Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. ARAFTA KALMAK

@sinemm2611

14. ARAFTA KALMAK

 

 

 

 

şarkıları: Mabel Matiz;Gel.

Cem Adrian; Kül.

Edip Akbayram; Hasretinle yandı gönül.

Duman; Kolay değil.

 

 

 

 

Bölüme geçmeden önce Yıldıza basmayı unutmayın..🫶🏻🫶🏻

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Hastaneye gelmiştik, Hulusi bey maalesef ki doğru söylüyormuş hastalığı hakkında. Doktorla konuştuk ve sayılı günleri kaldığını söyledi doktor..

 

Şu an için durumu stabil hale almışlar ve ne zamana kadar dayanır bilmiyorum dedi doktor. Şu an Timur'un hastanesindeydik.

 

 

Bekliyorduk birazdan normal odaya alacaklardı. Bizde onu bekliyorduk.

 

Timur'un dedesini araması gerekiyordu ama bilmiyorum ne yapacak..

 

Timur, "Ne düşünüyorsun?" Dedi.

 

"Bence Dedenin bu durumdan haberi olması gerekiyor Timur" dedim ve onu izledim.

 

Düşünmeye başladı, "Bilmiyorum Neva.. İnan ki ne yapacağım bilmiyorum" dedi.

 

Başını öne eğdi, ne yapacağını o da bilmiyordu anladığım kadarıyla.

 

"Benim fikrim bilmesinden yana, sonuçta üvey de olsa oğlu Timur" dedim.

 

Başını bana çevirdi, "Sorun şu ki, Hasan dedem bunu da kaldırabilir mi? Emin değilim Neva, gerçekten şu an çok kararsızım" dedi.

 

"Şu an tek yapabileceğim olanları anneme anlatmak ve ondan fikir almak," diye ekledi.

 

"Bunları bir an önce yapmalısın Timur," dedim.

 

"Biliyorum.. Vakti yok!" Dedi.

 

Başımı salladım ve ona baktım, "Çocuk için de bir şeyler düşünmelisin Timur" dedim.

 

"Biliyorum, biliyorum. Düşüneceğim bir şeyler" dedi.

 

Daha fazla üstüne gitmeyecektim, karmaşık bir haldeydi, Araf'ta kalıyordu hep.

 

Ne yapsa elinde kalacakmış gibi hissediyorum..

 

Yiğit koridorun sonundan bize doğru gelmeye başladı..

 

Elimle Timur'un sol omzuna koydum, başını hemen çevirdi. "Yiğit geliyor" dedim.

 

Onun gözü benim omzundaki eline takılı kalmıştı, bende hemen geri çektim..

 

Yiğit yanıma geldi, "Abi Bir gelir misin" dedi.

 

Timur başını kaldırdı, "Ne oldu Yiğit?" Dedi.

 

"Abi bir gelir misin?" Dedi tekrar.

 

Timur bana döndü, "Geliyorum ben bekle beni burada," dedi. Yanımdan kalkıp Yiğit ile koridordan kayboldular..

 

Tek başıma oturup kalmıştım burada ya..

 

Timur, benim sporda olduğumu nasıl öğrendi onu merak ediyordum. Sormaya fırsatım olmadan hastaneye gelmiştik.

 

Cihat kapıdan çıktı ve beni görünce olduğum yere doğru adımladı.

 

Yanıma geldi ve oturdu. Bakışlarımı yüzüne çıkardım, "Ne oldu?" Dedim.

 

"Bilmiyorum, belli değil." Dedi ve başını duvara yaslayıp gözlerini yumdu.

 

"Şimdi ne olacak?" Dedim.

 

"Bilmiyorum.." dedi. O da ne olacağı hakkında hiç bir fikri yoktu.

 

Gözlerini açtı, "Timur nerede?" Dedi

 

"Yiğitle gitti, özel konuşacaklar sanırım" dedim.

 

Bana baktı, baktı ve önüne döndü tekrar. Yorgun görünüyordu, Hulusi bey ile nerede karşılaşmışlardı merak etmiştim.

 

"Hulusi bey seni mi buldu? Yani yokmuş ya ortalarda ilk konuştuğu kişi sen misin Cihat Abi?" Dedim.

 

Bana baktı gülümsedi, Abi dediğim için mi gülümsemişti merak etmiştim..

 

"Benim Neva.." dedi.

 

"Peki neden sen?" Dedim. Cihat'tan önce bence ilk üvey babasıyla konuşması gerekmiyor muydu?

 

"Onu dinleyecek tek kişi benim de ondan." Dedi.

 

Ne demek istemişti?

 

"Nasıl yani?" Dedim.

 

Yönünü tamamen bana döndü, gözlerimin içine baktı, "Bak Neva, Hulusi'yi tek dinleyecek kişi benim çünkü diğerlerine karşı hatası oldu, Ben hariç." Dedi.

 

Zarar derken ne demek istemişti tam anlayamadım?

 

"Ne gibi zarar Cihat Abi?" Diyerek ona baktım. Merak ermiştim kime zarar vermişti.

 

"Hasan dedem Hulusi yüzünden bir ameliyat geçirdi, çok kötü konuşmuş ve bunu duyan babam da devreye girmiş ve ortalık savaş alanı gibi olmuş, Babam Üvey amcamı kovmuş iki sene öncesine kadar." Dedi ve düşünürdü biraz.

 

"Meğerse o zaman da hastaymış, 4 yıldır hastaymış, bu son yılı Neva, belki de son günleri, bilmiyorum." Dedi düşünceli bir şekilde. Başını önüne eğdi.

 

Anladığım kadarıyla baya üzülmüştü üvey amcasına.

 

"Üzülüyorsun," dedim.

 

Başını çevirdi bana baktı, "Üzülmek?" Dedi.

 

"Evet üzülmek, hasta olmasına ve o çocuğun kimsesiz kalmasına üzülüyorsun" dedim.

 

Yüzünü inceledim, yüzünden belki ne düşündüğünü tam anlayabilirdim.

 

"En çok ta çocuğa üzülüyorum Neva.." dedi ve parmaklarına bakıyordu.

 

"Bende öyle.." dedim.

 

Gerçekten o yaşta bir çocuğun babasız kalacak olması beni çok üzüyor. Timur, üvey amcasına inanmıyor ama Cihat inanıyordu. Gerçekten öleceğini sanki biliyor ve hissediyor gibi duruyor.

 

Bir süre hiç konuşmadan oturduk. Timur'u gördüm koridordan girmiş ve bana bakarak yürüyordu. Önüne baksana be adam düşeceksin şimdi.

 

 

Düşündüğüm gibi olmadı hiç düşmeden dinimde bitmişti bile. Başımı kaldırdım ona baktım, "Ne oldu?" Dedim.

 

"Yorulduysan eve gidebilirsin, burada beklemeye artık" dedi.

 

Cihat ona bakmıştı, ben zaten bakıyordum.

 

"Ben iyiyim Timur" dedim ve gülümsedim.

 

Bu halde bile beni düşünmesi mutlu hissettirdi.

 

O da bana gülümsedi..

 

 

Hulusi bey yoğun bakımdan çıkmıştı artık. Normal odadaydı ve hepimiz odasında onun uyanmasını bekliyoruz.

 

Timur yanımdan ayrılmıyordu, sağ tarafım da oturuyordu. Gözleri benim ve amcası arasında gidip geliyordu. Bana kızgın mıydı değil miydi yüzünden anlayamıyordum.

 

Spor salonundan sonra kızacağını düşünmüştüm ama kızgın gibi durmuyordu..

 

Başımı ona çevirdim nereden öğrendiğini soracaktım ki, "Uyanıyor." Diyen Cihat'ın sesiyle ona döndük.

 

Timur ayağa kalktı ve yatağa doğru yürümeye başladı bende arkasından ilerledim.

 

Cihat, "Amca iyi misin?" Dedi.

 

Hulusi bey gözlerini hepimizin üstünde gezdirdi. Cihat'a döndü, "İyiyim Cihat sağ ol" dedi ve gülümsedi ona.

 

 

Timur'a başını çevirdi ona baktı, "Geldin mi?" Dedi. Onu burada görmeyi beklemiyordu. Şaşırdığı yüzünden belli oluyordu.

 

 

Timur hiç bir şey söylemedi sessiz kaldı ve sadece izledi öylece.

 

Timur kendini geri çekti ve kapıdan tarafa yönelmişti ki, "Oğlumun tam adını söylemedim" dedi Hulusi.

 

Timur başını döndürdü benimle göz göze geldi. Bende başımı hemen Hulusi Amcaya geri çevirdim.

 

Cihat, "Nasıl söylemedin?" Dedi.

 

 

Asaf değil miydi şimdi o çocuğun adı?

 

"Asaf Murat Kandemir." Dedi.

 

Timur'un babasının adı..

 

Başımı Timur'a çevirdim. Öylece kapının önünde durmuş ve ismi idrak etmeye çalıştığı belliydi.

 

"Oğluma babanın adını verdim Timur. Bana iyi davranan tek kişi Babandı, beni arayan soran bir ihtiyacım olup olmadığını tek soran kişi babandı."

 

 

"O evden ayrıldığımda sen çok küçüktün Timur, beni hatırlamıyorsun bunu da biliyorum ama babanın cenazesinde geldim ben oraya." Dedi Hulusi Amca.

 

Bir kaç kez derin nefes alıp verdi ve tekrar konuşmak için ağzını araladı, "Bak ben yeterince yaşlandım Timur, artık dayanamıyorum bu acılara.. Oğlumun beni izlemesine dayanamıyorum.." dedi. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

 

Timur, hala bir tepki vermeden öylece amcasını izliyordu. Yüzünden de ne hissettiğini anlayamıyordum ki. Babasının isminin onu etkileyeceğini düşünmüştüm.

 

 

"Timur, oğlum yarın babanın ölüm yıldönümü biliyorum unutmadım." Dedi ve başını önüne eydi Hulusi amca.

 

Babasının ölüm yıldönümü yarın mıydı?

 

"Sus.." dedi Timur.

 

Sinirlenmişti, şu an amcasına sinirli bir şekilde bakıyordu.

 

"Babamdan bahsetme!" Diye uyardı.

 

Cihat, "Timur, yapma" diyerek ona baktı.

 

Timur gözlerini Cihat'a çevirdi, ona da sinirlenmişti şu an. Kaşlarını çatmış öylece Cihat'a bakmıştı.

 

Ona bakmayı kesip arkasını dönerek kapıdan çıkıp gitti..

 

 

Arkasından bakıp kalmıştım. Başımı Hulusi amcaya çevirdiğimde. Üzgün bir şekilde kapıya bakıp kalmıştı.

 

Cihat, "Affedecektir, sadece biraz zamana ihtiyacı var" dedi

 

Hulusi, "Ama benim zamanım yok Cihat" dedi. Başını arkaya atıp gözlerini kapattı.

 

Timur nereye girmişti acaba? Bir baksa mıydım ki?

 

Cihat'a döndüm o da bana baktı ve, "Onun arkasından gider misin Neva şu an sana ihtiyacı var" dedi. Başımı salladım ve kapıdan çıkmadan önce gözlerimi Hulusi amcaya çevirmiştim. Yorgun bir şekilde Cihat'a bakıyordu.

 

 

Kapıdan çıkıp koridora baktım, kimse yoktu. İki dakika nereye gitti bu adam.

 

Koridordan çıkmaya karar verdim belki de dışarı çıkmıştır bir baksam iyi olur. Bana ihtiyacı olacağını düşünmüştü Cihat abi ama ben onun hiç bir şeyi değilim ki, bana ihtiyacı olduğunu sanmıyorum..

 

Düşünceler arasında dışarı çıkmıştım. Yiğit arabanın önünde durmuş telefonuyla oynuyor, burada değildi. Gözlerimle komple bahçeyi falan taradım ama yoktu. Nereye gitti şimdi bu?

 

Yiğit'e görünmeden içeri geri girdim. Nereye bakacağım şimdi ben? Düşünmeye çalıştım, hastanenin kafesine mi indi acaba?

