Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. BEYAZ GÜL

@sinemm2611

16. BEYAZ GÜL

 

 

 

 

 

 

 

Bölüme geçmeden önce, Burada geçen kişi ve olayların tamamen hayalden ibaret olduğunu unutmayalım...

 

 

 

Oy ve yorumlarını bekliyorum, hayalet okuyucularım sizlerde sadece yıldıza basmanızı rica ediyorum, şimdiden teşekkür ederim ve keyifli okumalar dilerim...🫶🏻❤️

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Bu doğru değil, bu doğru değil, Neva ölmedi! Bu doğru değil!

 

Ölmedi değil mi benim karım, ölmedi!..

 

"Timur!"

 

"Timur!

 

"Timur"..

 

Başımı öyle bir hızla kaldırdım ve Ayağa kalktım, Neva'yı yatağın içinde uyanmış ve bana bakarken buldum..

 

Allah'ım sana şükürler olsun Rüyaymış, gerçek gibiydi oysaki her şey.

 

 

Uyanmış bana mı bakıyordu?

 

 

"Neva.." dedim hızla yanına adımladım, yatağın kenarına oturdum ve ne tepki vereceğini düşünmeden kendime çektim ve sarıldım.

 

Ne olduğunu anlayamadığı için tepki verememişti, bunu hiç bir tepki vermeden öylece beklemesinden anlamıştım.

 

 

"Timur, sakin ol ben iyiyim" dedi ama ben hala bundan emin değildim. Emin olmak için sarılmak istiyordum en azından gerçek olduğunu anlamak istemiştim neyse ki gerçekmiş..

 

Kendimi geri çektim ve yüzünü inceledim, iyi gibiydi.

 

 

"Neler oldu bana tam olarak?" Dedi.

 

"Hatırlamıyor musun?" Dedim ve yüzünden gözlerimi hiç çekmemiştim.

 

"Yani tam net değil, en son eve gidiyorduk biz sonra ne oldu?" Dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Küçükken köpeklerin saldırısına uğramışsın Neva neden bunu bana söylemedin?" Dedim.

 

Bir şey söylemeden şaşkın bir şekilde bana bakmaya devam etti.

 

"Bilseydim ilk sana söylerdim, köpeklerin geleceğini" dedim.

 

"Özür dilerim Neva, canını yaktım, kriz geçirmene sebep oldum" dedim ve üzgün bir şekilde gözlerinin içine baktım.

 

"Timur, senin bir suçun yok! Bu olanlar senin suçun değildi, tamamen benim hatam, unutmasaydım söylerdim." dedi ve gözlerini gözlerime sabitledi.

 

"Ne demek unutmasaydın? Söylemeyi mi unuttun?" Dedim şüpheli bir sesle.

 

"Evet, unuttum hatta ben o günü bile hatırlamıyorum nasıl krize girmiş?" dedi.

 

 

Düşündüm ve unutması için ilaç kullandığını söylemişti Akif ama bu kadar unutması normal miydi?

 

Bunu Özgür den öğrenirdim..

 

 

"Sen düşünme bunları şimdi, tamam mı dinlen sadece" dedim ve ayağa kalktım..

 

 

"Nereye?" Dedi ve ona baktım, "Herkes dışarıda olmalı, haber vereceğim" dedim ve önüme dönerek kapıya doğru ilerledim, kapının kolunu çevirdim ve açtım.

 

Dışarı adım attım, koridora göz attım da kimse yoktu, neredeydi bunlar?

 

O şerefsiz nereye gitti ki şimdi?

 

İnci ve Dicle sol taraftan geliyordu, beni görünce ikisi de oldukları yerde durdu.

 

İnci, "Yoksa.. Neva'ya bir şey mi oldu" dedi ve telaşlı bir şekilde yürümeye başladı.

 

"Uyandı.. Ben doktoru çağırmaya gideceğim siz de geçin içeri" dedim ve Dicle'ye baktım.

 

"Neva'nın babası nerede?" Dedim.

 

"O mu? Cihat abimle alt kata inmişti" diyerek bana baktı.

 

"Bir şey mi olmuştu?" Dedi.

 

Başımı salladım, "Olmadı, geçin içeri" dedim ve odadan tamamen çıktım.

 

 

Telefonumu cebimden çıkardım, arama yerine, Özgür yazdım.

 

İlk başta çıktı, Özgür sezer yazısının üstüne tıkladım ve kulağıma dayadım..

 

 

 

Özgüre uyandığını söyledim ve sonrada unuttuğunu, bir çok şeyi hatırlamadığını söylüyor dediğim de bana travmadan kaynaklı olabileceğini söyledi kullandığı ilaçta bir sorun olmadığını söyledi..

 

Özgürle konuştuktan sonra odaya geri girmek için kapıyı açtım ve içeri girdim.

 

 

Başımı çevirdiğim de Neva'nın başına toplanmıştı hepsi de. "Toplanmayın başına" dediğimde hepsinin bakışları beni buldu.

 

Akif denen şerefsizin de bakışları bendeydi ne ara gelmişti lan bu buraya!

 

Neva bir kaç saniyeliğine de olsa bana bakmıştı ki gözlerini tekrar inciye çevirdi.

 

Şu an da kimse beni dinlemiyor onu fark ettim, "Kime diyorum ben Rahat bırakın karımı!" Dedim sert bir sesle.

 

Bu sefer sert bir sesle söylediğim için bir kaç adım mesafe koydular yatakla aralarına, beni şaşırtansa Akif de geri çekilmişti ne hikmetse artık..

 

Akif, "Bende Nerede kaldı benim maço damat diyordum" dedi.

 

Gözlerimi öyle bir açtım ki nasıl tepki vereceğimi bilemeden öylece ona baktım.

 

Ne söyledi lan bu adam?

 

Damat mı dedi? Yok! Yok! Ben kesinlikle hala kabus görüyorum..

 

Dicle'nin bakışları beni buldu, "Yok be Akif amca maço olsa da yufka yüreklidir Benim abim" diyen Dicle'nin sesiyle hala kendime gelmeye çalışıyordum.

 

Biri damadım der diğeri de Akif amca!

 

Allah'ım sen beni sınıyorsun biliyorum ama ne olursun beni bu adamla sınama..

 

 

İnci Neva'ya bakışlarını çevirdiğinde, "Ben şimdi üst kata çıkacağım canım Asel'e bakıp geleceğim tekrar" diyerek gülümsedi ve arkasını dönerek önümden geçti, kapıyı açıp ardından kapattı.

 

 

Hiç bir şey söylemeden düz bir şekilde, Akif'e baktım, şu an diğerleri var diye oyun yapıyordu biliyorum ama anlayamadığım şey şu ki, kızım demesi bile yalan onun.

 

Neva onun kızı değil, eminim ki mert bir adamın kızıdır, Neva'nın annesini bulunca öğreneceğim bunu. Tabi o kadında gerçekten Annesiyse..

 

 

Akif Neva'ya bakışlarını çevirdiğinde, "Güzel kızım ben dışarıdayım" dedi.

 

Neva, "Tamam Baba" diyerek gülümsemişti.

 

Akif yanımdan geçerken ona ters bir şekilde bir bakış atmıştım..

 

Dicle Ve Cihat kaldı derken cihat da ayaklanmıştı, "Bende buralarda olurum Neva, dikkat et kendine" dedi ve önüne dönerek bana baktı. Gülümseyerek yanımdan geçti ve kapıdan çıktı.

 

Dicle, ben ve Neva kalmıştık, Şimdi özgür de gelir.

 

Kapı aniden açıldı ve Özgür içeri girişti. İyi adamda lafın üstüne gelirmiş.

 

Bakışları beni buldu, gülümseyerek Neva'nın yanına doğru adımladı.

 

Bende yanlarına doğru adımlarımı hızlandırdım.

 

Özgür, "Hastamız da uyanmış, nasıl hissediyorsun kendini Neva?" Dedi.

 

Neva, "Teşekkür ederim doktor bey, şu an iyiyim" dedi ve gözlerini özgüre dikmişti.

 

Şu an özgürü unutma gibi bir ihtimali var mı?

 

Dikkatli bir şekilde Neva dan gözlerimi çekmeden tepkilerine bakıyordum ki unutup unutamadığını anlayabileyim.

 

Özgür, "İyi gördüm seni" diyerek gözlerinin içine baktı ve geri çekildi.

 

"Herhangi bir sorun gözükmüyor, bayılmasının ve uyumasını psikolojik olduğunu düşünüyorum ki doktoru da bu katıldı." Dediğinde Neva ona ne doktoru dermiş gibi bakıyordu.

 

"Doktorun verdiği ilaç da bir sıkıntı yok değil mi?" Dediğim de Dicle'nin bakışlarını üstümde hissetmiştim.

 

"Herhangi bir sorun yok Timur, ama ben Neva dan kan örneği aldım her ihtimale karşı" dedi özgür.

 

Başımı salladım, "İyi yapmışsın, çok fazla unutması normal değil gibime geliyor, ilacın etkisi olduğunu düşünsen de bence değil" dediğim de özgür gülmüştü.

 

"İlacın etkisi olduğuna hala eminim, günde iki kere alıyor Timur, unutması çok normal" dedi.

 

Hiç bir şey söylemeden dümdüz bir şekilde yüzüne baktım.

 

"Tamam sen öyle diyorsan, öyledir" dedim nefesi dışarı üfleyerek.

 

Daha fazla laf dalaşına girip de kardeşimin dikkatini üzerime çekmek istemiyordum.

 

 

Özgür, "Tamam o halde ben şimdi gidiyorum, yine gelirim" dedi ve bana gülümseyerek kapıdan çıkıp gitti.

 

"Tek bir kelime dahi duymak istemiyorum" dedim ve koltuğa kendimi bıraktım.

 

 

Tam 1 saattir Dicle'nin çıkmasını bekliyordum ki sonunda çıkmıştı ama Neva da çok yorgun görünüyordu.

 

"Timur" dedi ve başımı ona çevirdim.

 

"Ben açıktım," dedi utangaç bir şekilde.

 

Gülümsedim, "Hemen hallediyorum" dedim.

 

Elime telefonu aldım, Yiğit'e yazdım..

 

 

 

 

 

 

 

İNCİ.

Üst kata çıktığımda kardeşimin odasına varmak üzereyken, "İnci, bekle" diyen Polat'ın sesiyle ona döndüm.

 

Neva'nın hastaneye gelmesiyse konuşmamız yatım kalmıştı, hatta hiç başlamamıştı bile.

 

Polat, "Konuşalım mı?" Dedi.

