Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. Bölüm

@simurganka45

Keyifli Okumalar🩵🎀🎉🎊🫶🏻

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Yavaş yavaş merdivenleri inerken salondan gelen seslere yüzümü buruşturdum. Acaba uyuyorum diyip hiç inmese miydim? Gerçi hain köstek Bilge çoktan uyandı demiştir. Kaçmanın mümkün olmadığı gerçeğiyle yüzleşip salona ilerledim. Kapıdan girdiğimde evimizin bu kadar büyük olmasına şükrettim çünkü şakasız herkes burdaydı.

 

Küçük adımlarla ilerleyip Toprak abimle Mertin arasına kendime yer açarak girdiğimde herkes beni fark edip susunca gülümsedim. 'Hoşgeldiniz hepiniz' dediğimde Sibel teyze kollarını açtı. Hemen yerimden kalkıp kolları arasına girdim.

 

'Oy benim güzel kızım' diyerek şap diye öptü. Ortasına oturduğum için ayıp olmasın diye Seher teyzeye de sarıldım. O bir şey söylemeden saçlarımı sevdi. Gülümseyerek gözlerimi açıp kapattım. Destek olmak için illa bir şey söylemesine gerek yoktu. Kafamı kaldırdığımda yerde babasının dizinde oturan Savaş'ın bize bakan güzel bakışlarını gördüm. Ordan Ali Asaf amca omzunu sıktığında ona baktım. O da tebessümle karşılık verdi. Aniden kafama kırlent yememle bu hint dizi bakışmalarımız son buldu.

 

'Lan elinin ayarını' diye yükselirken bana pis pis bakan Barış hadi devam etsene der gibi Savaşın yanında babasının dizinde oturuyordu. Savaşın kafasına vurmasından sonra gülüşü durdu. Abimler ağzına sıçardı normalde ama Savaşla bakışmamızı bozdu ya hepsi mutlu tabi. Birden Ömer amcanın Barış'ın kulağını tutmasıyla ben sırıttım. Boğaz temizleme sesiyle baktığımda Soykanları tam kadro gördüm.

 

'Ben açım' dedim birden madem herkes burdaysa ben kaçardım.

 

'Mutfağın yolu orda abim' diyen Çınara kötü kötü baktım.

 

'Bakamıyorsanız verin bize Nazı. Hem ben aç da bırakmam' demesiyle ben yaaa der gibi bakarken Toprak abim mermiyi aratmayacak kırlentle onu susturdu.

 

'Babayı alırsın' Agir'in sözleriyle tam ağzımı açıcakken Savaş benden önce davrandı.

 

'Yok babanız kalsın, kızlar üzülmesin sonra.' Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Onları arkamda bırakıp mutfağa geçtim. Bir yandan çay hazırlıkları olan tepsilere baktım. Göz devirerek ne yediklerini bulmaya çalıştım. Kahve köşesindeki pizza kutularını bulduğumda gülümseyerek içinden bir kaç dilimi tabağa koyup mikrodalgaya attım. Onu beklerken yine ortaya bırakılan ama bu sefer kimin olduğunu bilmediğim sigarayı yaktım.

 

Kapıdan giren üç genç Soykan'ı görünce göz devirdim. Onlar da masaya oturunca ne onlar konuştu ne ben. Ortadaki sigaradan onlara uzattığımda bu sefer aldılar.

 

'Açken içmeseydin keşke' Arjin'in sözleriyle ona döndüm. Kafası eğikti. Tam bu sırada mikrodalganın sesiyle yerimden kalkıp tabağı çıkardım. Ortamıza koydum.

 

Elime bir pizza alırken 'Sizde alsanıza. Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar.' Dediğimde Agir'in dudağının bir tarafı kıvrıldı. O karşımda Arjin yanımda Baran da Agirin yanındaydı. Pizzamdan bir ısırık alırken onların bana bakmasıyla göz devirerek elimdekini bırakıp yeni bir pizza dilimi alarak Agirin ağzına yaklaştırdığımda şaşkın bakışları benle pizza arasında gidip geldi. Sonra uzanıp pizzadan ısırdı. Onu eline tutuşturup diğerini Barana uzattım. Eline almasını beklerken o da ilk ısırığını ben uzatırken ona da tutturup Arjine döndüm yeni bir pizza alıp hevesle beni bekliyordu. Güldüm nedense ona baktıkça gülesim geliyordu. Ona da bir ısırık için uzattıktan sonra eline tutuşturmak istedim. O kafasını iki yana salladı. Göz devirip pizzayı bitirene kadar ağzına tuttum. Önüme döndüğümde ikisininde bize gülerek baktığını gördüm. Tam yarım pizzama uzanıcakken Agir ben almadan aldı. Ulan göz hakkı dedik bunlar benim rızkıma göz dikti. Neyse diyerek sırtımı dayanacakken ağzıma pizzayı uzatmasıyla bir ısırık aldım. Çiğnerken aklıma gelen hep birbirinizin ağzına verin teyze gelince gülmeye başladım.

 

'İlk kez' dedi Baran ona göz kırptım gülmemi bastırıp ağzımdaki lokmayı çiğnerken. 'İlk kez bize güldün.' Aşko ben size değil kafamda dönenlere demek istesem de omuz silktim sadece. Öne doğru uzanıp Agirin elindeki pizzamı yemeye devam ettim. Arjin eline aldığı peçeteyle ağzımı sonra da parmaklarımı sildi.

 

*

*

*

 

Çayları Bilgeyle beraber dağıtıp masadaki Saitlerin yanına oturduk. Ben çayımı içerken Bilgeyle Sait fısıldaşıyordu. 'Sizin hesabınızı da sonra alıcam' derken onlara dönmeden karşımdaki koltukta oturanlara baktım.

 

Bilge birden yerinden kalkıp Toprak abimin yanına gitti. 'Toprak abi ikizim bugün bizde kalsın mı?' Dediğinde Toprak abim bana baktı. Gözlerimi açıp kapattım. Toprak abim yanağından makas alarak kafasını salladığında Bilge koşarak geri yanımıza oturdu.

 

'Aldım kızları ağlayarak günlüğünüze yazabilirsiniz' Barış'ın bir Savaşa bir de Saite bakarak nispet yapmasına güldüm. Agirler ise homurdanıyordu. Lalin de yüzünü buruşturdu abilerine bir şeyler söylüyordu.

 

'Eviniz de çok güzelmiş. Var mı burda başka böyle ev' Yusuf Soykanın bana bakarak konuşmasıyla çayımdan bir yudum aldım. Her ne kadar ona da hak versem de bir türlü affedemiyorum.

 

'Teşekkürler ama biz kiracıyız. Ev Savaşların varsa onların vardır.'

 

'Kızım o nasıl söz öyle senin benim mi var aramızda.' Diyen Ali Asaf amcayla gözlerim doldu. Yusuf Soykana baktım. Dudaklarım kıpırdamadı ama içimden bak senin istemediğin kızına nasıl sahip çıkıyorlar dedim. O da anlamış gibi kafasını eğdi.