 

Birine sorup kafenin nerede olduğunu öğrenmeliydim ilk. Girişteki sekterlerden birine sorsam iyi olurdu.

 

Sekreterin önüne geldiğimde, "Merhaba kafe ne tarafta acaba?" Dedim.

 

Sarı saçlı kadın yüzünü bana kaldırdı, "Alta katta." Dedi. Önündeki bilgisayara geri dönmüştü.

 

Soğuk mu konuştu o kadın bana?

 

"Teşekkürler." Dedim ve yanından ayrıldım.

 

Asansörün olduğu yere doğru gidiyordum ki, Timur'u bana doğru gelirken gördüm. Önüne bakıyordu henüz beni gördüğünden emin değildim.

 

Gözleri ayaklarıma bakınca başını kaldırdı, ve beni gördü. Yüzünü inceledim, üzgün duruyordu.

 

Yanıma doğru geldi, "Gidelim mi?" Dedi bana bakarak.

 

"Nereye?" Dedim.

 

"Eve.. Yani bilmiyorum nereye olursa," dedi.

 

Ona baktım canı sıkılmıştı, o günü hatırlamış olmalı. Birde o çocuğun İsmi babasının ismi ile aynıydı. Şu an baya kötü görünüyordu.

 

 

Başımı salladım ve onun önüme geçmesini bekledim. Bir sürü gözleri yüzümü inceledi ve yürümeye başladı. Bende onun arkasından ilerledim.

 

Arabaya doğru yaklaşmıştık Yiğit bizi görünce arka kapıyı açmıştı.

 

Timur beni bekledi kapıdan girdim ve kendimi koltuğa attım. Timur kapımı kapattı ve arkadan dolaşıp yanıma geldi.

 

Öne binmemişti, neden binmediğini merak etmiştim. Ona döndüm gözlerine baktım o zaten bana bakıyordu.

 

"Sahilde biraz hava alalım mı?" Dedim ve gülümsedim. Sahil havası ona iyi gelirdi belki. Hayatı çok karmaşıktı ve hızına yetişemiyordum artık.

 

 

Başını salladı ve Yiğit'e baktı. Yiğit komutu almış gibi arabayı çalıştırmıştı.

 

Başımı ona çevirdim bana bakmıyordu, başını cama çevirmiş düşünceli bir şekilde camdan dışarı bakıyordu.

 

Anladığım kadarıyla bu olay onu çok etkilemişti. Hastanede amcasına çok sinirlenmişti bunu hissetmiştim. Cihat yapma dedikten sonra kendini sakinleştirmişti.

 

Onu anlayamazdım ama hissedebilirdim, bende annemi kaybetmiştim ölmemişti ama gitmişti sonuçta.

 

 

Aynı şey değil elbette, ben babam ölse bu kadar sakin kalamazdım.

 

Timur güçlü bir adamdı bunu görebiliyordum, Gözümü ondan hiç çekmemiştim.

 

Öylece yolu izliyordu, düşünceliydi.

 

Araf'ta kalmasını anlıyordum, üvey amcası anladığım kadarıyla pek iyi biri değilmiş. Babası neden sürekli aramış sormuş ki?

 

Onu izlerken arabanın durduğunu hissettim. Etrafa baktığım da Sahile geldiğimizi anladım.

 

Timur başını bana çevirdi ben zaten ona bakıyordum.

 

"İnelim mi?" Dedi. Başımı salladım ve arabadan indik.

 

Arabanın önünden dolaşıp Timur'un yanına gelmiştim. Hava'nın bu kadar soğuk olduğunu anlayamamıştım. Sabah hava iyiydi, ellerimi göğsümde birleştirdim ve boş banka doğru yürümeye başladım. Timur da yanımdan ilerliyordu.

 

Bankın olduğu yere geldik yavaş bir şekilde oturdum ve Timur'a döndüm ceketini çıkardı gömlekle duruyordu. Elindeki ceketi sırtıma koydu ve yanıma oturdu.

 

"Neden yaptın bunu?" Dedim yüzünü incelemiştim.

 

 

"Üşüdün.." dedi ve gözlerini gözlerime dikti.

 

 

"Sen üşüyeceksin, al bunu" diyerek elimle ceketi çekiyordum ki, elini elimin üstüne koymuştu.

 

"Neva, ben iyiyim üşümüyorum, kalsın sende" dedi.

 

Gözüm elimin üstündeki elimdeydi, gözlerini oraya indirdi ve elini geri çekti.

 

Bende elimi indirip kabanımın cebine yerleştirdim. Hava gerçekten de çok soğumuştu, ona döndüm ve onun da beni izlediğini gördüm.

 

Ne demeliydim? Nasılsın desem yanlış anlar mıydı beni acaba? Kafam karışık bir şekilde onu inceledim.

 

Timur bana bakmıyordu artık dalgaları izliyordu.

 

"Nasılsın?" Dedim. Çekinmiştim bu durumda sanırım ona sorulacak en son soru bu olmalıydı.

 

Başını hafif bana çevirdi, gözlerime baktı, "Bilmiyorum.." dedi. Sesinde yorgunluk hissetmiştim.

 

 

Tekrar başını çevirmişti, bir yandan dalgaların çarpma sesini duyuyordum. Burası ona iyi gelir diye getirmiştim. Ama nasırım pek iyi gelmiyordu, hala düşünceli ve kararsız bakıyordu.

 

"Ne yapmayı düşünüyorsun?" Dedim.

 

Başını hiç çevirmedi, "Ne yapacağımı bende bilmiyorum, her şey doğruymuş Neva." Dedi.

 

Başını bana çevirdi, "Hepsi doğru, o çocuk onun çocuğu ve gerçekten de ölmek üzere.." dedi.

 

Ne hissettiğini anlamakta zorluk çektiğini görebiliyordum.

 

"O zaman o çocuğa bakacaksın değil mi Timur?" Dedim ve ona bakmaya devam ettim.

 

Ellerini yüzüne kapattı bir süre öyleye kaldı. Onu izliyordum, çok zorlandığını görebiliyordum.

 

Ellerini yüzünden çekti, "Ne yapacağımı bende bilmiyorum, o çocuğu da kapıya atamam." Dedi düşünceli bir sesle.

 

"Şu an için yapabileceğin bir şey yok Timur, o çocuğun size ihtiyacı var" dedim.

 

Gözlerini bana çevirdi, "Ama daha bizi tanımıyor ki?" Demişti.

 

Gülümsedim ve, "O çocuğa bakmaktan mı korkuyorsun?" Dedim.

 

Bunu beklemiyordu afallamıştı.

 

"Ben.. Bilmiyorum biz onu istesek o bizi isteyecek mi? Babasının yerini tutamayız ki Neva" dedi ve benden cevap bekliyordu.

 

"İsteyecektir, elbette tutamayız babasının yerini ama deneriz" dedim.

 

"Deneriz?" Dedi.

 

Şaşkın bir şekilde bakmıştım ona, "Evet bende seninle yaşıyorum ya Timur" dedim.

 

Bir şey söylemeden bir süre öylece sadece yüzümü inceledi.

 

Burnumun üşüdüğünü hissediyordum artık belki de kızarmıştı bilmiyorum. Timur, bana bakmayı kesip sahili izliyordu düşünceli bir şekilde.

 

Sanırım hastanede Yiğit'le bu konuları konuşmuştu. Her şey doğruymuş demişti, zaten o yaşta bir adamın neden yalan söylediğini düşünmüştü onu da anlayamıyordum.

 

 

Bir süre konuşmadan onu izledim artık iyice üşümüştüm. Burnumu çektim ve Timur anında yüzünü bana çevirdi.

 

Gözleri burnuma bakıyordu. Artık kızardığına emin oldum.

 

Ayağa kalktı, "Hadi gidelim artık, hasta olacaksın şimdi" dedi.

 

Başımı salladım ve ayağa kalktım bende üzerimdeki ceketi üzerimden sıyırdım ve ona uzattım.

 

Bana baktı, "Arabaya girene kadar giyseydin" dedi.

 

"Al Timur, incecik gömlekle bu soğukta duruyorsun kaç dakikadır, ben değil ama sen kesin hasta olacaksın" dedim.

 

Güldü ve elimden ceketi aldı.

 

Bu sözlerim onu gülümsetmişti. Buna sevinmiştim, geldiğimizden beri yüzü hep asıktı.

 

 

Arabaya geri bindik ve arabanın içi sıcacıktı, ve anında vücudum gevşemişti, Sanırım soğuktan baya kaskatı kesilmişim sahilde.

 

Timur'a baktım onun da beni izlediğini gördüm. Yiğit arabayı çalıştırmıştı nereye gidiyorduk bilmiyordum.

 

"İyisin değil mi?" Dedi burnuma bakarak.

 

Başımı salladım. Burnum hala kızarık mıydı acaba gözleri arada bir burnuma kayıyordu. Eminim ki çok komik görünüyordum o yüzden sürekli baktığına emindim..

 

 

 

 

Timur.

 

Arabada Neva'ya gözlerim takılıp kalıyordu. Beni düşünmesi mutlu etmişti, benim için sahile gelelim demişti ama üşümüştü de. Burnu hala kızarık bir şekilde altan bana bakıyordu.

 

O minicik burun, kızarınca çok komik durmuştu. Ama çok da tatlı duruyordu, gülmek istiyordum. Beni güldürüyordu bu halleri. Ceketimi üzerine yerleştirmesem kesinlikle hasta olacaktı.

 

"İyisin değil mi?" Dedim ve gözüm burnuna takılıp kalıyordum. Hala hafif de olsa pembelik vardı.

 

Başını salladı ve gözlerini üzerinden çekmeden bani inceledi..

 

Yiğit'e döndüm, "Eve gidelim," dedim.

 

Neva'ya baktım, o da bana bakıyordu ve gülümsedim.

 

Spor meselesini unutmuş değildim ama ona da kıyamıyordum ki ben. O kadar masum bakıyordu ki bana sanırım neden gittin diye soramayacaktım bile ona..

 

 

Eve geldiğimizde arabadan inmiştik. Neva önden gidiyordu bende arkasından ilerliyordum.

 

Dicle evdeydi şu an Polat onu eve getirmişti. Bugün burada kalacaktı yüksek bir ihtimalle. Her sene bunu yapıyorduk zaten.

 

 

27. Ve 28 ocakta hep benimle kalırdı. Benim sarhoş halimi çekerdi, birlikte uyurduk. Bu kez yanımda Neva vardı, yani onunla uyuyamazdım ama en azından belki onu izleyip o şekilde uyuyabilirdim.

 

 

Kapıyı çalmak üzereydi ki kapı açıldı ve Dicle Tam karşımızdaydı.

 

Gülümsedi, "Hoş geldiniz" dedi ve Neva'ya sarıldı. Neva da ona sarılmıştı.

 

İçeri girdik, ve salonda otuyorduk herkes düşünceliydi. Dicle, Neva ve ben.

 

Dicle bana döndü, "Nasılsın?" Dedi.

 

"Her zaman ki gibi.." dedim ve Neva'ya döndüm onun beni izlediğini gördüm.

 

Olanları Neva biliyordu ama henüz Dicle bilmiyordu.

 

Şimdilik bilmemesi daha iyi üvey amcamı tam bilmiyor bile görsede tanıyamaz zaten en son gördüğünde Dicle 9 yaşındaydı hatırlamadığına eminim.

 

Dicle mutfağa geçti Neva ile ikimiz salonda kalmıştık.

 

Neva bana baktı, "Bana kızgın mısın?" Dedi.

 

Neden kızgın olduğumu düşünüyordu ki? Sabahki olaylardan dolayı mı acaba?

 

"Kızgın mı olmam gerekiyordu?" Dedim. Tek kaşımı da havaya kaldırmıştım.

 

Panikledi gibi oldu, "şey yani sana haber vermeden gittim spor için ve telefonunu da bilerek açmadım," dedi.

