Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. HER ŞEY YENİ BAŞLIYOR

@sinemm2611

 

~Kitapta geçen kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür.~

 

 

 

 

 

~~20. HER ŞEY YENİ BAŞLIYOR.~~

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

"Allahım boynum" diyerek elimi boynuma atacaktım ki yapamadığımı fark edince gözlerimi yavaş bir şekilde.

 

Gözlerim etrafta dolaştırdım ve nerede olduğumu anlayamadım. Gözlerimi kendime çevirdiğim de bir sandalyenin üstündeydim.

 

Ellerim de arkadan bağlıydı bu yüzden ellerimi oynatamamıştım ben.

 

Başımı etrafta gezdirince aklıma her şey birer birer gelemeye başladı.

 

Dicle ile..

 

Dicle nerede?

 

Etrafıma baktım bomboştu Dicle yoktu!

 

Neden yoktu?

 

En son ikimiz de arabadaydık?

 

Neler oluyor neredeyim ben?

 

Tam ağzımı açıp bağıracaktım ki tam karşımdaki kapının açıldığını gördüm.

 

 

İçeri girmeye başladılar, uzun boylu adamlar.

 

Yüzlerinde neden maske var?

 

"Sizde kimsiniz?" dedim sert bir sesle

 

 

Önden yürüyen adamın gözleri benim üstümdeydi..

 

Üzerime doğru gelmeye başladığın da, "Dicle nerede? Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz bizden?" diyerek sorularımı art arda sıraladım.

 

 

Yüzü kapalıydı hepsinin. Korkmalı mıydım bundan emin değilim..

 

"Sen kimsin?" dediğim de Siyah takımlı adam eğilmişti biraz ve öylece yüzümü inceliyordu.

 

Yüzündeki maskeyi açınca arkaya döndü, "Bu kim?" dediğin de şaşkın bir şekildeydi ona baktım.

 

"Abi bu Timur'un eşi" diyen adama döndüğüm de o da simsiyah giyinmiş. Depo gibi bir yerde benle birlikte 4 kişi vardı ben hariç hepsi de siyah takım vardı.

 

 

Adam başını bana çevirdiğin de yüzünü incelediğim de kim olduğuna baktım ama benim tanımam imkansız, bu adam Timur'un düşmanı olmalıydı.

 

 

"Beni hatırladın mı?" dediğin tek kaşım havaya kalktı ve, "Ben seni tanımıyorum!" dedim sert bir şekilde.

 

Dudakları yana kıvrıldı, "Hım demek babanın kim olduğunu hala öğrenmedin?" dediğin de düşünür gibiydi.

 

Babamın kim olduğunu derken?

 

"Anlamadım? Babamı tanıyor musunuz?" diyerek gözlerimi üzerinden çekmeden öylece onu izliyordum.

 

Başını sağa sola salladı ve ayağa kalktı. Adamlara baktı, "Diğer kız nerede?" dediğin de ona bakıyordum.

 

Dicle'den bahsediyordu. Gerçekten o neredeydi.

 

"O hala baygın abi?" dedi uzun saçlı adam.

 

Bu adamın saçları diğer iki adama göre baya uzundu, boyu da baya uzundu.

 

"Ne demek hala baygın?" dedi adam.

 

"Bilmiyorum abi uyanmadı?" dediğin de adam şaşırmıştı.

 

"Lan çok mu sert vurdunuz kızın ensesine?" dediğin de uzun saçlı adam başını sağa sola salladı.

 

"Hayır abi valla sert vurmadık," dedi.

 

 

Bunalar bizi ensemize vurarak mı bayıltmışlardı?

 

 

"Dicle nerede? Beni yanına götürün, beni biye bağladınız zaten onu da anlamıyorum?" dediğim de adam bana bakmıştı.

 

"Seni daha iyi ağırlayamadım leydim kusura bakma" dediğin de benimle alay ettiğini anlamıştım.

 

Diğer adamlar da gülmüştü, "Siz ne gülüyorsunuz lan!" diye sert bir şekilde sorduğun da hepsi de susmuştu.

 

"Abi, diğer kızı uyanınca buraya getirelim mi?" dediğin de adam başını salladı.

 

"Getirin tabi, gelin görümceyi ayırmayalım" dediğin de gülüyordu. Yok dalga geçer gibi sırıtıyordu.

 

"Ne istiyorsunuz bizden? Babamı nereden tanıyorsun?" dediğim de adam bana bakıyordu.

 

Gözlerindeki karanlık ifadeyi fark edince içime bir ürperti girdi. Bu adam kimdi? Benden ne istiyordu babamdan ne istiyordu?

 

 

Babamla ilgili gerçekler derken ne demek istemişti?

 

Aklım allak bullak olmuştu.

 

Bana bakmadan gitmek üzereydiler ki, "Nereye gidiyorsunuz? Beni burada çok tutamazsınız, bakın benim şekerim var akşam o saate o iğneyi vurulmam gerekiyor" dediğim de adamın şaşkın bakışları beni buldu.

 

"Şekerin yüksek mi?" dediğin de başımı salladım ve o adama bakmaya devam ettim.

 

Gülümsediğini fark ettim. Neden gülümsüyor bu adam?

 

"Güzel ona benziyorsun" dediğin de tuhaf bir şekilde ona baktım.

 

"Kime benziyorum" dediğim de gülerek arkasını dönmüştü.

 

 

"Bırakın beni, bırakın!" diye bağırdım ama onlar çoktan kapıdan çıkmıştı.

 

 

"Allah'ın cezaları, ne istiyorsunuz benden" dediğim de sonlara doğru sesim kısılmıştı.

 

Gözlerim dolmaya başladı, korkmuyorum dersem yalan olurdu. Dicle nerede onu bile bilmiyorum.

 

 

Timur bizi arıyor muydu onu da bilmiyorum.

 

Gözümden bir damla yaş düştüğün de önüme göremiyordum. Sinirlerim bozulmuştu artık, neden hepsi benim başıma geliyor? Neden hep ben?

 

Daha fazla ağlamak üzereydim ki deponun kapısı açıldığın da başımı kaldırdım ve kapının olduğu yere baktım.

 

Adamın biri elindeki sandalyeyle içeri girdi ve arkasından Dicle'yi iki adam kolundan tutmuş sürüklüyorlardı.

 

" Ne yapıyorsunuz?" dediğim de sesimdeki paniği fark etmemelerine imkan yoktu.

 

Artık gerçekten korkmaya başlamıştım..

 

 

 

 

Gencay.

 

 

"Neva iyi mi?" diye sordu babam.

 

"İyi baba ama biz neden onu kaçırdık?" dedim de babama bakıyordum.

 

 

"Daha önce de onu izlememi istemiştin," dediğim de babam bana bakmaya devam etti.

 

"Beden biz bu kızı izliyoruz? İzlediğimiz yetmemiş gibi takip de ediyoruz? ve babasıyla ilgili ne varsa öğrenmemi istedin neden baba?" dedim kısık bir sesle.

 

"Öğreneceksin oğlum o kızda bize lazım olan bir şey var onu alacağız?" dediğin de ne demek istediğini anlamamıştım.

 

"Anlamadım o kızda alacağımız ne olabilir ki?" dediğim de babam nefesi dışarı üflemişti.

 

 

"Anlatacağım Gencay şimdi sırası değil." dedi.

 

Başımı salladım, "Peki baba, Timur ile evli bu kız bize zarar vermez mi?" dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Vermez. Veremez, bize kim zarar verebilir ki? Arkamızda kim olduğunu biliyorsun değil mi?" dediğin de gülmüştüm.

 

"Biliyorum baba," diyerek babamın gözlerinin içine bakmaya devam ettim.

 

"Aferin şimdi o kıza hiç bir şey belli etmedin değil mi?" dediğin başımı salladım.

 

"Etmedim baba, ama kız Akif'in babası olmadığını bilmiyor," dedim düşünceli bir şekilde.

 

 

"Bilmesi yada bilmemesi bizi ilgilendirmiyor, bizi ilgilendiren kısmı o kart o kartı nereye koyduklarını bulmalıyız? Akif denen itin o kartta neler sakladığını öğrenmeliyiz" dedi kararlı bir sesle.

 

 

"Bulmamız imkansız, çünkü kız hiç bir şey hatırlamıyor?" dediğim babam başını salladı.

 

 

"Akif ve özgür bir şeyler çeviriyor olmalı, Özgür ve Akif'i iyice araştır Gencay" dedi.

 

 

"Peki baba, kız ne olacak" dediğin de gülümsedi.

 

"Depoda mı?" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Diğer kız da oraya aldık" dedim.

 

 

"Tamam oğlum, Akif den isteyemeyiz ama o kızda bir şeyler olmalı, o kız saklıyor da olabilir yada masum da olabilir? Sence sen ne düşünüyorsun?" dedi babam.

 

 

"Bilmiyorum ama masum duruyor bence olanlardan hiç birinden haberi yok, baksana kız daha Akif'in kim olduğunu bilmiyor ve beni de hatırlamadı baba kafesine gidip konuşmuştum oysaki" dedim de babam başını salladı.

 

 

"O it kim bilir ne yapıyor kıza!" dedi babam. Sinirlenmişti.

 

 

"Biz tam olarak kızları biye kaçırdık baba?" yani kızda bir şey arıyoruz onu anladım ama nasıl bulacağız ki bu şekildeki? Bence sen ve ben içlerine girmeliyiz bunların çok yakınlarına" dediğim babam gülümsemişti.

 

"İçlerine girersek Servet beni tanır" dediğin de ona bakmıştım.

 

 

"Servet Aksoy mu? diyerek babamdan gelecek cevabı bekledim.

 

 

"Evet oğlum Servet Aksoy" dedi.

 

 

"Öyle bir adamın bunlarla ne işi olabilir ki?" dediğim de babam bana tuhaf bakıyordu.

 

 

"Nasıl insanlar onalar?" dediğin ona inanamıyormuş gibi baktım.

 

Kaşımın biri de havaya kalkmıştı, "Baba adam mafya amk nasıl adamlar olmasını bekliyorsun ki?" dediğim de babam güldü.

 

 

"Biz neyiz oğlum?" dediğin de gülüyordu.

 

 

"Tamam bizde öyleyiz ama, biz kimseye zarar vermiyoruz özellikle de kızlara ve kadınlara," diyerek babama bakmaya devam ettim.

 

 

"Onlar da zarar vermiyor aslında onların işleri ayrı bizim işlerimiz ayrı" dediğin de anlamakta zorluk çekiyordum.

 

 

"Baba biz sadece silah kaçakçılığı yapıyoruz, Timur ve servet öyle mi? Daha doğrusu kuzgun öyle mi? Yüzünü gören ölüyor baba!" dedim sitem ederek.

 

 

"Birde gittik adamın karısı'nı kaçırdık baba," diyerek babamın gözlerinin içine bakmaya devam ettim.

 

 

"Ne o korkuyor musun Gencay Eroğlu?" dediğin de güldüm.

 

 

"Ben senden başka kimseden korkmam baba," dediğim de bu sefer de gülen babamdı. İçimden bir ses Her şeyin daha yeni başladığını söylüyordu.

 

 

Babamdan başka kimseden korkmazdım, gözü döndüğünde yapamayacağı şey yoktur. Kuzgunu bile ortadan kaldırması bir gecesine bakar. Akif denen adamı öldürmesi de saniyesini almazdı ama neden hala bekliyoruz onu da anlamıyorum.

 

 

 

"Bulmamız gereken bir kadını bulduk şimdi diğerin de?" dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

 

"Şimdi kimi bulacağız baba?" dediğim de gözlerini gözlerime dikti.

 

"Güler Sancar." dediğin de şaşırmıştım...

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

"Dicle Allah aşkına uyan," diyerek Dicle'ye baktığım da adamlar Dicle'yi sandalyeye oturtup Onu da bağlamışlardı.

 

Adamlar kapıdan çıktığın da başımı Dicle den çekmemiştim.

 

"Dicle.. Uyan.." dediğim de sonlara doğru sesim kısılmıştı.

 

 

"Gittiler mi?" dediğin de sıçradım.

 

Gözlerini yavaş bir şekilde araladığın da başını benden tarafa çevirdi. Gözlerimde ki yaşları geri itip ona baktım.

 

"İyi misin?"

 

"İyi misin?"

 

Aynı anda birbirinize bu soruyu sormuştuk.

Başımı salladım, "İyiyim, ama korkuyorum Dicle," dediğim de sesimin endişeli çıkmasına engel olamamıştım.

 

 

"Sakin ol yenge kurtulacağız buradan" dediğin anlamaz gözlerle ona baktım.

 

"Nasıl?" dediğim de güldü.

 

"Salaklar beni tam 1 saattir baygın sanıyorlar ama ben uyanıktım ve kaç kişi olduklarını tesbit ettim, ve bil bakalım elimde ne var?" dediğin eline baktım da hiç bir şey göremedim.

 

 

"Hiç bir şey yok?" dediğim de bileğinin içinden küçük çakıyı çıkardığın da şaşırmıştım.

