@simurganka45
|
Keyifli Okumalar🎉🩵🫶🏻🐥
Elfida efsanesini belki duyan vardır oldukça mutsuz bir hikayesi var. Bir anlamı genç sağlam güçlüyken bir diğer anlamı feda etmek anlamına gelir.
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Gelenleri gördüğümde bir kaç saniye afalladım. Mert yanıma gelip sarıldı tekrardan. 'Narçiçeğim özür dileriz. Gelicez deyince bir şey diyemedim.' Kafa salladım. Gelmelerini engelleyemezlerdi ama keşke haberim olsaydı. Sol yanımda bir hareketlilik olunca o tarafa döndüm Savaş dimdik yanımda duruyordu. Benim ona baktığımda karşıdaki dik bakışlarını bana çevirip gülümsediğinde aynı şekilde karşılık verdim. Sorun yok dercesine.
Önden Mustafa ve Yusuf Soykan bana yaklaştığında sanki film sahnesi gibi çevredeki sesler sustu. Mustafa Soykana Soykana doğru bir adım atıp elimi uzattım. Önce elime sonra yüzüme bakıp beni bir hamleyle kendine çekip kollarını sırtıma sardığında ellerim yanımda bekledim.
'Hoşbulduk torunum' dediğinde yerimde tepinmemek için zor tuttum. Vücudum gergin bir şekilde bu olayın bitmesini beklerken bırakmayacağını anladığımda bir adım geri çekilip kollarından kurtuldum.
Sıra Yusuf Soykan'a geldiğinde o da babasının oğlu olduğunu belli ederek kollarını bedenime doladı. Kulağıma sessiz bir şekilde fısıldamasıyla sanki daha fazla gerilebilirim gibi daha fazla kasıldı bedenim. 'Aynı annen gibi sana sarılmak. Özür dilerim kızım.' Üzülmeyecektim ama yine yapamadım. Annem nasıldı, nasıl kokardı, ona sarılmak nasıldı hiçbirini bilmiyordum. Bu sefer geri adım atacak gücü kendimde bulamadım. Biz hala sarılmaya devam ederken daha doğrusu ben Yusuf Soykan'ın kollarındayken Mustafa soykan'ın onun omzuna vurmasıyla o ayrıldı saçlarımdan derin bir nefes çekip.
Diğerlerine fırsat vermeden arkamı dönüp bizimkilerin yanına döndüğümde sözde kardeşlerimin suratlarının değiştiğini görsem de umursamadım. Toprak abim mahalledekilerle misafirleri tanıştırdığında Savaş bizi mekanın arkasında kalan üstü kapalı bahçeye yönlendirdi.
Sırayla oturduğumuzda karşımda Agir onun yanlarında erkek kardeşleri vardı. Benim yanlarımda Savaş ve Mert vardı. Garsonlardan biri çay getirdiğinde ortamdaki tek ses çalan şarkılardı.
Biz sessizlik içinde çayları içerken hızlı adımlarla yanımıza biri ulaştı. Bu Bilgeden başkası değildi. Gülerek bana gelirken masadakileri görmesiyle kendini toparladı. Onlara hoşgeldiniz derken kim olduğunu anlamış gibi Laline göz devirdi. Yanıma geldiğinde biz sarılırken Sait otuz iki diş yanımıza geldi. Bir ona bir bana sarılan kızın gelişini düşündüm. 'Senin hesabını sonra görücem' kısık sesli mırıldanmama Bilge kıkırdayıp abisinin yanına sandalye çekti.
Sait de gelip bana sarılınca Barış sanki benim gibi bir şeylerden şüphelenmiş gibi 'Ne bu hareketler, görende sizi görüşmedi sanıcak' dediğinde Sait benden ayrıldı. O da Ali abinin yanına geçti. Önüme döndüğümde misafirlerimizin kaşlarını çattığını gördüm.
