Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@simurganka45

Keyifli okumalar😂🩵😘

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Sabah bedenimi saran kolların sıkılığıyla rahatsız bir nefes aldım. Benim gibi yalnız yatmaya alışkın birine göre fazlaydı bu yakınlık. Savaş'ın kollarını kendimden ayırmaya çalıştım ama tabiki de başarısız oldum. Oflayarak ona doğru döndüğümde huzurla uyumaya devam ettiğini gördüm. Uyandırıp uyandırmama arasında gidip gelirken aklıma Savaşların evinde olduğumuz çok büyük ihtimalle annesi tarafından görüldüğümüz aklıma gelince anlık bir güçle yerimden telaşla doğrulup yatağa oturdum. Savaş gözlerini kısıkça aralarken onun rahatlığına göz devirdim.

 

'Kalk Savaş kalk çabuk, kollarını da sarmışsın ahtapot gibi' sinirle konuşmamla yerinden hala kalkmadı belimdeki ellerini de çekmedi. Sadece gözlerini tam anlamıyla açıp sorgularcasına bakmaya başladı. Ben hala ondan kurtulmaya çalışıp ağa takılmış balık gibi çırpınıyordum.

 

'Güzelim sabah sabah noldu Allah aşkına' sesi uykudan yeni uyandığı için pürüzlüydü. Bu hali etkileyici olsa da şu an düşündüğüm başka şeyler olduğu için buna düşmedim.

 

'Ben unuttum sizde olduğumuzu, annen görmüştür bizi rezil olduk.' Hala çırpınmaya devam ederken çapkın çapkın gülerek beni tek hareketle yatağa çekip hafif üstüme çıktığında şaşkın şaşkın baktım.

 

'Görürse gördün yavrum, sevgilim değil misin?' Bir yandan tek eliyle yataktan destek alıp yükünü oraya verirken diğer kırdığı dizinin elinin tersiyle yanağımı okşarken bu gevşek haline tek yapmak istediğim kafa atıp üzerimden kalkmasını sağlamaktı. Telaş halindeyken mantıklı düşünebileceğimi sanmıyorsunuzdur herhalde. Savaş bu halimi anlamış olucak ki tam ona doğru kafamı yaklaştıracakken kafasını boynuma koyup yanağımı okşayan eliyle alnıma hafif baskı yaptı. 'Aklından geçirme Naz' ay kafamın içindekiler alt yazı mı veriliyor napıyor.

 

'Dur kafamı dağıtma, kalk üstümden dağ ayısı' onu elimle uzaklaştırmaya çalışsam da pek işe yaradığı söylenemez. Kendi isteğiyle boynumdan kalkıp yüzüme tek kaşını kaldırıp bakmaya başladığında ben de kaşlarımı çatıp göz kırptım hayırdır der gibi.

 

'Demek dağ ayısı ha, şimdi bu ayı seni napsın' diyerek bana yaklaştığında ani gelen bir tepki olarak tekme attım. Tekme biraz yanlış yere ve kontrol edemediğim bir hızla olunca Savaş iki seksen malum bölgesini tutup gözleri kapalı yatağın kendi tarafına düştü. Üzerimden kalktığı gibi yataktan çıkıp ayağa kalktım. Ellerimi arkamda bağlayıp parmaklarımla oynarken alt dudağımı ısırarak hala gözleri kapalı yatan Savaş'a baktım. Ses çıkarmazken hafif yanına yaklaşıp parmağımla omzuna hafif dürttüm.

 

'Ben özür dilerim şeyine vurmak istemedim' sesim suçluluk yüzünden oldukça kısıktı. Adamın malzemelerine zarar vermiştik. Hala aynı pozisyonda kalırken yatağa dikkatlice oturup tekrar dürttüm. 'Savaş bir şey söyle korkuyorum' derken de yine hareketsizdi. Hafifçe ona doğru yaklaşırken yaşadığını belli eden tek şey sesli nefes alış verişiydi.

 

'Kaç Naz' dediğinde birden gözlerini açmış. Ona bakan yüzümle göz göze gelmişti. Sesi çok korkutucuydu hemen yataktan kalkıp bir iki adım geri gittim. Erken haber vermişti göt herif. Yataktan tehlikeli bir şekilde bana doğru gelirken onun tarafında kalan kapıya baktığımda o da baktığım yere bakıp üzerindeki anahtarı alıp eşofmanının cebine attı.

