@simurganka45
|
Keyifli Okumalar😘🥹🎊🎉
Hüzünlü başladığımız bölümü gülerek kapatıyoruz oynat bakalım🥹😂
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Arabanın arka koltuğunda yolu izlerken üzerime düşen gözleri görmezden geldim. Bugün bir devrin kapanışı ve yeni bir sayfanın açılışı olucaktı. Yani inşallah öyle olurdu. Sessiz geçen yolculukta sonunda abimin sürdüğü araba tanıdık sokağa girdi. Abim sanki kaçmak istermiş gibi gelirken yavaş geldiği yetmiyor gibi şimdi iyice düşürmüştü hızını. Araba nerdeyse durma noktasındayken dikiz aynasından abimle göz göze geldim. Mert yanımda elini tutarken ilk ona değdi bakışları onay alıyordu bizden. Son kez emin olmak istiyordu kararımızdan. Mertten sonra önde oturan Ateşe baktı. Önümde olduğu için göremesem de ondan da onay almış olucak ki Çınara döndürmeden o anlamış gibi öne doğru elini uzatıp omzunu sıktı. En son bana değdi bakışları derin bir nefes çekip kafamı salladım. Ona da sormamız gerektiği için kaşlarımı kaldırıp göz kırptım. Benim gibi derin bir nefes alıp kafasını aşağı yukarı sallayarak tekrar bastı yavaşça gaza bizim hareketlenmemizle arkamızdaki arabada bizi takip eden bizimkiler de ilerledi peşimizden.
Sonunda araba durduğunda kimse hemen inmek için acele etmedi. İlk arabadan dışarı adım atan ben oldum. Benim arkamdan açılan kapılar arkamda kaldığı için bakmasam da herkesin bakışları aynı yerdeydi Muğla ****** Yurdu...
Bugün buranın yıkılacağı iyi kötü tüm anılarımızın moloz altında kalacağı gündü. Zaten devlet arazi olan alan ihaleye çıkınca abimlerin masasında paravan şirket olarak inşaat işi yapan biri almıştı okul yapıp devlete teslim etmek için. Abim son kez yüzleşmek ister misiniz diye sormuştu her ne kadar hayır dememiz için sorulmuş bir teklif olsa da Çınar psikolog olarak bazı şeylerle son kez vedalaşmanız yeni bir sayfa için iyi olur dediği için biraz düşünüp kabul etmiştik.
Birden belime sarılan elle derin bir nefes aldım. Yüzüne bakmasam da ciğerlerime çektiğim nefesin kokusundan anladığım kadarıyla Savaştı. Onlara sadece haber vermek için söylemiş olsam da izniniz olursa yanınızda olalım demişlerdi. Gerek yok desem de hepsi farklı kelimelerle olsa da bir köşede dururuz hissetmek istemezseniz varlığımızı bile anlamazsanız demişlerdi. Siz bilirsiniz derken sabah bizden önce arabalarının önünde olan Bilge, Savaş, Barış, Serkan, Emre, Ali Abi, Sait beni şaşırmıştı...
Abim ilerleyip sarı şerit çekilmiş alana ilerlerken biz olduğumuz yerde kaldık. Abim bir şeyler söylerken yıkım sırasında güvenlikten sorumlu olan kişi kafa sallayıp telsizden bir şeyler söyledi. Abim bize bakıp kafa işareti yapınca adımlarımız yanına yöneldi. Elim istemsiz Merte uzandığında sımsıkı kavradı elimi. Benim de ondan farkım yoktu gerçi. Abimin yanına geldiğimizde en önde Mert ve ben arkamızda Ateş Çınar abim arkasında diğerleri olacak şekilde duruyorduk. Sabahın erken saatleri olduğu için esen rüzgarla sabah serinliğini yüzümüze çarpan rüzgar biraz olsun içimdeki yangına iyi geldi...
Yazar Anlatımı
Herkes içeri girmek için en önde olan Mert ve Ahunun ilerlemesini sabırla bekliyordu.
'Uzun zamandır mühürlü olduğu için içerisi havasız olabilir. Çok uzun kalmayın isterseniz.' Görevlinin sözlerine hepsi kafasını salladı.
Mert ve Ahu birbirine bakarak ilk adımlarını attılar. Zaten ilki en zoruydu devamı kolaydı. Uzun zamandır takvimin her aynı gününe geldiğinde gelseler de görevlinin söylediği gibi mühürlü olduğu için ve biraz da korkuları yüzünden 18 olup çıktıklarından beri bir adım atmamışlardı içeri. Ahu ve Nazlı adımlarını atarken binanın geniş avlusuna bakınca ikisi de istemsiz yutkundu.
Ne çok kanları akmıştı ne çok gözyaşlarını hapsetmişti bu beton avlu. Herkesin önünde öldürülesiye dövüldükleri yerdi ikisi de fark etmese de titreyip birbirinin elini daha sıkı tutmuşlardı bu sırada göz yaşları onlardan izinsiz yanaklarına süzülmüştü. Silmeye uğraşmadılar.