'Güzel gülüyorsun abicim, biz harici herkese' Agir'e normalde olsa sen ciddi misin bakışı atardım ama şu an o kadar umrumda değildi ki kudurabilirdi.
'Onu bunu boşver Agir. Sizi buraya atan hangi rüzgar' Agir derken özellikle vurgulamıştım. Derin bir nefes alıp babasına döndü.
'Sen Mardinden apar topar gitmişsin. Bizim sana açıklamamız gerek her şeyi.' Gerçekten bu insanlar şaka mı yoksa Rabbimin bana sınavı falan mı.
O an çalan şarkıyla gülümseyip içeri bağırdım. 'Şarkının sesini açar mısın?' İçerdeki biri şarkının sesini açtı. İsterse acısınlar umrumda değildi. Çok geçmeden Funda Arar şarkıya girdi. İstediğim yer gelince ben de eşlik etmeye başladım. Özellikle hepsinde gözlerimi gezdirirken hepsinin gözleri doluydu benimse kirpiğim bile titremedi.
Sen yoktun ben yalnız kalmayı öğrendim Acıya duvar gibi durmayı öğrendim Kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi Köksüz bağsız durmayı öğrendim
Vazgeçtiysen hep sağanak yağışlarımdan Vazgeçtiysen bitmek bilmez kışlarımdan Korkma kimseye ödenecek borcum yok Yok saymayı ben senden öğrendim
Son cümleyi özellikle Yusuf Soykan'a bakarak bitirmiştim. 'Ben senden hiç vazgeçmedim.' Dedi benim sözlerimden sonra Yusuf Soykan.
'Vazgeçmek için önce kabullenmek gerek Yusuf Soykan. Sen beni hiç kabullenmedin aadece sen de değil üstelik.' Son cümlelerimi bu sefer diğerlerine bakarak bitirmiştim.
'Biz sizi yalnız bırakalım.' Ali abinin kalkmasıyla diğerleri de içeri geçti. Savaş gitmeden bana bakarken ben de ceplerimde sigaramı arıyordum içerde kalmış bir bu eksikti. Tam ona gönderir misin diye sorucakken cebinden paketle çakmağı önüme bıraktı. Saçlarımdan öperken kulağıma mırıldandı. 'İçmeni sevmiyorum lütfen abartma güzelim.' Gülümseyerek gidişini izledim. Paket açılmamıştı jelatini söküp parmağımla vurup bir kaç dalın hafif çıkmasını sağladım. Sırayla Mustafa Soykandan başlayarak uzattığımda kimse almadı üstüne kızgın kızgın bakmaya başladılar. Sigaramı yakıp derin bir nefes çektim.
Dumanı salarken çatık kaşlı Agire kaş göz yaptım. 'Misafirsiniz sonra ona da laf armayın diye uzattım. Size gerçekten yaranılmaz.' Dediğimde Arjin gülüşünü eliyle gizledi. Önümdeki paketi işaret ettiğimde kaşlarını kaldırınca omuz silktim. Teklif vardı ısrar yoktu.
Atıştırmalık bir şeyler masaya gelirken ben de garsona yardım ettim. Çoğunu onların önüne koydum. 'Yoldan geldiniz açsınızdır' dedim sanki bunları Savaşlar düşünüp göndermemiş de benim fikrim gibi.
'Ne zaman bırakıcaksın şunu' Baran bey geldiğinden beri sonunda ağzını açabilmişti. Kaşlarımı çatıp düşündüğümde devam etti. 'Sanki herhangi biri sana gezmeye gelmiş gibi bu misafircilik oyununa' dediğinde birmiş sigaramı küllüğe bastım.
Kollarımı masada birleştirip ona yönelik konuştum. 'Öyle değil mi?' Derin bir nefes sesi doldurdu ortamı. Omuz silkip arkama yaslandım. 'Lalin Jıyan yesenize Allah korusun güçten düşersiniz bir şey olur, dayanamaz Soykanlar. Merak etmeyin zehirli değil.' Derken tabaklarından birer patates attım ağzıma inansınlar diye.