 

Bir dakika bilerek mi açmamıştı! duymadığını sanmıştım.

 

"Neden açmadın?" Dedim.

 

"Salona girmek üzereydim ve şimdi nerede olduğumu sorarsın ve bende yalan söylemem hemen kendimi ele veriyorum, o yüzden açmamıştım." Dedi çekingen bir şekilde.

 

"Anladım, kızgın değilim ama neden bana söylemedin, seni kafe de olarak biliyorum Neva" dedim.

 

"Kızarsın diye söylemedim, kızmadın mı?" Dedi şaşkın bir şekilde.

 

Şu an sana kızmam mümkün değil Peri kız..

 

 

"Kızdım." Dedim.

 

Kızdığımı söyleyince panikledi, elleriyle falan oynamaya başladı, başını da öne eğmişti.

 

Gülümsedim..

 

"Eğer hala gitmek istiyorsan bizim salonlardan birine gidebilirsin benim gözetimin altında tabi," dedim.

 

Cümlemle birlikte başını hemen bana kaldırdı ve şaşkın bir şekilde bana baktı, "Gerçekten mi?" Dedi.

 

O şekilde bakmasa iyi olurdu. Kendimi tutmakta zorlanıyorum, bu kız neden sürekli şaşırınca dudaklarını aralıyor o da yetmezmiş gibi sürekli dudaklarını diliyle yalıyordu.

 

İstemeyerek yaptığının bende farkındayım ama ister istemez dudaklarına bakmama neden oluyordu.

 

"Evet, eğer sende istiyorsan" dedim.

 

Başını salladı ve gülümsedi..

 

 

Ona hiç kızmamıştım zaten, sadece abana haber verse ve benden istese ben onun onun için bir imkan yaratırdım gerekirse onunla bende giderim.

 

Ama istemesi gerekiyor, benden bazı şeyleri artık istemeli.

 

Neva bana baktı, "Senin salonun da mı var?" Dedi. Aklına yeni gelmişti sanırım.

 

Bu hali beni gülümsetti, "Evet var" dedim.

 

"Vay canına Timur, her şeyin de var maşallah yani bakalım daha neler öğreneceğim." Dedi.

 

Güldüm, gerçekten gülmüştüm bu kez..

 

Dicle, "Ben yanlış görmüyorum değil mi?" Demişti ki ona baktım.

 

Şaşkın bir şekilde bana baktığını gördüm.

Sanırım beni gülerken görmüştü.

Dicle elindeki meyve tabağıyla ayakta dikelmiş hala bana bakıyordu.

 

"Otur Dicle" dedim.

 

Cümlemle kendine gelmiş gibi Neva'nın yanına oturmuştu. Gözünü de üstümden çekmemişti.

 

 

Daha fazla evde duramayacaktım evden çıkmaya karar verdim şirkete falan gitsem iyi olacak. Hastaneye falan gitmek istemiyorum.

 

Cihat orada zaten bir şey olursa arayacağına eminim.

 

"Ben çıkıyorum, siz evde kalın bir şey olursa beni ararsınız" dedim ve bir şey demelerine fırsat tanımadan salondan çıkmıştım.

 

 

 

Dicle'nin abi sen aşık olmuşsun muhabbetlerini çekemeyecektim...

 

 

 

 

Neva. 

Timur tamam dememizi beklemeden direk çıkmıştı, sanki kaçtı gibi hissettim ama emin değilim durduk yere neden kaçsın ki? Belki de amcasının yanına gidecek.

 

Dicle bana bakıyordu, "Ne oldu?" Dedim. Bana çok tuhaf bakıyordu.

 

"Nasıl yapıyorsun? Yani bugün abimin gülmesi beni çok şaşırttı," dedi düşünceli bir şekilde.

 

Bu yüzden mi bana tuhaf bakıyordu.

 

Ben bir şey yapmamıştım ki.. Timur ben ne dersem gülüyordu zaten. Kim bilir neye takıldı da güldü.

 

 

Dicle bir anda bana sarıldı, ne olduğunu anlayamadığım için ilk tepki veremedim. Ellerimi sırtına çıkardım ve bende ona karşılık verdim. Bir anda bana neden sarıldığını anlayamamıştım.

 

"Çok teşekkür ederim.." dedi. Sesi ağlamaklı mı çıkıyordu ben mi yanlış duyuyordum.

 

"Dicle sen ağlıyor musun?" Dedim.

Burnunu çekti, evet gerçekten de ağlıyordu.

 

Geri çekildi, iki gözünden de yaşlar akıyordu.

 

"Sorun Ne canım? Bana anlatabilirsin" dedim ve elini tutum ona gülümsedim. Bir anda neden ağlamıştı anlayamamıştım.

 

 

"Sen bunu nasıl yaptın bilmiyorum ama benim kaç yıldır yapamadığımı sen bir ayda yaptın yenge.." Dedi ve burnunu çekti.

 

"Dicle.. Ben ne yaptım? Anlamıyorum ki düzgün anlatır mısın şunu?" Dedim.

 

Ne yapmıştım ki ben şimdi?

 

Dicle, " Yenge Ben Abimi ilk kez bu şekilde görüyorum anlıyor musun her sene bu zamanlarda konuşmaz, gülme hep somurturdu, yani seni tanıya kadarmış sanırım.." dedi ve bana baktı.

 

"Yenge Abim gerçekten sana aşık" dedi

 

Kim, Timur mu bana aşıktı? Yok artık canım Dicle yanlış düşünüyordu. Timur bana aşık olamaz ki.. İmkansız yani olmaz değil mi?

 

Kendi içinde düşüneler arasında kalmıştım.

 

Bence Dicle yanlış anlıyor, benim cümleme gülmüştü sadece bunda başka bir şey yok ki. Olamaz da zaten biz düşmanız, yani babama düşman..

 

"Evet canım kocam sonuçta.." dedim ve gülümsemeye çalıştım.

 

Yok bana aşık değil sen yanlış anladın da diyemem ki, bizi gerçekten evli olarak biliyordu.

 

 

 

Yalan söylüyordum şu an Dicle'ye inşallah pot kırmam.

 

 

Dicle, "Sağ ol yenge.." dedi ve tekrar sarıldı. Bende ona karşılık vermiştim.

 

Merak ettiğim Timur her sene bu zamanlarda gerçekten konuşmaz ve gülmez miydi?

 

Geri çekildi gözündeki yaşları sildi, "Hadi şu meyvelerden yiyelim" dedi.

 

Başımı salladım, meyve seviyordum çok aşırıya kaçmadığım sürece yiyebilirdim.

 

 

Tabi ben çoğunlukla yemeği unutuyordum babam yiyelim derse öyle aklıma gelirdi.

 

 

Asya salonda görünmüştü beni gördü ve gülümsedi, "Bir isteğiniz var mı efendim" dedi.

 

Dicle'ye döndüm hayır anlamında başını sağa sola salladı. Asya başımı çevirdim, "Yok canım sağ ol" demiştim ki Dicle, "Asya çay var mı?" Dedi.

 

 

"Evet efendim getireyim mi?" Dedi Asya.

 

Dicle, "Bana getir yengem içecek mi bilmiyorum" dedi.

 

Asya bana baktı, "Sağ ol canım ben içmeyeceğim" dedim ve Asya selam verip geri çekildi.

 

Dicle, "Neden çay içmiyorsun yenge alışsan iyi olur, annem çok sever sanırım bir demlik içer akşama kadar." Dedi ve güldü.

 

 

Şaşkın bir şekilde ona baktım, "Bir demlik mi? Bardak da değil yani?" Dedim.

 

Başını hayır anlamında salladı, "Annem Trabzonlu babam Rizeli. Annem her şekilde Karadenizli yani anlayacağın, saç içmesi saçma mı?" Dedi.

 

Bilmiyorum der gibi ona bakıyordum.

 

"Karadenizliler çoğu çayı çok sever yenge, özelliklede Rizeliler.." Dedi.

 

"Hepsi mi?" Dedim. Şaşkın bir şekilde ona bakıyordum.

 

 

Güldü, "Çoğunlukla diyelim yenge" dedi.

 

Anlayamıyordum sanırım ben her gün 7/24 çay içsem bir zaman sonra çaydan tiksinirdim.

 

 

Asya çayı Dicle'nin önüne koydu be geri çekilip salondan çıktı.

 

"Afiyet olsun" dedim ve ayağa kalktım.

 

"Sağ ol yenge de nereye?" Dedi.

 

"Odaya çıkacağım canım, bir duş alsam iyi olur" dedim.

 

"Tamam yenge" dedi ve çayını içmeye başladı. Gülümsedim ve arkamı dönerek merdivenlere yöneldim..

 

Timur'un Odasına girdiğimde yatağa çöküp oturdum. Ne yorucu bir gün böyle..

 

 

Strese girmiştim Timur bana kızacak diye ama o kızmamıştı yani bir an için öyle sanmıştım. Ama kızmamıştı, sadece haber vermediğim için ve ondan istemediğim için beni uyarmıştı o kadar.

 

Şaşırmadım dersem yalan olur çünkü ben esip gürleyeceğini bile düşünmüştüm.

 

Üzerimdekileri komple çıkarıp banyoya girdim.

Suyun altına kendimi bırakınca anında rahatlamıştım..

 

 

Banyodan çıktığımda üzerime bornozu geçirdim, Timur'un sanırım bu, duşa girdim ama yanıma bornoz almayı unuttum.

 

Banyodan çıkıp odaya girdiğimde yatağın karşında yere çömelmiş dolaptan dosyayı eline alan Timur'u görmüştüm.

 

Bir dakika onun ne işi var burada? Gitmemiş miydi bu? Ve içeri nasıl girdi ben kapıyı kilitlemiştim. Yoksa kilitlemedim mi?

 

 

Tam arkasını dönüyordu ki, "Sakın arkanı dönem!" Dedim sert bir şekilde.

 

O cümlemden sonra olduğu yerde durdu.

 

"Sen içeri nasıl girdin ben kapıyı kilitlemiştim" dedim.

 

Başını çevirdi, ve beni kendi bornozuyla görmeyi beklemediği için şaşırmış olmalı ki. Tuhaf bakmıştı sonra birden dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

"Sana arkanı dönme demiştim!" Dedim. Kaşlarımı çatmıştım.

 

Ayağa kalktı, ve yanıma doğru geldi elimle bornozu bir güzel tutuyordum. Zaten boyumla birdi bornoz beni tamamen örtüyordu.

 

"Kapıyı kilitlediğine emin misin Neva?" Dedi.

 

Emin değildim yani hatırlamıyorum..

 

"Evet eminim" dedim.

 

Beni baştan sona inceledi, "Haklıymışsın hiç yalan söylemiyorsun" dedi.

 

Anlamış mıydı yani. Allah kahretmesin o kadarda kararlı söylemiştim.

 

"Kapıyı kilitlemeyi unuttum değil mi?" Dedi şüpheli bir şekilde.

 

"Offf.. Tamam unuttum sanırım hatırlamıyorum" dedim bıkkın bir şekilde..

 

"Odamda almam gereken bir dosya vardı, onu alıp çıkmak üzereydim bende," dedi ve beni inceledi.

 

"Bu da çok yakışmış," dedi ve güldü.

 

Dalga geçiyordu benimle yakıştığını falan yoktu başka bornoz yoktu ki benimki de burada unuttuğum için onunkini gitmiştim ne yapayım yani şimdi..

 

 

Hiç bir şey demeden sinirli bir şekilde ona baktım.

 

"Çıkar mısın artık giyineceğim" dedim.

 

Bir süre yüzümü inceledi ve arkasını dönüp tam gitmek üzereydi ki başını tekrar bana çevirdi, "Bacağındaki o izler ne?" Dedi.

 

Ne izi? Bacağımda iz mi vardı?

 

Bir an için gözlerim bacaklarıma kaydı ama bornozdan bir şey görememiştim ki.

 

"Hatırlamıyorum" dedim ona bakarak.

 

Düşünceli bir şekilde bana baktı.