 

O bana tehlikeli bir sırıtışla yaklaşırken ben de tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülümseyle tersi tarafa küçük adımlar atıyordum. Duvarla buluştuğumda adımlarını büyütüp beni sıkıştırdı. Gerçekten her seferinde aynı klişeyi yaşamak zorunda mıyız.

 

'Sen söyle Naz şimdi sana ne yapayım?' Derken sesi az önceki kadar olmasa da hala sinirli çıkıyordu.

 

Omuz silkip hemen üste çıktım. 'Bence üzerime geldiğin için özür dilemekle başlayabilirsin' sözlerimle bir kaç kez hem gözünü hem ağzını açıp kapattı. En son derin bir nefes aldı.

 

'Nazzz nazz nazzz' derken dişlerinin arasından tıslamış olsa da kuyruğumu dik tutmaya devam ettim.

 

'Ayrıca nasıl polissin sen, işteykende böyle dövüşüyorsan işimiz var. Ne yapsam çalıştırsam mı bir kaç tur seni.' Gülmeden söylediğim için kendimi takdir ettim. Bir yandan da Savaş'ın omzunda toz varmış gibi bir kaç dokunuşla silktim. Birden biraz daha yaklaşıp kulağımın yanına geldiğinde yutkundum. Yutkunmama gülümsediğini duysam da bekledim.

 

'Öncelikle bir tek sana yenildiğimi anlamaman şaşırtıcı.' Sesi kısık ama netti ben hem sözlerine hem de kullandığı tonuna sıcaklamaya başladım. Yanımda duran eli aşağı inip belime dolanıp beni iyice kendine çekerken diğer eli hala duvardaydı. 'Karşılıklı dövüşe gelirsek yatakta olucaksa neden olmasın.' Derken tekrar yutkunma ihtiyacıyla bir adım geri gidip duvara sırtımı verirken yüzüne baktım. Bir eli hafifçe gevşemiş belimi okşarken benim gözlerim koyulaşmış gözlerini buldu. İstemsiz dudağımı yaladığımda bakışları dudağımı bulduğunda titrek bir nefes daha aldım. 'Daha sözlerimle kollarımda böyle titrerken fazla cesursun güzelim.' Burnunu burnuma sürtüp beni bırakınca boşluğa düşmüş gibi hissettim düşmemek için sırtımı duvara dayayıp derin nefesler aldım. Halimden memnun bir sırıtışla yatağa ilerleyip düzeltmeye başladı. Ben de kendime gelmek adına odasındaki banyoya ilerleyip soğuk suyla elimi yüzümü yıkadım bir kaç kez.

 

Sonunda işlerimi halledip biraz daha toparlanınca banyodan çıkıp odaya ilerlediğimde çıkmış olduğunu fark edip yatağa kendimi sırt üstü attım. Bir kaç dakika sonra kapı açılsa da umursamadım. Hatta gözlerimi kapattım. Yanım çökse de gözlerimi açmadım. Saçlarımı okşadığında iyice mayışmıştım.

 

'Özür dilerim sevgilim. Senin nasıl hissediceğini düşünmem lazımdı. Böyle şeyler konuşmak seni rahatsız ediyorsa bir daha yapmam.' Dediğinde gözlerimi açıp ondan tarafa döndüm. Elinin biri saçlarımda diğeri kafasının altında bana dönükken ben de onu taklit ederek elimi hafif kirli sakallarında gezdirdim. Böyle düşünüp özür dilemesi hoşuma gitmişti. İkimizde gözlerimizi birbirinden kaçırmazken bana olan üzgün bakışlarına dayanamayıp konuşmam gerektiğini fark ettim. Sanırım zamanında hastahanede herkes varken abimlere haykırdığım taciz durumundan dolayı benim hassas olduğumu düşünüp kendini suçlamıştı.

 

'Sevgilim öncelikle böyle ince düşündüğün için teşekkür ederim.' Diyip yanağından öpüp geri yattım. Gözlerindeki hüzün dağılmasa da azalmıştı. 'Ayrıca o konuyla ilgili bir travmam yok olsaydı da seninle beraber aşardım. Ben sadece utandım bir an' dediğimde artık gözlerindeki hüzün tamamen dağılmış yerini ışıltılara bırakmıştı. Yanağında duran elimi tutup avcuma derin bir öpücük bıraktı.