Yusuf Soykan yerinden kalkınca gidecekler diye sevinirken o 'Ahu Nazlı gel seninle baş başa konuşalım.' Diyerek biraz uzaktaki masaya yürüyünce içimdeki umutlar söndü.
Onun arkasından gitmeden abi tayfasına döndüm. 'Kardeşlerinizin önünden kesici aletleri alın. Babalarıyla konuşuyorum diye bir yerlerini kesmesinler sakın.' Lalinin intihar girişimine laf atıp arkamı dönüp masaya ilerledim. Normal şartlarda insanların yaralarına laf atmazdım ama bana acımayanlara artık merhamet etmeyecektim.
Yusuf Soykan bana bakıp susunca sıkıldım. 'Hint dizileri gibi sezonlarca bakışıcaz mı böyle.' Derken gülümsedim. Bakışları dudaklarıma bakıp o da benim gibi buruk bir tebessüm etti.
'Ahu Nazlı bunlar sana bahane olarak gelicek ama açıklamama izin ver lütfen. Ben seni öğrenince ne yapacağımı bilemedim. Bunca zaman ne zaman kararsız kalsam beni hep Gülüm toparlardı ben onsuzluğa hala alışamadım.' Cebinden bir sigara çıkarıp yaktığında ben ağlamamak için kendimi sıktım. Gözünden bir damla yaşı hemen sildi. 'Sana gelmek istedim gelicektim de kafaya koydum.'
'Ama Lalin intihara kalkışınca' devam edicekken kafasını salladığında benim lafım yarım kaldı.
'Sadece o değil evet o da var ama o intihardan sonra pişman oldu zaten. Ben o gün senin fotoğrafını gördüm Nazlı.' İster istemez ilgimi çektiği için merakla dinlemeye devam ettim bunu o da farkettiğinde hafif tebessüm etti. Ceketinin iç cebinden iki fotoğraf çıkarıp önüme koyduğunda benim de bakışlarım masaya kaydı.
Biri daha eski hafif kırışmış siyah beyaz fotoğraf diğeri benim her sene çekildiğim vesikalıklardan. İkisini de elime alıp incelediğimde şaşkınlığımı gizleyemedim. Zaman makinesiyle gidip de o siyah beyaz fotoğrafı da ben çekilmiş gibiydim. O kadar birbirinin aynısıydı ki...
'Çok benziyordun annene. Gördüğümde dedim yeniden doğmuş sanki. O gün zaten anladın benim kızım olduğunu şimdi diyeceksin madem anladın neydi bunca yaşadığım.' Kafa sallayarak fotoğraftaki bakışlarımı ona çevirdim. 'Korktum Nazlım. Ben Gülümün ölümünü hala atlatamamışken korktum. Kimseye söylemedim herkes sandı ki yeminimi çiğneyemedim ama korktum Nazlım. Seni gördükten sonra kaybetmekten korktum. Sandım ki seni yok sayarsam yokluğuna üzülmem ama öyle olmadı.' Titreyen elini masadaki elimin üzerine koyup parmağıyla sevdi. İçimde fırtına koparken tek bir şey söyleyemedim ya da yapamadım. Tepkisiz kaldım.
'Ooo Ahucum duydum ki ailen gelmiş' Gelen sesle kafamı kaldırdığımda Leylayı arkasında bizimkilerin onu durdurmak için koştuğunu gördüğüm de silkelenip kendime geldim. Leyla yüzünde alaycı gülüşüyle bize bakıyordu. Ayağa kalktığımda diğerleri de kalktı Leyla da bir iki adım mesafe bırakıp durduğunda Savaş onu çekiştirmek için kolunu tuttuğunda bakışlarım hemen oraya kaydı. Refleks olarak yaptığını bilsem de dayanamadım.
