Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15.TRAVMA

@sinemm2611

15.TRAVMA

 

"Kitapsız yaşamak, kör, sağır, dilsiz yaşamaktır."

Mustafa Kemal Atatürk❤️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüme geçmeden önce lütfen şunu unutmayalım kişiler ve kurgu tamamen hayal ürünüdür... 🫶🏻🌸🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

Yiğit'in konuşmasının tam 30 dakika geçmişti ve biz şu anda hepimiz hastaneye gidiyorduk. Timur için Rauf amcanın ne kadar önemli olduğunu anlayabilmiştim, çok kötü görünüyordu şu anda.

 

 

Dicle de solum da ağlıyordu, sağımda Timur vardı, öylece önüne bakıyordu. Cihat ön koltuktaydı, arkamızdan Kaan geliyordu.

 

 

Rauf beyin durumunu b şu an için bilmiyoruz ambulansla hastaneye götürüldüğünü biliyoruz, Yiğit'in bize söylediği bilgiler bu şekildeydi.

 

 

Timur' yolda ambulansın kendi hastanesine gitmesini istedi ve bizde oraya gidiyorduk, Sanırım şu an da varmak üzereydik..

 

 

Çok geçmeden hastaneye gelmiştik, arabadan indiğimde en arkada ben kalmıştım Timur ve Dicle önden koşturmuştu.

 

 

Kaan'ın tam arkasından ilerliyordum bende.

 

 

Timur, hastanenin sekteriyle bir şeyler konuştu ve direk asansöre koşturdular bizde onlara yetişmeye çalışıyorduk.

 

Onlar bizden önce binmişti, neyse ki Timur asansörü bekletiyordu bende biraz hızlandım ve asansöre bindim. Başımı Timur dan tarafa çevirdim ve onunla göz göze geldim, gözlerindeki hüznü ve üzüntüyü gördüğüm de içimden bir şeyler kopmuştu..

 

Başını önüne çevirdiğin de asansör açılmıştı, hepimiz asansörden çıktığımızda bizi geniş bir koridor karşıladı, ilerideki kapının önünde bekleyen Polat'ı gördüm. o da bizi görünce başını bize çevirdi ve Timur'a baktı, onun da üzgün olduğunu anladım yoksa durumu çok mu kötüydü?

 

Timur önden ilerledi, bizde arkasından ilerledik Dicle'nin yanına geçtiğimde gözlerini bana çevirdiğimde koluna girdim, ona destek olmak için.

 

 

Timur, "Neler oluyor?" Dedi. Sesindeki endişeyi anlayabiliyordum.

 

Polat, "Abi doktor çıkmadı henüz o yüzden bir bilgim yok" diyerek başını önüne eğdi.

 

Timur bir şey söylemeden bize baktı, Dicle ye baktığında Dicle hala ağlıyordu, bense ne olduğunu anlayamıyordum bile.

 

Kaan, Timur'un yanın da durdu ve ona baktı, "Sakin ol kardeşim iyi olacaktır Rauf amaca" diyerek Timur'un omzuna elini koydu ve yanında olduğunu göstermek istiyordu bunu anlamıştım.

 

 

Dicle de Kaan'ın sözlerinden başını ona kaldırmıştı sulu gözlerini Kaan'ın gözlerine çıkarmıştı Kaan da ona aynı şekilde bakmıştı.

 

Ben görmeyeli bunların arasında bir şey mi olmuştu?

 

Gözlerimi üzerlerinden çekmeden onları inceliyordum ilk çeken kişi Kaan oldu Timur'a bakmıştı. Timur ona bakmıyordu bile yada şu an olanların farkında değildi Timur.

 

 

Bende neler döndüğünü bilmiyordum. Dicle'nin gözlerine baktığım da o da bana bakmıştı, kaşımın birini yukarı kaldırdım be şüpheli bir şekilde ona baktım.

 

Dicle de gözlerini benden çekip başını öne çevirmişti. Şimdi sırası değildi ama neler döndüğünü öğrenmeliydim bir an önce..

 

 

Yiğit hepimize kahve getirmişti, elimdeki kahveden bir yudum aldım ve gözlerim bana bakan Timur'a kaydı, kahveyi ağzımdan çektiğim de hala ona bakıyordum.

 

 

"Neden öyle bakıyorsun?" Diyerek gözlerine baktım.

 

"Hiç." Dedi ve başını önüne çevirdi elindeki kahve bitmiş olmalı ki yan tarafındaki sandalyenin üstüne bırakmıştı.

 

Ona baktım, "Burası neden boş?" Dedim.

 

Başını bana çevirdi, "Ben öyle olmasını istedim" diyerek bana baktı.

 

Tam ona nedeni soracaktım ki karşımızdaki odanın kapısı açıldı.

 

Timur hemen ayağa kalktı ve doktor olarak tahmin ettiğim adamın yanına doğru ilerledi.

 

Dicle de aynı şekilde ilerlemişti bende kalktım ve yanlarına doğru yürümeye başladım Kaan'ın da ayaklandığını görmüştüm.

 

 

Timur, " özgür bey Rauf amacının durumu nasıl?" Diyerek özgür dediği doktora bakıyordu.

 

Doktor derin bir nefes aldı ve, "Sakin olun Timur bey, Rauf bey de ciddi bir problem yok. Sadece kazada başını çarpmış ve buraya geldiğinde baygın haldeydi ve tansiyonu da yüksekti, şu an her şey kontrol altında." Dedi özgür bey.

 

 

Dicle'nin nefesini dışarı üflediğini duydum. Timur'a baktığım da o da rahatlamış bir şekilde özgür beye bakıyordu.

 

Timur, "peki görebilir miyiz?" Dedi.

 

Doktor, "Tabi ki de şu an uyanık ama lütfen çok yormayın yeni yeni kendisine geldi, o yüzden içeri de çok kalabalık ta olmasın MR sonuçları çıkana kadar," diyerek Timur'a bakmıştı doktor.

 

Timur şüpheli bir şekilde doktora baktı, "Ne demek sonuçlar çıkana kadar bir şeyden mi şüpheleniyorsun özgür?" Dedi.

 

 

 

Gözlerim Kaan'ın yanına gelen Cihat'a takılmıştı telefonu çalınca o arkada kalmıştı ve kaç dakikadır da yanımıza gelmemişti.

 

Doktor, "Sakin ol Timur, şüphelenmiyorum tedbir amaçlı her şey," diyerek Timur'un tepkisine bakmıştı.

 

 

Neden sizli bizli konuşmaya başladı ki bunlar birbirini tanıyor mu?

 

Doktor, "Şimdi içeri girmelisin uyandığından beri seni soruyor" dedi ve gülümsedi.

 

Timur da özgür beye minnetle bakarak kapıdan içeri girmişti. Dicle de aynı şekilde arkasından girmişti, Kaan da Dicle'nin arkasından girmişti.

 

Cihat ve ben kalmıştık ama benim gözlerim doktorun üstündeydi.

 

"Sağ ol özgür" diyen Cihat'ın sesiyle ona döndüm.

O da mı tanıyordu.

 

Özgür dedikleri doktor başını salladı ve bana da gülümseyerek arkasını dönerek koridordan çıkmıştı bende arkasından bakıp kalmıştım.

 

"O şekilde bakmaya devam edersen özgürün son hastası Rauf amca olur" diyen Cihat'ın sesiyle ona baktım.

 

"Nasıl? Anlayamadım Cihat abi?" Dedim.

 

Güldü, "Anlarsın, anlarsın aynısını Timur'un gözü önünde yap o zaman anlarsın" dedi ve gülümseyerek kapıdan içeri girdi.

 

Ne demek istemişti ki? Nasıl bakmıştım ki ben adama?

 

 

Daha fazla beklemeden bende odadan içeri girdim ve yatağın etrafına baktığımda üçü de Rauf beyin etrafına toplanmıştı.

 

Yavaş bir şekilde ilerledim ve ben çok gazla yaklaşmadan ayaklarının olduğu yerde durdum.

 

"Gelin kızım da gelmiş" diyen Rauf beye baktım. Başındaki bandajı gördüğümde yüzüm buruşmuştu.

 

 

"Geçmiş olsun efendim" dedim ve ona baktım.

 

"Sağ ol güzel kızım" diyerek Timur'a başını çevirdi ve, "Neden hepiniz toplaştınız başıma?" Dedi.

 

Timur, "Ne yapsaydık evde mi otursaydık?" Demişti ki Rauf bey güldü çok gülmüş olmalı ki başını tuttu.

 

"Canını acıt diye söylememiştim" dedi Timur.

 

Rauf bey gülümsedi ve, " Ben iyiyim oğlum, merak etmenize gerek yok." diyerek hepimizin üzerinde gözlerini gezdirdi.

 

Timur, " Görüyoruz biz ne olduğunu" diyerek Rauf beye bakıyordu.

 

"Neler oldu, bu kaza nasıl oldu?" diye ekledi Timur.

 

Rauf bey biraz düşündü ve, " Bir anda oldu, frenler tutmadı sanırım" diyerek düşünmeye başladı.

 

"Yani çok net hatırlamıyorum Timur." dedi ve Timur'a bakmaya devam etti.

 

Timur düşünceli bir şekilde Rauf beye bakmaya devam ediyordu ki, "Timur Özgür'ün söylediğini unutma lütfen" diyerek gözlerini Timur'a dikmişti.

 

Timur Cihat'a baktı ve gözlerini tekrar Rauf beye çevirmişti.

 

"Sen biraz dinlen Rauf'a amca biz buradayız" dedi Timur.

 

Rauf, "Tamam ama buralardasınız değil mi?" Diyerek Timur'dan gözlerini çekmiyordu.

 

Dicle, "Rauf amca merak etme ben hemen dışarı da olacağım " dedi ve gülümsedi.

 

Rauf bey de ona gülümsemişti, ve başını yastığa koydu.

 

Arkamı dönerek odadan çıkan ilk kişi bendim, odada biraz daha dursaydım sanırım bayılacaktım.

 

Nedendir bilmiyorum hastaneye girince içime hep bir sıkıntı oturuyor ve kendimi kötü hissediyorum..

 

 

Dışarı çıkıp kalktığım yere geri oturdum ve Bana bakan Polat'a baktım.

 

"Ne oldu?" Diyerek ona baktım.

 

Polat, "İnci ve Asel de burada" dedi ve anında ayağa kalktım.

 

"Ne demek burada?" Demiştim ki Timur'un odadan çıkmıştı. Polat'ın da gözü Timur'a kaymıştı.

 

"Polat! Ne demek inci ve Asel burada?" Dedim sert bir şekilde.

 

Timur yanıma gelmişti, "Neler oluyor burada kim buradaymış?" Dedi.

 

Polat, "İnci hanım ve Asel burada abi" dedi.

 

Daha fazla beklemeden arkamı dönerek yürümeye başladım, Asel'in yüne ateşi mi yükselmiş olmalı..

 

 

Timur, "Neva dur, nerede olduklarını bilmiyorsun ki?" Dedi ve anında durdum.

 

Doğru söylüyordu hızlı hızlı nereye gidiyordum ki ben?

 

Arkamı döndüm ve Timur ve Polat'ın bana doğru geldiğini gördüm Aynı şekilde Dicle, Kaan ve Cihat da geliyordu.

 

Polat, "Acil de yenge" dedi.

 

Acil neredeydi ki?