Onların durmasıyla duran abiler bir adım arkalarındaydı. Onlar için zor olan burdaki anılar değildi hepsi sadece kimsesizliklerini vururdu yüzüne eskiden olsa... Kardeşlerinin hepsini anlatmasa da bir hastahane koridorunda acı gerçekleri yüzüne çarptıkları zamandan sonra burası kardeşlerinin çocuk yanını öldüren bir mezarlıktan farksızdı... Kardeşlerinin her gözünün dalıp aklına gelen kötü anılarda zamanında zorunluluktan dolayı yanlarında olamayışlarının acısı vuruyordu yüzlerine. Tıpkı şimdi boş avluya kitlenmiş baktıkları gibi. Diğerler zamanları bilmeseler de Seyit'in Mardinde anlattıklarından biliyorlardı bu avlunun hikayelerinden belki de sadece birini. Onun acısı bile kalplerine sızı boğazlarına yumru oturmasına yetmişti.
Abilerinin arkasında duran mahalledekilerin de odak noktası aynıydı. Hepsi kafasında bin türlü şey kuruyordu bir tek gerçeği anlatıldığı zaman orda olan Savaş biliyordu. Öylece duruyor gibiydi dışardan bakınca ama çenesi ve yumruklarını sıkışı kalbinin yangınıydı içinden sürekli bir şeyler tekrar ediyordu sustuğu her an sanki Naz'ının acı çığlıkları dolacaktı kulaklarına. Barış ve Ali ona destek olurcasına iki yanındayken Serkan arkadaşının çocukluğuna tanık olmanın ağırlığını taşıyan kardeşi Emreye destek oluyordu. Bilge ise diğerleri gibi göz yaşlarıyla değil arada kaçırdığı hıçkırıklarla eşlik ediyor Sait kolundan ufak bir destek sağlıyordu ona...
Herkes darmadağın bir şekilde beklerken Ahu önden ilerleyerek avlunun ortasına geldi Mert de ona eşlik ederken ikisi de yere bağdaş kurup bir sigara yaktı. Toprak ve Ateş yanlarına adımlayacakken Çınar ikisini de tuttu kolundan 'Bırakın içlerini boşaltsınlar bugün tüm hesaplarını kapatsınlar buranın her köşesiyle...' Çınar da gitmek istese de mesleki düşünüp onlara yardımcı olmaya çalışıyordu.
O sırada tüm sessizliğin ortasına koşar adımlarla gelen birinin sesi bozdu. Kimse geriye bakmadı aslında tahmin ediyorlardı kimin geldiğini. Gelen kişi abilere bakarak ikilinin yanına hızlı adımlarla ulaşıp onlar gibi avluya bağdaş kurdu. İkili gelen Mehmetle buraya adım attıklarından beri ilk kez tebessüm ettiler. O zamanlar da düşseler kaldıramasa da odaya gittiklerinde hep beklerdi Mehmet yaralarını sarmak için...
Üçü de sigaraları bitince söndürüp yerden kalktılar. İçeri açılan büyük iki kanatlı demir kapı senelerce yuttuğu acı çığlıkları haykırmak istercesine büyük tiz sesleriyle geriye doğru açıldığında içerdeki her şeyin aynı kalması üçünü de şaşırttı. Zaten onlar ayrıldıktan çok zaman geçmeden her şey ört bas edilmek istenmiş gibi içerde çıkan sadece evrakların yandığı yangından sonra tahliye edilmişti.
Atılan adımlar her seferinde bir öncekinden daha ağır kalksa da durmadı hiç kimsenin adımları. Öndeki üçlü gidecekleri yolu zamanında sürekli kat ettiğinden sanki beyninden bağımsızdı artık adımları. Hepsi çıldırmanın eşiğinde gibiydi burda zamanında çocuk olmuş altılının her baktığı köşede diğerlerinin sadece eskimiş eşya gördüğü yerde koşan oynayan çocuklukları onlar yokmuş gibi sanki bir filmin sahnesi yansıtılır gibiydi. Normal bir durum olduğunun hepsi farkındaydı ama kimse bir diğerine fark ettirmeden baktıkları yerlere tebessüm ediyorlardı şimdi. Aslında biri diğerinin yüzüne bakmaya cesaret edebilse fark edicekti belki ama kimse yapmadı hepsi kendi çocukluk anısının içinde kaldı...
Arkadan onları takip eden mahallenin bir gözleri önündekileri takip edip ters bir durumda müdahale için beklese de bir yandan içlerinde olan merak duygusu da baskın olduğu için etrafı inceliyordu. Hepsi farklı düşüncelerdeydi. Ortak olarak düşündükleri şey ise belliydi yaktığın kadar yanarsın denirdi önlerindeki dışardan baksan herkesin özendiği hayatı yaşayanlar daha çocukken kimin yangınına bedel olmuşlardı, kimin günahının vebali küçücük omuzlarına yüklenmişti, onlar oyuncak dolu odalarda şımarırken arkadaşları niye her yeri kasvet kokan bu duvarlara hapsolmuşlardı...