'Savaş elini çek ki senin hala benim elimi tutacağın bir elin olsun.' Dediğimde ne yaptığını fark edip hemen bıraktı. Bilge onların arasına geçtiğinde gözlerimi açıp kapattım.
'Ailesinin sevmediği' Leyla daha devam edicekken sesler yükselince susmaları için elimi kaldırdım. 'Kızın nesini sevdin Savaş.' Cümlesini bitirdiğinde Savaş ağzını açıcakken onu susturdum. Herkes kırmızı görmüş boğa gibi ona bakarken ben yine içime attım tüm duygularımı.
'Sen nasıl bir kızsın insanları ailesinden vurucak.' Agir'in sert sesiyle Leyla başta afallasa da sonra kendini toparladı.
Agire döndüm bakışlarım nasıldı bilmiyorum ama yüzümde alaylı bir gülüş vardı. 'Bunu söylemeye hakkınız mı var. Ona bunu dedirtecek şeyleri yapmadan sesiniz çıkıcaktı.' Sesimin bu kadar duygusuz çıkması iyice korkutmaya başladı beni. Şu an belki ağlamam belki öfkeden kudurmam gerekirdi ama ben robotlaşmıştım. 'Bilgecim sen Leylayı geçirir misin? Giderken Savaşın benim neyimi sevdiğini de anlatırsın zahmet olmazsa. Bir de ecza dolabından yanık kremi verelim Leylaya lazım olur.' Bilge sözlerime gülerken Leyla kıpkırmızı kesilmişti. Onlar giderken Soykanlarda baş selamı verip ayrıldı. Abimlere sarılırken kendimi hala sıkıyordum. Bu sefer kimsenin yanında ağlamak istemiyorum.
Masadaki tabaklardan alıp kimseye bir şey demeden mutfağa ilerledim. Tabakları tezgaha bıraktığımda derin bir nefes aldım. Onların yanında arka plana attığım tüm hisler tarafından kuşatıldım. Söyleyemediğim bağıramadığım kusamadığım tüm öfkem boğazımda koca bir yumru olunca yutkunamadım. Ellerim üzerimdeki crobun olmayan boyun kısmına gidip çekiştirdiğimde bir el elimi hapsetti. Duyamadığım adım sesleri ve koku birden beni gerçeğe çekti. O kadar mı soyutlanmıştım.
'Bırak kendini bana, ağlamak istiyorsan ağla, bağırmak istersen susma.' Bakışlarım Savaşa döndüğünde gözlerindeki endişe beni sarstı. Bir adım geriledim. Elini elimden bırakmadan bekledi.
Konuşabilmek için derin bir nefes alıp gülümsedim. 'İyiyim ben çıkıyorum.' Bir şey demeden içeri adımladığımda abimlerin kapıdan çıkmak üzere olduğunu fark ettim. Yanlarına hızlıca ulaştığımda bir şey demeden elimi kaldırdım Toprak abime. 'Anahtar' dedim. Daha fazla konuşamadım. Sahte bir tebessümle yüzüme bakarak elime anahtarı bıraktığında düşünmeden arabaya atladım. Artık ezber ettiğim yolda sadece markete uğrayarak arabayla kısa sürede geldiğimde rahatlamış hissettim ilk anda.
Yazar Anlatımıyla
Savaş Ahu Nazlının yanından çökük bir şekilde gitmesiyle arabanın anahtarını alıp adımlarını park ettiği araca yönlendirdi. Çalıştıracağı sırada arabanın diğer kapılarının açılmasıyla diğerlerinin ve Bilge'nin gelmesiyle arabayı sürdü. Markette durup içecek bir şeyler alıp hızlıca sürdü arabayı kimse bir şey söylemeden bekledi. Geldiği yerde gördüğü tanıdık arabayla hafif tebessüm etti. Ahu Nazlı o kadar dalgındı ki arabadan zorlukla taşıdıklarıyla ağacın yanına giderken arkada ona bakanları fark etmedi. Savaş zaten orda olduğunu tahmin ettiği için arabayı daha yukardaki onu görebilecek tepeye park etmişti. O önden diğerleri arkadan Ahu Nazlıyı görebilecek ama fark ettirmeyecek tepeye kuruldular. Sait alınan içkileri dağıtıp oturdu yerine hepsi sessizce Savaşla aynı yöne dikti bakışlarını.