 

'Senin o utanmana, işvene, cilvene, nazına ölürüm ben yavrum. Seni korkutma düşüncesi beni' devam edecekken dudaklarına yapışarak susturdum onu. Derin bir öpücükten sonra ayrıldığımda gülümsedim.

 

Anlık aklıma sabah bu durumun başlama sebebi gelirken hızla onu itip doğruldum. 'Savaş annenler var yaptığına bak.' Yine gözleri kısılarak güldü.

 

'Sevgilim değil misin öperim de severim de' diyerek sabahki sözlerini tekrar etti.

 

Omuz silktim. 'Değilim' bu sefer kaşlarını çatarak beni kollarının arasına aldı.

 

'O zaman ilerki çocuklarımın annesinden özür dilersin. Malum baya zarar gördüler' omzuna vurduğumda kaşlarımı çattım. Düşüncesi bile kötüydü. Eliyle kaşlarımı düzelttiğinde kıs kıs gülüyordu.

 

'Az bile yaptım sana. Biraz daha devam et bak bakalım bir daha böyle şeyler söylemeyi bırak, düşünebiliyor musun?'

 

'Sıvış bir şey söyle korkuyorum' sesini inceltip beni taklit ettiğinde sinirle yanından kalkıp aşağı indim. Ayarlarımla oynamıştı sabah sabah.

 

'Günaydın' diyerek mutfağa giriş yaptığımda Bilgeyi burda görmeyi beklemiyordum. Elindeki ekmek bıçağıyla bana imalı imalı gülmeye başladığında yanına doğru ilerleyip kalçamı tezgaha dayayıp ona doğru baktım.

 

'Sabah sabah kalkamadınız herhalde yataktan. Açlıktan birbirimizi yedik burda sizi beklerken. Tabi siz birbirinizi ye-' durmadan konuşurken omzuna vurdum hafifçe.

 

Elindeki bıçağı kaldırıp bana doğru tuttuğumda hafif bir gülümsedim. Allahın lazının sağı solu belli olmazdı. Yüzümün geldiği halden memnunca gülümseyerek tekrar ekmekleri kesmeye geri döndü. 'Elimde bıçak var bir sakatluk çıkacak' yaptığı taklitle güldüm.

 

Gülmemi kesen şey Barış'ın 'Ooo uyuyan güzel de uyanmış sonunda' diyerek mutfağa girmesi oldu. Üzerinde hala eşofman ve tişörte bakılırsa onun da yeni uyandığına adım kadar emindim.

 

'Abi biraz önce seni annem terlikle kaldırdı.' Dediğinde Barış onun saçlarını karıştırıp ağzına ekmekten parça atarken düşüncelerimin doğruluğunu da anlamış oldum.

 

Savaş da 'Bir gün huzurlu uyanalım be çenen dursun' diyerek mutfağa girip çay bardaklarını hazırlamaya başladı. Barış arkadan onun beline sarılırken ben de kahvaltılık tabakların kalanlarını tepsiye dizmeye başladım.

 

Savaş bir yandan çayları hazırlarken Barış da ona 'Yakışıklım bu kız yerine benle uyandan huzurla uyanırdın. Gel bırak onu sonsuza kadar mutlu yaşayalım.' Dediğinde Savaştan hayal gücü yüksek küfürler duymasıyla cık cıklayarak ama Savaş'ı delirtmenin verdiği keyifle çaydanlığı alıp salona geçti.

 

Tepsiyi elime alıp ben de biraz utana sıkıla salona ilerledim. Derin bir nefes alarak içeri gülümseyerek girdim. 'Günaydın güzel kızım hoşgeldin' Sibel teyze büyük gülümsemeyle bana yaklaştığında elimdeki tepsiyi masaya bırakıp kolları arasına girdim.

 

'Hoşbulduk Sibel teyzem ne özlemişim' dediğimde saçlarımı okşadı. Anne sıcaklığı ne bilmesen de biliyordum ki bu sıcaklıktı. Bu merhametti. Gözlerim dolduğunda görünmemek için daha da sardım kollarımı sanki anlamış gibi o da daha çok okşadı saçlarımı.