 

"Yani küçükken olmuş olmalı hatırlamıyorum" diye ekledim.

 

Son cümlemle düşünceli halinden çıkmıştı, "Bir babana sor bakalım neymiş? Belki o biliyordur" dedi.

 

Neden takılmıştı bu kadar bacağımdaki ize anlamadım.

 

"Tamam" dedim.

 

Bana son bir kez bakıp önüne döndü ve yürümeye başladı ve kapının kapanma sesini de duymuş oldum.

 

Yatağa oturdum ve, bacaklarımı açık baktım, gerçekten de sol bacağım da bir yara izi vardı ama neydi ki bu iz? Hatırlamıyorum da hiç.

 

Neyse babama sorardım artık, o mutlaka biliyordur..

 

 

Saçlarımı da kurutup odadan çıkmaya karar verdim. Odada zaten bir kaç saat vakit geçirmiştim.

 

Karnım da acıkmıştı, biraz bir şeyler yesem hiç fena olmazdı.

 

 

Salonda Dicle'yi telefonla oynarken gördüm beni gördü, "Sıhhatler olsun yenge" dedi.

 

"Teşekkür ederim canım" dedim ve gülümsedim.

 

Mutfağa doğru yöneldim, "Nereye?" Dedi Dicle.

 

Başımı çevirdim, "Biraz acıktım da bir şeyler atıştıracağım" dedim.

 

"Abim gelir şimdi yenge biraz bekleyelim istersen" dedi.

 

Saate başımı çevirdiğim de, 19.30'u gösteriyordu.

 

Yönümü Dicle'den tarafa çevirip, "Haklısın sanırım" dedim ve yanına geçip oturdum.

 

"Ne yapıyordun telefonda?" Dedim.

Uzandığı yerden kalkıp yanıma iyice sokuldu, "Kaan'ın ısntagramındayım" dedi ve gülümsedi.

 

 

Telefonu çevirdi, "Şuna baksana" dedi.

 

Ekrana baktığımda Mardin sokaklarında gözlüklü fotoğrafı vardı.

 

Dicle'ye döndüm, "Takip ediyor musun?" Dedim.

 

Başını salladı, "Ama o beni takip etmiyor?" Dedi. Üzgün bir şekilde.

 

"Neden etmiyor olabilir ki?" Dedim düşünceli bir sesle.

 

"Sence yengecim, Instagramda fotoğrafım var mı?" Dedi.

 

Yok muydu?

 

"Yok mu?" Dedim kaşımı kaldırarak.

 

"Yok tabi yenge bana şaka yapıyorsun değil mi konuştuk ya sesinle hesabım gizli profilim de ben görünmüyor dedim, hatta sende ekliyim ya hani yengecim." Dedi.

 

Biz arkadaş mıydık ınstegram da? Ne zaman eklemiştik, ne zaman konuşmuştuk ki?

 

"Şimdi hatırladım canım" dedim.

Ama ben hatırlamıyordum ki bozuntuya vermedim sadece.

 

"Bende beni hiç umursamıyorsun sanacaktım yenge" dedi.

 

Gülümsedim, "Olur mu canım öyle şey" dedim.

 

Kapının sesini duydum. Sanırım Timur gelmişti.

 

Arkamı döndüğüm de Cihat'ı gördüm. Gelmişti, hastanede kalmıştı en son, yoksa öldü mü?

 

Ona baktım, normal bakıyordu.

 

"Kızlar, Timur gelmedi mi daha?" Dedi.

 

Dicle, "Yok gelmedi Cihat abi" dedi.

 

Dicle'nin telefonu çalmaya başladı ve Dicle ekrana bakıp, "Ben geliyorum şimdi" dedi ve telefonu kulağına götürdü ve konuşarak yukarı çıktı.

 

Gözlerimi Dicle'den çekip, Cihat'a çevirdim, "Bir sorun mu var?" Dedim.

 

Hayır anlamında başını salladı.

 

"Çocuğu gördüm, hastaneye getirdiler" dedi.

 

"Çok küçük Neva.. Babasını hastanede görünce ağlamaya başladı" diye ekledi.

 

Üzüldüğünü anlamıştım, o kadar düşünceli ve üzgün bakıyordu ki anlamamak için kör olmak gerekirdi.

 

"Biliyorum Cihat Abi, çok küçük ve masum" dedim.

 

Başını salladı ve kapı tekrar çalmaya başladı.

Cihat önümden geçip koltuğa oturdu ayakta kalmıştım. Başımı gelene bakmak için çevirdiğim de hızlı çevirmiş olmalıyım ki gözlerim kararmıştı.

 

Dengemi de sağlayamadığım için koltuğa düşmüştüm.

 

"Neva.." diyen Timur'un sesini işitmiştim.

 

Başımı çevirdim ve bana doğru geldiğini gördüm Cihat abi de başıma gelmişti.

 

"Ne oldu?" Dedi Cihat.

 

"İyiyim bir an için gözlerim karardı" dedim.

 

Timur, "Beden başın döndü?" Dedi.

Tam bilmediğimi söyleyecektim ki, "Ne oluyor ya, Niye yengemin başına toplandınız?" Diyen Dicle'nin sesini işitmiştim.

 

Gözlerimi çevirdiğimde Dicle'nin da yanımıza doğru adımladığını gördüm.

 

"Yemeği ne zamana yedin?" Dedi Timur.

 

Dicle, "Yemedi seni bekliyorduk acıktığını söylemişti ama ben bekleyelim dedim," dedi.

 

Timur başını Dicle den tarafa çevirdi, "Ona yeme mi dedin Dicle, uzun süre aç kalmaması gerekiyor bilmiyor musun!" Dedi sert bir şekilde.

 

"Abi.. Unuttum ben onu" dedi üzgün bir şekilde.

 

"Sorun yok, ben unutmamıştım beklemek istedim" dedim.

 

Timur bana baktı, "Bekleyemezsin eğer aç olduğunu hissediyorsan hemen bir şeyler yemeliydin" dedi.

 

"Asya.." diye seslendi. Asya solanda görünmüştü, "Hemen sofrayı kurun" dedi. Asya başını öne eğip salondan çıktı.

 

Dicle bana üzgün bir şekilde bakıyordu sanırım kötü olmamdan kendi sorumlu tutuyordu.

 

"Ben iyiyim," dedim ve Dicle'ye bakarak gülümsedim.

 

Gülümsemeye çalışmıştı ama pek tatmin olmamıştı sanırım cümlemden.

 

 

Asya ve Çiğdem sofrayı hızlı bir şekilde hazırlamışlardı. Dicle kolumdan girerek beni Timur'un yanına oturtmuştu kendisi de yanıma oturmuştu.

 

 

"Afiyet olsun" dedi Cihat. Dicle, "Sağ ola Cihat abim sana da afiyet olsun" dedi.

 

Timur hiç bir şey söylemeden yemeğinden yemeğe başlamıştı.

 

Bende daha fazla bekleyemem ve yemeklerden yemeğe başladım..

 

 

 

Yemeği yemiştik, ilaçları mı da içmiştim, bir tek iğne kalmıştı. Onu da birazdan hallederdim.

 

 

 

Herkes salonda sessiz bir şekilde otuyordu, kimse konuşmuyordu. Normalde bu şekilde olmazdı, mutlaka bir sohbet geçerdi.

 

Sanırım herkes Timur'un babasını düşünüyor.

 

Dicle abisine başını çevirdi, "Dede mi aradın mı?" Dedi.

 

Timur Dicle'ye baktı ve "Hayır" dedi.

 

"Aramalısın Abi" dedi. Düşünceli bir şekilde, "Senin aramanı beklediğine eminim" diye ekledi.

 

"Şu an zamanı değil" dedi ve başını bana çevirdi.

 

"Yorgun görünüyorsun iğneni yapalım mı artık?" Dedi.

 

Dicle dedesinden bahsediyordu Timur beni düşünüyordu.

 

"Olur" dedim ve gülümsedim. O da bana gülümsedi.

 

Onu gülümsetmek istedim geldiğinden beri üzgün duruyordu, ve sanırım bunu sadece gülümseyerek de yapabilmiştim.

 

Ayağa kalktı ve mutfağa doğru gitti, Asya dan istemeyecekti sanırım kendisi alıp gelecekti.

 

 

Salondan içeri tekrar girdi ve elinde babamın benim için hazırladığı iğneyi alıp gelmişti. İyi de yapmıştı ilk bunun bitmesi gerekiyordu.

 

Sonra diğerine geçmeliydim.

 

 

İğneyi kolumdan çektiğinde yüzümü buruşturdum, çünkü acımıştı biraz.

 

"Acıttım mı?" Dedi naif bir sesle.

 

"Yok sorun değil" dedim ve beni izleyen Dicle'ye baktım.

 

Dalgın bir şekilde bizi izliyordu sadece. Timur ve beni neden izlediğini merak etmiştim. Yüzünde herhangi bir kıskançlık belirtisi aradım ama bulamamıştım.

 

Timur baktığım yere başını çevirdi ve, "Neden öyle bakıyorsun" dedi Dicle'ye.

 

Dicle gözlerini Timur'a dikti, "yok bir şey" diyerek ayağa kalkıp üst kata doğru çıkmaya başladı.

 

Cihat, "Sanırım sürekli senin Neva ile ilgilenmene bozuldu" dedi.

 

Timur, "Hayır ona bozulmadı, bana bozuk geldiğimden beri sarılmadım ona" dedi.

 

Cihat, "Doğru da.." dedi.

 

"Sarılmadığın için mi gitti?" Dedim. Timur'a düşünceli ve biraz da üzgün bakmıştım.

 

"Neva! Sorun seninle ilgili değil, benimle ilgili kardeşimi tanıyorum, o da babamı düşünüyor ve haliyle üzgün ona sarılmadığım için bana küsüp gitti.." dedi.

 

"Beni kandırmıyorsun değil mi?" Dedim.

 

Güldü, "Ben seni neden kandırayım ki?" Dedi.

 

Bilmem der gibi omuz silkmiştim.

 

Cihat, "Ben gidiyorum, Sana kolay gelsin" dedi.

 

Timur'a söylemişti bunu. Timur ile tokalaştılar ve Cihat gözden kayboldu..

 

"Hadi gel seni de odana götüreyim," dedi Timur.

 

Başımı salladım, ve ayağa kalktım Timur da yanımda yürüyordu ve merdivenleri tek, tek çıkmaya başladık.

 

Timur odanın kapısını açıp benim içeri girmemi bekledi, "Onun gönlünü alacak mısın?" Dedim.

 

Gözleriyle yüzümü inceledi, ve başını salladı. Gülümsedim ve, "İyi geceler" dedim.

 

Gözlerini gözlerimden çekmeden, "İyi geceler peri kızı" dedi ve gülümsedi.

 

Öylece ona bakmıştım, neden bana peri kızı demişti ki?

Bir şey demeden arkamı döndüm ve o da kapıyı kapatmıştı.

 

Kendimi yatağa attım ve tavanı izlemeye başladım. Timur, çok güçlü biriydi, her şeye rağmen ayakta dimdik duruyordu.

 

Her şeyi halletmeye çalışıyordu, çözmeye çalışıyordu ve hiç de şikayetçi gibi durmuyordu.

 

 

Düşünceler arasında uykuya dalmıştım...

 

 

 

 

Timur.

 

Dicle'yi sakinleştirmem uzun sürmüştü, onun da bu zamanlarda hassas olduğunu biliyordum..

 

Tahmin ettiğim gibi geldiğimden beri ona sarılmamıştım, fırsatım olmamıştı salona girdiğimde, Neva koltuğa düşmüştü. Aç olduğu için gözü kararmış.

 

 

Dicle de bilmeden yemek yeme bekleyelim demiş ama o biliyordu beklememesi gerektiğini ve yine de beklemişti bu da gözümden kaçmamıştı.

 

Dicle benim kaldığım oda da kalacaktı bugün kendini bulduğu ilk odaya attığı için bende sorun etmeyecektim uyuyamayacaktım zaten bugün.

