Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. KISKANÇLIK

@sinemm2611

17. KISKANÇLIK

 

 

 

Asla arkana bakma!

Cindirella ayakkabısı almak için

dönseydi asla prenses olamazdı...

~Marilyn Monroe~

 

 

~Yukarıdaki söz yazarından size motive olmanız için bırakılan bir söz...~ <<

 

 

 

 

 

 

 

~Bölüme geçmeden önce lütfen burayı okuyun. Bu bölüm diğer bölümlere göre biraz kısa o yüzden gelecek bölüm baya uzun olacak iyi okumalar dilerim... ~

 

 

 

 

 

 

 

İnci.

Arabaya bindiğimizden beri hiç bir şekilde konuşmamıştık, Asel'i arkaya yatırmıştı.

 

Düşüncelerim arasında geçen arabalara bakıyordum..

 

"İyi misin?" Diyen sesini duydum ama cevap vermedim.

 

Kendimi bile oynatmadım, düz bir şekilde camdan dışarı bakmaya devam ettim.

 

 

"Küs müyüz?" dedi anında başımı çevirdim.

 

Dalga mı geçiyordu bu benle!

 

"Bana az önce duyduğum şeyin doğru olmadığını söyle" dedim gözlerinin içine baktığımda.

 

"İnci, bak" dedi ve yönünü bana döner gibi oluyordu ama galiba arabada olduğunu unutmuştu.

 

Direksiyonu bırakıyordu ki son anda fark edip önüne baktı.

 

"Ne bak Polat, neyine bakayım!" dedim sert bir sesle.

 

"İnci, hayatımıza bakmalıyız artık, her şey geçmişte kaldı." dediğin de yola bakıyordu.

 

Güldüm, "sen ne sanıyorsun beni, senin peşinde koşturacağımı sana düşündüren nedir?" dedim düşünceli bir şekilde.

 

"şimdi anladım, sen benim akşamki söylediklerime takıldın. Onalar ağzım bile isteğe çıkmadı, şu sıralar biraz yorgunum." Dedim.

 

Gerçekten de çok yorulmuştum, Asel'in davranışları, babamı ve annemi özlediğini anlayamadım.

 

Küçük kardeşimin derdini anlayamadım, benden ne abla olur nede başka bir şey..

 

 

"Neyse artık bunların bir önemi yok! gidiyoruz zaten buradan sende kurtulmuş olursun!" Dedim sert bir şekilde.

 

Kurtulursun kelimesini bastırarak söylemiştim.

 

Gözlerini yüzüme çevirdi, "Ne demek gidiyoruz?" Dedi gözleri ben ve yol arasında gidip geliyordu.

 

"Polat! Sana oturup neden mi sayayım." Dedim bezmiş bir sesle.

 

"İnci neden gidiyorsun? Hem nereye gideceksin ki?" Dedi bakışlarını gözlerime çıkardı.

 

"Bu seni ilgilendirmez" dedim.

 

Ona açıklama yapmak zorunda falan değildim.

 

"İnci! beni sinir etme nereye gideceksiniz!" Dedi sert bir şekilde.

 

"Cehennemin dibine!" Diye bağırdım.

 

Bir an için Asel'in arkada olduğunu unuttum başımı arkaya çevirdim. Kıpırdar gibi olmuştu ki uyumaya devam etti..

 

"Seni dinliyorum" dedi sakin bir şekilde.

 

Evimin sokağına da gelmiştik. Kira da durduğumuz evin..

 

 

"Sağdaki ikinci eve" dedim.

 

Ve sonra aklıma beni daha önce bıraktığı geldi. O gece tek kelime edememiştik, çünkü Yiğit vardı yanımızda.

 

 

 

Diğer gün kafeye konuşmaya gelmişti, neden gittiğini sormama rağmen hiç bir şey söylemedi.

 

Bebeği sordu ilk. Ama yoktu ki bebek, ölmüştü..

 

Polat tek kelime etmemişti o gün ben bağırdım, çağırdım ağzıma geleni de söyledim ama hiç bir şey değişmedi değişmezde değişeceğine de inanmıyorum artık.

 

 

Evin tam önünde durdu ve ona bakmadan, arabadan indim.

 

Sorusuna cevap vermemiştim, vermeyecektim de.

 

Arkaya gelip Asel'i kucaklıyordum ki, "Geri çekil, ben alırım" diyen sesiyle ona döndüm.

 

"Bizi buraya getirmeni bile istemedim ben, kimse ne olduğunu sormasın bilemesin diye tamam dedim." Diyerek önüme döndüm ve Asel'i kucakladım.

 

Biraz ağırdı biraz değil baya ağırdı.

 

Çantamı yan tarafıma astığım için anahtarı çantadan çıkarmam gerekiyordu ama bunu nasıl yapacaktım şimdi ben.

 

Akılsız kafam işte, başımı Polat'a çevirdim.

 

Bir kaç dakikalığına kucağında taşısa sorun olmazdı sanırım.

 

"Ver inci, taşıyamıyorsun daha çocuğu" diye söylendi ve bir anda çekip aldı.

 

Ne olduğunu anlayamamıştım bile.

 

"Taşıyordum Polat! Sadece biraz kilo almış Asel" dedim ve çantamdan anahtarı çıkarıp yürümeye başladım.

 

 

"Çocuk kuş gibi neresi kilolu bunun?" Dedi.

 

Başımı ona çevirdim ve tuhaf bir şekilde bana bakıyordu.

 

Cevap vermeden tekrar önüme döndüm ve kapıya geldim, anahtarla kapıyı açtım.

 

Başımı çevirdiğimde, "ver, ben alayım." Dedim ama başını sağa sola salladı.

 

"Polat seni içeri almayacağım ver bana kardeşimi" dedim ve kollarımı almak için uzattım ve geri çekti beni ittirip içeri girdi.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen! İçeri ayakkabılarınla giremezsin!" Dedim arkasından ilerleyerek.

 

Onun beni pek dinlemek gibi bir niyeti olmadığı için salonda durdu.

 

"Neden az eşya var evde?" Diyerek gözleriyle salondaki eşyalara bakıyordu.

 

"Bu seni neden ilgilendiriyor? Koltuğa bırak artık kardeşimi ve çık dışarı!" Dedim sert bir şekilde.

 

Asel, "Abla" dedi ve kucağında başını kaldırıp Polat'a baktı.

 

Sonra başını çevirdi ve salona baktı, "Sen neden geldin evimize? İndir beni" dedi.

 

Polat ikiletmeden indirdi.

 

Asel, "Abla hani bu eve ayakkabıyla girmek yasaktı?" Dedi kızar gibi.

 

"Yasak ablacım, Polat abin seni taşırken girmek zorunda kaldı o yüzden" diyerek durumu kurtarmaya çalışmıştım.

 

Benim bilmiş kardeşim buna ne kadar inanır bilmiyorum..

 

"Abla," soru soracak bekliyorum ama susmuştu.

 

"Efendim canım?" Dedim bir şey söylemedi.

 

"Ne oldu Bir tanem?" Diyerek onunla aynı boya geldim.

 

"Ben.. özür dilerim abla" diyerek boynuma sarıldı..

 

Tekrar ağlamaya başladı, benimde gözlerim doldu..

 

"Şş.. ağlama güzelim, ağlama."

 

"Ben yanındayım meleğim, söz veriyorum hepsi geçecek, bir kavuşacağız onalara" dedim.

 

Sakinleştirmeye çalışıyordum ama Asel hıçkırarak ağlamaya devam ediyordu.

 

"Abla.." dedi ağlamaklı sesiyle.

 

"Söyle Bir tanem" dedim sırtında elimi dolaştırırken.

 

"Abla, benim babam ve annem yok diye dalga geçiyorlar okulda." Dediğinde sonlara doğru sesi kısılmıştı.

 

Asel'i kendimden çektim ve yüzüne baktım, gözlerindeki yaşlar akman için hazırda bekliyordu.

 

"Ne demek dalga geçtiler? Ne söylediler sana?" Dedim ve konuşmasını bekledim.

 

İçinden derin bir nefes aldı, "kimin çocuğu olduğum belli bile değilmiş, okula gelmiştin ya sen yani o mı senin annen, falan dediler baban nerde diyorlar, onlar melek oldu diyorum benimle sen kimsesizsin diye dalga geçtiler." Dedi gözündeki yaşlar birer birer düşmeye başladı.

 

Şu an çok fazla sinirlenmiştim, "Kim onlar senin sınırındakiler mi?" Dedim .

 

"Hepsi dedi sınıfından da var diğer sınıftan da var" dedi ve tekrar boynuma sarıldı.

 

"Şşş tamam canım sorun yok, ben buradayım, onlar istediğini söylesin sen kimsesiz değilsin!" değilsin kelimesini bastırarak söylemiştim.

 

"Ben o okula gitmek istemiyorum abla, ne olursun artık beni okula gönderme," dedi ve kendini geri çekip göz yaşlarını sildi.

 

"Ben okula gitmezsem sende süreklilik çalışmak zorunda kalmazsın," dedi gözleri ışıldayarak.

 

"Bende seninle kafeye gelirim yardım da ederim sana, sen çok yoruluyorsun" dedi gülümseyerek.

 

"Asel.." dedim .

 

"Abla öyle hemen hayır deme, biraz düşün o zaman sürekli bana para vermeyeceksin yada okula da para vermeyeceksin ve biz o zaman düzgün yemek yeriz değil mi?" Dediğin de şu an çok kötü bir durumdaydım.