 

'Seyit'e Mardin yönetimini vermişsiniz Toprak Bey' Baran'ın sözleriyle abime döndüm. En son babalar değil ben duyuyorum bu evde her şeyi.

 

'Hakkıydı zaten. Ayrıca Ahu ve Mert'e yaptıklarıyla da bunu destekledi . Ben yapılan kötülüklere onlar için göz yumdum ama onlara yapılan en ufak iyiliğe karşılık veririm.' Ona havadan öpücük attım. Mert de kafasını onun omzuna koydu.

 

'Yarın mahallede yemek yiyicez beraber, müsaitseniz siz de gelin.' Ali Asaf amcanın ortamı gerginliğini yok etmek için yaptığına göz devirdim. İyice götle don gibi olmuştuk.

 

'Kızım da istiyorsa geliriz' diyen Yusuf Soykan bana baksa da yine kendimi tutamadım.

 

'Lalin, Jıyan babanız size soruyor istiyor musunuz diye?'

 

'Bir şey çıkmazsa geliriz inşallah' Mustafa Soykan'ın bana bakan sözlerini umursamadan Ali abiye dönüp göz kırptım. Kafasını iki yana sallayarak güldü. Yerimden kalkıp sandalyemi onun yanına koyup ayağımın birini kendime çekip birini altıma alarak sandalyeye tabiri caizse tünedim.

 

'Yine formundasın çitlenbik' dediğinde omuz silktim. Telefonundan oyun oynadığını fark edince dikkatimi ona verip izlemeye başladım. Biz öyle kendimizi kaptırmış oynarken üstten bildirim geldi.

 

Savaşım: Siz ikiniz ayrılın bakalım. Senin sevgilin benim Naz benim yanıma gel özledim.

 

Mesajı ikimizde okuduk ama ona bakmadık. Ali Abi mesaja girdiğinde kamerayı açtı. Onun koluna yaslanıp dil çıkardım telefona Ali Abi de bana bakarken çektim fotoyu.

 

*fotoğraf

Az ötede kudur dünkü velet: Siz

 

Ali Abinin yazdığıyla baya güldüm. Biraz daha onun telefonundaki oyunu izledim.

 

En son sıkılarak bu sefer salonun ortasına teyzelerin önündeki boşluğa oturdum. Sibel teyze bir yandan benim açık saçlarımı eliyle açıp örmeye başlarken bir yandan da Jıyanlarla konuşuyordu. Ben oyuna bakarken yerler değişmişti. Bilge de masadan kalkıp Seher teyzenin dizinin altına oturduğunda Seher teyze de onun omuzlarına masaj yaptı. Jıyan bir an bana baksa da gözlerini kaçırıp Sibel teyzeyle konuşmaya devam etti.

 

'Biz de bir yerden bir şeyler alır geliriz o zaman yarın. Malum otelde kalıyoruz. Artık başka zaman yaparım kendim.' Jıyanın konuşmasıyla yarın geliceklerini anladım aferin nesin sen Einstein mı nasıl çözdün onu Sherlock iç sesime göz devirdim.

 

'Maşallah kızlar eliniz baya lezzetli o zaman. Benim kız da anca ayağına beklesin.' Sibel teyzenin sözüne güldüm. Bilge kendine laf atıldığı için şu an kaş çatarak inkar girişiminde bulunacaktı ama Sibel teyze haklıydı. Eli lezzetliydi ama üşeniyordu.

 

'Bana gülene bak sanki kendi Masterchef' Bilgenin Sibel teyzeye gücü yetmemiş olucakki birden bana sıçradı. Gülen yüzüm dondu kaş çatarak ona dönme sırası bendeydi.

 

'Öğrenirim ne var yani yemek yapmakta' dedim. Ben tatlı konusunda iyiydim. Yemekleri de yeni yeni yapmaya başlamıştım.

 

'En son mercimek çorbasına mercimek koymayı unuttun.' Dediğinde teyzeler gülmeye başladı.

 

'Ben de ilk çorbayla başlamıştım. Annem bu ne tuz sen bizi hasta mı ediceksin diye' Lalin devam edicekken ne dediğinin farkına varmış bir şekilde gözleri bana döndü mahçupça. Benim de aniden yüzüm düştü. Benim hiç annem olmamıştı ki ondan azarla yemek öğreniyim. Titrek bir nefes çekerken ellerimle oynadığımda salonun sessizleşmesiyle herkesin son tartışmadan beri bizi izlediğini daha şimdi herkesin bana atak yapmak ister gibi bakmasından anladım.

 

'Bir site var dolapta ne varsa giriyorum ona göre yemek çıkıyorlar. Bence umut vaat ediyorum. Hem tuzuna kadar bile yazıyorlar. Di mi abi' dediğimde Toprak abime baksam da bu odadaki çoğu kişi bu sıfatta olduğu için ayrı kafalardan 'Tabi yaparsın abim' tarzı sesler geldi.

 

'Savaş bisküvi pastasını sever misin?' Dedim aklıma gelen ilk şeyle ortamın atmosferini dağıtmak için. Savaş dolu dolu gözlerime bakarken içi gidiyordu fark ediyordum. Düşürdüğü omuzlarıyla öylece bana baktı bir şey diyemedim.

 

'Niye kız çitlembik şimdi de bisküvi pastası mı oldun?' Ali abinin sözleriyle gülmeye başladım. Geçenlerde bu şu olsam da beni sever misin darlamalarıma şahit olmuşlar bununla benle ayrı Savaşla ayrı dalga geçiyorlardı. Ama şimdi yaptığım şeyi anlamış kendince destek olmuştu her zamanki gibi.

 

'Severim Naz çok severim' Savaş Barış'ın ona bir şeyler söylemesinden sonra ağzını açıp bunları söyleyebilmişti.

 

Bu sefer beni en çok rahatlatan Soykan'a yani Arjine bakarak sordum. 'Peki siz sever misiniz?' O da dolan gözleriyle gülümsedi. Ağzını açıp bir şey söylecekken konuşamadığında Agir omzunu sıkıp gülümseyerek 'Severiz abim çok severiz' dediğinde kafamı salladım.

 

'Yarın ondan yaparım o zaman herkes seviyorsa. Biz de çok seviyorduk eskiden.' Çınarın kollarını açmasıyla yerden kalkıp yanlarındaki küçük boşluğa oturdum. Abim kalkıp biraz sonra elindeki kutuyla geldi.

 

'İnşallah o düşündüğüm şeyi yapmıycaksın' derken bizimkiler hariç diğerleri merakla kutuya bakıyordu. Abim kutuyu ortaya açtı. Bu içinde bizim nerden kimin çektiğini anlamadığımız çocukluk fotoğraflarımızdı. Birden büyükler hariç herkes kutunun başına toplandı. Tek tek fotoğrafları inceleyip bir şeyler soruyorlardı. Bakılan fotoğrafları büyüklere uzatıyorlardı. Yusuf Soykan her fotoğrafta daha beter üzülüyordu benim gibi ama belli etmiyordu. Soykan erkekleri ve kızları değişik gördükleri fotoğrafları abimlere soruyordu. Savaş salak salak bir fotoğraftaki küçüklüğüme bir bana bakıyor arada telefonunu çıkarıp fotoğrafını çekiyordu. Dayanamayarak yanlarına gidip Mertle Agirin arasına oturup ellerindeki fotoğraflara baktım.

