Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. KÜÇÜK HİSLER

@sinemm2611

18. KÜÇÜK HİSLER

 

 

Bu not hepinize:

~~"Başaracaksın çünkü içindeki ışık

Etrafındaki karanlıktan daha güçlü." ~~

 

 

 

 

 

 

 

 

~Bölüme geçmeden önce bu hikayede geçen ve olaylar tamamen hayal ürünü olduğunu unutmayalım lütfen, iyi okumalar dilerim..~

 

~Yıldıza basmayı unutmayın.. :D ~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Timur Annesiyle konuştuktan sonra biraz canı sıkılmıştı. Bunu yüzünden anlamıştım. Annesinin buraya gelmesiyle Timur'un planları suya düşeceği için bu şekilde moralinin bozulmasını anlıyordum..

 

 

Dicle, "Annem mi geliyor şimdi? Ben doğru mu anladım?" Dediğinde gözlerim Dicle'yi buldu.

 

 

Timur kardeşine bakmadan başını salladı.

 

 

"O zaman bu demektir ki hepimiz boku yedik" dediğinde Timur Dicle'ye ter ters baktı.

 

"Şey yani canım abim o gelirse her şeye karışacağı için öyle demiştim" dedi. Az önce ağzından çıkan kelime yüzünden bu şekilde bir açıklama yapmıştı ama Timur için bu açıklama yetersiz olmalı ki kardeşine kızgın bakıyordu.

 

Kaan da buradaydı tabi biraz onun da etkisi olabilir bu konuda.

 

Dicle'nin Kaan'ın burada olduğunu unuttuğuna eminim. Dicle utançla kafasını eğdi ve kimseye bakmadı.

 

 

"Neden gelmesi sizin için sorun?" Dedim. Belki ortamın havasını değiştirirdim..

 

Cihat, "Asiye yengeme göre bazı kurallar vardır o kuralları çiğnersen seninle asla konuşmaz ve olduğun ortama da gelmez" diye açıkladı.

 

"Ne gibi kurallar?" Dedim. Merak etmiştim şimdi kadını?

 

"Eve geç saate girmeme, iki elin kanda bile olsa akşam yemeğine mutlaka sofrada olmak, haftada iki kez de hamsi yemek." Dediğin de tuhaf bir şekilde ona baktım.

 

İlk iki kuralı anladım ama üçüncü kuralı anlayamadım.

 

"Neden haftada iki kez?" Dediğim de Dicle güldü.

 

Başımı ona çevirdiğim de gülen yüzüyle bana baktı, "Hamsi Annem için vazgeçilmez bir çizgidir." Dedi.

 

Şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

"Hafta da iki kez hamsi yemezse, işlerinin yolunda gitmeyeceğini düşünür ve kendini hasta hisseder" diye ekledi.

 

"Gerçekten mi?" Dedim gözlerimi de belerttim.

 

 

Başını salladı, "Evet gerçekten gelince daha iyi anlayacaksın umurum hamsi seviyorsundur yengecim" dedi gülümseyerek.

 

Yani, pek sevdiğim de söylenemezdi ama olsa yemem demezdim yerdim.

 

"Yani, çok fazla yemiyorum ama hiç de yemiyorum diyemem mesela her hafta yiyemem" diye açıkladım.

 

Timur'un bakışlarının bende olduğunu anladığımda gözlerimi ona çevirdim.

 

"Neden?" Dedi Timur.

 

"Midem bulanıyor o şekilde iki haftada bir yada ayda bir kez balık yerim ben" diyerek açıkladım.

 

"Vay haline o zaman" diyen Cihat'ın sesiyle ona baktım.

 

"Zorla yediremez ya?" Dediğimde üçü de güldü.

 

Yoksa yedirir miydi?

 

"Ah benim güzel yengem sen henüz annemi tanımıyorsun, Bir Trabzon damarı tutarsa uyyy nenem kaçun ha ordan kaçun" dedi ve kahkaha attı.

 

Dilini de çevirmişti karedeniz ağzıyla konuşmuştu.

 

Timur da gülümseyerek beni izliyordu.

 

Kaan'a baktığım da onun da hiç sesi çıkmamıştı.

 

Timur kolundaki saate baktı ve ayağa kalkıp salondan çıktı.

 

Dicle gülümseyerek bakışlarını Kaan'a çevirdi. Kaan da aynı şekilde bakışlarını ona çevirdi.

 

Cihat'ın burada olduğunu unutmuş olabilirler miydi?

 

Şu an birbirlerine çok tuhaf bir şekilde bakıyorlardı. Cihat'a baktığımda eline telefonu almıştı.

 

 

Bense sıkılmış bir şekilde Timur'un gelmesini bekliyordum. Nereye gitmişti bu birden?

 

Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde Timur, elindeki benim iğnemle salondan içeri girdi. Benim tamamen aklımdan çıkıp gitmişti akşam iğnesi.

 

Yanıma geldiğinde bakışlarını gözlerim de sabitledi, "Hangi kolundan yapayım?" Dediğinde sol kolumu sıyırdım onun için. Bir kaç saniye içinde ise iğneyle işi bitmişti.

 

 

Elinin hafif olması beni mutlu ediyordu, babamın eli ağırdı. O ne zaman iğneyi kolumdan yapsa kolum acıyordu.

 

Timur yaptığında ise nedense hissetmiyordum bile..

 

 

Bakışlarımı yüzüne çıkardığımda bana gülümseyerek baktı, bende ona gülümsedim ve bir şey söylemeden öylece onu izledim.

 

Cihat'ın öksürme sesiyle ona döndük, bize bakmış sırıtıyordu.

 

"Bir an hiç duymayacaksınız sandım" dediğin de utanmıştım.

 

Başımı diğer tarafa çevirdiğim de ise durum pek farksız değildi. Dicle ve Kaan da gülerek bize bakıyorlardı.

 

Onlardan da bakışımı çektim tam Timur'a bakmak üzereydim ki kucağımdaki telefonum çalmaya başladı.

 

Telefonun ekranına baktığımda tanımadığım kayıtlı olmayan bir numaranın aradığını gördüm.

 

 

"İzninizle" diyerek koltuktan kalktım.

 

Üst kata çıkacaktım ki vazgeçip bahçeye çıkmaya karar verdim ve salondan çıkınca ekranı yan kaydırıp açtım.

 

"Efendim" dediğim de karşıdan bir ses gelmedi.

 

Kapıyı açıp dışarı çıktım da bile ses gelmemişti.

 

"Beni duyuyor musunuz?" Dediğim de hala ses yoktu.

 

"Alo.. sesim geliyor mu?" Dedim ve hala ses yoktu.

 

Kulağımdan çekip kapattım. Sanırım yanlış numarayı aradılar..

 

Bahçeye çıkmışken hava almak iyi gelir diye düşünmüştüm ki birden aklıma o günkü manzara geldiğinde olduğum yerde durdum.

 

Hala burada olabilirler mi?

 

Yok canım burada değillerdir.

 

Tam arkamı dönüyordum ki, "Neva hanım?" Diyen sesle önüme dönüp sesin kimden geldiğine baktım.

 

Gözlerim sesin geldiği yere baktığım da Barlas'ı gördüm.

 

"Evet Barlas?" Dedim sakin bir şekilde.

 

"İyi misiniz Neva hanım?" Dediğin de ilk neyden bahsettiğini anlayamadım.

 

He doğru ya bugün hafif bir baygınlık geçirmiştim ben..

 

"İyiyim teşekkür ederim" dedim gülümseyerek.

 

O da bana gülümsedi.

 

"Ne oluyor burada?" Diyen sesle arkamı döndüğüm de Timur sinirli bir şekilde bize bakıyordu.

 

"Bir şey yok" dedim sakin bir şekilde.

 

Timur'un bakışları bende değil Barlas'ta idi.

 

 

Barlas başını eğdi, "Neva hanımı merak etmiş efendim, nasıl olduğunu sordum" dediğin de Timur daha sinirlenmişti..

 

"Sana ne lan benim karımdan!" Dedi sert bir şekilde.

 

Barlas'ın yanına doğru gidiyordu ki elini tuttum. Elini tutunca gözlerini bana çevirdi.

 

"Sorun istemiyorum" dedim kesin bir dille.

 

"Normalde elimi bırakmanı istemezdim ama şu an bunu istiyorum. Neva çek elini!" Dedi ve beni uyardı.

 

Sanırım şu an Barlas'a çok sinirlenmişti.

 

Elini bırakmadım.

 

 

Gözlerimin içine baktı ve elini tuttuğum elini yavaş bir şekilde dudaklarına götürüp küçük bir öpücük kondurup diğer eliyle elimi nazik bir şekilde bırakmamı sağladı.

 

Bu hareketiyle elim zaten gevşemişti ve diğer elinin de yardımıyla ellerimiz ayrılmıştı.

 

Bana gülümsedi ve önüne döndüğün de Barlas'a çok fazla yakındı.

 

"Sana ne benim karımın iyi olup olmamasından?!" Dedi sert bir şekilde.

 

Ne yapacağımı bilemediğim öylece ikisini izliyordum. Kötü bir şey yapmazdı değil mi?

 

Yoksa yapar mıydı?

 

Bir kaç adım atarak Timur'un yanına geçmiştim. Timur'un yüzüne baktığım da Timur'u ilk kez bu kadar sinirli görüyordum.

 

"Efendim özür dilerim" dedi Barlas ve ona baktım.

 

Timur'a bakmıyordu bile kafasını yere eğmiş öylece bekliyordu.

 

Timur'un daha da sinirlendiğini fark ettiğim de ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

 

Elini yumruk yapmıştı sanırım dövecekti iyi de adamın bir suçu yok ki sadece nasıl olduğumu merak etmiş.

 

Bir şeyler düşün Neva..

 

İçimden düşünürken aklımdaki şeyi şimdi yapmalı mıydım? bence yapmalıydım.

 

Timur elini kaldırmak üzereydi ki, "Timur" dedim ve elimle başımı tuttum.

 

Timur sesimle bana baktığında düşüyormuş gibi yaptım da hemen yanıma geldi ve beni tuttu.

 

"Neva, iyi misin? Başın mı dönüyor?" Dedi telaşlı bir sesle Timur.

 

Başımı salladım.

 

"Tamam gel yaslan bana içeri gidelim, kucaklamamı ister misin?" Dedi anlayışlı bir şekilde.

 

Başımı hayır anlamında salladım. Ona tutundum arkamıza dönmeden önce Barlas'a baktığımda onun da gözlerinde ki endişeyi görünce göz kırptım.

 

Ben göz kırpınca yüzündeki endişeli ifade de gitmişti..

 

Barlas'ı kurtarmamın sebebi benim yüzümden zarar göreceğini düşünmemdi. Tek sebep bu da değildi, abim gibi görüyordum Barlas'ı yani abim olsa onun gibi olurdu diye düşünüyorum. Bana karşı korumacı tavrını fark etmiştim.. umarım tek fark edende benimdir. Timur da fark ederse neler olacağını düşünemiyorum..

 

Timur kolumdan tutarak bizi döndürdü ve yavaş bir şekilde eve doğru yürümeye başladık.

 

"Hala dönüyor mü? Doktora gidelim mi?" Dedi.

 

Sorularını arka arkaya sıralamıştı.

 

"Biraz daha iyi oldum, şimdi o kadar dönmüyor" dedim sakin bir şekilde.

 

Yalan söylüyordum şu an, Barlas'a bir şey yapmasın diye yalan söylemiştim.

Başımın dönmesi falan da yalandı, gayet iyiydim şu an ben.

 

Evin kapısına geldiğimizde kapı bir anda açıldı.

 

Kaan ve Cihat kapıdaydı.

 

Sanırım artık eve gidiyorlardı.

 

Dicle burada mı kalacak diye düşünmüştüm ki, Cihat'ın yanında belirdi.