Hepsinin ortak olduğu bir konu daha vardı. Hiçbir şey yaşamamış olan bile bu cehennemin içinden öyle güçlü çıkmıştı ki herkesin harcı değildi. Onların attığı her adımda kazandığı her kuruşta hatta onların nefes aldığı hava da bile onlar gibi binlercesinin tırnaklarının izi vardı. Onların bu dünyada da öbür dünyada da üstlerinde ödenmeyecek kadar hakları vardı. Hepsi bir kez daha gurur duydu...
Ahu Nazlı Anlatımıyla
İçerdeki vedalaşmamız düşünülenden uzun sürmüş olucak ki en son görevli artık yıkıma başlamaları gerektiğini söyleyip bizi şu an durduğumuz binayı gören güvenli bölgeye getirmişti. İçerde ağlasam da dışarı çıktığım zaman durulmuştum. İçeri girerken çok insan olmayan yer şimdi baya kalabalıktı her ihtimale karşı itfaiye ve güvenlik önlemi için polisler vardı. Zaten özel izin aldığımız için biz harici diğer izleyiciler sarı şeritlerin arkasındaydı.
Önüme uzatılan suyla başımı kaldırdığımda Savaş bana göz kırpıp diğerlerine de sularını verdi. Çıktığımızda dışardaki polis arkadaşlarına hem selam vermek hem de su almak için ayrılmışlar. Ben fark etmemiştim de Bilge Sait yanından gidince gelip söylemişti. Şimdi onlar arkamızda biz önde yere oturmuş yanımızdaki görevlinin tuşa basmasını bekliyoruz. Bir elimi Mert tutarken diğer elim Çınarın elleri arasındaydı onun yanında da Ateş ve abim Mehmet vardı. Belim ağrıyınca esnetirken birden bir sertlik olunca tam öne kayıcakken biri omuzlarımdan tuttu.
'Dizlerime yasla sırtını Naz, çok yoruldun' Savaş'ın sözleriyle dediğini yaptım. Her sözünün anlamı o kadar ucu açık yerlere gidiyordu ki düşünmeye kafam yetse kesin bir kez daha aşık olurdum.
Son geri sayımlar yapılırken sigaramı yakmış karşımdaki binaya son kez bakarken gözüm önüme kaydı. Yurttan adımımı attığım gibi gördüğüm küçük bel yaşındaki Ahu Nazlı yanına oturduğu abilerinin arasından bana dönüp gülerek el salladığında elimdeki sigarayı saklama ihtiyacı hissederek avcumun içine sakladım. Ona son bir kez göz kırpıp önüme dönünce o da yandan eşit olmayan abisinin topladığı kuyruklarıyla küçük Mertin kafasına kafasını dayadı. Diğerlerine söylesem burdan çıkışta terapiye götürürler diye kendime sakladım bu görüntüyü ama imkanım olsa arkadan hepimizi alacak şekilde fotoğrafımız olsun isterdim.
'3-2-1 bastım' yanımdaki görevlinin sözleriyle eş zamanlı düğmeye basmasıyla çocukluğumun iyi kötü anılarının olduğu binadan büyük birden fazla ses geldi. Eş zamanlı çevre ağaçlardan kuşlar gökyüzüne yükseldi. Önümüzdeki bina toz bulutu içinde yere doğru enkaza dönerken toz bulutu gökyüzüne dağılırken kimsenin beklediği manzara eş zamanlı arka sokaktan yükselen rengarenk balonların yükselmesi değildi. Yüzümde tebessümle abimlere döndüğümüzde bize bakıp göz kırptılar. Abimler bu konu açıldığında verdikleri sözü hiç beklemediğim şekilde sunmuşlardı bize. O enkazın altında bıraktığınız yaralı çocukluğunuz değil umudunuz olsun diye tüm çabamız...
Abimler dışardan görünen sert duygusuz adamlar olsa da hayatımızda hep üzerimize titremişlerdi. Hatta bu yurdun yıkılmasında onların da parmağı vardı. Zamanında solan hatta solmasına istemeden de olsa sebep olduğumuz her çiçeği yeşertemesek de yerine yenilerini dikicez demişlerdi. Peki neden hastahane değil de okul dediğimiz de içinde en ufak kayıp olan bir şeyi eskisiyle değiştirmek istemedik. En uygunu hevesle umutla gelecekleri ve geleceğimiz için çabalayan eğitimciler ve öğrenciler olur demişlerdi. Abimler burda yaşanacak en küçük kötü olaydan bile etkilenmemizi istemedikleri için artık duvarlarında acı çığlıklar teselliler solan umutlar olmasını en aza indirgeyecek bir çözüm bulmuşlardı.
Beni daldığım düşünceden çıkaran şey abimin önümüzde oturup cebinden birer zarfı bize uzatmasıydı. Diğer üçlü de heyecanla bize bakınca yine hepsinin bize yaptığı bir süpriz olduğunu anladım. Zarfı elime alınca anlamıştım ne olduğunu yine de heyecanla yırtıp çıkardım. Elime aldığım kartla gözlerimden bir yaş daha düştü. Arkasını ve önünü çevirdim.