 

Timur elimden tuttu ve asansöre doğru ilerleyemeye başladık..

 

 

Asansörden indiğimizde bizi kalabalık bir koridor karşıladı. Biraz daha ilerlediğim de İnci elleriyle yüzünü kapatmış oturuyordu Acil yazan kapının önünde.

 

Yiğit'in de başında beklediğini gördüm elimi Timur'dan çektim ve hızlı bir şekilde incinin yanına ilerledim.

 

"İnci?" Dedim ve inci başını kaldırmıştı.

 

Ona baktım ve ağlamaktan makyajı akmıştı.

 

"Neler oluyor?" Dedim endişeli sesimle.

 

İnci, "Neva, Asel yine ateşlendi, 40dı Neva ateşi 40" dedi ve ağlamaya başladı.

 

"Tamam canım bir sakin ol, Asel güçlü bir çocuk" dedim ve inciye sarıldım.

 

Dicle'nin yanımıza geldiğini gördüm diğerleri de aynı şekilde yanımıza gelmişti.

 

Dicle hiç bir şey söylemeden bizi izliyordu, Ona inciden söz ermiş miydim acaba?

 

Ben onu düşünürken, "Asel Oral'ın yakını? Diye seslenen hemşireye baktığım da inci kollarımdan çıktı ve , "Benim" dedi ve eliyle gözlerindeki yaşları siliyordu.

 

"Asel'in ateşini düşürmeyi başardık, şu an iyi durumu serap hanım bilgi vermemi istedi, şimdi benim içeri girmem gerekiyor" diyerek hemşire kız acil yazan kapıdan içeri girdi.

 

İnci bana döndü ve, "Çok şükür" dedi ve bana sarıldı.

 

Asel için çok korktuğunu görebiliyordum.

 

Dicle, "Geçmiş olsun" dedi.

 

İnci kendini benden çekti ve "Sağ olun" dedi ve gözlerini Dicle'ye çevirmişti ki gözleri Timur, Cihat, Kaan ve Polat'ın üstünde gezdirerek başını bana çevirdi, "Sen nereden duydun ve neden herkes burada?" Dedi.

 

 

"Bir yakınımız burada," dedim.

 

İnci, "Kim burada?" Dedi. Meraklı biri olduğu için direk kim olduğunu sormuştu.

 

Dicle, "sen kimsin?" Dedi.

 

İnci başını çevirdi, "İnci ben Neva'nın kafesinde çalışıyorum" dedi ve Dicle'ye dik dik baktı.

 

Dicle de aynı şekilde..

 

"Ve arkadaşım" diye ekledim.

 

Dicle gözlerini bana çevirmişti, "Öyle mi, merhaba bende Dicle, Neva'nın görümcesi" diyerek elini inciye uzattı.

 

 

İnci bekletmeden elini sıktı, "Memnun oldum Demek şu gizemli kardeş sizsiniz?" Dedi.

 

Dicle İnci gizemli dediğinde gözleri ışıldamıştı, "Sanırım bizi biliyorsunuz?" Dedi.

 

İnci, "sizi bilmeyen var mı ki?" Demişti ki Dicle gözlerini geçmedi.

 

"Doğru" diyerek İnciye katılmıştı.

 

Timur, "Yiğit sen üst kata çık Rauf amca yalnız kalmasın" dedi ve Yiğit başını sallayıp arkasını dönerek gözden kayboldu..

 

İnci'ye baktım ve, "Hasta mıydı?" Dedim.

 

Başını salladı, "Bence Asel'in iyice bir bakılması gerekiyor, bu kadar çok ateşlenmesi normal değil" dedim düşünceli bir şekilde.

 

İnci söylediklerimden sonra iyice paniğe kapıldı, "Nasıl.. normal değil, benim kardeşim hasta mı?" Dedi ağlamaklı bir şekilde..

 

Bir anda söylediğim şeyden pişman olmuştum. Ne diyeceğimi bilemedim, "Ben baktıracağım inci" diyen Timur'un sesiyle ona döndük.

 

 

"Burası benim hastanem ve en iyi bir şekilde tedavisi olacak ve ne zamandır bu halde?" Dedi Timur.

 

İnci, "Ben.. fark edemedim.." diyerek bana baktı, "Fark edemedim Neva, hasta olduğunu fark edemedim" dedi ve ağlamaya başladı..

 

 

"İnci tam olarak bana neler olduğunu anlatmak zorundasın nasıl oldu bu?" Dedim ve bir elimle de sırtını sıvazlıyordum şu an için ona bu şekilde destek olabilirdim.

 

Başını kaldırdı, "Sabah bir şeyi yoktu, okula göndermiştim bende kafedeydim ve öğretmeni aradı iyi değil acil gelmeniz gerekiyor dedi ve okula nasıl gittim onu bile bilmiyorum" diyerek derin bir nefes aldı.

 

"Mert de benimle okula geldi, onun arabasıyla buraya çok çabuk gelebildik, ambulansı bile bekleyemedik çünkü ateşi çok fazlaydı" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Mert nerede? Buradaydı" dedi.

 

Polat, "O gitti kafeye geçecekmiş" diyen Polat'ın sesiyle başımı ondan tarafa çevirdim aynı şekilde inci de başını çevirmişti..

 

Kimseden ses yoktu artık, Asel'in çıkmasını bekliyorduk çünkü hemşire birazdan Acilden çıkacağını söylemişti..

 

Acilin kapısı açıldığında, sedyeyle çıkan Asel'i gördüm, yüzü solgun görünüyordu..

 

İnci direk yanına koştu, "Asel'im meleğim," dedi ve ağlamaya başladı.

 

Asel'in gözleri açıktı ve ablasına bakıyordu, inci Asel'in elini tuttu ve sedye yürümeye başladı bizde onlarla ilerliyorduk.

 

 

Asel ablasının elini hiç bırakmadı, sıkıca tutmaya devam etti.

 

Asansörün önüne geldiğimizde biz durduk, "Arkamdan gel" dedi inci gözlerini bana çevirerek. Ben de ona geleceğim diyecektim ki Asansörün kapısı kapandı.

 

Timur'a baktım, "Gitmek istiyorum" dedim ağlamaklı bir sesle.

 

Timur sesimle bir tuhaf bakmaya başlamıştı, nedeni anlayamadım bile. Dicle, Kaan, Ve Cihat, da bana bakmıştı.

 

Dayanamadım ve gözümden bir damla yaş düştü, "Daha önce de böyle oldu, ve o zaman neredeyse felç geçiriyordu" dedim.

 

Timur sol gözümden akan yaşı sildi, "Sürekli mi böyle oluyor" dedi.

 

Başımı salladım ve, "Benim bildiğim küçük ve birde kafede olmuştu ve onunla 2 kez, küçükken zatürre geçirmiş ve doktorlar onun etkisi olduğunu düşünüyor" diyerek ona baktım.

 

"Senin hastanen, Lütfen onun iyileşmesini sağla" dedim ve artık gözyaşlarım durmuyordu.

 

Burnumu çektim, "İnci'nin onu da kaybetmesini istemiyorum Timur, lütfen bir şey yap" dedim ağlamam daha da şiddetlendi.

 

Gözümdeki yaşları durduramıyordum, Timur'a bulanık gözümle baktım.

 

"Yenge ağlama lütfen, iyi olacak Asel" diyen Dicle'nin sesiyle ona döndüm.

 

Gözümdeki yaşları elimin tersiyle ittirdim ve Polat'a döndüm, "Nereye gittiler bende gitmek istiyorum," dedim.

 

Polat Timur'a baktı ve sonra tekrar bana baktı.

 

"Normal odaya alınmıştır büyük bir ihtimalle yenge o da en üst katta çocukların bölümü ayrı" dedi.

 

Başımı salladım ve hiçbirini beklemeden asansöre doğru yürüdüm, asansörün içine girdiğim de sayılar baktım, en üst kat demişti düğmelerin üstüne çıktım ve 7. Yazısında bitti sanırım burası olmalı parmağımı oraya doğru götürüyordum ki biri benden önce davrandı.

 

Başımı çevirdim ve Timur tam yanımda duruyordu. "Bensiz mi gidiyorsun?" Dedi.

 

Üzgün bir şekilde ona baktım, "Rauf Amca'nın yanına gitmeliydin Timur" dedim ve burnumu çektim, Ağladığım açın burnum akıyordu.

 

"Ağlama artık," dedi ve başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Ağlamıyorum, burnum akıyor sadece" dedim ve gözlerini gözlerimden çekmedi.

 

"Bir şey olmayacak Asel'e, olmasına izin vermeyeceğim." Dedi ve Asansörün kapısı açıldı.

 

Asansörden çıktığımızda, çok geniş bir koridor da bir sürü insan vardı yine, burada ne kadar çok hasta çocuk varmış.

 

İleride sekterlerin olduğu yere doğru ilerledim ve hangi odada olduğunu öğrenecektim burada bir sürü kapı vardı.

 

Bilgisayara bakan kadının önüne geldim, tam konuşmak üzereydim ki, "Gamze, Asel oral hangi odada?" Diyen Timur'un sesiyle ona döndüm.

 

Kadının adı gamze miydi?

 

Timur bunu nereden biliyordu ki?

 

Gamze denen kadın anında ayağa kalktı ve yanındaki kadını dürtüp ayağa kalkmasını sağladı.

 

"17. Numaralı odada Timur bey" dedi gamze.

 

Timur'a başımı çevirdim, başını salladı ve önüme geçti. Bende peşinden ilerledim, ve başımı arkaya çevirdiğim de Gamze ve yanındaki kadının bana bakıp bir şeyler fısıldadıklarını anladım.

 

 

Önüme döndüm, Timur neden herkesi tanıyordu ki, Gamze'yi mesela!

 

 

Timur durdu ve başımı kaldırıp ona baktım o da bana bakıyordu, başımı çevirdim kapının üstünde 17. Yazıyordu elimle kapının kulpunu tuttum ve direk içeri girdim..

 

 

İçeri girdiğim de, İnci Asel'in başındaydı. Beni görünce gülümsedi, bende ona gülümseyerek karşılık verdim.

 

İnci, "Bak Alya teyzen geldi" dedi Asel'e.

 

Yanlarına doğru adımladım ve Asel'in sağına geçtim. gülümsedim, "Benim prensesim hasta mı olmuş" dedim ve Asel kıkırdadı.

 

"Alya teyze, benim yakışıklı nerede?" dedi.

 

"Buradayım." diyen Timur'un sesiyle kapıdan tarafa döndüm de kapının girişinde bize bakıyordu.

 

"Gelsene yanıma," diyen Asel'e çevirdim başımı.

 

İnci, "Asel o nasıl konuşma" dedi kızgın bir şekilde. Asel ablasına dudağını büktü ve, "Hastayım ben ne yaptığımı biliyor muyum" dedi ve Timur'a bakıp göz kırptı..

 

şaşkın bir şekilde Asel'e bakıp kaldım, bu kızdaki hız beni her geçen gün daha da şaşırtmaya başladı..

 

 

Timur gülümseyerek yanıma geldi, "Hasta olduğunu emin misin?" Dedi.

 

Asel, "Şşş hastayım ya ben" dedi ve kıkırdadı.

 

İnci, "İyileşmişsin sen baksana çenen maşallah açılmış yine" dedi kaşlarını çatarak.

 

"Görüyorsunuz değil mi hastayım ve bana kızıyor" dedi ve kollarını birleştirdi.

