@simurganka45
|
Keyifli okumalar❤️buyrun kaldığımız yerden devam 😘
Ahu Ceylan Anlatımıyla
Hep birlikte Bilgelere doğru ilerlerken ölüm sessizliği vardı. Kimse az önce olanlar hakkında konuşmuyordu.
Başını omzuma yaslanan Bilge ve kolunu bana saran Mertle yürümeye devam ettim. Her ne kadar gitmek istemesem de konuşmamız gerektiğinin farkındayım. Evin önüne geldiğimizde zili çalıp beklemeye başladık. Suçlu bir çocuk gibi başımı öne eğdim. Kapının açıldığı gibi dağılmış yüzümü görürse çok üzülürlerdi.
'Nerde kaldınız siz' Sibel teyzenin kızarak açtığı kapıyla gözleri üzerimizde gezindi. Benim üstümde biraz durunca tam ağzını açıp bir şey diyecekken ne olduysa susup bize yol verdi. Bilge içeri geçince diğerleri de bizim girmemiz için bekliyordu çünkü başı bizi çekiyorduk.
Ayakkabımın bağcığı için eğileceğim sırada karnıma yediğim darbeler yüzünden ağzımdan ufak bir inilti çıktı. Mert düşünmediği için homurdanarak eğileceği sırada kaldı. Herkes ayaklarıma doğru bakınca gayri ihtiyari ben de baktım. Görmeyi belki en son düşündüğüm şey bağcıklarımı çözmek için diz çökmüş bir Savaştı. Bugün gerçekten tarihe geçmesi gereken bir gün olma yolunda seri adımlarla ilerliyor. Ben hala olayın şokunu yaşarken ayağımda gevşeyen ayakkabıyla içeri girdim.
Salona geçtiğimiz sırada tüm ailenin burda olmasıyla gülümseyerek koltukların birinin ucuna çekinerek oturdum. Sibel teyze ve Seher teyze ortada yoktu ama Bilge'nin babası Ömer Amca ve Savaş'ın babası Ali Asaf amca kaşları çatık olayı anlamak istercesine bana ve gelmeye devam eden gençlere bakıyordu. Bu ortam beni iyice germeye başladı. Huzursuzca yerimde kıpırdanırken imdadıma canım ikizim yetişti.
'Balım gel, elini yüzünü yıkayalım' lafını ikiletmeden uzattığı elini tutup beraber lavaboya gittik. Bilge ne kadar ısrar etse de ben hallederim diyerek onu geri gönderdim. Gitmeden önce ilkyardım çantasını makinenin üstüne koymuş beni de yanağımdan öpmüştü. Farkındaydım bana belli etmek istemese de korkmuştu. Haksız da sayılmazdı.
Aynadaki yansımama baktım. Her yerimde kurumuş kan izi mahalledekilerin dönüp dönüp bakmasına şaşırmamak lazım. Yüzümü incelerken düşündüm. Onu düşündüm bunca zaman sonra gençliğim baharını zehir eden adamı. Ona karşı eskiden öfke duyuyordum yaşanılanları hak etmediğim için şu an düşününce hiç bir his yok kötü bile. Bu duruma sevindim çünkü zamanında ona karşı sevgim o kadar büyüktü ki ilk zamanlar onsuz yaşayamayacağım sanmıştım. Hayat böyleydi gerçi neyi çok seversen onunla sınanırdın. Ona karşı belki de tek öfkem onun yüzünden hayatıma aldığım insanlara karşı tutumum değişmesi olabilir. Eskiden kalbimin elinden tutup duygularımla hareket eden biriyken şimdi ne kadar duygum olursa olsun mantığım hep elimden tutar ben de bırakıp kalbimin peşinden gidemem bundan sonra...
Fazlaca düşüncelere daldığımı farkedip musluğu açtım. Suyu soğuk tarafa ayarlayıp bol bol çarptım yüzüme. Yaralarım acımıştı ama alışıktım fiziksel yaralara, görünenin aksine o kadar da çıt kırıldım, adımın aksine o kadar da Nazlı değildim. Yüzüme yeterince su çarpınca ellerimi enseme ve boynuma götürüp iyice kendime geldim. Artık yüzümün uyuştuğunu farkedip kapattım musluğu.