Ahu Nazlı Yenilmez
Baba Adı: Toprak Yenilmez
Diğerlerine baktığımda ellerindeki yeni kimlikleri bana doğru tuttular. Hatta Mehmet'in bile vardı. Anne adı kısmı boştu ve bu gerçek çipli kimlikti. Toprak abim dediğini yapıp hepimizi kendi yeni soy ismiyle kütüğüne almıştı. Normalde velayetimizi alabilmek için Soy Senedi verip mahkemeye çıkmamız lazımdı ama gücünü kullanmıştı demek ki. Bu yüzden anne adının boş olması bile sorun olmamıştı demek. Detayları düşünmeyi bırakıp abime ve sırayla diğerlerine sarıldım artık resmi olarak da aileydik ve bu benim gibi kimsesiz için hayal edilemeyecek kadar güzeldi.
Yerimizden kalkıp altımız yine sarmaş dolaş arabaya yürüdük. Arkama baktığımda bayramın son gününü bizim için harcayan aileme yeni girmiş mahalledekilere gülüp küçük bir çocuk heyecanıyla adımladım.
Ben küçük bir bebekken kimsesiz olarak geldiğim bu sokağa arkamda koca bir aile olarak çıktım. Dedikleri gibi bugün geçmişteki her şeyi o enkazın altına gömüp yeni bir hayat için ilk adımımdı...
* * *
Arabalara dağılmadan önce herkese 'Kahvaltıda bizdeyiz itiraz istemiyorum' demem ve herkesin gerek yok demesine karşı kazandığım zafer sonucu gidişimizin aksine kısa sürede eve gelmiştik. Eve girer girmez hızlıca odama gidip eve uygun rahat bir şort tişört kombini yapıp saçlarımı dağınık ve uğraşsam böyle olmayacağını bildiğim bir topuz yapıp mutfağa indim.
Hepsi yardım etmek istese de onları içeri postalayıp mutfakta tek kaldım. Buzdolabından çeşit çeşit olan peynirleri çıkarıp yeni gelin sunumuyla enfes bir peynir tabağı hazırlarken bir yandan da kaynayan suyla çayı demledim.
Hazır aldığımız dondurulmuş tepsi böreği fırına atarken yine dondurulmuş patatesleri airfryera attım. Bir yandan yıkadığım domatesleri dilimlerken bir yandan telefonumdan açtığım şarkıya eşlik ettim.
Bende zincirlere sığmayan o deli sevdalardan Kızgın çöllerde rastlanmayan büyülü rüyalardan Kolay kolay taşınmayan dolu dizgin duygulardan Yalanlardan dolanlardan daha güçlü bir yürek var
Domatesleri ve salatalıkları doğradığım tabağı tuzlayıp kenara aldığımda patateslerin yenilerini koydum. Dolaptan yumurta ve sucuğu çıkarırken bir yandan da şarkıyla dans ediyordum.
Haydi gel benimle ol Oturup yıldızlardan bakalım dünyadaki neslimize Ordaki sevgililer özenip birer birer Gün olur erişirler ikimize
Tam sucuğun derisini soyacakken gelen pişen yemeklerin kokusuna karışan parfümle sanki anlamamış gibi devam ettim işime ta ki ellerimin üstüne kocaman eller boynumun girintisine bir kafa gelene kadar. Her zaman söylediği ve hissettirdiği gibi arkamdaydı yine ben umursamadan onunla sucuğu dilimlerken bu sefer nakarat kısmını kulağıma doğru o söyledi.
Haydi gel benimle ol Oturup yıldızlardan bakalım dünyadaki neslimize Ordaki sevgililer özenip birer birer Gün olur erişirler ikimize
Daha fazla dayanamayarak kafamı çevirip yanağından kocaman öptüğümde Savaş'ın gözleri yine kısıldı gülerken. Kafasını diğer omzuma yaslarken 'Bu yanağımı öpmezsen hatrı kalırmış' dediğinde gülerek o tarafı da öptüm.
Patateslerin olduğuna dair ses gelirken onunla tezgah arasından sıyrılıp yeni tabağa pişen patatesleri koydum. Kaynayan çayın altını kısarken göz ucuyla baktığımda bıraktığım yerden benim işime büyük bir ciddiyetle devam ettiğini görünce gülerek fırındaki böreği altı pişsin diye alt ayarını açtım. Dondurulmuş sigara böreklerini bu sefer airfryera atarken bana bakıp gülerek göz kırptı. Ona havadan öpücük attığımda bir bana bir sucuğa bir de kapıya bakarak aramızdaki üç adımlık mesafeyi kapatıp dudağıma yapıştı.
Savaş'a aynı şekilde karşılık verirken onun elleri sucuklu olduğu için belime elleri temas etmeden kollarıyla sararken benim de aynı şekilde kollarım ensesindeydi. Biz bu durumun içindeyken birden ensemden çekilmemle tüm büyü bozulmuş gibi kendimize geldik.