 

 

"Düzgün yemek derken?" Diyen Polat'ın sesiyle ona dönemedim bile.

 

 

"Ablam genelde kafeden bir şeyler getiriyor bize, eve bir şey almıyor borçlarımız var bizim o yüzden o pis adam ablama zarar veriyor borçları ödemezsek!" Dediğin de artık ipler tamamen kopmak üzereydi.

 

Ağzını kapatmamam bile olmadan takır takır ne yaşadıysak anlattı Polat'a.

 

"Hangi adamdan bahsediyor inci Asel?" Dedi baskın bir şekilde.

 

Ne söyleyecektim ben şimdi buna?

 

Of Asel of..

 

"Kötü adam onun adı, ablama tokat attı ablam da yere düştü, değil mi abla?" Dediğinde Asel'e susması için neredeyse yalvaracaktım.

 

 

"Asel. Sus artık lütfen" dedim sakin bir şekilde.

 

"Neden abla, ben kötü bir şey mi yaptım" dedi üzgün bir sesle.

 

Polat'ın elini kolumda hissettim ve beni yerden çekip karşısına geçirdi.

 

"İnci, Asel kimden bahsediyor?" Dedi sakin bir şekilde.

 

Ama şu an sinirlenmişti görebiliyorum.

 

"Seni ilgilendirmez Polat lütfen çık evimden artık" dedim ve bir kaç adım geri gittim.

 

Asel'e baktığımda gözleri ben ve Polat arasında gidip geliyordu.

 

"İnci beni sinir etme kim o adam?" Dedi sert bir şekilde.

 

"Ablama bağırma" dedi Asel ve gözlerimle ona baktım.

 

Dudağım sola doğru kıvrıldı, o günde beni bu şekilde korumak istemişti ama o zaman için yapabileceği hiç bir şey yoktu.

 

Polat yere eğildi ve Asel ile kendini aynı boya getirdi yani hala uzun ama olsun.

 

 

"Asel ablana kim zarar verdi? Bana onun kim olduğunu söylersen bir daha o adamın ablana zarar vermesine izin vermem ama bana kim olduğunu söylemelisin" dedi sesini de incelterek konuşmuştu.

 

Asel bana baktı, sonda başını Polat'a çevirdi ve, "Kötü adam." Dediğinde gülümsedim.

 

"Adı yok mu?" Dedi Polat.

Asel hayır anlamın da başını sağa sola salladı, "o adam öyle söyledi ben kötü adamım dedi" diyerek açıklıyordu.

 

Polat eğildiği yerden geri kalktı, "İnci kim bu adam? Sana zarar veren bu adam kim?" Dedi sert bir şekilde.

 

"Git Polat, lütfen" dedim gözlerinin içine bakarak.

 

Onun daha fazla burada kalmasını istemiyordum.

 

"İnci bak anlamıyorsun kim olduğunu söylemek zorundasın!" Dediğinde güldüm.

 

"Değilim Polat, şimdi defol evimden" dedim sert bir şekilde.

 

"Abla Polat abi de mi kötü adam? Neden bağırdın ona da?" Dedi sorguluyordu şu an da olanları.

 

Hiç bir şey söylemeden Asel'e baktım, "Hadi güzelim biz odana geçelim de üstünü değiştirelim, Polat abinde gidiyor zaten" dedim.

 

Polat hiç bir şey söylemedi Asel'e baktı bana baktı ve arkasını dönerek kapıyı çekip gitti.

 

Söylemediğim için sinir olmuştu biliyorum ama ona söylemek zorunda değildim, kendim de halledebilirdim...

 

 

 

 

 

*

 

 

*

 

Neva. 

Dicle elimdeki buketi aldı ve incelemeye başladı..

 

"Kaç tane gül var burada? Dedi abisine bakarak.

 

"101" dedi Timur.

 

"Yenge sen bunun anlamını biliyor musun?" Dedi şüpheci bir tavırla

 

 

Başımı sağa sola salladım, "Bilmiyorum" dedim.

 

Güldü, "Abim için dünya da tek olduğunu ve ikinizin birbiriniz için yaratıldığını anlamına gelir, abimin bu şekilde aldığına eminim, değil mi abi?" Dedi Dicle abisine bakarak.

 

Timur, "Evet öyle" dedi gözlerimin içene bakarak.

 

Hiç bir şey söylemeden öylece bende gözlerinin içene baktım.

 

Bakışmamızı bölen benim telefonumdan gelen mesaj sesiydi.

 

Telefonu elime aldığımda ekranda incinin mesajını gördüm, üzerine tıklayarak mesajı tam okudum.

 

"Canım ben eve geldim şimdi, her şey için çok özür dilerim Asel'in bu şekilde olacağı aklıma gelmezdi gerçekten çok özür dilerim" yazısını görünce hemen cevap yazmaya başladım.

 

"Asel ve senin bir yardım alman gerekiyor, ve olanlardan dolayı özür dileme lütfen benden asıl ben özür dilerim, sizi bu kadar yalnız bıraktığım için." Yazdım ve gönderdim.

 

 

Asya'nın salondan içeri girdiğini gördüğümde başımı ondan tarafa çevirdiğimde.

 

 

Gözlerimin içine bakıyordu, bir şey mi söylemek istiyordu?

 

Kaşlarıyla beni mutfağa gösterdi, bakışlarımı ondan çekip Timur'a baktığım da bu sefer Cihat'a bakıyordu.

 

"Ne yapacağıma karar vermedim" dedi Timur.

 

Cihat'ın gözü Timur da değil Asya da idi.

 

Dicle de elindeki gülleri sağa sola çevirip inceliyordu.

 

"İzninle ben geliyorum şimdi" diyerek ayağa kalktığım da Timur'un bakışları beni buldu.

 

"Nereye?" Dediğin yönümü ona çevirdim, "Bir mutfağa kadar gidip geleceğim" diyerek gülümsedim.

 

Asya beni çağırıyor diyemeyeceğime göre, durumu bir şekilde açıklamak zorundaydım.

 

Başını tamam anlamında salladı ve Cihat'a döndü.

 

Cihat'ın bakışları ben ve Asya arasında gidip gelirken bir yandan da Timur'a odaklanmaya çalıştığını anlayamaya çalışıyordu.

 

Asya arkasını dönerek salondan çıktı ve bende aynı şekilde arkasından ilerledim.

 

Mutfağa geçtiğim de kimsenin olmadığını gördüm, "Çiğdem nerede?" Dedim.

 

"Çıktı, işleri varmış, yani bana öyle söyledi" dedi şüpheci; bir şekilde.

 

"Bir sorun mu var?" Dediğim de bakışları söylesem mi söylemesem mi diye düşünüyor gibi bakıyordu.

 

"Asya, bana neler olduğunu anlatabilirsin?"

 

Gözlerini gözlerimde sabitledi, "Bu nasıl söylenir bilmiyorum ama ben Çiğdem'in Timur beyden hoşlandığını düşünüyorum" dedi ve rahatlamış gibi bana baktı.

 

Hoşlanmak derken?

 

"Tam anlayamadım hoşlanmak derken neyi kastettin Asya?" Dedim.

 

Merak etmiştim, o kızda bir şeyler olduğunu hissediyordum zaten de ama bu şekilde bir şey beklemiyordum.

 

"Bugün, telefonda konuşurken onu duydum geleceğim birazdan daha detaylı konuşuruz Timur'u ve tabi ki de hoşlanıyorum evli olması neyi değiştirir dedi telefondaki kişiye kim olduğunu bilmiyorum sadece konuşmalarına kulak misafiri oldum" dedi çekingen bir şekilde.

 

 

"Bana inanmazsanız anlarım da henüz beni tam anlamıyla tanımıyorsunuz, yalan söylediğimi yada onu çekemediğim için söylediğimi düşünebilirsiniz ama kesinlikle öyle değil Neva hanım, kulaklarımla duydum ben bunların hepsini bir an önce bir şey yapmalısınız" dedi .

 

Düşünmeye başladım, şüphelenmiştim hal ve hareketlerinden ama ben bu şekilde bir şey oluğunu tahmin etmemiştim.

 

Doğru söylüyor olabilir miydi Asya.

 

Bunu anlamanın bir yolu vardı.

 

Gözlerimi Asya'ya diktim, "Teşekkür ederim Asya, sana inanıyorum bir şeyler döndüğünün bende farkındayım sadece olduğunu anlayamamıştım" dedim düşünceli bir şekilde.

 

"Bu şekilde bir insanın burada çalışması doğru değil Neva hanım, sizin asınıza çok kötü bir durum nasıl söyleyeceğimi düşüyordum sabahtan beridir" dedi. Yüzü az öncekine nazaran rahatlamış gibiydi.

 

 

"Teşekkür ederim Asya" dediğim de mutfaktan içeri giren Çiğdem'i gördüğümüzde başımızı ona çevirdik.

 

Elindeki bir kaç poşetle mutfağın kapısının önünde dikiliyordu.

 

Üzerine baktığım da, siyam mini etek ve beyaz göğüsleri açık bir kazak, ve üzerine de ince bir ceket geçirmiş kapıda öylece bize bakıyordu.

 

"Öyle yap canım, şimdi çay getir birde işte söylediğin gibi bir kaç bir şey koy yanına" diyerek Asya'ya dönmüştüm.

