Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. GEÇMİŞTEN İZLER

@sinemm2611

 

 

"Belki de her şeyi kabullenip hayatı akışına

 

bırakmak lazım. Zorlamak bazen çözüm değildir. Ve zorla olan hiç bir şey güzel değildir..

 

Tolstoy

 

 

 

 

 

 

 

 

~Kurguda geçen olaylar ve kişiler

 

tamamen hayal ürünüdür. ~

 

 

 

 

 

 

 

~~~Keyifli okumalar dilerim..~~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

~~>21.GEÇMİŞTEN İZLER< ~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Üzerimdeki ağırlığın ne olduğunu tam olarak anlayacak kadar bilincim açılmamıştı. Neva'nın kokusunu çok yakında hissediyorum, Şeker tadında vanilya kokusu..

 

 

 

Derin bir nefes alıp ciğerlerime bu havayı çektiğim de gözlerimi yavaş bir şekilde araladım..

 

 

 

Gözlerimi açtım ama, neden tam göremiyordum?

 

 

Gözlerimi kapatan şeyin ne olduğunu anladığım da dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

 

Neva'nın saçları yüzümü komple kapatıyordu. Üzerime abanmış resmen.

 

 

Saat kaç olmuştu ki?

 

 

 

Yüzümü kapatan saçları nazik bir şekilde yüzümden çektiğim de Neva'nın nefesini boynumda hissetmem içine bir ürpertinin girmesine sebep oluyordu.

 

 

Başımı çevirdiğim de O küçük burunla göz göze geldim. Uyuyordu, hem de dudaklarını aralamış bir şekilde uyuyordu. Gülümsemem gittikçe büyüdü ve onu izledim.

 

 

 

Hayalim olan şeyin Annem sayesinde gerçekleşmesi çok tuhaf. Anneme geldiği için kızmıştım ama artık kızmayacağım, onun sayesinde şu an Neva kollarımda.

 

 

Gülümseyerek onu izliyordum kalkmaya niyeti yokmuş gibi uykusuna devam ediyordu, artık benim de kalkmam gerekiyor, ne yapacağımı bilmeden öylece bekledim bir süre daha..

 

 

 

 

 

Saate baktığım da, 10.00'ı gösteriyordu ve hala Neva uyanmamıştı bende onun yüzünden kalkamıyordum. Üzerimde yatıyordu ve rahatsız da etmek istemiyordum ama artık gerçekten kalkması gerekiyordu..

 

 

 

"Neva.." dedim.

 

 

Kıpırdamadı bile üstümden hala ağzı aralanmış bir şekilde uyumasına devam ediyordu.

 

 

 

"Neva, güzelim kalk artık" dediğim de dudakları kapanmıştı. Sanırım uyanacak niye düşünürken boynuma daha da sokuldu.

 

 

Gülümsedim. Uzun zamandır beklediğim bir şey bu ama maalesef artık kalkmam gerekiyor.

 

 

"Neva, hadi güzelim uyan" diye seslendim.

 

 

Kıpırdandı, "5 dakika daha," dedi ve bana sarılmaya devam etti.

 

 

Gülümsemem sesliye dönünce, başını kaldırdı, "Niye gülüyordun ya?" dediğin de şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

 

 

Birbirimize o kadar çok yakındık ki, Neva gözlerini kısmış bana bakıyordu. Sarılmayı da bırakmamıştı.

 

 

"Geç oldu işe gitmem lazım" dediğim de başını kaldırdığı göğsüme geri koydu.

 

 

 

"Gitsene Timur bana niye soruyorsun, uyuyacağım ben," dedi ama hala durumun farkında değildi.

 

 

Bana ahtapot gibi sarılırsa nasıl gideceğim acaba ben?

 

 

"Neva, güzelim sen beni bırakmadığın sürece nasıl gideceğim?" dedim.

 

 

Dememle birlikte başını kaldırdı ve kafasını koyduğu yere bakınca kendini hemen geri çekti ve bana baktı.

 

 

"Özür dilerim Timur, ben uyuyunca şey oluyor" dedi ve bir kaç kez gözlerini kapatıp açtı.

 

 

"Ne oluyor?" diyerek tek kaşımı kaldırıp ona baktım.

 

 

"Uyuyunca şey olmuş işte sana sarılmışım," dedi.

 

 

Gözlerini de gözlerimden çekmişti.

 

 

"Sorun değil güzelim" diyerek yataktan kalktığım da bakışlarının bende olduğunu biliyordum.

 

 

 

"Nereye gideceksin?" dediğin de başımı ona çevirdim yataktan da kalkmıştım.

 

 

 

 

"İşe gitmem gerekiyor," diyerek ona baktım. Ben öyle dedikten sonra yüzü düşmüştü.

 

 

"Ne oldu? Neden yüzün öyle asıldı?" diyerek ona bakmaya devam ettim.

 

 

Başını kaldırdı, "Bugün gitme, tek başıma kalmak istemiyorum Timur" dedi.

 

 

 

Yanına gitmek için adımlarımı hızlandırdım ve yanına gelip yere çöktüm.

 

 

"Tek başına değilsin ki? Annem var, Dicle burada," dedim ve yüzünü inceliyordum.

 

 

 

"Öyle değil, ben.." dediğin de durdu. Konuşmadı ve öylece bana baktı.

 

 

"Senin bir yere gitmeni istemiyorum, sen gidince ben kendimi güvende hissetmiyorum" dediğin de şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

 

 

Dünkü olanlar yüzünden mi bu şekilde düşünüyordu?

 

 

 

