@simurganka45
|
Keyifli Okumalar🩵🫶🏻😘🐥
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Odamda bir saate yakın ağlamam sonrası ılığa yakın soğuk duş alıp kendime geldim. Üzerime pijamalarımı giyip saçımdaki havluyla salona geldiğim gibi mahşerin dört atlısının da bakışları beni buldu. Onlara tebessüm edip kendimi koltuğa attım. Gözlerim kapalı olsa da şu anki sessizliklerinden dikkatlerini bana verip çözmeye çalıştıklarını anladım. Derin bir nefesle kendimi topladım. Yoldan çıkmış bariyere doğru son sürat ilerleyen hayatımda düzene koymam gereken olaylar vardı. Yıkılmak bile lükstü bana.
Gözlerimi açıp karşımdaki Toprak abime diktim bakışlarımı. Şefkatli bakışlarıyla benim konuşmamı bekliyordu diğerleri gibi. 'Abi ben yoruldum.' Dediğimde abimin sertçe yutkunuşunu, Çınarın ve Mert'in iç çekişini Ateşin sigara yaktığını sırasıyla bakışlarımı gezdirdiğimden gördüm.
Tekrar abime döndüm. 'Lalin meselesini ailesine siz söyleseniz, halletseniz.' Çınar yanıma oturup beni göğsüne çektiğinde itirazsız kabul ettim. Gözlerim kapalı saçlarımda okşanınca uykumun gelmesi kaçınılmazdı.
'Sen istersin de biz yapmaz mıyız kor alevim.' Ateş de yanıma gelip saçlarımdan ellerimden öptü.
'Teşekkür ederim abi iyi ki varsınız' dediğimde ikisi de beni aralarına almış tost olmuştuk. Daha önce de söylemiştim ikisine çoğunlukla isimleriyle hitap ediyorum çok önemli olduğunda abi derim.
'Biz teşekkür ederiz Boncuğum.' Abim bunu söyleyip çıktığında Mert de üçümüzün üstünde olucak şekilde üzerimize yattı.
Toprak abim hala gelmemişti nerdeydi bilmiyorum biz de benim ısrarım üzerine salondaki televizyondan milyonuncu kez Sihirbazlar Çetesi izliyoruz. (Tavsiyemdir izleyin izlettirin)
Toprak Anlatımıyla
Ahu'nun sözlerinden sonra bir hışım kendimi dışarı atmıştım. Barışların evinin önündeki hareketlilikle oraya yöneldim. Bahçede mahallenin erkeklerinden ilk beni gören Ali olmuştu. Onun kafa selamına kısaca karşılık verip bahçe mobilyasına onların yanına yöneldim. Savaş'ı oturduğu koltuktan kaldırıp kimsenin tepki vermesine izin vermeden burnuna kafayı gömmemle onun geri koltuğa düşmesi diğerlerinin beni tutması bir olmuştu. Zorla beni ondan ayırdıklarında kollardan kurtulup arkamdaki koltuğa kendimi bıraktım.
Savaş burnundan akan kanı umursamadan gülüyordu. Bu da kafayı sıyırdı tam oldu.
'Abi zaten ortalık karışık, bir dur Allah aşkına' diyen Serkanla diğerleri de ona hak verircesine kafa salladı. Savaş ise gülmesini silmiş boş boş bizim eve bakıyordu.
Kafamı sağa sola kütürdetip derin bir nefes aldım sakinleşmek için. 'O gözlerini bizim evden çek. Sikmiyim belanı' dediğimde Barış getirdiği suyu bana verip Savaş'ın yanına geçti. Ona bir şeyler fısıldadığında nihayet gözleri beni buldu.
'Durun bir kimse sonradan pişman olucağı şeyler yapmasın artık.' Kapıdan ikimize bakan Bilge bunu söyleyip bahçeden çıkıp bizim eve gitti.
'Kimin sonradan pişman olucağı belli' derken sesim ister istemez soğuktu. 'Lan hıyar. Ne diye anlamadan dinlemeden celalleniyorsun'
Bir sigara yakıp Savaş'a döndüm tekrar o yere bakıyor burda değil gibiydi. 'Ahu ben evden çıkmadan yoruldum dedi' dediğimde bakışları anında beni buldu. Yumruklarımı sıkarak devam ettim. 'Abi yoruldum dedi ama alışveriş yaptığı için değildi ya da gün içinde eğlendiği için değil. Anlıyor musun?' Bakışlarını benden kaçırdı pişmanlık yavaş yavaş gelmeye başlamış o kafasını kullanmaya başlamıştı beyimiz artık. Diğerlerinin sorması sonucu olayı üstten anlattım.(yazmaya üşendim tekrar Ahu'nun neler yaşadığını ona neden ulaşamadığını sorguda olanları anlatmış gibi düşünün)
'Şaka di mi?' Diyerek anllattıklarımdan sonra ilk tepkiyi veren Sait oldu. Kafamı iki yana salladım. Bugün buraya ilk Boncuğumu üzdüğü için gelsem de aralarında olanlar benim anlattıklarılarımla belki düzelir diye devam etmiştim. Her ne kadar Savaş onu üzmüş olsa da ona iyi de geliyordu. Ve maalesef Ahu ona yaşadıklarını anlatmamakta haksızdı ama artık geri adım atmazdı benim inatçı keçim. Bunları öğrenmeden diğer inatçı da öğrenmek için çabalamazdı. Zaten yeterince derdi vardı kızımın bir de bununla kafası kalbi yorulmasın istedim.