'Narçiçeğim bu herif yardıma diye geldi ama niyeti bozmuş galiba. Gel biz içeri geçelim devamını kendi halleder bence' derken beni kolunun altına alarak Mert salona geçti. İkimiz boş bir koltuğa dip dibe otururken kapıya bakan Barış'a Mert 'Kardeşine yardım et istersen' Savaş'ın yediği haltı Mert'in imalı sesinden anlamış gibi Sait Serkan ve Barış homurdanarak mutfağa geçti.
'Güzelim tepem atıyor artık bu adama' diyen Mertle dudağımı ısırdım ama zaten öpüşün etkisiyle bu iyi olmayınca hemen toparlanıp Merte kedi gibi bakmaya başladım kolunun altından eliyle yüzümü kapatırken 'Ulan şu sıfatına kızamıyorum da' derken yanağına bir öpücük kondurdum. Abimler anlık bize baktığında Mert nispet yapar gibi iyice çekti beni kendine.
'Bıraksana kızı puşt, sarmışsın ahtapot gibi' Çınar'ın bunu söyleyip yastık atmasıyla Mert gülerek tek eliyle bize gelmeden yere düşmesini sağladı.
Mert birden Toprak abime dönüp gülmemeye çalışarak 'Babacım söyle iki numarana bana sarmasın' dediğinde derin bir sessizlik oldu ben daha fazla dayanamayarak anırmaya başlayınca diğerleri de bana eşlik etti şaka maka babamızdı bizim.
'Toprak abinin bu yaşta boyu kadar ki bu benzetme değil 4 çocuğu olması, duy da inanma' diyen Emreye Mert bir yastık atıp 'Kıskanma puşt' derken Bilge kahkahalarla bize gülüyordu Ali abinin kolu altında.
Savaş Anlatımıyla
El birliğiyle kahvaltıyı hazırlamaya devam ederken Serkan ekmek doğramaya ara verip kaşlarını çatarak bana döndü. 'Yine ne bok yedin de kahvaltı bize daha doğrusu sana kitlendi, sorabilir miyim?' Dediğinde Barış ve Sait de işi bırakıp bana döndüler. Onlarla bakışımı kesip işime devam ettiğimde 'Bak aklıma bir şey geliyor?' Diyen Serkanla gülerek kafamı kaldırdım.
'Sevgilimi öptüm ne var bunda' derken Barış yanımdan anlamadan enseme geçirince söverek ona yöneldim ama Saitin gülen yüzü ve Serkanın beni dövecek gibi durmasıyla üçü bir olmasın diye omuz silktim. Yaptıklarım için pişman değilim aklım hala yapamadıklarımda...
'Ulan bu iki puştu kısırlaştırmak farz oldu bize. Biri gider abilerinin olduğu yerde kızı öper. Öbürü gider kardeşimi sever' derken Sait şaşkın şaşkın baktı. Uzun zamandır eskisi kadar kötü olmasalar da henüz konuşup orta yol da bulabilmiş değillerdi ve Barış olaydan sonra ilk kez bunu dile getirmişti.
'Haklısın da konu bana niye geldi anlamadım' Sait'in sesinin mahçup çıkmasıyla omuzlarım çöktü. Her ne kadar Nazdan bu konuda bir torba laf yesem de o an ayrılık psikolojisiyle onlara köstek olmam baya adiceydi.
'Ula sanki memlekette başka kiz yok cibi, gel benum kardeşume sevdaluk et. Sonra de bağa ne diye konu bağa geliy. Asul şükret bunca zaman konu sağa nasul gelmey. Durun oğlum ikiniz de alacasunuz bu lazun öfkesunun hesabuni. Bir de celmuş anama demuş durdir oğlunu. Ha tepem tam durulmişti attu kafamun tasi' bir sinirle bir de onların yörenin ağzına geçmesi gerçekten Sait'in boku yediğinin kanıtıydı o da bu durumu kabullenmiş gibi derince yutkunmuştu. Bizim delinin çok sinirlenip insana bulaştığında ikinci frekansa geçtiğini biliyorduk.
'Tamam nefes al Barış, en Karadeniz uşağı sensin. Yetiştin, yetiştin.' Naz'ım ortama girip Barış'ın omzuna vurup yine gelişiyle çiçek açtırmıştı ortama. Sait anlık rahatlarken Barış kaşları çatık ona dönünce tam bir şey diyecekken Naz'ı yanıma çektim.
'Ağır ol almıyım seni ayağımın altına' derken Serkan bir anda Nazı yanımdan kendi yanına çekip sandalyeye oturtmuştu.
'Bizimkinden bir süre uzak dur sen çiçeğim' derken bana kuduruk imasına sonra dönüş yapıcaktım. Çünkü bugünkü yaşadıklarından sonra güzelimin hep gülmesiydi çabam. Hatta şu an her şey normal gibi davranmama da sebep arabada beni uyarmalarıydı. Ben sağlam durucaktım ki bebeğim yaslanmak isterse dimdik kalabileyim.