Ahu Nazlı elindeki mama poşeti ve suyu ağacın gövdesinin altına bıraktı. Biraz daha eğik duran dalını elinin arasına alıp aşağı yukarı salladı. 'Yok böyle çok resmi oldu gel sarılalım.' Diyerek ağacın gövdesine kollarını doladığında tepede onu seyredenler ve Savaş kafa sallayarak güldü bu haline.
'Ruh hastası' Bilge kısıkça söylendi arkadaşına.
Ahu Nazlı ağaçtan ayrılıp mamaları açıp ağacın biraz uzağına kedi ve köpek mamalarını karşılıklı olarak döktü. Tekrar ağacın altına yönelip bu sefer buğday poşetini alıp onu da uçurum tarafına serpti kuşlar için. 'Birazdan buraya gelir dostlarımız.' Diyerek boşalan paketleri boş torbaya doldurdu. Kendine aldığı kolayı çıkarıp ağacın biraz uzağına oturdu.
'Bakma öyle tek içen tek ölür diye sana da su aldım. Şimdi dökersem yanına gelemem diye giderken dökücem.' Yerinden kalkıp ağacın hafiften toprağın üzerinde olan köküne kafasını koyup kafasını tepeye dikti.
'Sen benim tek sığınağımsın.' ses az da olsa yukarıya ulaştığı için Savaş duyduklarıyla yumruklarını sıktı. 'Ben öyle kimseye kolay kolay güvenmem, bir gün hepsi bırakıcak beni.' Gözünden akan yaşı silme gereği duymadı. Burası onun kendi gibi olabildiği tek yerdi.
'Ailesinden dolayı mı böyle düşünüyor.' Alinin sözleri soru gibi olsa da daha çok kendi kendine konuşuyordu.
'Herkes seçeneği olduğunda beni bırakıyor, neden diye sormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Abimler korumak için bıraktı. Yavuz mahallesi için bıraktı.' Ahu Nazlının o adamın ismini anmasıyla Savaş yerinden kalkıcakken Barış onu durdurdu. 'Savaş ve mahalledekiler şimdi iyiyiz diye böyleler. Bir olayımız olsa onlar da bırakırlar. Savaş desen bir kere başkasını tercih etti yapmaz diyemem.'
'Neyden bahsediyor' diye Savaş mırıldanırken biraz düşününce aklına gelenle bir sigara yakıp içkisinden büyük yudum aldı. Zamanında onu dinlemeden Nisaya inanmalarınaydı. Affettim dese de normal davransa da içten içe böyle hissediyordu demek. İçinden kendine okkalı bir küfür savurdu. Şu an yaptıkları yanlıştı aslında hepsi bunun bilincindeydi. Ahu Nazlı kimsenin bilmeyeceğinden emin bir şekilde döküyordu içini alçakçaydı şu an onu dinlemeleri ama yine de devam ettiler merak ediyorlardı çünkü Ahu Nazlı içini nadir dökerdi. İçinde yaşardı tüm her şeyi.
'Gerçi ailem de tercih etmedi beni kimden ne bekliyorsam.' Ahu ağacın altından kalkıp biraz önce bıraktığı şişenin yanına uçurum kenarına ağaca dönük şekilde oturup bir sigara yaktı.
O an bir rüzgar olmamasına rağmen bir kaç dalı savruldu ağacın Ahu Nazlı bunu fark edince gülerek bir nefes daha aldı sigarasından. 'Korkma korkma atmam kendimi burdan. Ağaçla dertleşicek kadar olsa da o kadar da delirmedim.' Diyerek içler acısı haline güldü.