'Şimdi otur düşün kızımı daha fazla üzme' diyerek yerimden kalkıp eve ilerledim. Biraz olsun rahatlamıştım. Bir de yarın halletmem gereken Lalin meselesi vardı. Ahu'nun değişken ruh halini şimdi daha çok anlıyorum.
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Bugün İstanbuldan gelmemizin üzerinden bir hafta geçmişti. Ben her zamanki gibi kendimi işlere ve derslere vermiştim. Son finalimi de verdiğim için artık rahattım. Sınavım iyi geçmişti notum açıklanmasa da iyi beklediğim için resmen mezun olmuş sayılırdım. Bu bir haftalık süreçte aynı zamanda hocamın eski öğrencisi Elçin ile hocamın önerisi üzerine görüşmüş ve stajımı onun yanında yapmaya karar verdim. Hocam önerdiği için sağ olsun Elçin de seve seve kabul etmişti. Çok tatlı ve yeni olmasına rağmen baya başarılı bir ceza avukatıydı.
Lalin meselesini abim babasıyla konuştum bundan sonrası onlarda demişti. Ben de çok üstünde durmadım. Bir kaç kere görüşmek isteseler de onlara müsait değilim diyerek geçiştirdim. Bu beni bencil ve kötü biri yapsa da umrumda değildi. Kendi iyiliğim için bencil olmam gerekirse olucaktım. Onlar beni düşünmezken ben sürekli kendimden taviz veremezdim. Dün Ateş'in söylediğine göre kısa süreli tekrar Mardine dönmüşler. Geri geldiğinde benimle mutlaka görüşmek istiyorlarmış. Hayır her şeyi anladım ilk zaman gelmemelerini de bir şekilde kabul ettim diyelim. Sonrasında onlar bana gelmek yerine sürekli benden bir adım bekliyorlardı. Onların gelip çabalaması gerekirken benim onlara gitmemi beklemişlerdi. Çok beklerlerdi...
Bir diğer konu da Savaş mevzusu. Bir kaç kere dışarı çıktığımda denk gelsek de onu görmezden gelmiştim. Biliyorum ona söylememem hata olabilirdi ama benim sözlerimi kesip atmaktansa dinlemesi gerekirdi. Bana biz birbirimize iyi gelmiyoruz herkesi haklı çıkardık derken ne bekliyordu benim hayır dememi mi? Ben böyleydim onların deyişiyle kolayı seçiyordum ama o bunları söylerken benim tamam bitsin o zaman diyeceğimi tahmin edebilecek kadar tanımıyor muydu beni? Bizim ikimiz arasındaki mevzu ister istemez abimlerin diğerleriyle ilişkisini de etkilemişti. Görünce selam verselerde çağırdıklarında bir bahane bulup gitmiyorlardı. Açıkçası bunu kafama dert edinecek kadar kendimi iyi hissetmiyorum.
Bilge o gün bizde kalmıştı. Ben olayları anlatmak istemeyince Saitle durumunu anlatmıştı. Onlar adına çok sevinmiştim. Bilge'nin anlatırken gözlerindeki o ışıltı beni mutlu etmeye yetmişti. Sait'in hemen abilerine söyleyelim sözüne ben de katılmıştım ama Bilge biraz utandığı için zaman istemiş. Onu sert bir dille uyarmıştım. Eğer sizden değil de başkasından öğrenirlerse daha kötü olur demiştim. O kadar kitap okumuştuk beraber ve bunun olmaması gibi bir durum yoktu. Bilge de bana hak vermiş en kısa sürede söyleyeceklerini ama benim de yanında olmamı istediğini söyleyince hemen kabul ettim.
Kahvaltıya uykulu gözlerle indim. Gece bütün gün çeviri yapmakla uğraştığım için sabaha karşı uyumuştum. Tabi sonrasında şiş göz altları kaçınılmaz olmuştu. Üzerimdeki pijamaları bile çıkarmamıştım çünkü kahvaltıdan sonra uyumayı planlıyorum.
Bilge Anlatımıyla
Kafede bizimkilerle yaptığımız kahvaltıda gözüm ister istemez bir haftadır olduğu gibi Ahu'yu arıyordu. Her ne kadar ayrı buluştuğumuzda aynı olsak da abimle aynı ortamlar olunca gelmiyordu. Kendimi ailesi boşanmış annesinin yanında babasını babasının yanında annesini özleyen çocuklar gibi hissediyorum.
Daldığım yerden gözlerimi çekince gözlerim Savaş abimi buldu. Dalgın bir şekilde tabağına bakıyordu doğru düzgün bir şey yememişti. Şu bir haftadır daha az konuşuyor genelde patlamaya hazır bomba gibi geziyordu ortalıkta. Tabiri caizse bir haftada çökmüştü. Bir yanım o sözleri söylediği için beter olsun derken bir yandan da kendimi onun yerine koyuyordum. Ahu'ya bunu söylediğimde kız olmak yeterince zorken bir erkonun yerine kendimi koyamam. Kusura bakma erkekçem yok. Diyerek beni susturmuştu. İkisi de haklı ama mutsuzdu.