 

 

 

 

 

Sait elindeki fotoğrafı gösterdi. 'Noldu bu fotoğrafta'

 

Abim fotoğrafa baktı sonra bize 'Boncuk saklambaç oynarken bulamamış bizi kaybetti sanmış. Merti görünce de önce ağlayarak sarıldı. Sonra bir posta fırçaladı bizi onu bulamadık diye. Fotoğraflarını da o zamanki müdüremiz çok iyi bir kadındı daha sonra ondan aldık.' O an aydınlandım onlar gidene kadar olan müdire Ayşe Hanım elinde fotoğraf makinesiyle gezer hepimizi çekerdi hatta arada yaşı büyük olanlara verir arkadaşlarınızı çekin derdi. Şimdiye kadar hiç aklıma gelmemişti bu fotoğrafların nerden çıktığını sormak.

 

 

 

 

 

'Ateş zor bela uyutmuştu burda Ahu Nazlıyı. Ateş küçükken çok temas sevmezdi. Bir tek Merte bir şey demezdi. Bunu gören Ahu da tutturmuştu elimi tut rüyama canavarlar geliyor diye. Öyle olunca kıramadı tabi sonra o da uyuya kaldı yanında.' Abim sırayla her kaldırılan fotoğrafın hikayesini bir babanın çocuklarının küçüklüğünü anlatır gibi anlatıyordu.

 

 

 

 

 

'Bu fotoğrafı ben de hatırlıyorum sonradan bir kopyasını büyüyünce gösterdiğimizde Ahu Nazlı beni sevmiyor musunuz niye yokum diye küsmüştü bize bir hafta. Halbuki o zaman fosur fosur uyumakla meşguldü hanımefendi.' Çınarın sözlerini güldüm. Çok çekmişlerdi benden ve artık gönüllü olarak çekmeye devam ediyorlardı.

 

 

 

 

 

Yanımdaki Agir'in dalmış bir şekilde elindeki fotoğrafa baktığını fark edince ben de oraya baktım. Toprak abimle ikimizin ortak salonda çekildiği bir fotoğraftı. Birbirimize bakıyorduk. Derin bir çekerek fotoğrafı bıraktı.

 

 

 

 

 

Çınarla Ateş'in Mert'i kucakladığı bir fotoğrafı çevirdi Baran. 'Bundan sonra da ağladın mı?' Merakla konuştuğunda kafamı sallayarak önümdeki fotoğrafı kaldırdığımda bakışları donuklaştı.

 

 

 

 

 

'Aynısının ben versiyonu da var bir sürü onun da vardır.' Arjin'in bakışları da sözlerimle bana döndü. O da buruk bakıyordu.

 

'Paylaşamıyorlarmış galiba seni' diyen Lalin'e kafa salladım.

 

'Öyle hep sorarlardı en çok hangimizi seviyorsun diye. Mert hep ikinizi de derdi.'

 

'Sen' diyen Ali abiye güldüm. Cevap vermeme gerek yoktu kimse anlamasa bile o biliyordu.

 

'Babamı derdim' dememle Yusuf Soykan elindeki fotoğraftan bana baktı.

 

Abim boğazını temizledi. Yerinde rahatsızca kıpırdanarak mahcup bakışlarını Yusuf soykana çevirdi. 'Küçükken uyarmama rağmen baba diyordu. Çevresindekilerden duymuş.' Yusuf soykanın gözünden bir damla yaş aktığında kalkıp mutfağa gitti. Abim haklıydı küçükken herkesin babası vardı ve ben babasızlık nedir bilmiyordum. Müdüre hanıma baba nasıl oluyor dediğinde bana açıklamıştı. Tüm özellikleri saymayı bitirince 'O zaman Toprak abim benim babam. O bana hep böyle davranır.' Diyerek baba demeye başladım. O da her seferinde babam olmadığını açıkladı bu durum ilk okula başlayıp babanın ne olduğunu anlayana kadar sürdü. Ne biliyim o zamanlar babanın belli özellikte olan kişilere söylenen lakap gibi bir şey sanıyordum aile kavramım yoktu.

 

 

 

 

 

'O zaman da şımarıkmışsın' diyen Barış fotoğrafı bana çevirdi. Savaş da eğilip fotoğrafa baktı. İkisine de bakıp dil çıkardım.

 

 

 

 

'Bu fotoğrafın olayı ne abi' diyen Bilgenin fotoğrafıyla gülmeye başladık.

 

'Hani hep anlatıyorum ya kendi yaramazdı Merti de kışkırtırdı diye. İşte bu son radde çocuklarla kavga edince Merti de ikna etmiş çıkarmış ağaca. Çıkmışlar ama inemişler. Tüm yurt toplandık aşağı dil döküyoruz Mert kabul ediyor. Ahu Mert inmeye çalıştıkça atarım seni diye tehdit ediyor inatçı keçi. Anlattığım en son dayanamadım Merti patakladım dediğim olay bu vukuattan sonra gerçekleşti sonra da duruldular zaten.' Mert kolunu sarıp kafamdan öptü.

 

 

Fotoğraf faslı bittiğinde herkes kalkmak için ayaklandı. Önden Soykanlar giderken Sibel teyze 'Kızlar isterseniz yarın sabahtan abinlerin de işi varmış. Sizi bıraksınlar buraya hep birlikte hazırlayalım yemekleri.' Derken bugün bana kaçıncı şok gelmişti sayamadım. Kızlar bana dönünce umursamazca pmuz silktim. Hayatım güzel gidiyor ama uçuruma... Onlarla vedalaşınca Sibel teyzelerde ayrıldı.

 

 

Barış Anlatımıyla

 

Bizimkilerin gitmesiyle Ahu Nazlıyı bir kolumun Bilgeyi bir kolumun altına aldım. Herkesle vedalaşmışlardı zaten. Biz eve doğru giderken Savaş ve abileri kapının ordan bize bakıyorlardı. 'Ahmet Savaş bugün o eve yaklaşırsa topuğuna sıkın aslanım.' Toprak abinin korumalara seslenmesiyle dudağımı dişledim. Kızlar ise bu işin şaka olduğunu düşündüğünden gülüyorlardı. Tabi onlar için abileri dünyanın en medeni insan konumundaydı ve bu sözlerin ancak şaka olabileceğini düşünüyorlardı. Onların Savaşı Mertin hırpaladıktan sonra biz bir şey yapsak Ahu Nazlı suratımıza mı bakar dedikleri gün onlar yokken Savaşa yaptıklarından haberleri yoktu.

 

Gerçi o günden sonra bir daha öyle bir şey olmadı. Savaşta abileridir bir seferlik haklarıdır Naz duymasın dedi olayın üstü örtüldü. Allah var o günden sonra sadece Savaşa değil bize de arkadaş kardeş abi oldular. Zamanla aramızdaki samimiyet artınca bize Ali abi gibi bizim çocuklar gibi oldular. O yüzden mesela kızlarını bizde kalmaya gözü kapalı güvenerek gönderiyorlardı. Ben bugün yine de içiniz rahat etmezse ben Savaşlara geçerim desem de kabul etmemişlerdi. Benim Ahu Nazlıyı Bilge gibi gördüğümün onlarda farkındaydı.