Kapının tıklatılmasıyla fazla oyalandığım için Bilge'nin geldiğini anlayıp 'Girebilirsin' dedim. Kapı açıldığında Savaş içeri girip gözleriyle yüzümü süzdü. Bu adama bugün bir şeyler oldu. Ya şu an bana acıyor ki bu benim en son istediğim şey ya gerçekte böyle biriydi beni kızdırmak hoşuna gittiği için böyle davranıyordu ya da neyse o ihtimal şimdilik uzak dursun... (Tam burda içimden Hilal'in Leon'a Aşk mı memleket bu haldeyken mi repliği dönüyor dnjd)
Yavaş yavaş bana doğru yaklaşınca ne yapacağını bekledim. Gözlerini gözlerimden bir saniye ayırmazken elini uzayıp kalçamı dayadığım makinenin üstündeki ilk yardım çantasını aldı. Lavabonun yanına açıp içinden pamuk ve oksijenli suyu çıkardı. Lavaboya kalçasını yaslayarak bir eliyle nazikçe çenemi tuttu. Ne o konuştu ne ben sanki ikimizde bir şey söylesek çıkılmaz yollara girecektik. Dikkatli bir şekilde yüzümdeki yaraları temizleyip bantladı. Ağlayasım gelse de göz yaşlarımı geri ittim. Pansuman bitince çantayı toparlayıp ellerini yıkadı. Ben ise hipnoz olmuş şekilde onu izliyordum çıkmam gerekiyordu ama anlamsız bir şekilde bacaklarım bana itaat etmedi.
Elini havluyla kurulayınca beni hafifçe belimden itip aynanın önüne yani lavaboya daha çok yaklaştırdı. Ben ise uçurtma gibi o ipimi nereye çekerse oraya gidiyordum. Ben aynadaki yansımama bakarken görüşüme arkadan o da girdi. Benden daha uzun ve kalıplı olduğu için tam başımın üstünden görünüyordu yüzü. Ellerini nazikçe saçlarımdan geçirip dolaşan yerleri açmaya başladı.
'Canın acıdı mı?' Aynadan ben ona baksam da o saçlarımı eliyle taramaya devam ediyordu.
'Acımadı' dedim bir çırpıda belki düşünsem bunu söyleyemez şu an bana merhametli davranışlarıyla oturur ağlardım çünkü. Saçlarımı eski haline getirince durdu son kez ellerini üzerinden sever gibi yatıştırdı.
Gözleri sonunda aynadaki yansımadan beni bulduğunda 'Benim çok acıdı' diyerek banyodan çıktı. Bu söylediği şey en az bana sorduğu soru kadar ucu açıktı. Canın acıdı mı derken yaralarımı mı yoksa onu karşımda görmemi mi sordu anlamadım, benim acıdı deyince benim yaralarıma mı üzüldü benim başkasına üzülmeme anlamadım. Savaş beni şu an hiç düşünmem gereken bir girdaba atıp bıraktı.
İçeri girdiğimde herkesin kahvaltı sofrasına oturduğunu gördüm. Benim içeri giriş yapmamla gözler beni buldu. Onlara gülümseyerek boş olan Savaş ile Bilge'nin yanına Mert'in karşısına oturdum. Ömer amcanın 'Afiyet olsun' sözüyle herkes zoraki de olsa başladı kahvaltıya. Masadaki tek ses herkesin aldıkları kahvaltılıkları tabağında oynadığı çatal sesi ve çay kaşığı sesiydi. Ellerimin titremesine rağmen çayıma uzanıp bir yudum aldım boğazımdaki yumrunun geçmesi için.
'Anlatın bakalım' Ali Asaf amca kimsenin yemediğini anlayınca lafa girdi. Kaçışı yoktu bu işin öyle ya da böyle konuşulacaktı. Bu masadaki herkes şahit olmuştu bilmek haklarıydı. Herkesin bakışları tekrar bana dönünce çayımdan bir yudum daha aldım.