Yerimden kalkıp boşları mutfağa götürdüm. Kalan kahvaltılıkları çöpe dökerken kapının açılmasıyla oraya döndüm. Sait'i görmemle istemsiz gülümsedim. O da elindeki boşları bırakıp kollarını bana sardığında göğsüne sindim. Hala yaşadıklarımız rüya gibi geliyordu. Sanki bir anda uyanacağım ve o benim sevgilim değil Sait abim olucak yine...
'Benim sarışınımı kim üzmüş' dediğinde kıkırdadım. Biraz geri çekilip gülüşüme baktı. Sonra bir anda ciddileşti. 'Sarışınım ben yoruldum artık kardeşimin gözünün içine bakmaya utanıyorum. Söyleyelim.' Dediğinde derin bir nefes aldım. Ahuyla bu konuyu da konuşmuştuk haklıydı. En fazla bir hafta bağırır çağırır kızar sonra kabullenirdi sonuçta bana kıyamazdı abim.
Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken birden bir hışımla Sait arkaya çekildi. Ahu haklıydı biz bu kitapları akımları çok okumuştuk ve istisnasız hepsinde abisi bir şekilde öğrenirdi. Tıpkı şimdi abimin Saiti yere yatırmış vurmaya başladığı gibi...
Sesi duyan diğerleri de gelse de kimse bir şey yapmıyordu. Ağlarken abime dur desem de beni dinlemedi. Sait kıyamam kaderine razı gelmiş abimin hakaretlerini ve yumruklarının bitmesini bekliyordu. Şimdiden yüzü kan içinde kalmıştı.
'Lan kardeşimdin sen benim Bilge senin kardeşin lan' derken gözü dönmüş gibi vurdu. Tekrar yanına gidip Saitin yanına yere diz çöktüm. Abimin zar zor sinirli gözleri benim ağlamaktan kızarmış gözlerimi buldu.
'Abi yapma seviyoruz biz birbirimizi' dediğimde abim bana öyle bir baktı ki bir an sevmenin yanlış bir şey olduğunu düşündüm. Abim gözlerini yumup bir kaç derin nefes aldı. En son Sait'in üstünden kalkıp sinirle içeri geçti.
Ben tam Sait'i kaldırıcakken bu sefer Savaş abim vurmaya başladı. Şoktan bir kaç yumruğuna tepki veremedim. Ahuyla konuşurken Savaş size zorluk çıkartmaz demişti. Şimdi niye böyle yapıyordu. Onu göğsünden zorla titreyen ellerimle ittiğimde Ali abi onu da kaldırıp içeri gitti.
'Siz de çok gecikmeden gelin içeri konuşalım' demeyi unutmadı. Dizlerimi kendime çekmiş ağlarken Sait tekrar beni kendine çekip sarıldı.
'Benim yüzümden seni dinlemem lazımdı' hıçkırıklarım arasından zar zor cümleyi toparlarken Sait göz yaşlarımı silip saçlarımı okşadı.
'Sakinleş güzelim bunun olucağını biliyordum' derken kalkmış lavaboda yüzünü yıkamaya gitti. Kendime gelemezken zar zor titreyen ellerimle Ahu'nun numarasını bulup aradım.
Bir kaç çalış sonrası açılırken onun konuşmasını beklemeden 'Ahu nolur hemen kafeye gel' diyerek kapattım. Sonra bu yaptığıma küfrettim ağlarken bunu dememle kafayı yiyecekti kesin. Geri arasam da açmadı.
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Henüz açılmamış uykumla kahvaltıyı tırtıklarken Bilge'nin sözleriyle uyku namına bir şey kalmamıştı. Masadan aceleyle kalkıp anahtarların olduğu yerden ilk elime gelen arabanın anahtarını aldım. Bizimkiler arkamdan bir şeyler söylese de şu an beynim algılayabilecek durumda değildi. Aklım Bilgedeydi sesi çok kötü geliyordu. Başına bir şey mi gelmişti birine bir şey mi olmuştu. Tüm bu sorularla hızlıca arabayı kafeye sürdüm. Araçla zaten kısa olan yol benim hızlı gelmem sonucu iyice azalmıştı. Kafenin önünde ani bir frenle arabayı durdurup kilitlemeden içeri koştum. Kafenin bahçesindekiler bana dönse de umrumda değildi hiçbiri. Kafeden içeri girmemle hızla gözlerim Bilgeyi aradı. Çok geçmeden ağlayarak bana sarılınca bekletmeden kollarımı sıklaştırdım.
'Ahu ahu öğrendiler' dediğinde bir yandan diğerlerine baktığımda Sait'in yüzünü görünce suratımı buruşturmadan duramadım. Bilgenin saçlarını okşarken gözlerim Barışı aradı. Diğer taraftaki bahçede bir o yana bir bu yana volta atıyordu yanında Ali abi Savaş ve Serkan vardı.
Bilge biraz sakinleşince onu bir masaya oturttum. Mert'e haber ver diyerek arabadan getirdiğim ilk yardım çantasıyla Sait'in karşısına bir sandalye çekip elimdeki çantayı masanın üstüne bıraktım. Kaşındaki yarayı temizledim. Aslında durum müsait olsa bana değil Bilgeye düşerdi bu durum ama bildiğiniz üzere normal şartlarda değildik. Ben Sait'in kaşına pansuman yaparken diğer sandalyelerin çekilmesiyle dışardakilerin geldiğini anlasam da onlara dönmeden elimdeki bantı Sait'in kaşına yapıştırdım. Gerçekten kötü vurmuştu Barış.