 

"Onu nereden buldun?" dediğim de sırıtmıştı.

 

 

"Salağın birinden" dediğin gülümsedim ama ben hala anlamamıştım.

 

 

"Salak kim?" dediğim de güldü.

 

"Yenge senin başına çok mu vurdular?" dediğin de güldü.

 

"Evet ya boynum hala acıyor" dedim de kahkaha attı.

 

 

"Allah'ım bide ciddiye aldı, yenge şaka yapmıştım adamların birinin cebinden çarptım" dediğim gözlerimi belerttim ve ona baktım.

 

 

"Nasıl aldın Dicle? Ya adam fark etseydi?" dedim endişeli bir sesle.

 

 

"Meslek sırrı canım? Son senemdeyim unuttun mu yenge?" dediğin de ne mesleğinden bahsediyordu?

 

 

Offf Allah'ım şimdi unutmanın sırası mı?

 

 

"Anladım" dedim ama anlamamıştım. Dicle hangi mesleği okuyordu? Ne okuyordu?

 

 

"Nasıl açacaksın o ipleri" dediğim de güldü ve bıçağı dik konuma getirdi iplerden birine sürtmeye başladı.

 

 

"O şekilde uzun sürmez mi?" dediğim başını bana çevirdi.

 

"Daha iyi bir fikrin var mı yengecim?" dediğim başımı hayır anlamın da sağa sola salladım.

 

 

Çekçekten de hiç bir fikrim yoktu.

 

 

"Tahmin etmiştim yengecim" diyerek işine devam etti.

 

"Acıktım ben Dicle" dediğim de başını bana çevirdi.

 

 

"Çok mu açsın?" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Bu şekilde ne kadar dayanırım bilmiyorum ama bir süre sonra şekerim yükselebilir, ilacım da yanımda değil" dediğim de Dicle de ki korkuyu fark etmiştim.

 

 

Elindeki bıçağı daha hızlı sürtmeye devam etti.

 

"Bende olsa belki bende sana yarım edebilirdim ama bu şekilde sana yük olmaktan başka bir şey yapmıyorum" dedim. Sesim de üzgün çıkmıştı.

 

 

"O ne demek öyle? Sen bana yük falan değilsin, anca beraber kanca beraber, sadece lütfen bizim için biraz daha dayan yenge" dediğin de gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu.

 

 

Kapı bir anda açıldığın da Dicle elindekini saklamıştı bileğinin içine.

 

 

 

Yüzünü gördüğüm adamdı bu tanımıştım ama yüzünü yine kapatmıştı.

 

 

"Ben geldim kızlar" dedi neşeli bir sesle.

 

 

"Sen kimsin lan?" diyen Dicleye baktım.

 

 

"Sevgilin" dediğin de gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

 

"Ne?" dediğim de Dicle bana bakmıştı.

 

 

"Benimle dalga geçti yenge, sakin ol yok öyle bir şey?" dediğin da adam güldü.

 

"Nereden biliyorsun? Yüzümü görmedin bile" dediğin de Dicle'nin yakına doğru gitti ve yer çöktü.

 

 

"Çokta güzelmişsin" dediğin de Dicle tiksinerek bakmıştı.

 

"İğrenç çekil önümden!" dediğin de kendini geri çekmeye çalışıyordu.

 

"Çekilmezsem ne yapabilirsin Dicle Kandemir?" dedi adam.

 

Dicle ile alay ettiğini anlayabiliyordum. Ama neden onunla uğraşıyordu ki?

 

 

"Ne istiyorsun bizden?" dediğim de gözleri beni buldu.

 

"Hiç.. Biraz eğlenelim istedim" dediğin de gülmüştü.

 

 

"Sen bi çöz beni ben eğleneceğim seninle," dedi Dicle. Sinirli ve adamı parçalayacakmış gibi bakıyordu.

 

 

"Bu halinle mi?" dediğin de Adam Dicle'yi baştan sona incelemiş ve gülmüştü.

 

"Hiç sanmıyorum.." dediğin de Dicle'nin dudakları yana kıvrılmıştı.

 

"Deneyelim mi?" dediğin de adam ona bakmıştı.

 

"Dicle.. Dicle, senin eğitim aldığını biliyorum ama senin eğitimin benim aldığım eğitimle kıyaslanamaz bile" dediğin de Dicle gülmüştü.

 

 

Ben onları izlerken açlığımı daha fazla hissetmeye başlamıştım ve artık halsiz hissediyordum kendimi.

 

Kapının tekrar açıldığını duyduğum da başımı çevirmekte zorlanıyordum.

 

 

"Biz kaç saattir buradayız?" dedim kısık sesimle.

 

"5 saattir buradasınız sıkıldın mı yoksa? dediğin de bizimle alay ediyordu ama benim onunla konuşacak enerjim bile kalmamıştı.

 

 

"Dicle.." dedim kısık bir sesle.

 

"Efendim yenge?" dedi Dicle ama bana bakmıyordu sanki adama bakıyordu.

 

"Sen neden öyle bayılacakmış gibi bakıyorsun?" dediğin de Dicle anında başını çevirmişti.

 

"Allah kahretsin yenge? Şekerin!" dediğin de Dicle'yi bile duymakta zorlanıyordum.

 

"Ne şekeri?" dedi adam.

 

Artık kafamı sabit tutamıyordum.

 

Başım yana düşmek üzreyken, "Lan niye ben bilmiyorum şekeri..

 

 

 

 

 

Timur.

 

"Neden hala bulamıyoruz lan biz bunları!" diyerek bağırdım.

 

"Alex den haber yok mu?" diyerek Yiğit'e baktım.

 

 

"Henüz yok abi," dediğin de evin içinde volta atıyordum.

 

"Anneme söyleyemedim Kaan, saat on oldu ve Neva'nın iğne saati geçti" dediğim de Kaan ayağa kalkıp yanıma geldi.

 

 

"Kızları kaçıran kim bilmiyorum ama bulacağız Timur az sabret, şimdilik bekleyeceğiz Alex'i ve Polat'ı" dediğin de elimdeki telefonun çalmasını bekliyordum.

 

 

İkisinden de haber yoktu?

 

"Cihat ve Rauf amcadan da bir ses çıkmıyor, Hakandan bile ses çıkmıyor" dediğim de artık çileden çıkmak üzereydim.

 

 

"5 saattir kızlar ortada değil" dedim üzgün bir sesle.

 

 

"Ulan benim karımı kaçırdıkları yetmiyormuş gibi Dicle'yi de kaçırdılar" dediğim de Kaan'ın da sinirli olduğunu fark ettim.

 

 

"Benim de elimden bir şey gelmiyor ki, hiç bir iz yok Allah'ın cezası arabada ve telefonlarda!" dedi sert bir şekilde.

 

 

"Telefonları yanında olsaydı şimdiye bulmuştuk zaten Kaan" dediğim de sinirlerim git gide artmaya devam etti. Her geçen saat zaman daralıyordu ve ben elime geçeni parçalamak istiyordum.

 

 

"Bulacağız kardeşim, ikisini de bulacağız" dedi Kaan ve başımı salladım.

 

 

"Umarım Kaan, umarım."

 

Telefonum çalmaya başladığın da ikimiz de ekrana baktık.

 

 

"Cihat arıyor hemen aç!" dedi Kaan.

 

 

Başımı salladım ve hemen açıp hoparlöre verdim.

 

 

"Bana iyi bir haber ver Cihat," dedim.

 

"Haberler iyi," dediğin de Kaan'ın nefes verme sesini işittim.

 

 

"Buldunuz mu?" dedim.

 

 

"Hayır bulmadık ama bulabilecek birini bulduk" dediğin şaşırmıştım.

 

"Kim?" dedim.

 

"Servet, o da arıyor şu an da Derviş kaçırmamış bundan eminiz, o yüzden kim olduğunu anlamaya çalıyoruz, Servet bey bulacağını söyledi" dediğin de canım sıkılmıştı.

 

 

"Bu iyi haber değil Cihat! Bana gerçekten iyi bir haber söyle," dedim sitemkar bir sesle.

 

 

"Az kaldı Timur bulacağız" dedi.

 

"Nasıl?" dediğim sesim çok çaresiz çıkmıştı.

 

Kaan elini omzuma koymuştu, "Cihat Neva'nın şekeri yükselecek, iğnesi yok yanında iğnesi" dediğim de sonlara doğru sesim kısılmıştı.

 

"Sakin ol Timur bulacağız ikisini de bulacağız" dediğin sinirlerim bozulmuştu artık.

 

"Çıkıyorum bende evden duramayacağım daha fazla" diyerek telefonu kapattım ve cebime attım.

 

"Gidelim" diyerek Kaan'a baktım.

 

Kaan başını salladı ve çalışma odasından çıktık...

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Başımın zonkluyordu ve midem açlıktan karnım yapışmıştı sanki. Kolumda da bir sızı hissediyordum ama ne olduğunu anlayamadım.

 

Her yer karanlık ve gözlerim kapalıydı gözlerimi aralamak istiyordum ama yapamıyordum da.

 

 

"Neden uyanmadı?" diyen Dicle'nin sesini duymuştum.

 

"Merak ermeyin uyanacaktır şimdi, bizi duyuyor olmalı hatta" dedi bir adam.

 

 

Neler oluyordu?

 

 

Uyuyor muydum ben?

 

 

Gözlerimi yavaş bir şekilde araladığım da, tavan beni karşıladı.

 

 

Beyazdı, benim sevdiğim gibi..

 

 

"Yenge," dedi Dicle ve başını eğmiş bana bakıyordu.

 

 

"İyi misin yenge şekerin yükseldi" dediğin ona bakıyordum.

 

 

"Tekrar bayılacağım sanırım" dediğim de Biri gülmüştü ama o biri kimdi bilemiyorum.

 

 

"Yenge yemek yedireceğim şimdi sana, doktor da Yemen gerektiğini söyledi" dedi Dicle ve bakışlarımı ona çevirdim.

 

 

"Acıkmıştım.." dediğim de aynı gülme sesi tekrar gelmişti.

Başımı sesin geldiği yere çevirdiğim de onu gördüm.

 

"Sen çık Doktor" dedi.

 

"Yemeğini yesin insülini vuralım" dediğin de, "Ben hallederim gerisini çocuklar geçirsin seni" dedi adam.

 

 

Doktor başını salladı ve çıktı. Adam bana bakmaya devam etmişti, adam diyorum ama sanırım 30 ku yaşlarındaydı genç biriydi ve sanırım çok yakışıklıydı.

 

Timur kadar değildi tabi..

 

 

 

"Yemeğini yedir, tekrar bayılmadan" dedi sert bir tonda.

 

"Sizin yüzünüzden oldu" dedi Dicle.

 

 

"Akıllı kızmışsın, doktora ağzını açıp tek kelime etmedin" dediğin Dicle'nin bakışları adamı buldu.

 

 

"Sen tehdit ettin ya geri zekalı!" dedi sert bir şekilde.

 

 

"Aa kuru iftira, ben kimseyi tehdit etmem" dediğin de dudakları yana kıvrılmıştı.

 

 

"Abim bizi bulduğun da bakalım bu kadar gülebilecek misin?" dedi Dicle.

 

Adam bu seferde kahkaha atmıştı, "7 saat oldu, nerede abin? Aaa dur bakayım yokmuş," dedi ve gülmesine devam etti.

 

"Pislik, adi herif, şeref yoksunu" dedi Dicle.

 

"Alınıyorum güzelim" dediğin de Dicle Tiksintiyle baktı adama.

 

 

"Bu arada tanışmamıştık değil mi? Ben Gencay" dediğin de Dicle bana ne? der gibi bakıyordu.

 

"Bana ne? Bundan!" dedi sert bir şekilde.

 

"Özür dilerim bölüyorum ama.. Acıktım" dediğin de Gencay denen adam kahkaha attı.

 

"Yemek yedir şuna yoksa bizi yiyecek" dediğin de gülmeye devam ediyordu.

 

"Ben insan eti yemiyorum" dediğim de Dicle gülmüştü.

 

 

"Ha birde yeseydin?" dedi Gencay ve Dicle de gülmüştü.

 

"Dicle? Adam bizi kaçırdı ve sen gülüyor musun?" dediğim de kendini toparladı.

 

Ayağa kalktı ve yürümeye başladı nereye gittiğini bakıyordum ki masanın üstündeki tepsiyi eline aldı ve yattığım yatağın olduğu yere doğru yürümeye başladı.

 

 

"Aman diyim manken hanım elinizdekileri gelininizin üstüne falan dökersiniz gelin katili olursunuz vallahi" dedi alay eder bir sesle.

 

"O kadar sıcak olduğunu sanmıyorum" dedi Dicle.

 

"Ben baygınken neler oldu tam olarak?" dediğim de Dicle'nin bakışları beni buldu.

 

"Ne olacak bu geri zekalı seni depodan götürdü, adi neredeyse bir saat yanıma gelmedi ve senden haber getirmedi" dediğin de yanıma oturmuştu.