 

Dicle'nin bakışları bendeydi, abisinin beni tutmasına bakıyordu bende neredeyse bütün ağırlığımı Timur'a vermiştim.

 

"Bir şey mi oldu?" Dedi Dicle şüpheyle.

 

Başımı hayır anlamında sağa sola salladım.

 

"Neden böylesiniz o zaman?" Dedi. Timur'un eli belimden karnıma kadar uzanıyordu.

 

 

Cihat ve Kaan'ın da bize baktığını gördüğüm de bakışlarımı Timur'a çıkardım.

Timur, "Ne var? Karıma sarılmak ta mı yasak?" Dedi sert bir şekilde. Üçünün de şaşkın bakışları Timur da idi.

 

"Yok tabi ki değil, ben sadece yengemin iyi olup olmadığını merak ettim." Diye açıkladı Dicle.

 

"Ben gayet iyiyim." Dedim ve gülümsedim.

 

Gerçekten de iyiydim. Sadece Timur farklı biliyordu eh o kadarda olsun artık.

 

Kaan, "Ben gideyim artık" dediğin de bakışlarımı ona çevirdim. Benimle birlikte Timur'un da bakışları Kaan da idi.

 

 

Dicle'nin de Kaan'a baktığını gördüm.

 

Cihat, "Üçümüz de gidiyoruz" dediğinde Dicle Cihat'a bakmıştı. Bende Cihat'a bakmıştım..

 

Timur'a baktığım da ise, "Tamam, kardeşimi eve ulaştır Cihat" dedi kesin bir dille.

 

 

Cihat emri almış gibi başını salladı ve Dicle'ye düş önüme der gibi bakmıştı.

 

Dicle Timur'a baktı, "Annemi almaya birlikte mi gideceğiz?" Dedi düşünceli bir şekilde Abisine bakıyordu.

 

Timur'a bakışlarımı çıkardığım da, "Evet, gideriz hep birlikte" dediğinde gözlerinin içine bakmıştım.

 

O hep birlikte kelimenin içinde bende olmalıyım ki Timur'un bakışları bendeydi..

 

Anladığım kadarıyla kayınvalidemi almaya hep birlikte gidecektik. Yani üçümüz mü diğerleri de gelecek miydi?

 

"Bende gelebilirim isterseniz?" Diyen Cihat'ın sesiyle hepimiz ona baktık.

 

"Olur" diyen Timur'un sesini duydum.

 

Dicle esnedi, "Hadi gidelim Cihat abi benim uykum geldi" dedi incecik sesiyle.

 

Kaan'ın da kaçamak bakışları Dicle'nin üstündeydi. Timur belki farkında değildi ama peki ya bu bakışları anlayacak olan kişi de şu an da gelmek üzereyse..

 

İkisinin arasında bir şeyler olduğunu ve konuştuklarını hissediyordum ama Dicle henüz bana hiç bir şey anlatmamıştı.

 

Kaan bir kaç adım atıp önden yürüdü, arkasında da Cihat takip etti. Dicle ise bana öpücük atıp peşlerine takıldı.

 

 

Gülümseyerek Dicle'nin arkasından bakıp kalmıştım..

 

Bakışlarımı çektiğim de Timur'a sarılı bir şekilde olduğumu yenicem hatırlamıştım ama şimdi çekil dersem numara yaptığımı anlayabilirdi. O yüzden çaktırmadan onun yönlendirmesini beklim.

 

Çokta bekletmeden de beni yavaş bir şekilde kapıdan içeri doğru yürümemizi sağladı.

 

Bir şey söylememişti, başımı kaldırıp ona baktığımda düşünceli halini gördüm.

 

 

"Ne düşünüyorsun?" Dedim gözlerine bakmayı da ihmal etmemiştim.

 

"Annemi neden buraya gelmek istediğini düşünüyorum" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Neden? Karamsarsın o senin Annen yanınıza gelmesinde ne gibi bir tuhaflık var?" Dediğim de salona gelmişti.

 

Beni koltuğa doğru yönlendirdi. Koltuğa yavaş bir şekilde oturdum. O da benimle birlikte koltuğa oturmuştu.

 

"Sorun gelmek istemesi değil Neva, sorun bana direk geliyorum demesi, hiç bir şey söyletmeden telefonu kapattı suratıma" dediğinde. Cümlesini sorguluyordum kendi kafamda

 

"Belki acelesi vardır, yani belki de uçağa falan yetişmesi gerekiyordur" dedim.

 

Bakışlarını gözlerime çıkardı, "Neva, onun kendi uçağı var zaten istediği zaman ona binip gelebilir ama Annem uçağı bahane edip telefonu kapattı" dedi.

 

Ne anlatmak istediğini bir türlü anlayamıyordum.

 

"Bir dakika Ne!" Dediğim de güldü.

 

"Annenin uçağı mı var?" dedim şaşkın bir şekilde.

 

"Evet hepimizin kendine bir uçağı var Neva" dediğinde gözlerimi açabildiğim kadar açtım.

 

"Şaka yapıyorsun" dedim dudaklarımı da araladım.

 

Gözleri bir anlığına dudaklarıma kaydı.

 

"Neva.. Dudakların.." dediğin Nev var der gibi yüzüne bakıyordum.

 

"Kapat Neva.." dediğin de sinirlenmiş miydi yoksa beni mi azarlıyordu anlamıyordum.

 

Dediğini yapıp şaşkınlıktan araladığım dudaklarımı geri kapattım.

 

"Siz nasıl bu kadar zenginsiniz?" dediğim de yine güldü.

 

"Yani tahmin ettiğimden daha fazla zenginsiniz" diye ekledim.

 

"Tahminin tam olarak ne kadardı?" dediğin de gülümsedi.

 

"İşte üç beş bir şey, tabi bu düşüncem alt kattaki arabaları görünce fikrim biraz değişmişti o zaman baya baya zengin olduğunu anladım ama kendinize ait birer uçak olduğunu bilmiyordum" dedim şaşkın bir şekilde.

 

 

Gülümseyerek gözlerimin içine baktı, "Daha çok şaşıracaksın o zaman Trabzon'a gidersek ikimiz o zaman orada neler var görürdün, tabi buradakiler kadar değil ama olsun" dediğin de anlayamadım.

 

"Neyden bahsediyoruz? Uçak falan mı?" Dediğim de güldü.

Başını sağa sola salladı, "Hayır Neva sadece uçak değil, bir sürü hava limanı şirket holding ve hatta bir sürü de hastane var ve dahası da var" dediğin de gözlerimi büyüttüm.

 

"Neler var neler?" dedim şaşkın bir şekilde.

 

Az önce bütün saydıklarının ne kadar tuttuğunu merak etmiştim..

 

"Var işte bir şeyler" dedi ve güldü..

 

"Sorun zenginliğim falan değil Neva," dediğin de gözlerine baktım.

 

 

"Sorun ne tam olarak?" Dedim nazik bir şekilde.

 

Bakışları yüzümde gezindi dudaklarımda durdu ve sonra tekrar gözlerime çıktı.

 

"Hasan dedemin Annemle konuşmasından şüpheleniyorum, Annem Trabzon da kendi babasının yanında, Hasan dedem ise Rize de olması gerekiyordu benim hiç haberim bile olmadı geldiğinden olması gerekiyordu bu kadar hazırlıksız yakalanmam iyi olmadı" dedi.

 

 

"Hasan dedem ve Annemin bilerek geldiğini düşünüyorum" dedi.

 

Tam olarak neyi biliyorlardı ki ?

 

"Neyi bilerek geldiler?" dedim.

 

"Senin babanın benim babamı vurduğundan ve seni de biliyorlar gibi geliyor ki umarım bilmiyorlardır" dedi endişeli bir ses tonuyla.

 

"Ne olur ki biliyorlarsa?" dediğim de gözlerinden çekmedim bakışlarımı.

 

 

"Seni korumakta zorlanırım, Annem benim için çok değerli ve dedem de öyle onlara karşı gelemem" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Beni korumak zorunda değilsin ki, bence artık boşanmalıyız hem ben hala neden evlendiğimizi anlayamıyorum" dedim düşünceli bir sesle.

 

Timur'un konuşmasını beklerken başıma da şiddetli bir ağrı saplanmıştı..

 

 

"Boşanmayı unut Neva" dedi ve ayağa kalktı.

 

Neden boşanmak istemiyordu?

 

"İyi ama neden? Neden boşanmıyoruz?" dedim ve iki elimi yana açıp öylece yüzüne baktım.

 

"Bir nedeni yok, şimdi boşanamayız bu çok tehlikeli" dediğin de anlamaz bir şekilde ona baktım..

 

"Neresi tehlikeli? Sen değil misin Annen ve dedenden korkan?" diyerek ayağa kalktım.

 

"Bana neden boşanamadığımızı söylemek zorundasın, buna hakkım var değil mi Timur?" dedim. Tek kelime etmeden öylece yüzüme baktı.

 

 

"Timur, bir neden istiyorum? Neden boşanamıyoruz? Tehlikeli olan ne ? Ben neden hala buradayım?" dedim.

 

Sorularımı art arda sormaya devam etmiştim ama Timur'un konuşmaya niyeti yok gibiydi.

 

"Anladım senin Pek konuşmaya niyetin yok ben odaya gidiyorum" diyerek önünden geçiyordum ki kolumu tuttu.

 

Bakışlarımı gözlerine çıkardığım da, "Şu an sana bunu açıklayamam sadece bilmen gereken tek şey Annem ve dedeme engel olacağım seni üzmelerine aska izin vermem" dedi kesin bir dille.

 

"Beni üzeceklerini nereden biliyorsun?" dedim.

 

 

"Bilmiyorum Neva hissediyorum sadece" diye açıkladı.

 

"Anladım, tamam yarın anlarız neler olduğunu" dedim ve kolumdaki eline baktım.

 

Hala elini çekmemişti ki bakışları koluma odaklanınca elini hemen geri çekti.

 

"Canını mı yaktım?" dedi endişeli bir sesle.

 

Başımı hayır anlamında sağa sola salladım.

 

"Yemeğe çıkalım mı yarın akşam?" dediğinde şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

"Ne yemeği?" dediğim de dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

 

"Yemek sözün vardı bana" dediğin de yüzüme iyice bir şaşkınlık kapladı. Ben mi söz vermiştim?

 

"Ne zaman söz verdim ki ben?" dedim ve düşündüm. Hiç bir şey de hatırlamıyorum ki ben!

 

 

"Sarhoş olduğum gün" diye açıkladığında ona bakmaya devam ettim.

 

Timur sarhoş mu olmuştu?

 

"Unuttun mu yoksa işine mi gelmiyor karıcım" dedi alay eder gibi.

 

"Kimse yok burada karıcım demene gerek yok!" dedim uyarır bir ses tonuyla. Ben onun karısı falan değildim.

 

"Tamam karıcım" dedi ve güldü.

 

Ben gülmemiştim ama..

 

"Ee hala bir cevap bekliyorum, gidiyor muyuz yemeğe?" dedi gülümserken.

 

 

"Hayır gitmiyoruz ben öyle bir söz verdiğimi hatırlamıyorum" dedim.

 

"Neva, ben o geceyi unutmadım ama sana söylediğim hiç bir şeyi ve birlikte uyuduğumuzu bile unutmadım" dediğin de gözlerimi iyice açarak ona baktım.

 

 

Biz birlikte mi uyuduk?

 

"Ben.. Ben neden hatırlamıyorum" dedim düşünceli bir sesle.

 

Neden hatırlamıyordum ki? Üstelik Timur'un neden sarhoş olduğunu bile hatırlamıyorum!

 

Timur tuhaf bir şekilde bana bakıyordu..

 

"Travmadan dolayı unutuyorsun sanırım olayları" dedi düşünceli bir sesle.

 

"Olabilir" dedim ama travma derken ne demek istedi?