 

 

Kendimi Neva'nın yanına gitmemek için zırlıyordum ama olmuyor onu göremeden duramıyorum.

 

Odanın kapısının açıp yavaş bir şekilde içeri girdim. Işık açıktı sanırım henüz uyumamıştı.

 

Biraz ilerlediğimde onu uyurken gördüm. Başını yastığı altına koymuştu. Yüzünü göremiyordum ki ben böyle arkamı dönüp ışığı kapattım ve ayın ışığı odaya vuruyordu, Neva'nın yanına doğru adımladım.

 

Yastığı yüzünden yavaş bir şekilde çektim, ve yüzüne baktım. Ağzını açık uyuyordu, normalde bu şekilde yapmazdı nefes mi alamıyor acaba hasta mı olmuştu?

 

Bir süre hiç kıpırdamadan onu izlemeye devam ettim, ve ağzını kapatıp soluna döndü yastıksız yatıyordu şu an.

 

Onu izlemek bana iyi geliyordu, ve beni gülümsetmişti.

Onu izlemeye ara verip, arkamı döndüm. Mini buz dolabından içkilerden birini elime aldım bardak yoktu şu an normalde Ayşe teyze hep buraya bardak bırakırdı.

 

Neyse bardak olmadan da içebilirdim. Camlı Balkon kapısını açıp kendimi dışarı attım.

 

 

14 yıl önce bugün, babamın öldüğünü öğrenmiştim. Hatta sanırım tam bu saatlerde Rauf amcayla Rize'ye gidiyorduk..

 

Balkondaki küçük koltuğun üstüne kendimi attım, içkiden bir yudum aldım. Kafamı uyuşturmasını bekliyordum. Bunu bitirsem bile yine de uyuşmazdı benim kafam..

 

Babamın ölüm yıldönümü olduğu yetmezmiş gibi birde üvey amcam vardı. Ne yapacağım, ne yapmam gerekiyor hiç bir fikrim yoktu..

 

Havanın soğuk olduğunu hissediyordum ama hiç bir şey yapasım gelmiyordu. İçmekten başka, kimse benim nasıl olduğumu sormuyordu kimse canımın ne kadar yandığını görmüyordu.

 

Bir süre öylece düşünürken telefonum titremeye başladı, bu saate kim arıyordu ki? Telefonu cebimden çıkarıp ekrana baktım, Rauf amca arıyordu.

 

Sanırım aklına gelmişti, ekranı yana kaydırıp açtım.

 

"Oğlum.." dedi. Üzgün ve yorgun çıkan bir sesle.

 

"Rauf amca." Dedim ve İçkimden bir yudum daha aldım.

 

"Oğlum şu an İstanbul da değilim en kısa sürede geleceğim, duydum olanları üvey amcan çıkmış ortaya ve her şey doğru oğlum adam yalan söylemiyor." Dedi.

 

"Sen nereden duydun?" Dedim.

 

"Cihat söyledi, araştırmamı istedi bende araştırdım doğru öz çocuğu Asaf Murat Kandemir olarak görünüyor senin için zor olmalı oğlum.." dedi.

 

Bir süre bir şey söyleyemedim, "Burada olmadığını söyledin neredesin?" Dedim.

 

Konuyu değiştirmek istiyordum beynimin içi zaten yeterince beni zorluyordu.

 

 

"Derviş'i görmüşler burada o yüzden geldim" dedi.

 

Ne! Derviş mi?

 

"Rauf amca neredesin sen? Çabuk söyle oraya geleceğim," dedim.

 

"Dur oğlum dur, yanlış bilgi zaten geri dönüyorum bende" dedi.

 

"Doğru mu söylüyorsun?" Dedim şüpheli bir şekilde.

 

"Yemin ederim doğruyu söylüyorum oğlum."

 

"Tamam.. Geliyorsun değil mi şimdi? Yarına gelmiş olursun?" Diye sordum. Yarın bari yanımda olsaydı.

 

"Maalesef oğlum yarına yetişemeyeceğim ertesi günü orada olurum yurt dışındayım, bana ihtiyacın olduğunu biliyorum ama yetişmek için uğraşacağım oğlum." Dedi ve nefesi üfledi.

 

"Pekala.. bekliyor olacağım Rauf amca" dedim.

 

"Tamam oğlum, artık Neva var yanında o var değil mi?" Dedi.

 

Gözümü uyuyan karıma çevirdim ve, "Evet var." Dedim. Vardı ama beynimdekiler susmuyor ki, görüntüler hiç gitmiyordu gözlerimin önünden.

 

 

"Tamam oğlum dikkat er kendine ben gelene kadar," dedi..

 

 

Bir şey demeden kapatmıştım, biliyordu ki etmeyecektim, içmeye devam edecektim.

 

Elimdeki içkinin bittiğini anladım ve içeriden bir tane daha almaya karar verdim, içeri girdim, Neva'ya baktım, kollarını açmış öylece uyuyordu. Yatakta dönüp duruyordu ve arada kendisine bakmamı sağlıyordu. Telefonla bile konuşurken gözüm ona takılmıştı.

 

Bir süre onu izledim, sonra aklıma kuzgun olduğumu öğrenince ki tepkisi geldi.

Daha fazla bakamayacaktım, benden korkacağını adım kadar emindim..

 

Dolaptan içki almaktan vazgeçip kapıdan çıktım ve merdivenlere doğru yürümeye başladım.

 

 

Merdivenlerden indiğim de burada kafamı dağıtamayacağımı anladığım da evden gitmeye karar verdim.

 

 

Kapıdan dışarı çıktığım da sigara içen Barlas beni görünce elindeki sigarayı yere attı.

 

"Efendim, bir şey mi oldu?" Dedi.

 

"Senden başka kim var burada?" Dedim.

 

"Engin ve Kutay var tabi ve diğerleri" dedi.

 

Başımı salladım, "Tamam onalar burada kalsın sen gel benimle?" Dedim. İçip içip sızacağım için birinin beni eve getirmesi gerekiyordu. O kişi de şu an Barlas'tan başkası değildi..

 

 

Bizim bara geldiğimiz de içeri de kimse yoktu, kapalıydı bugün zaten, mekanlar 2 gün boyunca kapalı olacak. Burası da benim için açılmıştı.

 

Önüme en sert içkiden koymuşlardı, biliyorlardı ki benim beynimdeki sesleri en sert olan sustururdu tabi susturursa..

 

 

 

 

Saatte baktığım da 09.00 olduğunu gördüm. Tam 3 saattir içiyordum ama hala beynimdeki sesler susmuyordu. Görüntüler gitmiyordu, babamın tabutu, mezara konuluşu, toprak atılışı.. Hiç biri hiç biri gözümün önünden girmiyordu.

 

"Abi.. Artık gitmeliyiz yetmez mi bu kadar?" Diyen Barlas'a döndüm başımı hayır anlamında salladı.

 

İçmeye devam etmiştim, gözümün önüne Babaannem geliyordu, o günkü söylediği ağıt kulaklarımda çınlıyordu. Babaannemin de ölmesi ve aynı günde bekletilmeden gömülmesi, unutamıyorum..

 

Unutamıyordum, hiç birini unutamıyordum. Ne o günü, ne babamı ne de babaannemi..

 

Görüntüleri kafamdan atmak için içmeye devam ettim..

 

İçtim, içtim uzunca bir süre de içmeye devam ettim artık çift görmeye falan başlamıştım..

 

 

 

 

6 saat sonra..

 

Başımı masanın üstüne koymuş uyumuştum. Sanırım gözlerimi açtığımda karşımda Neva vardı..

 

Bir dakika? Neva mı vardı!

 

Başımı hızlı bir şekilde kaldırdım ve gözlerimi açıp kapattım.

 

Karşımda oturan Cihat'mış. Sanırım çok fazla içtiğim için Cihat'ı Neva olarak görmüştüm..

 

Cihat, "Çok kötü görünüyorsun, artık eve gitmelisin" dedi.

 

Başımı hayır anlamında salladım. Gitmeyecektim, içmeye devam edecektim.

 

"Nerede lan benim içkim?" Diye bağırdım ve önüme hemen içkiyi koydular.

 

Cihat, "Timur, artık durmalısın!" Dedi.

 

Hayır anlamında başımı sağa sola salladım, "Unutamıyorum Cihat.. unutamıyorum.." dedim ve içki şişesini ağzıma koyup kafamı geri atıp içtim.

 

"Özledim Cihat.." dedim ve yine şişedeki içkiyi içmeye devam ettim.

 

"Ölmüş birini özlemek dünyanın en çaresiz hissi Cihat.. Her şey onarılır ama bu onarılmıyor Cihat!.." dedim.

 

Gözümden artık yaşlar akmaya başlamıştı, "Yapamıyorum.. Ben o olmadan yapamıyorum.." dedim.

 

Cihat, hiç bir şey söylemeden beni izliyordu. Elinden bir şey gelmeyeceğini biliyordum.

 

 

Arkaya döndüm, "Daha fazla getirin!" Dedim sert bir şekilde.

 

Cihat, "Timur, durmalısın artık, durmalısın kardeşim" dedi.

 

"Duramam, durmuyor, susmuyor, susmuyor Cihat.." dedim.

 

Cihat öylece izlemeye devam etti beni, bende içmeye devam ettim..

 

 

 

Artık tamamen sarhoştum, Yiğit ve Polat'ı çift görmeye başladım.

 

"Vay canına hepinizden ikişer tane var.." dedim ve güldüm.

 

Yiğit'in ve Cihat'ın endişeli bakışlarını üstümde hissediyordum.

 

"Size hepiniz buradasınız be düğün mü var" dedim ve hıçkırdım.

 

Yiğit, "Abi eve gidelim mi?" Dedi.

 

"Ben girmeyeceğim eve falan sen git eve Dağ ayısı!" Dedim.

 

İki tane yiğit gözlerini kocaman açmış ve bana bakıyordu.

 

"Ne bakıyorsun öyle dağ ayısı." Dedim ve bir kez daha hıçkırdım.

 

Kafamı sabit tutmakta zorlanıyordum.

 

Cihatlar yanıma geldi ve kolumdan tuttu, "Bırakın beni Cihatlar" dedim.

 

İki cihatta bana tuhaf bir şekilde bakıyordu.

 

"Cihat, Abi durumu hiç iyi görünmüyor artık eve götürmeliyiz Timur abiyi" diyen Yiğit'in sesiyle ona döndüm, pardon yiğitlerin sesine döndüm.

 

"İyiyim Lan ben!" Dedim sert bir şekilde ve hıçkırdım. Ayağım kayıyor gibi olmuştu ki iki Cihatta beni tuttu.

 

"Sağ olun Cihatlar.." dedim. Bir kez daha hıçkırdım.

 

"Timur Abi kesinlikle iyi değil ne kadar içti" dedi iki tane polat.

 

Polatlara baktım, "Sen hiç konuşma dağ ayısı, iki dağ ayısı" dedim ve hıçkırdım.

 

 

"Çok fazla içti sayısını saymayı unuttum artık" diyen adama döndüm. Bu kimdi şimdi ya?

 

Bunu da iki tane görüyordum ben. "Sen kimsin Lan?" Dedim.

 

"Barlas efendim, korumanız" dedi.

 

Hee demek korumamdı ne güzel yakışıklı adammış benim korumamda.

 

Cihatlar, "Hadi Timur eve gidiyoruz" dedi ve beni çekiştirdi.

 

"Dursanıza.. İki Cihat bırakın beni ben burada uyuyacağım." Dedim ve hıçkırdım.

 

 

Yürüyorduk, yani ben yürümüyordum ayaklarım yürüyordu..

 

Gözlerimi artık açık tutmakta zorlanıyordum.

 

Bir yere oturmuştuk gözlerimi açtığımda araba da olduğumu anladım, gözlerimi çevirdim ve her yerin karardığını gördüm.