 

 

Kendimi biraz dikleştirmiştim ve Gencay'a baktım.

 

 

Gülümseyerek bizi izliyordu, "Ne istiyorsun bizden?" dediğim de kaşık ağzıma girmişti.

 

Ve anında elimle ağzımı yelpazeledim.

 

"Çok mu sıcak?" dedi Dicle panikleyerek.

 

Gencay gülmüştü.

 

 

"Söylemiştim," dediğin de Dicle sabır çekiyordu.

 

 

"He aynen" dedi Dicle.

 

Gencay ise Dicle'ye gülerek izliyordu. Dicle üfleyerek çorbayı içirdiğin de ona gülümsedim ona bana gülümsedi.

 

"Gittiğim her yerde herkese yük oluyorum, bu hastalığım yüzünden," dediğim de Dicle bana kızar gibi bakmıştı.

 

 

Gencay ise tam tersiydi, kızmıyordu bir şey düşünüyor gibi bakıyordu.

 

 

 

"Sen bana yük değilsin, Abime de değilsin yenge" dediğin de gülmüştüm.

 

 

Keşke gerçekten yengen olabilsem Dicle ama değilim, Abin çıkarları için benimle evlendi başka bir şey için değil ki?

 

 

"Teşekkür ederim Dicle," dedim ve kocaman gülümsedim.

 

 

O da bana gülümsemişti, çorbanın da o ara bittiğini anladık Dicle tepsiyi aldığı yere koymak için kalktığın da Gencay önündeydi.

 

Elinden tepsiyi aldı masaya koydu, ve arkasına döndüğün de benim iğnelerden vardı.

 

"Bekle, o iğnede bir şey olmadığını nereden bileceğim" dedi Dicle.

 

Gencay Dicle'ye baktı, "Hiç bir şey yok, ölmesi işime yaramaz" dediğin de Dicle haklı dermiş gibi baktığın da kenara çekildi.

 

Gencay yürümeye başladığın da, "Sen vurmayı biliyor musun?" dediğim de başını salladı.

 

"Normal iğneyle pek bir fark yok, karından vurulan iğneye daha dikkat etmek gerekiyor sadece" dediğin de bunları nasıl bildiğini sorguluyordum.

 

"Şeker hastası bir tanıdığın olmalı" dediğim de gülümsedi.

 

"Hayır yok ben çok bilgili bir adamımdır" dediğin de yanıma gelmişti.

 

"Nereden vurayım?" dediğin de, "Tabi ki de kolundan!" dedi Dicle sert bir sesle.

 

Gencay Dicle'ye ayandan bir bakış attı ve kafasını sağa sola salladı ve eğilerek kolumu açtı.

 

"Acıtma" dediğim de gözleri beni buldu.

 

"Acıtmam Neva" dediğin de başımı salladım ve Dicle'ye çevirdim başımı.

 

"Abim hiç acıtmazdı" derken bile gurur vardı sesinde.

 

"Öyledir tabi" dedi Gencay ve geri çekildi.

 

"Benim de elim hafiftir, her konuda," diyerek Dicle'ye göz kırpmıştı.

 

"Ne diyorsun lan sen?" dedi Dicle.

 

"Ne demişim ben?" dedi Dicle masum bir şekilde Dicle'ye bakıyordu.

 

 

"Gebertirim seni şerefsiz," diyerek Gencay'a atıldığın da, "Dicle dur!" dediğim de durmadı ve üstüne atladı adamın.

 

Çok hızlı atladığı için ikisi de yere düşmüştü. Başımı kaldırıp ona baktığım da, "Gebertirim seni! Lafını geri al adi herif" diye kükredi resmen Dicle.

 

 

Gencay ise halinden memnunmuş gibi sırıtıyordu Dicle'ye bakıyordu.

 

 

"Hangi lafımı? Ne dedim ben?" dediğin de Dicle yumruğunu kaldırdı tam suratına geliyordu ki Gencay kolunu tuttu.

 

"Çek lan elini!" dedi Dicle.

 

"Ne yapıyorsunuz? Ayrılın" dediğim de kimse beni duymuyordu.

 

Dicle çırpınmaya başladığın da, "Ya kime diyorum ben ayrılın" dedim ve onlara doğru eğiliyordum ki elimdeki serum düştü.

 

"Ah.." dediğim de ikisinin de başı bana dönmüştü.

 

Dicle hemen Gencay'ın üstünden kalktı ve yanıma geldi.

 

"Yenge ne yaptın?" dediğin de elimin üstü kanıyordu serumu çıkarmıştım onları ayıracağım derken.

 

"Bir şey olmaz" diyen kişi Gencay idi.

 

 

"Nasıl olmaz kanıyor baksana" dediğin de elime bakıyordu.

 

Gencay elimi peçeteyle kapattığın da Dicle'ye baktı.

 

"Karşıdan bakmayacaksın bir şey yapmalısın ki kanamasın" dediğin de Dicle elime bakmaya devam ediyordu.

 

"Dicle sorun ne?" dediğim de elime bakmaya devam ediyordu.

 

"Sen kesinlikle kafayı yemişsin kan tutuyorsa nasıl polis olmayı düşünüyorsun?" dedi Gencay.

 

Dicle'yi kan mı tutuyordu?

 

 

"Kan tutmuyor tabi ki de," dedi Dicle ama neden elime o kadar takılı kalmıştı ki?

 

"Neden eline öyle baktın o zaman?" dediğin de şüpheyle bakıyordu Gencay.

 

 

Tam Dicle bir şey söyleyecekti ki kapı çaldı, "Gel" dedi Gencay ve bakışları Dicle'nin üstündeydi.

 

"Abi bunları babanız gönderdi" diyen adama baktığım da yüzünde maske vardı ve kim olduğu anlaşılmıyordu.

 

"Ne onlar?" dedi Gencay.

 

"İlaçlarmış, Timur'un eşi için" dediğin de şaşkın bir şekilde adama baktım.

 

"Babam mı gönderdi onları?" dediğin de Adam başını salladı.

 

"Tamam bırak masaya," dedi Gencay.

 

"Abi Söylediğiniz Dürümler de geldi" dediğin de bakışlarım Gencay'a kaydı.

 

 

"Tamam getirin" dedi Gencay.

 

Adam başını sallayarak odadan çıktığın da Gencay elimi tutmayı bırakmıştı.

 

 

"Umarım seviyorsunuzdur, ben severim de" dediğin de Dicle iğrenir gibi bakmıştı.

 

"Etler ile aram yoktur ve kesinlikle dürüm son yiyeceğim şey, abimin de öyle" dedi Tiksinir gibi.

 

"Bende severim" dediğin de Gencay'ın bakışları beni buldu.

 

"Ağzının tadını biliyor" dediğin de Dicle'ye bakmıştı.

 

"Sen ise ot ye" dediğin de gülmüştüm.

 

"Onlar balık yiyor" dediğim de Gencay bana baktı.

 

"He doğrudur ula bunlar Karadenizliydi değil mi?" dediğin de gülüyordu.

 

"Kız bir Karadenizlice konuşsana az gülelim" diyerek Dicle'ye bakıyordu. Sırıtarak baktığı için de Dicle sinir oluyordu.

 

 

"Manyak mısın sen be? Bizi niye kaçırdınız siz AMK?" dediğin de Gencay gülmüştü.

 

"Uu.. havalı küfür eden kız severim" dediğin sırıtmıştı.

 

"Gerçekten ne istiyorsun bizden?" dediğim de Gencay'ın bakışları beni buldu.

 

"Şuna bir şey söylemek istemezdim ama sen çok uslu durduğun için sana söyleyeceğim" dediğin de gülmüştü.

 

"Duymuyorum zaten ben" dedi Dicle.

 

"Bir süre ikinizi misafir edeceğim sadece bir kaç gün diyelim" dediğin de anlamaz bir şekilde ona baktım.

 

"Abimden fidye isteyeceksiniz değil mi?" dedi Dicle ve Gencay kahkaha attı.

 

"Sence bizim Abinin parasına ihtiyacımız var mı kızım?" dedi Gencay ve Dicle sinirlendi.

 

"Ben senin kızın değilim!" dediğin de Gencay'ı uyarıyordu.

 

 

"Hım doğru Sen artık Kaan'ın kızısındır" dediğin de Dicle gözleri belertti ve Gencay'a baktı.

 

 

"Sen nereden biliyorsun?" dediğin de bende şaşırmıştım.

 

Ben bile daha yeni öğrendim bu nereden öğrendi?

 

 

"Sen kimsin Allah aşkına bizden ne istiyorsun? Baban bizden ne istiyorsun?" dedi Dicle.

 

 

"Kızlar.. kızlar sakin olun sizden bir şey istemiyorum, babam da istemiyor misafir edeceğiz diyorum, misafir."

 

 

Anlamıyordum gerçekten anlamıyordum. "Ne isteyeceksiniz Timur dan para değilse ne?" diyen bendim.

 

"Hiç bir şey" dedi Gencay.

 

 

"Yani şimdilik.." diyerek ayağa kalktı ve odadan çıkmadan önce bize döndü.

 

"Yemek birazdan gelir sen karnın güzel doyur o yemese de omur" dediğin de Dicle'ye bakmıştı.

 

"Senin yemeklerini yiyeceğime ölürüm daha iyi" dedi Dicle.

 

"Öl o zaman, çokta umurumda" dediğin de arkasını dönüp kapıyı çekmişti. Kapıyı da arkasından kilitlemeyi de ihmal etmemişti, kaçmayalım diye yaptığına emindim.

 

 

"Geri zekalı, salak!" dedi ve arkasından bağırdı.

 

"Sen öl adi herif!" diye de ekledi.

 

Gerçekten çok sinir olmuştu bunu yüzünden anlamıştım.

 

"Biraz sakin ol Dicle" dediğim de bana bakmıştı.

 

"Ne sakini ya ne sakini? Biraz sende bir desene burada kalmayı sevdin sanırım!" dedi sert bir şekilde.

 

 

Bir şey demedim ve öylece ona baktım. Gencay'a sinirlenip bana bağırıyordu sanki ben kaçırdım bizi!

 

Hiç bir şey söylemeden yanımdan kalktı ve pencereye doğru gitti. Bende ilaçlara baktım ve sürekli içtiğim hapları çıkardığım da birinin eksik olduğunu anladım, ama sorun değildi o olmadan da olurdu diye düşünüyorum.

 

 

İlaçları tek tek içtiğim de, ilaçları aldığım yere geri bıraktım gece olmuştu sanırım ve ben hala açtım.

 

 

Kapının kilidi açıldığın da bir adam içeri elindeki poşet ve tepsiyle içeri girdi. Bir diğer adam da kapıda bekliyordu.

 

Adam tepsiyi masanın üzerine bıraktı, elindeki poşetle bana doğru yürümeye başladı.

 

 

Yanıma geldiğin de bana baktı, "Bu sizin, diğeri de Dicle hanım için" dediğin de başımı salladım.

 

"Teşekkür ederim" dediğin de adam başını salladı ve kapıdan çıktı. Kapıyı yine kitlemişlerdi.

 

"Of.. depodan çıkabilme şansımız vardı şimdi hiç yok!" dedi Dicle ve ona baktım.

 

 

"Neden biraz sakin olup karnını doyurmuyorsun? Aç olduğun için düzgün düşünemiyorsun belki," diyerek ona baktım.

 

 

"Bilmiyorum, onlara da güvenmiyorum sen bakma bana ye sen," dediğin de bana bakıyordu.

 

 

Az önce bana bağırdığı için üzgün olduğunu anladım. Bana üzgün bir şekilde bakıyordu, "Sorun değil Dicle, üzülme lütfen bende üzülmedim takılma sonuçta bana ilk kez ses yükseltilmiyor" diyerek başımı eğdim ve elimdeki poşeti açtım.

 

 

"Çok güzel kokuyor.." dediğim de Dicle yüzünü buruşturdu.

 

 

"Abim de sevmiyor bunu bende, normalde et yeriz ama bunu nedense kokusunu sevmiyoruz" diye bana açıkladığın da güldüm.

 

 

"Sanırım her gün bunu yiyebilirim" dediğin başını sağa sola salladı ve güldü.

 

"Sende Dicle saat kaç oldu kim bilir" dediğim de başını salladı.

 

"Bizi zehirleyecek olsa seni kurtarmazdı herhalde değil mi?" dediğin de başımı salladım.

 

"Bence de" dedim ve dürümden bir ısır aldım.

 

Ağzıma gelen o nefis tatla kendimi mutlu hissetmiştim.

 

 

Dicle de masadaki tepsiyi aldı ve yanıma geldi.

 

"Özür dilerim az önce bağırdığım için yenge" dediğin de ağzımdaki yuttuğum da, "Sorun değil Canım yemeğini ye" dedim ve gülümsedim.

 

O da bana gülümsedi ve yemeğini yemeğe başladı.