'Korkma bu kadar acımıyor canım' Sait'in sözleriyle tekrar yüzümü buruşturdum.
'Tipin kaymış hala şov derdindesin' derken bu sefer pamukla burnundaki kurumuş kanları silmeye başladım. Bu söylediğime gülücek gibi olsa da canı acımış olucak ki kısa kesti. 'Hastahaneye götüreyim seni burnun kırılmış olmasın' dediğimde masada homurdanan iki ses vardı. Sait kısa bir an oraya dönse de tekrar bana dönüp göz kırpmıştı. Ben de çok anlarmış gibi burnuna bir ordan bir burdan baskı yapıp kırık olup olmadığını anlamaya çalıştım.
'Sen doktor musun Ahu? Buna pansuman bile çok' Barış'ın sözleriyle Bilge ben ve Sait derin bir nefes alıp verdik.
'Hakkımda karar vermezseniz çok sevinirim.' Demekle yetindim. Sonunda pansuman bitince elimdekileri toplayıp arabaya geçtim. İçerde lavaboya gitmek istemediğim için arabada bulduğum suyla ve mendille elimi temizleyip dezenfektandan sıktım. Bu sefer arabayı kilitleyip içeri geçtim.
'Sen böyle mi geldin?' Savaş'ın sözlerine göz devirerek bir şey demedim. Şu an üstümde askılı pembe pijamam vardı saçlarım allah bilir ne haldeydi. Ayağımda ise son anda geçirdiğim parmak arası terliklerim vardı. Ona cevap vermeden oturdum. Çok geçmeden Mert de geldiğinde kısaca bana ve Bilgeye bakmıştı. Abimler içleri rahat etmemiş olucak ki onu göndermişler ya da o yerinde duramadı her ihtimal olabilir.
* * *
Herkesin susup birbirine bakmasından sıkıldığım için olaya el atmak zorunda kaldım. 'Eee ne olucak yani böyle herkes birbirine mi bakıcak?' Derken gözlerim Barış'ın üzerindeydi. Bir tarafımda Bilge bir tarafımda Sait olduğu için özellikle bize bakmıyordu.
'Olucak şey belli. Ayrılacaklar.' Barış' a şaşkın şaşkın baktım. Bu adam zaten bir şeylerden şüpheleniyor ve susuyordu tepki vermeden şimdi ne oldu da böyle olmuştu.
'Umarım Bilge'nin kaç yaşına geldiğini, kendi kararını kendisinin verebileceğinin farkındasındır.' Mert de bana destek atarken Bilge ve Sait susuyorlardı. Başlarını eğmiş bekliyorlardı.
Onlara döndüm 'Siz de kaldırın başınızı siz utanılacak bir şey yapmadınız.' Dememle Bilgenin dolu gözleri abisini bulurken Barış yumuşayacak gibi olsa da hemen kafasını çevirip yumruğunu sıktı. 'Barış sen bana asıl derdini söylesene' dedim yine dayanamayarak.
'Sizin gibi olmalarına gönlüm razı değil. Eğer onlar da anlaşamazsa abinlerle olduğu gibi kardeşimle arama mesafe girmesine razı değilim Ahu. Benim derdim bu' dediğinde derin bir soluk bıraktım. Çıldırıcaktım hatta sinirden kendimi sikicektim.
'Bak Barışçım herkes aynı değil, her hikaye aynı şekilde ilerlemez.' Sinirime rağmen sakince açıklarken yardım amaçlı mecburen ona döndüm. Hissetmiş gibi o da bana bakarken 'Efe komiser sen de bir şey söyle. Herkes bizim gibi olmaz' dediğimde gözlerinden bir sürü duygu geçti. Elleri yumruk oldu içimden Savaş desem de belli bir süre ona bu isimle seslenecektim.
'Benim de rızam yoktur.' Demesiyle gerçekten sinirden tekrar bu dükkanı yıkabilirdim. Bilgenin onlara olan düşkünlüğünü bilmesem sizin rızanıza mı ihtiyaçları var derdim ama biliyordum ki ikisi de onları ezip geçmezdi. İş başa düşmüştü yine neyim ben amk Müge Anlıyla tatlı sert mi? Kaçan bana gelir anamla babam izin vermedi evlenmemize, biri gelir der ben onun babasıyım o benim kızım, birileri gelir gel bizi barıştır...
'Kendin bir haftadır çekiyorsun Ahu, Savaş bir haftadır çekiyor. Lan sizi bırak biz bir haftadır çekiyoruz. Sen yoksun Savaş var ama yok abinler bizle görüşmüyor. Kardeşim de mi sizin gibi olsun?' Barış'ın sözleriyle Bilge zar zor durduğu hıçkırıklarına tekrar başladı.
'Olsunlar ya bizim gibi olsunlar. Sen Barış bu kıza izin vermezsen mutlu mu olucak sanıyorsun? Hep diyecek abim benim mutluluğuma engel oldu. Evet ben üzüldüm belki ama benim en azından hatırladığımda mutlu olduğum anılar vae elimde bu kızın elinde ne olucak üzülmesine karşılık. Ben söyleyim koca bir hiç.' Derin bir nefes alıp devam ettim. 'Hem Sait ilk konuda acımasızca geçmişinden vurucak biri değil.' Dediğimde Sait kolumu tutup kafasını yapma der gibi iki yana salladı.