"Neden bu şekilde düşünüyorsun? Dünkü olanlar yüzünden mi?" dedim hafif bir kısık sesle.

 

 

 

Gözleri doldu ve bana baktı. Konuşmadan öylece baktı, baktı..

 

 

"Neva'm neler oluyor, söyle hadi bana?" dedim anlayışlı çıkan sesimle.

 

 

 

Burnunu çekti, "Timur dünkü olanlar var, ondan önceki olanlar var, ben sürekli zarar görmekten yoruldum, neden zarar gördüğümü de bilmiyorum ve artık bu oyunu sürdürmek istemiyorum Timur." dediğin de kalbimin bin parçaya bölündüğünü hissettim.

 

 

 

"Ben eve dönmek istiyorum" diye de ekledi.

 

 

Ne diyecektim? Gitme mi?

 

 

 

Ben dersem kalacak mıydı?

 

 

 

Kalmazdı ki? O gitmeyi hep istedi, istemeye de devam edecek!

 

 

 

"Ben," dedim ve gözlerinin içine baktım, "Ben bunu yapamam.." diyerek ona bakmaya devam ettim.

 

 

 

"Neden Timur? Evli kalmamız çok saçma, hem sen babama zarar vermezsin öyle biri değilsin ki?" dediğin de içimden gülümsemiştim.

 

 

 

Ben tam da öyle bir adamım Neva!

 

 

 

"Değilim ama seni şimdi gönderemem, annem burada dedem burada şimdi olmaz güzelim," dedim anlayışlı bir sesle.

 

 

Dün yaşadıkları onu hırpalamış ve yormuş. Bunu anlamıştım.

 

 

 

"En azından bir kaç gün gideyim olmaz mı? Yada ne bileyim İnci'nin yanına falan gideyim" dediğin anlamaz gözlerle ona baktım.

 

 

 

"Neva, sen benden izin almazdın ki?" dedim şaşkın bir şekilde bu hali beni korkutmaya başlamıştı.

 

 

"Hiç mi almadım?" dedi.

 

 

"Hayır almazsın, gideceğim derdin," diyerek yüzüne baktım.

 

 

O da şaşkındı, "Bilmiyorum iyi değilim sanırım," dedi ve bana bakmadan öylece önün bakıyordu.

 

 

"Dün orada öleceğimi düşünmem, ve birdi bir görüntü hatırladım ama emin değilim," dediğin sanki hatırlamaya çalıyormuş gibi bakıyordu.

 

 

 

"Ne geldi?" dedim gülümseyerek.

 

 

"Annemi gördüm Timur ben annemin yüzünü bile hatırlamıyordum ki? Yani emin de değilim yanındaki küçük kız ben miydim onu da bilmiyorum," dedi üzgün bir sesle be başını kaldırıp bana baktı.

 

 

 

"Sen biraz daha dinlen Neva olur mu? Düşünme bunları," dediğim de başını salladı.

 

 

"Şimdi inelim kahvaltı yapalım sonra benim çıkmam lazım ama sen dinlen bugün" dedim ve ayağa kalktım.

 

 

"İstersen bugün inciyi de çağırabilirsin," dedim sakin bir tonda.

 

 

Sanki bunu dememi bekliyormuş gibi hemen başını salladı ve bu hali gülümsememe neden oldu.

 

 

"Teşekkür ederim" dedi incecik sesiyle.

 

 

"Etmene gerek yok Neva, bu evde senin istediğini çağırabilirsin" diyerek yüzünü inceledim.

 

 

Yorgun görünüyordu, benim aksime ben ise gayet iyiydim. İlk kez bu kadar uzun ve huzurlu bir uyku çekmiştim..

 

 

 

Arkamı dönerek odadan çıktığım da merdivenlere doğru yürümeye başladım. Neva'nın bugün çok tuhaf davrandığını fark ettim sanki iyi değil gibiydi yada dünkü olanlar onu bu hala de getirmiş olmalıydı bilmiyorum.

 

 

 

Alta kata indiğim de salonda kimseyi göremedim neredeydiler acaba?

 

 

Aklıma özgür gelince Cihat'ı arasam mı diye düşündüm.

 

 

En iyisi yazmak.

 

 

 

Mesaj yerine girdim, "Özgür'ün durumu nasıl?" Yazıp gönderdim.

 

 

Koltuklardan birine geçip oturdum, Neva üzerini değiştirsin diye odadan çıkmıştım. Özgür'ün yanına gitsem mi onu da bilmiyorum.

 

 

Onu halde bırakmakta istemiyorum ama neler döndüğüne de bakmam gerekiyor.

 

 

 

Gencay denen adamın kim olduğunu bulmalıydım.

 

 

 

Kaan ile de konuşmam gerekiyordu Dicle ve Neva'nın yerini nasıl buldu sormalıydım, bizden önce bulmuştu hatta. Aklıma takılıp duruyordu bu.

 

 

 

Telefonuma bildirim sesi gelince ekranı açıp mesaj tıkladım.

 

 

Cihattandı, "Durumu aynı yoğun bakımda, ama gitmene gerek yok almıyorlar zaten" yazmış.

 

 

"Tamam o zaman çıkınca haberim olsun," yazıp gönderdim.

 

 

 

Başımı kaldırdığım da Annem ve Dicle'yi salondan içeri girerken gördüm.

 

 

Bir şey konuşuyor olmalılar ki, gülüyorlardı.

 

 

Dicle beni görünce toparladı Annemin de bakışları beni bulunca gülmesini yüzünden silmiş ve öylece bakmıştı.

 

 

Yürümeye başladıklarında annem bakışlarını benden çekip, önüne baktı. Bana kızgın odluğunu anladım.

 

 

 

Karşıma geçip oturduklarında Dicle gülümsedi, "Günaydın abi" dedi neşeli çıkan sesiyle.

 

 

"Günaydın Dicle," diyerek gülümsedim.

 

 

"Günaydın Anne," diye ekledim.

 

 

 

Annem bana baktı, baktı ama konuşmadı.

 

 

 