 

Cihat, "Yiğit direk eve sür" diyen sesini işittim bakmadım ona gözlerimi yumdum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

Sabah uyandığımda Timur evde değildi ne zaman çıktığı hakkında hiç bir fikrim de yok.

 

Kahvaltıyı Dicle ile birlikte yapmıştık. Yaptık ama o üzgündü, bana çok bir şey anlatan olmadığı için neler olduğunu bilmiyorum. Tek bildiğim bugün öldüğü ama onlar dünde kötüydü. Neden 2 gün boyunca bu şekildelerdi, acaba gün yaklaştıkça mı kadar kötü oluyorlardı.

 

Kahvaltı da bile lafları ağzından cımbızla almıştım.

 

Benimle konuşmadan yukarıya çıkmıştı. Bende tek başıma salonda oturuyordum. Çiğdem denen kız da var bir haller doğru düzgün yüzüme bakmıyordu, havalı bakan insan artık yüzüme o şekilde bakmıyordu.

 

Şaşırmıştım bu haline onu ilk gördüğüm andan beri bana ters bakıyordu. Şimdi öyle değildi, hatta bakmıyor bile desem daha olur.

 

Timur mu bir şey söylemişti acaba? Yok canım daha neler..

 

Dalgın bir şekilde çiğdemi düşünüyordum ki, telefonum çalmaya başladı. Telefonu elime aldım ve araya baktım.

 

İnci görüntülü arıyordu, sanırım bu yine Asel olabilir yine.

 

görüntülü aramaya cevap verdim ve tam tahmin ettiğim gibi telefonun ekranın 32 diş sırıtan bir Asel vardı..

 

Gülümsedim, "Selam fıstığım" dedim.

 

"Merhaba Alaya teyze balı," dedi ve kıkırdadı.

 

Elini birleştirmiş bana bakıyordu telefonu yine bir yere koymuştu ve onu tam görebiliyordum.

 

"Ben seni özledim, ve kekini de," dedi ve güldü.

 

"Bence sen beni değil kekimi özlemişsin?" Dedim ve gülümsedim.

 

Kahkaha attı, "Hayır Alya teyze balı, en çok seni.. sadece seni özledim" dedi ve göz kırptı.

 

Elimle öpücük attım ona ve o bana minik dudakları büzerek kocaman bir öpücük yolladı.

 

Arkadan inci elindeki havluyla içeri girdi, "Asel! Yine mi?" Dedi.

 

 

Asel panikledi ve, "Ben aramadım Alya teyze arası abla" dedi ve bana dönüp göz kırptı.

 

İnci, "Asel.. Gördüm seni, beden yalan söylüyorsun bana, sana yalan söylemek kötü bir şey dedim" diye kardeşini uyarıyordu. Asel dudaklarını büzerek Ablasına baktı, ağlıyormuş gibi yaparak gözlerini de sulandırmıştı, İnci bu haline dayanamadı ve, "Tamam bebeğim, özür dilerim gel buraya" dedi ve kardeşini kucağına çekerek sarıldı. Asel gözlerini bana çevirdi ve sol gözünü kırptı.

 

 

Şaşkın bir şekilde şu an da gözümün önünde Asel'in çevirdiği oyunu izliyordum. Nasılda inandırmıştı ablasına ağladığını. Bir an bende gerçek sanmıştım..

 

İnci, "Aaa Asel Alya teyzeni telefonda unuttuk" dedi ve hemen bana döndü.

 

"Bizim kız malum her zamanki halleri canım, sen ne yapıyordun umarım müsait bir zamanda aramıştır," diyerek ekrana gülümseyerek bakıyordu.

 

Bende ona gülümsedim, "Müsaittim canım sorun yok," dedim.

 

"Nasılsın iyisin değil mi? Dün öylece çıkıp gittin sonra da gelmedin Neva bir sorun yok değil mi?" Dedi.

 

"Bir sorun yok canım eve gelmek zorunda kaldım o yüzden tekrar uğrayamadım canım geri dönmeyi de unuttum" dedim.

 

 

Güldü, "Ah senin şu meşhur unutmaların yok mu, kızım gerçekten bir doktora görünmelisin Neva bu kadar her şeyi unutman normal değil, tamam insanlar unutamaz diye bir şey yok ama sen her şeyi unutuyorsun Neva. Hatırladın mı bir ara Asel'in kardeşim olduğunu unutmuştun" dedi.

 

Hatırlamaya çalıştım, ne zaman unutmuştum ki?

 

"Hatırlayamadım öyle bir anda sorunca" dedim.

 

"Bak gördün mü onu bile unutmuşsun." Diyerek Asel'e dönmüştü Asel elindeki bebekle konuşuyordu.

 

"Gideceğim canım" diyerek ona onu izlemeye devam ettim.

 

"Tamam canım unutma lütfen bunu.." dedi ve beni uyarmıştı.

 

Galiba ben çok fazla unutuyordum, İnci bile bunun farkında olduğuna göre en çokta İnci'ye yansıtmıştım. Başka bir şey demeden aramayı sonlandırmıştık. Başımı kaldırdığımda Dicle'yi gördüm.

 

"Ben çıkıyorum, işim var" dedi ve benden tarafa hiç bakmadan salondan çıkıp gitti..

 

 

 

 

Akşam olmak üzereydi ve hala Timur gelmemişti, Dicle eve gitmişti sanırım İşi olduğunu söyleyip çıkıp gitmişti, o da çok üzgündü anlayabiliyordum ama yalnız olmayı tercih edip evden gitmesini istememiştim ama hiç bir şey söylemeden çekip gitmeyi tercih etmişti.

 

 

Saat'e baktığımda 19.00 idi Yemeğe gelecek miydi onu da bilmiyorum. Beklesem mi onu da bilmiyorum.

 

Salonda bir süre düşündüm ve daha fazla aç kalamayacağım için sofraya doğru yöneldim.

 

Kızlar bugün evde yoktu akşam yemeğini hazırlayıp çıkmışlardı, Çiğdem gelmeyecekti ama Asya geleceğini söylemişti ve hala gelmemişti..

 

 

Yemeği de yemiştim, mutfağa gidip ilaçları da içsem iyi olacaktı.

 

Asya her şeyi hazırladığını söylemişti olurda geç gelirsem sen içersin demişti. Ki dediği gibi de olmuştu, gecikmişti.

 

Mutfağa girdiğimde masanın üstündeki sürahiden bir bardak su doldurup ilaçların olduğu yere doğru gittim ve ilaçları tek tek içmeye başladım. Kalanları da iğneyle birlikte içerdim artık.

 

 

Mutfaktan tam çıkmıştım salonun kapısına vardığımda kapı zilini duydum. Benden başka kimse olmadığına göre, ben açacaktım.

 

Arkamı dönerek kapıya doğru yürüdüm be kolu çevirip açtım, Cihat'ın kolundaki Timur'u gördüm.

 

Çok kötü görünüyordu ayakta bile duramıyordu galiba içmişti.

 

Cihat, "Neva çekilmelisin" dedi ve tam çekiliyordum ki, "Neva mı? O kim?" Diyen Timur'un sesiyle ona baktım.

 

Cihat, "Karın Timur karın," dedi.

 

Timur güldü, "Hadi lan oradan" dedi ve hıçkırdı, "Ben evli değilim ki?" Dedi.

 

Cihat başını sağa sola salladı ve içeri adımladı, kendimi kenara çektim. Beni hatırlamıyordu şu an. Evli olduğumuzu bile unutmuştu.

 

Salondaki koltuğun üstüne Timur'u bıraktı Cihat. Bende onların yanına gelmiştim..

 

Timur'a baktığım da gözlerini açmakta zorlanıyordu, "onu yatağa götürsek daha iyi olmaz mı?" Dedim Cihat'a bakarak.

 

"Götüreceğim zaten ama biraz soluklanmalıyım, nereden beridir bunu bu şekilde taşıdığımdan haberin var mı?" Demiş ti ki Timur başını kaldırıp bana baktı, gözlerini bir kaç kez kırptı ve, "Vay anasını.. Hatun'a bak" dedi ve hıçkırdı.

 

Cihat bana döndü, "Çok fazla içti de" diye açıklama yapmıştı.

 

Bunu zaten o söylemeden ben görebilmiştim. Buradan bile içki kokuyordu.

 

Cihat Timur'un kolundan girdi, "Hadi yürü odaya gidiyoruz" dedi.

 

Timur, "Sen git yat, ben bu hanımefendiyle tanışacağım daha.." dedi.

 

Bir adım attı ve düşüyordu ki Cihat tutmuştu bende tutmak için atılmıştım ve doğal olarak Timur'un dibine kadar gelmiştim.

Timur, Gözlerini yüzümde gezdirdi. "Cihat, bu bayan kim?" Dedi ve aşık olmuş gibi bakıyordu. Yada sarhoş olduğu için ne yaptığını bilmiyordu.

 

Cihat'a baktım, "çok fazla içti çok o yüzden kesinlikle uyuyana kadar saçmalayabilir," dedi.

 

"Hadi gidelim" dedi ve Timur'un bütün ağırlığını üstüne almıştı ve yürümeye başladılar.

 

Bende arkalarından ilerliyordum, odaya girmeden önce kapıyı ben açmıştım ve içeri götürdü Timur'u Cihat.

 

Cihat, Timur'u yatağa bıraktı ve geri çekildi, "Ona iyi bak olur mu? Uyur zaten birazdan," dedi.

 

"Ben çıkayım artık, kusmaz merak etme gelmeden yeterince kustu zaten" dedi.

 

Tamam diyerek başımı salladım, "Şerefsiz beni hanım efendiye rezil ettin" dedi Timur.

 

Dudaklarını büzmüş bir şekilde Cihat'a bakıyordu, sanırım içki Timur'un ayarlarıyla oynamıştı.

 

Cihat kapıdan çıkalı bir kaç dakika olmuştu, Timur bana baktı, gülümsedi.

 

"Çok güzelsin" dedi ve hıçkırdı.

 

Ona gülümsedim, muhtemelen yarın bunların hiç birini hatırlamayacaktı..

 

 

"Hanım efendi yemeğe çıkalım mı?" Dedi Timur.

 

Güldüm, "Çıkalım" dedim.

 

"Hadi gidelim o zaman" dedi. Gözleri de neredeyse kapanmak üzereydi.

 

Ama o hala şimdi çıkmaktan bahsediyordu, eliyle karnını tuttu. Midesi mi bulanıyordu acaba?

 

"Timur, miden mi bulanıyor Lavaboya gidelim mi ister misin?" Dedim.

 

Gözlerini tam açmaya çalıştı ve, "Gidelim yavrum sen iste ben her yere gelirim" dedi ve hıçkırdı.

 

Elimle kolundan tuttum, "Hadi kalk ağırlığını bana ver" dedim.

 

Öyle de yaptı, ama bir sorun vardı biraz daha ağırlığını bana verirse ikimiz de düşecektik. Zar zor lavaboya gelmiştik, klozetin kapağını onun için açtım ve yere oturdu.

 

Ona baktım, "Hadi kus" dedim.

 

Bana baktı, baktı.. Başını hayır anlamında salladı, "Sen varken kusmam" dedi.

 

Gülümsedim, "Sorun değil, Timur rahat olabilirsin" dedim.

 

Başını hayır anlamında salladı, "Olmaz, olmaz güzelim kusamam sen yanımdayken.." dedi ve yine hıçkırdı. Ama bu sefer yüzü ekşimişti sanırım gerçekten kusacaktı ama ben varım diye de yapmıyordu şu an.

 

"Tamam şöyle yapalım ben kapının önünde olacağım işin bitince seslen bana, ben geleyim tamam mı?" Dedim.

 

Başını salladı, yüzü yine aynı şekil aldı. Hemen yerimden doğrulup kapıdan çıktım ve kapıyı yavaş bir şekilde kapattım.

 

 

Bir kaç kez içeriden öğürme sesleri geldi ama kustu mu bilmiyorum.

Sonra ses artık tamamen kesilmişti, "Timur geleyim mi?" Dedim.