 

Ahu Nazlı ilk zamanlar sadece Bilgenin arkadaşı olduğu için merhaba merhaba olsak da bizim ortamımıza girdikçe aramızda farklı bir bağ kuruldu. Gerçekten birbirlerine seslendikleri gibi ikiz gibiydiler. Benim için ikisi de beni deli etmekten zevk alan benim de onların sinirini bozmaktan zevk aldığım bir durum oluştu. Yani uzun lafın kısası ikiz kız kardeş oldular bana. Aynı şekilde annemin doğurmadığı kızı oldu Ahu Nazlı mesela. Birden olmadı zamanla yavaş yavaş...

 

Eve girince kızları terasa gönderip kendim de mutfağa geçtim. Gelen mesajlara cevap verirken bir yandan da sigaramla kızlara atıştırmalık cips, kurabiye, meyve çikolata hazırladım. İçecek olarak üç tane meyve suyu koydum tepsiye. Fotoğrafını çekip Savaş'a ağla yazarak tepsiyle terasa geçtim. Benim gelmemle ikisi de sustu. Kim bilir yine ne karıştırıyorlar.

 

Onların oturduğu ikili koltuğun yanındaki tekli koltuğa oturup meyve suyunu aldım. Kızlar getirdiklerimi alıp yerken ben de telefonumdan gelen Savaşın homurdanmalarını gülerek okudum.

 

'Sen abilerin bir tanesi misin aslan yelesi saçlım' diyen Bilge elindeki çilekle yağlıyordu beni.

 

'Tüm kötü abiler sana kurban olsun Barış abim' diye erikli ağzıyla konuşan Ahu da ona katıldığında. Tek kaşımı kaldırdım.

 

'Toprak abin de duysun mu bunu' dediğimde gülen yüzü soldu. Eriğini yutup bana tatlı talı gülünce ben de sırıttım. Şımarıktılar.

 

Onlar konuşmaya devam ederken ben siz de çok durmayın diye uyarıp çizim için odama indim. Bir saatlik çalışma sonrası ağrıyan kemiklerimi esneterek yerimden kalktım. Tam uyumak için odama geçicekken terasın ışığının açık olmasıyla göz devirerek merdivenlerden çıktım. İyi ki çok geçe kalmayın demiştim. İçeri girdiğimde gördüğüm manzaraya gülsem mi ağlasam mı bilemedim. İkisi de koltukta büyük ihtimalle soğuktan birbirine sokulmuş uyuyakalmışlardı. Telefonumu çıkarıp fotoğraflarını çektim. Önce ortadaki dağınıklığı topladım. Sonra sırayla ikisini de Bilgenin odasına taşıyıp odama çıktım.

 

Abilerine ve Savaşa ayrı ayrı fotoğrafı attım. Ben nasıl Ahu Nazlıyı Bilgeden ayırmıyorsam onlar da aynı şekilde Bilgeyi kardeşten saydıkları için fotoğrafı atarken çekinmedim.

 

 

 

 

 

(Fotoğraf temsili)

 

Prensesleri uyuttum. Siz de yatın artık:Siz

 

 

Sabah kalkıp işleri hallettim. Telefonuma gelen annemlerin ve Savaşın uyanınca bize gelin mesajıyla Bilgelerin odasına gittim. Bir kaç kez kapılarını çaldım.

 

'Bilge, Ahu kalkın hadi' bir kaç kez daha sesli şekilde çaldım. Kış uykusuna mı yattınız.

 

'Kızlar kalkın indirdim başlamış' sesimi yükselttiğimde içerden paldır küldür sesler geldi. Çok geçmeden kapıyı darmaduman saçlarla açan ikili beni sabah sabah güldürdü. İkisi de alışveriş manyağıydı. Hayır bir ton şey alıyorlardı ama ikisinin de dışarı çıkınca da giyilecek hiçbir kıyafeti olmuyordu nasıl oluyorsa. Onca kıyafet olunca hangisini giysem kararını veremeyip bizi ağaç etmelerini hiç saymıyorum.

 

'Hangi mağazalardaymış.' Bir yandan gözlerini ovuşturan Ahu şu an daha çakmamıştı. Bilgeye baktım çakmasına son 5 4 3 2 1. Ve evet birden kaşları çatıldı parmağını havaya kaldırıp bana yaklaştı.

 

'Sen sen bize yalan söyledin' derken bana doğrulttuğu parmağından kıstırıp kenetledim. O çırpınırken Ahuya yaklaşıp zaten yeterince karışmış saçlarını biraz daha karıştırdım.

 

'Hadi ben aşağı iniyorum beş dakika içinde aşağıda olun' ikisi de bana göz devirdiğinde aşağı indim.

 

Çok geçmeden geldiklerinde hep birlikte Savaşlara geçtik. Kapıyı çaldığımızda Savaş önce bana bakıp kaşlarını çattı. Sonra kolumun altındaki Ahuyu görünce yüzü aydınlandı. Gerçekten seviyordular birbirlerini her ne kadar değişik bir ilişki anlayışı olsa da iyi gidiyorlardı. Benim korkum da buydu. İkisi de sivriydi ve kavga anında alttan almıyorlar kırıp geçiriyorlardı ortalığı. Umarım bir daha böyle bir şey yaşanmazdı.

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Herkes burdaydı hatta abimler bile sırayla hepsiyle sarılıp hazırlanan kahvaltı için bahçeye arka bahçeye geçtik. Burası ön bahçeye göre baya büyüktü akşamki yemek için fazladan bir sürü masa vardı. Kahvaltı masasında ise bir kuş sütü eksikti. Gülüş sohbet makarayla kahvaltımızı ettik birden Barışın Savaş da boksta çok iddalı demesiyle kendimizi birbirimize kafa tutarken bulduk. Bizimkiler beni tutarken diğerleri Savaşın gülen yüzüne aldanmamam konusunda beni uyarıp onu tutuyorlardı.

 

'Güzelim ben kıyamam sana. Ben seni gördüğüm gün yenildim.' Savaş çayından alırken bir yandan da bana göz kırptı. Abimin omzunu gülerek sıkmasını büyükler gülerek seyretti.

 

'Yok öyle yağma kalk hadi.' Birden benim gaza gelmemle ayakkabımızı çıkarıp masanın arkasındaki çimlerde karşı karşıya geçtik. Diğerleri de horoz dövüştürür gibi bizi kışkırtıyorlardı sözlerle. Büyükler ise bir yerlerimizi sakatlamamızdan korktuğundan bu işe engel olmaya çalışıyordu.

 

Ben gardımı alıp çimlerde ayağımın üstünde hafifçe zıplarken Savaş gardının arkasında katılarak gülmeye başladı. Bildiğin dalga geçiyordu benimle.

