla evine hem kafamız dağılır.' Çok güzel bir fikirdi. Hevesle kafa salladım. Bilge heyecanla plan yapmaya bize de anlatmaya başladı. Bir yandan da yaptığı plandaki yerleri hevesle bize gösteriyordu. Savaş'ın telefonu çalınca ondan biraz ayrıldım. Ayağa kalkıp biraz uzaklaştığında Barış hemen nifak tohumu ekmeye başladı.
'Kız senin yanında açmadı. Ben olsam burnundan getiririm. Kim bilir kimlerle konuşuyor.' Dediğinde Bilge abisine dehşetle baktı. Savaş bana bakıp konuştuğunda ona öpücük attım. Ciddi ifadesi dağılıp sırıtmaya başladı. 'Senin adın Nazlı nazlan az şu çocuğa. Sürt burnunu bunu da ben mi öğretiyim.' Barış'a kafa sallayıp geçiştirdim. Savaş son söylediklerini duymuş olucakki yerine geçerken Barış'ın ensesine yapıştırdı.
'Abili kardeşli zararsınız bana.' Tekrar eski yerine döndüğünde ben de göğsüne sığındım tekrar. 'Abinin selamı var Nazım' dediğinde selamı alıp Barış'a bak dercesine Savaşa sırnaştım.
'Yazık yazık gençlik bitmiş. Erin işten geldi karnı aç mı tok mu soran yok. Sen vazgeç bundan ben ikimize de bakarım yavrum.' Derken bir yandan Savaş'a sırnaştı. Savaş da ona karşılık verip öperken beni ondan uzaklaştırdı. Bilge yerinden kalkıp beni yanına çekerken sıra ondaydı.
'Düşünsene aşkım sen işten gelmiş yemeği hazırlayıp sofrayı kuruyorsun. Ben alışveriş yapıp senin yemekleri iştahla yerken gezdiğim mağazaları anlatıyorum. Söylesene çok güzel olmaz mıydı?' Gülmeden söylediğim instagram akımına beraber güldük. 'Şaka bir yana açsanız mutfakta makarna var' dediğimde Barış kafa salladı. Yerimden kalkıp boş kupalarla içeri gittim. Kalan kıymalı makarnayı iki tabağa bölerken arkamdan belime sarılıp omzuma konan kafayla gülümsedim.
'Savaş yemin ederim imdat diye bağırırım.' Dediğimde melodiyi andıran kahkahası kulağımı şenlendirdi. Tabakları tepsiye koyarken hala ocaktaki çaydanlıktan da hepimize çay koydum. Savaş bir saniye bırakmadı beni. Sürekli boynumdan yaptığıma bakıyordu. İşlerim bitince ona döndüm. Karnımdaki elleri belimi buldu. 'Komiser olup bağımlılarla mücadele etsem nolur sana bağımlı olduktan sonra' onun da sosyal medya esprisine küçük bir öpücükle karşılık verdim. Savaşa kalsa bu öpücük uzardı ama tam o sırada ellerini yıkamaya geçen Barış'ın 'Makarna yemek istiyorum fırında mercimek değil' demesiyle Savaş beni bırakıp Barış'ı kovalamaya başladı.
Çocukça birbirleriyle el yıkama yarışlarını biraz izleyip tepsiyle salona geçtim hava kararmaya başlamıştı ve ben daha ışıklandırma işini halledememiştim. Salonda Bilge benim geldiğimi görünce elindeki notları düzenleyip masanın üstünü boşalttı. Ben de servis açtığımda beraber televizyonun karşısına çaylarımızı alıp geçtik.
Beraber film seçip izlerken bizim başrol erkeği beğenmemize onlar gıcıklık yapıp nesi var sanki ben ondan daha iyiyim diye sidik yarıştırdılar. Kapının çalmasıyla yerimden kalkıp kapıya gittim. Açtığımda elinde paketlerle mahallenin geri kalan üyeleri geldiğinde sarılıp içeri davet ettim. Beraber salona geçtiğimizde Barış burun kıvırıp 'Siz de mi geldiniz?' Dediğinde Ali abinin bakışıyla Asena gibi kıvırıp 'Ben de diyorum benim içim neden buruk, iyi ki geldiniz.' Dediğinde güldüm. Barış böyleydi ortamın havası dağılsın diye görünüşünün aksine çocuklaşma huyu vardı.