 

Timur bana döndü ve, "Asel'e iğne yapacaklarmış" demişti ki Asel anında başını Timur'a çevirdi.

 

"Ne iğnesi?" Dedi telaşlı bir sesle.

 

Timur, "İyileşmen için" diyerek Asel'e baktı, "Ben iyiyim iğneye falan gerek yok ki" dedi..

 

 

Asel ablasına baktı ve Timur da başını bana eğip sol gözünü kırptı. Şimdi anladım oyun yapıyordu Asel'e.

 

İnci, "Bak gördün mü iğne yapacaklarmış sana" dedi.

 

Asel'in gözü doldu, "İğne istemiyorum abla" dedi ve gözünden yaşlar akmaya başladı.

 

Timur onu bu şekilde görünce ne yapacağını bilemedi, bende öylece Asel'e bakıyordum.

 

İnci, "Asel.. Ablacım, iğne falan yok, şaka yaptı Timur abin sana" dedi ve elini tuttu.

 

Asel başını Timur'a kaldırdı, "Doğru mu iğne yok mu?" Dedi.

 

Timur bana baktı ve tekrar Asel'e baktı, "Evet yok, sadece şaka yapmıştım" diyerek gülümsedi.

 

Asel de gülümsedi, iğneden korktuğunu bilmiyordum, iğne kelimesini duyunca bir korkmuştu. Neyse ki durumu toparlamıştık.

 

"Merhaba.."

 

Dicle'nin sesiyle kapıdan tarafa baktım ve kapıdan içeri bakıyordu üçü birden..

 

İnci, "Gelin lütfen" dedi ve ona baktım. Asel de benim gibi ablasına bakıyordu.

 

Asel, Henüz hiç biriyle tanışmamıştı.

 

 

Dicle önden girdi, Cihat ve Kaan da arkasından içeri girdi.

 

Dicle, "Geçmiş olsun Asel" dedi ve yanıma geldi.

Asel meraklı gözleriyle, Dicle'ye değil de Cihat'a bakıyordu.

 

İnci kardeşini dürtü, "Asel.. Geçmiş olsun Dedi Dicle ablan" dedi.

 

Asel omuz silkti, "Dur bir abla ya, hayatımın aşkını bulmuşum şurada" dedi.

 

İncinin gözleri fal taşı gibi açıldı, Dicle den bir kahkaha sesi yükseldi.

 

Hepimiz Asel'in kimi kastettiğini anlamıştık, Cihat abiden söz ediyordu, çünkü o minicik gözleriyle Cihat'a hayran olmuş bir şekilde ona bakıyordu.

Cihat abiye baktığım da gülümseyerek yanıma geldi.

 

Asel'in elini tuttu ve öptü, "Merhaba küçük hanım, Ben Cihat" dedi.

 

Asel ağzını açmış bir şekilde Cihat'a bakıyordu, "Merhaba.. Bende Asel" dedi ve, "Bekar mısın?" Diye eklemişti ki.

 

Dicle'nin kahkaha sesi duyuldu, "Bu kız.. bu kız çok tatlı," dedi ve gülmesini durduramıyordu. Bende gülüyordum.

 

Gözlerim, Kaan'a takıldı, Dicle'ye baktığını fark ettim, bugün çok fazla yakalamıştım onu Dicle'ye bakarken..

 

 

Cihat, gülümseyerek Asel'e baktı, "Bekarım hanımefendi" dedi incecik ne naif bir sesle.

 

 

Asel, "Ne güzel.." dedi ve kıkırdadı.

 

İnci, "Çok özür dilerim, ateşi falan çıktığı için saçmalıyor işte" diyerek açıklama yapıyordu.

 

Ama şu an Asel gayet iyiydi ve ayran gönüllü bir kardeşi vardı incinin..

 

Asel Cihat'a bakarken esnedi, sanırım bu hastalık onu yormuştu ve uykusu gelmiş olmalı doğal olarak.

 

İnci, "Bebeğim uykun gelmiş hadi gözlerini kapat ve uyu" dedi.

 

Asel ablasına baktı, "Peki ya ben uyanınca Cihat giderse" dedi ve gülümsedi.

 

Cihat güldü, "Siz uyandığınızda burada olacağım hanım efendi lütfen şimdi uyuyun" dedi.

 

Gülümsedim ve Asel'in ne yapacağına merak ettiğim için gözlerimi ondan ayırmadım.

 

Asel esnedi eliyle de ağzını kapatmayı unutmamıştı, "Tamam ben uyanınca da bizim eve gidelim" diyerek kendini geri bıraktı.

 

Cihat, "Gidelim hanım efendi" diyerek ona göz kırpmıştı.

 

İnci, sağ eliyle başını tutuyordu, kardeşinin sözlerinden utandığını anlayabiliyordum.

 

Ama Asel böyle biriydi, asla yalan söylemez ve ne düşündüyse pat diye söyler, belki de yaşı hala küçük olduğu için böyle olabilir.

 

 

Bir süre öylece hepimiz Asel'i izledik uyumasını beklemiştik, çok geçmeden de uykuya dalmıştı.

 

Hepimiz yavaş bir şekilde odadan çıktık, İnci de bizimle çıkmıştı.

 

İnci yavaş bir şekilde kapıyı kapattı ve, bize tek tek baktı, Dicle'yi biliyordu ama henüz Kaan ve Cihat'ın kim olduğunu bilmiyordu.

 

İnciye baktım, "Bak Asel iyi şu anda o kadar ağlamana gerek yokmuş gördün mü" dedim gülümseyerek.

 

"Diyene bak sen sanki ağlamıyordun" diyen Dicle'nin sesiyle ona bakmıştım.

 

Başımı Timur'a çevirdiğim de beni izlediğini gördüm. Timur'a bakmayı bırakıp başımı İnciye çevirdim.

 

"Doktor bir şey söyledi mi?" Dedim.

İnci hayır anlamında başını salladı, "Hayır henüz doktorun kendisiyle görüşemedim odaya geldiğimizde hemşire birazdan gelecek demişti ama henüz gelmedi" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Ah, beklettiğim için çok özür dilerim" o ince sese dönmüştük.

 

Beyaz önlüklü sarı saçlı ve boyu çok az benden uzun olan kadına bakıyorduk. Doktor bu muydu yoksa?

 

Bize doğru yaklaştı, "Merhaba ben Emel Gençer, Asel'in acildeki muayenesini ben yaptım." Dedi.

 

İnci, "Merhaba Emel hanım, kardeşimin durumu nasıl?" Dedi ve meraklı gözleriyle ona bakıyordu.

 

Bizde doktorun konuşmasını beklerken, Polat Kaan'ın yanında durmuştu ve İnci'ye baktı ve sonra gözlerini Timur'a çevirdi.

 

"Şu an için iyi ama kardeşinizin çok iyi bir bakıma ihtiyacı var, küçükken düzgün beslenmemiş ve bir zatürre geçmişi var, bu yüzden kardeşiniz çok güzel bir şekilde beslenmesi gerekiyor. Bir kaç ilaç yazacağım ama onu bir kaç gün burada tutmak istiyorum, ateşini tekrar yükselme ihtimali var" dedi Emel hanım.

 

 

"Anladım, ben çok dikkat edeceğim" diyerek Emel hanımdan gözlerini çekmemişti.

 

"Tamam o halde, siz aşağıdan ödemeyi yapın bizde hemen ilaçlara başlayalım Asel için" dedi Emel hanım.

 

İnci ödeme lafını duyduktan sonra bir morali bozulmuştu sanki burası özel bir hastane miydi ki ödeme istemişlerdi.

 

İnci, "şey ödeme derken" demişti ki , "Ben hallettim onu" diyen Polat'a bakmıştım.

 

Nasıl? Polat ödemeyi yapmış mıydı şimdi üstelik ücret olup bilmeden. Şaşkın bir şekilde hepimiz ona bakmıştım.

 

O yüzden buraya az önce gelmişti, Timur mu söylemişti ödeme yapmasını.

 

Başımı Timur'a çevirdim ve onun da bana baktığını gördüm, haberim yok der gibi bakıyordu bana.

 

İnci mahcup bir şekilde Polat'a bakıyordu, "Teşekkür ederim, size öderim bende ücreti" dedi.

 

Polat, "Gerek yok, Asel iyi olsun yeter bana" dedi.

 

İnci'nin gözleri dolmuştu, "Teşekkür ederim" diyerek bir süre Polat'tan gözlerini çekmemişti.

 

"Asel bu ilaçları kullandıktan sonra iyileşecek mi yoksa bu şekilde yüne hasta mı olur" dedi Cihat.

 

Emel hanıma bakmıştım bende bunu merak ediyordum, çünkü bu yaşta ki bir çocuğun sürekli Ateşi çıkması çok riskliydi.

 

"Sadece ilaçlar yeterli olmaz. Söylediğim gibi beslenmesi çok zayıf ve gerçekten güzel bir şekilde beslenmesi gerekiyor özelikle de kırmızı et, ve balık türlerinden yemesi gerekiyor, bünyesinin güçlenmesi için" diye bir açıklama yapmıştı.

 

İnci, "Teşekkür ederim Emel hanım ben buna dikkat edeceğim" dedi.

 

Ama İncinin morali bozulmuştu, neden o şekilde olmuştu.

 

Tabi ya, ev kira ve bir sürü de borçları var kızın demek ki benim verdiğim maaşla idare edemiyor.

 

"Teşekkür ederiz Emel hanım gerisi bizde siz lütfen Asel için ilaçlara başlayın" dedim ve gözlerimi Emel hanıma çevirmiştim.

 

"Peki Alya hanım" dedi ve gülümseyerek yanımızdan ayrıldı.

 

Arkasından bakıp kaldım, adımı nereden biliyor bu kadın benim?

 

İnci, "Şey hepinizi de buraya topladık Asel ile sizin de hastanız vardı sanırım değil mi?" Dedi.

 

"Sorun değil, ben bu içeride ki küçük cimcime için burada bile yatarım" diyen Dicle'nin sesine döndük.

 

Dicle bize gülümseyerek bakıyordu, "Bakmayın öyle, hayatımda gördüğüm en eğlence ve tam kafa dengim olan kız içeride şu an uyuyor" dedi.

 

İnci de gülümsemişti, "Asel ile çok fazla ilgilenemedim o yüzden bu şekilde bir çocuk oldu" diyerek Dicle'ye bakmıştı.

 

"Bende Asel'i çok sevdim ve kesinlikle Dicle ile iyi anlaşacaklarına eminim" dedi Cihat.

 

Gözlerimi Cihat abiye çevirmiştim, bana baktı ve gülümsedi.

 

"Çok doğru söyledin Cihat abi" dedi Dicle ve güldü.

 

İnci abi kelimesine takıldı sanırım, Cihat'ın kim olduğunu bilmediği için tek abisi Timur olarak bildiğine eminim.

 

 

Cihat İnciye gülümsedi, "Ben Timur ve Dicle'nin kuzeniyim" diye bir açıklama yapmıştı.

 

"Öyle mi, memnun oldum" dedi ve gülümsedi.

 

Biz konuşurken hemşire ekindeki serumla odaya girmişti. İnci de hemşireyi gördü.

 

"Şimdi ben Asel'in yanın gireceğim, Hepinize geçmiş olsun" dedi ve gülümseyerek arkasını döndü ve odaya girdi.