 

'Kız koala yapıştın kaldın bırak artık. Görende kaç yıldır görmüyorsun sanıcak.' Barışın sözleriyle ayrıldığımda hızla gözlerimi arkamı dönüp sildiğimde Barış ve diğerleri arkamda kaldığı için görmüştü.

 

Barış bir şey söylemeden gelip sarıldı. Bir şey söylemedi zaten bazı anlarda ne söylense boştu. Bu da öyle bir andı ne pnun beni teselli edebilecek bir sözü vardı ne benim bir sözle iyi olucağım bir hayatım.

 

'Hadi acıktım artık. Sümüklü geç yerine' benden ayrılıp beni masaya iterken güldüm. Benim gülmemle saçımı karıştırdı. Savaş sadece izliyordu beni. Ben önden o arkadan masaya ilerlerken ikimizde sessizdik. Oturduğumuzda elimi tutup okşadı. Pna dönüp gülümseyip gözlerimi açıp kapattım. İyi olduğumu anlasın diye.

 

Havadan sudan sohbetle başlayan kahvaltımızla o duygusal hava çabucak dağılmıştı. Bir ara abimler yine görüntülü aramış gece burda olucaklarını söylemişlerdi. Bugünkü piknik işi havanın birden kapanması yüzünden iptal olduğu için Savaşlarla kafeye geçicektik.

 

 

 

 

Savaş Anlatımıyla

 

Mertle konuştuktan sonra tekrar kafeden içeri girdim. Gözlerim boş masaları temizleyen Nazımı buldu. Üzerine giydiği kot bahçıvan tulumu içine giydiği yeşil düz crobu yarım tutturduğu saçlarıyla yine nefes kesiciydi. Omzumu kapıya yaslayıp beni hala fark etmeyen sevgilimi izledim.

 

Mert Mardinde durumların karıştığını ailesinin buraya gelmek istediğini Naz'a neyin iyi geliceğine karar veremedikleri için ellerinin kollarının bağlandığını anlatmıştı. Hepsi ailesi yüzündendi ilk zaman ellerinin tersiyle iterken şimdi hissettikleri pişmanlıkla yok ettikleri kızı geri istiyorlardı. Tıpkı abileri gibi ailesi olduğu için üzülmeyeceğini bilsem hepsine acı çektirirdim.

 

Derin bir nefes alıp gülümsedim. İlk zamanlar Naza tüm herkesin özellikle de Mert'in bir lafına bakar demesine abartıyorlar diyordum. Şimdi o kızın değil bir lafına bir bakışına her şeyi yaparım. Onda ne var bilmiyorum ama insanın sürekli onu gülerken göresi geliyor.

 

Enseme gelen tokatla kendime gelip çatık kaşlarla yana döndüğümde Ali abiyi görmemle kaşlarımı düzeltip omuzlarımı düşürdüm.

 

'Ha öyle aval aval bakacağuna git eksuklari al. Oldun sevda kuşi hiç demeysun bu dükkan nasi döney' fazla kızdığını ağız değiştirip onların yöresine gitmesiyle anladım. Haklıydı son zamanlar tüm odağım Naz olmuş her şeyi boşlamıştım. Hiç kullanmadığım senelik izinlerimi almış, her boş vaktimde geldiğim kafeye uğramaz olmuştum.

 

Naz gülümseyerek bize doğru geldiğinde biraz önce aklımdan geçen her şey yine silinip gitti. Bu gülüşe her şeyi siler atardım.

 

'Eksikler varmış markete gidicem gel istersen güzelim' dememle mutfak kapısında didişerek çıkan Sait ve Bilgeye bakıp sinsice güldüğünde göz devirdim. Kafasına taktı ya yapma desem de dinlemez artık.

 

'Bizim burda işimiz var bu ikisi gitsin. Hem belki işe yararlar.' Gülmeden söylenmesine ben de burnumu kaşırken gülmemek için savaştım. İkisi de birbirine anlamsızca bakarken Bilge kendine gelip kaşlarını çatarak Naz'a işaret parmağını kaldırıp gelmeye başladı.