'Benim sana olan sevgimi sakın sakın bir daha küçümseme' Savaş'ın dişleri arasından konuşmasıyla öfkelendiğini anlamak için çok da çaba harcamaya gerek yoktu. Onun sinirine öfkesine rağmen ben güldüm.
'Öyle olsun Efe komiser. O zaman şöyle diyim Bilge de benim gibi değil o en ufak olayda' dediğimde Savaş birden sıktığı yumruğu masaya vurduğunda Ali abiyle Serkan onu kaldırıp uzaklaştırmaya çalıştı. Mert de aynısını bana yapıyordu.
'Sakın sakın kendi aşkını da küçümseme' derken benim de burama kadar gelmişti. Olay Bilgelerden çoktan çıkmıştı. Bu olayın ciddi problemleri vardı. Kendinin acımasızca düşünmeden bana söylediklerini sakinleşince benden duymaya tahammülü yoktu. Kime ne anlatıyorum ki diyerek anahtarı masadan alıp Mert'e verdim.
'Saiti hastahaneye götür burnuna baktırın. Bilgeyi de bize bırak ben biraz hava alıp gelicem' kimsenin yüzüne bakmadan kendimi dışarı atıp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Yolda beni pijamayla görenler şaşırıp kendi aralarında fısıldaşsa da umrumda değildi.
Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama adımlarım beni halı sahaya getirince boş olan ağacın dibine geçip ayaklarımı uzattım. Gözlerimi de kapatıp güzel anıları düşünerek sinirimi geçirmeye çalıştım.
Adım sesleriyle gözlerimi aşınca gördüğüm kişilerle gülümsedim. Bugün sinirimi kime atıcağım belli olmuştu. Benim bir sözüm vardı ya elim kalkmaz diye siktir edin onu...
Savaş Anlatımıyla
Naz kafeden ayrılınca bizimkiler sakinleştirmek için beni tekrar arka bahçedeki bizden başka çok kişinin girmediği yere getirdiler. Naz yine benim onu kırdığım sözlerle vurmuştu beni. Onu suçlayamazdım ona her seferinde bıçağı ben veriyordum sonra o da ilk uygun anında o bıçakla kesiyordu beni. Benim ağzımdan öfkeyle onun için her sözü bana sakince söylerken beni kan içinde bırakıyor salaklığımı böyle yüzüme vuruyordu.
'Affetmeyecek beni' dedim birileri hayır affeder diyerek beni avutsun diye.
'Onu affedilmeyecek şeyler söylemeden önce düşünecektin biladerim' Serkan'a döndüm. Ali abi onu uyarsa da çocuk gibi omuz silkip çayını içmeye devam ettim.
'Dua et bol bol,sonuçta yer gök dua üstüne kurulmuş' diyen Barış da ona katılmıştı. Dost diye yola çıktıklarıma bak. Ama haklılardı biranlık öfkeyle söylediklerim başıma her seferinde dert açıyordu.
Biz susmuş benim kaderime yanarken birden mahalleden bir çocuğun soluk soluğa yanımıza gelmesiyle ona dikkat kesildik. Ali abi çocuğun omzunu sıvazlayıp nefeslensin diye sandalyeye oturttu.
Çocuk bir kaç dakikalık nefesini düzenleyince bana döndü. 'Abi yenge' dedi daha cümlesini tamamlamadan sandalyeden ayağa fırladım. 'Yenge sahanın orda Yağmur ablayla Nisa ablayı dövüyor' dediğinde halime gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Ben önde diğerleri arkada bir hışım kafeden çıktık. Allahtan arabayla gelmiştik. Aceleyle ben sürücü koltuğuna geçerken Ali abi yanıma diğerleri de arkaya bindi.
'Savaş istersen ben kullanıyım' diyen Ali abiye cevap vermeden çalıştırıp en kestirme yoldan hızla sahanın olduğu mahallenin çıkışına sürdüm. Sahanın ordaki kalabalığı görmemle arabayı hemen durdurup arkadakileri beklemeden oraya koştum.
Kalabalığı geçtiğimde gördüğüm manzara Naz Nisa ve Yağmuru enselerinden tutmuş kafalarını tokuşturuyordu. Kızlar çırpınsa da kurtulamıyorlar yanına korkudan kimse de yaklaşamıyordu. Bizimkiler de arkamda gelince kafamı sallayarak kendime geldim. Bizimkiler kızları ellerinden alırken ben de Naz'ı belinden tuttum. Biz kurtarmaya çalıştıkça daha da hırçınlaşıyordu.
'Naz hadi bırak güzelim' desem de beni duymuyor gibiydi. Ali abiyle Barış zor bela ellerinden kızları alınca ağa takılmış hamsi gibi kollarımda çırpınıp ellerime elleriyle bacaklarıma ayaklarıyla vurmaya başladı. Onu biraz daha uzak olan bir köşeye zar zor götürdüğümde yere bıraktım ama kollarımı çözmedim.