 

Ses vermedi. "Timur geliyorum" dedim.

 

"Gel peri kızı" dedi ve kahkaha attı.

 

Kapıyı açtım ve içeri girdim duvara sırtını dayamış bana bakıyordu aynı zamanda sırıtıyordu.

 

Bir an önce yatırmam gerekiyor. Yanına gittim yerinden kaldırmaya çalıştım ama başarılı olamadım, "Bana biraz yardım etmek zorundasın, bu halimle seni kaldıramam" dedim ve elimle de kendimi gösterdim.

 

Timur beni baştan sona beni inceli ve sırıttı, "Aman boş ver gitmeyi gel buraya" dedi ve kolumdan tuttuğu gibi kucağına çekti.

 

Ağzımdan çığlık kopmuştu, "Timur ne yapıyorsun?" Dedim telaşlı sesimle.

 

"Hiç.. Karımı kucağıma alıyorum" dedi ve güldü.

 

"Timur lütfen, odaya gidelim artık" dedim kucağındaydım resmen şu an utançtan yanaklarım da kızarmıştı.

 

 

"Hım.. odaya güzel fikir" dedi ve güldü.

 

Ben o manada dememiştim ki? Bu adam kesinlikle sarhoş olmamalı, içki buna yasaklanmalı.

 

Kucağından kalkmaya çalıştım ama tek eliyle beni tutuyordu, diğer eli de belimdeydi.

 

Yüzlerimiz çok yakındı ve ben buradan bile alabiliyordum içki kokusunu.

 

Başını duvara yasladı, "Çok özledim karım" dedi ve artık gülmeyi kesti.

 

Neyi özlemişti?

 

"Neyi özledin Timur" dedim be yüzünün her santimini inceledim.

 

"Babamı" dedi ve yüreğimden bir şeyler koptu. Kalbimin içini biri sıkıyormuş gibi hissediyordum. Ne söyleyecektim ben şimdi ona, ne söylenirdi ki?

 

"Ben.. Seni anlıyorum" diyebildim sadece.

 

Sol gözünden bir damla yaş düştü, Timur karşımda ağlıyordu resmen.

 

Elimle sol gözündeki yaşı sildim, "Ağlama.. Ben yanındayım" dedim ve beni kendine çekip sarıldı.

 

 

"Seni seviyorum Neva.." dedi.

 

Bunu kendisi mi söylemişti yoksa sarhoşluğun etkisiyle mi söyledi bilemediğim için hiç bir şey söylemedim.

 

Sadece bende ona sarıldım, koskoca adamın ağlaması benim zoruma gitmişti. Babam yüzünden olduğunu düşünüyor ve benim canımı en çokta bu yakıyor.

 

 

Bir süre öylece sarıldık ve artık kendimi geri çektim, "Hadi odaya gidelim Timur" dedim.

 

Gözlerimin içine baktı, "Gidelim.." dedi.

 

Kollarını serbest bıraktı ve hemen ayağa kalktım. O da aynı şekilde kalkmak için çabaladı ama tek başına yapamadı, elimle kolundan çekiştirdim o da diğer eliyle duvardan destek aldı ve sonunda ayağa kalkmayı başarmıştı.

 

Yavaş bir şekilde onu yürütmeye çalıştım, ama adım bile atmıyordu şu an.

 

Başımı ona kaldırdım, "Neden yürümüyorsun?" Dedim.

 

Gözlerini dudaklarıma indirdi, "Odaya gitmek istemiyorum" dedi.

 

Şaka yapıyor olmalı, "Timur, odaya gitmeyip ne yapmayı düşünüyorsun?" Dedim.

 

Bana baktı baktı. Ve hiç bir şey söylemedi başını sağa sola salladı.

 

Bir adım attı, ve bir adım daha sol tarafında ben vardım sağ eliyle de duvarlardan destek alıyordu diğer türlü Timur'u tek başıma kaldırmam mümkün değildi.

 

Odaya geldiğimizde onu yatağa bıraktım ve kendini direk arkaya attı.

 

"Timur o şekilde yatamazsın" dedim. Ayakları yatağın dışındaydı ve ayakkabıları da ayağındaydı.

 

Gözlerini açtı, kendini yavaş bir şekilde düz konuma getirdi ve başını geriye atıp tekrara gözlerini yumdu.

 

Ayakkabıları hala ayandaydı ve ben gidip çıkarsam iyi olacak onu hiç yapamayacak zaten.

 

Ayakkabılarını da tek tek çıkardım ve ona baktım. Keşke yorganın altına girseydi. Üşür müydü bilmiyorum. Diğer tarafına geçtim ve oturdum ve biraz eğildim, "Timur üşüyor musun?" Dedim.

 

Bir kaç mırıltı çıkardı ama ne dediğini anlayamadım.

 

"Timur beni duyuyor musun?" Dedim ama ses yoktu.

 

"Su.." dedi. Su mu istiyordu.

 

"Timur su mu istiyorsun" dedim.

 

Beni onaylar gibi bir kaç ses çıkardı. Yanından kalktım ve alt kata inmek için kapıdan çıktım.

 

Merdivenlerden indiğimde mutfağa yöneldim salondaki masa toparlanmıştı. Sanırım Asya gelmiş olmalı..

 

Mutfağa adım attım da mutfağı toparlayan Asya'yı gördüm.

 

"Kolay gelsin" dedim. Hemen başını bana çevirdi, "Teşekkür ederim Neva hanım" dedi ve gülümsedi.

 

"Bir şey mi istemiştiniz?" Dedi.

 

"Su alacaktım ben" dedim ve gelmişken kendi ilaçlarımı da içsem iyi olacak.

 

Bir bardak suyla yanıma geldi ve suyu önüme bıraktı, "Bir bardan daha doldurur musun?" Dedim gülümseyerek.

 

"Elbette" dedi ve arkasını döndü.

 

Bende kalan ilaçlarımı da içtim ve iğneyi de koluma sapladım. Acıdı biraz ama olsun yapabileceğim başka bir şey yok.

 

Bana döndü, "Ne zamandır hastasın" dedi. Üzgün gözlerle bakıyordu.

 

"Çocukluğumdan beri" dedim.

 

Bunu dememle birlikte iyice üzülmüştü.

 

"Ama ben artık alıştım" dedim ve güldüm.

İğneyi masaya bıraktım gerisini Asya hallederdi.

 

"Ben çıkıyorum canım teşekkür ederim iyi geceler" dedim ve arkamı dönerek mutfaktan çıktım.

 

 

Odaya geldiğimde Timur'u yorganın için buldum. Gülümsedim, üşümüştü sanırım.

 

Yanına doğru adımladım ve bardağı masanın yanındaki küçük masaya koydum.

 

"Timur hadi kalk suyunu getirdim" dedim.

Ses vermedi hatta hiç kıpırdamadı bile.

 

"Timur hadi suyunu getirdim kalk" dedim ve elimle omzunu dürttüm.

 

"Git başımdan Dicle" dedi.

 

Beni Dicle mi sanmıştı?

 

"Timur kalk artık!" Sinir bir şekilde söyle söylemiştim.

 

Kalkmadı yönünü döndürdü ve tek gözünü açıp bana baktı, "Öldüm mü ben?" Dedi.

 

Ne demek istiyor şimdi bu?

 

"Anlamadım?" Dedim.

 

"Öldüm de huri mi görüyorum" dedi ve diğer gözünü de kapattı.

 

Allah'ım ben de ne diyor bu diyorum. Benim güzel olduğumu söylemek istiyordu bunu yenicem anladım. Kesinlikle sarhoş Timur çekilmiyordu.

 

"Su içmeyecek misin?" Dedim.

 

Başını sağa sola salladı. İçmeyecekti demek ki zorlamanın bir anlamı yok.

 

 

"Tamam o zaman ben diğer odaya geçeceğim tamam mı, sen şimdi uyu" dedim ve yataktan kalkıyordum ki Timur elimi tuttu.

 

"Gitme.." dedi.

 

Bunu gözleri kapalı söylemişti, neden gitmemi istemiyor ki?

 

"Gitme Neva.. Gitme.." dedi.

 

"Tamam gitmiyorum" dedim.

 

Onu bu halde bırakmak da istemiyorum ama artık uykumun da geldiğini hissediyorum..

 

 

Bir şeyler mırıldanıyordu yüne duyamadığım için biraz daha eğildim.

 

"Seni seviyorum.." dedi.

 

Güldüm, bugün bunu sürekli tekrarlamıştı zaten bunu artık anlamıştım. Yüzünü inceledim onun düştüğü şu duruma bak, keşke bu kadar çok içmeseydin Timur..

 

 

Artık tamamen uykuya dalmıştı yavaş bir şekilde kalkmak için hareket ediyordum ki kolumdan tuttu ve çekti. Yatağa düştüm kolunun üstüne de başım düşmüştü.

 

Şaşkın bir şekilde ona bakıyordum. "Timur ne yapıyorsun?" Dedim.

 

Gözlerini hiç açmadı, "Timur bırakır mısın beni?" Dedim ve o beni daha sıkı sardı. Biraz daha bu şekilde sararsa sanırım kemiklerim kırılacaktı.

 

"Timur.. Beni duyuyorsun biliyorum bırak artık beni uyuyacağım" dedim.

 

"Uyuyalım" dedi ve beni kendine iyice çekti.

 

İçki kokusuyla uyumamı istiyor ama bu şekilde uyuyamazdım ki ben.

 

"Timur, bırak artık beni" dedim.

 

Hala bırakmadı, elinden kurtulmak için bir kaç kez çırpındım ama nafile adamı oynatamıyorum bile.

 

Derin bir nefes çektim ciğerlerime, boğulacaktım artık..

 

 

En iyisi onun tamamen uyumasını beklemek. Şu an için yapabileceğim hiç bir şey yoktu .Bir daha süre vakit geçtikten sonra ve artık gerçekten kalkmalıydım çünkü uyumak üzereydim..

 

 

Gözlerimi artık açık tutmakta zorlanıyordum. Gözlerimi kapattım ve son duyduğum şey, "Özür dilerim Neva." Oldu...

 

 

 

 

 

 

 

 

Gözlerimi açtığım da başım birinin üstündeydi başımı kaldırdım.

 

Timur.. Kahretsin!

 

Onunla mı uyudum ben? O uyanmadan kendimi yavaşça geri çektim.

 

Timur hala uykusuna devam ediyordu. Ona baktım o uyanmadan hemen odadan çıkmalıydım. Umarım dünle ilgili hiç bir şey hatırlamaz..

 

 

Odadan yavaş bir şekilde çıktım ve diğer odaya geçtim. İlk geldiğim de kaldığım odaydı burası.

 

Lavaboya gidip elimi yüzümü yılamam gerekiyordu. Saat kaçtı acaba? Benim telefonum neredeydi?

 

 

Lavabodan çıktım ve odanın içindeki saate baktım, 09.15'i gösteriyordu.

 

Baya uyumuştum, hiç de uyanmamıştım. Zaten ilaçlardan ve iğneden sonra kendimi sürekli yorgun hissediyordum.

 

Timur'la uyumak da istemiyordum ama uyumuş kalmışım işte, kollarını birazcık gevşetseydi bu şekilde olmayacaktı..

 

 

Odadan çıktım alt kata inecektim. Adımlarımı merdivenlere çevirdim ve tek tek merdivenlerden aşağıya indim.

 

Salona indiğim de etrafa baktım Asya ve Çiğdem mutfakta mıydı acaba?

 

Mutfağa doğru yöneldim ve girmek üzereydim ki kapı zili çaldı. Arkamı döndüm ve benim açmamda bir sıkıntı yoktu zaten kapıya da yakındım.

 

 

Kapının kolu çektim ve açtım, karşımda Yiğit ve Polat dikeliyordu.

 

"Yenge, Abim nasıl?" Dedi Yiğit.

 

"Uyuyor" dedim.

 

"Dün baya kötüydü, bize dağ ayısı dedi hem de bir çok kez" dedi ve anında gülmeye başladım.