 

'Yavrum hadi bak babamlar haklı, bir yerini sakatlayacaksın. Tamam sen kazanmış ol.' Bu sözler beni küçümsediğinin işaretiydi. Birden o gülerken hızlı bir hareketle kafasına bir yumruk attığımda sesler kesildi. Savaş birden ciddileşerek bana baktığında pmuz silktim. Gardımı indirmeden ona göz kırptım. 'Benden günah gitti o zaman' diyerek bana bir sol kroşe çıkardığında eğilerek karşısına geçtim.

 

Bir kaç tur onun ve benim birbirimize yaptığımız ataklardan kaçmamızla geçti. Benim Bilgenin sesiyle dikkatim dağılınca Savaşın çok sert olmayan yumruğunu yememle Savaş telaşla benimle birlikte eğildi. 'Dedim di mi ama sana güzelim, özür dilerim çok mu acıdı' derken ben gülerek doğrulup bir iki adım geri atıp tekrar gardımı aldım.

 

'Benim canım yanmaz gardaş' deyip güldüm. Ona sağ kroşe çıkardığım kolumu tutup atik bir hareketle beni kendi kıskacına aldı.

 

'Pes mi güzelim' dediğinde kazandığından çok emindi çünkü güçlüydü. Benim onun bu hamlesinden kurtulmama şans vermiyordu. Birden ona dirsek atmamla karnına eğilerek kısık sesle küfür etti. Azıcık sert çıkarmış olabilirim ona göre. O doğrulmadan iki ayağımın üstünde zıplayarak diz kapaklarının arkasına hızla iki ayağımla vurduğumda sırtı üstüne geldi. Kalktığım yerde onu kıskaca alan bu sefer bendim.

 

'Pes et daha fazla rezil olma Mahallemin abisi' dediğimde acıdan hala derin soluk alıp veriyordu. Ben elimi silkerek masadakilerin alkışlarına selam verdiğimde Savaş oturur pozisyona geldi.

 

Elimi uzatıp onu kaldırdığımda yüzümde büyük bir gülümseme vardı.

 

'Helal olsun kız çitlembik, ezdin geçtin bizim oğlanı.' Ali abinin abartılı sözleriyle geri yerime oturduğumda abimler göğsünü kabarttı.

 

Savaş homurdanarak yanımdaki sandalyeye oturduğunda mahalledekiler onunla dalga geçmekle meşguldü.

 

'Oğlum Naz gibi insafsız mıyım ben sert oynamadım.' Savaşın sözleriyle ona döndüm. Mızıkçılık yapıyordu. Karnımdaki yer hala ağrıyordu tamam tüm gücünü kullanmamıştı ama az buz da değildi vuruşu.

 

Bileğimi ona doğru uzattım. 'Ağlama Savaş. Senin şu bileği öpmen gerek.' Dediğimde bileğime ufak bir öpücük kondurdu. Ben şaka yapmıştım. Hemen bileğimi kurtarıp önümdeki suya yöneldim. Tüm herkesin önünde yapılacak iş miydi.

 

'Savaş istersen bir dahaki kapışma benle olsun. Ne dersin abim?' Diyen abimle ona gülümseyerek bakıp öpücük attım.

 

'Sana yüz kere söyledim di mi abi, abilerinin yanında uslu dur diye' fısıldayan Savaşın diğer tarafında oturan Bilgeden başkası değildi.

 

Öyle böyle kahvaltı faslını bitirdik. Diğerleri ayrılınca biz de dördümüz (Savaş Barış Ahu Bilge) kahvaltı masasının bulaşıklarını el birliği ile hallettik. Bir kısmını makineye atarken kalanları ve makineye atılmayacak olanları elde yıkadık. İşimiz bitince üstümdeki sweat sabah serinliğinin geçmesi ve hareket etmemden dolayı daraltmaya başladı.

 

Biz salona geçtiğimizde teyzeler de akşam için hazırladıkları sarma ve dolma içleriyle salon masasını hazırladılar. Ayağa kalktığımda herkes bana baktı. 'Ben üstüme rahat bir şeyler giyip geliyim evden' dediğimde Savaş da benimle kalktı.

 

'Gel ben sana tişört veriyim.' Dediğinde sanki evimiz uzakmış gibi davranmasına göz devirdim. 'Hadi Naz' benim arkasından gitmediğimi görünce kapıdan tekrar seslendi. Seher Teyze ve Sibel teyzenin imalı bakış ve fısıldaşmaları eşliğinde yavru ördek gibi peşine takıldım.

 

Odasına girdiğimde o dolabın başına geçerken ben de kitaplığına ilerleyip inceledim. Elimdeki ilgimi çeken kitapların arka kapak kısmını inceledim. Okuduğum kitabı kapatıp yerine koyduğumla eş zamanlı olarak Savaş da elinde tuttuğu tişörtle bana döndü. Her zamanki gibi siyah düz oversize bir tişörttü. Çıktığında hızlıca sweati çıkarıp yumuşatıcı kokan tişörtü giydim. Altımda zaten tayt vardı. Kapıya çıktığımda Savaş saçlarıma bir sürü öperek beni aşağı indirdi.

 

Dördümüz evet yanlış okumadınız Savaş ve Barış da bizimle birlikte teyzeler eşliğinde sarma sarmaya çalışıyorduk. Diğer üçlü hızlı ve güzel sararken benim ya yaprağım yırtılıyor ya da geri açılıyordu. Elimin tersiyle saç düşmesin diye başımıza bağladığımız tülbentin altından çıkan saçlarımı gözlerimin önünden çektim. Sinirden ağlamama çok az kalmıştı.

 

Teyzelerden içi az koyarsan yaparsın sözüne kafamı sallayıp yeni bir sarmayı dilimi ısırarak bütün dikkatimi vererek sardığımda sonunda eciş bücüş dursa da yaptım. Geri açılmayınca hevesle ayağa kalktığım da diğer üçlünün zaten bana baktığını gördüm.

 

'Nasıl ama yaptım' diyerek önce teyzelere sonra Bilgelere gösterdim küçük bir çocuğu avutur gibi bol övgüler aldım. Savaş ve Barış'ın arasına girip sardığım sarmayı ortaya uzattım.

 

'Bakın yaptım' dediğimde mutluydum bu benim ilk sarmamdı.

 

'Çok güzel sarmışsın, devam edersen bizden bile güzel yaparsın yavrum' Savaşın gülerek beni gaza getirmesine sevinecekken birden Barış elimdeki sarmayı tek lokmada yedi. Uçan balonu kaçıp ona sadece bakan çocuk gibi önüme bakarak kalakaldım.

 

'Çok gözel olmuş hadi dovem et sarmaya' Barışın ağzı dolu konuşmasıyla ben hala önüme bakıyordum. Savaş benim donakaldığımı fark edip Barışa tokat atarak beni elimden tutup tekrar yerime oturtup saçımı öptü.

 

'Hadi güzelim göster bana nasıl sardın?' Dediğinde ona baktım önümü işaret edince hevesle bir yaprak daha alıp tekrar sardım. Gülen gözlerle yeni sarmamı gösterdiğimde güldü.