Dicle de anneme bakmıştı, "Ben olanları anneme anlattım ama işte abi annemin her zamanki korkuları işte," dedi Anneme bakarak.

 

 

"He öyledur sen öyle sanaysun ama o şekulda değildur ha bilesinuz," dedi keskin çıkan sesiyle.

 

 

Keskin ve net çıkmıştı sesi..

 

 

"Anne," dediğim de bakışları beni buldu.

 

 

"Ne vardur?"dediğin de bana tripli olduğunu anlamamak mümkün değildi.

 

 

"Annem Asiye sultanum," dediğim de ışıldayan gözleri bu sefer beni buldu. Dicle de gülümseyerek anneme bakıyordu.

 

 

 

Asiye sultan kelimesini annem çok seviyordu babam ona hep öyle sesleniyordu ve o yüzden ne zaman bu kelimeyi duysa ona iyi geliyordu sanırım. Mutlu da oluyordu bunu biliyorum.

 

 

 

"Endişelenmeni istemediğim için seni kandırdım ama endişelenme diye Asiye sultan, yoksa ben senden niye bir şey sakliyim," diyerek ayağa kalktım ve yanlarına doğru adımladım.

 

 

 

Annemin önünde diz çöktüm ve ona baktım, "Annem, özür dilerim yalan söyledim," dediğim de Annemin gözleri dolmuştu.

 

 

 

"Kalk ula uşak ayağa, sen babanun uşağisun kandemir uşağinu diz çökmk yakişmayi," dediğin de Dicle ve ben ikimiz aynı anda gülmüştük.

 

 

 

"Affettiğini söyle kalkayım bende," dedim ve Anneme baktım.

 

 

 

"Kalk ula kalk, afettum." dediğin de kalkıp yanına geçtim ve sarıldım ona. O da bana aynı şekilde karşılık verdi.

 

 

 

"Niye bağa yalan söyleyisun?" dediğin de geri çekildim ve Anneme baktım.

 

 

 

"Anne üzülüp hasta olma diye öyle söyledim," dediğim de annem inanmıyormuş gibi bana bakmıştı.

 

 

 

" he böğle nasil oldi?" dediğin de gülesim gelmişti.

 

 

 

"Anne hasta olmadın bak turp gibisin," dediğim de suratı anında değişiğ kızgın bir gal almıştı.

 

 

"Aney ile dalga mi geçeysun?" dedi kızgın bir sesle.

 

 

"Ne demek aney ile dalga geçmek haşa çarpulurum da," dediğim de Dicle kahkaha atmıştı.

 

 

 

"Abi yemin ederum sağa katadenizlu olmak pek yakişayi," dediğin de bende ona gülmüştüm.

 

 

"Ama sağa hiç yakişmiyi," dediğim de Annem de gülmüştü.

 

 

"Neye gülüyorsunuz?" diyen sese döndüğümüz de, bunun Neva'nın sesi olduğunu anlamıştım.

 

 

"Gel yenge gel abimin Karadeniz damarı tuttu" dedi Dicle.

 

 

Neva gülümseyerek diğer koltuğa geçtiğin de bana baktı. Daha iyiydi sanki elini yüzünü yıkayınca toparlamıştı biraz.

 

 

 

"Ne damarı?" dedi Neva. Aynı zamanda şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

 

 

 

"Karadenuz damaru da karadenuz," dedi Dicle gülerek.

 

 

"Dalga geçmeyun gelinumle," dedi annem ve gülümseyerek Neva'ya baktı.

 

 

"Nasulsun kizum iyi misun?" dedi Annem.

 

 

 

"İyiyim efendim siz nasılsınız?" dedi gülümseyerek.

 

 

 

"Efendim sizin için kahvaltı hazırlayayım mı?" diyen sese döndük.

 

 

Asya kapıda dikelmiş bize bakıyordu, "Ben açıp, çok iyi olur canım" diyen Neva'ydı.

 

 

 

"Hemen efendim," diyerek Asya salonun kağıdından kayboldu.

 

 

Neva'nın bakışları beni bulduğun da bende ına bakıyordum. Nasıl odluğunu merak ediyordum, annesini gördüğünü söylemişti.

 

 

Gerçekten gördüğü şey annesi ve kendisi miydi?

 

 

 

"Ee neye gülüyordunuz?" dediğin de gülümsemiştim.

 

 

Neden güldüğümüze takılmıştı, onu öğrenmeden sormaya devam edecekti sanırım.

 

 

 

"Aman yenge ya sende boş ver neye güldüğümüze sen yarın ne yapcağız onu söyle?" dediğin de Dicle'ye bakmıştım.

 

 

"Ne var yarın?" dediğim de Dicle bana baktı.

 

 

"Ne olsun abi ya hiç bir şey sinema alışveriş o gün yarım kalmıştı," diyerek Neva'nın sağına oturdu ve bana baktı.

 

 

"Dicle hayır, kimse bir süre evden dışarı çıkmıyor! Özelliklede ikiniz!" diye uyardığım da Dicle'nin yüzü düşmüştü.

 

 

"Ama abi ya," dedi Dicle.

 

 

"Hiç boşuna mızmızlanma," diyerek Anneme baktım.

 

 

"Anne sakın izin vermiyorsun," dedim kesin bir dille.

 

 

"Ama abi.." dedi Dicle ama ona bakmadım bile.

 

 

"Dicle hayır dediysem hayırdır."

 

 

Neva'ya baktığım da o hiç ısrar bile etmiyordu hatta gidelim gitmeyelim bile dememişti.

 

 

Peki neden?

 

 

 

 

"Yenge ya, sende bir şey söyle abime," dedi Dicle Neva'nın da koluna yapışarak.

 

 

 

"Abin doğru söylüyor Dicle bir süre çıkmasak daha iyi," dediğin de ona bakmıştım.

 

 

Hala korkuyor muydu yoksa?

 

 

 