Sait Barış'ın kalktığı Bilge'nin yanına oturacağı sırada bunu fark edip uçarak geri yerine oturdu. Bir yandan da ağzının içinden bir şey söylüyordu. Bir ara şu işi de halletmem lazım.
'Düğüne kalmadınız iyi ki özledik kız seni çitlenbik' Ali abiye ben gülerken Savaş kaşlarını havaya kaldırıp ona döndü.
'Abi hani ben de yoktum ben de geldim. Ben Savaş senin kardeşin.' Deyip kendini hatırlattığında bu sefer burun kıvıran Ali abiydi.
'Sen de hoşgeldin' zoraki konuşmasına yine gülerken tekrar kapı çaldı. Gidip açtığımda elinde tepsiyle Serkan girdi. Girerken de tepsinin müsade ettiğince bana sarılıp saçımdan öptü.
'Benim yiğidim Savaşım gelince ellerimle baklava yaptım. Yesin güçlensin benim aşkım.' Diyerek tepsiyle Savaşa ilerledi. Bir değillerdi ki bitsinler.
'Görün işte' diyerek tepsinin ortasındaki baklavayı eliyle alıp tek lokmada ağzına attı. Barış da bir dilim alırken bir dilim de uzak olan Saite eliyle verdi istemeye istemeye.
'Hikayenin sonunda dördünüz gay çıkıcaksınız gibi bir his' dediğimde Ali abi bana çak yapıp kahkaha attı. Diğerleri de birbirinin kolunun altına girip karşı koltuğunda oturan bize nispet yaptılar. Nasıl oldu bilmiyorum ama ben kapıyı açmaya gittiğimde Bilgeyle Sait yer değiştirmişler. Onlar koltukta dördü sıkış tepiş otururken biz üçümüz rahat rahat oturduk.
Kapı tekrar çalınca yerimden kalktım. Savaş arkamdan 'Aman sakın yalnız bırakmayın' diye homurdanmasını duydum. Kapıyı açtığımda elinde poşetle Poyrazla Demir vardı. Beraber içeri geçtiğimizde ben de onlara çay tatlı koymak için mutfağa girdim. Elimdekileri tepsiye koyup salona geçtiğim de Demir kalkıp elimden aldı.
'Beni mapusa atan adamları getirdiğim hale bakın' deyip keyifle yerime geçtim.
'Sen yokken kimi atacağımızı bilemedik. Senin yokluğunda işler kesattı' Poyraz ona uyduğunda Savaş ensesine vurdu. 'Bu da iyice hanımcı oldu.'
'O direk hanım oldu devrem' Sait de onlara katılırken telefonum çalmaya başladı. Abimler görüntülü arıyordu. Telefonumu alıp Savaş'a döndüm.
'Abimler görüntülü arıyor' dediğimde Savaş yerinden kalktı.
'Siz takılın biz konuşup gelelim.' Diyip elimi kavradı.
'Yağcılarda inecek var' hepsinin arkamızdan bağırmasını umursamadan mutfağa girince telefonu yanıtladım. Savaş da kapıyı kapatıp yanıma geldi.
'Narçiçeğiimmmm özledimm' Mert'in açmamla bağırması bir oldu. Dördü de kadraja zar zor sığmıştı.
'Abartmayın artık ya daha bir gün olmadı.'
'Sen bunu bırakmadın mı daha kor alevim.' Ateş her zamanki gibi Savaşa takışınca Savaş onu umursamadan kolunun altına aldı beni.
'Bulmuşum böylesini bıraksa da bırakır mıyım ben.' Derken öyle böyle on dakikaya yakın konuştuk. Abimler her ne kadar Savaşla uğraşsa da kapatırken kızımız önce Allaha sonra sana emanet diyip yalnız bırakma dediler. Vurulmadan önce evde yalnız kalan da nenemdi zaten.
Tekrar salona geçip geç saate kadar konuşup gülüştük. Kafamı yine her zamanki gibi dağıtmışlardı. Yarın tatil olduğu için pikniğe gitmeye karar verdik. Onları geçirince Savaşla onlara geçtik. Anneleriyle oturup sohbetten sonra bu sefer Savaş'ın odasına geçtik beraber huzurlu kollarında kendimi uykuya bıraktım.
Bölüm sonu🫶🏻🩵🎊🎉 |
0% |