 

 

Kafam allak bullak olmaya başladı beynimin içini de bir şeyler kemiriyor sanki..

 

 

Gözlerini gözlerime diktiğinde, "Uyumalısın Neva kötü görünüyorsun" dedi.

 

Başımı salladım. Gerçekten de uyumak iyi gelebilirdi. Yavaş bir şekilde ayağa kalktım Timur da benimle birlikte kalkmıştı.

 

Bana destek olmak için elini sırtıma koyduğunda karnımdaki tuhaf hissin tam olarak ne olduğunu anlamıyordum elini belimde hissetmek beni tuhaf hissettirmişti..

 

"Hala başın dönüyor mu?" Dediğin de ona baktım.

 

"İyiyim biraz daha dönmüyor şu an" dedim.

 

Merdivenlerden çıkarken, Timur'u kandırmış gibi olmuştum bunun farkındayım ama Barlas'ı dövecek olması beni endişelendirmişti.

 

Üstelik hiç bir suçu yokken, tek yaptığı şey nasıl olduğumu sormaktı ama Timur her şeyi yanlış anlıyordu.

 

Odanın kapısına geldiğimde Timur eliyle kapıyı açıp ittirdi. Bir kaç adım sonra odanın içindeydik.

 

Belimdeki elini hala çekmemişti yatağa doğru yöneldiğimde bile elini belimde hissediyordum.

 

Yorganı biraz geri çektim ve direk yatağa geçtim. Yatağa girmemle birlikte belimdeki soğukluğu hissettim. Bakışlarımı da Timur'a çıkardığım da onun beni incelediğini fark ettim.

 

"İyi geceler peri kızı" dediğin de dudaklarım yana kıvrıldı.

 

"İyi geceler Timur" dedim ve gülümsedim.

 

Gözleri gülümsememe takılmıştı..

 

"Çıkmayacak mısın?" dedim gözlerinin içine bakarak.

 

Güldü, "Çıkmak istemiyorum dersem sanırım beni kovacaksın" dedi.

 

Şaşkın bir şekilde ona baktım. Çıkmak istemiyor muydu?

 

"Kovarım" dedim.

 

Aslında kovmazdım, bu oda onun evde onun kendi evinden kovmam çok saçma olur.

 

"Hadi yat artık sen bende çıkıyorum" dedi ve gülümsedi.

 

Başımı salladım ve uzandım.

 

"Çıkmadan ışığı kapatır mısın?" dedim.

 

Başını salladı ve gülümseyerek arkasını döndü ve ışığı kapattı, bir kaç saniye sonra da kapının kapanma sesini işittim.

 

 

Beynimin içini bir şeyler kemiriyormuş gibi hissediyordum, nedenini bir Türlü anlayamıyorum, unutkanlığım zaten aldı başını gidiyor..

 

 

Bir kaç görüntü gelip gidiyor gözümün önüne ama ne olduğunu hatırlayamıyorum da özgür denen adamı da bir yerde görmüş gibi hissediyorum, emin de değilim görmemiş de olabilirim..

 

Düşünmeyi bir kenara bırakıp, gözlerimi kapattım...

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

Neva'nın odasından çıktığım da salona indim, bahçeye çıkacaktım. Dış kapıyı açıp merdivenlere çıktım, kapıyı kapatmamıştım. Birazcık işim vardı sadece.

 

Bahçeye adım attığımda Barlas'ı gördüm telefonla konuşuyordu, beni görünce bir şeyler söyleyip kapattı.

 

Yanına biraz daha yaklaştığımda şüpheyle ona baktım, "kiminle konuşuyordun?" dedim.

 

Bakışlarını bana çıkardı ve başını öne eğdi.

 

"Engin Abiyle konuşuyordum efendim" dediğinde birazcık başını kaldırdı ve bana baktı..

 

"Engin nerede?" dedim sert bir şekilde.

 

"Polat bey ile çıkmışlardı 2 saat kadar önce, hala gelmeyince nerede kaldıklarını merak edip aradım" dedi.

 

"Sen öyle her şeyi merak eder misin?" dedim sesim kalın ve tok çıkmıştı.

 

Bakışlarını bir an için gözlerime çıkardı, "Anlayamadım efendim?" dedi.

 

"Karımla neden muhatap oluyorsun lan sen!" dediğim de yine sinirlenmiştim.

 

Ondan hesap sormayacağımı falan mı düşünüyordu.

 

"Efendim, Neva hanımı baygın görünce ben nasıl olduğunu merak edip sordum" diye açıkladı. Açıklaması beni daha da çileden çıkarmak üzereydi.

 

"Sana ne lan benim karımdan!" diyerek üstüne yürüdüm. Olduğu yerde duruyordu ve hiç bir şekilde başını yerden kaldırmıyordu.

 

Yakasından tuttum ve, "Sen kimsin de benim karımı merak ediyorsun lan!" diyerek yüzüne bağırdım.

 

"Abi yemin ederim kötü bir niyetim yoktu" diyerek kendini açıklamaya çalıyordu.

 

Ama şu an onu dinleyebilecek kadar sakin değildim.

 

"Abi dur, ne oluyor?" diyen Polat'ın sesini duydum.

 

Tam da gelecek zamanı bulmuşlardı bir güzel dövecektim ben bunu.

 

"Yaklaşmayın, sizi de Döverim!" diyerek ikisini de uyardım. Engin de Polat'ın yanındaydı.

 

 

"Abi yemin ederim kötü bir niyetim yoktu" dediğin de ellerimi yakasından çektim ve yüzüne bir yumrun attım.

 

"Bir daha karıma soru sormayacaksın lan! Duydun mu beni!" diyerek kükredim.

 

Polat yanıma geldi ve beni tuttu. Engin de yerdeki Barlas'ı kaldırıyordu.

 

Barlas başını salladığında hala sinirim geçmemişti.

 

"Sakin ol Abi" diyen Polat'a baktım.

 

"Başlarım sakin olmasına çek ellerini üstümden!" dedim ve onu da ittirdim..

 

 

Hiç birine bakmadan içeri geri girdim..

 

 

Salına geçip oturdum, sinirden ellerim titriyordu. Zaten Annemin ve dedemin gelmesi tüm işlerimi bozacak bir de bunlarla uğraşıyorum.

 

Barlas'ta sevmediğim bir şeyler var ve bu her geçen gün bende artmaya başladı.

 

 

Neva ile konuşması beni çileden çıkarıyordu.

 

Barlas'ı görünce cinlerim horon tepiyor.

 

Sakin ol Timur sakin ol. Annene ve dedene kızıp millete kızıp durma..

 

Bir kaç saniye öylece düşündüm. Dedem buradaysa, Rasim nerede?

 

Telefonumu cebimden çıkardım ve ekranı açıp rehbere girdim, Rasim yazdım ve ilk çıkan kişinin üstüne tıkladım.

 

 

Telefonu kulağıma dayadığım da saate bakmadan aramıştım ama olsun.

 

"Alo, Timur bey" diyen Rasim'in sesini duydum.

 

"Dedem neden burada?" dedim sert bir şekilde.

 

Rasim, dedemin adamlarının içine yerleştirdiğim korumamdı.

 

"Timur bey, benim bir bilgim yok dedeniz İstanbul da mı?" dedi şaşkın bir şekilde.

 

"Sen Nasıl bilmiyorsun Lan dedemin burada olduğunu? Ben ne diye yerleştirdim seni oraya" dedim sert bir şekilde.

 

"Efendim yemin ederim benim haberim yok hatta kimsenin haberi yok yakın koruması Salih de burada," dediğin de şüphelerim git gide artmaya başladı.

 

 

"Salih oradaysa dedem buraya nasıl geldi" dedim düşünceli bir sesle bunu ona değil kendime sormuştum.

 

"Bilmiyorum efendim, biz evde biliyoruz kendisini korumalardan da eksik yok diye biliyorum ben hemen bakıp döneceğim Timur bey" dedi.

 

"Gerek yok gelen gelmiş zaten sen baksan ne olur ki!" dedim ve suratına kapattım telefonu.

 

 

Her şey üst üste geliyordu zaten, Derviş iti de ortalarda yok, her hangi bir saldırıda da bulunmadı.

 

 

Annemin Neva'yı sevmesini çok isterdim ama sevmez biliyorum, sevemez..

 

 

Neva'yı nasıl koruyacağım Annem ve dedemden bilmiyorum..

 

 

Başımı elimle ovdum. Artık başım da ağrımaya başlamıştı sinirden.

 

 

Barlas bir yandan, dedem bir yandan, Annem bir yandan, Derviş ortada yok, kafayı sıyırmazsan sıyırma.

 

Ben kızı kendime aşık edeceğim diye uğraşıyorum, karşıma sürekli bir engel çıkıyor. Ha şimdi sevecek ha şimdi sevecek diye gözüne bakıyorum ama yüne de bir şey beceremiyorum.

 

Zaten ben bu hayatta ne yapabildim ki?

 

Adam öldürmek dışında hangi işim düzgün gitti zaten..

 

 

En büyük korkum Annemin nasıl biri olduğumu öğrenmesi, herkes tarafından aranan bir suç lideri olduğumu duysa kalpten gider herhalde.. Allah korusun birde o giderse hepten biterim, babamın yokluğu ve acısı zaten yetiyor bana başka bir kişinin daha yokluğunu kaldıramam.

 

Düşünmeyi bir kenara bırakıp, üst kata çıkmaya karar verdim. Neva'yı uyurken izlemeyi seviyordum, şu an beni sakinleştirebilecek tek şeyde bu.

 

 

Üst kata geldiğimde elimi kapıya götürdüm ve yavaş bir şekilde ittirdim. Kapıyı yavaş bir şekilde kapattım ve odanın içine doğru adımladım.

 

Başımı direk yatağa çevirdiğimde Neva uyuyordu, yine ağzı açık uyuyordu.

 

 

Gülümseyerek bir kaç adım atarak yanına gittim yere eğildim ve yüzüne daha yakından bakabilmiştim.

 

Ufacık bir kızın bu şekilde uyuması beni şaşırtıyordu, horlamadan ağzı açık bir şekilde uyuması gerçekten çok tuhaf.

 

 

 

Sanırım iç sesimi duydu ağzını kapatıp yana döndü. Böylece bana sırtını dönmüş oldu.

 

Ayağa kalktım ve diğer tarafa geçtim.

 

 

Hiç düşünmeden yatağa uzandım ve yönümü ona çevirdim. Yüzünü komple inceledim, her santimini ezberlemek istiyordum.

 

Bir gün beni seveceksin peri kızı, bir gün beni seveceksin...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Güneş gözümü alıyordu, yönümü diğer tarafa çevirdim. Uykuma devam etmek üzereydim ki bir şeyin kırılma sesiyle yavaş bir şekilde gözlerimi açtım.

 

Başımı çevirdiğim de Timur'u yerde bir şeyler alırken gördüm.

 

"Ne oldu?" dedim.

Başını bana çevirdi, "Uyandırdım mı?" dedi.

 

Güldüm, "Sence" dedim ve kendimi esnettim.

 

Yatakta oturur hale gelerek düşürdüğü şeye baktığımda vazoyu düşürmüş içinde beyaz güller vardı. Benim için aldığı beyaz güller.

 

 

"Özür dilerim Neva uyandırmak istememiştim" dediğin de gözleri yüzümü inceliyordu.

 

Tuhaf bir şekilde utanmıştım. Nedeni de anlayamadım, belki de sabah uykulu halim güzel olmadığı içindir.

 

Gözleri bir kaç kez açıp kapattım, "Sorun değil saat kaç?" dedim.

 

"On bir buçuk" dediğin de şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

"Bu saatte mi uyandırdın beni?" dedim.

 

Elindekileri yere bıraktı ve ayağa kalktı, "Bilerek uyandırmadım, yanlışlıkla uyandırmış oldum" dedi ve gülümsedi.