 

'Ne demek hiçbir işe yaramıyor.' Üzerine doğru gelirken Naz'ı belinden tutup yanıma çektiğimde kollarını önünde bağlayıp dil çıkarak küçük çocuk gibi belime sardı kollarını. Onun bu ani değişen ruh haline içten gülerek kulağına eğildim.

 

'Yerim senin o dilini' çenesini göğsüme yaslayıp alttan alttan bana bakarken gerçekten şu an Şanstan farkı yoktu. Burnunu sıkıp tekrar göğsüme yasladım kafasını.

 

'Hemen sığın sevgiline, ben kaldım ortada' Bilge bunu söylenip sinirle çıkışa giderken Sait beklenmeyecek bir şey yapıp kolunu omzuna atıp onu kendine çekti.

 

'Kalmazsın ben varım' Ali abiden aldığı kağıda bakış atarken ikisi birlikte kafeden çıktılar. Kıkırdama sesiyle Naz'a döndüm. Ellerini birbirine sürtüp sinsice baktı arkalarından Ali abi bana baktığında kafamı iki yana salladım.

 

'Oh be sonunda adım atmaya başladı. Demekki ektiğim nifaklar işe yaradı.' Anlamadığımı belli edercesine ona bakarken gülümseyerek Ali abinin arkasına doğru ilerledi.

 

'Ben sana karışmayalım dedim Naz ne dedin' derken sesim bir tık sinirliydi. Sonuçta Bilge kardeşimdi ve ben abiydim. Her ne kadar Saitin onu ne kadar sevdiğini bilsem de onlara zemin hazırlayacak kadar da geniş değildim.

 

'Demedin ben karışmam dedin. Azıcık Saiti sen seversin eller alır diye gazladım.' Bir yandan ben ona ulaşmaya çalışırken o Ali abiyi bana karşı kullanıyordu.

 

 

 

 

Bilge Anlatımıyla

 

Saitle araba yolculuğumuz sürerken ben hala Ahuya içimden sövmekle meşgulüm. Kafeye Sait geldiğinde sürekli bizi bir araya getirmişti. Bir de pişkin pişkin sırıtıyordu. Yanımdaki adam ise öfkemi daha da alevlendirdi sabahtan beri e bayadır birini beğendiğini duymadık, kaldın mı başımıza diye sorular soruyordu. Kör olsa anlardı hala mı anlamıyordu onu görünce ona olan bakışlarımı. Ya da en kötüsü anladığı halde beni uzaklaştırmak için mi böyle yapıyordu.

 

Sinirle yola bakan bakışlarımı ona çevirdim. Yan profilinden yuvarlak esmer yüzüne baktım. Yandan görünüşü bile nefes kesiciydi ya da bana öyle geliyordu. Bütün ciddiyeti yolda olduğundan rahatça izledim güzel yüzünü. Direksiyonu tutan eli hafif çalan şarkıya ritim tutarken diğer eli dizinde duruyordu. Vites değiştirirken bana dönen gözleriyle hemen önüme döndüm. Yakalanmanın verdiği utançla yolu izlemeye başladım.

 

Radyodaki şarkının değişmesiyle şansıma bir kez daha küfür ettim. Şarkının başlamasıyla hafiften eşlik etmeye başladı. Sesi etkileyiciydi yine de direnip ona dönmeden yolu izleyip onu dinlemeye devam ettim.

 

Günüm gün olmaz seni görmeden

Gözlerim ayrılmaz penceremden

Günüm gün olmaz seni görmeden

Gözlerim ayrılmaz penceremden

 

Gözlerimin karasına

Bak kalbimin yarasına

Dertlerimin arasına

Karıştın sen komşu kızı

.

.

.

 

Bana bir kez gülmez misin komşu kızı

Hiç karşılık vermez misin komşu kızı

Bana bir kez gülmez misin komşu kızı

Hiç karşılık vermez misin komşu kızı

 

Kendime daha fazla engel olamayarak ona baktığımda o da gülerek bana döndü. Anlık gülümseyecek gibi olsam da aklıma gelen düşünceyle yüzüm düştü.

 

'Bizim mahalleden birini mi seviyorsun? Çok içten söyledin şarkıyı' dediğimde yoldaki bakışları bana döndü. Gözlerden insanları anlama konusunda iyi değildim. Bana bakıp kafa sallayarak önüne döndü.