 

Başımı salladım, "Biraz bekle, kardeşimi kontrol edip geleceğim" dedim ve ona arkamı dönerek kapıyı açıp başımı içeri uzattım.

 

Asel mışıl mışıl uyuyordu, kolundaki serum da akıyordu ve bir sorun görünmüyordu.

 

Başımı çekip kapıyı yavaş bir şekilde geri kapattım.

 

Arkamı döndüğümde Polat'a baktım. O da bana bakıyordu, yürümeye başladığım da, "Nerede konuşacağız?" Dedim yüzüne bakmadan.

 

"Bahçede konuşalım Kimse yok Bahçede" dedi yürümeye devam ederken.

 

Asansör açıldığında direk bindik, o arkama geçmişti ben ise onun önünde durarak asansörü çalıştırdım.

 

 

Zemin kata indiğimde çıkışa doğru yürümeye başladım, arkamdan onun da geldiğini hissediyordum.

 

 

Hastanenin bahçesine göz gezdirdiğim de gerçekten de kimsecikler yoktu, zaten geç bir saat olmuştu.

 

İlerideki banka doğru ilerlemeye başladım, Polat'ın da arkamdan sessiz bir şekilde geldiğini ayak seslerinden anlayabiliyordum.

 

 

Bankın olduğu yere geldim ve oturdum, gözlerimi ona çevirdim.

 

"Seni dinliyorum." Diyerek kaşlarımı da çatmış bir şekilde dik dik yüzüne bakıyordum.

 

 

"Konuşmak isteyen sendin ben değil!" Dedi üstüne bastırarak.

 

"Ya sen ne yapmaya çalışıyorsun? Senin amacın ne! Söyle bana senin amacın ne!" Dedim sert bir şekilde.

 

 

"Bir amacım yok" dedi hiç düşünmeden.

 

"Bir amacın yok öyle mi?" Dedim alay eder gibi.

 

"İnci, bana bağırma!" dedi üstüne bastırarak söylemişti.

 

 

"Ne yapayım sana alkış falan mı tutayım, faturaları mı ödemler, masraflarımı ödemeler.. Neyim lan ben senin için, hayat kadını mı?" Dedim bezmiş bir şekilde.

 

Sinirlenmişti, "Laflarına ve sözlerine dikkat et, karşında çocuk yok senin!" Dedi sert bir sesle.

 

 

Alay eder gibi baktım ve, "Çocuk yok, ulan sen değil misin beni 2 senedir arayıp sormayan, bir gece kapıma gelir, yermedi yatağıma da girer ve sonrada çekip gider" dedim içimdeki öfkeyi atmam çok zordu.

 

"Hiç arkasına bakmadan şehir değiştiren sensin, Allah'ın işi işte yine karşıma çıktın, ama ne değişti biliyor musun o senden hoşlanan ve kendini gururunu ayaklar altına alıp seninle birlikte olan kadın yok artık!" Dedim sert bir şekilde.

 

 

"Bağırmadan konuş" diyerek beni uyardı.

 

Çok umurumda ya uyarması.

 

 

"Hala, Duyguyu unutamadın değil mi?" Dedim üzgün bir sesle.

 

 

Duyguyla Hastanede karşılaşmıştık, Asel o zaman de hastaydı ve Duygu da hastaydı kemoterapi alıyordu.

 

Onunla orada tanışmıştık bir kaç kez hastanede yanımda ve bana destek olmuştu iyi de anlaşmıştık. Bana gelip giderdi, bende onun yanında olmaya çalışırdım o zamanlardan Polat'ı tanırdım.

 

Duygu'yu seviyordu, ama bir o kadar da kendinden uzak tutuyordu hiç bir zaman nedeni anlayamamıştık.

 

Ne kadar kendinden uzak tutmaya çalışsa da, Duygu dan uzak duramıyordu..

 

Duygu da gerçekleri öğrenemeden gitmişti, meğerse Polat Duygu'ya evlenme teklifi edecekmiş bunu o gece öğrenmiştim.

 

 

 

"İnci.. Bak, o gece bir hataydı, biz çok fazla içmiştik ve her şey istemeden oldu, Duygu'ya bunu yaptığıma hala inanamıyorum" dedi üzgün bir sesle.

 

 

Üzgün bir şekilde ona baktım, o geceyi hata olarak görmesi beni üzmüştü.

 

Tamam bende hata olarak görüyorum ama olmuştu bir kere ve geri dönüşü de yoktu.

 

 

Olmayacağını söyledim, evlenmemiz gerektiğini söyledim çünkü ben o gece hamile kalmıştım.

 

 

O gecenin üstünden bir ay geçtikten sonra bunu öğrenmiştim, yaptığım hatanın o zaman farkına varmıştım.

 

Varmam hiç bir şey değiştirmemişti, olan bebeğime olmuştu.

 

Onu aldırmadım, Polat buradan gittiğinde bu üzüntüye dayanamayıp bebeği düşürmüştüm.

 

Polat olmadan da ona bakardım ben ama sanırım gücüm yokmuş.

 

 

Gözlerim dolu bir şekilde ona baktım, "Senin yüzünden ben bebeğimi düşürdüm, sen kalkmış bana hala o gece hataydı diyorsun!" Dedim sesimi yükselterek.

 

"Bağırma İnci, biri duyacak!" Diye uyardı beni.

 

 

"Kes sesini! Bana bağırma diyecek son insansın sen, bende biliyordum hata yaptığımızı ama olan olmuştu ve ortada bir bebek vardı. Sen bebeği de istemedin arkana bakmadan çekip gittin, seni her yerde aradım ben bir ay boyunca aklına gelebilecek her yeri aradım" dedim ve daha fazla gözümdeki yaşları tutamamıştım.

 

 

Gözümdeki yaşları silmeden ona baktım, "Hiç bir yerde bulamadım ve en sonunda da bebeği düşürdüm, öldürdüm." Dedim üstüne bastırarak.

 

 

Daha fazla ağlamaya başladım, "Allah'ın işi, seni yine karşıma çıkardı! Ama benden çok şey aldıktan sonra çıkardı." Dedim.

 

 

 

Hiç bir tepki vermeden yüzümü inceliyordu.

 

Ağlamam biraz daha hafiflediğin de, "seni Neva'nın yanında o evde görene kadar, ben gayet iyiydim. Toparlamıştım kendimi ve senin aslında hiç gitmediğini hep burada olduğunu anladım." Dedim.

 

Her şeyi o gün çözmüştüm, beni tanımıyor gibi yapmıştı o gece ama gayet de iyi tanıyordu.

 

"Ben seni unutmaya çalıştım, o günü unutmaya çalıştım, bebeğim öldüğü günü unutmaya çalıştım.. Ama bir türlü yapamadım, olmuyor hiç birini unutamıyorum!" Dedim "Unutamıyorum" kelimesini sesli bir şekilde bastırarak söylemiştim.

 

 

Hiç bir tepki vermeden öylece konuşmamın bitmesini bekliyordu.

 

O hep böyleydi hiç konuşmazdı sadece dinler ve o ne isterse o olurdu. Benim düşüncelerim ne hissettiklerim onun için önemli değildi. Bunu anlayalı uzun zaman olmuştu..

 

 

 

"Sana neden yaptın? Neden gittin? Diye sormayacağım artık, neden hastanedeki masrafları ödedin?" Dedim gözlerinin içine baktım. Ufacıkta olsa bir sevgi kırıntısı bekledim ama yoktu. Hiç bir zaman da olmamıştı bunu biliyorum.

 

 

"Bir nedeni yok" dedi düz bir sesle.

 

"Neyim ben dilenci mi? bir sürü insan içinde hiç bir şey söyleyemedim! Neden yapıyorsun bunu, madem gittin, neden bunu yapıyorsun?" Dedim sesli bir şekilde.

 

"İnci bak," dedi ve elimle susturdum.

 

 

"Yine başlayacaksın, inci bir hataydı olanlar beni unut falan filan, Polat ben bunları sormuyorum beni herkesin içinde neden küçük düşürdüğünü soruyorum. Hepsinin gözümde dilenciden bir farkım kalmadı benim, tamam çok kötü durumdayım, borç batağındayım. Babamın tüm borçlarından ben sorumluyum ve öderken de canım çıkıyor ama kardeşime de bakmak zorundayım" dedim düz bir sesle.

 

"Belki de Allah bebeği bu yüzden aldı benden, onu da hasta ederdim, bakamazdım ben" dedim.

 

 

Sesim üzgün ve dağılmış bir şekilde çıkmıştı.

 

 

"İnci, özür dilerim bunlar bir hataydı ben baba olamazdım hele ki Duyguyu hala unutamamışken" dedi üstüne bastırarak.

 

Biliyordum ben bunu zaten, bana söylemesine gerek yoktu ki ben bunu kabul edeli çok olmuştu.

 

 

"Ben bunu anlayalı çok oldu Polat! Ben senden neden çıktın karşım? neden yardım ettin? Neden ödedin masrafları?" Dedim sert bir şekilde.

 

Bir kaç adım attım ve tam önünde durdum başımı kaldırıp ona baktım, "Sen Neden tekrar karşıma çıktın! Üstelik hee şeyi unutmak üzereyken" dedim ve gözlerim yine dolmaya başladı.

 

 

Hiç bir tepki vermeden öylece beni izliyordu.

 

 

"Hiç mi üzülmüyorsun? Hiç mi merak etmedin bizi! Beni, bebeğini Hiç mi?" Dedim sonlara doğru sesim kısılmıştı.

 

Ellerim kaldırdım ve göğsüne vurdum, "Konuşsana!" Dedim ve vurmaya devam ettim.

 

"Konuş! Allah'ın cezası konuş!" Dedim sert bir sesle.

 

Ellerimle de vurmaya devam ediyordum, "Neden çıktın karşıma, ben seni unutmuşken neden çıktın!" Dedim ve hıçkırarak ağlamaya başladım.

 

Bileklerimi tuttu ve bana baktı, "Bir nedeni yok, isteyerek çıkmadım karşına tesadüftü oldu istemediğim bir tesadüf!" Dedi.

 

Sözleri çok can yakıcıydı ama yanacak bir canım bile yoktu.

 

Yaşlı gözlerimi gözlerine diktim, "Senden nefret ediyorum!" Dedim sert bir şekilde.

 

"Senden nefret ediyorum!" Dedim ve bileklerimdeki ellerini geri çekti.

Tekrar vurmaya başladım.

 

"Senden nefret ediyorum"

 

"Senden nefret ediyorum"..

 

"Senden" dedim ve hıçkırdım, "nefret edemiyorum.." dedim ve daha fazla dayanamadım ve başımı göğsüne koydum.

 

"Senden nefret edemiyorum.." diye tekrarladım hıçkırıklarımın arasında.