 

 

Dicle tepsiyi masanın üzerine bırakmıştı. Bende doymuştum ve poşeti tepsiye koymuştuk.

 

"Doydum yahu" dediğim de güldü.

 

 

"Çok acıkmışsın yenge hepsini yedin resmen" dediğin de güldü.

 

 

Başımı sallayarak esnedim.

 

"Uyusak mı artık saat kaç onu da bilmiyoruz" diyerek Dicle'ye baktım.

 

Yatağa yanıma girdiğin de, "Epey bi geç olduğuna eminim yenge o yüzden şimdi uyuyacağız ve sabah olmasını bekleyeceğiz" dedi.

 

Tamam diyerek başımı salladım ve kendimizi geri bırakıp öylece tavanı izledik..

 

 

 

Bir süre uyumamıştık ama Dicle artık uyumuştu ve bende uykudan gözlerimi açamıyordum bile resmen. Artık uyumak üzereydim ki kapının açılma sesini duydum.

 

Emin de değilim belki de Rüya görüyorum..

 

 

 

 

 

Gencay.

 

"Neden odaya gittin baba?" dediğim de elindeki sigarayı içiyordu.

 

"Neden sürekli soru sorup duruyorsun evlat?" dediğin de sigara dumanını geri üfledi.

 

"Ne bileyim bu saate neden giresin ki?" dedim.

 

 

"Onun kızım dediği kızı merak ettim, edemez miyiz?" dedi sert bakışları ile.

 

"Yok baba ben merak ettiğimden sordum" diyerek babama bakmaya devam ettim.

 

 

"Tamam öğrendin işte çık şimdi uyu artık" dediğin de ona baktım.

 

"Sen uyumayacak mısın?" dediğim de sigarayı söndürmüştü.

 

"Uyuyacağım tabi" dediğin de ayağa kalkmıştı.

 

"Ne zaman bırakacağız kızları?" diye sorduğum da bana baktı.

 

"Yarın sabah bırakabilirsin kızın üstünde hiç bir şey yok," dediğin de morali bozulmuştu.

 

"Ne arıyoruz tam olarak?" belki işimiz daha kolay olur.

 

 

"Kart arıyoruz küçük bir bellek, ama onlar onu nereye koymuş olabilirler" dediğim de bana baktı.

 

"Bilmiyorum oğlum bilmiyorum o özgür denen şerefsiz o kızın her yerine koymuş olabilirler," diyerek düşünüyordu.

 

"Ne var o bellekte baba?" dedim.

 

Bakışları beni buldu, "Her şey var o bellekte, herkes var" dediğin de ne demek istediğini anlamamıştım.

 

"Nasıl anlamadım baba?" dediğim de bana baktı.

 

"Boş ver oğlum zamanı gelince sana her şeyi açıklayacağım" dedi ve elini arkama koyup sıvazlayarak, "Hadi artık uyu, yarın büyük gün" dedi.

 

 

"Yarın ne var ki?" dediğim de gülümseyerek bana baktı.

 

 

"Her şey daha yeni başlıyor oğlum" dediğin de gülmüştü.

 

Çok fazla üstelemedim nasıl olsa yarın öğrenirdim neler döndüğünü.

 

 

 

 

Timur.

 

"Timur artık eve dönmeliyiz böyle buralarda dolaşma ile bir yere varamayız" diyen Kaan'a bakmamıştım bile.

 

 

"Nasıl gideyim Kaan? İkisinin de durumunu bilmiyoruz, kimse aramadı sormadı! Kim olduğunu bile bilmiyoruz, düşmanımın kim olduğunu bilmiyoruz!" dedim sert bir şekilde.

 

 

"Bulacağız ben inanıyorum ama şimdi eve dönmek zorundayız, annene de yalan söyledik kızları diğer evde kalacağını söyledik annen de merak etmiş olmalı çıkıyorum dedin sadece kadına" dediğin de ona bakmıştım.

 

 

"Uyumuştur o çoktan uyumamış olsa beni arardı" dediğim de başını salladı.

 

"Ona belli etmeden kızları bulmalıyız" dedi.

 

 

"Evet bulmak zorundayız" dediğim de kararlıydım bu gece onları bulacaktım..

 

 

 

 

5 saat sonra.

 

 

"Allah'ım delireceğim artık hiç bir iz yok!" diye bağırdığım da toplantı odasındaydık.

 

"Hiç biriniz iki kızı bulamadı!" dedim.

 

"Arıyoruz ama biz yok Kuzgun" dedi Alex

 

"Senin elin kolun uzun değil miydi nasıl bulamıyorsun?" dediğim de bana kızgın bakıyordu.

 

"Seninkiler kısa mı kuzgun? Yok hiç bir iz görüntü yok!" dediğin de elimdeki bardağı duvara fırlattım.

 

 

"Ne demek yok lan! Bulacaksınız!" diye bağırdım ve masaya vurdum.

 

 

"Biraz sakin ol, bulacağız az kaldı" dedi hakan ve ona baktım.

 

 

"Hani lan hani! Kimseden bir tık yok!" diye bağırdım.

 

"Sakin ol oğlum" diyen Amcama baktım.

 

"Olamıyorum amca karım da yok kardeşim de! Olamıyorum, çıldırmak üzereyim 15 saattir ikisinden de haber yok!" dedim sert bir şekilde.

 

Tam o arada telefonum çalmaya başlamıştı.

 

Ekrana baktığım da Cihat arıyor yazısını görünce direk açtım.

 

 

"Bulduğunu söyle bana" dedim.

 

"Bulduk." Dediğin de derin bir nefes aldım.

 

 

"Servet buldu diyelim biz hiç bir şey yapamadık, eline bir kamere görüntüsü geçmiş kızların kaçırmadan önce takip edilen arabayı bulmuş, plakası falan her şey görünüyor" dediğin de hala rahat değildim.

 

 

"Aracı takip edebiliyor muyuz?" dedim.

 

"Evet onu da bulacak şimdi, gittiği tüm yerlere bakacağız ve bulacağız onları" dedi.

 

 

"Tamam neredesiniz siz?" dediğim de susmuştu.

 

"Neredesiniz tekrar sormayacağım" dediğim de.

 

"Servet'in evdeyiz" dedi.

 

"Tamam konum at bana oraya geleceğim" diyerek telefonu kapattım.

 

 

"Bu adamın söylediklerinin doğru olduğunu bilemeyiz," diyen Alex'e baktım.

 

"Bu kadar adamın yapamadığını adam tek başına yapıyor" dediğim de hepsinin suratı düşmüştü.

 

Şu an düşüneceğim son şey bunların suratıydı zaten.

 

 

Onlara bakmadan salondan çıktım ve arkamdan amcamın da geldiğini ayak seslerinden anlamıştım.

 

"Haklılar Timur o adama bende güvenmiyorum" dediğin de başımı ona çevirmiştim.

 

 

"Babamın ve Rauf amcanın arkadaşıymış sende tanıyor olmalısın?" dediğim başını salladı ve yanımda yürümeye başladı.

 

 

"Çok tanımıyorum diyemem bir kez görmüştüm babanın yanında o zaman da yanında oğlu vardı" dediğin de ona şaşkınca baktım.

 

 

"Servet'in oğlu mu var?" evet vardı o zaman baya küçüktü çocuk tam net hatırlamıyorum zaten, Servet'i bile zor hatırladım" dediğin de düşünmeye başladım.

 

"Oğlu nerede o zaman?" dediğim de amcam başını bana çevirdi.

 

 

"Bilmiyorum evlat, bende bilmiyorum" diyerek önüne döndü arabaya da varmak üzereydik.

 

 

 

Yiğit beni bekliyordu.

 

"Benim arabayla mı gidelim?" dediğim başını salladı, "fark etmez oğlum" dediğin de elimle benim arabayı işaret ettim, "Gel o zaman amca" dediğim de gülümsedi ve arabaya bindi.

 

 

Bende diğer tarafa dolaştım ve arabaya bindim. Telefonu açtım ve Cihat'ın attığı konumu açıp Yiğit'e uzattım.

 

"Buraya gidiyoruz Yiğit" dediğim de Yiğit konumdaki yere baktı başını da sallayarak arabayı çalıştırdı.

 

 

 

Araba yavaş bir şekilde hareket ettiğin de, "Barlas Nasıl? İyi anlaşabiliyor musunuz?" dedi amcam ve ona baktım.

 

 

"Sana haber uçurmuyor sanırım?" dediğim de güldü.

 

"Uçurmuyor artık, sana çalışıyormuş öyle söyledi" dedi ve gülüyordu.

 

 

"Harika bir insandır, onun kadar korumacı bir insan tanımadım benim yanıma yeni başlamıştı ama ona rağmen herkesten daha fazla canımı emanet edebilirim ona asla ihanet etmeyecek biri" dediğim de bakışlarımı amcamın üzerinden çekmemiştim.

 

"Bilemiyorum artık" dediğim de gözlerini bana çevirdi.

 

"Bir yanlışı mı oldu?" diyerek benden bir cevap bekliyordu.

 

 

"Hayır olmadı amca," dedim ama bilmiyorum içimden bir ses onda bir şey var diyordu. Ama henüz ne olduğunu çözemiyordum.

 

 

Amcam da canımı bile emanet ederim dediğin de yanlış mı yapıyorum acaba dedim.

 

 

"Çok mu korumacı davranıyordu sana karşıda?" diye sordum.

 

 

"Evet kesinlikle çok fazla korumacı biri belki de yetimhane büyüdüğündendir" dediğin de anlam veremiyordum.

 

 

"Ailesi ölmüş mü?" dediğim de başını salladı.

 

"Ölmüş, bir tek amcası varmış sanırım ama o da burada değilmiş zaten" dediğin de meraklanmıştım.

 

 

"Amcası kim?" dedim.

 

 

"Bende bilmiyorum, bahsetmiyor amcasından özelini diye üstelemedim bende" diyerek bana baktı.

 

Yiğit'in de bize baktığını görebiliyordum.

 

"Anladım amca, güvenilir diyorsun yani?" diyerek amcama baktım.

 

 

"Evet, kesinlikle güven" dedi net bir şekilde.

 

 

Amcam anladığım kadarıyla ona çok güveniyordu. Sanırım Barlas'a haksızlık yapıyordum. Belki de hiç bir şeyi yok, ben kuruntu yapıyorum emin değilim.

 

"Gelmez üzereyiz abi" dedi Yiğit ve ona baktım.

 

 

"Tamam Yiğit" dedim ve Amcam da artık bana bakmayı bırakmıştı.

 

 

 

Araba durduğun da kendimi dışarı atmıştım ki şaşırmıştım, adamın 3 katlı villası vardı. Villa'nın tam önünde durmuştuk.

 

 

Amcam da arabadan çıktığın da villayı inceliyordu benim gibi.

 

 

Villa'nın etrafında kamere sistemi vardı kapıda korumalar dikiliydi. Yavaş bir şekilde arabanın önüne geldiğim de amcamın yanım gelmesi bekledim.

 

Beni çok bekletmeden yanıma geldi. Ve eliyle önden sen yürü der gibi işaret etmişti. Bende öne geçerek kapının olduğu yere doğru yürümeye başladım.

 

 

Kapıdaki koruma kulaklıkla bizi görünce bir şey konuştu ve kapı yavaş bir şekilde açtığın da içeri doğru yürümeye başladığımız da gözlerime inanamadım, evin her tarafında tetikçi dolaşıyordu.

 

"Ne saklıyor bu adam bu evde?" dedi amcam ve ona döndüm.

 

 

"Bende bilmiyorum" diyerek önüme döndüm ve yürüme başladım.

 

 

Kapı biz varmadan açıldığın da bir kadın açmıştı kapıyı ve kenara çekilmişti. Kapıdan geçerken arkamdan amcam da geliyordu.

 

 

Kapının arkamızdan kapandığını duyduğum da yürümeye başladım nereye gittiğimizi bilmeden yürütüyordum.

 

"Düz devam edin efendim, sizi salonda bekliyorlar" dedi kadın.

 

 

Ben arkama bakmadan yürümeye devam ettim. Amcam da arkamdan geldiğini biliyordum.

 

Salon diye tahmin ettiğim yere girdiğimiz de masada Rauf amca, Cihat ve Servet vardı.

 

"Bir iz var mı?" dediğim de hepsi bana dönmüştü.

 

"Son bir video kaldı oraya girdiler ve henüz de oradan çıkmadılar," dedi Cihat.

 

 

Yanlarına doğru gittiğim de Cihat babasına bakıyordu, "Hoş geldin baba" dedi.

 

Servet bey başını kaldırıp Amcama bakmıştı.

 

"Hoş geldin Ahmet" dediğin de amcam başını salladı ve yanıma doğru adımladı.

 

"Hoş buldum," dedi ve Cihat'ın yanından ekrana baktı.

 

Bende başını ekrana çevirmiştim.

 

"Ekran da bir şey yok siz neye bakıyorsunuz?" dediğim de bana baktılar.