 

"İncinin Ailesi nerede?" Diyen Dicle'nin sesiyle ona baktım.

 

"Öldüler.." dedim ve Dicle'nin suratı düşmüştü.

 

"İncinin kardeşinden başka kimsesi yok, bir amcası vardı sanırım onunla da konuşmuyordu." Dedim düşünceli bir şekilde sanırım Amcasıydı yoksa dayısı mıydı? Neyse onun pekte bir önemi yok zaten.

 

 

Dicle ve Cihat abinin düşünceli bir şekilde bana baktıklarını gördüm.

 

"Abi Rauf bey sizi soruyormuş" dedi Polat ve ona bakmıştım.

 

"Tamam geleceğim şimdi" dedi Timur.

 

Kaan, "Kardeşim ben gideyim artık" dedi ve Timur'un önüne geldi, elini kaldırıp tokalaşmışlardı.

 

 

Timur, "Tamam kardeşim dikkat er kendine" dedi.

 

Kaan ona gülümsemişti.

 

"Dicle sende eve git istersen Kaan abinle" diyen Timur'a bakmıştım. Abisi demişti ama Dicle Kaan için öyle olmadığını düşünüyordum. Bugün Kaan'ın davranışları gözümden kaçmamıştı.

 

 

 

Rauf Amcanın olduğu kata geldiğimizde, artık yorulmuştum kaç dakikadır oradan oraya gidiyorduk ve bu da benim için yorucuydu.

 

Sabah ki ilaçları içtiğimden emin olamamıştım.

 

"Timur, ben sabah ilaçları içtim mi?" Diye sordum.

 

"Evet Neva içtin ya unuttun mu?" Dedi.

 

Sanırım unutmuştum, "Yok bir an için içmedim mi acaba diye düşündüm de" dedim ve ona baktım.

 

Gülümseyerek gözlerimin içine baktı, "Ne zaman yemeğe çıkıyoruz?" Dedi.

Yemek mi ne yemeği?

 

"Ne yemeği?" Dedim.

 

Güldü, "Dün yemeğe çıkalım mı demiştim sende kabul etmiştin yoksa yanlış mi hatırlıyorum" dedi tek kaşını kaldırmış bir şekilde.

 

Bir an durdum, bu dün neler olduğunu hatırlıyor muydu şimdi. Sabahki konuşmasında hatırlamamıştı şimdi nasıl hatırladı?

 

 

"Sen.. Dün neler olduğunu hatırlıyor musun?" Dedim.

 

"Evet bir çoğunu hatırlıyorum" dedi ve gülümsedi.

 

"Ne yani hepsini mi hatırlıyorsun?" Dedim şaşkın bir şekilde ona bakarak.

 

"Neva.. ağzını kapatır mısın" dedi. Ne ara dudaklarımı aralamıştım ki ben.

 

"Girelim mi Rauf amca seni bekleye bekleye ağaç oldu adam" dedim konuyu değiştirerek.

 

Güldü, "Konuyu değiştirdiğini görebiliyorum ama yemezler Karıcım, sabaha kadar bana sarılarak uyumanı da hatırlıyorum" dedi ve sol gözünü kırptı ve gülümseyerek yürümeye başladı.

 

 

Olduğum yerde kalmıştım, "Biz birlikte mi uyuduk? Hem de sabaha kadar?" Sesli bir şekilde düşünmüştüm.

 

Ben neden bunu hatırlamıyorum? Yani ben diğer odaya gitmedim mi?

 

 

"Neva, buraya gel" diyen Timur'un sesiyle başımı ona çevirdim.

 

Yavaş bir şekilde yürümeye başladım, ve Timur'a bakmadan kapıdan içeri girdim. Çok utanmıştım, ben uyuduğumuzu hatırlamıyordum ki..

 

Odaya girdiğim de, Rauf beyin gülümseyen yüzüyle karşılaştım.

 

"Gel kızım" dedi ve yanını işaret etti.

 

Yavaş bir şekilde adımladım, kapının kapanma sesini de duymuştum. Arkama hiç bakmadım, hatta Timur'a bugün hiç bakmayı düşünmüyordum..

 

"Nasılsın kızım" dedi Rauf amca.

 

Güldüm, "Benim bunu size sormam gerekmiyor mu?" Dedim gülerek.

 

"Haklısın sanırım bunu senin sorman gerekiyordu" dedi ve güldü. Timur tam karşıma geçmişti bunu ona bakmadan da görebilmiştim.

 

"Nasılsın Rauf Amca?" Dedi.

 

"İyiyim oğlum, sizi gördüm daha iyi oldum" diyerek Timur'a gülümseyerek bakıyordu.

 

Kapı bir anda açıldı ve içeri girene bakmak için başımı çevirdim ve içeri giren uzun boylu adama baktım.

 

Timur dan bile uzundu sanırım bu kimdi ki?

 

"Gel Veysel" diyen Rauf amcaya döndüm.

 

"Sende bir şey değil mi? Yara falan almadın ?" Dedi.

 

Şimdi anladım korumasıydı bu adım onun.

 

"Yok efendim ben gayet iyiyim sizi merak ettiğim için bakmaya geldim" dedi.

 

"Sağ ol Veysel şu an iyiyim" diyerek gülümsedi.

 

 

Veysel denen adam da ona gülümsemişti ve bir anlığına gözü bana kaymıştı.

 

 

Koridorda tek başıma otuyordum ve düşünüyordum bu adamı bir yerde gördüm ben ama nerede gördüm.

 

İlk kez görmediğime eminim yani çokta emin değilim benim bu kafayla insanları artık birbirine karıştırıyor olabilirim..

 

 

Bir süre daha olanları, düşündüm geçmişi hatırlamaya çalıştım, hafızamı zorladım ve ben geçmişimle ilgili hiç bir şey hatırlamıyorum..

 

Düşünceli bir şekilde kolumu göğsümde birleştirmiştim.

 

"Ne düşünüyorsun?" Diyen sesle başımı kaldırdım ve karşımda Timur'u görmeyi beklemiyordum. İçeride koyu bir sohbete dalmışlardı çıktığımı bile görmemişti.

 

"Hiç bir şey düşünmüyorum" dedim ve ona baktım.

 

Gülümsedi, "Dün olanları düşünüyorsan, sorun değil Neva, sarhoştum ben ve ne söylediğimi, yaptığımı bilmiyordum" dedi.

 

Ben onları unutmuştum ki.

 

"Biliyorum Timur dün baya kötüydün" dedim.

 

Timur biraz daha bana yaklaştı ve, "Baya kötüydüm ve sen benimle ilgilendin, neden Neva?" Dedi ve ona baktım.

 

Ne söyleyecektim ki ben ona ben bile neden yaptığımı bilmezken ona nasıl bir cevap verebilirdim ki!

 

 

Cevap vermedim ve yüzünü benden hiç çekmemişti.

 

"Abi, İnci hanım Neva hanımı çağırıyor" diyen Polat'ın sesiyle ona döndüm.

 

Polat'ı görüp de sevineceğim aklıma gelmezdi. Şu an ki durumdan beni kurtaran kişiye gülümseyerek baktım.

 

 

Hemen ayağa kalktım, "Ben gideyim" dedim ve tam gitmek için Timur'un önünden geçiyordum ki Timur'un elini kolumda hissetmiştim.

 

Başımı çevirdim ve, "kaçtığını düşünüyorsun Karıcım am kaçamazsın, o cevabı mutlaka alacağım" dedi ve kolumu bıraktı.

 

Hiç bir şey söylemeden yanından hızlı bir şekilde ayrıldım. Benden bir cevap beklediğini biliyordum ama ben bile nedenini bilmiyorum..

 

 

 

Asansörden çıktım ve Asel'in odasına doğru yürümeye başladım. Kapının önüne geldim ve bir kez tıklatıp içeri girdim.

 

Koltukta oturan İnciyi gördüm, başımı sağa çevirdim ve Asel hala uyuyordu.

 

İnci'nin yanına doğru adımladım ve yanına oturdum.

 

"Beni çağırmışsın canım bir şey yok değil mi?" Dedim ve inciye baktım.

 

Başını sağa sola salladı ve "Endişelenme canım kötü bir şey yok" dedi.

 

 

"Seni dinliyorum" dedim ve ona tamamen kendimi çevirdim.

 

 

Kendini toparladı, "Kim rahatsız olan, Timur'un yanında bir adam vardı, o kim?" Dedi. Sanırım Kaan dan bahsediyordu.

 

"Kaan'ı diyorsun sanırım, Timur'un arkadaşıymış bende çok fazla bilmiyorum bir kaç kez gördüm sadece" dedim ve şüpheli bir şekilde ona baktım, "Bana sakın gözüm kesti deme" diye ekledim.

 

İnci güldü, "Hayır ya o yüzden sormadım, hiç konuşmadı o yüzden merak etmiştim" diyerek başını salladı, "Hem onun gözünün kimde olduğunu gördüm Neva" dedi.

 

Şaşırmıştım, "Kimi görüyormuş gözü?" Dedim.

 

"Neva bilmemezlikten gelme, onun gözü Dicle de, Dicle ne zaman gülse adam gülüşüne bakıyor" dedi ve güldü.

 

"Enişte biliyor mu bunu?" Dedi.

 

"Hayır bilmiyor, ve galiba henüz bunu Dicle de bilmiyor" dedim.

 

İnci şaşırdı, "Saçmalama, nasıl bilmiyor Dicle de Kaan'a bakıp durmuştu bence onalar kesinlikle sevgili Neva" dedi.

 

"Yok değil bence olsa Dicle bana söylerdi herhalde" dedim ve düşündüm.

 

Söylerdi bana ya! Söylerdi değil mi?

 

"Bu arada Cihat bey gerçekten çok iyi bir insanmış, Asel'e o şekilde davranması çok iyiydi" dedi.

 

 

"Evet gerçekten çok iyi biri" dedim ve ona katıldım.

 

"Gördüm gördüm, bizim kızın bile gönlünü fethetti" dedi ve güldü.

 

Bende güldüm, "Asel'in gönlünü alamayacak olan erkek var mı?" Dedim kahkaha attım.

 

 

İnci, "Neva.. Deme öyle lütfen" dedi ve o da güldü.

 

 

İkimiz de gülüyorduk ki, "Siz neden gülüyorsunuz" diyen Asel'in sesiyle ona baktık.

 

Bu kız ne ara uyanmıştı ki?

 

İnci, "Ablacım Ne zaman uyandın sen?" Dedi ve ayağa kalkıp yanına doğru gitmek için yürümeye başladı. Bende aynı şekilde ayağa kalkıp yürümeye başladım.

 

Asel, "Gülme sesinizden uyutmadınız ki insanı!" Dedi.

 

Şaşkın bir şekilde ona baktım, "Kız sen horul horul uyuyordun nasıl duydun bizim gülmelerimizi" dedim ve Asel başını bana çevirdi.

 

 

"Hıh eminim ki sizi sağır sultan bile duymuştur" dedi.

 

"Asel, ayıp denir mi öyle Alya teyzene" diye uyardı.

 

Asel, "Ama abla bana ayı dedi" dedi ve anında gözlerim açılmıştı.

 

"Ben mi dedim?" Diyerek elimle kendimi gösterdim. Ne zaman demiştim ki ben onu!

 

 

"Tabi, horul horul ayılar uyur, benim gibi gencecik bir kız mışıl mışıl uyur, naif ve kibar" dedi.