 

Bende ona gülümsedim, "Teşekkür ederim kocam" dediğim de ağzımı kapattım.

 

Ben ne dedim az önce öyle Allah beni kahretmesin!!

 

 

"Ne dedin sen az önce?" dedi başını da yana yatırmış gülümseyerek bana bakıyordu.

 

"Şey oldu.. şey" dedim. Ne diyecektim ağzımdan yanlışlıkça çıkmıştı.

 

"Ne oldu?" Dedi güldü.

 

"Timur, ya.. tamam çık odamdan" dedim ve kendimi lavaboya attım.

 

Arkamdan gülme sesini duymuştum.

 

Akılsız kafam akılsız, adama kocam dedim kocam.

 

Allah'ım birde sahiplenme eki koyarak söyledim.

 

Elimi yüzümü yıkadım ve aynadan kızaran yanaklarıma bakıyordum. Rezil oldum koskoca adama, ne diye aklından geçeni dan diye söylersin ki?!

 

Acaba gitti mi odadan?

 

Neyse biraz daha oyalanayım bari, aynada yüzüme baktım çokta kötü görünmüyordum. Hatta bence gayet de iyiydim.

 

Bir kaç saniye daha öylece aynada kendime baktım. Daha fazla burada duramayacağım için mecburen çıkacaktım.

 

Kapıyı yavaş bir şekilde kendim tarafa doğru çektim ve başımı birazcık dışarı çıkardığımda odaya baktım. Oh, boştu çıkmış demek ki, kapının arkasından çıktım ve odaya girdim.

 

 

Üzerimde dün giydiğim eşofman takımı çıkarmam iyi olacaktı.

 

 

"Yenge" diyen sesle olduğum yerde durdum.

 

Odanın kapısının önünden mi geliyordu o ses. Dicle'ye aitti sanırım.

 

"Dicle, gel" diyerek kapıya doğru seslendim.

 

Kapıya baktığımda kapı yavaş bir şekilde açıldı ve Dicle içeri girdi.

 

"Müsait misin yengecim Abim uyandı dediğin de bir bakmaya gelmiştim" diyerek yanıma doğru geldi ve gülümsedi.

 

Gülümsedim, "Müsait olurum canım senin için t" dedim ve dolaba doğru yöneldim.

 

 

"Birazdan Annemi almaya gideceğiz, istersen düzgün bir şeyler giy" dediğin başımı ona çevirdim.

 

"Nasıl düzgün bir şeyler?" diyerek ona baktım.

 

 

"Yenge annem açık giyinmeme izin vermez ben o un yanındayken giydiğim kıyafetlerime dikkat ediyorum sende gelini olduğu için eminim sana da kızacaktır" dediğin de gözlerimi üstünden çekmemiştim.

 

En iyisi Dicle'nin söylediğini yapmak daha ilk günden kadını kızdırmak istemiyordum. Başımı salladım ve dolabı açtım.

 

Dolaptan ne giyebileceğime şöyle bir baktım ve ilk olarak beyaz renkteki kazağı elime aldım, krem rengi pantolonu da elime aldım, son olarak da krem renkteki kapanı çıkardım ve onu yatağın üzerine koydum elimdekileri de yatağın üzerine koydum.

 

Dicle'ye baktığım da elinde telefona uğraşıyordu.

 

 

"Kime bakıyorsun?" dediğim de üstümdeki kazağı çıkarmıştım.

 

Dicle'nin bakışları yüzümde değil göğüslerimdeydi.

 

"O gördüğüm kuzgun dövmesi mi?" diyerek ayağa kalktı ve daha yakından bakmak için yanıma geldi ve eğilerek inceledi.

 

Bakışlarını dövmeden çekip yüzüme çevirdi. "Yenge o adamın dövmesini mi yaptırdın Allah için" dedi.

 

Güldüm, "Sakin ol Dicle, o bahsettiğin kişiye özenerek yaptırmadım yanlışlıkla oldu," diyerek beyaz kazağı üzerime geçirdim.

 

 

 

Kalktığı yere geri oturdu ve bakışlarını yüzümde sabitledi, "Dövmenin yanlışlığı mı olur yenge?" dedi sorar gibi.

 

Başımı salladım, "Olur tabi niye olmasın" dediğim de krem rengi pantolonu giyiyordum.

 

"Abim bunu biliyor mu?" Dedi düşünceli bir şekilde

 

Sonra aklına bir şey gelmiş olmalı ki güldü, "Benimki de soru tabi ki de biliyor" dediğin de hala gülüyordu.

 

Dicle bizi gerçekten evli olarak bildiği için, dövmeyi de Timur'un gördüğünü düşüyordu ama Timur dövmeyi görmemişti ki?

 

Ve asla da göremez, bende sakar gibi gidip dövmeyi iki göğsümün arasına yaptırdım. Gidip koluna sırtına falan yaptırsana.

 

 

O gün de çok fazla kafam karışık ve bulanıktı, tam net de hatırlamıyorum nasıl yaptırdığımı yanımda sanki İnci vardı..

 

Son olarak krem uzun deri trençkotu üstüme geçirdim.

 

 

 

 

 

Dicle'ye baktığımda, "Nasılım?" dedim.

 

Dicle beni baştan sona inceledi ve, "Bence tam not alırsın annemden" dedi ve gülümsedi.

 

Bende ona gülümsediğim de Dicle'nin elindeki telefonu çalmaya başladı, ekrana baktığım da Kaan yazısını görmemle direk ona baktım.

 

Ekrana baktığında gözlerini bana çevirdi, "Sakin abime söyleme" dedi ve telefonu açıp kulağına dayadı.

 

"Efendim" dedi.

 

Hiç kıpırdaman öylece ona bakıyordum bunlar ne ara birbirinin numarasını aldılar.

 

"Evet gideceğiz birazdan" dedi Dicle.

 

Karşıdaki Kaan'ın dinledi ve gülümsedi, "Teşekkür ederim aşkım ben sana haber vereceğim" diyen Dicle'nin sesiyle ağzımı kocaman açıp ona baktım.

 

 

Az önce o aşkım mı dedi ben mi yanlış dudum?!

 

"Tamam şimdi kapatıyorum ben görüşürüz aşkım," dediğin de güldü ve, "Bende seni seviyorum" dediğin de artık şaşkınlıktan ölecektim sanırım.

 

 

Telefonu kapatıp bana baktı," "Yenge bakma öyle hortlar görmüş gibi" dedi.

 

Güldü, "Evet biz sevgili olduk" dedi Dicle.

 

"Ne!" dedim şaşkın bir şekilde.

 

Sevgili mi olmuşlardı? Ne zaman?

 

"Ne zaman?" diyerek gözlerimi hiç üzerinden çekmeden öylece ona baktım.

 

 

"Bakma öyle valla her şey bir anda oldu, bu benim her zaman gittiğim poligon da gördüm, orada uygar sınıf arkadaşım vardı bana sürekli asılan, işte ben onunla tartışırken bir anda onu orada gördüm sonra bir kavga bir gürültü patırtı derken hop poligondan dışarı atıldık" dediğin de güldü.

 

"Oraya bir arkadaşını görmek için gelmiş, beni görünce de direk yanıma gelmek istemiş ama işte uygarın asılmasını duyunca sinirlendi ve uygara yumruk attı ve ortalık karışınca bizde çıktık atıldık derken konuştuk kafeye gittik bir şeyler yedik içtik ve benim numaramı aldı" dediğin de gözleri parlıyordu.

 

"Biliyor musun yenge, çok mükemmel biri, çok kibar Allah'ım görmen gerekiyor yenge, ben aşık oldum ona hem de sırılsıklam" dedi .

 

"Ben tam anlamadım şimdi siz ne ara sevgili oldunuz" dedim şaşkın bir şekilde.

 

Güldü, "yenge sakin ol sadece, sevgiliyiz telaşlanma bu kadar üç gündür sevgiliyiz" bir kaç haftadır konuşuyorduk işte üç gün önce açıldı bana ve beni zaten biliyorsun sevgili olalım dedim" dediğin de daha ada şaşırdım.

 

"Sen mi sevgili olalım dedin?" dedim şaşkınlığım git gide daha da artıyordu.

 

Başını salladı, "Evet ben söyledim ve beni reddetmesini beklerken o da hemen kabul etti, onun da bana karşı hisleri varmış" dediğin de gülümseyerek bana bakıyordu.

 

"Hiç bir şey anlamadım ben ama neyse senin adına sevindim canım ama abin duyarsa ne olacak?" dediğim de kapının bir kaç kez tıklatılma sesiyle Dicle kendini toparladı bende kendimi toparladım ve geri çekildim.

 

 

Bir kaç saniye sonra kapı açıldı ve kapıdan Asya göründü.

 

"Neva hanım, Timur bey nerede kaldığınızı soruyor" dediğin de ona baktım.

 

"Geliyoruz canım söylersin" diyerek çıkmasını bekledim.

 

"Tamam efendim" dedi ve arkasını dönerek kapıyı çekip gitti.

 

"Neyse bunu sonra konuşacağız, şimdi inelim" dedim Dicle'ye bakarak.

 

 

Başını salladı, "Tamam yengecim sonra konuşalım ama küfürlü abime bir şey belli etme" dedi ve koluma girdi.

 

"Tamam mı güzel yengecim" dediğin de güldüm.

 

"Tamam güzel görümcem" dedim ve kıkırdadım.

 

 

O da bana katıldı ve bir kaç adım atarak, kapıya ulaşmıştık. Kolumdan hala çıkmamıştı birlikte kol kola inecektik sanırım salona.

 

 

 

Alt kata indiğimizde Timur koltukta oturuyordu be başımı masaya çevirdiğim de kahvaltıları gördüm.

 

 

Timur bizi görünce başını kaldırdı ve bana baktı. Gözleriyle beni baştan sona inceledi.

 

"Kahvaltını yapmalısın Neva" dedi.

 

Karnımın da açlıktan bulandığını hissediyordum zaten.

 

Başımı salladım, "Siz yaptınız mı?" dediğim de Dicle kolumdan çıktı, "Ben yaptım" dedi ve tekli koltuğa geçip oturdu.

 

Bakışlarımı Timur'a çevirdiğim de bana gülerek bakıyordu.

 

 

Neden bana gülerek baktığını düşünüyordum ki uyandığımda söylediğim şey aklıma gelince. Yanaklarım yine kızarmıştı.

 

Bakışlarımı ondan çekip masaya doğru yürüdüm ve, Asya da salonda görünmüştü.

 

Yanıma geldi, "ne alırsınız efendim" dediğin de kapı zilinin sesi duyuldu.

 

"Meyve suyu" dedim ve arkasını dönerek gitti.

 

Bir kaç dakika sonra, kapıdan Cihat ve Rauf bey göründü.

 

Gözlerimi onlardan çekmeden de Asya göründü hızlı geliyordu hatta neredeyse Cihat'a çarpmak üzereydi ki son anda onu görünce olduğu yerde durdu.

 

Cihat'ın bakışları bir kaç saniyeliğine arkaya değdi ve tekrardan önüne dönerek Timur'un yanına doğru yürüme başladılar.

 

Asya yanıma geldi ve meyve suyunu bırakıp geri çekildi gülümsedi ve başıyla selam verip salondan ayrıldı.

 

 

Önümdeki tabağa bir kaç bir şeyler koyduğum da, "Servet Altınsoy gelinecekmiş şirkete" diyen Cihat'ın sesiyle başımı ona çevirdim.

 

Dicle benden önce davrandı, "Servet Altınsoy kim?" Dedi.

 

Cihat ona baktı, "Soy isim bir yerden tanıdık gelmiyor mu?" dediğin de Dicle de biraz düşündü ve kaşlarını hayır anlamında kaldırdı bende kim olduğunu bilmiyordum.