 

"Tamam Neva hanım ben şimdi hepsini hallediyorum" dedi.

 

Çiğdem'in konuyu anlamaması için durumu hemen toparlamıştım.

 

Gülümsedim ve Asya'ya arkamı dönerek Çiğdemin önünden geçtim.

 

 

Demek ki bu kızın başından beri bana soğuk davranmasının sebebi buydu?

 

Ne kadar düşünsem bu aklıma gelmezdi, Timur'a yakın davranmalar galan demek ki bu yüzdendi.

 

Ama bundan kesin olarak emin olmak için aklımda bir şey vardı bunu da birazdan anlayacaktım zaten gerçekten böyle bir şey var mı yok mu?

 

Timur sahte kocam olsa da kendimi bu konumda gösteremem herkes haddini bilecek, ben Timur'un Karısı bendim.

 

Salondan içeri girdiğim de gördüğüm görüntü beni sevindirmişti.

 

Cihat Dicle'nin yanında oturmuş telefondan bir şeyler gösteriyordu.

 

Yönümü Timur dan tarafa çevirerek yürümeye başladım.

 

Timur'un önünden geçerek tam yanına oturdum. Biraz fazla yakın oturmuştum.

 

Timur'un gözleri beni buldu, şu an bu duruma şaşırdığına emindim.

 

Şaşkın ve neler olduğunu anlayamadığını gördüm ve ona bakarak gülümsedim.

 

Bakışlarını dudaklarıma kaydı ve sonra tekrar gözlerime çıkardı.

 

"Neler oluyor?" Dedi biraz kısık sesiyle.

 

"Ne olmuş?" Dedim anlamamış gibi yaparak.

 

"Bu. Yani sen," demişti ki salondan içeri giren Asya ve Çiğdem'i gördüm Asya ile göz göze gelmiştik.

 

Tam tahmin ettiğim gibi elindeki tabaklarla çiğdem bizim oturduğumuz koltuğun önüne doğru geliyordu.

 

Hiç düşünmeden, bacağının üstündeki elinin üstüne elimi koydum.

 

Timur'un bakışlarının bende olduğunun farkındaydım ama şu an benim gözüm çiğdemdeydi.

 

"Bir şeyler yiyelim diye kızlardan bir kaç bir şeyler istedim, iyi yapmış mıyım kocam? Dedim gülümseyerek.

 

Bir gözüm de Çiğdemin üstündeydi ve sinirli bir şekilde bakışlarını izliyordum.

 

Timur'un tuhaf ve şaşkın bakışları da gözümden kaçmamıştı. Asya geri çekildi ve gülerek bana baktı.

 

 

Ne yaptığımı anlamıştı. Bende ona gülümsedim.

 

"Teşekkürler Çiğdem, çaylarımızı da getir kocam sabahtır çay içmedi" dediğim de bakışlarımı ona çevirdim.

 

 

Sinirli olduğunu anladım, başını salladı ve arkasını dönerek gitti.

Asya'ya göz kırptım ve gülümseyerek o da salondan çıktı.

 

Cihat'ın bakışları üstümdeydi, aynı şekilde Dicle'nin de öyle.

 

İkisi de bize gülerek bakıyordu Dicle'nin bakışları elimi kayınca bende oraya çevirdim Timur'un elinin üstündeki elimi çektim..

 

"Bunu annem ve dedem duyarsa neler olacağını düşünemiyorum bile?" Diyen Dicle'ye baktım.

 

Neyden bahsediyorlardı.

 

Timur'un bakışlarını üstümde hissetimde bende ona baktım, "Cihat Hulusi den ve oğlunu Dicle'ye anlattı" diyerek bana açıkladı.

 

Tuhaf bir şekilde bana bana bakıyordu, gülümsedim ve teşekkür eder gibi baktım. Sanırım ben mutfaktayken tüm konuyu Dicle'ye anlatmış olmalı Cihat.

 

 

"Ne olacak şimdi? O çocuğa bakacak mıyız?" Diyen Dicle'nin sesiyle bakışlarım onu buldu.

 

"Atamazsınız ki küçücük çocuğu sokağa" dedim.

 

"Elbette atmayız ama dedem ve annem ne söyler bilmiyorum yani bunu duyunca ikisi de küplere biner bundan eminim" dedi ortaya konuşarak.

 

"Evet, Asiye yengemin ve Hasan dedemin bu durumu öylece kabul etmeyeceklerdir. " diyen Cihat'ın sesiyle ona baktım.

 

Salondan içeri de Asya girmişti, arkasından gelen Çiğdemle elimi direk Timur'un elinin üstüne koydum. Asya bana gülerek baktı ve elindeki tabağı önümüze koyup gülümseyerek geri çekildi..

 

Timur'un bakışlarının bende olduğunu biliyordum ama şu an bu durumu ona açıklayamam..

 

Çiğdem Dicle ve Cihat'ın çaylarını önüne koyup bize döndü.

 

Timur nefesini boynumda hissettiğimde ne olduğunu ilk anlayamadım ama sonra, "Beni kıskanman hoşuma gitmedi dersem yalan olur" diyen fısıltısıyla.

 

Gülümseyerek ona döndüm, "Beni sevdiğini biliyorum Timur, bunu kulağıma fısıldama gerek yoktu, herkes duysun değil mi?" Diyerek bakışlarım Çiğdemdeydi

 

Önümüze gelerek çayları koyuyordu ki ellerinin titrediğini fark ettim.

 

Bakışlarımı ona çıkardığım da bana bakışlarındaki kıskançlığı fark etmiştim.

 

"Sağ ol çiğdem, kocam çayı çok sevdiği için ona çayı ben mi içirsem diye düşünüyorum sence romantik olur mu?" Dediğim de Timur'un gülme sesini ve Asya'nın da kıkırdama sesini işittim.

 

Bir anda kendimi Timur'un daha da yakını sokuldum, beni kucağına çekmişti Timur.

İlk ne olduğunu anlayamamıştım ama şu an için bunu sorun etmeyecektim.

 

Çiğdem sinirden kıpkırmızı olmuştu, "Olur Neva hanım, romantik olacaktır." Diyerek geri çekildi.

Tepsiyi yana alarak.

Salondan ayrıldı.

 

Asya bana güldü ve göz kırparak salondan çıktı.

 

"Yenge hayırdır, sen böyle yapmazdın herkesin içinde?" Dedi.

 

Bu durumu sorguluyordu farkındaydım ama şu an bunu ona açıklayamam.

 

"Ne var Canım onun kocası değil mi istediğini yapabilir" diyen Cihat'ın sesiyle bakışlarım ona döndü.

 

Timur kulağıma doğru eğilmişti bunu boynuma vuran nefesinden anlamıştım.

 

"Neler döndüğünün farkındayım karıcım" diyen sesini işittim.. Boynuma vuran nefesi içimdeki bir kaç dürtüyü tetikliyordu. İstemeden olsa bu adama çekiliyordum ben.

 

Boynumdaki nefesinden, ve bana yakın olmasından rahatsız değildim. Hatta bu yakınlık hoşuma bile gitmişti.

 

Timur'a bakmayı keserek önümdeki kurabiyenin birini elime alıp direk ağzıma attım. Çayımdan da bir yudum aldığımda içimde garip bir şeyler oluyordu, bunun ne olduğunu anlayamamıştım.

 

Sanki midemde kelebekler dans ediyor gibiydi...

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Cihat ve Dicle'nin konuşmalarını dinliyordum ki Neva'nın önümden geçip yanımda oturmasını beklemiyordum.

 

Şaşkın bir şekilde Neva'dan gözlerimi çekmemiştim.

 

Çok fazla yakınıma oturmuştu ve bu beni oldukça şaşırtmıştı.

 

"Neler oluyor?" Diyerek gözlerimi ondan çekmedim.

 

 

"Neler olmuş?" Dediğinde tuhaf bir şekilde ona baktım.

 

Gözleri benden kaydı ve salondan içeri giren Asya be Çiğdeme baktı.

 

Bende onlara baktım elimin üstünde bir sıcaklık hissetim elime baktığımda Neva'nın eli elimin üstündeydi.

 

Neva şu an elimi mi tutuyor?

 

İnşallah yanlış görmüyorumdur.

 

"Bir şeyler yiyelim diye diye kızlardan bir kaç bir şey istedim, iyi yapmış mıyım kocam" diyen Neva'ya gözlerimi büyüterek baktım.

 

Ne dedi o kocam mı dedi?

 

Çiğdem elindeki tabağı önüme koyarken bakışları bizim üstümüzdeydi.

 

Neva'nın bakışları da Çiğdem'in üstündeydi bu gözümden kaçmamıştı.

 

"Teşekkürler çiğdem çayları da getir, kocam sabahtan beridir çay içmedi" dediğin de ona baktım.

 

Çiğdemden beş kıskanıyor olamaz değil mi?

Yoksa olabilir mi?

 

Çiğdem'in sinirlendiğini de görmüştüm. Bu kızın da bana karşı bir şeyler hissettiğini biliyordum ama bunu Neva'nın fark etmesine şaşırdım doğrusu.

 

"Bunu annem ve dedem duyunca neler olacağını düşünemiyorum bile." Diyen Dicle'nin sesiyle Neva ona baktı.

 

Anlam verememişti konuyu bilmediği için. Gözlerimi on diktiğim de başını bana çevirdi, "Cihat Hulusi'yi ve oğlun anlattı Dicle'ye" diyerek ona açıkladım.