 

İnci kahkaha attı, bende ona katıldım bu kızın her söylediği olay, bende gerçekten ayı dedim sanmıştım bir an için..

 

 

"Bak yine gülüyorsunuz, çıkın dışarıda gülün ben güzellik uykumu alacağım, sizin yüzünüzden yarım kaldı" dedi ve kendini geri bırakıp gözünü kapattı.

 

İnciye bakıp gülmemi durdurmaya çalıyordum ki İncinin de benden pek bir farkı yoktu.

 

Asel tek gözünü açtı, "Ne bakışıyorsunuz! Hadi gidin uyuyacağım ben" dedi ve gözünü kapattı.

 

 

Başımı sağa sola salladım ve İncinin koluna girerek kapıdan gülerek çıktık.

 

"Görüyorsun değil mi, bir an için ayı dediğini düşündüm, orayı kaçırdım sandım" dedi inci.

 

Bende güldüm ve "İnan bana bir an için bende öyle sandım" dedim ve kahkaha atmaya başladık.

 

İkimiz de gülerken bize bakan gözleri fark ettim ve başımı çevirdim, Timur ve Polat tam karşımız da bize bakıyordu.

 

 

İnci kendini toparladı ve ben zaten toparlamıştım. Asel sayesinde bugünkü gülme dozumu da almıştım...

 

 

 

 

 

Timur.

 

Rauf amcanın yanından çıktım ve beni dışarı da bekleyen Polat'ın yanına doğru yürüdüm.

 

"Rauf bey iyi mi abi?" Diyen Polat'a baktım.

 

Başımı salladım, "İyi, iyi çok şükür" dedim.

 

"Neva, hala İncinin yanın da değil m?" Dedim.

 

"Evet abi orada" dedi Polat.

 

Aklıma Asel'in hastane parası geldi ve ona baktım, "Asel'in hastane masrafını ödemek nereden aklına geldi? Üstelik ben böyle bir şey istememiştim!" Dedim.

 

Başını önüne eğdi ve, "Abi, durumu olmadığını bildiğim için ben halletmiştim" dedi.

 

"Bu iyi olmuş ama bana söyleseydin ben öderdim Polat" dedim.

 

"Ben hallettim artık abi" dedi.

 

"Tamam öyle olsun bakalım, ama bir dahakine haberim olsun" diye uyardım.

 

"Olur abi" dedi.

 

Ona bakmayı bırakıp yürümeye başladım, bunu yapması iyi olmuştu o yapmasaydı ben yapardım zaten.

 

Neva için o kızın önemli olduğunu görebiliyordum, Asel de onun için çok önemliymiş onu fark etmiştim.

 

 

Acil de o şekilde ağlayınca ne yapacağımı şaşırmıştım. O küçük kız için ağlaması beni de etkilemişti..

 

O yüzden Asel'in iyi olması için her şeyi yapardım, yeter ki Neva bir daha o şekilde ağlamasın.

 

 

Asansörden çıktığımda Asel'in odasının olduğu kapıya doğru yürüyordum ki İnci ve Neva'nın kapıdan gülerek çıktığını gördüm.

 

Bir şeyler konuştular ve kahkaha sesleri buraya kadar duyuluyordu, gözlerim Neva'nın gülüşünde takılı kaldı..

 

 

Neden güldüğünü merak ettim, o küçük kızın bu işte parmağı olduğunu düşünüyorum.

 

Küçük kız ne söylese insanı güldürüyordu, beni bile gülümsetmeyi başarıyordu.

 

 

Yavaş bir şekilde ilerledim çünkü Neva beni ve Polat'ı fark etmişti.

 

Yanlarına vardığım da gözlerim Neva'nın dudaklarına takılmıştı, kurumuş gibi duruyordu su içmeyi ihmal ediyordu sanırım.

 

Arkamı döndüm ve, "Su getir" dedim Polat'a

 

Polat başını salladı ve arkasını dönerek Asansöre bindi.

 

 

"Çok teşekkür ederim Timur bey" diyen İnci'nin sesiyle ona döndüm.

 

"Niçin?" Dedim.

 

"Hastane sizinmiş ve burası özelmiş ve Masrafları Polat bey ödese de en güzel odada kalmamızı sağlayan sizmişsiniz" dedi.

 

"Sorun değil, Karımın değer verdiği insanlara yakından izlenmek benim görevim" dedim ve Neva'ya baktım, onunda gözleri beni bulmuştu.

 

"İşte enişte gibi enişte.." demişti ki bir an da suratı değişti.

 

Gülümsedim, "Sorun değil, Enişte diyebilirsin sonuçta resmi olarak Eniştenin değil mi?" Dedim ve Neva'ya baktım.

 

Neva başını sallamıştı, reddetmek istediğini biliyordum ama inciye de durumu açıklayamazdı şu durumda evet demişti..

 

 

 

Polat suyu getirmişti ve Neva içmesi için ona bakıyordum, "İç artık şunu Neva şileyle bakıştığın yeter" dedim ve bana baktı.

 

"Su içmek istediğimi nereden çıkardın ki?" Dedi.

 

"Dudakların kurumuş, su içmediğin için bu şekilde olduğu belli Neva şimdi iç suyu?" Dedim ve dudaklarını yaladı.

 

Anladı ki gerçekten de kurumuştu kabuklanmıştı ve bu çok su içmediğini gösteriyor. Şileyi açtı ve içmeye başladı..

 

 

İçmeyi bıraktı, "Gerçekten de susamışmışım" dedi ve elindeki şişeye baktı.

 

Şiledeki suyun yarısını içmişti. Gülümseyerek onu izledim, çocuk gibiydi su içmesi gerektiğini bile anlayamıyordu.

 

Başını bana kaldırdı, "Teşekkür ederim" dedi.

 

"Neden?" Dedim ve yüzünü inceledim.

 

Solgun görünüyordu acıkmış olmalı sabah ki kahvaltıyla duruyor kız.

 

"Her şey için, su Ve Asel için" dedi.

 

"Yani, Polat ödemiş masrafları ama senin sayende düzgün bir doktor bakacak Asel'e" diye de ekledi.

 

"Asel'in senin için ne kadar önemli olduğunu gördüm ben Neva o yüzden teşekkür etme" dedim.

 

"Olsun sen benim bir şeyim değilsin sonuçta" dedi.

 

Üzülmüştüm, izin versen Her şeyin olacağım peri kızı ama izin vermiyorsun ki, şu duvarını benim için biraz yıksan bu şekilde olmayacak.

 

"Sorun değil" dedim.

 

Başka ne söylenirdi bilmiyorum..

 

"Acıkmış olmalısın, Hastanen karşısında bir kafe var, bir şeyler atıştırsan iyi olur," dedim.

 

Gözlerini bana çevirdi, "Hastanenin kendi kafesi yok mu?" Dedi.

 

"Var, ama orada çeşit daha fazla" dedim.

 

"Tavuk döner gibi mesela ve baya da güzelmiş duyduğuma göre" dediğim de gözleri ışıldadı.

 

Gülümsedim dönere bayılıyordu ve kesinlikle hayır diyemezdi bunu biliyorum.

 

"O zaman gidelim ama İnci'ye de yaptıralım, Asel'e ve hatta Rauf amca da" dedi.

 

Güldüm, "Tamam onlara da yaptırırız" dedim.

 

Dönerin onu bu kadar mutlu etmesi beni güldürmüştü, diğerlerini de düşünmüştü.

 

Vicdanına tutulmamak elde değildi.

 

Ayağa kalktı ve bende ayağa kalktım ve Asansöre doğru yürümeye başladık..

 

 

 

 

Kafe ye geldiğimizde cam kenarındaki masaya geçtik Neva tam karşımda otuyordu be sanırım dönerin kokusu buraya kadar geliyordu.

 

Buranın zemin katında döner ve pide çeşitleri vardı bir üst katı da kefeydi..

 

Sahibini tanıyordum, karşıdan bize doğru gelen, Basri'ye gözüm takılmıştı.

 

 

Gülümseyerek masamıza geldi ve Neva başını kaldırıp adama baktı.

 

"Hoş geldiniz Timur bey, ne alırdınız?" Dedi Basri.

 

"Bir tane tavuk döner, 3 tane de paket olacak" dedim.

 

Neva, "Sen yemeyecek misin?" Dedi ve ona baktım.

 

"Hayır şu an aç değilim" dedim ve gülümsedim.

 

"Tebrik ederim Timur bey evlenmişsiniz" diyen Basriye bakmıştık.

 

"Teşekkür ederiz" dedim.

 

"Size de Sade Kahve söylüyorum o zaman" dedi ve başımı salladım.

 

Bir kaç kez buraya geldiğimde genelde kahve içerdim.

 

Selam verip arkasını dönerek gitti.

 

"Bu kokuyla nasıl acıkmadın ki? Ben içeri girdiğimizden beri kurt gibi açım" dedi.

 

 

Güldüm, "Görebiliyorum, girdiğimizden beri gözün dönerin üstünde" dedim.

 

O da güldü.

 

O bana mı güldü? Onu gülümsetmiştim, hem de bunu ben yapmıştım.

 

"Çok mu belli ettim" dedi gülümseyerek.

 

Başımı salladım ve, "Çok belli ettin" dedim.

 

Gülümseyerek önüne döndü ve benim de kahvem gelmişti.

 

Bana baktı, "Afiyet olsun, aç olmadığına emin misin? Açsan kahve iyi gitmez" dedi.

 

Beni düşünmüş olamaz herhalde..

 

"Aç değilim, dokunmaz bana" dedim.

 

Omuz silkti ve arkasına baktı, sanırım döner nerede kaldı diye bakıyordu..

 

Ki garson kız elindeki döner ve ayranla buraya masaya doğru geliyordu, Neva'nın gözleri yine ışıldadı.

 

Bu kadar sevmesi gerçekten çok tuhaf, aslında bunu yemesi çok sağlıklı değil ama kıyamıyorum da, çok seviyor.

 

Kız önüne bıraktı ve Neva hiç düşünmeden eline aldı ve bir ısırık aldı.

 

 

Ağzında çiğnemeye başladı, garson kız Neva ya baktı, "Afiyet olsun efendim" dedi ve geri çekildi. Önündeki ayranı elime aldım ve çalkalayıp kapağını açıp önüne bıraktım.

 

 

Bana teşekkür ederim der gibi bakıyordu..

 

Gülümsedim, gerçekten çok seviyordu bunu yemesinden anlamıştım. Bakalım hepsini yiyebilecek mi?

 

 

Kahvemi de içmiştim ve Neva'ya baktığım da ayranı bitirdiğini gördüm. Dürümden de çok az kalmıştı.

 

Tuhaf bakıyordu, "Şey niye öyle bakıyorsun" dedi.

 

Nasıl bakıyordum ki?

 

"Nasıl bakıyorum?" Dedim ve başımı hafif sağa yatırdım.

 

"Şey gibi.." dedi.

 

"Ney gibi" dedim.

 

"Şu an bana ilk kez döner yiyen bir kız görmüş gibi bakıyorsun?" Dedi.

 

Güldüm, "Bu şekilde iştahlı yiyeni ilk kez gördüğüm doğru" dedim.

 

Güldü, "Özür dilerim, tavuk döner denilince bende akan sular duruyor" dedi.

 

"Yeter ki ye" dedim.

 

 

Güldü, "Hiç bıkmadan yerim" dedi.