 

Göğsünde ağlamaya devam ettim, Hiç bir tepki vermiyordu.

 

Hıçkırıklarım artık durmuştu ve ağlamam da yavaş yavaş kesiliyordu.

 

 

Bir süre daha başımı göğsünden ayırmadan kokusunu son kez içime çektim.

 

 

Hiç değişmemiş kokusu, o geceki ki gibi hala güzeldi.

 

Kendimi geri çektim ve yüzüne baktım. Halime üzülmüş müydü anlayamıyordum.

 

 

Yüz ifadesinden hiç bir şey anlaşılmıyordu ki, hiç bir zaman ne hissettiğini anlayamamıştım.

 

 

 

"Anladığım kadarıyla bana bir cevap vermeyeceksin her zaman olduğu gibi," dedim ve başımı sağa sola salladım ve bir kaç adım atım kendimi geri çektim.

 

 

"Sana borcumu en kısa zamanda ödeyeceğim, sana asla borçlu kalmak istemiyorum" dedim ve ona sırtımı dönüp hızlı bir şekilde hastane doğru yürümeye başladım.

 

"İnci!" Diyen sesini duymuştum ama arkama tekrar bakmadım, bakarsam onu affederim. Affetmek istemiyorum..

 

 

*

 

 

*

 

 

 

 

Neva. 

 

Yatakta yatmaktan sıkılmıştım artık. Başımı çevirdim ve Timur başını arkaya yaslamış ve uyuyordu.

 

 

Dicle çıktıktan sonra, Dinlenmemi ve uyumamı söylemişti ama o benden önce davranıp uyumuştu bile.

 

Gülümsedim ve başımı sağa sola sallayıp ses yapmadan, ayağa kalktım.

 

Pencerenin olduğu yere doğru gidip bir kaç adım attığım da hemen varmıştım.

 

Başımı gökyüzüne kaldırdığımda yıldızların dizilimi beni etkilemişti.

 

Sıra halinde o kadar güzel görünüyorlardı ki yakından görmeyi isterdim.

 

Ay'a baktım, o kadar parlak ve beyazdı ki aşık olmamak elimde değildi.

 

Beyaz olan her şeyi çok seviyorum, ne olduğu hiç fark etmiyordu benim için.

 

Ay'a ve yıldızlara bakmayı son verip başımı aşağıya bakmak için eğdim.

 

Bir kaç saniye gözlerimi gezdirdiğim ve yanlış görmüyorsam İnci ve Polat şu an da sarılıyor muydu.

 

İyice gözlerimi oraya odakladım, hayır sarılmıyorlardı İnci'nin başı Polat'ın göğsünün üstündeydi ikisinin de dümdüzdü her hangi bir sarılma yoktu.

 

Bir süre öylece kaldılar ve İnci geri çekildi bir kaç bir şey söyledi ve hızlı bir şekilde önünden geçip hastanenin girişe doğru yürüdü.

 

Polat'a baktığımda ağzı kıpırdamıştı sanki tam net de göremiyorum ki buradan.

 

İnci içeriye tam girdikten sonra Polat baktım, ayağını banka öyle bir sertçe ittirmişti ki, galiba bank arkaya düşmüştü.

 

Yüzünü tam net seçemiyordum ama sanırım çok sinirliydi.

 

Neler oluyor burada Allah aşkına?

 

Polat ve İnci ne alaka?

 

İncinin başı neden Polat'ın göğsünün üstündeydi?

 

Polat bu kadar sinirlenecek kadar, aralarında ne geçmiş olabilir?

 

Neler olduğunu anlayamadığım için öylece Polat'a baktım ve bir süre öylece banka baktı, ve arkasını dönüp arabaların olduğu yere doğru yürüdü.

 

Siyah arabanın sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırıp son hızla hastaneden çıktı.

 

 

Arkasından öylece bakıp kaldım.

 

Neler olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

 

Bunları bir ara İnci'ye sormayı not ettim..

 

 

Bakmaya bir son verip arkamı döndüğüm de başımı Timur'a çevirdim.

 

 

Hala hiç kıpırdamadan uyumaya devam ediyordu. Anladığım kadarıyla çok yorulmuş olmalı ki deliksiz bir uykudaydı.

 

 

Acaba üşüyor muydu, gömleğiyle uyuyordu ceketini yan tarafa koymuş, rahat edemediği için çıkarmış olmalı.

 

Ses yapmadan yanına doğru ilerledim yanındaki ceketi elime aldım ve üstüne yavaş bir şekilde bıraktım.

 

 

 

Kendimi geri çektiğimde yüzünü inceledim, yakışıklıydı hem de fazlasıyla yakışıklıydı.

 

Yakışıklı olduğu kadar da mert biriydi. Ona yavaş yavaş güvenmeye başlıyordum sanırım.

 

 

Ses yapmadan ona arkamı döndüm ve cam kenarına, aynı yere geçtim. Başımı kaldırdım ve gökyüzüne baktım.

 

 

Timur bir travma yaşadığımı söylüyordu ama ben, hiç bir şey hatırlamıyordum ki.

 

 

Geçmişimle ilgili bir çok şeyi hatırlamıyordum, hatırlamak için hafızamı zorluyordum ama hiç bir şekilde zihnimde canlanmıyordu geçmiş.

 

 

Galiba her geçen gün daha kötüye gidiyordu bu unutkanlığım bir sorun olduğunu biliyordum, bir kaç bir şey hatırlıyordum ama onlarda net değildi, annemin beni parkta bıraktığını hatırlıyordum mesela ama nasıl olduğunu ve oradan beni kimin aldığını bilmiyordum.

 

 

Çok fazla hafızamdan silinen şey var, neler olduğunu hiç bir şekilde bilmiyorum. Galiba neler döndüğünü de anlayamayacaktım.

 

 

Babam, hep yanımdaydı ona sormalıydım bazı şeyleri o biliyordur mutlaka, ben unutsam da o hatırlıyor olmalı.

 

 

En son herkes buradayken bir ara Ali abinin aradığını söylemişti.

 

Nereye gittiğini de anlamadım gerçi sabah işe gideceği için belki de eve gidip uyumuştur.

 

 

Benim kötü olduğumu duyunca buraya gelmiş canım babam, kızına da hiç kıyamazmış.

 

Diye düşünürken gülümsemiştim ki, "Neye gülüyorsun?"

 

Timur'un sesiyle ona döndüm, ne ara uyandı bu adam?

 

 

"Hiç, öylesine" dedim düz bir şekilde.

 

Üstüne örttüğüm ceketi kenara koydu ve ayağa kalkıp yanıma doğru yürümeye başladı ve tam karşım da durdu.

 

 

"Neden ayaktasın?" Diyerek yüzümü inceliyordu. Sanırım iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu.

 

 

"Ben iyiyim sadece uykum yok" dedim düz bir sesle.

 

 

"Tamam ama ayakta durma yatağa geçip dinlen" dedi.

 

Başımı salladım ve önünden geçip yatağa oturdum.

 

Sözünün ikiletilmesinden pek hoşlanmıyordu bende şu durumda ikiletmek istemediğim için kabul edip oturmuştum.

 

 

Yönünü bana döndürdü, "Ben.. Özür dilerim Neva gerçekten bilmiyordum, bilseydim ben eve köpekleri falan getirmezdim" dedi. Pişman ve üzgün olduğunu görebiliyordum zaten ama sorun o değildi ki, sorun bendim , sorun benim bunları hatırlamıyor olmam.

 

 

"Timur.. Senin suçun değildi." Dedim ve gözlerinin içine baktım.

 

"Hatırlamadığımı söyledim sana ben bile ne olduğunu bilmezken senin bilmeni bekleyemem" diyerek gözlerinin içine bakmaya devam ettim.

 

 

Mavi gözleriyle gözlerimin içine baktı, "Biliyorum ama ben bir türlü kendimi suçlamaktan duramıyordum, o halini bir görseydin ne demek istediğimi anlardın" dedi.

 

Ne olduğunu hatırlasaydım belki de anlardım ama ne olduğunu hatırlamıyorum ki.

 

 

 

"Kendini suçlama lütfen, seninle ilgili bir durum yok Timur" dedim ve dudağımı yalamıştım.

 

Gözleri dudaklarıma kaymıştı ve tekrar bakışlarını gözlerime çevirdi.

 

"Ama öyle Neva, senin hakkındaki bir çok şeyi biliyorum ama bu bilgi hiç bir şekilde karşıma çıkmadı" dedi düşünceli bir şekilde.

 

Benim hakkımda her şeyi mi biliyordu?

 

"Nasıl? Her şeyi derken nelere?" Dedim.

 

Neleri biliyordu ki?

 

 

"Aklına gelebilecek her şeyi Neva," dedi ama ben biraz daha konuyu açmasını istiyordum.

 

 

"Biraz daha açar mısın konuyu" dedim nefesimi dışarı üfleyerek.

 

"Konumuz ne bildiğim değil, konumuz benim senin travmanın nasıl olduğu" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Bunun bir önemi yok," dedim ve kapı bir anda açıldı. İnciydi kapıyı açan.

 

"Özür dilerim böldüm mü? Neva'yı merak ettiğim için bakmak istedim" dedi ve mahcup bir şekilde Timur ve ben arasında gidip geliyordu bakışları.

 

 

"Gel canım, bölmedin konuşmamızı" dedim gülümseyerek.

 

Gülümsemiştim çünkü yüzündeki ifadeyi silmesi içindi.

 

 

Bir şey söylemeden kapıyı kapatıp gözlerine dikkatli bir şekilde baktığım da ağlamış olduğunu gördüm.

 

Neden ağlamıştı ki?

 

"Ben dışarıdayım siz konuşun" diyen Timur'un sesiyle başımı ona çevirdim.

 

Bakışları bir süre yüzümde kaldı ve sonra arkasını dönerek odadan çıktı.

 

"Özür dilerim Neva, konuşmanızı böldüm" dedi İnci.

 

"Sorun değil canım, önemli değildi zaten" dedim ve gülümsedim.

 

"Neden gözlerin kızarık? Ağladın mı sen" dedim.

 

Bir an ne söyleyeceğini bilememişti. Paniklemiş gibi bir hali vardı.

 

"Asel'in hasta olması ve seni Timur'un kucağında o şekilde görünce üzüldüm ve ister istemez ağladım tabi" dedi.

 

Ama nedense bana bu yüzden ağlamamış gibi geliyordu.

 

Aşağıda onları gördüğümü söylese miydim acaba.

 

 

Yok şimdi utanmasını istemiyorum, neler olduğunu bir gün bana anlatacağını düşünüyorum. O yüzden hiç bir şey söylememeye karar verdim.