 

Gözlerimi ondan çekemiyordum bana bu kadar yakın olması beni mutlu etmişti..

 

Dicle, "Ne olacak şimdi? O çocuğa bakacak mıyız?" Dedi.

 

Neva başını ona çevirdi, "Atamazsınız ki küçücük çocuğu sokağa." Dedi Dicle den gözlerini çekmeden.

 

"Elbette atamayız ama dedem ve Annem ne söyler bilmiyorum. Yani bunu duyunca ikisi de küplere biner bundan eminim." Dedi Dicle.

 

"Evet Asiye yengem ve Hasan dedim bu durumu öylece kabul etmeyeceklerdir" diye Cihat' a baktım.

 

Bunun bende farkındaydım ama o çocuğu da sokağa mı atayım ne yapayım yani.

Salondan içeri giren Asya'ya bakışlarını fark ettim. Sanırım Asya olanları biliyordu.

 

Neva'ya bakıp gülüyordu.

 

Çiğdemin üstünden bakışlarını çekmiyordu, bu çok hoşuma gitmişti.

 

Boynuna hafif eğildim ve, "Beni kıskanman Hoşuma gitmedi dersem yalan olur." Diye fısıldadım kulağına.

 

Gülümseyerek gözlerini bana çevirdi, "Beni sevdiğini biliyorum Timur, bunu kulağıma fısıldamana gerek yoktu, herkes duysun değil mi?" Dediğinde içimden kahkaha atıyordum.

 

Karım onu sevdiğimi mi düşünüyordu. Bunu beni gururlandırdı..

 

Çiğdem önümüze çayları koyduğunda bakışlarını Neva dan çekmiyordu bu durum biraz sinirimi bozmuştu.

 

"Sağ ol Çiğdem, Kocam çayı çok sevdiği için ona çayı ben mi içirsem diye düşünüyorum sence romantik olur mu çiğdem?" Dediğinde daha fazla dayanamadım ve güldüm.

 

 

Neva da ne cevherler varmışta ben fark etmemişim..

 

Hiç düşünmeden Neva'yı daha da yakınıma çektim ve bana sarılıyormuş gibi olmuştu.

 

Madem elimi bu şekilde güzel bir fırsat geçti, ona daha da yakın olsam sorun olmaz bence.

 

Gülümseyerek yanımdaki karımı izliyordum.

 

Çiğdem'in sesini işittim ama anın büyüsünden midir nedir bilmiyorum ne söylediğini anlamamıştım tek odaklandığım şey Neva idi.

 

Çiğdemin geri çekilerek hızlı bir şekilde Salondan çıktığını gördüm.

 

"Yenge sen hayırdır yapmazdın böyle herkesin içinde?" Diyen Dicle'nin sesiyle bir kaç saniyeliğine bakışlarım ona kaymıştı. Sonra tekrar Neva'ya baktım.

 

"Ne var canım onun kocası değil mi? İstediğini yapabilir." Diyen Cihat'ın sesini duyunca gülümsedim.

 

Evet ben onun kocasıydım. Neva bana istediğini yapabilirdi.

 

Gel derse gelirdim git derse de giderdim.

 

Yok vazgeçtim o bana git dese bile ben gitmem.

 

Ben Neva'nın neden bu şekilde davrandığının farkındaydım gülerek kulağını eğildiğimde, "Neler döndüğünün farkındayım karıcım" diyerek geri çekildim.

 

Neva bakışlarını bana çevirdi, bende ona aşkla baktım..

 

Bir kaç saniye gözlerimin içine baktı ve önüne döndü..

 

Önüne koyulan kurabiye aldı ve ağzına atarak çayından da bir yudum aldı.

 

Bunları gülümseyerek yapıyordu.

 

Nedeni alayamasamda bana benden nefret ediyormuş gibi bakmamıştı. Bakışlarındaki değişimin farkındaydım.

 

 

Çayını içmeye devam etti ama yanımdan da kalkmadı hala yakınımdaydı. Gözlerimi üzerinden çekmeden öylece onu izledim.

 

Peri kızım, benim peri kızım..

 

Başını bana çevirdi, "Çayını soğutma" dedi ve gülümsedi.

 

Bende ona gülümsedim ve çayı elime aldım, "Teşekkür ederim karıcım" diyerek sol gözümü kırptım.

 

Bakışlarını direk benden çekti ve diğerlerine baktı, diğerlerine bende baktım ve bizi gülerek izlediklerini fark ettim.

 

Bizi görünce birbirine baktılar.

 

Dicle, "Abi bende istiyorum gül, bana niye almadın ki?" Dedi üzgün bir sesle.

 

"Sana da ben alayım ne dersin?" Diyen Cihat ile gözlerimi ona diktim.

 

Dicle, "İşte benim öz abim be öz abim" diyerek Cihat'a sarıldı.

 

Neva'nın bakışlarının bende olduğunu gördüğümde bende gözlerinin içine baktım. Bakışmamızı bölen kapının zil sesiydi.

 

 

Bir kaç saniye sonra Salonda Barlas göründü bakışları beni buldu.

 

"Timur bey?" Dedi ve başını önüne eğdi.

 

Neler oluyor yine?

 

"Ne oldu Barlas?" Dedim.

 

"Efendim bir sorunumuz var" dediğinde neden sorun var dediğini anlayamamıştım.

 

Neva ve Dicle neler olduğunu anlamak için Barlas'a bakıyordu.

 

"Tamam ben geliyorum, yiğit nerede?" Dediğim de bakışlarını bana çıkardı.

 

"Efendim sorunda o zaten" dediğinde ayağa kalktım.

 

"Ne demek sorun o?" Dedim ve yürümeye başladım.

 

"Efendim Yiğit beye bir telefon geldi ve direk gitti nereye gittiğini bilmiyorum, Polat beyi aradım ve ona haber verdim onu arayın isterseniz" diyerek açıkladı. Kafamı salladım ve salondan çıktım. Barlas'ta arkamdan geliyordu.

 

 

Bahçeye çıktığım da cebimdeki telefonu çıkardım, direk Polat'ı aradım.

 

Çalıyor..

 

"Alo, abi?" Diyen sesini işittim.

 

"Neler oluyor? Yiğit nerede?" Dedim.

 

"Abi ciddi bir sorun değil Bengü' ufak bir baygınlık geçirmiş, hastanedeyiz şimdi ciddi bir şey yokmuş." Dedi.

 

"Emin misin Polat? Doktorla konuştun mu? Yiğit iyi mi?" Dedim.

 

"Konuştuk abi sorun yok ikisi de gayet iyiymiş Yiğit de şu an başlarındaydı..

 

 

"Tamam müsait olunca beni arasın" dedim.

 

"Tamam abi" dedi Polat.

 

Telefonu kapatarak önüme döndüm. Eve geri döndüm ve içeri girdim.

 

Salona adımı attığım da Neva'nın yanına Dicle geçip oturmuştu ve bu benim moralimi bozmuştu.

 

Ne güzel birbirimize çok yakın oturuyorduk, aha Dicle ah..

 

Yönümü Cihat'tan tarafa çevirdim ve tam oturmak üzereydim ki kapı zilinin sesini duydum.

 

Oturdum ve gelenin kim olduğunu bakmak için, başımı kaldırdım.

 

Veysel salonun ortasına gelmişti ve anında bakışlarım onu buldu.

 

Veysel de bana baktı, "Konuşmamız gerek" dedi.

 

Şimdi oturmuştum ben daha ya neler oluyor bugün hepsi sıraya mı girdi bunların.

 

"Rauf amaca iyi mi?" Diyerek ayağa kalktım ve yanına doğru yürüdüm.

 

 

 

"Evet Timur bey şimdilik gayet iyi" dedi ve başımla dışarı işaret ettim önüne döndü ve bende arkamı dönerek bakışlarımı Neva'ya diktim.

 

Neva da bakışlarını bana çevirmişti. Bir Kaç saniye daha baktım ve sonra arkamı dönerek salondan ayrıldım..

 

Bahçeye çıktığımda beni bekleyen Veysel'i gördüm.

 

"Yürüyelim şöyle" dedim elimle Evin arka tarafını işaret ederek. Başını salladı ve ikimiz de aynı anda yürümeye başladık.

 

 

"Sorun ne?" Dedim şüpheci bir şekilde. Bir sorun olamalı ki buraya kadar gelmiş.

 

"O kaza bilerek yapıldı, yani frenlerle oynanmış" dediğin de yürümeyi bırakıp ona baktım.

 

"Nasıl oynanmış?" Dedim.

 

"Frenlerin tutmadığını kazadan önce fark ettim ama o an için elimden maalesef ki hiç bir şey gelmemişti." Diye açıkladı.

 

"Ben bunun Rauf beyi öldürmek için düzenlenen bir suikast olduğunu düşünüyorum" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Araştırdın mı peki? Bunu yapan kişiyi bulmuş olmalısın" dedim gözlerinin içine baktım.

 

Bakışlarını benden çekmedi, "Buldum!" Dedi soğuk bir sesle.

 

"Derviş mi?" Dedim. Aklıma şu an için ondan başka kimse gelmiyordu.

 

 

"Hayır değil?" Dediğin de şaşırmıştım.

Ne demek değil? Bu sefer kim başıma bela oldu çok merak ediyorum.

 

"Kim?" Dedim sakin bir şekilde.