"Of.. tamam ya, gidiyorum ben.." diyerek ayağa kalktı Dicle ama sonra aklına grlmiş olmalı geriye döndü.

 

 

"Gitmek yasaktı değil mi?" diyerek kalktığı yere geri oturdu.

 

 

Neva bu haline gülerek izliyordu, ben ise Neva'yı izliyordum.

 

 

 

"Ha şuni bileydun uşak," dedi Annem.

 

 

"Sende mi Anne.." diyerek üzgün bir şekilde Anneme baktı Dicle.

 

 

 

"Evet o da Dicle, kapat artık şu konuyu" dediğim de Dicle gözlerini devirdi ve Neva'ya döndü.

 

 

 

"Ee .. yengecim biz ne yapcaz evde o zaman," dedi Dicle.

 

 

 

"Bilmem ki?" diyerek düşünüyordu Neva.

 

 

"Buluruz yapacak bir şey," diye Ekledi.

 

 

 

"Bence de buluruz biz," dedi Dicle ve Anneme baktı.

 

 

"Anneme niye öyle baktın?" dediğim Dicle'nin bakışları beni buldu.

 

 

"Abi sen iyi misin? İyice paranoyak oldun bakmak yasak mı?" dediğin de şüpheyle ona bakmaya devem ettim.

 

 

"Aklımdan geçen şey ise sakın yapmayın! Bakın sevmiyorum biliyorsunuz değil mi?" diyerek ikisine baktım.

 

 

"Neyi sevmiyorsun?" diyen Neva idi.

 

 

 

"Abimin yarın doğum günü de yengecim, onu diyor abim kutlamayın diyor, gerçi sen biliyorsun kocan sonuçta," dediğin de Neva'nın bakışları beni buldu.

 

 

Hayır Dicle bilmiyordu. Ama artık sayende o da biliyor.

 

 

 

"Evet.. Duydunuz kesinlikle ama kesinlikle hiç bir şey istemiyorum," dedim kesin ve net bir dille.

 

 

 

"Üff iyi be aman istersen kutla.." dedi Dicle.

 

 

Neva'nın bakışları bendeydi, sanırım neden kutlamadığımı merak ediyordu.

 

 

 

"Ne olacuk sankim uşak kutlasa he söyle aney'e nedur bu kaç senedur onu kutlamayi buni kutlamayi ne edecuk biz daa," dedi Annem.

 

 

 

"Kendilerinizinkini kutlasanız bana yeter anne, ben kutlamaymış hediyeymiş sevmiyorum biliyorsun," dedim.

 

 

 

"Annem.. canım annem kutlamayun da kutlamayun" dedim sakin bir şekilde.

 

 

Telefonumun sesini duyunca bakışlarım Neva'nın önündeki masaya kaydı.

 

 

Dicle ile Neva'nın bakışları telefona kayınca, "Kim?" dedim onlara bakmaya devam ederek.

 

 

 

"Kaan kardeşim," yazıyor dedi Dicle.

 

 

Ayağa kalkarak ikisinin yanına doğru yürüdüm ve telefonu masadan alıp geri çekildim.

 

 

Üst kata çıkıp konuşmayı düşünüyordum, bunların yanında soracak olduklarımı soramazdım.

 

 

Merdivenlerden çıkarken telefon çalmaya devam ediyordu ki açıp kulağıma dayadım.

 

 

 

"Efendim Kaan?" diyerek benim odamın kapısına varmıştım bile. Kapıyı açıp içeri adımladım.

 

 

 

"Nasılsınız Timur?" dedi ve derin bir nefes verdim.

 

 

 

Balkona çıktım, "İyiyiz Kaan, sen nasılsın?" dedim sakin bir şekilde.

 

 

 

Balkonun demirliklerine vardığım da cebimdeki sigarayı çıkardım ve içinden bir dal alıp, geri koydum.

 

 

"Bende iyiyim," dedi.

 

 

 

Diğer cebimdeki çakmağı da alıp sigarayı yaktım.

 

 

"Sormayacak mısın?" dediğin de Sigaramdan bir nefes çekip geri üfledim.

 

 

 

"Sen söyle Kaan? Sormam gerekiyor mu?" Diyerek soluklandım.

 

 

Onun konuşmasını istiyordum, ben sormadan bana nasıl olduğunu anlatmasını istiyordum.

 

 

 

 

"Timur.. Ben," dedi ve bir süre ses gelmedi.

 

 

 

"O gün videoyu bulduğumuz da emin değildik, bulabileceğimizden kesin değildi elime geçen video da hiç bir şey net değildi," diyerek konuşmaya başladı.

 

 

"Babam buldu Timur," dediğin de şaşırmıştım.

 

 

"Nasıl?" dediğim de sigaram bitmek üzereydi.

 

 

 

"Bende bilmiyorum, anlatmıyor anlatmaz da," dediğin de sigaramın izmaritini balkondan aşağı attım.

 

 

"Biliyorum, her zaman olduğu gibi kendi bildiğini okuyor değil mi?" dedim kısık bir sesle.

 

 

Nefes verme sesini duyduğum da, "Evet hem ağa olmamı istiyor de hemde benden her şeyi saklıyor, bu nasıl iş ben anlamıyorum," dedi.

 

 

Sesindeki soru işaretleri fark etmiştim. Nazım amcayı tanımam zor olmamıştı, sır küpü olsa da mükemmel bir insan.

 

 

Eli kolu her yere uzanıyor, benim kuzgun olduğumu bile bildiğine adım kadar eminim.

 

 

"Neyse işte, sorun bu yani aklına bir şey gelmesin diye söylemek istedim," dedi.

 

 

"Anladım," dedim.

 

 

 

"Peki diğeri?" dediğim de ses gelmemişti.

 

 

"Anlamadım? Hangi diğeri Timur?" dedi ve nefes sesi telefondan kulağıma doğru vurmaya devam ediyordu.

 

 

 

Paniklemiş miydi? Yoksa ben mi öyle hissediyorum.

 

 

 