Benim konuşmayacağımı anlayınca baştan anlatmaya başladım olayı herkesi kontrol etmek ister gibi bakışlarımı gezdirdim üzerlerinde en son Mert'e döndüğümde çenesini sıkarak beni izlediğini gördüğümde gözlerimdeki bir yaş bana ihanet ederek döküldü yanaklarıma. Bunu görünce Mert sesli bir şekilde yutkunarak elindeki bardağı nerdeyse patlatacak şekilde sıktı.
Köpeğin benden kaçtığını herkes durulunca bana geldiği kısmı biraz ortamın havası değişsin diye eğlenceli bir sesle anlattım. Çoğundan buruk bir gülümseme almıştım en azından tek gülmeyen Bilge, Mert ve Savaştı. 'Siz bir de karşı tarafı görün' dememle Bilge ve Mert de onlara katılsa da Savaş başını yere eğmiş suskunluğuna devam etmişti. Galiba bugün onu mahalle abisi olarak zor durumda bıraktığım için yediremiyordu olanları.
Daha fazla devam edemeyeceğimi anlayan Barış olayı benden devralıp anlatmaya devam etti. Zaten sadece ilk anına tanık olmamışlardı. Ona minnet dolu bir bakış attığımda göz kırparak devam etti. Silah çekilme olayını anlattığında amcalardan Savaş'a ve karşı tarafa yönelik azarlar gelince onu bu duruma düşürdüğüm için daha çok üzülerek elimi masanın altındaki dizinde duran elinin üzerine koydum özür dilercesine. Savaş anlık bana baksa da eli ateşe değmişçesine hızla benden çekip masanın üzerine koydu.
'Ahu özel biliyorum ama Yavuz' Sait'in sözleriyle kafamı salladım. Özeldi ama artık özel falan kalmamıştı. Anlatmasam belki her şey daha yanlış anlaşılırdı mesela hala sevgilim ya da sevdiğim sanılabilirdi. Ben ise artık insanların düşüncesinde bile ikimizin yan yana anılmasını istemiyorum. O yüzden başladım anlatmaya.
'Yavuz benim eski sevgilim.' Bilge destek olmak istercesine elimi tuttuğunda ona gülümseyerek devam ettim. 'Zamanında mahalle abisi olmaya devam etmek için vazgeçti benden' sözlerimle herkes şaşırarak bana baktı. Yadırgamadım bugünkü tavırları görünce terk etmiş biri olmasını konduramamışlardı. Aklım o zamanlara gitti.
Flashback
Her zamanki gibi Yavuzlara gelmiştim yemeğe. Zaten aynı mahallede oturduğumuz için ailesiyle de içli dışlıydık. Annesi başından beri bilse de babası bugünkü tanışma yemeğinde öğrenmişti sevdiği kızın ben olduğunu. Her ne kadar masada belli etmemeye çalışsa da anlamıştım bir şeylerin onu rahatsız ettiğini.
Yemek yenmiş biz annesiyle sohbet ederken babası Yavuz'u da alıp balkona çıkmıştı. Annesi elime çayları verip onlara götür deyince yüzümde silinmeyen gülümsemeyle balkona doğru gittim. Kapı hafif aralıktı ikisinin de arkası dönüktü. Tam içeri gireceğim zaman babasının sözleriyle durup her ne kadar ayıp olsa da konuştuklarını dinlemeye başladım.
'Oğlum ben de severim Ahu kızımı ama olmaz.' Her ne kadar bu sözler beni üzüp yüreğime öküz oturtsa da neden böyle düşündüğünü merak ettiğim için bekledim. 'Oğlum sen mahallenin abisisin Ahu Mertle yaşıyor. Yarın öbür gün tüm mahalle öğrenince demeyecekler mi mahallenin abisinin sevdiği kız başka bir adamla yaşıyor.'
'Onlar kardeş gibi hatta kardeşler baba sen de biliyorsun'
'Bunu ben biliyorum sen biliyorsun oğlum. Zaten bir dünya kişi var senin abiliğini kabullenmeyen öyle olmadığını bilseler de söylerler. Ben söyleyeceklerinin en masumunu söyledim sen de biliyorsun oğlum bu iş çok başka şekillere kadar gider. Sen de dayanamazsın Ahu kızım da'
'Baba vazgeç mi diyorsun'
'Belki sen konuşursun Ahu kızımla o da anlar seni. En azından Mertle ayrılırlarsa biraz olsun hallolur'
'Ayrılmaz baba sen de biliyosun. Konusunu açsam benden ayrılır ama Mertten asla. Ben de ondan böyle bir şey istemem zaten. Mertsiz Ahum eksik kalır, yarım kalır olmaz baba' gözlerimden bir damla yaş döküldü.