 

"Asel nasıl şu an da?" Dedim ve konuyu değiştirmiştim.

 

 

"Uyuyor, şu an ama ben bir Asel de bir sorun olduğunu düşünüyorum" dediğin de şaşırdım ne gibi bir sorun olabilir ki?

 

 

"Nasıl bir sorun İnci?" Dedim.

 

"Sende fark etmiyor musun, Asel'in büyük erkeklerden etkilenmesini?" Dediğin de düşündüm ve gerçekten de öyleydi.

 

Timur, Polat, Yiğit, Cihat, yürümediği kişi kalmamıştı.

 

"Kafede bile Mert'e yürüyor Neva kardeşim" dediğin şok olmuş bir şekilde İnci'ye bakıyordum.

 

"Anladın değil mi durum ne kadar vahim, nedeni bir türlü anlayamıyorum, hocasıyla konuştum geçenlerde, okulda bir tane erkek hocaya yürümüş." Dedi.

 

"Yok artık," dedim gözlerimi belerterek.

 

 

"Var artık, psikolojik açıdan bir sorunu mu var yoksa dikkat çekmek mi istiyor, anlayamıyorum, konuşmayı deniyorum ama konuşma esnasında bana sürekli başka başka sorular sorup duruyor" dedi. Çaresiz bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Bir doktordan tavsiye mi alsam ki?" Diye de ekledi.

 

"Bu bence mantıklı bir fikir" dediğim de gözleri ışıldadı.

 

"Bence de bunu bir Asel'in doktoran danışayım bunu değil mi? Emel idi sanırım adı ona sormalıyım bence?" Dedi.

 

Başımı salladım, "Bence de bir sor bakalım, bu durumun bu kadar ileri olduğunu anlayamamıştım fark edemedim yani" dedim.

 

 

"Bakma öyle biliyormuş durduğuma bende yeni yeni fark ediyorum" dedi ve, "Anne olsaydım anlardım bir sorun olduğunu ama değilim onun ablasıyım annesi değilim ki?" Dedi yorgun bir sesle.

 

 

Yorulduğunu görebiliyordum, her anlamda yorgundu artık arkadaşım ama ne yapabilirdim nasıl destek olunur bende bilmiyordum.

 

 

"Neyse canım, senin de kafanı şişirdim kusura bakma" dedi.

 

"Saçmalama İnci, ne kusurundan bahsediyorsun, ben elimden geldiğince yanında olmaya çalışıyorum ama ne kadar başarılı oluyorum bilmiyorum" dedim üzgün bir sesle.

 

"Biliyorum canım teşekkür ederim ama ben bile ne yapacağımı bilmiyorken senden bir şey beklemem çok saçma olur" dedi gülümseyerek.

 

 

"Sen yalnız değilsin, yalnız hissetme kendini yalnız hissetme lütfen ne olursa olsun bana anlatmaktan çekinme tamam mı canım" dedim gülümseyerek.

 

 

Güldü, "Biliyorum canım, üzerimde çok ama çok fazla yük var ve bir gün anlatırım belki" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Her zaman bekliyor olacağım canım ne zaman kendini bana tam olarak açmak istersen o zaman seni dinleyeceğim ve bekliyor olacağım canım" dedim destek vermeye çalışarak.

 

 

"Teşekkür ederim.." dedi ve gözlerindeki yaşları geri ittirmeye çalıştı ve bana sarıldı..

 

Bende kollarımı ona doladım ve elimle sırtını sıvazladım.

 

"Ben yanındayım." Dedim güven vermeye çalışıyordum.

 

 

Kapının bir anda açılmasıyla, bakışlarımı kapıya çevirdiğim de Timur ve yanında duran Polat'ı gördüm.

 

Polat'ın gözleri İnci'nin üstündeydi.

 

İnci geri çekildiğinde gözlerindeki yaşları silip bakışlarını kapıya çevirmişti.

 

Hiç bir tepki vermeden İnci başını bana çevirdi.

 

Tama bir şey söyleyecekti ki, "Beyler kapıda ne yapıyorsun böyle" diyen sese baktığımızda kapının dışından geliyordu bu ses.

 

Tanıdık geliyordu bu ses bana ama emin de olamıyordum ve içeri girmesini bekledim.

 

 

Timur ve Polat içeri tamamen girmişti ve Özgür diye bahsettikleri doktorun içeri girip bana doğru geldiğini anladım.

 

 

Yanımda durdu ve, "Nasılsın?" Dedi ve yüzümü inceliyordu.

 

 

"İyiyim biraz daha" diyerek ona baktım.

 

 

Özgür Timur'a baktı, "Alayım" dedi ve elini uzattı.

 

Polat bir kaç asım atarak öne geldi küçük poşeti ona uzattı.

 

Poşetin içinden iğneyi çıkardı, eline aldığında bana gülümseyerek baktı.

 

"O ne?" Dedi inci.

 

"Neva'nın iğnesi" dedi özgür ve kolumu açıp acıtmadan vurdu. İğnenin etime batmasını hissetmiştim ama acımamıştı.

 

"Neden o getirdi burada yok mu iğneden?" Dediğin de ona baktım.

 

Neden o şekilde sorular soruyordu ki?

 

Özgür'ün bakışları inciyi buldu gülümsedi, "Var elbette ama kendi iğnesini vurması daha iyi olur, bunu alamayanlar da var çöpe mi gitsin iğneler" dedi ve gülümsemesini de eksik etmemişti.

 

İnciye bakmak üzereydim ki gözüm Polat'a takıldı.

 

Özgüre dik dik bakıyordu, nedeni anlayamamıştım.

 

Bakışlarımı inciye çevirdiğimde sorun yok dermiş gibi onaylamıştım özgür beyi.

 

Hiç bir şey söylemedi ve bakışlarını bana çevirdi.

 

Sonra aklıma birden Asel geldi, "Özgür," dediğim de Timur'un sert bakışlarını fark ettim.

 

"Şey Özgür bey, Hastanede çocuk psikiyatri doktoru var mı?" Dediğim de anlamsız gözle bana bakıyordu.

 

"Var mı yok mu? Bir şey danışacağız" diye bir açıklama yaptım.

 

"Var.. Enes bey var hatta arkadaşım olur kendisi ben bir konuşayım konu neydi?" Diyerek gözlerini üzerimden çekmedi.

 

Timur bir kaç adım atarak yanıma geldi, "Asel için mi?" Dediğin de bakışlarım yüzünde sabit kaldı.

 

Başımı salladığım da bunu nasıl bilmişti ki?

 

"Sorun şu ki, kardeşimin bir sorunu olduğunu düşünüyoruz, yani kendinden yaşça büyük erkeklere yürüyor, hatta koşuyor" dedi huzursuz bir şekilde. Bu durumdan rahatsız olduğunu görebiliyorum.

 

"Hım.. Kaç yaşında?" Dedi özgür.

 

"7 yaşında," dedi İnci bakışlarını özgürden çekmeden.

 

"Evet yaşı da baya küçükmüş, ben sabah arkadaşıma danışayım, o zaman buraya gelip ben baktırabilirim senin için" dedi özgür.

 

Benim gözlerim, Polat'taydı Özgür'ü dövecekmiş gibi bakması normal miydi?

 

"Teşekkür ederim ama kardeşim zaten üst katta, yarın uğrayabilir" diye açıklama yapmıştı.

 

"Aaa öyle mi? O halde sabah ilk olarak küçük hanımla ben bir sohbet edeyim, sonra da Enes'e danışalım" dedi.

 

İnci tamam anlamında başını salladı ve bakışlarını Özgürden çekti.

 

"İyi geceler Özgür sağ ol" dedi Timur.

 

Bakışlarımı Özgür'e çevirdiğim de, başını salladı ve gülümseyip arkasını dönerek çıkmak üzereydi ki Polat'ın önünden geçerken göz göze geldiler ve özgür önüne dönüp kapıdan çıktı gitti.

 

 

"Bende çıkayım artık üst kata canım" dedi inci.

 

Başımı tamam anlamında salladım ve gülümseyerek arkasına dönmesi izledim.

 

Kapıdan çıkmadan önce bir kere bakışlarını Polat'a çevirdiğin de başını sağa sola salladı ve dışarı çıktı.

 

Polat düz bir şekilde arkasından bakmıştı.

 

Ona bakmayı bırakıp başımı Timur'a çevirdim ve onunla göz göze geldim.

 

"Uyumalısın artık saat epey bi geç oldu" dedi ve başını Polat'a çevirdiğinde Polat kendini toparladı ve arkasını döndü ve eliyle kapıyı çekip çıktı.

 

 

"Hadi Neva uyu artık." Dedi kesin bir dille.

 

 

Başımı salladım ve kendimi geri çekip, başımı da yastığa koydum.

 

 

Gözlerimi kapatmadan bakışlarımı gözlerine çıkardım.

 

"Ne oldu?" Dedi bakışlarının hedefi kehribar rengi gözlerimdi.

 

"Hiç.." dedim.

 

Bakmakta suç oldu sanırım.

 

"Bakmakta mı suç?" Dedim kaşlarımı da çatarak.

 

Güldü, "Yok değil, bak! Hatta hep bak" dedi.

 

 

Neden hep bakmamı istemişti ki?

 

Anlamsız gözlerle ona baktım.

 

 

"Hadi bakalım, prenseslerin uykuya ihtiyacı varmış" dedi ve üzerimi örttü.

 

 

"Ne dedin?" Dedim ve gülümsedim.

 

"Ne demişim" dedi ve dudakları yana kıvrıldı.

 

"Timur, Prenses dedin bana değil mi? Yanlış duymadım ben" dedim gözlerinin içine bakarak.

 

 

"Yanlış duymadın peri kızları da prensestir." Dediğin de şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

Sanırım bana daha öncede peri kızı demişti yanlış hatırlamıyorsam söylemişti.

 

 

"Neden peri kızı diyorsun bana sürekli?" Dedim düşünceli bir şekilde.

 

 

"Peri kızları güzeldir" dedi düz bir sesle.

 

"Ben güzel miyim?" Dedim.

 

 

Güldü, hatta kahkaha attı, "Sana güzel olmadığını düşündüren nedir?" Dedi gülüşünün arasında.

 

 

Şaşırmış bir şekilde ona bakıyordum, "Şu an sarhoş değildi, gayet aklı başındaydı ama neden sarhoşmuş gibi konuşuyordu?

 

 

"Neyse, artık gerçekten uyuman gerekiyor Neva" dedi.

 

Konuyu değiştiriyordu şu an gerçi cevap vermeyen bendim ama olsun yine de konuyu kapatmak istiyordu.