"Kaan, Dicle ve Neva'nın kaçırıldığını nereden duydun? O gün hemen arabanın olduğu yere arkamızdan geldin Kaan" dedim.

 

 

 

"Onu diyorsun, Dicle beni aramış," dediğin de şaşırdım.

 

 

"Dicle seni aramış?" diye sordum.

 

 

Ne sıfatla?

 

 

 

"Nasıl? Numaralarınız var mı? İkiniz de de?" dedim.

 

 

"Evet, ne olur ne olmaz diye almıştım" dedi.

 

 

"Bence iyi ki de almışım baksana o gün beni aramış," dediğin ne ciğerlerimdeki nefesi dışarı üfledim.

 

 

"Öyle.." diyerek konuşmak istememiştim.

 

 

Numarasını almasında bir sakınca yoktu ama daha fazlası olamazdı. Olamazdı!

 

 

 

"Benim bilmediğim bir şey yoktur umarım?" dedim.

 

 

"Yok." dedi kesin ve net çıkan sesiyle.

 

 

"Tamam o halde şimdi kapatıyorum ben, başka bir şey diyor musun kardeşim?" dedim.

 

 

"Yok kardeşim demiyorum, kendinize iyi bakın o bana yeter," dedi.

 

 

"Sağ ol Kaan," dedim.

 

 

"Sende sağ ol kardeşim," dedi.

 

 

"Görüşürüz kardeşim," dediğim de o da aynı şekilde karşılık vermişti.

 

 

 

 

Telefonu kapattığım da bahçeye baktım, Barlas'ın düşünceli bir şekilde sigara içtiğini gördüm. Sanki biraz da canı sıkkındı bilemiyorum..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

 

"Ee şimdi biz kutlamayacak mıyız?" dedi Dicle annesine ve bana bakarak.

 

 

 

"Abin istemiyor Dicle, nasıl kutlayacağız ki?" dedim.

 

 

"Hayır yaa of yenge bu sizin evlenince kutlayacağınız ilk doğum günü," diyerek bana baktı.

 

 

 

Gerçekten evli olsaydık öyle olacaktı ama öyle değildi ki..

 

 

 

"Bence o istemese de bir kutlama yapalım, böyle herkesin olduğu bir kutlama, hepimiz olalım" dedi Dicle.

 

 

"Bence yapalum buni hem baban da gelsun gelun kizum," dedi Asiye hanım.

 

 

 

"Bilemiyorum nasıl olur?" dedim düşünceli bir sesle.

 

 

"İnci gelecek bugün ona da bir soralım belki fikir verir bize," dediğim de İnci'ye yazıp yazmadığımı hatırlamaya çalıştım hayır yazmamıştım.

 

 

 

"Bence de ona da soralım o da gelir yarın, Asel de gelir," dedi ve gülümsedi.

 

 

"Anne Asel'i görmen gerekiyor çok tatlı bir çocuk, Neva'nın arkadaşının kardeşi," diye açıkladığın da Asiye hanım bana bakmıştı.

 

 

"Öyle midur? Gelsunlar kizum bir tanışalum bakalum" dedi gülümsemesini de eksik etmeden.

 

 

 

"Olur," dedim ve telefonumu elime alıp İnci'ye mesaj atmaya karar verdim.

 

 

Mesaj yerine girdim, "Akşam bize gelir misin? Asel'i de getir," yazıp gönderdim.

 

 

 

Tekrar mesaj yerine girdim, "Kafede her şey yolun da mı?" Yazıp onu da gönderdim.

 

 

 

"Abim bizi dışarı da yollamıyor ne alacağız ki," dedi Dicle.

 

 

Evet gerçekten de öyleydi ne verecektim ben Timur'a hediye olarak. Üstelik neyi sevdiğini neyi sevmediğini bile bilmiyorum henüz.

 

 

 

"Onu heç istemeyecektur kizum hediye işinu geçun," dedi Asiye hanım.

 

 

 

"Oy nenem oyy.." dedi Dicle ve Asiye hanım güldü.

 

 

 

"Nene mi özledin," dediğim de Asiye hanım gür bir kahkaha atmıştı.

 

 

Asiye hanımın beden güldüğünü anlayamamıştım. Yanlış bir şey mi söyledim acaba?

 

 

"Ne oldu," dedim birazda utanarak.

 

 

Dilce de gülüyordu, "Karadenizli olsaydın bilirdin yengem takılma sen böyle kelimelere," dedi Dicle.

 

 

 

Nasıl? "Oy nenem oy" Karadenizlilere özgü bir şey miydi.

 

 

"Anlamadım?" diyerek Dicle'ye baktım.

 

 

Gerçekten de anlamamıştım.

 

 

"Önemli bir şey değil yengecim," dediğin de telefonuma da bildirim sesi gelince bakışlarım elimdeki telefona kayınca mesajın kimden geldiğini tahmin edebiliyordum.

 

 

Tahmin ettiğim gibi inci den gelmişti.

 

 

"Olur canım gelelim, biz mi gelelim bizi aldırır mısın?" Yazısını okudum ve hemen cevap yazdım.

 

 

"Ben aldırırım canım," yazıp gönderdim.

 

 

Başımı kaldırmadan mesaj sesi tekrar geldi ve, "Tamam canım akşam görüşürüz ve kafeyi de akşam konuşuruz, merak etme kötü her hangi bir şey yok," yazmış.

 

 

"Tamam canım akşam görüşürüz o zaman," yazıp gönderdim.

 

 

Bakışlarım anne ve kıza kaydığın da merdivenlerden inen ayak seslerini duyunca o tarafa döndüğüm de Timur üstünü değiştirmiş Takım giymişti.

 

 

"Ben çıkıyorum az işim var döneceğim," dediğin de gidiyordu ki Aklına bir şey gelmiş olmalı ki, arkasını döndü.

 

 

"İlaçların bitmesine ne kadar kaldı? Azalmış olmalı yenileri yazdırayım mı bugün?" dedi Timur.

 

 