'O zaman ya abiliği bırakırsın o zaman tutar getirirsin kızı karşıma ya da vazgeçersin kızdan daha fazla ikinizde üzülmeden' vericeği cevabı tahmin etsem de bekledim.
'Ben bırakamam baba' rahat bir nefes alıp yanlarına gireceğim sırada 'Sen de biliyorsun ben bırakırsam abiliği o şerefsiz Esat alıcak. Ne olacak o zaman mahallenin hali' duyduklarımla kaldım olduğun yerde tahmin ettiğim cevap bu değildi.
'O zaman ayrılırsınız oğlum. Zor olucak ama yapacak bir şey yok. Madem sen mahallenden Ahu kızım Mertten vazgeçemiyor birbirinizden vazgeçin. Zamanı geldiğinde nasibinizdekine razı olun' artık gözümden akan yaşlar birbirini takip ederken zangır zangır titreyen ellerim tepsiyi daha fazla taşıyamadı büyük bir gürültüyle düşünce ikisi de sesle bana döndü. Ben ise arkama bakmadan çıkıp gittim hem o evden hem mahalleden hem de kalbinden...
Flashback sonu
Başımı iki yana sallayarak çıktım daldığım eski anılardan. 'Öyle işte' diyerek anlatmayı bitirdiğimi belli ettim.
'Peki niye birini değil ikisini de durdurdun' Barış'ın sözleri aslında hala önemli mi bitti mi senin için tarzındaydı. Tam cevap vereceğim sırada Savaş hızla ayağa kalktı tabi dolayısıyla sandalyesi büyük bir gürültüyle yeri boyladı. O ise hiçbir şey yokmuş gibi kapıya yöneldi.
Yerimden kalkıp peşinden gideceğim sırada 'Sen otur kızım, ben bakarım' Ali Asaf amcanın sözleriyle kafamı sallayarak geri oturdum. Belki de bu sorunun cevabını en çok o bilmeliydi o yüzden gitmek istemiştim peşinden her ne kadar uzun zamandır tanımasak da birbirimizi her anlamda onu korumak için yaptığımı bilmesi lazımdı ama el mecbur oturdum sakinleşince dinlemek isterse anlatırdım. Amcaların ikisi Savaş'ın peşinden gidince masayı tekrar bir sessizlik aldı.
Soru havada kalmasın diye devam ettim. 'Ben yanlış anlaşılmasın diye ikisinden birinin önüne değil ikisinin ortasına geçtim. Yanlış anlamayın. Her ne kadar bu durumdan memnun olmasam da eğer Yavuz'un karşısına geçsem indireceğini biliyordum o silahın ama o zaman sanki ona hala bir şey hissediyor gibi oluyorum gibi olmasın o katil olmasın diye önüne geçtim sanmayın istedim.'
'Sen emin değilsin demekki ama ben söyleyim, eğer sadece Savaş'a indir deseydin o da indirirdi' Barış'ın sözleriyle kafamı salladım yavaşça şu an ne yapmaya çalışıyor bilmiyorum ama mantık yerine duygularla hareket ettiği belli.
'O an emin değildim. İkisine indirin dediğim de en azından Yavuz'un indireceğine emindim böylelikle her türlü konu tatlıya bağlanacaktı. Hem Savaş'ın silahının önüne geçseydim hem Yavuz'u korumuş gibi olacaktım hem de onun üstünlüğü sağlamasına neden olucaktı. Her ne kadar bunun saçma olduğunu düşünsem de konu en mantıklı şekliyle çözüme kavuştu.' Artık başım ağrımaya başladı kendimi kasmaktan o yüzden izin isteyerek Mert ile beraber çıktık evden.