 

 

"Zenginliğiyle nam salmış adam, İzmirli normalde ama iş için buraya geliyormuş, ilk olarak da bizim şirketle konuşmak istiyordum" dediğin de bakışlarımı Timur'a çevirdim.

 

Rauf amca sessiz bir şekilde Cihat'ı dinliyordu, "Amacı iş mi onu da bilmiyorum ya" diyen Cihat'ın sesiyle ona baktık.

 

"Nasıl yani?" dedi Dicle.

 

Bende ne demek istediğini anlamadığım için Cihat'a bakıyordum.

 

 

"Neva kahvaltını bitir çıkacağız" dedi Timur ve bakışlarımı ona çevirdim.

 

Öyle dediğin de herkes bana bakmıştı ister istemez utandığım için önüme dönmüştüm ve peynirden bir parça alıp ağzıma attım.

 

 

"O adamın bizimle ne işi olur ki?" Dedi Cihat.

 

"Burada zengin olmak istiyordur belki" diyen Rauf beyin sesini duydum. Bunu sanırım gülerek söylemişti.

 

 

"Kapatın artık konuyu!" diyen Timur'un sesiyle herkes susmuştu.

 

 

 

"Ne zaman çıkıyoruz?" Deri cihat.

 

"Bir saat sonra" dedi Timur.

 

"Hava alanından mı alacaksınız Asiye hanımı?" Deri Rauf bey.

 

"Evet" diyen Timur'un tok sesini duydum.

 

"Anladım dikkatli gidin, ben burada sizi bekliyor olacağım, deden gelecek mi?" Dedi Ruf bey.

 

Kahvaltımı yapmayı bırakmıştım karnım doymuştu çünkü.

 

Meyve suyunu komple bitirdim, aslında bunu içmem bile yasaktı ama ne içecektim başka bugün canım çay da istemiyordu.

 

 

Ayağa kalktığım da Asya'yı salondan girerken gördüm. Elinde yüne benim ilaçlarım vardı.

 

Bir kaç adımda yanıma ulaştığında elindeki suyu bana uzattı, elinden aldım ve ilaçları teker teker içtim.

 

Bardağı ona geri uzattım, "Teşekkür ederim" dedim ve gülümsedim.

 

 

Bu şekilde olmasına alışık değildim, evde hep babam bu şekilde olurdu ben genelde ilaçları içmeyi unuturdum. O yüzden babam sabah çıkmadan ve akşam da yemekten sonra düzenli bir şekilde ilaçlarımı önüme koyardı.

 

 

Timur'un yanına doğru yürüdüm. Bir kaç saniye sonra da yanına geçip oturdum.

 

Rauf bey Timur'a bakıyordu sorduğu sorunun cevabını henüz alamamıştı çünkü.

 

"Timur" dediğim de başını kaldırdı ve bana baktı.

 

"Ne oldu?" dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Rauf amaca bir şey sordu" dedim.

 

Timur bakışlarını benden çekti ve Rauf beye çevirdi. "Ne sordun?" Dedi.

 

Rauf bey bir süre öylece Timur'u izledi.

 

"Deden diyorum gelecek mi?" diyerek Timur'un gözlerinin içine bakıyordu.

 

Sanki bir şeyler biliyor da diyemiyormuş gibi bakıyordu Timur'a.

 

"Bilmiyorum" dedi düşünceli bir halde.

 

Timur neden bu kadar üzgündü?

 

Kimseden ses çıkmayınca Rauf beyde kendi halinde takılmaya başladı.

 

Benim gözlerim ise Timur da idi. . Timur başını kaldırdı gözlerim içine baktı..

 

"Ne oldu?" dedim naif bir sesle.

 

Timur, "Bir şey yok" dediğin de bana gülümsemişti.

 

Canının bir şeye sıkkın olduğunu görebiliyordum, ama sorunun ne olduğunu bilmiyordum. Sormama rağmen de hiç bir cevap alamamıştım.

 

 

Cihat'a baktığımda onun da bana baktığını gördüm ve göz göze geldik.

 

 

Cihat'ta ayrı korumacı hava vardı, yada ben öyle hissediyorum bilmiyorum. Gözlerindeki merhameti hissediyordum korumacı bir abi gibiydi.

 

Belki de ben böyle hissetmek istediğim için böyleyim bilmiyorum..

 

 

 

"Hadi gidelim artık yeter bu kadar oturduğumuz anca varırız" dedi Timur.

 

Bakışlarımı ona çıkardığımda Timur elini bana uzatmış bekliyordu. Elini tutmamı istiyordu diğerleri aklıma gelince elimi elinin içine yerleştirdim ve oturduğum yerden kalktım.

 

Dicle'nin bakışlarını üstümde hissedince bakışlarımı ona çevirdim ve göz kırptım. Dicle de gülümseyerek karşılık vermişti.

 

 

Bakışlarımı Rauf beye çevirdiğim de yorgun göz altlarını fark etmiştim. O da hastaneden yeni çıkmıştı yorgun olması gayet normaldi ama bu yorgunluk başka yorgunluktu sanki yada ben bugün iyi değildim saçma sapan şeyler düşünüyordum.

 

 

Timur elimi bırakmadan beni arabanın içine koyduğunda oda yanıma yerleşmişti. Dicle de ön koltuğa geçmişti. Yanıma onun da gelmesini istemiştim ama direk ön koltuğa geçmişti.

 

 

Sürücü yerine Yiğit binmişti. Bakışları Timur'a baktı, "Gidelim mi abi" dedi.

 

Timur başını kaldırıp gözlerini kırptı bu evet demekti anladığım kadarıyla.

 

 

Araba çalıştığında bakışlarım Timur'a kaymıştı düşünceli bir şekilde bakıyordu, elimi de bırakmamıştı bende çekmedim. Belki moralini düzeltirdi bilmiyorum..

 

 

 

Araba hava alanının yakınında durduğun da Timur bana baktı "inelim" dedi incecik sesiyle.

 

Başımı salladım ve ellerimiz şimdi ayrılmıştı daha ve arabanın önünden geçip Dicle'nin yanında durdum.

 

 

"Hazır mısın yenge" dediğin de gülümsedim ve başımı salladım.

 

Dicle abisine baktı, "kazamız mübarek olsun Abim" dediğin de güldüm.

 

Sanki savaşa gidiyorlardı. Timur'un gözleri gülüşüme takıldı. Dicle de bakışlarını bana çevirdi, "Niye gülüyorsun yenge Annem babam öldükten sonra çok değişti, babam öldüğün ben daha 9 yaşımda falandım ve o zamandan sonra her şeyi eline aldı ve doğal olarak üzerinde çok fazla yük vardı hala da öyle bence" dediğin de bakışlarımı Timur'a çevirdim gözlerimiz buluştuğunda bakışlarını benden çekmedi bende çekmedim.

 

 

Araya giren bir öksürme sesiyle hepimiz arkamızı dönmüştük.

 

Dicle yanımdan ayrıldı, "Asiye sultan" diyerek Karşımızda bana dik dik bakan kadının yanına doğru gitti.

 

 

Asiye hanımın da boyu uzundu. Kapalı bir kadındı, ve bence hala çok güzel bir kadın.

 

Timur'un elini elimde hissedince bakışlarımı Annesinden çektim ve ona baktım.

 

"Sakin ol sorun yok" dediğin de başımı salladım.

 

Sakindim sadece ilk kez bir Anneyle konuşacağım zor olan ne olabilir ki?

 

Bir kaç kez derin bir nefes alıp verdim. Asiye hanım ve Dicle yavaş yavaş yürüyerek bize doğru gelmeye başladılar.

 

"Uşak sen aneyi özlemedun mu?" dediğin de gözlerini Timur'a dikmişti.

 

"Özledim Anne" dedi ve Timur elini benden çekip annesinin elini öpüp başına koydu ve sarıldılar.

 

 

Sarılmayı bıraktıklarında Asiye hanımın bakışları benim üstümdeydi.

 

Elini bana uzattı, "Öp bakalum gelin hanum" dediğin de Timur'a baktım ve başını sallayınca bir kaç adım atarak Asiye hanımın elini öpüp anlıma koyup geri çekildim.

 

 

"Ula bu gelin niye ha bu kadar zayufdur da?" dediğin de Timur Annesine baktı.

 

"Anne boyuna göre gayet iyi kilosu" diyerek açıkladı.

 

"Heç de bile öyle deyildur, bu kesin hamsi de yemiydir?" dediğinde şaşkında ona baktım.

 

Dicle'nin gülmse sesini duyunca hepimiz ona bakmıştık.

 

"Sen ne gülüyorsun ha Dicle?"dediğin de kaşlarını çatmış bir şekilde Dicle' bakmıştı.

 

Dicle eliyle ağzını fermuar çeker gibi yapıp susmuştu.

 

Asiye hanım bakışlarını bana çevirdiğin de beni baştan aşağıya süzmüştü.

 

Timur'un bakışları Annesinin üstündeydi, "Gidelim hadi" dedi Annesine bakarak.

 

 

"Gidelum, gidelum da hele şu kalduğunuz evi bir göreyum" dedi ve gülümsedi.

 

Geldiğinden beridir ilk kez gülümserken görmüştüm..

 

 

 

 

 

Evin önüne geldiğimizde arabadan indik. Hepimiz koru halinde yürüyorduk.

 

Timur'un bakışları benim üstümdeydi, benim de aynı şekilde sadece Timur'a bakıyordum.

 

 

Asiye hanımın bakışları hep benim üstümdeydi. Araba da bile öyleydi bakışlarını hiç üstümden çekmemişti.

 

Sanırım beni beğenmemişti..

 

 

Asiye hanım ve Dicle önden yürürken Timur ve Bende arkalarından ilerliyorduk. Dicle merdivenleri çıktığında zili çaldı ve beklemeye başladılar.

 

 

Timur ile ikimiz yan yana yürüyorduk, merdivenleri birer ikişer çıkmaya başladık.

 

Asiye hanımın tam arkasında durduk çok beklemeden, kapı açıldı Asya kapıdan göründüğün de kapıyı sonuna kadar açıp kenara çekildi.

 

 

Asiye hanım önden yürümeye başladı bizde Arkasından yürümeye başladık.

 

Salonun ortasına geldiğimiz de Asiye hanım koltuğa geçip oturdu.

 

Bakışları bizi buldu, "Ne dikeluysunuz da direk mu yoktur ha bu evde" dediğin de Timur'a baktım Timur elimi tuttu ve diğer koltuğa doğru çekiştirmeye başladığında bende yürümek zorunda kalmıştım.

 

 

Diğer koltuğa geçtiğimizde kendimi kötü hissediyordum, sanki Timur'un korumasına ihtiyacım varmış gibi sürekli yanımdan ayrılmıyordu.

 

 

Elimi elinden çektim annesinin yanında bunu yapması beni biraz utandırmıştı.

 

 

"Uşak hayurdur gelinu ne diye yanından ayırmıyorsun? Benden mu korkaysun?" dedi Asiye hanım oğluna bakarak.

 

Timur, "Anne.." dediğinde Asiye hanım elini yeter der gibi kaldırmıştı.

 

"Hacan beni gelinumla yalnuz burakun hade ikunuz da!" dedi bastırarak.

 

"Hayır ben burada kalacağım" diyen Timur'a baktım.

 

Asiye hanım kaşlarını çattı, "Uşak Anaya hayur mu diyorsun sen! Çıkun dedum!" Dedi sert bir şekilde.

 

Dicle ikiletmeden üst kata çıkmaya başladı, Timur bana baktı ve yanıma gelip, "Sakin ol ben hemen üst katta olacağım" dedi ve Anlımdan öpüp geri çekildi.

 

 

Bu tavrı beni çok şaşırtmıştı, Annesine mi bunu göstermek istiyordu anlamıyordum.