 

Tam ona beni neden güzel bulduğunu soracaktım ki telefon sesi odada duyulmaya başladı.

 

Bakışlarını benden çekip, telefonunu cebinden çıkardı ekrana bakıp açtı.

 

"Efendim" dedi ve karşıdan gelen sesi dinledi.

 

 

"Düşünmedim hala" dedi.

 

 

"Tamam düşünce haber vereceğim" dedi ve kulağından telefonu çekip kapattı.

 

 

"Kimdi?" Dedim meraklı bir şekilde ağzından çıkacak olan isme odaklanmıştım.

 

"Hulusi, karar verip vermediğimi soruyor" dediğin de bakışlarımı gözlerinden çekmemiştim.

 

 

"Hala karar vermedin mi?" Dedim.

 

Başını sağa sola salladı hayır diyordu ama artık bir karar vermesi gerekiyordu.

 

"Çocuğu sokağa atma, birlikte bakabiliriz bence" dediğim de anında bakışları bana çevirdi.

 

"Birlikte?" Dedi düşünceli bir şekilde.

 

 

"Evet yani şey boşanana kadar birlikte bakarız demek istemiştim" diye cümlemi düzeltmiştim.

 

"Ben istemeden boşanamazsın Neva" dedi sert bir şekilde.

 

"Ne demek sen istemeyince boşanamam! Neden boşanamıyormuşum" dediğim de bana kızgın bir şekilde bakmıştı.

 

"Bir şeyi okumadan imzalarsan yapamazsın" dedi bastırarak.

 

 

"Anlamıyorum seni Timur" dedim ve gerçekten de anlamıyordum.

 

"Boş ver sen bunu anlamasan da olur şimdilik, şimdi uyumana bak" dedi ve arkasını dönerek kapıdan çıkıp gitti.

 

 

"Ne oluyor ya?" Dedim arkasından.

 

 

Neden bir anda çekip gitmişti ki?

 

Düşünmeye başladım, sanki boşanmak istiyor gibi davranmıştı bana ama neden boşanmak istemesin ki?

 

Ben onun babasını öldüren kızıydım, babama katil diyordu ama bana toz kondurmuyordu.

 

 

Neden peki?

 

Daha fazla düşünmek istemiyorum ben ne kadar ne neden diye düşünsem de o söylemeden bilemezdim.

 

Aklıma tek bir ihtimal geliyor ama bunun olması imkansız..

 

Yani umarım öyle değildir!

 

 

Aklım karışık bir şekilde gözlerimi kapattım. Kafam allak bullak olmuştu, bu davranışları yüzünden.

 

Aklıma yine aynı düşünce geldi, ya öyleyse?

 

Ya gerçekten öyleyse ben göremiyorsam?

 

Beni seviyor olamaz değil mi?

 

Bu yüzden boşamayı düşünmüyordur umarım.

 

 

Gözlerimi anında açtım.

 

 

 

Bu imkansız, biz.. Biz olamayız ki, onun sevmesi neyi değiştirir ki? Bu olanları düzeltemez hiç bir zaman.

 

 

Beni kendisiyle evlenmek zorunda bıraktı, yetmezmiş gibi kendi evine hapsetti.. Hayır, hayır bu söz konusu bile olamaz!, Ben onu sevemem ki!

 

Nasıl sevilir onu da bilmiyorum ya..

 

 

Ben bu zamana kadar kimseyi sevmedim, nasıl sevilir bilemem. Onu da üzerim ki ben!

 

 

"Of.." dedim ve gözlerimi geri kapattım.

 

 

Tamam biraz yakışıklı olabilir.. Tamam biraz fazla yakışıklı olabilir, hatta düşünceli de olabilir ama bana zor kullandığı gerçeğini değiştirmiyor.

 

Bunları düşünmeyi bir kenara bırakıp uyumak istiyordum artık ama aklımdan da sözleri çıkmıyordu.

 

"Ben istemeden boşanamazsın" sözü kafamdan dönüp duruyordu ki aklıma başka bir söz düştü, "Seni seviyorum."

 

Başımı öyle bir hızlı kaldırdım ki başım dönmüştü,

 

İçkili olduğu gece bana, "beni sevdiğini" söylemişti, bu doğru olabilir miydi?

 

Yok canım ben galiba baya bir kötü etkilendim şu travma mı nedir ondan.

 

Düşündüm ondandır değil mi? Düşündüklerim doğru değildir?

 

Beynimin içinde sorular dönüp duruyordu.

 

Daha fazla düşünmek istemediğim için, kendimi geri bıraktım ve gözlerimi kapattım..

 

 

Hiç bir şey düşünmeden uykumun gelmesini bekledim ve çok beklemeden üzerime çöken ağırlıktan alabiliyordum..

 

Bilimcim artık yavaş yavaş kapanmaya başlamadan önce lütfen bana aşık olmasın, lütfen sevmesin diyerek uykuya daldım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Odadan çıktığımdan beridir yerimde duramıyordum. Bana resmen boşanmaktan bahsetti.

 

Ben beni sevsin diye her şeyimi silmeye göze alıyorum, kalkmış bana boşanmaktan bahsediyor.

 

 

Ben hayatımda bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Düşünmekten kafayı da sıyıracağım yakında o olacak.

 

 

Neyse ki önlemimi alıp, o kağıtları okumadan imzalatmıştım. Yoksa gider beni boşardı bu.

 

 

Gülümsedim, beni kızdırmıştı ama kıyamıyorum ki ben ona, o ne yaparsa yapsın benim ona kızgınlık sürem en fazla 30 dakika olur o bile imkansız..

 

 

Elimi anlıma koydum ve düşündüm, bende Timur Kandemir isem kendime sırılsıklam aşık etmez miyim ederim..

 

Ederim değil mi sonuçta yakışıklı be karizmatik bir adamım ben.

 

Öyle değil miyim yoksa?

 

"Polat!" Dedim

 

Polat bakışlarına bana çevirdi, "efendim abi" dedi .

 

"Ben yakışıklı mıyım? Yani tipim yerinde değil mi?" Dedim düşünceli bir sesle.

 

 

Ağzından çıkacak söze bakıyordum ama o bana şaşkın bir şekilde bakıyordu.

 

"Evet, yani eminim ki elde edemeyeceğin kız yoktur" dedi gurur duyar gibi.

 

"Tabi benim elde edemeyeceğim kız mı var!" Dedim.

 

Düşünceli bir şekilde vardı, vardı ve ben hala Neva'yı kendime aşık edememiştim.

 

 

Ne boktan bir şeymiş bu aşk dedikleri şey.

 

Beni deli divane etti ama Neva da hala yeşil ışık yanmadı.

 

 

Elde edemediğim tek kızın Neva olduğunu bende biliyorum. Ama nedense nedeni bir türlü anlamıyorum.

 

4 senedir peşinde dönüyorum karşısına çıkıyorum yok yani yok hiç bir şekilde yok.

 

2 kez kafeye gittim ve ikisin de yüzüme doğru düzgün bakmamıştı hep İnciyle ve mertle konuşuyordu.

 

Başını hiç benden tarafa bile çevirmemişti o kadar bile dikkatini çekememiştim.

 

Neyse pes etmek yok, pes etmek bana göre değil. Neva beni sevene kadar ne gerekiyorsa yapacağım.!!

 

 

 

 

Polat'la kafeye inip kahve içecektim uykumu açacak biliyorum açsın daha iyi olur sinirlerim hala bozuk.

 

Kulağımda boşanmak sözcüğü çınlıyordu.

 

"Sade alıyorum abi" dedi ve başımı salladım.

 

Arkasını dönerek gitti bende masaya geçip oturdum. Onun gelmesi bekleyecektim, dışarı da içecektik kahveleri ve sigaraları.

 

 

Polat da benim gibi içiyordu, ne zamandır içiyor tam olarak bilmiyordum.

 

 

Elindeki kahvelerle geldi Polar ve oturduğum yerden kalkıp çıkışa doğru yürümeye başladık elindeki kahvemi aldım. O da sade içiyordu, hangisi olduğu fark etmiyordu.

 

 

 

Dışarı çıktığım da buz gibi hava yüzüme çarptı. Bana da iyi gelmişti gerçekten havanın serin olması.

 

 

"Hala duyguyu unutamadığını biliyorum ama artık hayatına birini almalısın Polat, bak bizim Yiğit'e adam ikinci kez baba oluyor" dediğim de gülümsedi.

 

"Evet abi, tekrar baba olduğu için sürekli ortalardan kayboluyor ya zaten" diyerek gözlerimin içine baktı.

 

 

"Evet, ama konuyu değiştirme Polat, senin de baba olman gerekiyor ölenle ölemezsin" dedim de bakışları beni buldu.

 

 

"Yenge ölse o zaman sen hemen birini bulacaksın o zaman doğru mu anlıyorum abi" dedi düşünceli bir şekilde.

 

Başımı sağa sola salladım, "Bu mümkün değil, onunla bende ölürüm" dedim ve bana ya gördün mü der gibi bakıyordu.

 

 

"Ben seni anlıyorum ama nereye kadar hayatına birini almayacaksın ki?" Dedim.

 

"Gittiği yere kadar abi, ölene kadar" dedi kesin bir dille.

 

İçimden bir ses öyle olmayacak diyordu ama kendi kararı, onu bu konuda suçlayamam sonuçta yaşadığı şeyler hiç kolay değildi.

 

Güçlü biri olduğunu biliyordum.

 

Onunla ilk tanıştığım zamanı hatırladım. Hastanem yeni açılmıştı ve o da tedavi için oraya geliyordu, bende o gün hastanede işim vardı. Aynı anda asansöre binmiştik ve arkamda ki beni bıçaklamak isteyen adamı fark edememiştim ama o fark etmişti..

 

Normalde olsa anlardım ama o zamanlar Cihat'ın kardeşi serap ölmüştü. Cihat'ta ağır bir şekilde yaralanmıştı..

 

Toparlanması da baya uzun sürmüştü kardeşinin ölümünden hep kendini suçlamıştı ki hala kendini suçluyor.

 

 

O zaman beni kurtarmasaydı belki de şu an benim yakın adamım olamazdı. o zamanlar bu kadar iyi değildi.

 

Çok kötü bir durumdaydı, doğru düzgün ne konuşuyordu be bakıyordu, nede insanı dinliyordu.

 

 

Bir süre sonra kendine gelmişti, insan içine çıkar olmuştu. Ama hala toparlanabildi mi onu da bilmiyorum.

 

 

 

Sigaraları da içmiştik ve Polat'a uyumasını söylemiştim, arabada uyurdu büyük bir ihtimalle.