'Bırak beni parçalayacağım bu sefer onları' gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sessiz bir şekilde biraz sakinleşmesini bekledim. Ağzımı açarsam daha fazla sinirlenme ihtimali vardı. Bu bekleme sürecinde onu süzdüm. Pijamasıylaydı hala bir insan bu kıyafetlerle birini dövmekten kıpkırmızı kesilmiş saçı başı dağılmış bir halde bile bu kadar nefes kesici olmamalıydı. Allah bunca zaman yaptıklarımın cezasını bana böyle bir afet vererek ödetiyor olabilir miydi? Bunu duysa bir posta da bana kayardı ben bela mıyım diye ama sorun bela olması değildi başa bela bir güzelliğinin olmasıydı. Elimden gelse pamuklara sarar saklardım onu kimse görmesin diye. Kollarımdaki hareketleri yavaşlayınca biraz olsun duruldu diye düşünerek kollarımı hafif gevşettim.
Kollarımdan çıkmasıyla bu sefer bana dönüp göğsüme vurmaya başladı. Ellerini tutmaya çalışsam da yapamadım. Sinirlenince içinden başka biri çıkıyordu sanki. Yoksa böyle birinin böyle güçlü olmasının başka açıklaması olamazdı.
'Sarmışsın kollarını ahtapot gibi yapışmışsın. Ayrıldık biz ay rıl dık' demesiyle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kusarsa öfkesini belki biraz olsun kolay affederdi beni.
'Seni seviyorum Ahu Nazlı Sözüpek' dediğimde kısa bir an çırpınması durdu. Sonra daha kuvvetli vurmaya başladı.
'Senden nefret ediyorum Efe komiser' bu sözlerine daha fazla dayanamayarak bacaklarından tuttuğum gibi omzuma attım. O çırpınırken bana bakan gözler eşliğinde arabaya yürümeye başladım. Bizimkiler milleti dağıtırken bir yandan bana gülüyordu.
'Barış geç şu arabaya' diye bağırarak Naz'ı indirmeden arka koltuğa onu kucağıma alarak geçtim. Onu kitlediğim için debelense de kurtulamıyordu. Bizimkiler bize gülerek arabaya bindiğinde Naz hala kucağımda debeleniyordu.
'Kız çitlembik neler yaptın yine öyle' Ali abinin yanımda oturarak Naza sataşmasıyla tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken avcumla hemen kapattım. Ağzımın içinden mırıldanırken tekrar debelenmeye kafasını göğsüme vurmaya başladı. Elimi ısırmasıyla çekmek zorunda kaldım.
'Toprak abim seni dağa kaldırsın da gör lan. Senin beni kaçırdığını ballandırarak anlatmıyor muyum ben. Eve gidince izle şovu' derken gülmemek için kendimi tuttum. Hayatımız bir senarist tarafından yazılsa ona baya güzel sövmüştüm. (O sırada hayatlarını yazan ben 🥺)
Evin önüne gelince arabanın durmasıyla Naz benim kucağımdan fırlayıp evin kapısını alacaklı gibi çalmaya başladı. Diğerleri kafeye geçerken ben arkasından ilerledim. Kapı Bilge tarafından açılınca onu görmesiyle sarıldı. Bütün yaşadıklarımızı unutup onunla içeri girerken bir an girsem mi girmesem mi tereddütte kaldım.
'Orda öyle beklemeye mi geldin' Çınar'ın sesiyle kafamı sallayarak ayakkabılarımı çıkararak ben de salona arkalarından tedirgince geçtim. O olaylı kavgadan sonra ilk kez gelmenin gerginliği vardı üzerimde.
'Hayırdır bu halin ne Boncuk' diyen Toprak abinin sert bakışları benim üzerimdeydi.
'Kavga etmiş zor ayırdık' dediğimde bu sefer Naz'ın sert bakışlarının hedefi oldum. Olayı kısaca anlattım.
* * *
Nazların akşam abisinin clubına gideceğini öğrenmem sonucu bizimkilere söylemiş ve hazırlanmak için eve geçmiştim. Barış Bilge'ye üzüldüğü için gitme de diyememişti. İnşallah sorunsuz girebilirdik çünkü Nazların abilerinin işi çıkması sonucu onlarla gidemeyecekti. Saitle Barış'ın olayından dolayı Ali abi ikiniz gidin demişti.
Geldiğimiz clubın önünde Barışla birbirimize baktık. Oldukça lüks bir mekandı daha önce bir kaç kez ismini duysak da gelmek nasip olmamıştı. Bugün öğrendiğime göre bu mekan Ateş'in Naz'a zamanında vermek istediği hediyelerden biriymiş. O yüzden clubın adı Fire Anka ikisinin birleşimi. İçeri herkesi almadıkları için Barış Ateşi arayıp kardeşimi görücem diye izin alması sonucu zor bela girebilmiştik. Hayır polis kimliğiyle de girerdim belki ama bu sefer kayınçoma haber giderdi ters düşmek olmaz...
İçeri girince kızları bir kaç göz gezdirme sonucu ortadaki kokteyl masalarının birinde bulmuştuk. Onlara yakın bir locaya geçtik. Araba kullanacağımız için soda istedik. Adamlar normalde olsa siktirin gidin diyebilecekken Ateşi ne dediyse kafa sallayıp gitmişlerdi.
Mekandaki müzik Naz'ın djye bir şeyler söylemesiyle birden türkçe popa geçti. Bunu onların açtırdığını çok geçmeden onların dans etmeye başlamasıyla anladık.
Naz ah o Naz giydiği siyah ip askılı mini elbisesi omuzlarından sarkan dalgalı saçlarıyla dudağına sürdüğü o kırmızı rujuyla akla kalbe zarardı. Arkadan çalan şarkıya uyumlu vücudunun hareketleri...