 

'Gel kız bakıyım ona nasıl olmuş' Barış'ın sözleriyle gözlerimi kısarak ona baktım. Dil çıkarıp önüme döndüm. Yavaş yavaş öğrenmemle eskisinden daha hızlı ve daha güzel sarmaya başladım. Tam onlar gibi olmuşken yaprakların bitmesiyle uyuşan kollarımı ve bacaklarımı oynatarak ellerimi yıkamak için lavaboya gittim.

 

Lalin ve Jıyanın gelmesiyle Savaşlar kafeye geçti. Onlarla diğer yemekler için mutfağa geçtiğimizde ben benim sardığımız ve ayrı küçük tencerede pişen sarmalarımı izliyordum. İkide bir pişti mi diye soruyordum. Bu benim gerçek anlamdaki tek başıma yaptığım ilk yemeğim olduğu için aşırı heyecanlıyım. Gerçi içi teyzeler hazırlamıştı ama o kadardan bir şey olmazdı.

 

'Ahu kızım gel annem başında bekleyince pişmez yemek. Beraber diğer yemekleri hazırlayalım.' Sibel teyzenin sözleriyle mutfak masasına geçtim. Herkes bir şeylerle uğraşıyordu. Lalin ve Jıyan börek yapıcaktı o yüzden büyük bir kapta hamur yoğuruyorlardı. Bilge salata ve mezelerden sorumluydu. Mangal yapıcağımız için teyzeler de etleri hazırlıyordu. Ben de yapılanları izliyordum.

 

'Nazlı kızım istersen sen de çorbayı yapabilirsin. Ben tarif ederim sana.' Seher teyzenin lafıyla Bilgeye baktım. Kalabalık olucaktık ve ben batırmaktan korkuyordum. Zaten o yüzden çok karışmıyordum. Evde olsak olmasa dışardan söylerdik ama burda aç kalabilirdik. Bilge başta olmak üzere diğerleri de gazlayınca telefonumdan notları açıp söylenenleri sırasıyla kaydettim. Seher teyze çorba için malzemeleri de çıkardı. Mercimek çorbasıydı mercimeği koymayı unutmazsam sorun çıkmazdı bence.

 

Sırasıyla yapıp çorba kaynayınca diğerleri çoktan işlerini bitirmiş kahve faslına geçmişti. Daha yapmam gereken tatlı olduğu için eve geçip önce tatlıyı yaptım sonra hızlıca duş aldım. Kızları da davet ederdim ama abimler evdeydi yalnız kalmak istemezlerdi belki hem onları Sibel teyze davet etmişti benim sorunum değildi. Dolapta sabahtan hazırlattığım kıyafetleri görüp güldüm. Akşam hazırladığımız yemekleri bilmiyorum ama süprizimizi çok beğeneceklerdi. Dolaptan yemek için rahat olmak adına krem keten pantolonumu üstüne de mavi kalın askılı crobumu giydim. Saçlarımı kremleyip at kuyruğu yaptım. Parfümümü sıktığımda tamamdım.

 

Abimlerin yanına indiğimde onların çoktan çıktığını farkedip evi kilitleyerek tatlı zaten yiyene kadar dolapta kalıcak o zaman alırım diyerek Savaşların arka bahçeye bizim duvardan onların bahçeye atladım. Erkeklerin bir kısmı bahçe mobilyasında sohbetteyken bir kısmı mangal başındaydı. Sofranın hazırlandığını görünce hemen Barışla Saite dil çıkarıp içeri geçtim.

 

Mutfaktaki küçük tencereyle dışarı çıktım. Bu benim yaptığım sarmalardı Sibel teyze elime tutuşturup 'Hadi birer tane ikram et seninkilerden herkese' dediğinde sevinçle dışarı çıktım. İlk hedefim Soykanlarla oturan Toprak abimlerdi Ali Asaf amcalardan çekinsem de ilk işim onlar tatsındı daha ben de yememiştim.

 

'Abi bunları ben sardım nasıl olmuş. Çok mu güzel evet ya da hayır yuvarlak cevap verme' diyerek önünde diz çöküp tencereyi uzattım. Abim ağzına bir tane sarma alıp çiğnerken heyecanla söyleyeceklerini bekledim.

 

'Çok güzel olmuş Boncuğum. Hep isterim bundan sonra' dediğinde Ali Asaf amca, Ömer Amca, Mustafa ve Yusuf Soykana verdim sırayla. Onlara da hevesle baktım. Hepsi bir jüri edasıyla iki ısırıklık sarmayı uzun uzun yediler.

 

'Çok güzel olmuş kızım' Yusuf soykana gülümseyip onun yanındaki Agire uzattım. O diğerleri gibi uzatmadan hemen yiyip bir tane daha attı.

 

'Ellerine sağlık çok güzel olmuş güzelim' Agirden sonra sırayla herkese sarmalarımdan tattırmış ve güzel iltifatlarına gülümsemiştim. Kalan son sırayla sona bıraktığım Savaşın yanına gittiğimde ellerinde bir ton torbayla aynı anda Kürşat abi ve Mahir abi geldi. Mangal başında herkesle selamlaştıklarında ben tencereyle Savaşı bekledim. Yanıma geldiğinde Mahir abinin tencereye bakmasıyla ilk onlara uzattım. Yiyip bir şey demediler.

 

'Nasıl olmuş' hevesle Kürşat abiye baktım.

 

'Normal sarma işte' diyen Mahir abiyle modum düşse de yaptığımın şımarıkça olduğunu düşünüp bir şey demeden Savaşa uzattım tencereyi. Sonuçta bu çoğu kişi için normaldi.

 

'Naz'ın ilk sarmalarını yemek size de nasip oldu abi. Şanslı gününüzdesiniz' demesiyle ikisi de bana bir de arkama baktılar.

 

'E madem öyle bir kere de senin yaptığın bilinciyle yorumlayalım o zaman' diyen Kürşat abi yanındaki Mahir abiye baktı. İkisine de tekrar uzattım. İkisinden de çok güzel olmuş lafıyla Savaşla kenara atılan minderlere geçtik. Savaş elimdeki tencereden bir sarma ağzına atıp gözlerini kapattı. Bitirince elimdeki tencereyi alıp bir tane daha yedi.

 

'Anneminkilerden sonra yediğim en güzel sarma Naz.' Dediğinde gülerek bir tane de ben ağzıma attıcakken tencereyi kaçırdı. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Bir tane sarma alıp bana uzattı ısırdığımda gerçekten de normal sarmaydı abartmıştım olayı. Savaş geri kalan sarmayı ağzına attı. Bir sen bir ben kalan sarmaları yerken Mert gelip Savaş'ın yanındaki mindere çöküp tencereyi eline aldı.

 

'Narçiçeğimin sarmalarından uzak dur. Sanki sana yapmış gibi almışsın tencereyi eline bir de' Mertin tencereyi alıp gitmesiyle ben de Savaşın homurdanmaları eşliğinde kalkıp yardım için içeri girdim.

 

Tabaklarla sofraya geri döndüğümüzde Sait ses bombasını çıkardı. Savaş kulağına bir şeyler söyleyip bana göz kırptığında gülerek kızlarla sofrayı hazırlamaya başladık. Birden şarkının başlamasıyla Savaş da şarkıya bana bakarak eşlik edince ortam sessizleşti.