 

 

"Bakmayı bırakmalıyız artık bu yoldan girip arayacağız," diyerek ortaya attım lafımı.

 

 

"Bence de burada oturmayla kızları bulamayız," dedi Amcam.

 

Başımı salladım ve onları onu onayladım.

 

"Gidelim o zaman" dedi Servet.

 

 

"Sen kal istersen gerisini biz hallederiz" dedi amcam ve servet de amcama baktı.

 

 

"Yok bende geleceğim, tek başınıza gidemezsiniz, neyin üzerine gittiğinizi bile bilmiyorsunuz," dedi kararlı bir sesle.

 

 

"Haklı Servet, yalnız gidemeyiz bize adam lazım" diyen Kişi Rauf'du.

 

 

Başımı salladım. "Hadi gidelim o zaman, bulalım şu kızları kaç saat oldu ne haldeler onu bile bilmiyoruz" dedim çaresiz bir sesle.

 

 

Sesim deki çaresizliği Rauf amca fark etmiş olmalı ki gözlerini üstümden çekmemişti.

 

 

"Ben Dicle'ye güveniyorum o hem kendisine hem de Yengesine sahip çıkmıştır" dedi.

 

 

"Biliyorum ama öyle değilse?" dedim sessiz ve içimdeki çığlıkları bastırmak isterken.

 

 

"İyilerdir merak etme oğlum" dedi amcam ve ona baktım.

 

 

"Ben Dicle kızımdan eminim onlara pabuç bırakır mı o? Sen tanıyor musun kardeşini eminim çenesiyle alt etmiştir onları" dediğin de gülümsemişti.

 

"Ha şöyle gül biraz yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, hadi gidelim artık vakit kaybediyoruz" dedi Cihat ve başımı sallayarak yürümeye başladım..

 

 

 

Evden çıkmak üzereydik ki benim telefon çalmaya başlayınca cebimden çıkardım ve ekrana baktım Kaan'ın aradığını görünce açıp kulağıma götürdüm.

 

 

"Timur bir iz buldum şimdi oraya gidiyorum" dediğim de şaşırmıştım.

 

"Neresi orası?" dediğim ne fesini üfledi.

 

 

"Ormanlık bir yere girmiş siyah araba ve oradan çıkmamış henüz adamlarım izlemeye devam ediyor" dediğin de aynı yerden bahsettiğimizi anladım.

 

 

"Tamam orada buluşalım o zaman bizde oraya doğru gidiyorduk," dediğim de sesini duymadım.

 

"Kapatıyorum şimdi," dedim.

 

"Tamam kardeşim görüşürüz" diyerek telefonu kapattı.

 

Ona haber vermediğim için biraz bozulmuştu sanırım ama aklım da benim Kaan'ın üzerinde değil ki.

 

 

Bizle birlikte o da bulmuş, o nasıl bulmuş acaba?

 

 

Arabalara bindiğimiz de Amcam benim yanıma binmişti.

 

Servet Ve Rauf Amaca da bir arabaya binmişti.

 

Cihat'ta Servet'in korumasının olduğu arabaya binmişti. Bizim arabalardan ayrı 6 tane daha araba vardı 3'ü benden diğer 3' de Servet'in adamları olmalı hatta bir kaç tane tetikçi bindiğini gördüğüme eminim.

 

Arabalar yavaş bir şekilde hareket ettiğinde artık yerimde duramaz hala gelmiştim çokta korkuyordum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Öğle yemeğini de yedirdikten sonra herkes ortadan kaybolmuştu ve ses de çıkmıyordu. Gencay denen adam bile yoktu..

 

"1 saattir ses çıkmıyor sende farkında mısın?" dedi Dicle.

 

"Evet kimseden ses çıkmıyor" dedim.

 

 

Neler döndüğünü anlamakta zorlanıyordum. Beynimin içi de bugün ayrı bir alemdi zaten.

 

"Kapıyı da kilitlemediler" dedi Dicle.

 

 

"Bence bu bizim için iyi bir fırsat" dedi Dicle. Sabahtan beridir bu anı kolluyordu Dicle.

 

 

 

"Evet ama nasıl kaçacağız bir sürü insan var" dediğim de güldü.

 

"Biz buradan çıkacağız yenge önümüze kim çıkarsa çıksın, hepsini ezeceğiz" dediğin de ona tuhaf bir şekilde bakmaya başladım.

 

 

"Ben mi ezeceğim," dediğim de bakışları beni buldu süzdü ve güldü.

 

"Sen değil ben ezeceğim yenge, sen arkamda kalsan yeter" dedi.

 

Başımı salladım, "Zaten yapabileceğim tek şey o" dedim üzgün bir sesle.

 

"Biliyorum yenge, üzülme sen arkamı kollarsın" dediğin de güldüm.

 

"Yapabilir miyim?" Dediğim de heyecanlanmıştım.

 

 

"Sen Kandemir gelinisin yaparsın yenge, önüne çıkana vur gitsin," dediğin de gülüyordu.

 

 

"Sen benimle eğleniyorsun" dedim dudağımı da büzerek.

 

"Şaka yapıyorum yenge şimdi sessiz ol çıkacağız buradan, istersen iğneyi yanına al yenge ne olur ne olmaz diye" dediğin başımı salladım.

 

İğneyi masanın üstünden alıp, iç cebime soktum ve kazağı da dışarı çıkardım.

 

 

"Hadi gidelim" dediğim de bana baktı

 

"Bekle ilk nereden gideceğimizi söyleyeceğim, şimdi eve iki katlı alta kata sessiz bir şekilde indiğimiz de ilk önce etrafa bakmalıyız kapıda koruma varsa ilk onları haklamalıyız şansımız yaver giderse kapıda olmazlar sürekli etrafta dolaşıyorlar çünkü" dediğin de bunları ne ara düşündüğünü ve dikkat ettiğini anlamamıştım.

 

 

"Bunları nasıl fark ettin?" dediğim de gülümsedi.

 

"Salaklar Depodan beri gözümü açık bıraktılar beni birini kaçırsam gözünü açık mı bırakırım" dediğin de düşündüm ve kaşlarımı yukarı kavradım.

 

 

"Aynen öyle yengecim, dışarı Toplam 10 koruma var, iki tane kapımız da bekliyor, biri de neydi o adamın adı heh Gencay Onun etrafında dolaşıyor sürekli" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Evet gerçekten de öyle," dediğim de bunu bende fark etmiştim depoda.

 

 

Depo dediğin de içime bir ürperti giriyor, depo soğuk ve çok fazla Rutubet kokuyordu biraz daha orada dursam ölürdüm herhalde.

 

 

 

"Bekle arkamda ben bir kapıdan ses geliyor mu bakayım," dedi ve kapının olduğu yere yavaş bir şekilde yürüdü ve kulağını kapıya yasladı ve dinlemeye başladı.

 

Bende yavaş bir şekilde yanına adımladım.

 

Bana eliyle sus işareti yaptı ve eli kapının kulpuna gitti ve yavaş bir şekildeydi kendinden tarafa çektiğin de kimse yoktu kapıda.

 

 

İçim biraz olsun Rahatlamıştı. Ama hala tedirgindim sonuçta burada beklemiyorlar bile olsa alt katta yada belki de hepsi dışarıda bile olabilir.

 

 

Dicle bana baktı elimden tuttu ve yürümeye başladı bende arkasından onu takip ediyordum.

 

 

 

Alta kata inmek üzereydik ki, bir ses duyduğumuz da olduğumuz yerde durduk.

 

 

Dicle bana baktı ve ses çıkarma der gibi baktı. Bende tamam diyerek başımı salladım.

 

"Tamam abi" dedi bir adam ama neye tamam dedi onu anlayamadan öylece olduğumuz yerde duruyorduk.

 

Ses gelmeyince Dicle tekrar elimi tuttu ve alt kata inmeye başladık. Hızlı olmalıydık her an konuşan adama yakalanabilirdik.

 

 

Dicle ile kapıya geldiğimiz de Dicle bana bakmadan kapıyı kendine tarafa yavaş bir şekilde açtığın da, kapıdan başını uzattı ve etrafı kolaçan ettiğin de bana baktı. Başıyla gel işareti yaptı ve başımı sallayarak onu takip ettim.

 

Bahçeye adım attığımızda her yer yemyeşildi neden nasıl bu kadar yeşil ve canlı olduğunu merak etmiştim doğrusu.

 

 

"Neden kimse yok?" dedim kısık bir sesle.

 

Dicle başını çevirdi ve eliyle sus işareti yaptı. Bende bir şey demeden onu takip ettim dış kapıya ulaştığımız da çıkıyorduk ama çok kolay oluyordu. Neden kimse karşımıza çıkmıyordu?

 

 

Kapıdan tamamen çıktığımız da kimse yoktu?

"İyide onca dam nereye gitti?" dediğim de olduğum yerde duruyordum Dicle geriye dönerek kolumdan tuttu ve beni sürükledi, "yenge yürüsene be duruyorsun koş, koş" diyerek beni de pelinden sürüklüyordu.

 

 

Etrafa baktığım da ormanlık alandaydık. koşa aya devam ederken nefesim daralıyordu ve evden biraz uzaklaştığımız da, "Dicle dur," dedim ve Dicle bana baktı.

 

"Yenge şimdi duramayız, koşmalıyız" diyerek derin derin nefes alıyordu o da benim gibi.

 

 

"Nereye gittiğimizi bile bilmiyoruz," diyerek öksürdüm.

 

"O evde olmaktan iyidir yenge koşalım," diyerek kolumdan tutup beni yine arkasından sürükledi...

 

 

 

 

 

Gencay.

 

"Tamamdır abi, dediğin gibi yaptık gittiler bizde çıkalım mı artık," dedi kaya.

 

 

"Tamam kaya çıkın oradan beklemeyin orada daha fazla" dedim.

 

"Tamam abi" dedi Kaya ve telefonu kapattı.

 

 

"Tamam mı kaçmışlar mı?" dedi babam.

 

 

Başımı salladım, "evet baba kaçmışlar," dediğim de gülümsemişti.

 

 

"Tamam şimdi gidelim de şu Özgür'ün icabına bakalım, sonra da Akif'in" dedi.

 

Başımı salladım. "Ne yapacağız peki?" diye sorduğum da bana bir bakış attı ve o bakıştan ben bile tırsmıştım.

 

 

"Anladım baba" diyerek yürümeye başladık. Babamın bu adamlar ile ne gibi bir derdi vardı bilmiyorum ama, babamı kendilerine düşman etmekle en kötüsünü yapmışlardı.

 

 

Babam, İzmir'in yer altı mafyasıydı..

 

 

Onları artık babamın elinden şeytan bile kurtaramazdı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Dediğimiz yere geldiğimiz de ormanlık alanda ve ağaçların içinde ilerlemeye devam ediyorduk..

 

 

 

Etrafa baktığım da burayı benim bilmeme şaşırdım. Nasıl bilmiyordum ben buraları?

 

 

Başımı amcama çevirdiğim de onun da bana baktığını gördüm. "Az kaldı evlat" dediğin de beni sakinleştirmek ister gibi bakıyordu.

 

"Bilmiyorum amca ya ikisini de sağ bulamazsak!" dediğim de amcam bana kızar gibi bakmıştı.

 

"Aklına kötü şeyler getirme oğlum, ikisi de sağ ben hissediyorum" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Bende öyle ama işte.." dediğim de içimdeki sese kulak vermeden de edemiyordum. İçimdeki korku doğru düşünmeme engel oluyordu.

 

 

Araba da gala ilerlediği için bende delirmek üzereydim ve bir an önce varmak istiyordum oldukları yere ama nelerin beklediğini bile bilmiyordum.

 

 

Telefonum çalmaya başladığında ekran da Kaan yazısını görünce açtım, "Efendim Kaan" dedim ve konuşmasını bekledim.

 

 

"İleride bir ev varmış iki katlı bir ev korunaklı diyor benimkiler" dediğin de araba da durmuştu.

 

"Tamam bizde geldik zaten geliyorum ben" dedim ve arabadan hızlı bir şekilde çıktım.

 

 

İçimden bir şeyler koptuğunu hissetmeye başladım, daha da yakınlaştığımı hissediyordum. Kaan'ı gördüğüm de yanına hızlı bir şekilde yürüdüm, "Neyi bekliyorsunuz?" dediğim de Kaan bana baktı.

 

"Tuzak olma ihtimali var Timur, kimse yok görünürde" dediğin de Onu dinlemeyi bırakıp kapıdan içeri girdim.

Arkamdan, "Timur dur!" diyen Rauf amcanın sesini duymuştum ama benim pek durmaya niyetim yoktu.

 

 

 

Anneme yalan söylemiştim, biz gezmeye gideceğiz bizi bekleme bugün dedim. Bugün onları eve götüreceğim götürmek zorundayım kadına daha fazla yalan söyleyemem.

 

Kapıyı ayağım ittirdiğim de kapı yere düştü ve üstünden geçip içeri girdim.

 

Etrafa baktığım da kimse yoktu merdivenleri görünce üst kata çıkmaya karar verdim.