Savaş'ın Anlatımıyla
Eve geldiğimde içimde anlam veremediğim bir öfke vardı. Salonda bir sağa bir sola giderken kapı açıldı. Arkamı döndüğümde babam ve Ömer amcamı görünce koltuklardan birine kendimi bıraktım. Bir yandan bacağımla ritim tutturuyordum. Babamlar gelip tekli koltuklara oturdular.
'Çok belli ediyorsun oğlum' babamın sözleriyle ona döndüm.
'Neyi baba' ikisi de tebessüm etti.
'Sevdiğini' ağzından çıkan tek kelime beni düşünmekten kaçtığım şeylere itmeye başladı. Bacağımın hareketi daha da hızlanırken Ömer amca yerinden kalkıp yanıma oturdu. Bir elini bacağıma atıp sıkmasıyla bacağımın sallanması durdu.
'Oğlum ayıp mı günah mı sevmek? Niye böyle yapıyorsun?' Babam devam etti sözlerine.
'Olmaz baba' olmazdı bizden olmazdı, benden olmazdı, ondan bana yar hiç olmazdı.
'Neden olmaz, sevmiyor musun?' Ömer amcanın sözleriyle kafamı salladım yavaşça.
'Sevsem ne olacak? Olmaz bizden baba. Nazdan ne bana sevda ne size gelin olur. Ne ben onu kaldırabilirim ne o beni kabul eder.' Sözler ağzımdan çıkarken kalbimi acıttı. Bugün o dayağı ben yemedim belki ama en çok benim canım yandı.
'Konu anlattıkları mı?' Kafamı salladım.
'O da var ama sadece o değil. Baba duydunuz siz de,Naz bu saatten sonra, o yaşanılanlardan sonra benimle arkadaşken bile abiliğimden nefret ediyordu. Şimdi uzatsam elimi, tut desem, tutar mı sanıyorsunuz?'
İkisi de söylediklerime karşı bir şey söyleyemedim. Odama çıktım ben de. Işıkta uyuyamazdım odaya girince perdeleri çekmek için gözüm her zamanki gibi karşımdaki odanın camına kaydı. Karanlıktı biraz daha bekledim sanki bir yerden çıksa görürüm umuduyla sonra bu yaptığım şeyin saçmalığıyla başımı iki yana salladım. Sertçe perdeleri çekip yatağıma geçtim. Gece gündüz uyuduğum için pişman olacak olsam da gözlerimi uykuya kapadım.
Kolum nerdeyse delinecek şekilde dürtülünce gözlerimi araladım. Kısık bir küfür edip başımda bekleyen Barış'a baktım. Nefret ediyorum birinin beni uyandırmasından uyanınca asabi olduğumu söylememe gerek olduğunu sanmıyorum. Yüzüme bakıp pis pis sırıtan bakış beni daha da sinirlendirdi.
'Ne var amına koduğum' yataktan hafifçe doğrularak sırtımı yatak başlığına dayadım.
'Kalk yüzüne yıka, üstünü giyin içmeye gidiyoruz.'
'Siktir git nereye gidersen Barış. Gelmiyorum ben' normal biri olsa alınır küser giderdi. Barış benim bu hallerime alışık olduğu için zamanla bu durumdan zevk almaya başladı. Yüzüme doğru atılan kazakla bir yandan küfür ederken bir yandan doğruldum. Yatağa bir de pantolon atılınca bu durumdan kaçamayacağımı anlayıp odamdaki banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Odaya geldiğimde çıkmış olduğunu görünce hızla üzerimi değiştirdim.
Bizim her zaman geldiğimiz meyhaneye gelmiştik erkekler olarak bir tek Mert yoktu. Naz'ın yanındaydı. Rakımız gelince Emre kadehlerimizi doldurdu. Kimse bir şey konuşmadı herkes ara sıra kaçamak bakışlar atıyordu bana galiba tepkimi ölçmek istiyorlardı ama ben bir şey söylemedim sessizce arkada çalan şarkı eşliğinde rakımı içtim.
Aramızdaki sessizliği o mahalleden olan ama sevdiğimiz Samet'in sözleri bozdu. 'Selamın aleyküm abi, nasılsınız?' Samet o mahalledendi ama iyi çocuktu bize karşı hiçbir yanlışı ya da kötü bir hareketi olmamıştı. Mahallenin abisi dışında bize de saygı duyardı.