 

Bakışlarını benden çekip merdivenlere doğru yürüdü merdivenlerde bakışları benim üstümdeydi.

 

İkisi de gözden kaybolunca bakışlarımı Asiye hanıma diktim. O da abana aynı şekilde bakıyordu.

 

 

"Hele gel böyle yanuma yakundan bakuyum sana" dediğin de oturduğum yerden kalktım ve yanına geçip oturdum.

 

Yüzümü incelerken gülümsedi, " Benden korkmaysun brn senin annen sayılurum bakma benim uşağa öyle davranduğuma, pek güzelmişsun maşallah." dediğin de gülümsedim.

 

 

"Teşekkür ederim efendim" diyerek yüzünü inceledim.

 

 

Timur'un gözlerinin kime çektiğini şimdi anlamış oldum, Annesinin gözleri de masmaviydi çok da güzel gözleri var..

 

 

"Ben az benum uşakla uğraşayum sen bellu etme kızım tamam mu?" dediğin de gülümseyerek başımı salladım.

 

 

"İkusu da şu an seni sevmeduğumu düşünüylerdur ama sen bellu etmeyeceğsun." dedi ve güldü.

 

"Az uşaklarumla uğraşayum bakayum" dedi.

 

"Hacan Annen yokmuş kızım bildiğum kadaruynan beni annen olarak gör kızım, oğlumun sana sevdalanduğunu görebiliyorum, sende ona sevdalanmuşsun bellidur gözlerunden"dediğin eliyle elimi tuttu.

 

 

"Babanu bilmeyrum, ananu da öğrenmişem yoktur, e benum uşağun da babasu yoktur bileysun, dedem o ki, benim uşağı ilk kez böyle gördum. Gözlerunun içi gülüyordu senun da öyle görebulurum. Oğlum babasunun ölümünden sonra çok üzüldü, yıkuldu, onu ilk kez gülümserken gördum." dedi ve nefesini dışarı üfledi. Hiç sözünü kesmeden onu dinliyordum.

 

 

"Dedem şu ki benum uşağu üzme bak üzersen ha o zman Asiye sultan kimmuş görürsün" dedi ve güldü. Bende gülümsemesine katıldım.

 

 

 

"Bize sormadan evlendunuz diye size kızaydum ama artuk kızgunluğum geçtu, benum uşak mutlu olsun bana yetiy, ikusu da mutlu olsun tek dileğum odur" dediğin de merdivenlerden inen Timur'u gördüm.

 

 

Asiye hanım da duymuş olmalı ki elini çekip dikleşmişti. Bende kendimi düzeltim ve dikleştim.

 

"Demek hamsu da yemeysun sen ne yiyorsun?" dedi sert bir şekilde Asiye hanım.

 

"Yiyorum ama çok yemiyorum Asiye hanım" dediğim de içimden gülecektim neredeyse.

 

"Ha şunun dediğuna bak Anne demek de yoktur bunda" dedi ve burnunu kıvırdı.

 

Timur yanıma gelip elimi tuttu ve kaldırdı beni, "Anne karım istediğini yer lütfen karışma" dediğin de Asiye hanım sinirlenmiş gibi davranmıştı.

 

 

"Ne deysun uşak sen ha sağa karışmiyim ana karişmiyim kime karişum ben!" dedi sert bir şekilde.

 

"Anne.. Neva'ın ne suçu var, ben istedim evlenmeyi ben acele ettim hemen olsun diye onun bir suçu yok üstüne gitme" dedi Timur.

 

Annesinin bu tavırı hem üzmüş hem de sinirlendirmişti. Dicle de öylece dikeliyordu olanlara bakıyordu.

 

"Ha biz kimuz değil mu? Ana nedur ata nedur bilen mu vardur" dedi Aye hanım ve suratını asıp diğer tarafa çevirdi.

 

Timur, "Annem buraya bizi azarlamaya gelmiş gidelim Neva, kalsun tek başuna" dediğin de sın kelimeleri Annesi gibi çevirmişti.

 

 

"Ben zaten yalnuzum uşak!" dediğin de üzülmüştüm.

 

 

Timur'a oyun yapıyordu ama sanırım istemeden de olsa Timur'un bu şekilde konuşması Asiye hanımı üzmüştü.

 

"Ha şimdu gidun" dedi ve ayağa kalktı, "Bende gideyum ha burada istenmiyrum" diyerek Diclenin önünden geçerken, "Anne öyle bir yok" diyen Dicle'ye baktu.

 

"Eşşek supalaru büyümüş de Anneleruna karşılık veriyor" dediğin de arkasına döndü ve Timur'a baktı.

 

"Gel buraya aneye sarulmuycan mu hiç?" dediğin de gülümsedi. Bende gülümsedim.

 

 

"Sizun yüzünüzden gelininumun gözünde korkutucu kayunvalude oldum" dediğin de güldü.

 

Timur'a baktığım da şimdi sanırım Annesinin oyun yaptığını anlamıştı.

 

Gülümseyerek Annesinin yanına gitti ve sarıldı.

 

 

Dicle de dayanamayıp ikisine sarılmıştı. Bende onu izlerken, "Gel gelinum gel sende sarul" diyen Asiye hanımın sesiyle ona gülümsedim.

 

Bir kaç adım attığım da yanlarına vardım ve hiç düşünmeden sarıldım. Ne olacağı yada Timur'un ne düşüneceğini düşünmeden sarılmıştım.

 

Sanırım Anne demek böyle bir şeydi, şefkatli ve her zaman merhametli biriydi, Anne demek bu muydu?

 

 

Hepimiz geri çekildiğimiz de, "Anne Abimle kavga edeceksunuz diye ödüm koptu da" dediğin de Asiye hanım güldü.

 

"Benim iku uşağumdan başka bir şeyum varmidur da ben onlaru üzeyim, Uşağumun sevdalanduğu kız da benim kızımdır artuk" dedi bakışlarını da bana çevirdiğin de.

 

Timur'un bakışlarını yüzümde hissediyordum. Çok tuhaf hissediyordum kendimi. Babamdan sonra ilk kez bu kadar bana iyi davranıyorlardı, Aile sıcaklığını ilk kez hissetmiştim. En çokta bir Annenin sıcaklığını hissetmiştim.

 

 

 

Asiye hanım biraz dinlenmek istediği için üst kata çıkmıştı. Bizde salonda otuyorduk, Rauf beyin evde olduğunu düşünmüştüm.

 

Hatta ben Cihat'ın da bizimle geldiğini sanıyordum ama orada yoktu.

 

 

"Rauf ve Cihat nerede?" dediğim de Timur bana bakmıştı.

 

"Servet diye bahsettiği adamı karşılamaya gittiler ikisi de, annemle aynı zamanda inmişler hava limanına, Rauf amcayı mı ne aramışlar herhalde öyle bir şey diyordu Cihat" dedi Timur.

 

 

"Neden o adamı karşılamaya gittiler ki?" dediğim de ikisi de bana bakmıştı.

 

"Zengin ve bizimle iş tapmak istiyor o yüzden sermayesi de yüksek" dedi Timur.

 

 

Hiç bir şey anlamamıştım ama neyse beni ilgilendiren bir şey yok de yok...

 

 

 

 

 

Timur.

 

Neva'ya bir kaç yalan söylemiştim amacı bizimle iş yapmak değildi Servet'in. Benim Kuzgun olduğumu biliyor, çünkü kendisi de bir mafya ve İzmir de sözü geçen bir insan.

 

 

Benimle konuşmak istediğini söylemişti, iş yapmak istiyordu bu söylediğim doğruydu ama bildiğimiz işlerden değil, silah kaçırmamı istiyor.

 

Benim gemilerimle, Birazdan toplantı olacaktı, çıkmak zorunda kalacaktım ama akşam o yemeğe gidecektim Neva'yla.

 

 

Polat'tan haber bekliyordum sadece Servet'in toplantıya gelmesini istemiştim sanırım üçü de toplantı yapacağımız yere doğru gidiyorlardı.

 

 

Neva'ya baktığım da, "Benim biraz işim var, gelince hazır olmuş ol yemeğe gideceğiz." dedim ve gülümsedim.

 

Dicle'nin yanında söylemiştim ki itiraz edemesin diye. İyi de yapmıştım yoksa yine gitmek istemeyecekti.

 

 

Başını salla, "Olur kaçta gelirsin?" dediğin de şaşırdım. Sesi oldukça istekli çıkmıştı.

 

 

"Sekiz de hazır olsan yeter," diyerek göz kırptım.

 

"Hey hey, ben buradayım daha" diyen Dicle'nin sesiyle ona baktım.

 

Göz kırptığımı görmüş olmalı, "Rahatsız mı oldun? Hayırdır?" dedim kaşlarımı da çatarak.

 

Dicle hemen kendini toparladı, " Ne rahatsız olacağım canım abim ben, siz devam edin" dedi ve eline telefonu aldı.

 

 

Güldüm bu haline, benden çekinmesi ve korkması iyime geliyordu. Yoksa bu yaşta onu nasıl sözümü dinletebilirdim ki?

 

 

Telefonum çalmaya başladığın da Polat'ın aradığını görerek açtım.

 

"Abi her şey hazır gelebilirsiniz" dedi.

 

"Tamam geliyoruz" diyerek telefonu kapattım.

 

Oturduğum yerden kalktım ve, "Ben çıkıyorum geleceğim birazdan" diyerek ikisine bakıp arkamı döndüm..

 

 

 

 

Yiğit ile Toplantının olacağı yere geldiğimiz de arabayı kenarı çekti ve durdu Yiğit.

 

Kendimi dışarı attım da Yiğit'in bakışları bendeydi, "Abi durduk yere senden bunu istemesi bana çok saçma geliyor, senden başka insan mı yok sanki bunu yapacak" dediğin de ona baktım.

 

 

"Bir şeyler döndüğünün bende farkındayım, ama bunu bekleyip göreceğiz Yiğit" dedim ve önüme dönüp yürümeye başladım.

 

 

Toplantı salonun kapısını bizden tarafa doğru çekti ve benim geçmem için beklediğin de yanından geçtim ve salondakilere baktım.

 

Herkes toplanmıştı, beni görünce hepsi ayağa kalktı Servet denen adam da ayağa kalkmıştı.

 

 

Bir kaç adım attım ve sandalyeyi benim için Polat çekmişti. Yavaş bir şekilde oturdum ve hepsine baktım.

 

Bakışımla birlikte tek tek oturdular.

 

Yanımda Cihat ve Rauf amca da vardı, Rauf amcanın yanında Servet oturuyordu ve bakışlarımız kesişti.

 

 

"Hoş geldin" dedim.

 

" Hoş buldum kuzgun" dedi ve gülümsedi.

 

 

"Seni dinliyoruz," dediğim de gülümsemesi yüzünde donup kalmıştı.

 

 

Derin bir nefes aldı, "Haberi aldığına eminim, iş yapmak istiyorum birlikte çalışalım" dediğin de masada ki herkes ona bakmıştı.

 

Benim de gözlerim ondaydı nereden buluyor bu cesareti de benimle çalışmak istediğini söylüyordu.

 

"Yürek mi yedin öğle yemeğinde Servet!" dedim sert bir şekilde.

 

Güldü, "Elimin kolumun ne kadar uzun olduğunu biliyorsun değil mi Kuzgun?" dediğin de sinirlenmiştim.

 

"Sen beni!" dediğim de sözümü kesti.

 

"Sen bana yardım et bende sana yardım edeyim." dediğin de Rauf amca ona bakmıştı .

 

"Ne yardımı?" dedim tok bir sesle.

 

"Derviş Bozkır desem" dediğin de gözlerim açılmıştı.

 

"Sen onun nerede olduğunu biliyor musun?" dediğim de herkes ona bakıyordu.

 

Cihat' bile şu an gözleri servetin üstündeydi.