 

"Rauf beyin kardeşi" dediğinde şok olmuş bir şekilde ona baktım.

 

"Ne! Ayvaz burada mı?" Dedim .

 

Başını salladı, "Uzun zamandır buradaydı" diyerek açıkladı.

 

"Peki Rauf amcamın bundan haberi var mı?" Dedim.

 

Başını hayır anlamında salladı, "Yok, ilk önce size geldim ona söyleyince üzülmesinden korkuyorum" dedi düşünceli bir şekilde Veysel. Veysel Rauf amcanın tam 10 yıldır korumasıydı.

 

"Anladım iyi yapmışsın, şimdilik bunu ikimiz bilelim" diyerek oyardım.

Başını sallayarak telefonunu çıkardı ve bir kaç bir şeyler yapıp bana gösterdi.

 

 

Telefona bakışlarımı çevirdiğim de ekranda Rauf amcanın kardeşi gördüm.

 

Elindeki kızıyla arabaya biniyordu eşi de arkalarından gelerek arabaya yerleşti.

 

"Süleyman takip ediyor" diyerek açıkladı.

 

Başımı kaldırdığım da, "Daha yakından takip edelim bende birini görevlendireyim" dedim.

 

"Olur Timur bey" diyerek telefonu cebine koydu.

 

"Biz de hazırlayalım bakalım bir sürpriz ona" dedim gülümseyerek.

 

"Siz nasıl isterseniz Timur bey" dedi Veysel.

 

"Tamam sen şimdi git, Rauf amcayı yalnız kalmasın daha fazla en çok sana güveniyorum biliyorsun" dedim.

 

"Biliyorum Timur bey gidiyorum şimdi" dedi ve selam verip arkasına dönerek yürümeye başladı.

 

 

Telefonu elime alıp mesaj yerine girip bütün olan biteni Polat'a yazdım.

 

Bir adam görevlendirip takip etmesini ve uygun bir zamanda kaza yapmasını istedim.

 

Ayvaz'ın canı madem oyun istiyordu bizde oynardık o zaman. Rauf amca bunu duysa hep üzülür hem de hasta olabilirdi Ailesinden kalan son kişi Ayvaz Arıkan idi.

 

 

O yüzden bunu bir süre bilmese iyi olurdu, o şimdilik hala onunla konuşmadığını sansa yeter benim için.

 

Ayvaz'ın da kendine çekidüzen vermesini sağlayacaktım..

 

Güzellikle veya zorla. Kimse benim babam gibi gördüğüm bir adama bunu yapamaz! Hele ki öz kardeşi hiç yapamaz!

 

Buna asla izin vermem, kimsenin zarar görmesini istemiyordum..

 

Düşünceler içinde eve geri gitmek üzereydim ki, evden çıkan Cihat'ı gördüm.

 

"Ne oluyor?" Dedim Hızlı hızlı çıkmıştı evden.

 

"Babam iyi değilmiş tansiyonu yükselmiş" dedi telaşlı bir şekilde.

 

"Dur bir dur sakin ol, nerede amcam şu an" dedim.

 

"Evdeydi en son, işte beni de Barboros aradı" diyerek açıkladı.

 

"Tamam gidelim hadi" diyerek yanın geçtim ve arabaya doğru ilerledim.

 

"Kızlara haber verdin mi?" Dedim.

 

Başını hayır anlamında sağa sola salladı...

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

Cihat'a telefon gelince apar topar çıkmıştı ve ne olduğunu Dicle de bende anlamamıştık.

 

"Haber verirler herhalde bir şey olsaydı" dedi.

 

"Bence de " dedim gözlerinin içine bakarak.

 

"Asaf hakkında ne düşünüyorsun?" Diye de ekledim.

 

"Bilmiyorum yenge ne düşünmeliyim hiç bir fikrim de yok" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Bence görmeden karar vermeyin belki de çocuk çok tatlı biri" dedim ve gülümsedim.

 

"6 yaşındaki çocuk tabi ki de tatlıdır yenge sorun o değil sorun dedem, dedem duyunca istemeyecektir eminim Hulusi amcamla aralarında büyük bir sorun var bizim bilmediğimiz yüzünü bile görmek istemiyordu ki hala öyledir. Dedem çok disiplinli biri Babaannem öldükten sonra da iyice bir hayattan elini ayağını çekti televizyon izlemez, insan içine çıkmaz, eve kimseyi almaz ki hala da almadığını eminim." Dedi düşünceli bir sesle.

 

"Seni bile kabul etmeyecektir yenge, düğün bile yapılmadı, dedem için böyle şeyler çok önemlidir ama duyması an meselesidir herkes tarafından yayılmak üzere" dediğinde çok düşünceli olduğunu gördüm.

 

Sanırım bu evlilikten zarar göreceğimizi düşünüyor olmalı. Bizim evlilik zaten gerçek bir evlilik değildi ki kağıt üstünde bir evlilikti bir sorun olacağını düşünmüyorum hislerimiz değişmediği sürece...

 

 

Kendimi biraz yorgun hissedince odaya çıkmak istediğimi söyleyerek Dicle'nin yanından ayrıldım..

 

Dicle ile konuşurken zorlanmıştım neden bu şekilde olduğunu bilmiyorum, sanki iki kelimeyi ağzımdan çıkarmakta zorlanmıştım gözümün önünde kararmıştı şekerden mi diye bakmama gerek yoktu değildi biliyorum ama neden bu şekildeydim.

 

 

Bir senedir iyice kötü olmaya başladım, unutkanlık, konuşma bozukluğu, baş dönmesi neden olduğunu bilmiyorum o kadar da hastaneye gidiyorum hiç bir şey de çıkmıyor çıksa belli olurdu sanırım..

 

 

Odanın kapısını açtığımda beyaz güllerin kokusunu içime çektim..

 

Yatağın kenarına oturdum ve başımın dönmesinin geçmesini bekledim bir süre..

 

Kendimi geri bıraktım ve gerçekten de kötü hissediyordum kendimi, gözlerimi kapattım ve kendimi sakinleştirmek için derin derin nefes alıp verdim. Bir kaç dakika boyunca da bunu tekrarladım..

 

Gözlerimi açtığımda daha da kötü bir hal aldı ve odanın içi komple dönmeye başladı, şekerim de yükseldi sanırım.

 

Telefonu elime aldığımda ekranı bile açamadan telefon elimden kaydı gitti.

 

Yatağın kenarından telefonu almak için eğildiğimde yataktan düştüm. Düşmemle birlikte yatağın kenarındaki küçük vazo yere düştü..

 

Artık kıpırdayamıyordum bile gözlerim de yavaş yavaş kapanmak üzereydi ki kapının sesini duydum.

 

Ama gözlerimi açamadım.

 

"Yenge!"

 

Dicle'nin sesini duydum ama şu an hiç bir tepki veremeden uzanıyordum yerde..

 

 

Dicle.

Üst kattaki lavaboyu kullanmak için merdivenlerden yukarı çıkıyordum. Tam abimlerin odasının önünden geçecektim ki içeriden kırılma sesi geldi..

 

Bana odaya çıkacağını söyleyip yanımdan ayrılmıştı, iyi mi diye baksam iyi olur. Sonuçta hastaneden daha bugün çıktı.

 

Kapıyı çevirip açtığımda odadaki gülleri fark ettim ne kadar da çoktu bizim önümüzden geçerken bu kadar da çok gelmemişti gözüme, abimi ilk kez bu şekilde görüyorum beni her geçen gün şaşırtmayı başarıyor.

 

Odaya bir kaç adım daha attığımda kafamı sağa çevirdiğim de yengemi yerde görünce panikledim.

 

"Yenge" diyerek hemen yanına koştum.

 

Gözleri de kapalıydı, "Yenge uyan," dedim ve bir kaç kez yüzüne vurdum ama hiç bir tepki vermedi.

 

"Kahretsin, abim de gitti" diyerek ayağa kalktım ve odadan koşturarak çıktım.

 

"Asya" diye bağırdım merdivenler.

 

Bir kaç dakika sonra da Asya salonda göründü.

 

"Çabuk dışarıda kim varsa üst kata çıkar" dedim. Asya başını sallayıp gitti bende koşturarak odaya geri girdim.

 

Neva'nın başına geldiğimde ne yapacağımı bilemediğim için kafasını kucağıma aldım, "Yenge duyuyor musun beni?" Diyerek seslendim.

 

Ama kıpırdamadı.

 

Ağlamak üzereydim ki, odaya giren Barlas'ı gördüm.

 

"Neler oluyor?" Dedi panikle.

 

Beni ve yengemi bu halde görmeyi beklemediği yüzündeki şaşkınlıktan anlaşılıyordu.

 

"Tek başıma taşıyamam gel yatağın üstüne çıkaralım" dediğim de Barlas'ın arkasından Asya şaşkın bir şekilde bize bakıyordu.

 

"Asya sende yengemin şekerini ölçen cihaz vardı onu da getir neredeyse" dediğimde Asya başını sallayım odadan hızlı bir şekilde çıktı.

 

 

Barlas yengemi yerden kucakladı ve yatağa koydu bende yerden kalkıp yanına gittim.

 

"Şekeri sürekli yükseliyor mu?" Dediğin de Barlas'a baktım.

 

"Bilmiyorum galiba öyle" dedim.