'Aleykümselam koçum, otursana' Serkan'ın sözleriyle Samet bana baktı. Kafamı sallayınca karşımdaki boş sandalyeyi çekip oturdu. Emre servisi açıp ona da bir rakı doldurdu.
'Abi ben bugün olanları duydum, onlar adına özür dilerim' başını öne eğerek söylediğiyle hepimiz onun nasıl biri olduğunu bildiğimiz için samimiyetine inandık. Yanında oturan Sait omzuna elini atıp sıktı sorun yok dercesine.
'Başkasının yaptığı şeyler için özür dileme aslanım' Barış'ın sözlerini ben de kafamı sallayarak onayladım.
'Abi doğru mu?' Samet gözlerini bana bakarak konuşunca neyden bahsettiğini anlamak için göz kırptım. 'Ahu ablamlar sizin mahallede mi oturuyor?' Adını duymak beni tekrar sabaha götürünce önümdeki bardağı tek seferde kafama dikip tekrar doldurması için yanımda oturan Emre'ye uzattım. O da ikiletmeden doldurdu.
'Doğru, sen de tanıyor musun Ahu'yu' Sait'in sorusuyla Samet'e diktim gözlerimi. Başını eğip gülümsedi.
'Bizim mahallede tanımayan yoktur Ahu ablayı. Yeni gelenler onu bilmeyenler bile.'
'Sizin mahallede oturuyorlardı eskiden di mi?' Emre'nin sorusuyla Samet tekrar kafasını salladı.
'Evet öyleydi o güne kadar. Gerçi oturmasalar bile kim bilmezki Yavuz abimin büyük sevdasını.' Bu sözler ister istemez canımı sıktı. Herkes suskunlaşıp göz ucuyla yine bana bakınca tebessüm ettim zorlukla.
'O gün derken' en sonunda sessizliğime son verip merak ettiğim o soruyu sordum.
'Hem abimi hem mahalleyi terk ettikleri o güne kadar' Önündeki bardakla bakışarak devam etti sanki o günler gelmişti aklına. 'Ahu ablayla abim çok seviyordu birbirini' bu sözler sanki bıçak olup kalbime saplandı. 'Ama hani hep derler ya bir taraf daha çok sever diye işte onlarınkinde Yavuz abimdi. Sakınmadan söylerdi her yerde ben çok aşığım Ahu gözlüme diye. Hatta çoğu kişi gülerdi koskoca mahalle abisinin bir kadına karşı diz çökmesine. Neyse mahallede anlatılana göre birgün abim mahalleyle Ahu abla arasında kalmış. Ne kadar sevse de mahalleyi de bırakamaz biliyorsunuz,Esat iti olucaktı o bıraksa. Gönlü el vermemiş mahallenin torbacı yuvası olmasına. Bu konuşmaları duyan Ahu ablam tek bir söz söylememiş. Hatta ben duyunca şaşırdım çünkü normalde en ufak şeyde, abimle nerde olursa olsunlar, bağırır başına yıkardı. Abim bunun için hep, bağıran değil susan kadından korkun oğlum. Susmuş bir kadın vazgeçmiştir diyordu. O gün bir kez daha anladık sözlerini. Sabaha uyandığımızda duyduk ki Mert abiyle ikisi de taşınmışlar evlerinden, kimseyle vedalaşmadan. Halbuki o evi alırlarken ne çok beğenmişlerdi, bütün birikimlerini de o eve yatırmışlardı. Ben haberi duyunca üzüldüm çok severdim ikisini de gerçi hala seviyorum. Yine de bir umut doğru değildir diye evlerine gittim. Tek gördüğüm abim oturmuş kapının önüne elinde bir buket beyaz zambak gözlerinde sicim gibi yaş. O an anladım her şeyin doğru olduğunu.' Rakısından bir yudum daha alıp devam etti. 'Ahu ablam çok severdi çiçekleri bize de anlatırdı ne anlama geldiğini. Beyaz zambak batıda baş sağlığına gönderildiğini de bize o söylemişti. Abimi öyle görünce tüm parçalar yerine oturdu. Ahu abla dedim ya çiçekleri çok severdi diye abim de hep alırdı. Bir gün bizim yanımızda hep ben sana alıyorum bir gün sen bana alsana illa ölünce mi alıcaksın dediğini hatırlıyorum. Yine de inanmak istemedim abimin yanına çöküp elindeki bukete baktım. Üzerinde kocaman bir not ölsem unutmam herhalde yazılanı 'ERKEKLER İLK ÇİÇEKLERİNİ ÖLDÜKLERİNDE ALIRLARMIŞ. SEN DE BENİM İÇİN ÖLDÜN. BU DA SANA İLK VE SON ÇİÇEĞİM OLSUN.'