 

"Biliyorum, attığı adımdan sıçtığı boktan bile haberim var," dediğin de şaşırmıştım.

 

İt benden kaçıyordu ama izini de benden saklamayı iyi biliyordu.

 

"Nasıl?" dedim şüpheyle. Doğru olup olmadığını da bilmiyordum şu an için.

 

"En yakın adamı, benim adamım" dediğin şok olmuş bir şekilde ona baktım.

 

"Cengiz mi?" diyen Rauf amacaydı.

 

"Evet, benim yerleştirdiğim biri" dediğin de gözleri gözelimdeydi.

 

"İyi de cengiz uzun zamandır onun sağ kolu" diyen de Cihat'tı.

 

"Biliyorum, aramızda geçmişten gelen bir sorun yüzünden husumetliyiz ve adamımı oraya yerleştirdim güvenini kazanması için."

 

Rauf, "Peki biz neden şu an onu bulamıyoruz" dedi.

 

Bakışlarım bir an için Rauf amcaya kaymıştı ama sonra tekrar Servet'e baktım.

 

" Ben istemediğim için bulamıyorsunuz," dediğin de bu seferde şaşıran Rauf amca oldu.

 

"Neden?" dedi sert bir şekilde.

 

"Rauf sakin ol amacım size veya Kuzguna zarar vermek değil, amacım Derviş'i öldürmek ama Derviş'e biri yardım ediyor onu henüz Cengiz öğrenemedi, biriyle de görüşmüyormuş sadece bir kaç kez telefonla konuşmuş o kadar onda elde değer bir isim yok!" dedi bastırarak söylemişti.

 

 

"Sen tam olarak ne istiyorsun?" diyen Hakan'a baktım. Sinirli bir şekilde, Servet'e bakıyordu.

 

"Tam olarak ne istediğimi Kuzguna açıklayacağım size değil!" dediğin de hepsinin bakışlarını üstüne toplamıştı.

 

Benimde öyle benden istediği şey neydi?

 

 

"Biz niye toplandık o zaman" diyen Alex'ti.

 

"Sizi ben toplamadım." diyen Servet Alex'e bakıyordu.

 

"İş falan yapmıyoruz biz kimseyle!" dedi Hakan.

 

"Sana sorduğumuzu hatırlamıyorum" dedi Servet.

 

"Sen kimsin de benimle böyle konuşabiliyorsun lan!" diye sert bir şekilde Servet'in yüzüne bakıyordu Hakan.

 

"Yeter!" dedim sert bir şekilde.

 

 

"Toplantı bitmiştir." diyerek son noktayı koymuştum.

 

"Toplantı bitmiştir de ne demek!" diyen Hakan'a baktım.

 

Öyle sert bir şekilde bakmıştım. Bakışlarını çekti ve sandalyeden kalktı. Diğerleri de aynı şekilde, ayağa kalktı ve başlarıyla selam verip çıkmaya başladılar tek ,tek..

 

 

Hakan sinirli bir şekilde selam bile vermeden çıkmıştı. Bu adamın kafasına sıkacağım bir gün o olacak.

 

 

Odada Cihat, Servet, Rauf ve ben vardım. Korumalar da komple çıkmışlardı.

 

 

"Ne istiyorsun?" dedim düz bir sesle ve arkama yaslandım.

 

"Amacım bir şey istemek değil, Amacım içinizde ki hainin kim olduğunu bulmak" dediğin de bakışlarım onu buldu.

 

"Ne haini lan!" diyen de Cihat'tı.

 

"Sakin ol evlat," diyen de Rauf amacaydı.

 

Cihat Rauf amcaya baktı, "Sende bir hain olduğunu düşünüyorsun? Normal karşıladın bu durumu Rauf amca" dediğin de bakışlarım Rauf amcadaydı.

 

Başını salladı, "Evet bir hain olduğundan şüpheleniyorum aramızda, tam bir haftadır yaptığımız işler de sekteye uğruyoruz Cihat, yasal olmayan yollarla yaptığımız hiç bir işimiz olmuyor şu an" dediğin de ona baktım.

 

"Şu sıralar Kuzgun da işlerin başında değil, uzun zamandır da sahalara inmedi" dediğin de ona baktım.

 

Doğru söylüyordu tek düşündüğüm Neva olmuştu benim. Ondan başka bir şeyde düşünemez hale geldim.

 

"Bunu da duydum, evlendiği için sahadan çekilmiş lafını duyarak geldim buraya Derviş de bunu öne sürerek işlerini el altından yürütmeye başladı." dedi Servet.

 

Cihat'ın bakışları beni buldu, "Söylediklerine inanacak mıyız?" dedi.

 

"İnanacağız çünkü doğru söylüyor evlat" dedi Rauf amca.

 

Cihat galiba Servet'i pek ısınmamıştı. Ama bende bir hain olduğundan şüphelerim vardı. Kim olduğunu bilmiyorum sadece.

 

"Senin bir fikrin mi var?" dedim Servet'e bakarak.

 

"Fikir değil ama şüphelendiğim biri var, bunu da Rauf'a söyledim" dediğin de bakışlarım Rauf amcaya yöneldi.

 

"Kim?" dediğim de bakışları Cihat'ta ve sonra da bana döndü.

 

"Bu sadece şüpheden ibaret, henüz öyle bir şey yok," dediğin de ona bakıyordum.

 

"Kim Rauf Amca!" dedim sert bir sesle.

 

"Alex" dediğin de Servet ona bakmıştı.

 

"Emin misiniz?" dediğim de.

 

"Değiliz." dedi ikisi de aynı anda.

 

"Bu sadece bir şüphe" dedi Rauf amca.

 

 

"Bence o değil o olsa neden her işimize koştursun ki?" diyen Cihat'a baktım.

 

 

"Doğru.." dedim Cihat'ı destekleyerek.

 

"Bizde şüphe den bahsediyoruz, kesin o demiyorum" dedi Rauf amca.

 

 

"Araştıralım o zaman" dediğim de Cihat başını salladı.

 

"Hem de bir an önce," dedi Cihat.

 

Cihat Rauf amca ve Servet'e baktı, "Siz ikiniz önceden tanışıyor muydunuz?" dedi.

 

Benim fark ettiğimi Cihat'ta fark etmiş.

 

 

İkisinin tanışma olasılıkları çok yüksek, "Şu an yaşıyorsam bu Servet'in sayesinde" dediğin de şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

Rauf amcanın bakışları beni buldu, "Sadece benim tanıdığım değil babanın da tanığı biri Servet." dediğin de şaşkınlığım gittikçe artmıştı.

 

"Nasıl?" dedim kısık bir sesle.

 

 

"Bir zamanlar birlikte iş yapmıştık üçümüz. Baban, ben, Servet." dediğin de bakışlarımı Servet'e çıkardım.

 

"Öyleydi, baban mükemmel bir insan" dedi Servet.

 

 

Babamın mükemmel bir insan olduğunu biliyordum.

 

 

"Herkese bir iyiliği dokunmuştur, sırtından hain bir kurşunun geldiğini hesap edememiş olmalı" dedi düşünceli bir sesle.

 

 

"Öldüğünü duyduğum da burada değildim, çok geç haberim oldu yoksa o zaman yanınız da olmaya çalışırdım, şu an bu kadar büyüksem hepsi babanın sayesinde yol yordam göstermeseydi elim kolum bu kadar uzun olamazdı" dedi. Sesi özlem ve minnetle çıkmıştı.

 

 

"Anlıyorum, Dervişle ne gibi bir sorunun var?" dedim.

 

"Malları çaldı şerefsiz" dediğin de ona baktım.

 

"Çalmıştır şerefsiz" dedi Rauf amca.

 

 

"Benim kafama yatmayan şeyler var hala" dedi Cihat ve bakışlarımı ona çevirdim.

 

Yüzünden şüphelendiği bir şeyler olduğunu görebiliyordum ama Rauf amca Servet'e güveniyordu bunu gözlerinden ve hal ve hareketlerinden anlamıştım.

 

 

"Ne gibi?" dedi Servet ve Cihat'a çevirdi bakışlarını.

 

 

"Neden bir anda geldin?" dedi Cihat.

 

 

"Bir anda gelmedim, geri geldim"dedi.

 

"Ne demek geri geldim?" diyen Cihat'a baktım.

 

İkisi arasında mekik dokumaktan yorulmuştum resmen.

 

 

"Bir aydır İzmir'deydim Normalde buradaydım ben, işlerimin yarısından fazlası İzmir de olur gidip gelirim sadece o kadar" diye açıkladı.

 

"Anladım.." dedi Cihat.

 

"Benden şüphelenmeni anlıyorum ama ben kötü biri değilim yani size zarar vermem için hiç bir sebep yok" dedi.

 

"Rauf kaza yaptı, bunu da Derviş düzenlemiş bunu kazadan sonra Cengizden öğrendim, geç oldu Artık Derviş'in Cengiz den şüphelendiğini düşünüyorum o yüzden Dervişi bir an önce yakalamamız gerekiyor" dedi Servet.

 

 

"Biliyorum ama bunu nasıl yapacağız?" dedi Cihat.

 

"Bir planım var." dedi Servet

 

 

"Bunu daha sonra konuşalım artık benim eve gitmem gerekiyor" derim saate 8'e gelmek üzereydi ve ben akşam için karıma hazırlanmasını söylemiştim.

 

"Ama daha konuşmadık" dedi Cihat.

 

"Şimdi değil Cihat işim var" dedim ve ayağa kalktım.

 

 

"Siz planı aranızda tartışın sonra da bana sözlersiniz vende üzerinden geçerim" dedim ve hiç bir şey söylemelerine izin vermeden arkamı dönerek salondan ayrıldım.

 

Kapının önüne çıktığım da Yiğit yanıma geldi.

 

"Ne olmuş Abi?" dediğin de ona baktım.

 

"Anlatırım sonra" diyerek Yürümeye devam ettim.

 

"Nereye gidiyoruz?" dedi.

 

"Eve gidiyoruz Yiğit" dedim tok bir sesle.

 

 

Arkamdan adım seslerini duyuyordum, geç kalacaktım biraz umarım Neva da hazırlanmıştır...

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Ayna da kendime son kez baktığım da çok iyi görünüyordum. Dicle illa bu elbiseyi giymemi istediği için bunu giymiştim.

 

Aynada baktığım da bacaklarım meydandaydı ve bu yüzden Krem deri trençkotumu alacaktım yanım. Elbisem kırmızı ve üstü tamamen kapalıydı..

 

 

 

 

 

 

Saçıma baktığım da Dicle at kuyruğu yapmıştı ve yüzüme de çok abartmadan hafif bir makyaj yapmıştı ve çok da güzel duruyordu. Kendimi ilk kez beğenmiştim.

 

 

Bu kadar abartmamasını söylemiştim ama beni pek dinlemediği için şu an bu haldeydim.

 

Alt kata inmek için masanın üstündeki çantanın içine telefonu tıkıştırdım ve elime alıp yürümeye başladım. Kapıyı açıp çıktım ve merdivenlerden tek, tek indiğim de Asiye hanım ve Dicle'nin sesini duyuyordum.

 

 

"Ben yeni geldım nedur bu yemek işu" dedi Asiye hanım ve salona gelmiştim.

 

Bakışları beni bulunca baştan aşağıya inceledi gözlerimde durdu.

 

"Benum gelun baya güzelmiş daa.." dediğin de Dicle bana bakmıştı.

 

 

"Benim eserim Anne yengeme kalsa pantolon kazak giyip gidecek" dediğin de gülümsemiştim.

 

"Aferun sana güzel olmuşsan gelinim gel" dedi Asiye.

 

 

Başımı salladım ve yanlarına doğru geçiyordum ki, kapının sesini duyunca girişten tarafa baktım sanırım gelmişti.