 

'Belkide' dediğinde dudaklarımı birbirine bastırıp önüme döndüm.

 

'Haberi var mı kızın?' Alacağım cevaptan korksam da geri çekilmedim. Belki ağzından başkasının adını duyarsam ben de yoluma giderdim. Yüzüne döndüğümde o yola bakarken direksiyonda olmayan eli yumruk olmuştu.

 

Söylemeyeceğini düşünüp önüme döndüğümde 'Bazen diyorum anladı bazen de öyle davranıyorki herhalde salak anlamadı hala diyorum' benim onun için düşündüklerimi o da başkası için düşünüyordu demekki.

 

'Mutlu olmak sana yakışır Sait abi.' Sözler zorlukla ağzımdan çıktı. Yüzüne bakmadan yolu izledim. Hızı biraz daha arttırıp marketin önünde durduğunda arkama bakmadan marketten içeri girdim. Derin nefesler alarak göz yaşlarımı geri ittim şimdi olmaz. Burada yıklamazsın...

 

Market arabasını alıp reyonların arasında gezerken onun gelmesini bekledim. Yine her zamanki nemrut bakışlarıyla yanıma geldiğinde elindeki listeyi bana uzatıp arabayı aldı. Tek tek listedekileri bulup arabaya atarken ikimizde sessizdik.

 

Un reyonuna geldiğimizde bizim kullandığımız markayı en üst rafa koyanlara söverken bir yandan da parmak uçlarımla una ulaşmaya çalıştım. Parmak uçlarım una ulaşsa da alamadım. Etrafıma bakınıp Saiti aradım. Bir kaç reyon gezdiğimde bir kızla gülüştüğünü gördüğümde göz devirdim. Ne bekliyorsam sanki onlara görünmeden tekrar reyona ilerledim.

 

Ellerim tam tutmak üzereyken bir beden gölgesi üzerime düşüp unu aldığında kaşlarımı çatıp Sait'e döndüm. Karılarla konuşmaktan anca aklına gelmişti beyimizin bir işimiz olduğu. Gördüğüm yüz kesinlikle bana bakıp gülen sarışın bizim yaşlarımızda bir çocuk değildi. Ben şaşkın şaşkın bakarken önümde sallanan elle kendime geldim.

 

'Bunu alıcaktınız galiba' gülümseyerek uzattığı una karşılık kafamı salladım.

 

Tam uzanıp unu elinden alıcakken kendine doğru çekmesiyle kaşlarımı çattım. 'Bence bir kahve içebiliriz.' Tam ağzımı açıp itiraz edicekken benden önce başkası seslendi.

 

'İstersen benle iç bilader' Sait beyin flört işi bitip aklına gelmiştik anlaşılan. Raftan yeni bir un alıp arabaya atarken bir yandan da beni kendi yanına çekti.

 

'Kusura bakmayın ben sevgili olduğunuzu bilmiyordum.' Derken elindeki unu rafa bırakıp ellerini havaya kaldırdı mahçupça.

 

'Bir daha olmasın bilader.' Diyen Sait yine sözlerimi ağzıma tıktı. Çocuk uzaklaştığında ellerimi belime koyup ona döndüm.

 

'Ne yaptığını sanıyorsun sen' derken sinirden oturup ağlamama çok az kalmıştı.

 

'Seni koruyorum ama anlaşılan sen halinden memnundun.' Ateş saçan gözlerinden gözlerimi kaçırmadım.

 

'Aptalsın çok aptalsın' deyip onu beklemeden marketten çıkıp arabanın yanına geldim. Bana ihanet eden tek göz yaşını silip sakinleşmek için derin nefesler aldım. Çok geçmeden geldiğinde elindeki poşetleri bagaja bıraktı. Kapıları hala açmadığı için göz devirip gözüme kestirdiğim taksi durağına yürüdüm.

 

Bir kaç adımdan sonra kolumdan tutup çevrildiğimde onun kırmızıya dönmüş gözlerine baktım. O da benim gibi derin derin soluyordu.

 

'Bırak beni kendim giderim' sesim biraz daha konuşsam ağlayacak gibiydi ama şu an bu son düşündüğüm şeydi.

 

'Sen bana emanetsin maviş' kolumu ondan kurtardım.