Haklıydı ilaçlarım bitmek üzereydi hepsinin yenisi gerekiyordu artık.

 

 

"Olur, hepsi bitmek üzereydi zaten, ama iğneye gerek yok ondan var" dediğim de başını salladı.

 

 

"Tamam kahvaltını yap ve ilaçlarını içmeyi unutma," dedi kesin bir dille.

 

 

"Tamam unutmam," dediğim de gülümsedi.

 

 

"Görüşürüz akşam için istediğiniz bir şey var mı?" dedi hepimize bakarak.

 

 

"Balık alabilirsun, aslun da akşam misafirlerimuz varmuş," dedi Asiye hanım.

 

 

"Ben ne zaman söyledim ki onu size," diyerek şaşkın bir şekilde Annesine bakıyordu Timur.

 

 

 

"Neyu uşağum?" dedi Asiye hanım.

 

 

"Akşam Rauf amca, Cihat, Asaf ve Kaan gelecek" dediğin de Asiye hanım ayağa kalkmıştı.

 

 

 

"Ula bu şimdi mu söylenur," Dedi Asiye hanım.

 

 

 

Kaan lafını duyunca Dicle de sanki sevinmişti. Bu gözümden kaçmamıştı ve Dicleye göz kırpmıştım.

 

 

"Ne yapayım akşama?" dediğin de Timur bilmem dermiş gibi bakmıştı Annesine.

 

 

 

"Canın ne isterse anne hatta sen uğraşma kızlar yapar bir şeyler," dediğin de Asiye hanım kızar gibiydi.

 

 

"Onlarun yaptuği ile benum yaptiğum birmidiur," dediğin de Timur başını sağa sola salladı.

 

 

"Tamam Anne ne istersen onu yap ama başka kime gelecek?" Dediğin de bakışları beni bulmuştu.

 

 

"Şey.. İnci ve Asel de gelecek tabi sakıncası yoksa," dedim çekinerek.

 

 

 

"Neva burası senin de evin istediğini çağırabilirsin, akşam ben aldırayım o zaman İnci'yi?" dediğin de başımı salladım.

 

 

"İyi olur," dedim

 

 

"Tamam ben gidiyorum geleceğim birazdan," dedi ve bana bakıp arkasını dönmüştü ki, "Gelinım geçirmeyecuk mi kocasinu," dediğin de durmuştu.

 

 

"Tabi bende kalkıyordum," diyerek kalkıp Timur'un yanına doğru adımladığım da Timur'un gözleri bendeydi.

 

 

Yanın geldiğim de ikimiz de aynı anda yürümeye başladık, "Biraz daha iyi misin?" dediğin de bakışlarımı ona çıkardım.

 

 

"İyiyim, teşekkür ederim ama ben hala bizi kaçıranlar kimdi ve ne istiyorlardı onu öğrenmek istiyorum," dediğim de Timur durmuştu ve bende durmuştum.

 

 

"Bunu düşünme olur mu? Ben bulacağım onları, para için olmalı," dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

 

"Hayır bence değil, olsaydı isterlerdi herhalde değil mi?" dediğim de bakışları bir an için dudaklarıma kaymıştı ve tekrardan gözlerime çılardı bakışlarını.

 

 

"Belki daha yeni isteyecekler göz dağı verdiler," dediğin de haklı olabilirdi işte.

 

 

"Evet bu olabilir," dediğim de gülmüştü.

 

 

"Dedektifcilik mi oynuyoruz," dedi gülümseyerek.

 

 

Güldüğüm de bakışları gülüşüme kayınca, "Hayır ama biliyor musun? Küçükken dedektifcilik oynamayı severdim," dediğim de bakışları bendeydi.

 

 

Bir dakika az önce ben geçmişimle ilgili bir şey mi hatırladım?

 

 

"Yaa demek öyle," dediğin de başımı salladım.

 

 

Evet öyleymiş bende yeni hatırlıyorum.

 

 

"Tamam dedektif karım, bu işi çözersin sen," dedi ve göz kırptı.

 

 

"Dalga geçme lütfen," dedim gülerek.

 

 

"Haşa ne haddime," dediğin de o da gülüyordu.

 

 

Kapıya geldiğimiz de kapıyı açıp dışarı çıkmadı ve bana baktı. Yüzümü komple inceledi, "Gerçekten iyisin değil mi?" dedi.

 

 

"Evet gerçekten iyiyim Timur," dedim ve dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

 

 

Bu adam gerçekten çok düşünceli biri. Bunu artık kabullendim benimle de bebekmişim gibi ilgilenmesi hoşuma gitmiyor dersem yalan olur.

 

 

 

"O zaman birazdan görüşürüz çok geç kalmayacağım," dedi ve o da bana gülümsedi.

 

 

 

Tamam diyerek başımı salladı ve bir anda eğildi ve yanağıma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi.

 

 

Gülüyordu, bende şaşkın bir şekilde Timur'a bakıp kalmıştım.

 

 

 

 

Bir anda yapması beni şaşırtmıştı, beklemiyordum da.

 

 

"Görüşürüz güzel karım.." diyerek arkasını döndü.

 

 

"Görüşürüz.." dedim kaldım.

 

 

 

Bir süre öylece ona baktım ve daha fazla beklemeden kapıyı kapatıp arkamı dönmüştüm ki Çiğdem denen kız bana bakıyordu.

 

 

 

Acaba gördü mü bizi, gördüyse iyi oldu keşke bende öpseydim Timur'u.

 

 

 

Dudaklarımı da yana doğru kıvırdım, "Kocam işte karısına doyamıyor," diyerek yanından geçtim.

 

 

Suratının bozulduğunu fark ettim. Hiç de umurumda değildi, bozulsun.

 

 

 

Salondan içeri girdiğim de Asya masaya eşyalardan koyuyordu sanırım kahvaltı işi tamamlanmıştı. Arkasını bana döndüğün de yüz yüze gelmiştik.

 

 

 