 

 

Üst kata çıktığım da, "Dicle! Neva!" diye bağırdım ama hiç bir ses yoktu.

 

 

Odanın kapısını açtığım da içeri baktım da kimse yoktu başımı çevirdiğim de tepside tabak ve artık yemekler görünce odaya iyice bakmaya karar verdim.

 

 

"Buradalar mı?" diyen Kaan'ın sesiyle ona döndüm, "Değiller ama burada olmuş olabilirler" dedim ve elimle tepsiyi işaret ettiğim de Kaan işaret ettiğim yere baktı ve başın bana çevirdi.

 

"Kesin buradalardı," dediğin başımı salladım ve odada gözümü gezdirdim bir iz arıyordum.

 

 

"Timur baksana" dediğin de Kaan'a döndüm ve elindeki poşeti bana gösterdi.

 

"Bunlar Neva'nın ilaçları mı?" dediğin de hemen yanına ilerledim.

 

 

 

Yanına geldiğim de ilaçlara baktığım da onun ilaçları olduğunu anladım.

 

"Evet onun ilaçları" dedim.

 

"Buradalarmış o zaman" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Ellerinden kurtulmuş olabilirler mi?" dediğin de başımı sallayarak kapıdan hızlı bir şekilde çıkmaya başladım.

 

 

"Hadi diğerleri bulmadan onları bulalım" diyerek hızlı bir şekilde merdivenlerden inmeye başladım.

 

 

Kaan da arkamdan hızlı bir şekilde geliyordu. Kapının üstünden geçerken, "Durumları iyi o zaman?" diye sordu Kaan.

 

"Şimdilik öyle duruyor," dediğim de diğerlerini gördüm.

 

 

Cihat ve Rauf amca önüne gelmişti, "Yoklar mı?" dedi Rauf amca endişeli bir sesle.

 

"Yoklar kaçtıklarını düşünüyoruz" dedi Kaan.

 

 

 

"Herkes dağılsın, çok uzaklaşmış olamazlar!" diye bağırdım.

 

"Hadi.." diyerek Kaan'a baktım.

 

 

Herkes dağılmaya başladığın da neredeyse karanlık çökmek üzereydi ve benim canım iyice sıkılmaya başlamıştı artık.

 

 

Tam onları buldum derken bu seferde onlar benden uzağa gitmişlerdi..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

Soluk soluğa kaldığımız da bir ağaca yaslanmıştık soluklanıyorduk. İkimiz de kaç saattir yürüdüğümüzü bilmiyoruz.

 

 

"Bu ormanın bir sonu olmalı" dedim.

 

"Kesinlikle, adım atacak halim kalmadı ve üşüyorum," dedi Dicle.

 

Haklıydı hava gitgide soğumaya başlamıştı. Bende üşüyordum ve üzerimizdekiler de çok kalın değildi açıkçası ve ikimiz de soğuya karşı zorlanıyorduk.

 

 

"Hadi yenge yol bizi bekler" dedi Dicle.

 

"Tamam.." demiştim ama olduğum yerden kalkmamıştım bir kaç derin nefes almıştım.

 

Biraz daha öylece beklediğim de başımı çevirdim Dicle den ses gelmiyordu.

 

"Dicle?" dediğim de yanım da kimse yoktu.

 

 

Ayağa kalktığım da, "Dicle, neredesin?" dediğim de biraz ilerledim ve ormana baktım hava da kararmıştı önümü bile görmekte zorlanıyordum.

 

"Dicle.." dediğim de sesim sonlara doğru kısılmıştı.. Yorulmuştum da artık, acıkmaya da başladım.

 

 

Gözlerim dolu bir şekilde yürümeye başladım, "Dicle, neredesin?" diye son kez bağırdığım da ses yoktu.

 

 

Sadece bir maç saniyeliğine gözlerimi yummuştum, en gidelim demişti ama ben kalkamamıştım.

 

 

Allah beni kahretmesin...

 

 

 

 

 

Timur.

 

Gözlerimi etrafta gezdirdiğim de ikisinden bir iz arıyordum. Ama hala bulamamıştım çıldırmak üzereydim artık karanlık iyice ormanı kapladığında gözlerim etrafı bile zor görüyordu.

 

 

Kaan yanımdaydı o benden ayrılmamıştı, " Çok geç kalmak istemiyorum" dedi Kaan.

 

 

"Söyleme! Söyleme Kaan delirmek üzereyim zaten!" derim sert bir sesle.

 

Yürümeye de devam ediyorduk. Arkamız da bir kaç adam vardı ama onlardan da bir iz yoktu kimseden bir iz yoktu. Ses bile çıkmıyordu koskoca ormanda.

 

 

Elimi anlıma koyduğum da soluklanmaya başladım ben bile yoruldum onları hiç düşünemiyorum.

 

 

"Yoruldun değil mi?" dedi Kaan.

 

Başımı salladım, "Ben yoruldum onlar nasıl yorulmadı biz neden bulamıyoruz, yoksa boşuna mı arıyoruz Kaan bizim geleceklerimizi bildiği için kızları da götürmüş olabilirler mi?" dediğim de.

 

"Dicle akıllı kız arkasında biz iz bırakması gerekiyordu diye düşünüyorum" dediğin de doğru söylediğine eminim kardeşim bize iz bırakmasını bilirdi.

 

Yürümeye devam ederken bir ses duyduk ayak sesleri gibi ses duyduk.

 

"Duydun mu?" dedi Kaan kısık bir sesle.

 

Başımı salladım. Arkaya dönerek adamlara susun işareti yaptım. Ayak sesleri ve nefes sesini duyuyorduk hiç birimiz şu an kıpırdayamıyorduk.

 

 

Gözlerimi sesin geldiği yere sabit tuttuğum da Dicle'yi gördüm.

 

"Sonunda," dedi Kaan.

 

 

Dicle bizi görünce, "Abi.." dedi ve koşturmaya başladı. Koşturup direk bana sarıldı, "Abi.." dediğin de hıçkırarak ağlıyordu.

 

"Şş.. sakin ol geçti, buradayım ben, Neva nerede Dicle" dediğim de Dicle'yi kendimden çektim ve yüzündeki yaşları sildim ve yerine yenileri geliyordu.

 

"Tam arkamdaydı abi bilmiyorum sonra kayboldu yok, bulamadım abi." dediğin de bedenim buz kesmişti.

 

"Ne demek yok! Yanın da değil miydi?" diye bağırdığım da Dicle daha fazla ağlamaya başladı.

 

"Timur sakin ol, Bak Dicle de çok korkmuş belli ki onun da haberi yok" dediğin de çıldırmak üzereydim.

 

 

"Allah'ım çıldıracağım şimdi, ya bayıldıysa Dicle! Sen hiç arkana bakmıyor musun?" diye bağırdım.

 

"İğnesi var yanında," dediğin de ağlamaya devam ediyordu.

 

 

"Ağacın önünde soluklanıyorduk gel arkamdan dedim geliyor sanıyordum baktım arkama yok sonra geri döndüm ama orada değildi bulamadım yok!" dedi sert bir şekilde ve ağlamaya da devam ediyordu.

 

Çok yorulduğunu bedenini ayakta tutamadığından alabilmiştim.

 

 

"Kaan, Dicle'yi arabaya götür," dediğim de Kaan başını salladı üzerindeki ceketi çıkarıp Dicle'nin üzerine bıraktı ve koluna girerek onu götürüyordu.

 

Ama Dicle sanırım yürümekte bile zorlanıyordu artık.

 

"Kucakla Kaan yürüyemiyor," dediğin de Kaan arkaya baktı başını sallayarak Dicle'yi kucağına alarak yürümeye devam etti.

 

 

"Neredesin neva? Neredesin?" diyerek yürümeye başladım.

 

Arkamdan biri de gelmiyordu umurum da değildi artık.

 

 

Diğerleri neredeydi Allah bilir, onları düşünemiyordum bir an önce Neva'yı bulmalıydım.

 

"Neva!" diye bağırdığım da hiç bir ses yoktu.

 

Allah'ım ne olur onu bulmama yardım et...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Artık ayaklarım kopmak üzereydi sanırım artık ölüme terk edilmiştim. Dicle'de gitmişti o da bırakıp gitti beni tek başıma kaldım ormanda.

 

Gözlerim deki yaşlar da akmaya devam ediyordu, ama hala bir yere varabilmiş değildim.

 

Hiç bir ses yoktu, Neva diyen bile yoktu, yada vardı artık ben duyamıyordum.

 

 

Daha fazla adım atamayacak hala geldiğim de kendimi yere bıraktım. Buz gibiydi ama şu an bunu bile düşünecek halde değildim, çok yorulmuştum, üşümüştüm de artık.

 

Açlığım da iyice artmaya başlamıştı.

İğneyi cebimden çıkarmalıydım. En azından iğneyi vurmam gerekiyordu ama yapabileceğimden emin değildim.

 

 

"Timur.." dedim kısın bir sesle.

 

 

"Seni bile özledim.." dediğim de gözlerim dolmaya başlamıştı, ya bir daha kimseyi göremezsem, ya burada ölüp kalırsam.

 

Ağlamaya başladım, ağlamamı durduramıyordum bile artık. Kendiliğinden akıyorlardı bir sel gibi.

 

 

Hadi Neva kalk ve şu iğneyi olsun yap, hadi Neva hadi.. yavaş bir şekilde kendini doğrulttum ve elimdeki iğneyi diğer koluma götürdüm ve iğneyi yaptım.

 

Acımıştı, ama onu bile sorun edemiyordum çünkü daha büyük sorunlarım vardı eve gitmek gibi, ölmeden önce Dicle'yi bulmak gibi..

 

 

 

Ne kadar yerde öylece uzandığımı bilmiyorum ama iğne biraz olsun iyi gelmiş gibiydi. Yerden yavaş bir şekilde doğruldum ve ayağa kalktım.

 

Bir kaç adım attığım da sendiredim ama kendimi toparladım hadi Neva seslen bir kerecik seslen.

 

"Dicle," dedim kısık bir sesle. Bunu birinin duymasına imkan yoktu. Ben bile duyamıyordum.

 

 

Başım da dönmeye başlamıştı artık. Bir kaç adım attığım da bir ses duydum, yada ben artık sesler duymaya başlamıştım.

 

Bir kaç adım daha attığım da bir şeyin beni sardığını hissettim ve çığlık atarak kendimi refleks olarak geriye attığım da yere düşmüştük. Tabi üzerim de biri vardı..

 

"Şş.. Sakin ol güzelim benim kocan" dediğin de ağlamaya başladım.

 

Gözlerimi yavaş bir şekilde açtığım da burnu ve dudakları yüzüme çok yakındı nefesi bile yüzüme vuruyordu.

 

"Timur.." dedim kısık bir sesle.

 

"Buldum.. seni buldum" dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrıldı, "Buldun.." dedim ama kısık sesle söylemiştim.

 

Gözlerimi araladığım da Timur bana bakıyordu. Bende ona bakıyordum bedenindeki sıcaklık yayılmaya başladığın da kendimi gevşemiş ve rahata kavuşmuş gibi hissediyordum.

 

"Seni özledim.. Beni neden geç buldun" dedim ve yüzümü boynuna gömerek sarıldım.

 

"Özür dilerim güzelim, geciktim" dediğin de Derin bir nefes verdiğini duydum.

 

"Tamam hadi gidelim artık, titriyorsun Neva," dediğin de titrediğimin bile farkında değildim.

 

"Üşüyorum Timur" dedim kısık bir sesle.

 

"Tamam güzelim ısıtacağım şimdi seni" dedi ama ne yapacağını anlamamıştım.

 

 

Üzerim bir şey örtüldüğünü hissettiğim de gözlerimi yavaş bir şekilde araladım.

 

Beyaz gömlekle bana bakıyordu üzerimden kalktığını hissedememiştim.

 

 

Beni yavaş bir şekilde kucağına aldığın da ona sokuldum vücudu sıcacıktı. Kokusu da ciğerlerime kadar işlemişti.

 

"Üşürsün" dedim kısık bir sesle.

 

Güldüğünü hissettim ama emin de değildim belki de Rüya görüyorum.

 

"Ben değil sen üşüyeceksin, o yüzden konuşup da daha fazla kendini yorma" dediğin de bir şey söylemeden öylece yüzünü inceledim.

 

"Çok." dediğim de Timur'un bakışları beni bulmuştu.

 

"Ne çok?" dediğin de Ne diyeceğimi unuttum.

 

Gülümseyerek yüzüme bakıyordu neden bu kadar güzel gülüyordu?

 

 

"Dicle?" dediğim de bakışlarını bana çevirdi, "O iyi sen nasıl kayboldun onun yanından?" dediğin de derin bir nefes almıştım.

 

"Yorma kendini güzelim eve gidince konuşuruz" dediğin de gözlerimi kapatıyordum ki, "Uyuma sakın, eve varana kadar uyuma" dediğin de gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.