 

"Gördüm bunu" dedim ve gülümsedim.

 

Arkasına baktı ve , "Paketler hala olmadı sanırım" dedi ve bana baktı.

 

"Onlar hazırlayana kadar bir şey içmek ister misin?" Dedim.

 

"Yok hayır karnım şişti" dedi ve karnına bakıyordu.

 

Gülümsedim, "Sade kahve iyi gelir diye demiştim" diyerek gözlerine baktım.

 

"Teşekkür ederim ama içmesem daha iyi" dedi.

 

"Sen bilirsin" dedim.

 

 

Paketler de gelmişti, masaya bıraktılar ve kartı garsona uzattım ve hesabı halletmesini bekledim.

 

Neva'ya baktığımda onun bana değil de paketleri incelediğini gördüm.

 

"Eksik yoktur" dedim ve bana baktı.

 

"Nereden anladın?" Dedi ve gülümsedim.

 

"Öyle bir inceleyerek baktın ki, anlamamak mümkün değil."

 

Bir şey demedi mahcup olmuş gibi bakıyordu. Mahcup olsun diye söylememiştim ama nasırım istemeden de olsa bunu yapmıştım.

 

"Öyle başını eğme, mahcup ol diye söylemedim, seninle uğraşıyordum sadece" diyerek gözünün içine baktım.

 

 

"Tamam.." dedi eline paketleri aldı, "Gidelim mi artık" dedi.

 

Başımı salladım ve ayağa kalktım, garson elindeki kartla yanıma geldi.

 

"Buyurun edendim," dedi ve kartı bana uzattı. Elinden aldım ve cebime attım..

 

 

Hastanenin içine girdiğimizde Neva, incinin yanına gitmek için üst kata çıktı çıkamadan önce de elindeki paketin birini bana vermişti.

 

Rauf amcaya bunu ben verecektim, o da İnci ve Asel'in paketlerini götürdü.

 

 

Odanın önüne geldim ve kapıyı iki kez vurup içeri girdim.

 

Rauf ve Veysel beni görünce başını çevirdi.

 

"Yemek getirdim" dedim ve yanlarına doğru ilerledim.

 

Rauf, "yemek mi getirdin bana mı?" Dedi şaşkın bir şekilde.

 

Neden şaşırmıştı ki?

 

"Evet sana" dedim.

 

Veysel'e baktı ve, "Sen Hastaneye dışardan yiyecek getirtmezdin ki?" Dedi

 

 

Doğru bunu sevmezdim çünkü hastanedeki yemekler çok kaliteliydi ve yemekler kesinlikle yatan hastalar için ücretsizdi.

 

"Neva, almak istedi" dedim.

 

"Şimdi anlaşıldı, Neva aldı değil mi onları" dedi.

 

Başımı salladım onun fikriydi.

 

 

Veysel'e uzattım ve elimden aldı ve Rauf beye baktı, "Döner kokusu aldım" dedi.

 

"Öyle zaten" dedim.

 

İkisi de güldü, "Sen dönerin kokusu sevmezsin ki?" Dedi Rauf amca.

 

Doğru sevmezdim ama Neva seviyordu..

 

Onun için her şeyi yaparım, kokusunu sevmeme rağmen alt katta kahve içmiştim normalde hep üst katına çıkıp kahvemi içer hemen çıkardım.

 

 

Ama Neva sayesinde bugün kokudan bile rahatsız olmamıştım zaten ona bakmaktan dönerin kokusunu bile anlayamamıştım..

 

 

 

 

Rauf amca döneri yemişti ve bende biraz durduktan sonra çıkmıştım. Doktoruyla konuştum bugün burada kalacaktı.

 

 

Saate baktığım da epey bir geç olduğunu fark ettim neredeyse akşam olmak üzereydi..

 

 

Alt kata Neva'nın yanına gitmek için Asansöre doğru yürümeye başladım.

 

Asansöre bindiğim de 7. Yazan yere bastım ve asansörün hareket etmesini bekledim.

 

Çalışmaya başladı ve telefonum çalmaya başladı. Asansör durduğunda cebimden telefonumu çıkarıyordum.

 

Ekrana baktım ve yiğit arıyordu bekletmeden açıp kulağıma götürdüm telefonu.

 

"Efendim yiğit"

 

"Abi, Odin ve Liz gelmiş eve götürmelerini söyledim" dedi.

 

"Tamam yiğit her şeyleri hazır değil mi arka bahçede?"

 

"Evet abi her şey hazır" dedi.

 

"Tamam" dedim ve telefonu kapattım.

 

Kulağımdan çekip cebime attım telefonu, odaya doğru yürüdüm ve tam kapıyı çalıyordum ki kapı açıldı ve tam karşımda Neva vardı.

 

Geri çekildim ve Neva ve İnci ye baktım.

 

"Artık eve git canım biz yarın çıkacakmışız zaten" dedi İnci ve Neva'ya sarıldı.

 

"Tamam canım, yarın sizi almaya geleceğim ben bırakırım eve" dedi Neva.

 

"Asel de yorulmasın dolmuş taksi falan derken" diye ekledi.

 

"Tamam canım" dedi inci.

 

Neva el salladı ve yanıma geldi, "İşin bitti mi?" Dedi.

 

 

"Bitti.." dedim.

 

Başını salladı ve, "Eve gidiyoruz o zaman" dedi.

 

"Evet gidiyoruz" dedim.

 

Başını salladı ve yürümeye başladı bende arkasından onu takip ettim..

 

 

Arabaya bindiğimizde Neva sağımda otuyordu Yiğit sürücü koltuğuna geçmişti Polat'ı burada bırakmıştım.

 

Rauf Amcaya ve İncilere bakmasını söylemiştim.

 

 

Yiğit arabayı sürmeye başladı, ve Neva da camdan dışarı bakıyordu.

 

Neva'nın telefonu çalmaya başladı ve çantasındaki telefonu eline aldı, ekrana baktı ve sonra da bana baktı.

 

Ekrana baktığım da Babam yazısını gördüm, "Aç.." dedim ve başını çevirdi telefonu açtı ve kulağına dayadı telefonu.

 

"Efendim baba" dedi ve dinlemeye başladı.

 

"Nedeni söylemediler mi baba?" Dedi ve dinledi ve tekrar bir şeyler söylemek için ağzını açmak üzereydi ki geri kapattı ve ne konuştuklarını duyamıyordum ki..

 

"Tamam baba ben bir bakacağım" dedi ve telefonu kapattı.

 

 

Bana döndü ve, "Babamı görevinden almışlar" dedi.

 

Yiğit dikiz aynasından bana baktı.

 

"Neden almışlar?" Dedim bilmiyormuş gibi.

 

 

"Bilmiyorum, babam da bilmiyor bir süre Polislik yapamayacakmış" dedi.

 

Bana baktı, "Senin bir parmağın var mı?" Dedi şüpheyle bakıyordu bana.

 

"Hayır, yok onca derdimin arasında bir baban mı kaldı uğraşacağım" dedim.

 

Yalan söylemiştim ben aldırmıştım görevinden onun gibi bir adamın daha fazla Polislik yapmasını istemiyordum o kadar kutsal bir mesleği kirletemezdi..

 

"Peki neden görevden aldıklarını öğrenebilir misin?" Dedi.

 

Benden bunu isteme Neva..

 

"Öğrenirim.." dedim.

 

Yiğit'in gözleri dikiz aynasından beni bulmuştu yine. Şu an nedeni sorguladığına emindim.

 

 

"Teşekkür ederim" dedi ve gülümsedi.

 

 

Benden ne isterse yapabilirdim, yapamam dediğim şeyi bile onun için yapardım.

 

 

"Durduk yere görevinden alamazlar herhalde değil mi? Dedi.

 

Gözlerine baktım bana işkence çektiriyordu şu an. "Alamazlar" dedim.

 

"Bende öyle düşünüyorum, bu işte bir şey var, babam kötü biri değil" demişti ki elimi yumruk yaptım.

 

Sakin ol, sakin ol onun bir suçu yok, o şerefsizin gerçek yüzünden henüz haberi yok.

 

 

Bir şey söylemedim ve ona bakmaya devam ettim sadece. Benim konuşmayacağımı anlayınca yönünü çevirdi ve camdan bakmaya başladı..

 

 

Eve varmak üzereydik bunu girdiğimiz yoldan anlamıştım.

 

Yiğit bana baktı, "Abi Dicle ve Cihat bey evdeymiş" dedi.

 

Onların evde ne işi vardı ki?

 

"Kim söyledi?" Dedim.

 

"Engin aradı siz hastaneden çıkmadan önce o söyledi abi" dedi.

 

Neva da bizi dinliyordu, "Tamam" diyerek Neva ya baktım o da bana baktı ve başını yine cama çevirmişti...

 

 

 

Neva. 

Babamın görevinden alınması iyi olmamıştı, şimdi buna çok üzülecek üstelik ben yanında bile değilim.

 

Timur öğreneceğim demişti, o yüzden çokta üstelemedim çünkü babamı sevmediğini biliyordum..

 

 

Babama katil gözüyle bakıyor ama babam öyle biri değildi ki!

 

Yiğit Dicle ve Cihat'ın evde olduğunu söylemişti. Neden eve bizden önce gelmişler di ki acaba, bir olmuş olsa ararlardı herhalde..

 

Araba durduğun da Timur'a bakmadan arabadan indim.

 

Timur ve Yiğit de arabadan çıkmıştı. Yavaş bir şekilde demir kapının önüne geldim ve açılmasını bekledim çok bekletmeden de açmışlardı zaten kapıyı..

 

Dicle, "Dur kızım," diyen sesini işittim.

 

Kızım derken ne kızından bahsediyordu ki?

 

 

Yiğit, "Abi sanırım dışarı da Odin ve Liz le oynuyor Dicle hanım" diyen Yiğit'in sesiyle ona döndüm.

 

Odin be Liz de kimdi?

 

"Size doğru geliyorlar Seni görünce durmazlar ki zaten" diyen neşeli sesini işittim.

 

Başımı çevirdiğim de üzerime doğru gelen iki tane köpeği gördüm.

 

Gözlerim anında açıldı..

Hayır! Hayır!

 

Onalar olmaz! Onlar olmaz!

 

Anında arkamı döndüm ve Timur'a çarptım.

 

"Timur!" Demiştim ki köpeklerin hırlama sesini duydum.

 

Öyle bir çığlık attım ki, ne köpeklerin sesini duyabiliyordum ne bir şey hissediyordum.

 

Bir şeye tutunuyordum ama neye tutunuyordum..

 

Kafamın içindeki sesler artmaya başladı, "Durun, yapmayın" diyen ağlama sesleri kulağımdan çınlıyordu..

 

Çocuk sesiydi, susmuyordu kulaklarımı kapattım ve duymak istemiyordum hiç bir sesi duymak istemiyordum..

 

"Neva Dur" diyen sesin kime ait olduğunu algılayamıyordum.

 

Kendimi kaybetmiştim kafamda ki çocuğun ağlama sesi kulağımdan çıkmıyordu..

 

Artık sesler susmaya başlamıştı, ve başımı dik tutamadım...

 

 

 

 

 

 

Timur.

Liz ve Odin bana doğru koşmaya başladığında Neva başını onlara çevirmişti ki anında bana döndü ve yüzü kireç gibi olmuştu..

 

"Timur," dedi ve bana tutundu, neler oluyor?