"Günaydın canım," dediğim de gülümsedi, "Günaydın Neva hanım," dedi.

 

 

Başımı salladım.

 

 

 

"Meyve suyu mu çay mı?" dediğin de biraz düşündü.

 

 

"Bence çay , şekeriniz yükselmesin" dediğin de başımı salladım.

 

 

 

Çay içmek istiyordum bugün nedense. Canım da çay çekmişti.

 

 

Asya salondan çıktığın da bakışlarım Anne kıza kaydı sohbet ediyorlardı, "Ee sen anlatıve bakalum kiminlen sevdalusun?" diyerek kızına bakmıştı Asiye hanım.

 

 

Dicle bir an için panikler gibi olsa da, "Kimse yok Annecim hayatımda," dediğin de bana beni kurtar der gibi bakıyordu.

 

 

 

"Bence akşama kara lahana dolması çok iyi olur Asiye hanım," dediğim de başını bana çevirdiğin de gözlerimiz kesişmişti.

 

 

 

"Sevdun mi kara lahana dolmasinu?" dediğin de gülümsedim.

 

 

"Sevdum," dediğim de Dicle gülmüştü.

 

 

"He oluverecuk değil mu Aney bu karadenizlu gelun" dediğin de Asiye hanımın dudakları yana doğru kıvrılmıştı.

 

 

 

"He oluvecek kizim," dediğin de gözleri ışıldamıştı ve galiba mutlu da olmuştı bu konuşmamdan.

 

 

"Pek beceremedim sanki," dediğim de olmadı der gibi bakmıştım onlara.

 

 

"Olsun kizum sen normal da cüzel konişaysun," dedi ve bana gülümsedi.

 

 

"Teşekkür ederim efendim," dedim ve masaya doğru adımladım.

 

 

"Siz yaptınız mı," dediğim de ikisi de aynı anda, "Evet" diyerek başımı sallayıp arakamı dönerek masaya oturacaktım ki vazgeçip onları görebileceğim bir yere geçtim.

 

 

 

Kahvaltıya geçmeden önce, "Afiyet olsun" dedi Dicle gülümsedim.

 

 

"Teşekkür ederim," dedim.

 

 

"Afiyetler olsun gelinum," diyen Asiye hanıma baktığım da o da bana gülümseyerek bakmıştı.

 

 

"Teşekkür ederim efendim," dediğim de sanki bana biraz kızmıştı.

 

 

Suratı da değişmişti, ne oldu ki? Bir şey mi taptım ben?

 

 

"Bir şey mi oldu efendim," dediğim de başını salladı.

 

 

Şaşırmıştım, "He oldi neye efendum deyip durusun? Aney de baha kizim," dediğin de kalbim içinde bir şeylerin sızladığını hissettim.

 

 

Anne dememi istiyordu, daha önce söylemiştim sanırım hep mi söyleyecektim?

 

 

"Tamam Anne.." dediğim de dudakları yana doğru kıvrıldı, "bak oldi mi nasul oliymiş?" Dediğin de gülmüştü.

 

 

 

Bende ona gülümsedim, belirli bir yaşa gelmiş insanları mutlu etmeyi seviyordum.

 

 

 

Kahvaltımı geçmeden önce elindeki çay ile Asya salondan içeri girmişti.

 

 

Gülümseyerek girmesi Asiye hanımın da ona bakmasını sağlamıştı.

 

 

"Ben bu kizi sevdum da diğer kizi sevmedum, gönderelum oni," dediğin de bakışlarım onu bulmuştu.

 

 

 

Valla Asiye hanım onu bende sevmiyorum, ama işinden parasından da olsun istemiyordum. Kimsenin ekmeği işe oynamak istemiyordum, yoksa şimdiye çoktan Timur dan onu göndermesini istemiştim.

 

 

"Anne, Ayşe teyzenin kızı o nasıl gönderelim," dedi Dicle.

 

 

Asya çayı masaya bıraktı, "Bir istediğiniz var mı?" dedi ve bana baktı.

 

 

"He öyleydu değil mi o," dedi Asiye hanım.

 

 

"Yok canım gidebilirsin," dediğim de başını salladı ve arkasına dönüyordu ki aklına bir şey gelmiş olmalı geriye döndü, "Barlas bey sizi sormuştu," dediğin de şaşırmıştım.

 

 

Beni neden soruyordu ki?

 

 

"Ne söyledi?" dediğim de biraz yaklaştı bana doğru.

 

 

"İyi olup olmadığınızı sordu Neva hanım," dedi ve bana bakmaya devam etti.

 

 

"Teşekkür ederim canım söylediğin için ben bakarım bi ona," dedim.

 

 

Tamam diyerek başını salladı ve bu sefer gerçekten arkasını dönerek gitmeye başladı.

 

 

"O zaman birinuz konuşacak ha o kiz ile o ne biçum giyinmedur? Utanmasu heç giymeyeceğmuş," dediğin de gülmüştüm.

 

 

 

"Tamam ben konuşurum," dedi Dicle.

 

 

 

"İyi olur, yoksa kizi kovarum," dediğin de bakışlarım onu bulmuştu.

 

 

 

Kahvaltıya geçmeden önce onların atışmasını da izlemek güzel oluyordu.

 

 

"He bu Kaan dediği abinin arkadaşi olan Kaan mi?" Diye sordu Asiye hanım.

 

 

Çaydan bir yudum aldım ve Dicle'ye baktım.

 

 

 

"Evet anne o," dediğin de gözleri parlıyordu.

 

 

Kaan dedikten sonra kıza bir enerji geliyordu sanki, aşık olmak demek ki böyle bir şey.

 

 

 

 

Boş tabağı önüme çektim ve masadaki olanlardan içine koydum.

 

 

 