Dantellenmiş geceler Kan kırmızı ojeler Kesik, kesik cümleler Cık cık cık cık, daha neler
Yansın geceler Sabahına söndürelim Beni yak beni yık, beni hapset İçine çek bebeğim
Hayır Savaş Ahu'nun saçları arkasındaki beyaz boynunu o kırmızı dudaklarını düşünme. Aklına başka şeyler getir operasyon... evet operasyondaki cesetleri düşün o kıvrak hareketleri hayır operasyon sorguları düşün sorgudaki Naz hayır hayır diyerek kafamı iki yana salladım. Sıcak basmasıyla gömleğimin bir kaç düğmesini açarak masadaki suyu açtım.
'Savaş evin yanıyor kardeşim' Barış'ın sözleriyle yaptığı imanın gittiği yeri bildiğim için ona göz devirdim. 'Soğuk su iç söndürür belki ateşini' dediğinde kızlar olmasa onunla kavgaya çoktan girerdim.
Ayağa kalkıp dışarı attım kendimi soğuk hava biraz olsun iyi gelmişti. Bir sigara içip tekrar içeri girdim. Adımlarım benden bağımsız Naz'ın yanına gitti. Viskiyi shot attığından ayakta o sivri ayakkabısıyla zar zor duruyordu.
Yanına bakınca bir an göz göze geldik şarkı değişti Naz başını omzuma yasladığı gibi onu belinden tuttum. Şu an bir yandan şarkıyı söylüyor bir yandan ağlıyordu boşta kalan elimi de beline sardım.
Ben her gece sarhoşum, derdimden böyle Aşk yolunda berduşum, kaderim böyle Felek benim yazımı, kışa çevirdi Fırtınaya kapılmış, aşığım böyle
İçki nedir bilmezdim, şimdi bir ayyaş oldum Kederle ızdırapla ben, arkadaş oldum Derdimi hiç kimseye, diyemiyorum Böyleymiş alın yazım, silemiyorum
Şarkıya kısık sesle eşlik ederken bir yandan da omzum ıslanıyordu. Şu an dışardan dans ediyor gibi görünsek de öyle değildi Naz yorulmuş bana yaslanmıştı şarkı söylemiyordu bu sözler onun sessiz çığlıklarıydı. Derdini kimseye söyleyemeyen omuzlarındaki yüklerden bıkmış kızın şarkısıydı bu. Şarkı bitti son sözlerine kadar omzumda söyledi Naz. Şu an kafası yerinde miydi değil miydi benim kim olduğumu biliyor muydu hiçbirini bilmiyorum tek bildiğim Naz'ın ilk kez birine bana sığındığı.
Şarkı değişti Naz kafasını kaldırmadı. Barışların olduğu tarafa kafamla çıkışı işaret ettim. Önce Naz'ın oynamaktan yukarı toparlanan eteğini düzelttim daha sonra da elbisesine dikkat ederek tek kolumla bedenini havalandırdım. Mekan abisinin olduğu için kapılar bizden önce açıldı.
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Sabah yatağımdan büyük bir baş ağrısıyla uyandım. Üzerime dün uyku sersemliği veya içki sarhoşluğuyla hayal meyal hatırladığım pijamalarımlaydım. Dünü düşünmemeye karar verdim sonuçta başıma ne geldiyse çok düşünmekten geldi. Banyoda elimi yüzümü yıkayıp işlerimi hallettim. Aşağı indiğimde ailemin diğer üyelerini masanın başında kahvaltı sofrasında olduğunu gördüm. Büyük bir tebessümle sıradan hepsini öpüp sandalyeme geçtim. Tabağıma bir kaç kahvaltılık alıp Mert'in koyduğu çayımdan bir yudum aldım.
'Bizim berduş da uyanmış' Çınar'ın sözlerine güldüm. Dün hakkında bir şey düşünsem gerisi gelirdi biliyordum o yüzden ağzımı açmadım. Mert işi olduğunu söyleyip hızlıca kahvaltıdan bir şeyler atıştırıp kalktı. Ben ilk kalktığımda hemen bir şey yiyemediğim için şimdilik sadece çay içtim.
Yapacağım şey için içimden kendimi gazlayıp boğazımı temizleyip diğerlerinin dikkatini üstüme topladım. 'Şey ben bir şey yapmak istiyorum da' dediğimde derin bir nefes aldım.
Yanımda oturan Ateş elimi tutup devamını getirmek için beni cesaretlendirdi.
'İste yığalım her şeyi' Çınara öpücük attım. Öpücüğünü havada yakalayıp o da bana öpücük attı. Seviyordum onları.
'Şey benim bir hayalim var. Aslında para biriktiriyordum uzun zamandır. Ama biraz eksiğim var şey yani' diye kıvranırken Toprak abim gülen gözlerle alnımı öptü. İçeri gidip cüzdanıyla geri geldi. Şu an utansam da yapacak bir şeyim yoktu. Aile arasında böyle şeylerin lafı olmazdı bence ya da kendimi mi kandırıyordum.
Toprak abim cüzdandan altın sarısı bir kart çıkarıp hevesle önüme koydu. Karta baktığımda gözlerim onu buldu daha ben ağzımı açmadan o konuştu. 'Zamanında ek kart çıkarmıştık sizin için. Bu anın hayalini o kadar çok kurduk ki' dediğinde onun da benim gibi gözleri dolmuştu. Kartı elime aldım. Üzerinde ismim yazıyordu. 'Benim bizim bunca zaman uğraştığımız her şey bizim kadar sizin içindi de. Dilediğin gibi harca. Şifre 1881' dediğinde kalkıp sıradan sarıldım hepsine.