'Ha sanki buraya uşağunuz var, çağurdunuz yalvar yakar kahvaltu diye. Bir üstüme önlüğüm eksuk. Nasıl bir misafirlukse' Barış sinirini atamadığı için her şeye söylenicekti o yüzden tınmadan işime devam ettim.
'Önlük ikinci çekmecede var. Al giy ağlama Barışşşş' Naz'ın sözleriyle Barış elindeki zeytini ona atıcakken ben müdahale etmeden Naz 'Sıkıysa at lan Sibelimi nasıl dolduruyorum izle şovu' dediğinde Barış sinirden kulaklarına kadar kızardı. Zamanında Nazla iyi olduğundan iyi geçiniyorlardı ama Naz Bilgenin olayından sonra kök söktürüyordu ona.
'Ulan koca mahallede sözümüz geçiyor, ufacık kızlara söz söyleyemiyoruz' derken en azından normal konuşmaya dönmüştü. Ne kadar değil gibi yapsa da Nazı da kardeşi gibi gördüğünden sinirli kalamıyordu.
* * *
Sonunda kahvaltı sofrasına oturmuştuk. Ama Barış ve Naz'ın birbirine sataşması bitmemişti.
'Kızım sen Polat Alemdar değilsin kendine gel' diyen Serkanla herkes tebessüm etmişken Naza baktım. Gülmemek için kendini sıktığına göre bombayı patlatıcaktı. Arkama yaslanıp izlemeye başladım.
'Bize anlattığın mafyaya bak Serkan sanki hayatımızda hiç mafya görmedik' derken Kurtlar vadisinden yaptığı cuk oturmuş lafı kimse beklemiyo olucak ki hepimiz kendimizi gülmemek için tuttuk.
Emre boğazını temizleyip devam ettirdi. 'Nerde gördün Mafya' derken abileri çoktan tebessümle ona bakıyordu. Gerçekten masanın bir tarafı avukat savcı polis doluyken diğer tarafı mafyaydı. Ve eskisi kadar bu durum bizi rahatsız etmezken şakasını bile yapabilecek duruma gelmiştik. Tabi bunda devletle işbirliği yapmalarının da payı büyüktü. Devlet bile kabulleniyordu bu masadakileri hatta belki devlete bile çalışıyor olabilirlerdi.
Naz büyük bir tebessümle Toprak abisine döndüğünde diğerleri devamını bizim gibi bildiği için bekliyordu. 'Benim babam mafya babası' dedikten sonra ilk kahkaha Nazımdan gelmişti. Diğerleri belki bu diyaloğa gülmüştü ama ben onun gülüşü için gülmüştüm. O an içimden bir dua ettim. Allahım nolur Nazımın yüzü hep gülsün ve ben de onunla gülebileyim...
'Doğru söyle bunu yapmak için fırsat kolladın di mi Bal çiçeğim' Çınarın sözleriyle Naz küçük bir çocuk gibi kafa salladı.
Kahvaltıda çok şey konuşuldu ben hep Nazı izledim. Karnım değil belki ama uzun zaman sonra onu böyle hafiflemiş gülerken görmek kalbimi doyurdu.
Ahu Nazlı Anlatımıyla
Misafirlerimiz kahvaltı sonrası çaydan sonra bizi yalnız bırakınca Mehmet de kız arkadaşının yanına gitmişti. Biz bize salonda akşam yemeğinden sonra oturduğumuzda kasığıma giren sancı reglimin habercisi olunca onları bırakıp odama çıktım. Lavaboda işlerimi halledince regl olduğum kesinleşince uzun siyah pijamamı giyip aşağı indim. Artık psikolojik olarak mı neyden bilemiyorum tribe girmiştim bunda ağrımın da etkisi vardı ki sabaha göre halsiz ve duygusal hissediyorum.
Salona girince Mert'in telefondaki elini kaldırıp dizine başımı koyduğumda bana bakıp saçlarımı okşarken telefonuna döndü. Abim bizi de etiketleyerek sayfalarında yeni soyadını ve bizim de ailesinden olduğunu duyurduğu için gündemdeydik. Ben baksam moralimi illaki bozan olur diye telefonu sessize almış ve bakmamıştım.
Ayaklarımı da koltuğun ucunda oturan Ateşe uzattığımda o da televizyondaki maçtan gözünü ayırmadan ayağıma masaja başladı.
'Çınarrrr' diye mırıldandığımda tekli koltukta tabletiyle ilgilenen Çınar bana bakıp göz kırptı. 'Çikolata istiyorum' dediğimde eee dercesine bana baktı.
'Güzelim geçen aldık mutfakta bitti mi?' Dediğinde anlık bir duygu patlamasıyla gözümden yaşlar akmaya başladı. Çınar birden yanıma geldi. 'Bal çiçeğim niye ağlıyorsun' derken diğerleri de başıma toplanırken kolumu gözüme kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Kendi hıçkırığımdan onları duyamasam da birden kolumun çekilip bir çok çikolata paketi uzatılmasıyla doğrulup sırtımı Merte yasladım.