'Yusuf Soykanla konuştuk bugün bana korktum dedi. Sanki ben hiç korkmadım anasını satim.' Diyerek alayla güldü. Bakışları durgunlaştı. 'Bir fotoğraf gösterdi. Hep diyorlardı anneme benziyorsun diye ama bende son halleri olduğundan andırsa da sesimi çıkarmadım. Bugünkü fotoğrafta bir an ben bile kendim sandım annemi. Bakışı duruşu gülüşü saçları o kadar ben ki. Onu gördükten sonra içimden de olsa kızamadım Soykana. Düşünsene canından çok sevdiğin birinin kopyası seneler sonra ortaya çıkıyor. İyi bile dayanmış vücudu benim söylediğim onca şeyden önce fotoğrafımı gördüğü gibi kalbi teklemeliydi.'
Ahu Nazlı karşısındaki ağaca uzun uzun bakarken bir kaç damla yaş daha döküldü gözlerinden. 'Bir kitapta okumuştum insanlar ölünce ruhları belli bir süre sonra görevlendiriliyormuş. Kimisi ormanın kimisi suyun kimisi havanın ruhu oluyormuş. Burda bu kadar iyi hissetmemin beni bu kadar anlamının sebebi annem olabilir mi?' İçindekileri dökerken biraz sonra hem ağlarken hem delirmesine kahkahalarla güldü. Ağacın bir kaç yaprağı düşünce kafasını sallayarak ağacın gövdesine sardı tekrar kollarını. 'Ağlama ağla üzül diye demiyorum.' Derken tekrar güldü.
'Şurdan bir yerden Çınar çıksa beni tımarhaneye gönderir. Sıyırdım anasını satim iyice.' Tam eski oturduğu yere dönecekken saçının ağaca takılmasıyla ağacın gövdesini okşayıp saçını kurtardı. 'Tamam bırakmıyorum seni üzülme. Tımarhaneye kaptılırsam da Atam gibi köklerinle bahçesine gelene kadar tedaviyi reddederim.'
Yerine tekrar oturduğunda kafasını dağıtmak için etrafına bakındı. Bir kaç kedi ve köpek sessizce mamalarını ve bıraktığı suları içiyordu. Ağaç rüzgarın etkisiyle hışırdayınca tekrar ona baktı. 'Kıskanma be. Bak aklıma ne geldi. Baltaya sapın bizden hikayesi gerçek mi?' Derken biraz daha buranın huzurunu çıkardı. Omuzlarındaki yüklerin birazı kalkmış gibiydi...
Yerinden kalkıp beş litrelik şişeyi eline alarak ağacı suladı. Ona tekrar sarılarak çöplerini de toplayıp arabasıyla yola koyuldu.
* * *
Soykanlar otele gelince kızlar bir odada, Mustafa ve Yusuf bir odada, abi tayfası da bir odadaydı. Hepsi dinlenmek için odalarına çekilse de kimse uyumadı hepsi düşüncelerine ve Ahu Nazlının omuzlarına bindirdiği vicdan azabıyla uğraştı.
Agir başı yastıktayken bir hışımla kalkıp odanın balkonuna çıkınca uyku tutmayan diğer ikili de peşlerinden gelip balkondaki masanın diğer sandalyelerine attılar bedenlerini.
'Asla affetmeyecek bizi' Arjin umutsuzlukla başını düşürdüğünde Baran omzuna elini atıp destek verircesine sıktı hafifçe.
'Bu kadar hepimizden bir şey almasıydı.' Derken Baranın yüzünde ondan bağımsız kıvrılan dudaklarına diğerleri de eşlik etti ona. Hepsi Ahu Nazlıyı düşünmeye başladılar.
'Annem görünümünde dedem olması.' Arjinin sözleriyle güldüler.
'Dedem gibi başına buyruk, annem gibi naif nazlı. Babam gibi merhametli adaletli. Benim gibi işkolik. Baran gibi anlayışlı. Senin gibi dışardan sert içinde bir çocuk. Amcam gibi de laf sokuyor.' Agirin sözlerine hepsi gülerek kafa salladı.