 

Yengemin gözleri kıpırdayınca ona baktım, "Yenge duyuyor musun beni?" Dediğim de dudaklarını falan kıpırdatmaya çalıştı ama Pek başarılı olduğu söylenemez.

 

"Doktor çağıralım mı?" Diyen Barlas'a döndüm.

 

"Şekerine bir bakalım ondan sonra abime haber verip ona göre çağırırız" dedim.

 

"Getirdim Dicle hanım" diyen Asya'nın sesiyle ona döndüm.

 

Ekindekini bana uzattı, "Ben nasıl yapıldığını bilmiyorum nasıl yapacağız?" Dedim ikisini de bakarak.

 

"Ben biliyorum" dedi Barlas ve ona baktım.

 

"Yani arkadaşım da şeker hastasıydı oradan biliyorum" diyerek açıkladı.

 

Başımı salladım ve yatağın kenarından çekilip Barlas'a yer verdim.

 

Barlas küçük cüzdan gibi şeyi açıp içindeki malzemeleri tek tek çıkardı.

 

Parmağını kendine doğru çekti ve iğne olarak tahmin ettiğim şeyi parmağını batırdı geri çekti.

 

Telefonum çalmaya başladığında ekranda abimin aradığını gördüm.

 

Açmayacaktım şimdi, Barlas işini bitirmiş olmalı cihazın ekranına bakıyordu.

 

"Kaç gösteriyor" dedim.

 

Gözlerini bana çevirdi, "300 Gösteriyor" dedi.

 

"Hep mi böyle olduğunu bilememiz gerek eğer hep yüksekse bu rakam şu an için normal" diye açıkladı.

 

"Hep yüksek olduğunu söylemişti bana" diyen Asya'ya baktım.

 

"O zaman bayılmasının sebebi şeker" değil diyen Barlas'a baktım.

 

"Neler oluyor burada" diyen sese baktım.

 

"Abi" dedim şaşkın bir şekilde.

 

Kenara çekilince yengemi yatakta görünce direk yanıma geldi.

 

"Ne oldu? Şekeri mi yükseldi" dedi telaşlı bir şekilde.

 

"300 gösteriyor abi" diyen Barlas'a baktı.

 

"Doktor çağırdınız mı?" Dedi sert bir şekilde.

 

Tam hayır diyecektim ki, "Doktor istemiyorum" diyen yengeme baktım.

 

Uyanmıştı...

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

Kendime yavaş yavaş geldiğim de tepemdeki sesleri duyuyordum.

 

"Doktor çağırdınız mı?" Diyen Timur'un sesiyle yüzümü buruşturdum. Çok fazla sesli söylemişti.

 

"Doktor istemiyorum" dedim kısık bir sesle.

 

Gözlerimi araladığımda Timur'un telaşlı halini gördüm.

 

Yanıma eğildi ve, "Doktor çağıralım Neva iyi görünmüyorsun" dedi.

 

"Şekerim kaç" dedim.

 

"300" diyen Barlas'a baktım.

 

"Sanırım olanlar beni yordu Timur, endişelenecek bir şey yok" dedim hepsine söylemiştim bunu ama bakışlarım Timur da idi.

 

Yorgun gözlerimle ona baktım, bu kadar telaşlanmasını beklemiyordum, babam bile bu kadar telaş yapmıyordu.

 

Gözlerindeki korkuyu gördüm, bana bir şey olacak korkusunu gözlerinde gördüm. Ama neden korkuyordu?

 

Yoksa düşündüklerim doğru muydu?

 

Beni seviyor olabilir miydi?

 

Beni sevse bile ben onu sevebilir miydim?

 

 

Düşünceli bir şekilde gözlerimi yüzünden hiç çekmeden öylece baktım.

 

Gülümsedi, "İyi görünüyorsun" dedi.

 

Bende ona gülümsedim, "iyiyim" dedim gülümseyerek.

 

Gözlerindeki ışıltıyı görmüştüm, sanırım istemediğim şey olmuştu Timur bana aşıktı..

 

 

 

 

2saat sonra.

 

Lavabodan çıktığım da Timur'u odanın içinde buldum. Gözleriyle beni komple inceliyordu.

 

"Nasıl olduğuna bakmaya gelmiştim" dedi Timur.

 

Bir kaç adım atıp karşına geçtim ve, "İyiyim Timur, merak etme" dedim ve gülümsedim.

 

Gözleri gülümsememe takıldı, "Yemek hazır olur birazdan iyiysen inelim mi salona" dedi.

 

Bakışlarını benden çekmedi, "Olur inelim" dedim.

Önünden geçtim ve kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açıp bir kaç adım attığım.

Arkamı döndüm ve geliyor mu diye baktığımda hemen arkamda onu gördüm.

 

"Ne oldu?" Dedi.

 

"Hiç" dedim ve gözlerine baktım.

 

Gözleriyle yüzümü inceledi, "Tuhaf davranıyorsun" dedi düşünceli bir şekilde.

 

Güldüm, "Tuhaf davranmıyorum sadece bilmiyorum davranışların" dedim ve sustum.

 

"Davranışlarım mı?" Dedi anlamaz bir şekilde.

 

"Bir şey yok Timur hadi inelim salona" dedim ve arkamı dönerek merdivenlere doğru yürüdüm.

 

Ne söyleyecektim bana aşık olmandan şüpheleniyorum, bana aşıl mısın diye mi soracaktım. Bunu da yapamayacağım için.

Arkamı döndüm.

 

Peki ben onu sevebilir miyim?

 

Sevdim diyelim peki ya bu yaşananlar ne olacak!

 

Babamı suçluyor olması beni gerçekten çok üzüyordu, babam suçsuz du bunu biliyorum.

 

 

Salona indiğimde Kaan ve Dicle'yi Yan yana otururken beklemiyordum.

 

Şaşkın bir şekilde onlara baktım, Dicle telefonuyla oynuyordu Kaan'ın bakışları beni buldu.

 

Timur'un yanıma gelmesiyle kendimi toparlayıp diğer koltuğa doğru yürümeye başladım.

 

 

Koltuğa kendimi bıraktığım da Timur da yanıma gelmişti.

 

"Cihat gelecek mi?" Diyen Kaan'a baktım.

 

Cihat da mı geliyordu?

 

Dicle, "Evet gelecek o çocuğu getirecek" dediğinde bakışlarım anında onu buldu.

 

Hangi çocuğu?

 

"Kimi getirecek?" Dedim Dicle'ye bakışlarımı çevirdim.

 

"Hulusi amcamın oğlu yok mu yenge o işte" dediğinde.

 

Hulusi kimdi ya?

 

Sonra birden aklıma geldi, ah akılsız kafam unutmuşum ben onu. Timur'un üvey amcasıydı.

 

Kapının sesini duyduğumuzda başımı o tarafa çevirdim.

 

Cihat abi gelmiş olmalı diyerek hepimiz kapıya bakıyorduk.

 

 

Kapıdan içeri giren adamla Timur ve Dicle ayaklanmıştı.

 

Salondaki dikelen kişiye baktığım da yaşlıydı tahmini 65 yaşlarında olmalıydı. Saçları da beyazdı, boyunun da maşallahı vardı yani.

 

"Dede!" Diyen Dicle'nin sesiyle ona baktım.

 

Nasıl yani? Bu yaşlı adam onların dedesi miydi hani sürekli bahsettikleri.

 

Timur, "Dede, sen nasıl?" Dedi şaşkın bir şekilde.

 

"Ne o hiç duymayacağı mı falan mı düşündün?" Dedi sert bir şekilde. Sanırım bizim evlendiğimizi duymuştu.

 

 

Kapı zili yine duyulmaya başladı.

 

Bakışlarım yaşlı adam ve Timur arasında gidip geliyordu. Timur düz bir şekilde dedesine bakıyordu.

 

 

Salondan içeri giren Cihat ve elini tutan küçük çocukla tüm bakışlar onları buldu. Yaşlı adamın da bakışları Cihat ve Asaf arasında gidip geliyordu.

 

"Bu kim?" Dedi şaşkın bir şekilde.

 

"Asaf Murat Kandemir ben dede" diyen Asaf'ın sesiyle ortamda koca bir sessizlik oluştu. Kimseden çıt çıkmıyordu.

 

Ortamdaki gergin hava devam ederken yaşlı adam Timur'a döndü, "senin oğlun mu? Bu yüzden mi evlendiniz?" Dedi şaşkın bir şekilde.

 

"Benim oğlum" Cihat'ın tam arkasından gelen sesle tüm bakışlar o tarafa çevrildiğinde Hulusi amca bir kaç adım atarak Asaf'ın yanına geçip elini tuttu.

 

 

Yaşlı adamın dengesi bozulur gibi olduğunda Timur bir kaç adım atmıştı ki Timur'un dedesi eliyle dur işareti yaptı.

 

"Senin ne işin var burada?" Dedi sert bir şekilde.

 

"Oğluna oğlumun adını mı verdin?" Dedi sert bir şekilde ve üstüne yürüdü Timur hızlı bir şekilde Dedesinin önüne geçti.

 

"Dede sakin ol" dedi Timur.

 

Asaf'ın bakışları Dedesinin üstündeydi. Kızgın bir şekilde ona baktı, "Uzak dur Babamdan" dedi kızgın bir şekilde.

 

 

Asaf babasının bacaklarına sarılmıştı ve başını babasına kaldırdı, "Gidelim buradan, kimse beni sevmeyecek" dediğin de içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.