'Malum günler başladı mı Nar çiçeğim' diyen Mertle kafamı salladım. Herkes bir nefes bırakırken Mert'in ben hıçkırıklarımdan duymazken diğerlerime reglimin açıklamasını yaptığını anlamış oldum.
'Ne yapmamız lazım Mert' derken Toprak abim ilgiyle bana baktı. Ateş telefonundan kafasını kaldırmadığı için tekrar ağlamaya başladım. Bir yandan da açtığım çikolatayı yiyordum.
'Haydaaa kızım niye ağlıyorsun' abimi tınmayıp zırlamaya devam ettim. Aklıma Küçük Osmanın sus kız zilli repliği gelirken ağlarken güldüm. Gözlerimi açtığımda hepsi şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
'İnternette ayaklarınızı sıcak tutun, sıcak şeyler iyi gelir yazıyor çorap getiriyim mi?' Ateş'in biraz önce telefondan buna baktığını anlayınca daha çok ağladım.
Telaşlı sesleri 'Tamam ben sıcak su torbası hazırlıyorum, Nar çiçeğim sen de ılık duşunu al ayağına da yün çorap giy. Abi sen de ılık bir şeyler hazırla Ateş sen de film aç bize Çınarla seçin' derken artık bu halime alıştığı için oldukça sakin direktifler veriyordu. Mertin ilerdeki eşi sana çok iyi bir eş hazırladım kıymetimi bil ve bizi uzaklaştırma lütfen...
Bunları düşünürken yukarı çıkıp duşun altında bir posta da buna ağladım. Normalde bu kadar çok ağlamazdım ama galiba bugün yaşananların da etkisiyle durduramıyordum kendimi.
Üzerimi giyinip salona indiğimde hepsini sıradan öpüp benim için hazırladıkları yere gülerek oturdum. Televizyonda Recep İvedik yazısını görünce güldüm. Film konusunda vizyonu farklılaştırma nedenleri büyük ihtimalle Mertin böyle zamanlarda ota boka ağlamam konusunda uyarması olabilirdi. Hepsi benim ağlamamamla derin bir nefes alıp yerlerine geçince sıcak su torbamla hazırlanan bitki çayımı yudumlayıp atıştırmalıklardan yedim.
Kahkahalarla gülerken birden ağlamaya başlayınca tetikte bekleyen abimler filmi durdurup bana döndü.
'Güzelim yine ne oldu' diye soran Çınardı.
Omuz silkip patlamış mısırdan ağzıma attım. 'Recep ve Nurullahı hayvanlara yem gibi ortada bıraktılar.' Derken hepsinin ağzı açık kalmıştı. 'Rehber gibi ben onun' tam küfre devam edicekken ani ruh hali değişikliğime alışık olan Mert ağzımı avucuyla kapatıp saçlarımı öptü.
Tam bu sırada çalan zille Mertin elini çekince abimin yeni film açmasını bekledim. Savaş'ın kapıdan girmesiyle gülen yüzü bana bakmasıyla solup bizimkilere baktı anlamak istercesine.
'Regl olduk bir sorun yok' diyen Ateşle Savaş kaşlarını serbest bırakıp tekli koltuğa oturdu.
'Çok mu ağrıyor Naz' derken anlık gelen sinirle kucağımdaki yastığı Savaş'a attım. Bunu beklemediği için yüzüne yapışan yastık yere düşünce anlamsızca bana baktı.
'Siz erkeklere hava hoş tabi o hiç regl ağrısı nedir bilmemiş ki. Sırf bu yüzden bile kapatılın.' Derken sinirim en olmadık zamanda en olmadık kişide patladı. Farkındaydım ama hormonlarımın değişikliğinden dolayı elimden bir şey gelmiyor. Diğerleri gülmemek için dudaklarını ısırırken Savaş derin bir nefes çekerek bir şeyler fısıldadı.
Birden yanımda duran Ateşin karnına vurdum. O ahlarken devam ettim. 'Bir de gelmiş regl olduk diyor. Sen ne bileceksin pis erko' derken bir anda daral gelmesiyle üzerimdeki battaniye ve sıcak su torbasını atıp ayaklanıp salonun kapısına yöneldim.
'Ne zaman biter bu halleri' Merte soru soran Savaş'ı son anda duyup arkamı döndüm. Beni görünce şirince sırıtırken parmağımı havaya kaldırıp gözlerimi kıstım.
'Erkek sus, ne dersem yap, köşende ağla' diyerek mutfağa geçtim. Derin nefesler eşliğinde sıkıntımı alması için camı açtım. Elimdeki suyu olabildiğince yavaş içtim ki biraz olsun sakinleşiyim.
Suyumun yarısına gelmişken birden sinir vücudumu terketti. Ters yüz animasyonundaki gibi tüm kontrol panelinin devreleri yanmış. Anlık hangi duygu baştaysa en uçlarda onu yaşıyordum sanki.
'Eğer kızmıycaksan geliyim mi?' Savaş'ın kapıdan sadece kafasını çıkararak şirince sormasını mutfaktan öfkeyle kafasına bardak falan fırlatmamak için aldığı önlem olarak düşündüğüm için gülerek kafamı salladım.