 

 

Bende Neva'nın yanın çıkmak için asansöre bindim.

 

 

Asansörden indiğim de Neva'nın odasına doğru yürümeye başladım. Kolumdaki saate baktığımda, 04.00'ı gösteriyordu neredeyse sabah olmak üzereydi.

 

 

Kapıyı yavaş bir şekilde açıp içeri girdim, başımı Neva'dan tarafa çevirdiğim de bakışlarımın hedefi açık olan dudaklarındaydı.

 

 

Tamam artık anlamıştım ki çoğunlukla ağzı açık bir şekilde uyuyordu. Güldüm ve yanına doğru adımladım.

 

 

Tam yanı başında durdum ve gözlerim dudaklarına kaydı.

 

Güldüm. Horlarsa tam olur, çünkü bu uyuma şekli tam bunu andırıyor ama herhangi bir ses yoktu, nefes alıp vermesi dışında.

 

 

Daha fazla bakmak istemiyordum, kendimi istemediğim ama yaparsam çok kötü şeylerin içinde bulacağım şimdi o yüzden iyisi geri çekilmek.

 

Arkamı döndüm ve koltuğa doğru yürümeye başladım.

 

 

Koltuğa kendimi bıraktığımda derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Odanın içi bile onun kokusuyla bulanmıştı.

 

Bir insan bu kadar güzel kokmamalı, hele ki benim zaafım olan kokuysa..

 

Ama, bu ona daha çok bağlanmama sebep oluyordu, onun kokusu olmadan uykuya dalamıyordum ben artık.

 

Bir kaç kez daha derin derin nefesler aldım ve kendimi uykuya bıraktım...

 

 

*

 

*

 

Neva. 

Tam bir saattir Özgür'ün beni taburcu etmesini bekliyordum.

 

 

İnci Asel'i baktırdığını söylemişti ama hiç bir sonuç yokmuş, Asel bu seferde çocuk psikiyatrisine yürümüş.

 

Gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum, Asel de taburcu olmak üzereydi, İnci üst katta onları hallediyordu.

 

 

Bende Timur'un halletmesini bekliyordum boş boş.

 

 

Timur, Dicle'nin bizi evde beklediğini söylemişti.

Cihat abinin de oraya gitmesini söyledi çünkü biz taburcu olmak üzere olduğumuz için Timur gelme demişti.

 

 

Babamın beni aramasını beklemiştim ama neden aramadığını merak ediyordum, işlerinin yoğun olabileceğini düşünüyordum.

 

 

Düşünceler arasında kapının çalma sesiyle kapıya baktım ve, "Gir" dediğim de kapı yavaş bir şekilde açıldı.

 

Cenk'in gülümseyen yüzünü gördüm. Elindeki gülleri de gördüm tabi, benim en sevdiğim gül, beyaz gül.

 

 

Nereden biliyordu benim beyaz gül sevdiğimi anlamıyordum ki?

 

 

"Geçmiş olsun Neva," dedi ve yanıma gelip kucağıma gülleri bıraktı.

 

Başımı kaldırdım, "Teşekkür ederim Cenk," dedim.

 

"Ne demek, baban babamla konuşmuş ve yine kriz geçirmişsin duyunca hemen geldim bende" dedim.

 

Şaşkın bir şekilde ona bakıyordum, neden duyunca hemen gelmişti!

 

"Sağ ol babam işte olduğu için beni aramadı sanırım, o yüzden gelmiş olmalısın" dedim.

 

Bana anlamaz bir şekilde baktı, "Neva, babanın görevine son verildi bilmiyor muydun sen? Baban söylemiş olmalıydı?" Dedi ve gözlerimi belerterek ona baktım.

 

"Ne demek görevinden alındı!" Dedim.

 

"Nedeni bende bilmiyorum, babamın söylediğine göre bir süre Polislik yapamayacakmış, kimse nedenini bilmiyor" dedi düşünceli bir sesle.

 

Düşündüm ve neden olabileceği aklıma gelmeyince ona baktım.

 

 

Bir anda kapı açıldı ve Timur içeri girdi.

 

Gözleri benim yanımda dikelen Cenk'te takılı kaldı gözlerini çevirdi ve kucağımdaki gül buketini fark etti.

 

Gözlerimi üstünden çekmeden ona baktım, Sinirlenmiş gibi bir hali vardı. Sinirlenmesi için sebepte yoktu.

 

 

 

 

"Neyse ben gideyim artık," diyen Cenk'in sesiyle bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Teşekkür ederim geldiğin için" dedim.

 

"Önemli değil ayrılmış olsak da benim için hala değerlisin" dedi.

 

Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı, doğru mu duydum ben cenkle mi sevgiliydim.

 

 

Timur'a baktığım da onun da benden bir farkı olmadığını anladım. Kal gelmiş gibi öylece bana bakıyordu.

 

 

"O yüzden kendine dikkat et lütfen" dedi ve gülümseyerek odadan çıkmak için kapıya doğru yöneldi, Timur'a terse bir şekilde bakıp kapıdan çıkıp gitti.

 

 

Tekrar bakışlarımı Timur'a çevirdiğim de gözlerini belertmiş bana bakıyordu.

 

"Timur" dedim.

 

Neden hiç kıpırdamıyordu?

 

Tekrar konuşmak için, ağzımı aralamıştım ki Kapı açıldı, İnci ve Asel içeri girdi.

 

Asel gülümseyerek beni süzdü ve bakışlarını Timur'a çevirdi.

 

Eliyle bacağını Dürttü, "Nereye daldın enişte," dedi ama Timur hiç bir cevap vermedi..

 

İnci'nin de bakışları Timur da idi ve sonra bana ne oluyor der gibi bakmıştı.

 

"O itle sen sevgili miydin?" Dedi Timur.

 

Asel, "O iti kim?" Dedi hemen.

 

İnci kardeşine sus der gibi bakmıştı.

 

İnci, "Az önce çıkan Cenk'ten mi bahsediyorsunuz?" Dedi.

 

Timur bakışlarını İnci'ye çevirdi ve başını salladı.

 

"Onlar sevgili olmadı ki.." dediğin de Bakışlarımın hedefi İnci oldu.

 

Kafam karışmıştı, biz sevgili olmadık mı şimdi?

Cenk neden öyle söyledi o zaman.

 

İnci gülümsedi, "Enişte seni kıskanmış Cenk belli ki, Neva ve Cenk hiç sevgili olmadı. Cenk sadece Neva'yı seviyor ama Neva ona hiç yüz vermedi" dedi ve bakışlarını Timur dan ayırmadı.

 

"Sizin de evlendiğinizi duyduğu için, kudurmuş olmalı" dedi.

Asel kıkırdadı, "Alya teyze balı Timur abi seni kıskanmış" dedi neşeli çıkan sesiyle.

 

Bakışlarım Timur'a kaydı ve doğru olup olmadığına bakmak için mimiklerini inceliyordum.

 

Timur başını çevirdi ve, "Sana o gülleri o aldı değil mi?" Dediğinde bakışlarını bukete çevirmişti.

 

İnci ve Asel'in bakışları da bukete kaymıştı.

 

Timur yanıma geldi ve elimdeki buketi aldı arkasını döndü odanın içindeki çöp kutusuna hiç düşünmeden attı.

 

Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Neden yaptı bunu?

 

Gülleri neden çöpe attı?

 

Geri çekildi ve, "Bunların yeri, çöp" dedi ve arkasına dönüp bana Ne var ne der gibi baktı.

 

Ama ben şu an çok üzülmüştüm. Güller çok güzeldi, çöpe atması beni üzmüştü.

 

İnci, "Enişte yanlış yaptın, Neva beyaz güle çok önem verir!" Dedi verir kelimesini bastırarak söylemişti.

 

 

Gözlerimi çöpe çevirmiştim, gitti güzelim güller hem de çöpe..

 

 

 

 

 

Taburcu işlemlerini halletmişti Timur, eve gitmek için de arabaya binmek üzereydik.

 

İnci ve Asel de bizimle eve geliyordu.

 

Onların da benimle birlikte eve gelmesini ve benimle biraz kalmalarını istemiştim çünkü şu an Timur'un yüzüne bile bakmak istemiyordum.

 

 

 

Arabada hiç konuşmadan ilerliyorduk İnci ve Asel den de ses çıkmıyordu yüzümün düştüğünü onlar da anlamıştı. Eve gelmek üzereydim bunu girdiğimiz ormanlık alandan anlamıştım..

 

Asel'in bakışlarını üzerimde hissetim başımı ona çevirdiğim de, "Ben sana yenisi alırım Alya teyze" dedi ve ona gülümsedim.

 

"Sana daha güzelleri alırım ben ama lüfer böyle üzgün durma Alya teyze balı" dedi dudağını bükerek.

 

 

Ona gülümsedim, "Üzülmedim bebeğim" dedim ve onu ikna etmek için gülümsemiştim.

 

 

"Bana yalan söyleme." Dediğin de İnci de bana bakmıştı.

 

"Söylemiyorum canım ben gayet iyiyim bak dedim ve ona 32 diş gülümsedim" Asel güldü çok gülümsemiş olmalıyım ki İnci de gülmüştü.

 

Timur'un bakışlarını üstümde hissediyordum ama şu an ama bakmak istemiyordum.

 

 

Araba durduğun da, İnci kapıyı açtı kardeşinin elini tutarak arabadan indi.

 

Bende kapımı açıp indim hızlı bir şekilde yanlarına ulaştım.

 

Polat'ın kapıda bize baktığını gördüm.

 

Bizi almaya yiğit gelmişti, Dicle'yi evinden alıp Buraya getirmişti o yüzden şu an buradaydı. Bakışlarının hedefi İnci ve Asel idi.

 

 

İnci önden Asel'in elini tutarak yürüdü bende tam arkalarından ilerliyordum.

 

İnci zile bastı ve çok geçmeden kapı açıldı, kapıyı Asya açmıştı.

 

İnci selam verip içeri girdi ve yürüme başladı. Bende Asya'ya bakıp göz kırpıp içeri girmiştim. Çok tatlı kızdı onu görünce yanaklarını sıkmak geliyordu içimden..

 

Tam salona girmek üzereydim ki, "Asya" diyen Asya'nın sesiyle ona döndüm.

 

"İyi misin?" Dedi ve gözlerindeki endişeyi fark etmiştim.

 

Demek ki o da o gün beni görmüştü. Gülümsedim, "Çok iyiyim" dedim.

 

İçine su serpmişim gibi rahatlamıştı, tam bir şey daha diyecekti ki Timur'un içeri girmesiyle önüne döndü. Bende Timur'a bakmak istemediğim için, arkamı döndüm ve salondan içeri adımımı attım.