 

Ben yaralı kurt, sen kınalı kuzu

Biraz cilve aşkın biberi tuzu

Sanki biraz naz ediyorsun ama

Senin bana gönlün var gibi gibi

Yüzüme karşı "Git", diyorsun ama

Sanki gözlerin "Kal", der gibi gibi

Arpa buğday yan yana, orak istemez

Yağız at şahlandı mı durak dinlemez

Sanki biraz naz ediyorsun ama

Senin bana gönlün var gibi gibi

Yüzüme karşı "Git", diyorsun ama

Sanki gözlerin "Kal", der gibi gibi

 

Mümkünmüş gibi Savaşın Naz ediyorsun kısımlarında daha çok bağırmasıyla ben de utandım. Abimler ona sövmekle anneler bize bakıp gülmekle meşguldü.

 

Zehirin şifası süt ile incir

Ellerim kelepçe, yüreğim zincir

Sen de biraz naz ediyorsun ama

Yine de bana gönlün var gibi gibi

Yüzüme karşı "Git", diyorsun ama

Sanki gözlerin "Kal", der gibi gibi

Kimse sevemez benim gibi seni

Kırk yılda bir gelir Savaş gibisi

Sen de biraz naz ediyorsun ama

Yine de bana gönlün var gibi gibi

Yüzüme karşı "Git" diyorsun ama

Sanki gözlerin "Kal" der gibi gibi

Yeter çektiğim i̇nsaf et gayri

Senin bana gönlün var gibi gibi

 

Savaş'ın Barış kısmını Savaş olarak değiştirmesiyle Bilge omzuma omzuyla vurdu. Gülerek sofrayı hazırladık.

 

Mangal hazır olduğunda hep birlikte sofraya geçtik. Çorbayı ben hazırladığım için yerimden servis etmek için kalktım. Herkese ikram ettiğimde başlamak için yine onları bekledim.

 

 

 

Yazar Anlatımıyla

 

Savaş sevdiği kadının bugün hevesle yemek yapıp küçük çocuk gibi heyecanla herkese tattırmasını hem buruk hem de kocaman bir mutlulukla izledi. Kimse de sevdiğini kırmadan onun heyecanına ortak oldu. Savaş herkesten önce çorbadan bir kaşık aldı. Yutmadan eliyle Naz'ı kaldırıp içeri götürdü.

 

Naz ne olduğunu anlamazca ona bakarken Savaş onu ilk odaya sokup sımsıkı sarıldı. 'Kızım bugün bu tatlılığını ya bünyem kaldıramayacak ya da Bilge'nin dediği gibi abinler beni vurucak' Naz sözlerle yumuşarken o da biraz önce sofradan aniden kaldırılmasını unuttu.

 

'Noluyo birden nereye gitti bunlar' diyen Agirle diğerleri de şaşkınlıkla birbirine baktı. Bu ani kalkışla zaten kimse yemeğe başlayamamıştı. Bilge hariç bir terslik olduğunu anlayam Bilge çorbadan bir kaşık aldı.

 

'Tuzsuz çorba tuzsuz' demesiyle teyzeler olayı anlarken diğerleri de çorbadan bir kaşık aldı. Gerçekten çorbada tuz namına bir şey yoktu.

 

'Ben şunlara bakıyım' Mert'in yerinden kalkmasıyla Bilge devam etti.

 

'Çorbayı Ahu yaptı.' Demesiyle Mert kalktığı yere geri oturdu. Bilge uzanıp Ahunun çorbasına tuz atıp güzelce karıştırdı. Bir kaç tadım sonrası normal tatta olmasıyla Naz gelmeden diğerleri de tuz atıp çorbalarını karıştırdı.

 

'Çok heves ettin şakasına bile olsa söylemeyin bir şey' diyen Sibel başta kendi oğlu olmak üzere oğlu gibi gördüğü herkese baktı. Herkesin kafa sallamasıyla çorbalar içilirken her şeyden habersiz Naz utanarak hızlıca yerine oturdu. Çoğu kişinin çorbayı yarılamasıyla gülümseyerek çorbasından bir yudum aldı. Biraz farklıydı ama kötü değildi. Masadaki herkes Ahu Nazlı fark etmeden tuz eklenmiş çorbasını bitirip kim yaptıysa çok güzel olmuş diye övdü.

 

O karmaşada kimsenin tuz koymadığı tek kase Savaşın çorbasıydı. Savaş ise hiç bozuntuya vermeden tuzsuz çorbayı sanki dünyanın en lezzetli yemeği gibi son yudumuna kadar bitirdi.

 

'Bana olan aşkından kattın galiba çorbaya' diyerek bir de üstüne iltifat etmekten geri dönmedi.

 

Sohbet eşliğinde yemekler yendi herkese eline sağlık dendi. Bahçenin çeşitli yerlerindeki korumalara yemeklerden bolca ikram edildi. Kokmuştur diyerek çağrılmayan yakın komşulara birer tabak hazırlanıp gönderildi. El birliğiyle sofra toplandı semaverler yakıldı. Tatlıyı çayla yemeye karar verildi.

 

'Cevabından korkuyorum ama Bilgeyle Ahu nerde' Barış'ın sorusuyla herkes gülmeye başladı. Hepsi biliyordu ki ikisi aynı anda ortadan kaybolduysa bir işler karıştırıyor.

 

'Eve kadar geçtiler süprizleri varmış' diyen Mertle teyzeler gülüştü. Ortadaki masalar kalkmış herkes oturma köşelerine dağılmıştı.

 

'Geçen bekarlığa vedaya getiremedi içinde kaldı. Dansöz falan getirmez di mi' Ali'nin kısık sesle sorusuyla kimse hayır diyemedi. Eski yeni tanıyan herkesin bildiği bir şey vardı ki ikisi bir araya geldiğinde her şeyi yapabilirlerdi. Gençler bir yerde çektikleri masaya kurulmuş büyükler oturma grubuna geçmişti.

 

(Medyayı lütfen burda açın. Bitene kadar tekrarlayın.) Kafanızda canlandıramazsanız buraya bıraktığım linki izleyip ordan sonra okuyabilirsiniz.)

 

https://youtu.be/IGZI26Mie34?si=N2ORNWchuyLSSkE-

 

Birden ses bombasından şarkının başlamasıyla ortam sessizleşti. Karşılarında gördüğü görüntü ilk tepki olarak koca bir 'Hadi canım' diyen Lalinden geldi. Şu an karşılarında sarı yelekli takım elbise içinde elinde tespih sallayan Bilge ve aynı takımın siyah rengini giymiş Ahudan başkası yoktu biri evin sağ tarafından biri sol tarafından girerken kenardaki korumaların biri arkalarında diğerleri tam karşılarında olucak şekilde bekliyordu hepsinin de gülmemek için zor durduğu belliydi.

 

 

 

İkisi de birbirine ters bakış atarak omuzlarındaki ceketleri arkalarındaki korumalara verirken tesbih sallayarak ellerini öpmeye çalışan korumalara sağ elini göğsüne koyarak selamlıyordu.