'Bugün ayak üstü Savaşı da kızı da hizaya getirmesi.' Arjinin sözleriyle diğerleri bir sigara yaktı. Arjin de aldığında Agir kaşlarını çattı.
'İçme diyorum şu zıkkımı.' Arjin göz devirerek hepsinden önce yaktı sigarasını.
'26 yaşındayım ben çocuk değilim. Ayrıca bana dediklerini yerse Ahu Nazlıya söyle' derken pis pis sırıttı. Agir çenesini kaşıyarak sinirle dişlerini sıktı.
'Çok umrunda ya hanım efendinin. Sabah oldu desem havaya bakar güneş doğdu mu diye.' Sitemle küçük bir çocuk gibi homurdandı.
* * *
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Arabayı park edip aldığım yemeklerle kapıya doğru yürüdüm. Kapıda olan Mehmet, Cemal ve Ahmet'e gülümseyerek elimde onlar için aldığım yemekleri uzattım.
'Ne zahmet ettiniz. Biz yerdik.' Göz devirerek elimden alınca gülümsedim.
'Abartmayın. Afiyet olsun.' Diyerek onları arkada bırakarak eve yöneldim.
Elimdeki anahtarla açmak için yaklaşırken Mert tarafından kapı açılınca poşetleri ona uzattım. Ayakkabımı çıkarana kadar başımda bekledi. Ben içeri adım attığım gibi belimden tutarak tek koluyla beni taşıyıp kucakladı. Salonun kapısında beni Ateşin kollarına bıraktı. Ordan Çınar'ın kollarına derken en son Toprak abimin kucağına oyuncak gibi gezdim. Diğerleri masayı hazırlarken ben kucağından kalkmadım.
Toprak abim hiç zorlanmadan beni kucağından indirmeden hazırladıkları masanın başındaki sandalyeye oturttu. Saçlarımdan öptüğünde ayağa kalktığımda hepsi anlamazca bana bakınca ellerimi kaldırıp salladım. 'Unuttum, dışardan geldim. Ellerimi yıkayıp üstümü değiştirip geliyorum.' Tüm gün yerlerde yuvarlanmıştım hepsinin kucağında gezerken aklıma gelmemesi de ayrı komikti.
Odama geçince üzerimdekileri kirli sepetine attım. Elime aldığım şortla kimden aşırdığımı hatırlamadığım tişörtü de giydim. Banyoya geçip işlerimi hallettim. Saçlarımı da gevşekçe örüp arkama bıraktım. Elimi yüzümü de yıkayıp fazla oyalandığımı fark edip merdivenleri hızla indim.
'Çiçeğim yavaşşşş' Çınar'ın seslenmesiyle biraz yavaşladım. Son iki basamağı atlayıp masaya geldim. Hepsi başlamak için beni bekliyordu. Tekrar masanın başına oturup sanki evin reisi gibi ellerimle buyur edip 'Afiyet olsun' diyerek lahmacunun içini doldurmaya başladım. Ağzıma lahmacunu atmamla şimdiden iyi hissetmeye başladım. Lahmacunun mutlulukla bir ilgisi kesin var.
'Neler yaptın biz yokken' Ateş'in sözleriyle lahmacunu yutmayı bekledim. Elimle bir dk işareti yapıp ayranımla lokmamı yuttum.
Omuz silktim. ' Öyle takıldık bir şey yapmadık. Siz neler yaptınız. Düğünde sorun çıktı mı?' Benden başlayan sorularla ayrı kaldığımız zamanın sohbetini yapıp birlikte sofrayı toparlayıp çaylarımızı içerek beraber vakit geçirdik.
Bölüm sonu🎊🎉
Naz'ın ağaçla sohbeti dnmdkd
Peki sizce Nazlı ne görmüş olabilir. |
0% |