 

Hulusi, "sorun yok Asaf, o senin deden" dediğinde bakışlarındaki şefkati hissettim.

 

"Ama sana neden o şekilde bakıyor baba?" Dedi Asaf.

 

Haklıydı da şu an gerçekten de Hulusi amcayı dövecekmiş gibi bakıyordu.

 

"Sakin olun oturun bir konuşalım, dede lütfen gel otur şuraya" diyen Dicle'nin sesiyle tüm gözler ona çevrilmişti.

 

Bakışlarım Kaan'a kaydığında o da Dicle'ye bakıyordu. Bakışlarımı Kaan dan çekip Timur'a çevirdim.

 

Timur'un dedesi arkasını dönerek Dicle'nin yanına geldi ve oturdu. Adam zaten kötü olmuştu, bunu halinden anlamıştım. Ayakta dururken bile zorlanmıştı. Sanırım bugün üst üste aldığı haberler adamı yıktı..

 

 

Herkes koltuklara geçtiğinde bende karşıdaki tekli koltuğa geçip oturdum. Gözlerimi Timur'un dedesine çevirdim.

 

 

Yaşlı olmasına rağmen çok fazlaca şık duruyordu. Takım elbise de yakışmıştı adama. Timur dedesine benziyordu. Kaşları gözleri dedesinin bir kopyası gibiydi. Dicle kesinlikle benzemiyordu dedesine.

 

 

Asaf babasının yanından hiç ayrılmıyordu, bakışları da herkesin üstündeydi. Tek tek herkese baktığın da bana döndü ve bakışları beni buldu.

 

Gülümsedim. Bakışlarını benden hiç çekmedi, Asaf'ın gözleri de Maviydi. Timur'un kiler gibi.

 

 

Bakışlarını benden çekip babasına çevirdi.

 

Eliyle beni işaret etti, "O kim baba?" Dedi incecik sesiyle.

 

"Timur abinin eşi oğlum" dedi nazik bir şekilde Hulusi amca.

 

Timur'un dedesinin bakışlarını üzerimde hissediyordum ama ben ona bakmadım gözlerim Asaf'ın üstündeydi.

 

Bu ortamdan korkmasını istemiyordum ki bence birazdan korkacak şeylerin olacağını söylüyordu içimden bir ses.

 

 

Hulusi üvey babasına çevirdi bakışlarını ve tam konuşmak için ağzını aralamıştı.

 

"Asaf, benimle dışarı çıkmak ister misin?" Dedim incecik sesle.

Asaf'ın bakışları beni buldu, "Neden seninle dışarı çıkıyorum ben" dedi.

 

"Büyüklerin konuşacakları şeyler var bence biz seninle dışarı çıkalım" dedim ve gülümsedim.

 

Asaf başını babasına çevirdi, Hulusi bey de başını tamam anlamında salladı. Asaf oturduğu yerden kalktığında bakışları beni buldu.

 

Bende oturduğum yerden kalktım yavaş bir şekilde yanına geldiğimde elimi ona uzattım.

 

Gülümseyerek elimi tuttu. "Dışarıda ne var?" Dedi.

 

Gülümsedim, " Çıkıp bakalım neler varmış" dedim gülümseyerek.

 

Küçücük ellerini avucumda hissetmek beni tuhaf hissettirdi. Salondan yavaş bir şekilde çıktığımızda dışa kapıya geldim ve kapıyı açıp dışarı çıktık. Bir kaç adım atarak merdivenlerden de inmiştik.

 

Asaf'ın bakışları beni buldu, "Bu ev çok büyük, kaybolmuyor musunuz burada?" Dediğinde güldüm.

 

"Biliyor musun aslında bende bunu düşünüyorum neden hala kaybolmadığımı sorguluyorum" dediğim de kıkırdadı.

 

"Ben kesinlikle kaybolurdum" dedi ve gözlerindeki ışıltıyı görmüştüm.

 

 

"Gözlerin çok güzel" dediğinde gülümsedim ve yere eğildim, onunla aynı boya gelmiştim.

 

"Benim gözlerim güzel mi bilmiyorum ama senin gözlerin çok güzel" dedim gülümseyerek.

 

Bakışları yüzümde dolaştığında, "Adın ne?" Dedi gözlerimin içine bakarak.

 

"Alya Neva" dediğimde şaşırdı.

 

"Senin de mi çift ismin var?" Dedi şaşkın bir şekilde.

 

 

Başımı evet anlamında salladım. "Evet iki ismim var benimde" dedim.

 

"Senin de isimlerini duyunca tuhaf bakıyorlar mı? Bana tuhaf bir şekilde bakıyorlar sanki ilk kez çift isim duyuyorlar gibi" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Bu seni rahatsız mı ediyor?" Dedim.

 

"Hayır rahatsız etmiyor aslında, babam hep Murat diyor arkadaşlarım hep Asaf diyor, herkes bir şeyler söylüyor işte" dedi ve bir ayağıyla daireler çiziyordu.

 

"Peki sen hangisini söylemelerini isterdin?" Dedim.

 

Çift isim olması anladığım kadarıyla Asaf'ı rahatsız ediyordu.

 

"Benim için fark etmez, herkes hangisini beğeniyorsa onu söylemeli" dedi bakışlarını saçlarımda gezdirerek.

 

"Ben sana nasıl sesleneyim?" Dediğim de bakışlarını gözlerime çıkardı.

 

"Asaf" dedi ve gülümsedi.

 

 

"Tamam Asaf" dedim.

 

Hava'nın soğuk olmasından dolayı burnum biraz üşümüştü.

 

"Burnun kızardı" dedi ve kıkırdadı.

 

Gülümsedim, "Genelde üşüyünce hep öyle olur" dedim.

 

"Bence çok tatlı oldun" diyerek kıkırdadı.

 

Bende güldüm.

 

"Ben nasıl sesleneyim sana?" Dedi incecik sesiyle.

 

"Sen hangisi beğendiysen onunla seslen" dedim.

Bakışlarım yüzünde gezdirdiğimde arkadan bize bakan Barlas'ın bakışlarını fark etmiştim.

 

"Alya diyeceğim ben" dediğinde bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Olur benim için fark etmez" dediğim de Asaf'ın bakışları arkama çevrildi.

 

Baktığı yere bakmak için başımı çevirdiğim de Timur'un dedesini evden çıkarken gördüm.

 

Eğildiğim yerden doğruldum, bakışlarımı da onalara çevirdim.

 

Onlara diyorum Tek dışarı da olan Timur'un dedesi değildi, Cihat Dicle ve Timur da çıkmıştı.

 

"Dede bekle nereye gidiyorsun?" Dedi Dicle.

 

Dedesinin pek durmaya niyeti yoktu, hızlı bir şekilde bahçeden çıkmak üzereydi.

 

Asaf bana baktı ve sonra da bakışlarını diğerlerine çevirdi. Benim bakışlarım da Asaf da idi.

 

 

"Hadi gelin içeri üşümeyin daha fazla" diyen Timur'un sesiyle bakışlarım ona kaydı.

 

Başımı salladığım da, "Hadi gidelim Alya" diyen Asaf ile bakışlarım onu buldu.

 

Gülümseyerek küçücük gözleriyle yüzüme öylece bakıyordu. Elini avucuma alarak yavaş bir şekilde yürümeye başladım..

 

 

 

Salona geldiğimizde Asaf elimi bırakıp babasının yanına koşturdu. "Ne oldu baba?" Diyerek babasına bakıyordu.

 

"Hasta mı oldun?" Diyen endişeli bakışlarını Hulusi amcadan çekmemişti.

 

Hulusi bey ise bakışlarını oğluna çevirdi, "iyiyim oğlum sakin ol" dedi ve oğlunu kucağına aldı. Tabi bunu yaparken zorlanmıştı. Bunu değişen yüz ifadesinden anlamıştım.

 

Başımı çevirdiğim de kızlar sofrayı çoktan hazırlamıştı..

 

"Asaf açıkmış olmalı yemeğe gecelim mi?" Dedim Hulusi beye.

 

Başını salladı, "Gel oğlum" dedi ve onu kucağından indirerek yürümesi sağladığında kendisi de ayağa kalkmıştı ki başı dönmüş olmalı ki geri oturmuştu. Asaf isi bana bakarak yavaş bir şekilde yürüyordu.

 

 

Cihat Hulusi amacanın yanına gitti ve kolundan tutup onu yavaş bir şekilde kaldırdı. Kaan ise diğer koltukta oturuyordu.

 

"Bende kalkayım artık" dedi ve ayağa kalktı.

 

Timur, "Yemeği yemeden olmaz" dedi kesin bir dille. Dicle'nin bakışları da Kaan'ın üstündeydi.

 

Kaan, "Sağ ol kardeşim ama ben gideyim artık daha fazla rahatsızlık vermeyeyim" dedi ve bir kaç asım atarak yanımıza geldi.

 

"Yemek yiyince gidiyorsun Kaan" dedi.

 

Başka seçeneği kabul etmiyormuş gibi bakıyordu Timur Kaan'a.

 

 

Kaan başka seçeneğinin olmadığını anlayarak başını salladı ve hep birlikte masaya geçtik.

 

Ben yine aynı yerime Timur yanındaydım. Dicle de benim yanıma geçmişti.

 

Herkes masaya geçince Asya ve Çiğdem servise başlamıştı.