Önümdeki bardağı biraz uzaklaştırıp oturmasına güldüm. Yanımda öylece bana bakarak otururken kafamı omzuna yasladım. Birden gözlerimin dolmasına ben bile bu sefer derin bir siktir çektim. Kesin benim panel bozuldu neşe güzelim el at lütfen. Şu mavi lavuk olucak üzüntüyü de mümkün olduğunca uzak tut...:)
'Sana yastık attım diye sevmiycek misin beni?' Derken Savaş yüzüme şok olmuş bir şekilde bakıp derin bir nefesle kollarını omzuma koyup iyice kendisine hatta kucağına çektiğinde kollarımı boynuna doladım. Aniden giren sancıyla öne eğilirken Savaş elini karnıma koyup yavaşça hareket ettirdi.
Bir yandan kokusu bir yandan karnımdaki eli ve saçıma konan öpücüklerle biraz olsun rahatladım. 'Şşşş tamam benim güzelim. Tamam benim Nazım. Tamam benim ceylanım. Geçti ben yanındayım. Seni seviyorum hep sevicem.' Savaş'ın normalden daha da kısık ve şefkatli tuttuğu ses tonu galiba gevşememi sağlamış olucak ki rahatlayarak başımı iyice ona yasladım. Alnıma bir öpücük kondururken tatlı masaj ve sözlerine devam etti.
'Savaş ben seni yoruyorum di mi?' Derken bana bakıp gülerek kafasını iki yana salladı.
'Ben sensiz kaldığım zamanlarda anladım ki sen beni ne yapsan yormazsın Naz. Beni seninle alakalı yoracak tek konu sensizlik. Sen varken tüm her şey lütufmuş bana.' Derken gözlerini bir an gözlerimden çekmedi. Gülerek ona yaklaşırken öpücem sanıp dudaklarıma bakarken alnımı hafifçe kafasına vurup geri çekildim.
'Güzel sözler ama yemem ben bunları' derken içinden regle sövdüğü dakikalar ya da sakinleşmek için gözlerini kapatıp bekledi.
'Ne desem ikna edemem şu durumda seni di mi?' Derken bilmem dercesine dudağımı büzdüm. 'Naz büzme şu dudağını yemin ederim abinler demem, sabahın üstüne öyle bir yapışırım ki sana' derken sesi de toklaşınca açılan gözlerimle ağzını ellerimle kapatarak susturdum. Tek eliyle ellerimi indirirken avuçlarımı öptü. Bir şey söyleyecekken bana bakıp kafasını iki yana sallayarak güldü ve sustu.
'Savaşşş' dediğimde çattık yine belaya bakalım yine ne geliyor der gibi baktı. Ona nasıl oluyor diye sormayın lütfen.
Tam devamında kurbağa olsam beni öper miydin diye sorucakken salondan Ateş'in 'Ağlamıyorsa kardeşimi salona getir. Beni getirtmeyin oraya' dediğinde kontrol paneline anlık gelen kırmızı kafayla (öfke) Savaş'ın kucağından bir hışım salona gittim.
(Ters yüzdeki öfke kırmızı bölümün bu kısmında baya kullandım napıyım anasayfamı esir aldıkları için sürekli konuşmalarım onların etrafında şekilleniyor. Bu arada izlemeyen varsa izleyin izlettirin.)
Yüzümdeki sinsi sırıtışla Ateş'e yürürken Mert'i önüne siper etti. 'Sen bana zırlak mı diyorsun' derken Mert kaçmaya ben de Mertin arkasından ona ulaşmaya çalışıyordum. Ellerimi onu cimciklemek için kaldırmışken Çınar'ın sesiyle dikkatim dağıldı.
'Bak fıstığım senin gibi fıstıklı çikolata' yarısını bile yemediğim kare çikolatamı sallayınca Ateşe bir de çikolataya bakıp omuz silkip Çınardan çikolatayı alıp Savaş'ın hangi ara gelip oturduğunu bilmediğim koltukta yanına oturdum.
Benim oturmamla Mert yerine geçerken elime artık ılımış bitki çayını verdi. Ateş de alnını silip nefesini verirken gözlerim Toprak abime kaydı. Gözleri benim üzerindeydi zaten çok karışmamış olsa da varlığı uzaktan bakışlarıyla bile burdayım diyordu. Tam nasıl güzel baba olduğu gözlerimi doldurucakken önümde parmak şıklamasıyla afalladım.
'Güzelim benim Bilgeyi çağırdım.' Dediğinde aklım karışırken hevesle tebessüm ettim.
'Ne çayı bu?' Dedim bitirmeye yaklaşmışken kapanmaya başlayan gözlerimle.
'Uyku çayı Narçiçeğim aktardan özel' diyen Mertin sesini hayal meyal duydum. Elimden alınanları da lan kalktığımda beni kurbanda kaçan hayvanları uyuşturdukları gibi çayla uyuttuğunuzun hesabını sormazsam bana da Ahu Nazlı Yenilmez demesinler...
Bölüm Sonu🎉🩵😘 |
0% |