 

Odin iyice yaklaştığında Neva öyle bir çığlık atmıştı ki Odin geri geri girmişti.

 

Dicle'nin yanıma doğru koşturduğunu gördüm..

 

 

Evdeki kapı da açılmıştı Ve Cihat da koşturarak bize doğru geliyordu.

 

Neva iki eliyle de kulaklarını kapatıyordu ve gözlerinden yaşlar akıyordu.

Kafasını sağa sola sallamaya başladı, "Neva!" Dedim.

 

Yere çökmüştük ve hala kulaklarını kapatıyordu, ağlaması da durmuyordu.

 

"Dur, Neva ne oluyor?" Dedim ama Neva durmadı daha çok çırpındı, daha sıkı elleriyle kulağını kapattı ve en sonunda elleri gevşemişti..

 

Başı kolumun üstüne düştü, elleri de yana düşmüştü gözleri de kapandı bayılmıştı.

 

Dicle, "Abi ne oluyor?" Dedi.

 

Ona baktım ne olduğunu bende bilmiyordum.

 

Neva'yı kucağıma aldım ve Eve doğru yürümeye başladım, "Yiğit çabuk doktor çağır çabuk" diyen Cihat'ın sesini duymuştum.

 

Kapı açıktı Asya da sesi duymuş olmalı ki kapıyı açık bırakmış merdivenlerden iniyordu..

 

Salona geldiğim de Neva'yı koltuğa bıraktım.

 

"Neva, uyan" dedim ve bira kaç kez yüzüne hafif bir şekilde vurdum ve hiç bir tepki vermiyordu.

 

"Abi neden bayıldı, neden o şekilde çığlık attı ve kendini kaybetti" dedi Dicle.

 

"Bilmiyorum!" Diye sert bir şekilde bağırmıştım.

 

Neden o şekilde olduğunu bende anlamamıştım, Odin ve Lizden mi korkmuştu acaba.

 

Yiğit de içeri girmişti, "Abi Odin ve Lizi görünce bu şekilde oldu" diyen Yiğit'e baktım.

 

Cihat da içeri girmişti, "Neler oluyor? Neden bayıldı Neva?" Dedi ve yanımıza doğru geldi.

 

"Asya kolonya getir!" Dedim.

 

Asya koşturarak mutfağa gitti..

 

Asya kolonyayı Dicle'ye uzatmıştı ki Dicle den önce çekip aldım.

 

 

 

 

Elime biraz sıktım ve Neva'nın burnuna götürdüm ve geri çektim, hala kıpırdamadı.

 

Dicle, "Abi ver bileklerine sıkalım" dedi ve ona uzattım.

 

Bileğine sıktı ve ovdu ama Neva hala kıpırdamıyordu, Yiğit'e baktım, "Nerede kaldı bu doktor!" Dedim sert bir sesle..

 

Barlas içeri gelmişti, "Getirdim Timur bey" dedi ve araKasındaki doktoru gördüm.

 

Dicle ayağa kalktı ve çekildi Neva'nın başından..

 

 

Doktor hemen geldi, "Ne oldu?" Dedi.

 

"Bilmiyoruz, bir anda bayıldı" dedi Dicle.

 

Doktor çantasından bir kaç bir şey çıkardı ve tansiyonunu ölçecekti sanırım.

Geri çekildim ve Cebimdeki telefonu Yiğit'e uzattım, "Ara şunu" dedim.

 

Yiğit kimden bahsettiğimi biliyordu ve elimden aldı, doktor tansiyonuna bakıyordu gözümü de üzerinden çekmiyordum.

 

Yiğit, "Abi al" dedi ve telefonu kulağıma götürdüm.

 

"Neler oluyor?" Diyen sesini duydum.

 

"Neva bayıldı, Kriz gibi bir şeye girdi kulaklarını falan kapattı çığlık attı," dedim.

 

"Lan! Yoksa Neva'ya köpek mi gösterdiniz!" Dedi sert bir sesle.

 

"Benim köpekleri görünce mi böyle oldu" dedim. Neler oluyordu neden köpek görünce kötü oluyordu?

 

 

"Lan! Allah sizi kahretmesin, Travması var onun travması, 7 yaşındayken köpeklerin saldırısına uğradı ve komaya girdi, komaya! Neredesiniz siz ben geleceğim, Senin hastanen de misin" diyen sesini duyuyordum ama hiç bir şey söylemeden öylece Neva'ya baktım hiç gözlerini açmadan uzanıyordu öylece.

 

Telefonu kulağımdan çektim ve Yiğit'e uzattım.

 

Doktor, "Tansiyonu çok düşük, burada müdahale edemem hastaneye gitmesi gerekiyor." Dedi.

 

Geri çekildi, "Tamam çekil" dedim Ve kucağıma alıp Yürümeye başladım.

 

Allah'ım ne olur bir şey olmasın, hepsi benim yüzümden oldu.

 

Barlas demir kapıyı hızlı bir şekilde açmıştı, ve hemen geçtim kapıdan arabaya koşup kapısını açtı. Neva'yı arka koltuğa yerleştirdim ve geri çekilip kapısını kapattım.

 

Barlas anahtarı elime, verdi geri çekildi diğerlerine baktığımda hepsi dışarıdaydı ve daha fazla onlara bakmadan arabaya bindim ve çalıştırdım.

 

Arkama baktım ve hala Gözünü bile açmamıştı..

 

"Allah kahretsin!" Diyerek direksiyona vurdum.

 

"Neden, koruyamıyorum ben bu kızı? Neden!" Diyerek kendime kızıyordum.

 

Bana bundan bahsetmemişti bahsetse böyle olmazdı en azından alıştırarak gösterirdim. Bu şekilde olacağını bilseydim başka yere bile gönderirdim onları.

 

Aydan arkaya baktığımda, Cihat'ın arabası gam arkamdaydı son sürat bizim hastaneye doğru gidiyordum.

 

Hastaneye arayıp haber versem iyi olacak. Elimi cebime attım ve aklıma geldi Yiğit'in eline vermiştim.

 

Başımı arkaya çevirdim ve, "Dayan güzelim, gelmek üzereyiz" dedim ama hiç bir şekilde kıpırdamıyordu.

 

Önüme döndüm ve gaza biraz daha yüklendim ve sürmeye devam ettim. Arabaları kırmasaydım hızlı gidemezdim gelmek üzereydim.

 

 

Hastanenin girişine geldim ve arabayı ani fren yaparak durdurdum.

 

Kapımı açıp direk arabadan çıktım, ve Karşıda bankta Oturan İnci Polat'ı gördüm Polat'ın gözü beni görünce anında ayağa kalktı.

 

Neva'nın olduğu tarafa dolaştım ve Neva'yı kucağımı aldım.

 

"Ne oldu Neva'ya?" Diyen inciye baktım, "Çekil önümden!" Dedim sert bir şekilde.

 

Acil'e girdiğim de hemşireler önüme doğru koşturmaya başladı, karşıdaki özgürü gördüm ve o da önüme koşturdu.

 

"Neler oluyor Timur?" Dedi.

 

"Tansiyonu düşük, travması mı ne varmış" dedim.

 

"Tamam sakin ol, gel şuraya koy" dedi ve önüme gelen sedyenin üstüne bıraktım Neva hiç bir şekilde kıpırdamamıştı.

 

Özgür, "Sen bekle burada," dedi ve Acilden içeri hızlı bir şekilde girmişlerdi.

 

"Neler oluyor Timur?" Diyen incinin sesine döndüm.

 

Telaşlı bir şekilde sormuştu, "Travması mı ne varmış" dedim.

 

"Yoksa, Neva köpek mi gördü?" Dedi telaşlı bir sesle.

 

Başımı salladım, "Sen biliyor muydun?" Dedim.

 

"Evet, biliyordum onunla ilk tanıştığım zaman Kafeden çıktığımız da bir gurup köpek bizim üstümüze gelince Krize girmişti ve bende o zaman öğrenmiştim" dedi düşünceli bir sesle.

 

"Bana söylemedi, söyleseydi getirmezdim onları evime" dedim ve kendimi sandalyenin bıraktım..

 

"Benim yüzümden oldu, hepsi benim yüzümden!" Dedim.

 

 

Dicle koşturarak yanıma gelmişti, "Nerede içeri de mi?" Dedi telaşlı bir şekilde.

 

"Evet" dedi inci.

 

"Benim yüzümden, benim yüzümden!" Dedim.

 

"Evet senin yüzünden hepsi senin yüzünden oluyor lan!" Diyen sese döndüm.

 

Akif..

 

Hızlı bir şekilde yanımda geldi ve yakamdan tutu, "Hepsi senin yüzünden lan hepsi senin yüzünden!" Diye bağırmıştı.

 

 

Ses çıkaramıyordum ki, ben hala bayılmadan önceki haline takılı kalmıştım.

 

"Bırak abimi! Sen kimsin" dedi Dicle.

 

"Neva'nın babası tanışmadınız mı siz hiç?" Diye sordu inci.

 

Akif beni bıraktı ve geri çekildi.

 

"Tanışmadık, tamışmakda istemiyorum zaten!" Diyen sert sesine başımı kaldırmıştım.

 

Benim de bir sabrım var ve o sabrımda taşmak üzereydi. Sinirli bir şekilde ona baktım.

 

Yiğit yanıma geldi, "Abi sakin ol burası yeri değil" diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

Başımı diğer tarafa çevirdim ve Neva'yı düşündüm. İstemeden yine ona zarar vermiştim..

 

 

Yaklaşık 30 dakikadır Özgürden de Neva dan da haber çıkmamıştı hepimiz burada oturmuş bekliyorduk.

 

"Oğlum." Diyen sese döndüm ve Rauf amcayı ayakta gördüm hastane kıyafetleriyle hem de.

 

"Neden kalktın ayağa sen" dedim.

 

"Olanları duydum oğlum çıktı mı Neva kızım" dedi ve gözlerini benim üstümden çekip Akife baktı.

 

Onu burada görünce sinirlenmişti kaşlarının çatılmasından anlamıştım. Ama şu an için hiç bir şey yapamazdı benim gibi.

 

"Neden kimse bir şey söylemiyor?" Diyen Dicle'ye baktım.

 

 

"Daha öncekinde de ayılması uzun sürmüştü" dedi İnci ve ona baktım.

 

"Tam olarak ne oldu?" Diyen Akif'in sesiyle ona baktım.

 

Dicle, "Ne olduğunu anlamadık ki, ben bizim köpeklerle oynuyordum sonra onlarda kapıdan içeri girdi ve köpekler abimi görünce direk koşturmaya başladı, bir an yengem bağırmaya başladı, işte elleriyle kulaklarını falan kapattı ve bir süre sonrada bayıldı" dedi.

 

"7 yaşındayken köpeklerin saldırısına maruz kaldı, onu bulduğumda çok kötü durumdaydı her tarafında köpeklerin izleri vardı, hastanede bir ay boyunca komaya girdiği için hiç bir şekilde uyanmadı, tam bir ay boyunca uyanmadı. Bir ay sonra uyandığın da, ilk söylediği şey ölmedim mi? Olmuştu" dedi ve gözünden bir kaç damla yaş düştü.

 

"20 yaşına girene kadar sürekli tedavi gördü, psikolojik açıdan onu çok etkilemişti o olay, ve vücudunda kalıcı olarak kalan izlerden nefret etti, unutmak için bir sürü ilaç kullandı kullanmaya da devam ediyor" diye ekledi ve nefes dışarı üfledi.