 

Bakışlarım Asaf'a kaydığında onunla göz göze geldik. Gülümsedim ve göz kırpıp önüme baktım.

 

Hulusi bey oğluna baktı, "Hadi oğlum" dedi oğluna bakarak.

 

Timur'un bakışlarını üstümde hissedince bende ona baktım. Bakışlarının nedeni çözemesem de bana tuhaf bir şekilde bakıyordu..

 

 

Timur.

O Yemek fashı da bittikten sonra herkes koltuklara geçmiştik.

 

Bakışlarım Neva'nın üzerindeydi. Bugün onu baygın gördüğümden beridir bakışlarımı hiç üstünden çekmedim.

 

 

Hulusi'nin bakışları da benim üstümde. Yorgun olduğunu görebiliyordum ama Asaf için ayakta durmaya çalışıyordu Bunu da görebiliyordum.

 

 

Ama bende ne yapacağımı bilmiyordum dedem senin gibi evladım yok dedi. Bana da senin gibi bir torunum yok diyerek gitmişti.

 

 

Aklım da onda kalmıştı. Buraya nasıl geldiği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Burayı nasıl bulmuştu onu bilmiyorum. Tek başına gelmemiştir elbette ama kimle geldi işte kafamı kurcalayan kısmı da buydu.

 

 

Neva'nın bakışları Asaf'ın üzerindeydi. Galiba Asaf'ı sevmişti ona bakarak gülümsemesinden anlıyordum bunu.

 

 

Hulusi yorgun bakışları beni buldu, "Biz gidelim artık, sizi Asaf ile tanıştırmak için geldim zaten" dediğinde.

 

"Biz henüz tanışmadık ki baba?" Diyen Asaf'a baktım.

 

Cihat, "Haklı çocuk biz henüz tanışmadık Amca" diyerek bakışları Hulusi de idi.

 

 

Dicle den ses çıkmıyordu sanırım o dedemin öylece çekip gitmesinden sonra üzülmüştü.

 

Asaf Neva'ya baktı, "Ben Alya ile tanıştım ve çok sevdim" dediğin de bakışlarımı Neva'nın yüzünü çıkardım.

 

Neva Asaf'a gülümsedi ve sol gözünü kırptı. Bir kaç saniye bakışlarını Asafta tuttuktan sonra bana baktı.

 

Gözlerimi ondan alamıyordum, herkesin gönlüne girmeyi başarıyordu. Gerçekten mükemmel biriydi ama bunun farkında değildi..

 

 

 

Asaf'ın esnediğini görünce babası ona baktı, "Bence biz tanışma işini sonraya bırakıl oğlum bak uykun da geldi" dedi anlayışlı bir şekilde.

 

 

Asaf babasına baktı ve başını salladı. Uykusunun geldiği gözlerinden anlaşılıyordu zaten gözlerini açmakta zorlamıyordu çünkü.

 

 

Hulusi ayağa kalktı Asaf da ayağa kalkıp Neva'nın yanına doğru gitti, "Eğilir misin Alya" dedi.

 

Neva gülümseyerek eğildi ve Asaf yanağına sulu bir öpücük bırakıp geri çekildi. Neva gülerek aynısını Asaf'a yaptı.

 

Ne oluyordu lan burada?

 

Bunlar ne ara bu kadar iyi anlaştı da öpüşmeye kadar geldiler?

 

 

Asaf yönünü çevirdi ve bakışları beni buldu kaşlarımı çatarak ona bakmıştım. Omzunu silkerek babasının yanına koştu.

 

"Hadi gidelim Baba" dediğin de elini tuttu.

 

Bakışlarımı Hulusi'ye çevirdim de onun da bana baktığını gördüm elini bana uzattı, "Görüşürüz Timur" dedi.

 

Bir kaç adım atıp elimi uzattım ve tokalaştık. "Görüşürüz" dedim.

 

Bakışlarını benden çekip Neva ya baktı, "Seninle de tanışamadık kızım bir dahakine tanışalım" dedi ve gülümsedi.

 

"Olur efendim" dedi Neva.

 

Hulusi Dicle ye baktığında Dicle bir şey demeden öylece ona baktı.

 

Hulusi de bir şey söylemedi ve önüne dönerek yürümeye başladı. Cihat arkalarından gitti.

 

"Abi dedem çok kötü oldu, onu aramalıyız" dedi bana bakarak Dicle.

 

 

"Biliyorum ama şu an bizimle konuşacağını sanmıyorum" dedim düşünceli bir şekilde.

 

Üzgün bir şekilde kalktığı yere geri oturdu.

 

Kaan'ın gitmemesini istemiştim ve o da beni kırmayıp gitmemişti. Şu anda Dicle'nin yanında oturuyordu.

 

 

"Dedeniz nasıl duymuşta gelmiş?" Dediğinde ona baktım.

 

Bu soruyu Neva sormuştu biz içeride konuşurken o yoktu. O yüzden sormasını anlıyordum.

 

 

Bakışlarımı ona çevirdiğimde, "Dedemin yanına Rize de yaşayan insanlar gelip söylemiş, torunun evlenmiş düğün yapmadınız torunun kızı hamile mi bıraktı gibi şeyler söyleyince Rize den kalkıp buraya gelmiş." Dedim.

 

"Ne dedin? Hamile mi?" Dedi gözlerini de açmış bir şekilde Neva.

 

Başımı salladım. Moralinin bozulduğunu anlamıştım bir anda yüzü düşmüştü. Kim olsa böyle olurdu kim olsa yüzü düşerdi onu anlıyorum bu işten zarar gören hep o oluyordu.

 

 

Kimseden ses çıkmamıştı ve Cihat da salondan içeri girip yanıma oturmuştu.

 

"Hulusi'nin durumu gittikçe kötüye gidiyor Timur" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Biliyorum, sonuçlardan haberim var" dedim.

 

Neva Cihat'a bakmıştı. Cihat da aynı şekilde Neva'ya baktı, "Asaf ile iyi anlaştınız" dediğinde, "Aynen karımı gözümün önünde öptü" dedim. Burun kıvırarak.

 

Dicle'nin gülme sesini duydum.

 

"Neye gülüyorsun?" Dedim.

 

"Sana gülüyorum abi, karını küçücük çocuktan da kıskanmazsın ya?" Dedi ve sırıttı.

 

"Küçük yada değil, öpmesin kimse karımı" dediğimde Cihat'ta gülmüştü.

 

Neva ya baktığımda bana gülümseyerek bakıyordu.

 

Bana gülümseyerek mi bakıyordu?

 

Bir kaç kez gözümü açıp kapattım ve bir şey değişmedi gerçekten de bana gülümseyerek bakıyordu.

 

 

Bakışmamızı bölen benim telefonun zil sesi oldu.

 

Cebimden telefonu çıkardım ve ekrana baktığımda, "Asiye sultan" yazısını görünce bakışlarımı Dicle'ye çevirdim.

 

"Annem arıyor sen bir şey mi söyledin?" Dediğim de panikle bana baktı.

 

" Hayır abi ben ne söyleyeceğim anneme?" Dedi.

 

"Açmayacak mısın?" Diyen Neva'nın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim.

Açacaktım artık, ekranı yana kaydırıp açtım.

 

"Anne" dedim.

 

"Uşağum, geç açtun" dedi.

 

"Elimde değildi Anne o yüzden" dedim.

 

"Tamamdur uşağum, ben geliyorum ha İstanbul'a" dediğinde gözlerim şaşkınla açıldı.

 

"Ne demek geliyorsun?" Dedim şaşkınlıkla.

 

"Olanlardan haberim var Timur, dedenuz Rize den istanbul'a gelmiş, bende yoldayum geliyorum, gelince beni alun" dedi.

 

"Alırım Asiye sultan da nereden çıktı bu" dedim.

 

"Sen anneyi istemiyor musun ha uşak yanunda ?" Dedi kızar gibi.

 

"Olur mu Asiye sultan ben onu mu dedim?" Dedim.

 

"Neyse be işte, ben gelunca ararum sizu alırsunuz beni ben kapatayrum şimdu uçağa bineceğum" dedi.

 

"Tamam İstanbul'a inince beni ara" dedim.

 

"Tamam uşağum" dedi ve telefonu kapattı.

 

"Yanlış duymadım değil mi? Annem buraya mı geliyor?" Dedi Dicle.

 

Başımı evet anlamında salladım.

 

Annem de buraya geliyordu, dedem de buradaydı şimdi ne olacaktı? Neva'nın üstüne şimdi ikisi birden gelecekti.

 

Üstelik ben daha Neva'ya sevdiğimi bile söyleyemeden her şey daha da kötü olacaktı...

 

*

 

*

 

*

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet.. Bir bölümün daha sonuna geldik. Bölüm nasıldı?

 

 

 

 

İnci'ye kötü davranan adam kim olabilir?

 

 

 

 

Neva'nın hislerinin yavaş bir şekilde ortaya çıkmasını nasıl buldunuz?

 

 

 

 

Sizce Neva neden bayılmış olabilir?

 

 

 

 

 

Timur'un Dedesinin gelmesini bekliyor muydunuz?

 

 

 

 

 

Timur'un annesi de diğer bölümlerde olacak sizce Neva'yı sevecek mi??

 

 

 

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın..🫶🏻🫶🏻

 

 

 

Diğer bölümde görüşmek üzere o zamana kadar kendinize iyi bakın..🫶🏻❤️

Loading...
0%