 

 

 

 

Dicle'nin bakışları benim üstümdeydi. Cihat abiye baktığım da onun da bakışları benim üstümdeydi.

 

Yanlarına doğru adımladım ve tam karşıların geçip oturdum.

 

Timur da salondan içeri girmişti ve hızlı bir şekilde yürümeye başladığını fark ettiğim de önümde durdu ve elini elimin üstüne koyum beni kendine çekti.

 

Ne oluyor yahu?

 

"Ne yapıyorsun Timur" dedim ve hiç bir cevap alamadan merdivenlere doğru sürüklüyordu beni.

Diğerlerine bakmak için arkamı dönmüştüm ki, Dicle'nin güldüğünü gördüm.

 

"Timur ne yapıyorsun? Bıraksana elimi" dediğim de onun odasının önüne gelmiştik. Odanın kapısını açtı ve beni peşinden sürükledi.

 

Gözlerimin şu an doğru gördüğüne emin değildim. Odasının içi beyaz güllerle doluydu.

 

"Bu.. Nasıl.." dedim ağzım açık bir şekilde güllere bakıyordum.

 

Gözlerimi komple odada dolaştırdım ve, sonuç aynıydı adım attığım yerde bile güller vardı..

 

 

Başımı ona çevirdim, "Bu çok.. çok güzel.." dedim ve hiç düşünmeden ona sarıldım..

 

"Ben çok teşekkür ederim Timur," dedim ve sarılmaya devam ettim.

 

Kollarını belimde hissettiğimde, "Çok teşekkür ederim çok.. beyaz güller benim için çok önemli" dedim.

 

"Biliyorum, anladım onu" dedi ve nefesini saçlarımda hissediyordum.

 

Kafama şimdi dank etti ben şu an Timur'a mı sarılıyorum ah evet Neva çekil hemen çekil geri.

 

Hemen kendini ondan ayırdım ve, "Şey.. Ben bir anda bu kadar çok gülü bir arada görünce heyecanlandım ve şey oldu" dedim çekinerek.

 

"Ne oldu?" Dedi gülümserken.

 

"Şey işte canım.. sevindim ve ondan sarıldım yani" dedim.

 

Ondan değildi, değildi aslında gerçekten ama gerçekten çok mutlu olduğum için ona sarılmıştım.

 

Bana bu kadar güzel davranması çok hoştu hastane de ve eve gelene kadar yüzüne bakmamıştım.

 

Ama üzülmeme dayanamamış olmalı ki bir sürü gülü eve getirmişti.

 

Gülümsedim, "Çok teşekkür ederim, hepsi çok güzel" dediğim de gözlerimi güllere çevirdim...

 

 

 

 

Timur.

Hiç düşünmeden gülleri çöpe atmıştım, o şerefsiz karımı sevdiği yetmiyormuş gibi birde gül alıp gelmiş. O kimdi ki benim karıma gül alıyor piç herif.

 

 

Gözlerimi Neva'ya çevirdiğimde üzgün bakışları çöp kutusundaydı..

 

Ne yani üzülmüş müydü?

 

İnci'nin sesiyle ona baktım, " Enişte yanlış yaptın Neva beyaz güle çok önem verir" dediğinde gözlerim Neva'yı buldu gerçekten de öyleydi sanırım. Neredeyse ağlayacaktı şu an. Gözlerini bir kere olsun bile bana çevirmeden önüne döndü..

 

Arabaya binmeden Polat'a mesaj attım, benim odamı beyaz gülle doldurmasını bir de 101 tane beyaz gülden buket olsun diyerek mesaj attım. Telefonu cebime atarak arabaya doğru ilerledim, arabanın önüne yerleştim..

 

 

Arabaya binene kadar benimle konuşmamıştı hatta bakmamıştı bile benden tarafa.

 

Üzgün bir şekilde camdan dışarı bakıyordu.

 

İnci ve Asel den de ses çıkmıyordu.

 

 

İstemeden de olsa karımı çok üzmüştüm, ama ne yapayım o şerefsizin güllerini elinde bile tutamazdı, tutacaksa bile sadece benim aldığım gülleri tutmalıydı..

 

 

Eve gelmemize az kalmışken Asel'in sesiyle bakışlarımı ona çevirdim..

 

 

Asel Neva'ya üzülmemesi ona alacağını söylediğinde bile Neva üzgündü.

 

Asel de dudaklarını büzünde onu ikna etmek için, 32 diş sırıtmıştı ve bu beni gülümsemişti.

 

Çünkü çok fazla sırıtmıştı, benimle birlikte hepsi de gülümsemişti. İnci gülmüştü hatta..

 

 

Araba evin önünde durduğun da, Bana bakmadan arabadan indi.

 

"Allah'ım sen bana sabır ver" dedim başımı havaya dikip.

 

Yiğit, "Ne oldu abi?" Dedi.

 

"Ne olacak, karıma gül alıyorlar bende gülleri çöpe attığım için trip yiyorum" dedim sitem ederek.

 

"Kim gül aldı abi?" Dedim.

 

"Neydi o itin adı.. heh Cenk" dedim ve asını bile duyunca ağzını burnunu kırasım geliyordu.

 

"Depoya götürelim mi abi?" Dediğinde bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Polisin oğlunu depoya getirmek iyi bir fikir değil, aklımdan geçmedi değil ama benim için şu n bunu yapmam riskli olur." Dedim ve arabadan indim.

 

 

"Neyse gidiyorum ben eve" dedim ve Polat'a baktım, "Tamam mı hepsi" dedim.

 

"Evet abi, sadece buket kaldı onu da Barlas getirmek üzere" diye açıkladı.

Tam eve doğru gitmek üzereydim ki, "Rauf amca eve sağ salim ulaştı değil mi?" Dedim.

 

Başını salladı, hepsi aynı günde taburcu olmuştu neyse ki Rauf amcada bir sıkıntı yoktu ama kazada bir iş vardı onu da araştırmasını söylemiştim Engin'e.

 

 

 

 

 

Başımı salladım ve önüme dönerek merdivenlerden çıkmaya başladım, kapı hala açıktı kapıdan girdim, Neva'yı Asya'ya bakarken görmüştüm. Ben girince önüne döndü ve salondan içeri adımını attı.

 

şu kadınların Tripleri de hiç çekilmiyor ki!

 

Diyerek bende arkasından ilerlediğim de yüzüne baktım. Hızlı bir şekilde ilerleyip elini tutarak onu oturduğu yerden kaldırdım ve peşimden sürükledim.

 

Herkes gittikten sonra gösterecektim ama vazgeçmiştim, benim yüzüme bakmıyordu ve bu benim zoruma gidiyordu.

 

 

Bir şeyler söylemişti ama onu hiç dinlemeden peşimden sürükledim, odamın kapısına geldim ve kapıyı açtım da odanın ortasına geldiğimiz de elini bıraktım.

 

Gözleri öyle bir ışıldamıştı gözlerim bunu görmek için sanırım ona sürekli beyaz gül almam gerekiyordu.

 

Sorun değil alırdım, yeter ki o Mutlu olsun, yeter ki benimle konuşsun.

 

 

Şaşkın bir şekilde bir şeyler söyledi ve başını bana çevirip hiç düşünmeden sarıldı.

 

Sarılmasını beklemediğim için tepkisiz bir şekilde kaldım ve çok bekletmeden kollarımı ona doladım.

 

 

Şu an resmen bana sarılıyordu, içimdeki duygular tamamen kabarmıştı ve biraz daha bu şekilde sarılmaya devam ederse sanırım kendimi tutamayacağım..

 

"Ben çok teşekkür ederim Timur" dedi ve "ben güllere çok önem veririm dedi".

 

Bunu bana güzel bir şekilde gösterdin zaten peri kızı.

 

 

"Biliyorum, bunu anladım" dedim ve sarılmaya devam ettik.

 

Utanmasam horan tepeceğim şimdi bana sarıldığı için.

 

Ama yapamam onun gözüne batardım bu seferde o yüzden bunun olmasını istemiyordum..

 

Kendini bir anda geri çekti ve kollarım boşlukta kalmıştı. Bu kadar mıydı şimdi.

 

Neyse olsun bu kadarı bile benim için çok gazlaydı. Hayal olarak kalmamasına çok sevindiğim için buna şükür..

 

 

"Şey.. Ben bir anda bu kadar gülü bir arada görünce heyecanlandım ve şey oldu." Dedi.

 

Gülümsedim, "Ne oldu?" Dedim çapkın bir şekilde bakarak.

 

Bakmam bir şey değiştirmiyordu ki, Neva anlamıyordu zaten, ama pes etmek yok..

 

 

"Şey işte canım çok sevindim ve ondan sarıldım" dediğin de gerçekten de o yüzden mi sarılmıştı? İçinden gelerek sarılmamıştı o zaman!

 

Olsun ben buna da razıydım. Sarılması bile çok güzeldi, inşallah devamı da gelir. Gülümsedim.

 

 

"Çok teşekkür ederim hepsi çok güzeller" dedi ve gözlerini güllere çevirdi.

 

Mutlu olduğunu görebiliyordum ama bana yetmezdi daha çok mutlu olmasını istiyorum birazdan gelecek olan gülle daha çok mutlu olacağına inanıyordum ki umarım mutlu olur.

 

 

 

 

Odadan çıktığımız da bana çekinken bir şekilde bakıyordu, aldıklarımdan mutlu olur diye düşünmüştüm olmamış gibi bakıyordu.

 

 

Merdivenlerden indiğimiz de hepsinin gözü bize kaymıştı, Neva çekingen bir şekilde kalktığı yere geri oturmuştu..

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Bu kadar gülü benim için alması beni gerçekten mutlu ermişti, ama dünkü düşünceler sürekli aklımı kurcalıyordu.

 

 

Sırf ben üzüldüm diye gidip, bu kadar gülü alması için hiç bir neden yoktu! Tamam onunla konuşmadım, bakmadım bile ama yine bu kadar alması çok fazlaydı..

 

 

Düşünceler arasında alt kata indiğimde, bütün bakışların üstümde olması birazcık beni utandırmıştı.

 

Özelliklede beni sırıtarak izleyen, Dicle'nin bakışları..

 

 

Yerime geçip oturduğum da Asya salona gelmişti ki kapı zilinin sesi duyuldu ve kapıyı açmak için salondan ayrıldı.

 

Cihat, "Nasılsın Neva?" Dedi ve bana gülümsedi.

 

Gülümsedim, "İyiyim Cihat abi sen nasılsın" dedim.

 

"Bende iyiyim" diyerek başını salonun girişine çevirmişti.