 

"En son seninleyken de krize girmişti" dedi İnciye bakarak.

 

İnci de başını salladı.

 

"O zaman da bir gün boyunca uyanmamıştı" dedi inci.

 

Akif başını salladı, "Görünce krize girmiyor, mutlaka köpeklerin hırlama sesini duymuş olmalı," dedi.

 

"Evet hırlamışlardı" dedi Dicle düşünceli bir şekilde.

 

Rauf amca ayakta duramadığı için koltuklardan birine oturmuştu.

 

"Şimdi de mi uyanmayacak?" Diye sordum.

 

Akif bana baktı, "Bilmiyorum, olabilir" dedi düşünceli bir sesle.

 

Kapı bir anda açıldı ve Özgür Acil yazan kapıdan çıktı.

 

 

Hemen ona döndüm ve bir kaç adımda yanına vardım, "Ne oldu uyandı mı?" Dedim. Sesimin telaşlı çıkmasına engel olamamıştım.

 

 

"Hayır Timur, uyanmadı tansiyonu da normale dönmedi neden bu halde? Şekeri varmış ama bunun şekerle bir ilgisi yok" dedi.

 

"7. Yaşındayken köpeklerin saldırısına maruz kalmıştı, o zamandan beri herhangi bir köpeğin üzerine koşmasından yada hırlamasın da bu şekilde krize giriyor" dedi Akif.

 

 

"Anladım bunu bildiğimiz iyi oldu, peki ilaç falan kullanmadı mı? Ve kaç kez bu şekilde oldu?" Dedi özgür.

 

Akif'e baktım, "Bugünle birlikte 8" dedi ve gözlerim açıldı.

 

Özgür, "Ne demek 8 kez, Psikolojik tedavi görmedi mi?" Dedi.

 

"Gördü, ama 2 yıldır iyiydi yenmek üzereydi, görünce artık tepki vermiyordu," dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Hayır veriyordu, kafeye girmeden önce etrafta köpek varsa asla girmiyordu" diyen inciye baktım.

 

"Yani evlenene kadar benim gözlemlediğim buydu" diye ekledi inci.

 

Özgür, "Anladım, birazdan normal odaya alacağım Neva'yı Tansiyonu yükselmesi için de sorumu çıkarmayacağım, bir saat içeri kimse girmesin" dedi.

Bana baktı, "Sende" diye de ekledi.

 

 

Bende mi girmeyecektim? Neden bende girmiyordum?

 

"Neden?" Dedim.

 

"Nedeni mi var Timur, Bu çok ciddi bir durum ben gir diyene kadar kimse girmeyecek" dedi kesin bir sesle.

 

Akif'e döndü, "Doktorun numarası var mı sizde?" Diyerek Akif'e baktı.

 

Akif, "Olması lazım" diyerek telefonu cebinden çıkardı ve bakmaya başladı.

 

 

Özgür bana döndü, "Merak etme iyi olacaktır, birde şimdi kullandığı ilaçlara bakacağım ona göre tekrar konuşuruz" dedi.

 

"Onu 5. Kattaki odalardan birine çıkar" dedim.

 

"Tamam onun için o odalardan birini ayarlayacağım" dedi özgür.

 

 

"Buldum" diyen Akif'e döndü.

 

Bende ona bakmıştım. Akif yanımıza yaklaştı ve, "Ekranındaki numarayı özgüre gösterdi"

 

Özgür numarayı cep telefonuna yazdı, ve bana baktı, "Ben şimdi konuşacağım bir doktoruyla onun ağzından duymam gerekiyor durumunun nasıl olduğunu" dedi arkasını dönerek gitti.

 

 

"Ne olacak şimdi?" Diyen Dicle'nin sesine döndüm.

 

"Sizi bilmiyorum ama ben yukarı çıkacağım" dedim ve arkamı dönerek oradan ayrıldım.

 

 

"Ah be güzelim sen neler yaşadın böyle?" Diyerek asansöre binmiştim.

 

 

Asansörü çalıştı ve düşünmeye başladım, o hali hala gözümün önünden gitmiyordu.

 

O çırpınışları, çığlığı, ağlaması bir türlü gitmiyor gözümün önünden.

 

Asansörün kapısı açıldı ve yürümeye başladım bu katta kimse yoktu sadece bizim için ayırmıştım bizden biri gelirse diye burası bizim Aileye ayrılmıştı.

 

 

Rauf Amcaya ben gelmeden ikinci kata yerleştirmişlermiş, buraya taşınmasını sağlardım ama orası da iyiydi. Orada başka hastalar da vardı tabi..

 

 

Koridorun ortasında durdum ve kendimi koltuğa bırakmıştım.

 

Çok geçmeden Asansör yine durmuştu ve o tarafa baktım. Cihat, Dicle, İnci Polat, Yiğit ve Akif asansörden çıkmıştı.

 

Onun burada olmasını istemiyordum ama diğerlerinin bu asamın kim olduğunu da öğrenmesini istemiyordum özelliklede Dicle'nin.

 

 

Onlara bakmayı kesip gözlerimi kapattım başımı duvara yasladım.

 

O şerefsizi görmemek için bunu yapmak zorundaydım, en azından görmezsem sinirlenmezdim..

 

 

 

2 saat sonra.

 

Neva odaya alınmıştı ve özgür de doktoruyla konuşmuş ve yapması gerektiğini söylemişti uyanmamasının nedenini psikolojik olarak demişti. Çünkü tansiyonunu normale döndürmüşlerdi.

 

 

2 saat boyunca odaya kimse girmemişti bende girmemiştim.

 

Özgür gir diyene kadar beklemek zorundaydım, Dicle'nin başı sağ omzumun üstündeydi.

 

"Uyanacak abi, yengem güçlü biri" dedi.

 

"Umarım Dicle.." dedim ve nefesimi sesli bir şekilde dışarı üfledim.

 

Akif de bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu, onun kızı da değil niye bu kadar endişeleniyor anlamıyorum ki?

 

 

Özgür asansörden göründüğünde Dicle başını omzumdan çekti ve ayağa kalktım. Dicle de kalkmıştı hatta İnci de kardeşi ve burası arasında gidip gelmişti.

 

Özgür bana baktı, "Gel benimle," dedi ve Neva'nın odasına doğru yürümeye başladı.

 

Akif de arkamdan gelmişti. Özgür, "Sadece Eşi girmeli" dedi.

 

Akif, "Ama.." demişti ki kapıyı açıp içeri girdi bende arkasından içeri girdim ve kapıyı Akif'in yüzüne kapattım.

 

 

Yönümü döndürdüğümde yatakta uzanan Neva'yı gördüm hiç kıpırdamadan yatıyordu.

 

Ona doğru ilerledim ve özgür gözlerini açtı ve baktıktan sonra geri çekildi, "Hala aynı, Doktoru ilacı kullandıysa çok fazla sürmez yaylanması demişti, sabah tüm ilaçları içti değil mi?" Diye sordu.

 

Başımı salladım, "evet içti" dedim ona bakmadan.

 

Nevanın üstünden çekmemiştim gözlerimi çok solgun görünüyordu.

 

"Tamam o zaman uyanması yakındır, endişelenecek bir durum yok Timur, bakma öyle" diyen özgüre başımı çevirdim.

 

"Ne kadar korktuğumdan haberin var mı? Yada gözümün önünde oldu her şey ve ben hiç bir şey bilmiyorum, ben burada yatan kadınla evliyim özgür! Hiç bir şey yapamadım, elim kolum tutmadı, öylece izledim sadece" dedim üzgün bir şekilde.

 

 

"Hepsi benim yüzümden, bu şekilde bir şey yaşadığını bile bilmiyordum ben, evliyim ama bilmiyorum!" Dedim sert bir sesle.

 

"Sakin ol, şu an durumu iyi senin yapabileceğin hiç bir şey yoktu Timur" dedi ve Neva'nın sağ elindeki baş parmağı kıpırdadı.

 

"Gördün mü kıkırdadı" dedim özgüre bakarak.

 

"Gördüm uyanıyor olmalı" dedi ve gözlerini Neva'ya baktı.

 

Bende Gözlerimi üzerinden çekmemiştim, ama tekrar kıpırdamadı. Hiç bir şekilde kıpırdamamıştı.

 

"Ben şimdi çıkıyorum tekrar geleceğim" dedi özgür ve arkasını dönerek çıktı.

 

Elini tuttum, "Özür dilerim peri kızı, bilmiyordum bilseydim, bu şekilde yatıyor olmazdın, lütfen çabuk uyan" dedim ve gözlerine baktım.

 

 

 

 

Koltuğa geçip oturdum ve bekleyeme başladım özgür uyanması yakındır demişti, o yüzden burada beklememde bir sakınca yok bence.

 

 

Başımı arkaya yasladım ve düşünmeye başladım, Neler yaşadığını çok merak ediyorum, ama öğreneceğim hepsini öğreneceğim..

 

 

 

 

 

"Hadi, hadi, Neva kendine gel"

Özgür'ün sesiyle kendime gelmiştim, neler oluyor? Ne ara uyumuştum ki ben!

 

 

 

Gözlerimi çevirdiğimde, özgür Nevaya bir şeyler yapıyordu, ayağa kalktım ve yürüdüm hemşireler ne ara dolmuştu ki odaya?

 

Tam karşılarında durdum. Özgür Neva'ya kalp masajı mı yapıyordu? Yoksa ben Yanlış mı görüyordum..

 

"Beyefendi lütfen dışarı çıkın" diyen hemşirenin sesini duydum ama hiç bir tepki veremedim.

 

Özgür hala uğraşıyordu, bende öylece izliyordum, "Bu doğru değil" dedim ve başımı sağa sola salladım.

 

 

Kapının açılma sesini duydum ve hiç bakmadım, şu an özgüre bakıyordum.

 

"Kızım! Lan sen kızım iyi demedin mi" diye içeri giren Akif'in sesiyle bile dönmemiştim.

 

Gözümün önünde her şey oluyordu ve ben öylece izliyordum, özgür ellerini çekmişti, Neva neden kıpırdamıyordu?

 

 

Neden uyanmadı? Neden hala gözlerini açmadı?

 

Özgür'e baktığımda başını sağa sola salladı..

 

 

Ne demekti bu!

 

Neden bir şey yapmıyordu?

 

"Kızım!" Diyen Akif'in sesini duydum. Ama hiç bir tepki veremiyordum.

 

Bu doğru değil, bu doğru değil, Neva ölmedi! Bu doğru değil!

 

Ölmedi değil mi benim karım, ölmedi!...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evetttt bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız, bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Lütfen yıldıza basmayı unutmayın..

 

 

Rauf Arıkan'ın zarar görmeden kazadan kurtulmasını bekliyor muydunuz?

 

 

Peki Neva'nın uyuduklarını unutmasını bekliyor muydunuz?

 

 

Sizce Kaan ve Dicle arasında bir şeyler var mı?

 

 

Neva'nın bu şekilde bir Travma yaşaması hakkında ne düşüyorsunuz?

 

 

İnci ve Polat arasında Neler olmuş olabilir?

 

 

Sizce Neva öldü mü?

 

 

Diğer bölümde görüşmek üzere o zamana kadar kendinize iyi bakın ve yazarınızdan size çokça kalp..🫶🏻 🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻

Loading...
0%