 

 

 

 

 

Ortada karşı karşıya durduklarında birbirine ter bakış atarak kafalarını birbirine yaklaştırdıklarında iki üç koruma onları çekip ortada sırt sırta duran sandalyeye oturtup ellerine birer bardak çay verdiklerinde tekrar arkaya geçmişlerdi. Kızlar arada bir yan şekilde oturdukları sandalyede birbirine ters bakıp kafasını sallayarak çaylarını yudumluyordu.

 

 

 

 

Çayları yanlarındaki korumlara verip elleri arkada tesbih çekerek volta atıp arada karşı karşıya gelmeye devam ettiler.

 

Birden şarkının 'Severiz ama aşka yer yok raconda

Bela ile sözlüyüz

Mahpus ile nişanlı

Namımızla evliyiz

Yanlızlıktır yarimiz' kısmının gelmesiyle karşıya bakıp kemeri düzeltme hareketiyle kafa sallayarak söylemeye devam ettiklerinde herkes bir yerden gülüp bir yandan onları videoya alıyordu. Hatta çoğunun gülmekten gözleri yaşarmıştı.

 

Bela ile sözlüyüz

Mahpus ile nişanlı

Namımızla evliyiz

Yanlızlıktır yarimiz son kısımda ceplerindeki gülü ellerini kaldırarak oynarken diğerlerinin önüne gelecek şekilde atıp bitirdiklerinde herkes ayağa kalkıp alkışladı selam verip sandalyelerine geri geçtiklerinde korumalarla poz vermeye başladılar.

 

 

 

 

Ahu Nazlı Anlatımıyla

 

Sonunda hazırladığımız gösterinin bitmesiyle tuttuğum kahkahalarımı bırakarak güldüm. Fotoğraf çekilme faslı bittiğinde diğerleri hala bizim onlara gelmemizi bekliyordu. Bilge kalkıcakken onu elimle durdurdum.

 

'Eee istanbulun sefiri Toprak bey, eşref beyleri tebrik etmek yok mu. Bence sizin de öpmeniz gereken bilekler var.' Derken herkes abime döndü. Gülerek kafasını iki yana salladığında herkes gelmeyeceğini sansa da ben hoşuna gittiği için yaptığının farkındaydım.

 

'Ahu kızım uzatma gidelim işte ne bilek öpmesi' Ah Bilge Toprak abim korkusu olan kekim.

 

'Kızım şu şeklinin hakkını ver gelicek sakin ol' korumalardan fısıldamalar gelirken abim ayağa kalkıp biz gibi gömleğini kemerini sıkıştırarak yanımıza gelene kadar yerimden kalkmadı. Abim yere attığımız gülleri alıp ikimizin de kulağının arkasına sıkıştırıp elimizden tutarak ayağa kaldırdı. Önce benim sonra Bilgenin alnından öptü. En son diğerlerine dönerek elimizi tutarak ortaya getirdi. Tuttuğu ellerimizin üstüne de öperek yerine geçti.

 

'Ee bence mahallenin abisi de öpsün bileğimizi' diyen Bilgeyle bu sefer ben ona baktım. Bunca insanın içinde yeri miydi. Herkes bu sefer Savaşa bakarken Barış kafa işareti yaptı. Savaş abim gibi gelerek elimizin üzerine öperek yerine geçti. Abimler varya fazlasına götü yemiyor tabi.

 

Birden Yusuf Soykan'ın kalkmasıyla Bilgeyle birbirimize baktık. 'Üçlemek gerek bir de aşiret ağasına öptürün elinizi.' Dediğinde yine birbirimize baktık. Elimizin tutunca Bilge elini öpmek için eğilirken Yusuf soykan izin vermeden elinin üstünden öptü. Sıra bana gelince eğilmedim önce elimden sonra alnımdan öptü. O da yerine geçtiğinde Barış'a kaş göz yaptım.

 

'Ne istiyorsun ben de mi öpeyim şımarıklar sizi' dediğinde sandalyeyi işaret ettim. O getirmeden arkadaki korumalar bir sandalye çekti ikimize de bacağımı dizimin üstüne atarak tesbih sallamaya devam ettim.

 

'Ayy kızlarımı ne güzel doğurmuşum. Çok güldürdünüz beni annecim' diyen Sibel teyzenin bu laflarına alıştığımız için havadan öpücük attım.

 

'Offf hayatımda bu kadar ne zaman güldüm hatırlamıyorum.' Diyen Kürşat abi bir yandan gözlerini silerken 'Tiplere bak Allahım sen sabır ver' diyen Mahir abi ona katıldı.

 

Diğerleri hala gülmekten konuşamıyordu zaten.

 

'Savaaaşş' dediğimde kafa salladı ne var gibisinden. 'Alırız abiliğinizi ayağınızı denk alın' derken Bilgeyle Barış'a burun kıvırdık.

 

'Alırsınız abim sizde bu güç var. Ben hep arkanızdayım' diyen Ali abiye elimle sağ ol işareti yaptım.

 

'Nerden aklınıza geldi sizin bu' Diyen Arjine Lalin de katılarak merakla bana baktı.

 

'Bal çiçeğinin başının altından çıkmıştı. Küçükken takıktı Eşref saatine' deyince kaşlarımı çatarak gülmeden ona bakmaya başladım.

 

'Allahım yicem şunu tipe bak' diyen Agiri duymazdan geldim.

 

'Çiçek miçek ayıp oluyor bizim de bir ağırlığımız var yani' diyerek burnumu çektim. Bir yandan artık alışkanlık haline gelen tesbihimi sallamaya devam ettim.

 

'Ağırlığınızı yerim sizin' diyen Mert sonunda kendini durdurup bunları söyleyebildi neyseki.

 

Üstümüzü çıkarmadan herkesle değişik kombinasyonlarda bir sürü fotoğraf çekildik. Hatta Soykan ailesiyle bile çekildim. Hatta daha fenası Bilgeyle Mahir ve Kürşat abiyi yanımıza alarak tekrar aynı kareye soktuk. Bugünün amacı benim kafamı dağıtmaktı ve bizim bu gösteriyi hazırlamamızın sebebi de en az benim kadar etkilenen herkesin modunu biraz olsun yerine getirip mutlu bir anı bırakmaktı. Bence bugünün hakkını fazlasıyla verdik.

 

 

 

Bölüm sonu🎊🎀🎉🫶🏻😂

 

Sizin de en beğendiniz sahneyi buraya yazmanızı istiyorum 😂🎀

 

Ay bu bölüm diğer bölüme yazarken çok güldüm. 😂😂

 

Herkesin Ahunun hevesini kırmamak için yaptıkları yedim midemdesiniz.🥹🥺❤️

 

Benim içime çok sindi umarım siz de keyif almışsınızdır.😂🎉

 

Bir sonraki bölüme kadar kendinize çok iyi bakın😘🫶🏻🩵

 

Fotoğraflar maalesef gözükmüyor ben de üzülüyorum ama yapacak hiçbir şey bulamıyorum 🥹

Loading...
0%