 

Bu yemek işi nereden çıkmıştı bir türlü anlayamamıştım Dicle'nin yanına gidiyoruz diyince de hiç bir şey diyememiştim ve mecburen kabul etmiştim.

 

 

Tahmin ettiğim gibi Timur kapıdan girdiğin de bana baktı. Beni baştan sona komple inceledi ve bakışları gözümde durdu.

 

 

Bir kaç saniye öylece gözlerime baktı ve hiç bir tepki vermeden sadece beni izledi.

 

"Benum uşak bir daha sevdalandu" dediğin de bakışlarımı Asiye hanıma çevirmiştim.

 

 

Gülümseyerek Timur'a baktığını gördüm. Dicle de kıkırdıyordu.

 

"Gidelim mi?" diyen Timur'un sesiyle ona dönerek başımı salladım.

 

Son kez arkaya baktım Dicle göz kırpmıştı, Asiye hanım ise gülümseyerek bizi izliyordu..

 

Arabanın arkasına geçmek üzereydim ki, "Öne geç" diyen Timur'un sesiyle ona döndüm.

 

Onun da ön tarafa doğru yöneldiğini gördüğüm de arabayı onun süreceğini anladım Yiğit bizi görünce toparlanmıştı bende o sürecek sanmıştım.

 

 

Arabaya yavaş bir şekilde bindim ve kemerimi bağladım. Timur'un bakışlarını üstümde hissedince başımı çevirdim ve ona baktım.

 

"Ne oldu?" dedim naif bir sesle.

 

"Hiç.. Sadece çok güzel olmuşsun onu söylemek istedim" dediğin de dudakları yana kıvrıldı.

 

"Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek.

 

Arabayı çalıştırdı, "Barlas'ı göremedim bugün nerede?" dediğim de bakışları beni buldu.

 

"Neden soruyorsun?" dediğin de bakışları ben ve yol arasında gidip geliyordu.

 

"Hiç.. sordum" dedim.

 

Aslında ne olduğunu merak ediyordum, bugün onu hiç görmemiştim çünkü.

 

 

"İzinli" dediğin de başımı ona çevirdim.

 

"Anladım.." dedim.

 

"Anlama Neva merak da etme!" dedi beni uyarırken.

 

"Senin sorunun ne tam olarak?" dedim ve yönümü tamamen ona döndüm.

 

"Neymiş benim sorunum" dedi gözlerini gözlerimden çektiğinde.

 

"Önüne gelene sataşman, Barlas'ın bir suçu yokken dünkü taptığın hiç hoş değildi ben nefret ederim bu şekilde şeylerden lütfen şu huyundan vazgeç" dedim.

 

 

Gözleriyle bana baktı, "Seni kıskanmış olabilirim" dedi ve dudakları yana kıvrıldı.

 

"Normal falan değil, beni kıskanman için bana Aşık olman gerekiyor, olmadığına göre" dedim ve yönümü çevirdim düz bir şekilde yola baktım.

 

 

"Nereden biliyorsun olmadığımı?" dediğin de anında başımı ona çevirdim.

 

Şaşkın bir şekilde ona bakıyordum, "Ne!" dediğim de güldü.

 

"Seninle uğraşıyordum Neva" dedi ve yola bakmaya devam etti.

 

"İyi o zaman" dediğim de içimde bir şeyler kopmuş gibi hissediyordum. Tama olarak hiç bir duygum da emin değildim.

 

 

Bana aşık olsa ne hissederdim bilmiyorum ama değilim dediğin de neden kendimi kötü hissediyordum. Bir şey söylemeden yola bakmaya devam ettim..

 

 

 

Araba büyük bir Restaurantın önünde önün de durduğum da bakışlarımı dışarıdaki manzaraya baktım..

 

Işıklar içinde çevriliydi dört katlıydı ve hepsinde ne oluğunu merak etmiştim..

 

 

Arabadan indiğim de çantayı elime aldım, ve Timur'un arabadan çıkmasını bekledim.

 

 

Yavaş bir şekilde arabadan indiğin de vale Timur'un olduğu tarafa doğru koşturup geldi

 

Timur anahtarı adamın eline bıraktığın da eline de bir miktar para bırakmıştı.

 

 

Kolu benim için uzattığında koluna girdim ve yürümeye başladık. Timur başını bana çevirdi, "İğneni aldın mı?" dediğin de başımı hayır anlamında salladım.

 

"O zaman çok fazla duramayacağız desene" dediğinde gülümsedim.

 

"Özür dilerim unutmuşum aklımdan çıkmış" diye açıkladım.

 

"Özür dilenecek bir şey yok Neva, benimde şimdi aklıma geldi normalde unutmazdım aam işte seni görünce her şeyi unutabiliyorum" dedi ve güldü.

 

 

"Nasıl? Anlayamadım?" dediğim de ona bakmaya devam ederken de yürümeye devam ediyorduk.

 

 

İçeri girdiğimiz de durdum, "Üst kata çıkacağız" dedi. Başımı salladım ve beni yönlendirmesini bekledim..

 

 

Asansöre bindiğimizde Timur'a biraz daha sokulmuştum. Timur bana baktı, "Korkma Asansör durmaz burada" dedi.

 

"Sen nereden biliyorsun?" dedim.

 

"Tahmin et bakalım karıcım?" dediğin de gülümsüyordu.

 

 

"Timur.. Yoksa.." dediğim de güldü.

 

"Evet tamda üstüne bastım burası da benim, yani yarısı benim ortak diyelim" dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

Bu adamın zenginliğinin bir sınırı yoktu sanırım.

 

Asansör durduğun da yavaş bir şekilde inmiştik. İçerisi o kadar güzeldi çok az masa vardı kimsede yoktu burada.

 

"Neden kimse yok?" dedim ve gözlerinin içine baktım.

 

İyi ki topuklu giymişim yoksa Timur'un yanında çocuk gibi kalacaktım.

 

 

En sondaki masaya doğru yürümeye başladık, "Kimse olsun istemedim" dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

"Neden?" dedim.

 

"Nedeni yok Neva, böyle daha rahat edersin diye düşündüm" dediğin de masaya gelmiştik.

 

Ceketi çıkarmaya başladığım da karşıdan koşturarak gelen garsın kızı gördüm.

 

"Alayım efendim " dediğin de ceketimi ona uzattım. Timur çıkarmayacaktı sanırım.

 

 

Masaya geçip oturdum Timur da aynı şekilde oturdu gözlerini gözlerimden ayırmadan beni izledi.

 

"Ne yiyeceğiz?" dedim.

 

Gülümsedi, "senin adına ben her şeyi söyledim" dediğin de bakışlarımı yüzünden çekmedim.

 

"Sana güveniyorum" dedim ve dudakları yana kıvrıldı.

 

"Sen hep bana güven.." dedi. Neyi ima ettiğini anlayamamıştım..

 

 

 

Ben etrafı incelerken garsonlar da birer birer gelmeye başlamışlardı. Timur'un bakışları sadece bendeydi bense ona bakamıyordum utanıyordum desem daha doğru olur.

 

 

Masa tamamen dolduğun da kimse kalmamıştı, "İçki mi bu" dediğim de önümdeki kadeh bardağına bakıyordum.

 

"Değil.. senin çok fazla sevmediğini biliyorum" dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan.

 

 

"Afiyet olsun.." dediğin de gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim sana da afiyet olsun.." diyerek gülümsedim.

 

Bir kaç saniye daha bakıştıktan sonra önüme dönerek önümdeki yemeklerden yemeğe başladım..

 

Yemeği yerken bakışlarını bende hissedince ona baktım, "Ne oldu?" dedim.

 

"Hiç.. Neva bir şey olmadı" dediğin de yemeğini yemiyordu.

 

"Neden yemiyorsun o halde?" dedim.

 

"Çok fazla aç değilim" diye açıkladı. Bakışlarımı ondan çekmemiştim..

 

 

 

 

 

Yemek faslı bitmişti ve ben fazlasıyla doymuştum..

 

"Beğendin mi?" dediğin de başımı salladım, "Gerçekten hepsi çok güzeldi" dedim.

 

"Sevindim.." diyerek gülümsedi..

 

 

Masanın üstündeki telefona baktığın da saate baktığını gördüm, "Erken kalkmak istemiyorum ama kalkmamız gerekiyor çünkü iğne saatin geçmek üzere Neva" dedi.

 

Başımı salladım, "Gidelim" diyerek ayağa kalktım.

 

"Gitmeden bir lavaboya girsem iyi olur" dediğim de ona baktım.

 

"Düz ilerle ve solda" dedi.

 

Dediği yere geldim ve yönümü sola döndürdüm de WC yazısını görünce ilerledim.

 

Bayan yazan yere girdim ve elimi yıkamak için ilerledim..

 

 

Bir kaç saniye sonra da işim bitmişti tam çıkacaktım ki garson kızla karşılaştım..

 

Selam verip lavabolardan birine girdiğini duyduğum da kapıdan çıkmak üzereydim. Bir kaç adım attığım da birisin konuşma sesini duyuyordum ama ne olduğuna bakmadım direk Timur'un yanına ilerledim.

 

İğnenin bir an önce vurulması gerekiyordu, o yüzden acele ederek Timur'un yanına ilerledim.

 

 

Timur'un yanına gelince, "Gidebiliriz" dedim.

 

Başını bana çevirdiğin de bana bakıyordu.

 

"Kırmızı çok yakışmış hep giymelisin" diyerek ayağa kalktı ve arkasına baktı.

 

"Teşekkür ederim" dedim ve gülümsedim.

 

Bugün ikinci kez güzel olduğumu söylemişti mideme giren krampların Haddi hesabı yoktu..

 

İçimde bir şeyler dans etmek istiyordu. Nedeni bilmesem de geldiğimizden beri mutluydum...

 

Arabaya yerleştiğim de Timur'un gelmesini bekliyordum arabada Telefon çalınca benim geçmemi istemişti.

 

Elimi cebime soktuğum da elime bir şeyler geçti, ne olduğunu bakmak için cebimden çektim ve elimdeki kağıt parçasına baktım.

 

Küçük kağıt parçasını açtığım, "Yakında kocanın kim olduğunu öğreneceksin" yasıyla nota bakmaya devam ediyordum, notun önüne arkasına baktığım da başka hiç bir yazı yoktu.

 

Ne demek istiyordu bunu yazan kişi? Timur'un kim olduğunu öğreneceksin mi demek istiyordu?

 

Bunu cebime kim koymuştu ki?

 

Elimdeki yazıya bakmaya devam ederken sürücü tarafındaki kapı açılınca elimdeki notu geri cebime koydum.

 

"Çok bekletmedim değil mi?" dedi ve arabayı çalıştırdı.

 

Başımı sağa sola salladım, "Çok beklemedim" dedim.

 

Aklım hala o notu kimin cebime bıraktığını ve neyi ben yakın da öğrenecektim?

 

 

Bakışlarımı Timur dan çektim ve Yoldan tarafa çevirip geçen arabaları izlemeye başladım...

 

 

 

 

 

*

 

 

 

*

 

 

*

 

 

*

 

 

 

 

Evet.. Bir bölümün daha sonuna geldik, bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Timur'un annesini nasıl buldunuz?

 

 

 

Asiye hanımın Neva'yla iyi anlaşmasını bekliyor muydunuz?

 

 

 

Servet Altınsoy'u nasıl buldunuz?

 

 

Sizce hain kim?

 

 

 

Neva'nın cebine o notu kim koymuş olabilir?

 

 

 

Buraya kadar gelen ve bölümlerin gelmesini dört gözler bekleyen canım okurlarım, sizi çok seviyorum. Sizin için uzun bir bölüm yazdım, siz de benim için oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin canlarım... 🫶🏻😊❤️

 

Diğer bölümde görüşmek üzere bölüm gelene kadar kendinize cici bakın yazarınızdan size çokça kalp...🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻

Loading...
0%