Samet'in anlattıklarıyla bakışlar yine beni buldu bu sefer istesem de gülemedim. Şu an ne yapacağımı, ne hissedeceğimi bilmiyorum. Ah Naz naptın kızım sen bana.
'Ev onların dedin nasıl almışlar' Sait yine saçma bir yere takılmıştı. Ya da konu onların aşkından geçsin diye yapmıştı.
'Siz bilmiyorsunuz galiba ikisi de dövüşüyor. Gerçi en son bırakmışlardı ama.'
'Milli boksörler yani' Barış'ın sözüyle tereddütle Serkan ve bana bakınca böyle olmadığını anlamış olduk.
'Yok, illegal. Kafes dövüşü çok para kazanıyorlardı. Ordan aldıklarını biriktirip ödediler taksitleri. Sonra bitince de bıraktılar.' Sözleriyle hepimizin kaşları çatılarak Emre'ye döndü. Mert'in yakın arkadaşıydı büyük ihtimalle biliyor olması lazımdı hala yapıyorsa.
'Yok Mert bırakmış.' Yerinde kıpırdanınca nolur olmasın dedim. 'Ama Ahu arada gidiyormuş. Mert çok kızıyor ama dinlemiyor.' Bugünkü çocukları o kadar güzel dövmesinin bir açıklaması varmış demekki.
'Mert nasıl bir şey söylemiyor. Hepimiz biliyoruz kafes dövüşü denen şeyin kuralsız olduğunu, hiç mi canının kıymeti yok bu kızın' Serkan'ın sözlerine katılsam da tanıdığım kadarıyla Mert'in zaten izin vermediğini ama Naz'ın burnunun dikine gidip gittiğine adımın Savaş olduğu kadar emindim.
'Söylese de dinlemez bilmiyor musun sanki Ahu'yu' düşüncelerime Barış tercüman oldu. Serkan'ın da yeni akşına gelmiş olucak ki kafasını salladı.
'Onca zamandır dövüştürdüklerine göre iyi dövüşçü o zaman' Sait gerçekten hep takılmaması gereken yerlere takılıyordu.
Bu soruyla gülümsedi Samet 'Anka ringin korkulan yüzü' demek Anka ha küllerinden yeniden doğan. Samet'in aklına bir şey gelmiş olucakki yüzü düştü. 'Sadece kafası bir şeye takılırsa o zaman yenilir, gerçi buna yenilmek denmez bildiğin kafasındaki düşünceleri susturmak için dayak yiyor.'
'Ee çalıştığı yer bile bile niye izin veriyor' bu sefer Barış merakına yenik düştü.
'Çalıştığı kişiyle anlaşması var abi. Havluyu sadece o atar. Zaten öyle durumlarda patrona söylüyor, böyle durumlarda kazançlı çıkan kodomanlar olunca da kimse bir şey demiyor. Bildiğime göre en son mahalleden ayrıldığı gün çıkmış öyle bir maça. Biraz daha hakem ayırmasa ölücekmiş' Bardağı sıktığımın Emre elimden alana kadar farkında değildim. Bugün belki bir yanlış yaparak ondan habersiz onun hayatının gerçeklerinden bazılarını öğrenmiştik. Hiçbir öğrendiğim bilgi de beni mutlu etmedi. Hatta hepsi ayrı cam parçası olup battı kalbime...
Bölüm sonu🎉🎉🎉 |
0% |