 

Bende nereye baktığını merak ederek başımı çevirdim, Barlas elindeki beyaz gül buketiyle salonun girişinde dikeliyordu.

 

Yok artık!!

 

Timur'a bakışlarımı çevirdiğimde bana gülümseyerek bakıyordu.

 

"Vay canına güllerin güzelliğine bakın" diyen Asel'in sesiyle gözlerimi ona çevirdim.

 

Kıkırdadı ve, "Tabi gülleri taşıyan daha güzel ama olsun" dedi ve elini kapatıp kıkırdadı.

 

Şaşkın bir şekilde Asel'e baktım ablası kesinlikle haklıydı bu kız kesinlikle normal değildi.

 

Barlas'ın arkasından Polat ve Yiğit de girmişti onların da ellerinde güller vardı..

 

Yok artık..!

 

Gözlerim fal taşı gibi açılarak, Hepsine tek tek baktım.

 

"Birilerinin gönlü baya kırılmış sanırım" diyen Cihat'ın sesini duydum ama ona bakamadım gözlerimi güllerden çekemiyordum.

 

 

Asel İnci'nin elini bırakıp barlasın önünde durdu ve göz kırpıp önünden geçti.

 

Barlas şaşkın nir şekilde elindeki buketle Asel'e bakıyordu.

 

 

Asel Yiğit'in tam ününde durdu, "Kocam gelmiş" diyerek eliyle ağzını kapatıp kıkırdadı..

 

"Asel! Yeter artık!" Diye öyle bir bağırmıştı ki Asel korkudan Polat'ın bacağının arkasına saklandı.

 

İnci ayağa kalktı ve Asel'in yanın doğru ilerledi bende kalktım ve arkasından gittim şok fazla sinirlenmişti ve kardeşinin kalbini kırmasından korkuyordum.

 

 

İnci Polat'ın tam önün de durdu, "Asel! Gel buraya!" Dedi sert bir şekilde.

 

Asel başını yana yatırdı ve ablasına hayır anlamında başını sağa solla salladı ve Polat'ın bacağına daha sıkı sarıldı.

 

Polat ne yapacağını bilemediği için bacağına yapışan Asel'e bakıyordu.

 

 

"Asel.. Çıldırtama beni gel buraya!" Diye resmen çığlık atmıştı.

 

 

Artık Asel ağlıyordu, İncinin kolunu tuttum, "Sakin ol o daha bir çocuk inci" dedim sakin bir şekilde.

 

"Çocuk değil mi çocuk, ama ettiği laflar ve davranışlar hiç çocuk gibi durmuyor" dedi sinirli bir şekilde.

 

Asel hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ve Polat elindeki yere bırakıp Asel'i kucağına aldı.

 

Asel ablasına bakmadan Polat'ın boynuna sarıldı.

 

Dicle de yanımıza gelmişti, "Gel bir sakinleş bak Asel de çok üzgün" dedi.

 

İnci kardeşine baktı ve gözleri doldu sok gözündeki yaş düştü.

 

Eliyle sildi, ve Polat'ın kucağındaki Asel'i almak için atıldığında Polat bir adım geri gitti.

 

"Ver kardeşimi eve gideceğiz biz," dedi inci.

 

Asel başını kaldırıp ablasına baktı, "Ben geleceğim sesinle git o eve tek başına kal" dedi.

 

İnci kardeşinin bu sözlerinden sonra geri asım atmıştı, "Benimle neden gelmek istemiyorsun?" Dedi İnci. Sesi de pürüzlü çıkmıştı her an oturup hüngür hüngür ağlayabilirdi..

 

 

 

Polat'ın bakışları incideydi, benimde bakışlarım İnci'nin üstündeydi.

 

"Asel.. Ablacım hadi gel özür dilerim eve gidelim" dedi sakin bir şekilde İnci.

 

Asel başını Polat'ın boynun çekti ve, "neden bağırdın bana?" Dedi kısık çıkan sesiyle.

 

Ağlamaktan sesi kısılmıştı, "Ablacım.. neden sürekli erkeklere bu şekilde laflar söylüyorsun? Sana kaç kez senin yaşındaki bir kızın bu şekilde laflar söylememesi gerektiğini söyledim, ve inatla yapmaya devam ediyorsun, sana ayıp dedim denmez öyle diye kaç kere uyardım." Dedi İnci. Ağlamamak için sıkıyordu kendini görebiliyordum.

 

 

 

Asel'in gözleri doldu sağ gözünden bir yaş aktı, "Benim ne istediğimi bir kerecik olsun sordun mu?" Dedi sitem eder gibi.

 

"Ne istiyorsun Asel ne yapayım ben daha!" Dedi inci ve artık sıkması ve gözlerinden yaşlar birer birer süzüldü.

 

 

Asel'e baktığım da o da hıçkırarak ağlıyordu.

 

Polat'ın bakışları İncideydi, üzülüyormuş ve şu an karşısında ağlamasını istemiyormuş gibi bakıyordu.

 

 

"Ben.. baba istiyorum baba! Anne istiyorum, çok şey mi istiyorum.." dedi hıçkırarak ağlamaya devam etti.

 

İnci duydukları karşında yıkılmıştı omuzları artık çökmüştü ve Kardeşine bakıyordu Asel ise başını Polat'a gömmüş ağlıyordu..

 

 

İnci bir anda düşer gibi olmuştu ki, Dicle ve ben hemen koluna girmiştik..

 

"Gel bu koltuğa geç, iyi görünmüyorsun" diyen Dicle'ye baktım.

 

İnci başını salladı ve arkasını dönmek üzereyken arkaya gider gibi olmuştu ki Timur tutmuştu. Bu seferde.

 

Ayakta duramadığını anladığımız için İncinin kolun girdik ve en takın koltuğa oturttuk.

 

Polat da aynı yerinde duruyordu ve bir eli Asel'in belindeydi.

 

Gözleri de İncinin üstündeydi bakışlarını hiç çekmeden onu izliyordu.

 

Dicle bir şey söyleyecek gibi olmuştu ama söylemekten vazgeçti sanırım Asel'e ve İnciye bakıyordu.

 

Cihat abi sessiz bir şekilde olanları izlemişti ama gözlerine baktığımda gözlerinin dolduğunu gördüm. Onu da üzmüştü bu durum.

 

Yiğit ve Barlas'ta öylece oldukları yerde durmuş ve Ne olacağına bakıyordu.

 

 

Bir süre kimseden ses çıkmadı, tek duyulan Asel ve incinin ağlama sesleriydi.

 

Asel'in baba ve anne özlemi çektiği için bu şekilde davrandığını anlayamamıştım. Sanırım tek anlayamayan ben değildim, İnci de anlayamamıştı..

 

 

 

İnci ağlamayı bırakmıştı artık ama hala ağlamak ister gibi duruyordu bakışlarından anlamıştım bunu..

 

 

Asel den de bir süredir ses yoktu.

 

Uyuduğunu düşünmeye başlamıştım ki, "Uyudu" diyen Polat'ın sesiyle ona döndük.

 

 

İnci'nin gözlerindeki yorgunluğu fark etmiştim ama elimden ne gelir bende bilmiyordum..

 

 

İnci ayağa kalktı ve, Timur'a dönüp, "Taksi çağırır mısın Enişte rica etsem" dedi üzgün sesiyle.

 

"Polat bıraksın sizi" dediğin de İnci itiraz edecek gibi olmuştu ama vazgeçti ve bize döndü, "Gecenizi mahvettiğimiz için özür dilerim" diyerek başını öne eğmişti.

 

Dicle, "Lütfen özür dileme İnci eve gidince bize haber versen yeter, ve ikinizin de yardım alması gerekiyor" diyerek üzgün bir şekilde Asel'e bakmıştı.

 

"En çokta Asel'in yardım alması gerekiyor, bunun için ben bir kaç kişiyle konuşacağım" dedi.

 

"Benim arkadaşım Çocuk alanında uzman, ona danışacağım bu durumu" diyen Cihatın sesiyle bakışlarım ona dönmüştü.

 

İnci'nin gözleri yine dolmuştu ve, "Teşekkür ederim, her şey için" dedi ve arkasını dönerek Polat'a baktı.

 

Polat ona bakmayı kesip önüne dönerek yürümeye başladı.

 

İnci bana döndü, "Seni ararım" dedi ve önüne dönüp salondan çıktı. Kendimi koltuğa bıraktım.

 

 

"Ne zamandır bu şekildeler?" Diyen Dicle'nin sesiyle başımı kaldırdım.

 

"Bilmiyorum" dedim pürüzlü bir sesle.

 

İçimden konuşmak gelmiyordu, ikisinin bu kadar yorgun olduğunu fark edememiştim.

 

Barlas, elindekini Timur'a uzattı ve Timur da elinden aldı.

 

Yanıma geldi buketi yanıma bıraktı, "Mutlu ol diye almıştım ama sanrım şu an bunlar bile seni mutlu edemez" dedi.

Ona baktım, bakışım yorgun, üzgün ve yıkılmış gibi baktım.

 

 

Nasıl olmalıydım ki, Asel daha 7 yaşında ve ailesini istiyordu istemekte de haklı.

 

"Teşekkür ederim ama aklım Asel ve inci e kaldı" dedim üzgün bir sesle.

 

"Biliyorum, benimde öyle" dedi Timur.

 

"Benimde" dedi Dicle.

 

"Benim de öyle" diyen Cihat'a bakmıştık hepimiz.

 

"Hayatta neler var, halime şükrediyorum, o küçük kızın gözlerindeki üzüntüyü çekip alabilsem keşke, keşke bir şey yapabilsem" diye ekledi.

 

Bende bunu düşünüyordum, bende ikisinin gözlerindeki üzüntüyü çekip almak isterdim...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evetttt, bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız canlarım, bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Timur'un Rüya gördüğünü tahmin etmiş miydiniz?

 

İnci ve Polat'ın arasındaki olanlara ne diyorsunuz?

 

 

Asel'in bu şekilde düşünmesini bekliyor muydunuz?

 

Umarım bu bölüm bazı şeyleri anlayabilmişsinizdir, ben hiç bir şeyi durduk yere yazmam, mutlaka bir nedeni vardır ve o nedenlerden biride Asel'in herkese yürümesiydi. Çocuk olduğu için farklı bir şekilde anlattı bize tepkisi ve hepimizin de anladığını düşünüyorum. Buraya bana düşüncelerini lütfen yazın...😊😊

 

 

 

 

 

Diğer bölümde görüşmek üzere canlarım, diğer bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın, yazarınızdan hepinize çokça kalp..🫶🏻 🫶🏻🫶🏻🫶🏻

Loading...
0%