 

'Ne emaneti ya ne emaneti. Bıktım artık anlıyor musun sen benim abim falan değilsin.' Artık içimden tutamadım aslında yaşadığımız büyük bir olay değildi ama uzun zaman içime attıklarımdan sonra son damlaydı. Patlamıştım artık ve içimdekileri kusmadan durmak niyetinde de değildim. Ucunda ölüm yoktu ya en kötü artık iki çift konuşamaz hale gelirdik. O da ona abi demekten iyidir.

 

'Benden mi bıktın maviş' derken gözleri kırgın kırgın bakıyordu. İçimde hala ona kıyamayan tarafa sövdüm. Dikleştirdiğim omuzlarım düştü. Ben onun aşkını yenemiyordum.

 

'Senden bıkılırsa söyle onu yaparım.' Derken göz yaşlarım sırasıyla firar ediyordu. Elleri titreyerek göz yaşlarımın olduğu yanağımı buldu. Gözlerimi kapattım. Bu belki de son dokunulu olucaktı. Gözlerimi açıp gözlerine baktım. 'Ben seni severken sana abi demekten bıktım. Ben sen başka kızlarla konuşurken beni görmemenden bıktım. Ben senden bıkmadım ama başkasını sevdiğini dinlediğim adamı seviyor olmaktan bıktım.' Derken bir an olsun kaçırmadım gözlerimi gözlerinden.

 

Artık üzerimdeki yükleri bıraktım. Tutuşunun gevşekliğinden yararlanıp bir adım atacağım sırada beni tekrar çekip kolları arasına aldı. Ben ne olduğunu anlamadığım için kollarım iki yana sarkmış onun boynuna gömdüğü başını kaldırmasını bekledim.

 

'Bana aptal diyen kıza bak. Sana yandığımı tüm Sevda mahallesi anladı bir sen körsün. Sevdiğim komşu kızı sensin maviş.' Dediğinde gözlerinden bir iki damla yaş aktı. Ayaklarım sözlerinin etkisiyle titrerken kollarına tutundum yıkılmamak için. Kulaklarım uğulduyordu doğru mu duymuştum. Bir kaç kez gözlerimi kırpıp ona baktım eğer rüyaysa biraz sonra abim gelip üzerime kendini atıp uyandırırdı zaten. Hazır uyanmamışken biraz daha izledim gözlerini. Tebessümle bana bakarken tekrar sarıldı. Bu sefer kollarımı boynuna dolarken gelen parfüm kokusuyla bir kez daha soludum.

 

'İyi de koku alıyorum.' Diye mırıldandım. Kaşlarını çatarak bana baktığında duyduğunu anladım. Ona bakarken devam ettim. 'Rüya değil mi yine koku alıyorum.' Dediğimde alnımdan öpüp gülümsedi.

 

'Değil maviş bu sefer değil. Ölücem artık aşkımdan.' Dediğinde gerçek diye tekrar ettim içimden...

 

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Barış da gelmişti ama bizim aşık çift hala ortalarda yoktu. Bir kaç mesajla tehdit sonucu neyseki Saitin geliyoruz mesajını almış. Barışa da Savaşı sardırmıştım. İkisi mutfakta yemek yapıyorlardı. Biz de Ali abiyle çay içip dedikodu yapıyorduk.

 

Kapının açılma zil sesiyle abimleri görünce hızla onlara gittim. Tek tek hepsiyle sarıldığımda bunca zaman onlardan nasıl ayrı kalabildiğime şaşırdım. Önce yokluklarına alışmıştım şimdi varlıklarına. Hepsi neşeyle baksa da bir sıkıntı olduğunu anladım. Sahi bunlar gece gelicekti erken geldiklerine göre bir sıkıntı vardı. Onlar Ali abinin yanına geçtiğinde Mert elimi tuttu tam bir şey açıklayacakken kapı zili tekrar çalınca kapıya dönmemle dondum.

 

'Biz geldik' bunu diyen Soykan ailesinden başkası değildi...

 

 

 

Bölüm sonu🫶🏻🎊🌸

 

Savaş'ın kuduruklukları dndjjd

 

Artık Bilge ve Saiti de birleştirdik o da tamam darısı diğer bekarlara dndndj

 

Görüşene kadar kendinize çok iyi bakın❤️😘🫶🏻

Loading...
0%