 

"Ne dedi Ne dedi?" Dedim ve gülmeye başladım.

 

Arkadan, "Dağ ayısı dedi" diyen Cihat'ın sesiyle durdum. Gülmeyi bırakmıştım artık, yanında Kaan vardı.

 

Merdivenlere çıktılar ve , "uyanmadı hala o?" Dedi bana bakarak Cihat.

 

"Hayır hala uyuyor" dedim.

 

Geçmeleri için kenara çekilecektim ki, dışa kapıdan içeri giren Dicle'yi gördüm.

 

Ne kadarda güzel zamanlama, başını kaldırdı be hepimizi kapının girişinde görünce biraz afalladı ve bana baktı.

 

Ona baktığımda doğru düzgün uyumadığını anladım, gözleri uykusuz bakıyordu.

 

 

Yavaş bir şekilde yürüdü ve merdivenleri çıkıp kapının önüne geldi, "Günaydın.." dedi.

 

Cihat ve Kaan salona doğru yan yana yürüyorlardı.

 

Dicle bana baktı, "Abim nerede?" Dedi.

 

Ona baktım, "Uyuyor hala" dedim.

 

Başını salladı ve içeri girdi, bende arkasından ilerledim.

 

Salona girdiğim de Cihat ve Kaan bir koltuktaydı Dicle de tam karşısındaki koltuğa kendini bırakmıştı.

 

Onlara baktım, "Ben bir mutfağa bakıp geliyorum" dedim ve cevap vermelerini beklemeden mutfağa yöneldim.

 

 

Mutfağın kapısından içeri girdim ve Çiğdem ve Asya birbirlerine çok yakındılar ve ikisi de sinirli bir şekilde birbirine bakıyordu.

 

"Neler oluyor burada?" Dedim ve ikisi de aynı anda başını çevirdiler.

 

Asya, "Efendim bu her şeye burnunu sokuyor, yok ben dokunmayacakmışım her şeyi kendisi yapacakmış.

 

Çiğdem, "Ben onu mu dedim, yanlış yapıyorsun bırak ben yapayım dedim" dedi ve burnunu kıvırıp bana baktı.

 

"Bu kız çok beceriksiz bunu nasıl işe aldınız anlamıyorum" dedi ve omuz silkti.

 

Asya iyice sinirlenmişti ve Çiğdeme atılmak üzereydi ki, "Asya, dur" dedim ve durdu.

 

"İkiniz de birbirinizle anlaşmak zorundasınız uzun bir süre de birliktesiniz." Dedim.

 

Asya bana üzgün gözlerle bakıyordu anladığım kadarıyla Çiğdemi hiç sevmemişti. Hak vermemek elde değil bende sevmemiştim.

 

 

"Kahvaltıyı hazırlayın bir an önce içeride misafirler de var" dedim.

 

İkisi de aynı anda, "Emredersiniz efendim" dediler. Bir şey demeden mutfaktan çıktım Dicle'yi tek başına bırakmıştım salonda.

 

Salona adım attığımda, Dicle'nin yanında Eliyle başını Tutan Timur'u gördüm. Uyanmış..

 

Adımalarımı devam ettirdim ve Cihat abi beni görünce gülümsedi.

 

"işte yürüdüğün karın da geldi işte" dedi ve güldü.

 

Timur başını kaldırıp bana baktı sonra da Cihat'a baktı.

 

"Ne demek yürüdüğüm?" Dedi Timur.

 

"Dünle ilgili hiç bir şey hatırlamıyorsun değil mi? Dedi Cihat.

 

Timur hiç düşünmeden başını salladı. Hatırlamadığını söylemişti, "Başım zaten zonkluyor Cihat ne anlatmaya çalışıyorsun düzgün söyle" dedi.

 

Bir eliyle de başını tutuyordu.

 

"Ben değil de Neva, Yiğit ve Polat anlatsa daha iyi olur" dedi ve güldü.

 

Dicle, "Ne oldu ben şu an anlamadım Abim dün içti mi?" Dedi.

 

Kaan'ın bir gözü de Dicle'nin üstündeydi, bu gözümden kaçmamıştı. Dicle'nin yorgun gözleri ise Cihat'ın üstündeydi.

 

Timur başını bana kaldırdı, "Neler oldu dün? Kötü bir şey mi söyledim?" Dedi.

 

Ne diyecektim şimdi ben buna?

 

 

"Hayır söylemedin" dedim.

 

Cihat güldü, "Karına gözlerimin önünde yürüdün yürüdün, tanışmak istediği söyledin," dedi ve, "Vay canına Hatuna bak dedin" dedi ve kahkaha attı.

 

Dicle de gülmüştü Kaan da gülerek bize bakıyordu.

 

Timur duyduklarından sonra, "Ben çok içmemiştim diye hatırlıyorum" dedi.

 

Cihat, "Hiç içer misin canım hiç içmedin sen, hatta Yiğit ve Polat'a dağ ayısı da demedin. Dur dur bitmedi bir ara bana Neva demiştin." Dedi ve bu sefer daha sesli güldü.

 

Timur, yerin dibi olsa da girsem diye düşüyormuş gibi bakıyordu şu an bana.

 

"Valla ben odaya çıkardım seni ve sonra gittim evden, sonra neler söyledin Neva'ya bilmiyorum." Dedi.

 

Timur başını ona çevirdi, "Ne demek odaya çıkardım?" Dedi.

 

"Sizin odanıza işte, odaya kadar götürüp bıraktım." Dedi tekrar.

 

Timur başını bana çevirdi, "Bana daha fazla saçmalamadan uyuduğumu söyle?" Dedi.

 

Başımı evet anlamında salladım. "Uyudun zaten" dedim.

 

Ama yalan söylemiştim, uyumamıştı hatta beni de uzunca bir süre uyumamıştı o da yetmezmiş gibi beni zorla yanına yatırmıştı.

 

Bunları ona söylemesem d e olur bence bilmesine gerek yok, hele birlikte sabaha kadar uyuduğumuzu hiç bilmemesi daha iyi..

 

 

Asya ve Çiğdem kahvaltıyı hazırlamıştı ve Timur da başının ağrısından duramadığı için hiç bir şey yemeden ağrı kesici içmişti.

 

Hepimiz kahvaltı kapıyorduk hatta Kaan ve Dicle karşı karşıya geçmişti. Dicle kafası kaldırıp hiç Kaan'a bakmamıştı. Ama Kaan bir kaç kez Dicle'ye bakmıştı.

 

Geldiğinden beri Dicle de bir şeyler olduğunu anlamamak mümkün değildi.

 

Bunu tek fark eden kişi ben değildim sanırım Kaan'ın da gözünden kaçmamıştı.

 

Timur, "Dicle? Senin neyin var?" Dedi.

 

Dicle kahvaltısını yapmayı bıraktı ve abisine baktı. Gözleri dolmuştu Dicle'nin.

 

"Neler oluyor?" Dedi Timur endişeli bir şekilde kardeşine bakıyordu.

 

Bende aynı şekilde ona bakıyordum, hatta Kaan da dikkatli bir şekilde Dicle'ye bakıyordu. Dicle daha fazla dayanamadı ve elindeki çatalı bırakıp sandalyeden kalktı ve Timur'un yanına geldi ve sarıldı..

 

Cihat ve Kaan'a baktığım da ikisine bakıyordu. Anladığım kadarıyla Dicle de babasını çok özlüyordu.. Timur da kardeşine sarılmıştı..

 

"İyi misin meleğim?" Dedi Timur.

 

Dicle başını kaldırıp abisine baktı, geri çekildi ve başını hayır anlamında salladı Timur masadan kalktı ve kardeşini yine kucağına çekti.

 

Dicle hıçkırmaya başladı, "Ben.. Ben babam gelsin istiyorum artık Abi" dedi ve ağlamaya devam etti.

 

Masadan çıt çıkmıyordu. Öylece ikisini izliyorduk.

 

Gözlerimi Kaan'a çevirdiğim de gözleri Dicle'nin üstündeydi.

 

Benim ona baktığımı görünce kendini toparladı ve gözlerini ikisin üstünden çekti..

 

Bir süre daha o şekilde sarılmaya devam ettiler. Gözlerimi ikisinin de üstünden çekmemiştim.

 

 

Dicle göz yaşlarını sildi ve bize baktı utanmıştı şu an bunu yüz ifadesinden anlayabilmiştim..

 

Utanarak yanıma geri oturdu, başını hiç kaldırmadı ve Cihat, "Kaldır başını Dicle bana bak bakayım" dedi.

 

Dicle başını kaldırdı ve Cihat'a baktı.

Cihat gülümsedi, "Çok çirkinsin şu an sen kesinlikle ağlama" dedi ve güldü.

 

Dicle, "Cihat Abi yaa çirkin falan değilim ben" dedi.

 

Cihat, "Tabi canım hiç değilsin" dedi ve gülümsedi.

 

Dicle bana döndü, "Çirkin miyim?" Dedi.

 

Gülümsedim, "Hayır benim görümcem dünyanın en güzel kızı." Dedim ve göz kırptım.

 

Cihat, "Aaa yenge ve görünce dayanışması yapıyor bunlar, Kaan sende beni savun" dedi ve güldü.

 

Kaan bir anda konunun kendisine gelmesiyle Dicle'ye bakmıştı. Hiç bir şey söylemedi, Dicle de Kaan'a bakmıştı.

 

Timur, "Kahvaltınızı yaptıysanız kalkalım artık" dedi.

 

Ona baktım, ona bakarken biraz utanıyordum sabah onun üstünde uyanmıştım resmen. Ne diye uyuyup kaldıysam.

 

 

Kahvaltı masasından kalkıyorduk zil çaldı. Asya salona girmek üzereydi geri döndü kapıyı açmak için bence.

 

Herkes koltuklara doğru geçerken, Yiğit salondan içeri girdi ve Timur'a bakıyordu.

 

Timur, "Ne oldu?" Dedi.

 

Yiğit, "Abi.." dedi ve başını öne eğdi.

 

Neden Yiğit üzgün bakıyordu ki?

 

Timur, "Yiğit sözümü ikiletme Ne oldu dedim!" Dedi sert bir şekilde..

 

Yiğit, "Abi.. Rauf bey.." dedi.

 

Timur, "Ne oldu Lan Rauf Amcaya konuşsana!" Dedi.

 

Yiğit üzgün gözlerle Timur'a baktı, Dicle de ayağa kalkmıştı.

 

Yiğit, "Abi.. Rauf bey kaza yapmış." Diyerek başını öne eğdi.

 

Timur, "Kaza mı?" Dedi.

 

Dicle eliyle ağzını kapatmıştı hepimiz şu an da Yiğit'in konuşmasını ve bize ne olduğunu tam olarak anlatmasını bekliyorduk...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

*

 

 

 

*

 

 

 

 

 

 

Evettt.. Bir bölümün daha sonuna geldik, bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Sizce Hulusi ölecek mi?

 

 

Asaf'ın ikinci isminin Murat olmasını bekliyor muydunuz?

 

 

Sahil sahnemiz Nasıldı? 😊🤭

 

 

 

Timur'un Sarhoşken Neva'ya yürümesi hakkın da ne düşünüyorsunuz?🤭🤭

 

Peki Neva ve Timur'un Birlikte uyumasını bekliyor muydunuz?

 

 

Sizce Timur bir şeyler hatırlayacak mı?

 

 

 

Rauf Arıkan ölecek mi dersiniz?

 

 

Normalde sınır koymayı sevmiyorum ama bölüm okunuyor ve kimse oy vermiyor bu beni biraz üzüyor açıkçası. Fikrim sınır koymaktı ama ben bu sefer de sınır koymayacağım ve size güveniyorum benden oylarınızı esirgemeyeceğinize inanıyorum..

 

 

Sizi çok seven yazarından size çokça kalp🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻

 

 

 

Diğer bölümde görüşmek üzere canlarım...🫶🏻❤️

Loading...
0%