 

 

"Timur, bizi bıraktılar" dediğim de durdu ve bana baktı.

 

"Kim bıraktı?" dediğim de Adam'ın ismini hatırlamaya çalıştım.

 

"Gencay' dı sanırım" dediğim de tanıyormuş gibi bakmamıştı.

 

 

"Tamam güzelim sonra konuşacağız bunları şimdi kendini yorma" dedi.

 

"Gelmedik mi? Uyumak istemiyorum" dedim kısık bir sesle.

 

Gülümsediğini gördüm bu kez doğru gördüğüme emindim. Gülümsüyordu, "Öleceğimi düşündüm" dediğin de bakışları bir saniyeliğine beni buldu.

 

"Buna asla izin vermem" dediğin de bu sefer ben gülümsemiştim.

 

Gülümseme baktığına emindim durmuştu çünkü, "Çok mu ağırım?" dediğim de sesli bir şekilde gülmüştü.

 

"Hayır bunu nereden çıkardın?" dediğin de, "Duruyorsun" dediğim de bakışları bendeydi ama aynı zamanda yürüdüğünü hissedebiliyordum.

 

 

 

"Ağır değilsin, hatta çok hafifsin Neva, taşımakta zorlanmıyorum" dediğin de içim rahatlamıştı.

 

Çünkü yürüyordu ve bende kucağındaydım üstelik bayadır da yürüyordu.

 

"Acıktım.." dediğin de güldü.

 

Gözlerimi açarak ona baktım, "niye gülüyordun?" dedim ağlamaklı sesimle.

 

"Sana gülmüyorum Neva, ağlama lütfen" dediğin de gözlerine baktım.

 

"Çok güzel gözlerin var" dediğim de gözlerinin içi gülüyordu sanki. Belki de ben öyle hissediyorum bilmiyorum ama bana tuhaf bakıyordu.

 

"Yoruyorsun kendini Neva" dediğin de susmuştum.

 

Haklıydı konuşurken bile yorulmuştum. Gelmedik mi acaba? Nereye gidiyorduk biz.

 

Gözlerimi kapattım, "Uyumak yok" dedi ve gözlerimi geri açtım.

 

"Az kaldı sesleri duyuyor musun?" dedi ama ben ses duymuyordum ki?

 

 

Başımı salladım. Biraz daha yürüdüğün de, "Geliyorlar" diyen birinin sesini duymuştum ama kim olduğunu tam olarak anlayamamıştım.

 

"Yenge.." diyen kişi kesinlikle Dicle olmalıydı. Sesi ağlamaklı çıkmıştı.

 

"Yenge," ses yakından gelince başımı çevirdim, "Özür dilerim yenge," dediğin de sol gözünden bir damla yaş düştü...

 

 

 

Timur.

 

Kucağım da sürekli kıpırdaması beni huylandırıyordu. Ama benim sayemde ısındığını ve vücudunun gevşediğini hissediyordum.

 

 

Bu soğukta kaç saattir dışarıdaydı ve bedeni neredeyse kaskatı kesilmek üzereydi. Onu bulduğum da o kadar soğuktu ki, ve ona sarılmamla korkması bir oldu çok fazla yürüdüğünü ve Dicle'yi aradığını anladım. Sesi bile kısılmıştı, kısık sesle konuşuyordu.

 

Dicle bize koşturarak geldiğin de ona bakmıştım.

 

Dicle ağlamaklı bir şekilde Neva'dan özür dilemişti ama Neva'nın artık konuşacak hali kalmamıştı.

 

"Çekil Dicle, çok üşüyor" dediğim de Dicle hemen geri çekildi.

 

Üzüldüğünü anlamıştım, ama şu an bunu düşünemezdim kucağımda ki kadın bir daha aç kalırsa açlıktan bayılacaktı. Karnından gelen gurlama seslerini hala duyuyordum.

 

 

"Hadi herkes arabaya binsin!" dedim sert bir şekilde ve Yiğit'in kapıyı açmasını bekledim.

 

Yiğit kapıyı açtığın da Neva ile birlikte arabaya yerleştim. Kıpırdandığını fark ettiğim de bakışlarımı ona indirdim.

 

Bakışlarını bana kaldırdığın da, "Geldik mi?" dedi kısık sesiyle.

 

Başımı salladım ve bana daha fazla sokuldu. Bu hali beni gülümsetmişti.

 

"Hızlı sür Yiğit" dediğim de Yiğit sürmeye başlamadan bana bakıyordu.

 

"Abi Dicle Kaan beyin yanına binmedi" dediğin de sabır çekiyordum.

 

"Çağır Yiğit gelsin buraya" dediğim de Yiğit gülümseyerek başını camdan çıkarmış, "Dicle hanım Timur bey sizi arabaya binsin dedi" dediğin de ona baktım.

 

Bir kaç saniye sonra Sağ tarafımdaki kapı açıldı ve Dicle arabaya bindi. Elindeki meyve suyunu bana uzattı. Neva'ya içirmem için bana verdiğini anlamıştım.

 

 

Elinden aldığım da ona gülümsedim, işte o zaman derin bir nefes almıştı ve Kucağımdaki Neva'ya bakıyordu.

 

 

"Neva, meyve suyu var hadi aç gözlerini" dediğim de yavaş bir şekilde gözlerini açmıştı.

 

 

Meyve suyunu Dicle açmıştı o yüzden başını biraz kaldırdım, içmesi için ağzına götürdüğüm de yüzünü buruşturdu.

 

 

"Acıktım" dediğin de gülmüştüm.

 

"Biliyorum güzelim ama eve gidene kadar bununla idare edeceğiz, aç şimdi ağzını" dediğim de istemese de ağzını aralamıştı.

 

 

Meyve suyunu yavaş bir şekilde içmeye başladığında eliyle elimi tutuyordu meyve suyunu tuttuğunu düşünüyordu belki de ama elimi tuttuğunun farkında bile değildi.

 

 

Dicle üzgün gözlerle ona bakıyordu, istemeyerek onu bırakmadığını biliyordum. Ama işte ona sahip çıkamadı diye ona kızmıştım, suçu da yoktu üstelik.

 

 

Neva meyve suyunu bitirdiğin de bana daha fazla sokuldu. Bakışlarımı Neva'dan çekip, Dicle'ye çevirdiğim de bana baktığını gördüm.

 

Benimde ona baktığımı görünce, " özür dilerim abi" dedi ve başını eğdi.

 

"Bilerek olmadı vallahi ben arkamda sanıyordum" dediğin de ona baktım.

 

 

"Tamam kardeşim biliyorum bende ana haksızlık ettim sinirliydim ve sana patladım özür dilerim Dicle," dediğim Dicle koluma yapışmıştı.

 

 

"Özür dileme abi, bizi buldunuz ya o bile yeter bana" dediğin bana sarılıyordu.

 

Bende ona sarılmak isterdim ama diğer kolumda Neva vardı bunu da Dicle yapışmıştı öylece ortada kalmıştım.

 

 

Neva'nın nefesleri bir kaç Düşmesi açık olan gömleğimden tenime vuruyordu. Uyuduğunu düzenli nefes alıp vermesinden anladım, Meyve suyu iyi gelmiş olmalıydı.

 

 

 

 

 

Araba evin önünde durduğunda Dicle başını kaldırmıştı, "Annem biliyor mı?" diyerek bana bakıyordu.

 

 

"Bilmiyor" dediğim de Yiğit kapımı açmıştı, ve kendimi arabadan çıkardığım da Neva'yı da taşımaya devam ediyordum. O kadar küçüktü ki taşımakta zorlanmıyordum.

 

 

Evin bahçesinde Barlas'ı gördüğüm de kapıyı sonuna kadar açmıştı.

 

 

Gözleri kucağımda ki Neva'ya kaydığın da Neler olduğunu anlamaya çalışır gibi bakıyordu.

 

Daha fazla ona bakmadan bakışlarımı arkaya çevirdiğim de, hepsi gelmişti Servet bile gelmişti ama Annemin hiç bir şeyden haberi yoktu o yüzden onlar şu an için içer giremezdi.

 

"Geldiğiniz için teşekkür ederim hepiniz'e" demiştim ki, "Ne oldi uşağım gelinume" diyen sese döndüğüm de Annemin kapıda bzie baktığını gördüm.

 

 

Gözleriyle arkaya baktığında "niye hepinız topaldinuz?" dediğin de Dicle Anneme sarıldı.

 

"Bir şey yok anne, Neva uyuyor diğerleri de iş için geçmişler" dediğim de Annem Dicle'nin üstünü inceledi.

 

"Senun niye üstün başin kirlidur?" dediğin de daha fazla burada duramazdım.

 

Yanlarından geçip açık olan kapıya doğru yürümeye başladım.

 

 

Kapıdan Geçerken Çiğdem'in Neva'ya baktığını gördüğüm de sanki hissetmiş gibi eli açık olan gömleğimden içeri sokmuştu.

 

Bilerek yapmadığının farkındaydım ama denk gelmesi de beni şaşırtmaya yetmişti.

 

 

Çiğdemin bana karşı bir ilgisi olduğunu hissediyordum ama Ayşe ablanın kızı diye bir şey yapamıyordum.

 

 

Salona geldiğim de kimseyi umursamadan odaya çıkmaya başladığım da salona girdiklerini seslerinden anladım.

 

Ama kimseye bakmadan Neva'yı odaya çıkardım. Kapı açık değildi kapıyı açıyordum ki, "Abi bekle ben açayım" diyen sese döndüğüm de bakışlarım Dicle'yi buldu.

 

 

Dicle kapıyı açıp ışığı da yakmıştı, bana döndü, "Neva'nın üstünü değiştirmene yardım edeyim yada ben yapayım nasıl yapalım?" dediğin de.

 

"Sen yap?" diyen Neva'nın sesiyle bakışlarım direk onu buldu.

 

"Uyuyordun sanmıştım" dediğim de, "Uyuyordum" dedi.

 

 

Ama ben nedense inanamamıştım. Dicle bana baktı ve Neva'yı bırakmamı istiyordu. Odanın içine geldim ve Neva'yı yavaş bir şekilde yatağa bıraktım.

 

 

 

"Tamam abi, gerisini ben hallederim, yemek işini söyledim ben çiğdeme ama istersen birde sen bak abi, ben yengemi giydirene kadar yemeği hazırlasınlar" diyerek dolaba yöneldi ve Neva için rahat bir şeyler aldı dolaptan.

 

 

 

 

"Tamam ben iniyorum şimdi yemek işini halledip geleceğim ve sonrada iğnesini vurup uyusun" dedim.

 

"Ben iğneyi vurdum" dediğin de Neva'ya döndüm.

 

 

"Nasıl vurdun?" diyerek Neva'ya bakıyordum, "Abi orada bir adam vardı Yengeme ilaç ve İğne getirmiş, iğneyi de kaçmadan yanına almasını söylemiştim yengeme" dedi Dicle.

 

 

"Kimdi onlar size bir şey söylediler mi? İsimleri falan" diyerek ikisine baktım.

 

"Gencay, diye biri vardı diğer bütün adamlarda maske vardı. Bir tek onun ismini duyduk" dedi Dicle.

 

Ama ben o isimde birini duymamıştım ki?

 

"Tamam size kötü bir şey yapmadılar değil mi?" diyerek ikisine baktım.

 

"Hayır abi," dedi Dicle.

 

Başımı salladım, ikisine de arkamı dönerek odadan çıktım.

 

Gencay demek? Bu kimdi lan şimdi!

 

 

Düşünceli bir şekilde merdivenlerden inerken, O isimde birini tanıyıp tanımadığımı düşünüyordum.

 

 

Cihat beni görünce ayağa kalkmıştı, neler döndüğünü merak ettiklerine eminim ama ben bile daha neler olduğunu bilmiyorum ki? Bu olayın arkasında kim var? Amaçları neydi? Para olsa şimdiye isterdi.

 

 

"Biz bir seninle dışarı çıkalım" dediğin de Rauf amcanın sesini duydum.

 

"Neva iyi değil mi oğlum" dediğin başımı salladım.

 

Anneme neler olduğunu anlattıklarını anladım annem neler olduğunu sormuyordu bile. Kadın da anlıyordu bu işlerden ve yorulmuştu emindim benim de yorulduğum gibi.

 

Bende çok yorulmuştum, sevdiklerimin sürekli zarar görmelerinden.

 

 

Cihat ile salondan çıkmaya başladığımız da, "Neler olmuş?" dedi Cihat.

 

 

"Bilmiyorum sadece Gencay diye birinin ismini duymuşlar diğer herkes maskeliymiş bir tel bu değilmiş" dedim.

 

"Ben bu işte bir şeyler döndüğünden şüpheleniyorum ama emin değilim, her şey sanki birinin istediği gibi olmuştu, sanki oraya geleceklerimizi biliyorlardı ve hemen tüymüşler, o yüzden kimse yoktu Timur orada" diyerek cebimden sigara paketi çıkardım ve dal alıp çakmakla yaktım.