Odama çıkıp üzerime keten şortlu bir takım giydim. Hafif bir makyajla da yüzümü renklendirdim. Parfüm sıkıp çantama da gerekli şeyleri koyup aşağı indim. Zaten uzun zamandır aklımda olduğu için modelini falan kafamda ayarlamıştım. Mert bizim arabayla gittiği için ben de Çınar'ın arabasını aldım. İstediğim modelin olabileceği mağazaya sürmeye başladım.
Tüm ekipmanları da aldığımda artık eksik bir şey kalmamıştı. Benim hesaptaki para çoğu şeye yeterken son dükkanda abimin verdiği kartı kullanmıştım. Hepsini bir an önce bir arada görmek için yetkililere adresi verip ben de eve sürdüm.
Ayırdığım odanın sürpriz olmasını istediğim için kilitlediğim için önden orayı açıp tekrar süpürüp sildim Allahtan ev boştu. Aldıklarım gelip kurulunca son kez eserime baktım hayallerimin bile ötesindeydi. Odayı kapattığımda bizimkiler de gelmişti.
'Hadi gelin size göstermem gerekenler var.' Çocuksu bir heyecanla salondakilerle beraber odanın önüne gelince kapıyı açıp Mert'i içeri ittim. Şaşkınlıktan bir kaç dakika konuşamadı. Sonra dolu gözlerle bana baktı. Hayalim motor sanılsa da Mert için bunca zamandır kutlamadığımız doğum günlerimiz için bir sürpriz yapmak istemiştim. Mert mesleğinden ayrı da düşkündü bilgisayara oyunlara hayali hep bir yayın odası olmasıydı.
Buraya geçince hafiften başlasa da har vurup harman savurmamak için daha basitti onun düzeni.
(Mert'e yapılan oda temsili)
'Narçiçeğim bu' derken daha fazla dayanamayarak kolları arasına girdim.
'Artık güzel güzel yaparsın yayınları' derken diğerleri de üstümüzden bize sarılmıştı. Sevgi yumağı olmuştuk. Ayrılınca Toprak abimle göz göze geldik Mert ve diğerleri aldıklarımızı incelerken ben onun yanına geçtim. Arkamdan kollarını boynuma doladı.
'Sen benim pamuk kalpli güzel kızımsın' boynumdaki kollarını okşadım. Abim de saçımın üstüne başını yaslarken karşımızda küçük çocuk gibi her gördüğüne sevinen üçlüyü izledik. Tabi kıskanmasınlar diye birer bilgisayarda diğerleri için diğer duvara koymuştum. Onlarınki Mert'in ki kadar profesyonel değildi ama güzeldi. Hepsinin bilgisayar ekranın arkasında onları yansıtan şeyler vardı. Mert'inkinin arkasında dünya figürleri, Çınar'ın duvarında küçük koleksiyon arabalar, Ateş'in duvarında ünlü basketbolcu afişleri ve takımların şapkaları.
Bizim üçlü odayı denemek için oyuna oturunca abimle salona geçtik. 'Kahve yapıyım mi?' Abimin yanından kalktığımda gülümsedi.
'Sen yaparsın da içilmez mi Boncuk' dediğinde mutfağa geçip ikimize iki filtre kahve yapıp geldim. Zift gibiydi normalde olsa içmezdim ama maksat abime eşlik etmekti.
'Konuşmak ister misin abim?' Abimin sorusu ucu açık gibi olsa da konunun Savaş olduğunu tahmin ettim. Dünküler rüya değilse eve beni o getirmişti.
'Konuşmak kafa patlatmak değil akışına bırakmak istiyorum bu sefer abi' dediğimde uzatmadan kafasını salladı. Aklıma her ne kadar getirmek istemesem de sorup kurtulmak istedim. 'Abi Soykanların işi ne oldu?' Dedim ziftimden bir yudum alıp yüzümü buruşturken.
'Ben Yusuf Soykan'a söyledim. Bundan sonrası onlarda Boncuk. Zaten Lalin belki babasını ister diye o itin de defterini düremedim' sinirle konuşmasına ben de hak verdim. Ona kafamda çok güzel işkenceler düşünmüştüm.
Kapının çalmasıyla abime dur deyip ayağa kalktım. Kapının önünde saksıda bir gül fidanı vardı. Çevreye baksam da kimseyi göremedim aslında kimin bıraktığını tahmin etmek zor değildi. Eğilip baktığımda çiçeğin üstündeki notu dikkatlice çıkarıp okudum.
Sana bir kaç gün sonra kuruyacak çiçek vermek istemedim Naz'ım. İstedim ki bu çiçeği beraber büyütelim dikenlerine rağmen güllerini beraber koklayalım. Bir dikili fidanımız olsun. Bir çiçekle affetmeyeceğini biliyorum zaten ben de böyle biri değilim. Ama başlamak için güzel bir adım bence Bu aptal adama bir şans verir misin? Naz'ın Savaşı
Bölüm sonu🎉🎊🫶🏻🎀
Umarım keyif aldığınız bir bölüm olmuştur.
Bir sonraki bölüme kadar hoşçakalın😘🎀🫶🏻 |
0% |