 

 

Sigarayı içim çektiğim de, "Biliyorum Cihat bir şeyler döndüğünün bende farkındayım ama ne dönüyor? Ve ben neden güçsüz kalıyorum bu kadar şeyde" dedim yorulmuş bir şekilde.

 

"Bu sefer seninle bir ilgisi yok Timur olsa bulurduk bulamıyoruz," dediğin de düşünceliydi bende düşünceliydim evet bulamıyorduk ve bu beni delirtiyordu.

 

"Bizimle bağlantısı olmayan biri o zaman bu Gencay mı cenkal mıdır nedir araştırın bakalım bizim şeylerde bir ismi var mı," diyerek sigaramdan son bir dumanı da dışarı üfleyerek içeri girmek için Cihat'a arkamı döndüm.

 

 

"Nereye konuşuyorduk," dedi Cihat.

 

"Neva yemek yiyecek" dediğim de arkamdan gülmüştü.

 

Karım her şeyden daha önemliydi, zaten onu yeterince yormuş ve aç bırakmıştım daha fazla aç bırakmazdım.

 

İçeri girdiğim de Mutfağa doğru yöneldiğim de Asya'nın elindeki tepsiyle mutfaktan çıktığın da beni görünce bana baktı.

 

"Efendim bir şey mi istemiştiniz?" dedi.

 

"Neva için mi onlar" dedim.

 

Başını salladı, "Alayım o zaman ben" diyerek elinden aldım. Asya da uzatmıştı karıma düşkün olduğumu o da biliyordu.

 

 

 

Asya'ya arakamı dönerek salondan içeri girdiğim de Dicle tam karşım da durdu, "Alayım abi" dediğin de kendime doğru çektim.

 

"Versene abi," diye uzandığın da Dicle geri çektim.

 

"Çeksene kızım elini" dediğim de bana şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Sen mi yedireceksin?" dediğin de inanamıyormuş gibi bakıyordu.

 

"Kızım çekil önümden!" dedim sert bir şekilde.

 

Bu sefer çekilmişti. Başını da diğerlerine çevirdiğin de herkes bana gülümseyerek bakıyordu.

 

Kimseye doğru düzgün bakmadan salondan ayrılmıştım. Üst kata çıkmak için merdivenleri çıkmaya başladım.

 

Odanın kapısı neyse ki açıktı biraz ittirince iyice açıldı ve ben içeri girdim.

 

"Dicle yemek istemiyorum midem bulanıyor," diyen Neva beni görünce susmuştu.

 

"Sen miydin ben Dicle sanmıştım" dedi.

 

 

"Ben geldim, nasıl olduğuna bakmak istedim," diyerek gülümsedim.

 

"Biraz daha iyiyim" dedi ve gözleriyle elimdeki tepsiye baktı.

 

 

"Yemek istemiyorum," dedi ve eliyle midesini tutuyordu.

 

"Çok fazla aç kaldığın ve meyve suyu içtiğin için olmuş olmalı Neva" dediğim de bana farklı bakıyordu.

 

"Çorba varsa onu içeyim madem sadece," dediğin de başımı salladım. Diğerlerini de yerdi zaten nasıl olsa.

 

 

 

Tepsiyle yanına oturduğum da, "Bu ne?" dedi kara lahana dolmasını görünce.

 

 

"Annem yapmış bizim oraya özgü bir yemek," dediğim de hiç yemediğini anlamış oldum.

 

 

"Hiç yemedim, tadı güzel mi?" dediğin de güldüm.

 

"Karadenizliye sorulur mu soru?" dediğim de ne demek istediğimi anlamamıştı.

 

 

"Evet çok severim, hatta en çok bunu severim" dediğim de gözleri dolmayı tarıyordu.

 

"Bence bir tane yemelisin," dediğim de çekinerek çatala batırdı ve ağzına götürdüğünde çiğnemeye başladı.

 

"Nasıl? Beğendin mi?" dedim gülümseyen yüzümle.

 

 

"Beğendim.. Gerçekten Karadenizliler ağzının tadını biliyormuş" dediğin de hepsini ağzına atmıştı.

 

 

Sanırım az önce yemeyecekti ama kokular onu cezbetmiş görünüyordu.

 

Bir tane daha alıyordu ki, "İlk önce çorbadan biraz iç" dediğim de başını salladı eline kaşığı alıp çorbadan içtiğin de onun da tadını beğendiğini anladım.

 

"Bunları annen yaptı değil mi?" diyerek bana baktı.

 

"Evet o yaptı, eli lezzetlidir" dediğim de bakışları beni bulmuştu.

 

"Benimkiler de lezzetli," dediğin de dudaklarım yana kıvrıldı.

 

"Ben zaman tadacağım peki bu lezzetli yemeklerden," dedim ve gülüşüne takılı kaldım.

 

Gülmüştü. Bana gülümsüyordu, kaçırılıyor zarar o ise bana gülüyordu.

 

Ben bu kızı hak etmek için ne yaptım? Bilmiyorum ama iyi ki de o gün o kafeye gitmişim diyerek içimden geçirdim.

 

 

 

Çorbayı yarıladığın da dolmaya geçtiğini gördüm. Dolmayı gerçekten çok beğenmişti bunu iştahlı bir şekilde o dolmayı yemesinden anlamıştım.

 

 

Çatalı da kenara koyduğun da geri çekildi ve peçeteyle ağzını sildi. Üstüne baktığın da gülümsedi.

 

"Ne oldu?" dediğim de utanarak bana baktı.

 

 

"Hiç.." dediğin de gülümseyerek onu izliyordum.

 

"Tamam ben ilaçlarını getireyim, ben gelene kadar dinlene koy," diyerek ayağa kalktığım da "geleceksin ama değil mi?" dediğin de ona baktım.

 

"Geleceğim, korkuyor musun neden sordun?" dediğim de başını eğmişti.

 

"Birazcık çok değil de ben uyuyana kadar yanımda beklesen olur," dediğin de güldüm.

 

"Annem burada yine bugün birlikte uyuyacağız" dedim.

 

"Doğru unuttum tamam o zaman" diyerek gülümsedi bana.

 

 

"Geliyorum ben," dedim ve arkamı döndüm. Odadan çıktığım da gülümsüyordum, beni gülümsetmeyi başarıyordu her şekilde.

 

 

 

Merdivenlerden indiğim de Dicle'nin elindeki ilaçları görünce Neva'ya getirdiğini anladım.

 

 

Salona döndüğüm de kimse yoktu, "Neredeler?" dedim.

 

"Az önce gitti hepsi" dedi Dicle.

 

Başımı salladım, "Annem nerede?" dedim.

 

"O yatmaya gitti abi geç oldu, oruçlar başlayacak ya bir kaç güne, ondan erken yatmaya alıştıracakmış kendini" dedi gülümseyerek.

 

 

Anladım diyerek başımı salladım. "Abi bizim telefonlar nerede?" dedi.

 

 

"Evde olması lazım" dedim ama evde miydi tam olarak onu da bilmiyordum.

 

O telaşla, ne yaptığı bile bilmiyordum.

 

 

"Yiğit'e bir sor en son onlar bakıyorlardı " dediğim de başını salladı ve ilaçlarla dışarı çıkıyordu ki, "Bekle" dediğim de geriye döndü.

 

"Elindekileri bana ver" dediğim de elimdekini ona bıraktım elimdekileri aldım.

 

"Mutfağa bırakırsın artık," dedim.

 

"Başka seçeneğim olmadığına göre," dedi ve arkasına dönüyordu ki aklına bir şey gel iş olmalı ki bana baktı.

 

"Abi Annem ona yalan söylediğin için sana kızgın ve üzgünmüş, lütfen yarın ona olan biteni anlatalım," dedi Dicle.

 

 

"Söyleyeceğim ama yarın Dicle' bugün değil" dedim başını salladı.

 

"Yengem iyi değil mi? tekrar bakmaya gelmeyeceğim artık Abi" dediğin de sırıtıyordu.

 

"Gelme zaten!" dedim uyarır gibi bir ses tonuyla.

 

"Emriniz başım üstüne ağam" diyerek gülmüştü bende ona katılmıştım.

 

"Beni lafa tutuyorsun ben gidiyorum," dedim.

 

"O da su varmış yeniymiş" diye arkamdan seslendi.

 

 

Ona bakmadan merdivenleri çıkmaya başladım. Kapıya geldiğim de Neva'nın sesini duyuyordum.

 

"Telefonu odada mıydı onun" diye düşündüm.

 

Değildi sanırım diyerek, kapıyı açtığım da onu yatağın dibinde yerde buldum.

 

"Ne yapıyorsun?" dediğim de gözlerini bana dikti.

 

"Mekik çekiyorum Kocacım," dediğin de ona anlamaz gözlerle baktım.

 

 

 

"Masanın üstünde kol düğmelerin vardı, onları düşürdüm tekini bulamıyorum," dedi.

 

"Neden arıyorsun ki? Bırak kalsın önemli değil onlar yenisini alırım," diyerek yanına doğru yürüdüm.

 

Masanın üzerindeki sürahi den su koydum, ve ilaçları tek tek çıkardım onun için.

 

"Neden benimle çocuk gibi ilgileniyorsun? babam bile benimle bu kadar ilgilenmiyordur," dedi gülerek.

 

Ciddiye almıyordu hiç bir konuyu, biliyorum ama babasına çok düşkün onunla olan her şey onun dikkati çekiyor.

 

"Uyumadan önce biraz konuşalım ama ben bir üstümü değiştirmeliyim," dedim. Başını evet anlamında salladı.

 

 

Gülümseyerek arkamı döndüm ve dolaptan üzerime rahat bir şeyler aldım ve lavabonun olduğu yere gittim.

 

Bu odaya neden giyinme odası yaptırmadıysam ben, yan taraftaki odaya kapı açıp orayı giyinme odası yaptırayım en iyisi.

 

 

Kapıyı kilitlememiştim, girmeyeceğini zaten biliyordum.

 

 

Üzerimdeki gömleğin düğmelerini çıkardım ve gömleği üzerimden sıyırdım. Yanıma aldığım Siyah tişörtü üstüme geçirdim. Pantolonu da çıkarıp siyah eşofmanımı giydim. Telefonu da eşofmanımın cebime koymuştum. Ellerimi lavaboda yıkadım ve işim bitmişti. Artık çıkabilirdim.

 

 

Kapıyı yavaş bir şekilde çektiğim de Neva yatağa geçmişti bile, uykuluydu ama benim konuşma işi yatmıştı sanırım.

 

 

Kapıyı kapatıp yatağa doğru ilerlediğim de Neva'nın gözlerinin açtı ama konuşmak istemediğini bildiğim için. Hiç sesimi de çıkarmadan yatağa yerleştim ve yönümü ona döndüm.

 

Gözleri kapalıydı, "uyudun mu?" dedim incecik bir sesle.

 

 

"Hayır ama uyuyacağım sabah konuşsak olur mu?" dedi gözlerini de açmadan.

 

 

"Tamam olur.." diyerek onu izlemeye başladım.

 

 

Bir günde neden gözüme değişmiş gibi görünüyordu anlayamamıştım. Çok güzel bir kızdı ama şu sıralar sanki biraz zayıflıyordu.

 

 

Telefonum titrediğin de Neva'nın yanıma doğru sokulduğunu fark ettiğim de ona baktım.

 

 

Bu kez kendisi gelmişti, uykulu falan değildi. Hiç ses çıkarmadan onun kucağıma gelişini bekledim ve beklediğim gibi de oldu. Başını göğsüme koydu ve bir eliylede bana sarılıyordu.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı..

 

 

Telefonumdaki mesaja bakmak için Neva'yı rahatsız etmeden telefonu aldım ve ekranı açıp baktım.

 

 

Cihat 'tan gelmişti, "Bir sorunumuz var?" Yazıyordu.

 

"Ne oldu?" Yazıp gönderdim.

 

Yazıyor..

 

"Özgür'ü dövmüşler yoğun bakıma almışlar" yazısını okudum.

 

 

"Bizim hastanede ki mi?" yazıp gönderdim.

 

Yazıyor..

 

"Bilmiyorum, tek bir iz bile yok sana gel diyemem bu saatte Neva da iyi değildi zaten" yazısını okudum.

 

 

"Yarın sabah geleceğim." yazıp gönderdim.

 

 

Kim ne ister özgürden onu da anlamış değildim. Neyse şimdilik bunu kenara bırakıp kollarımdaki karıma sarılıp uyumak istiyordum uzun zamandır bu şekilde bu uyku bekliyordum ben.

 

Uzun zamandır...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet.. Bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız, bölüm nasıldı?

 

 

Gencay ve babası kim olabilir?

 

 

Sizce Gencay ve babası kızları neden bırakmış olabilir?

 

 

Ormandaki sahnemiz nasıldı?

 

 

Son sahnemiz nasıldı?

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize çok iyi bakın canlarım, görüşmek dileği ile... 🤭🤍🫶🏻🫶🏻🫶🏻

 

Loading...
0%