"Eyi, o halde akşama dolma yapalum, balik yapayruz, başka ne yapaluö?" dediğin de hem Dicle'ye hem de bana bakmıştı.

 

 

"Sevduğun bir şey var midur kizim?" dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

 

"Siz ne yaparsanız ben yerim efendim," dedim ve gülümsedim.

 

 

 

"Efendum değil," dedi kızarak.

 

 

Ah unutmuştum, "Olur anne, sen ne istersen onu yap," dedim.

 

 

 

Başını salladı, "İyi o halde ben mutfağa geçeyrum," dediğin de Dicle başını sallamıştı.

 

 

"Yardım lazım olduğu zaman buralardayım," Dedi Dicle.

 

 

"Aman galsun, her şeyi mahfedersun onunla heç uğraşmiyim bide ," dediğin de Oturduğu yerden kalkmış ve mutfağa doğru yürümeye başlamıştı.

 

 

"Seni seviyorum canım yengem," dediğin de Asiye hanım salondan çıkmıştı.

 

 

"Rice ederim canım," dediğim de gülümsedi ve elindeki telefonun ekranına baktı. Bende kahvaltımı yapmaya döndüm.

 

 

 

 

 

2 saat sonra.

 

 

İlaçlarımı da içtikten sonra uzanmak için odaya çıkmıştım, yemek ve ilaçlar beni yormuştu.

 

 

Hem aklımda bavulumdaki eşyalar gelmişti akşam yarın için bir şey çıkarmam gerekiyordu oradan.

 

 

Timur beğenir mi bilmiyorum ama ben çok severek yanımda taşıyordum onu, erkekler için olsa da yanımdan hiç ayırmamıştım.

 

 

Bavulu önüme çektim ve içini komple açmıştım, içindeki fotoğrafı çıkardım ilk ve onu hemen kenara koydum.

 

 

Fotoğrafa gözüm kaydığın da aklıma Timur'un bana izlettiği video geldi.

 

 

"Bir dakika bu.." dediğim de fotoğrafı elime aldım.

 

 

Aynı gömlekti, videodaki gömlek ile fotoğraftaki gömlek aynıydı.

 

 

 

 

Baba lütfen yapmamış ol, suçsuz yere öldürmemiş ol.

 

 

Moralim bozulmuştu, ya gerçekten yaptıysa? Yapsa bile murat bey suçlu olmalıydı. Öyledir umarım..

 

 

 

Bunu sadece babamdan öğrenebilirim ilk işim bunu sormak olacak gerçekten de sıkılmıştım bu kafamdaki soru işaretlerinden.

 

 

 

Bu fotoğrafı çıkarmasam iyi olur Timur üzülebilirdi. İçindeki bir kaç parça kıyafeti çıkardım ve aradığım şeyi en altta kalmış olmalı diyerek bavulda ne varsa çıkardım.

 

 

 

Her şeyi çıkardığım da neden burada değildi, buraya koymuştum sanırım. Yoksa koymamış mıydım?

 

 

 

Bavulun diğer gözlerini de aradığım da yoktu.

 

 

 

Canım sıkılmıştı, ben onu yanıma aldığımı sanmıştım ama almamışım. Neyse aklımda en azından yarın bir saatliğine çıkar evden alıp gelirim. İnşallah ona da izin verir.

 

 

 

 

Bavuldan çıkardıklarımı geri koymadım, dolaba yerleştirmeye karar verdim hepsini.

 

 

 

Kendimi geriye çektiğim de dolaba baktım kıyafetleri yerleştirmiş ve biraz da düzenlemiştim..

 

 

 

 

Güzel görünüyordu bence. Dolabın kapağını kapatıp, kendimi yatağın üstüne attım.

 

 

 

Telefonu elime alıp ekranı açtım, biraz internette gezinsem iyi olacak.

 

 

Telefonda gezinirken, wattsapa girmeye karar verdim ve girdim. Timur nereye gitmişti acaba.

 

 

 

Kocam yazısını yazdım ve onun fotoğrafını gördüm. Bu adam gerçekten çok yakışıklıydı, neden herkesin şimdi konuştuğunu daha iyi anlıyordum. Fotoğrafta yüzü tam net değildi yana dönmüş bir şekilde çekilen bir fotoğraftı.

 

 

 

 

Fotoğrafın üstüne tıklarken bir anda görüntülü aramaya geçti. Allah beni kahretmesin, hemen kapattım geri.

 

 

Ama çok geçti, Timur çevrimiçi olmuştu.

 

 

 

Yazıyor.. yazını gördüm ve panikledim.

 

 

"Salak Neva ne diye adamı görüntülü ararsın ki!" dedim sesli bir şekilde.

 

 

"Bir sorun değil mi? Müsait olmadığım için açamadım, iyi misin?" Yazısını okudum.

 

 

İyi ki de müsait değilmiş, "İyiyim bir sorun yok, elim çarptı yanlışlıkla aradım," yazıp gönderdim.

 

 

Anında mavi tik olmuştu bile.

 

 

Yazıyor.. diyordu yazıyordu gerçekten yine. Of yanlış oldu yazmasam daha mı iyi olurdu acaba?

 

 

"Hımm.. demek yanlış aradın, öyle olmasa aramayacaktın yani," yazıyordu.

 

 

Yazıyla bir kaç saniye bakıştım ve tam yazmak için tuşlara basıyordum ki ekranda onun aramasını gördüm.

 

 

 

Ne güzel yazıyorduk niye aradı ki şimdi of..

 

 

 

Telefonu açıp kulağıma götürdüm, "Efendim.." dedim kısık bir sesle.

 

 

"Demek yanlış aradın, ne yapıyordun da yanlış aradın?" diye sorduğun da ne diyeceğimi bilemedim.

 

 

Profiline bakacaktım mı diyecektim.

 

Yok yok onu söyleyemezdim.

 

 

 

"Neva, sorun değil, ne yapıyorsun?" dediğin de derin bir soluk vermiştim.

 

 

İyi ki ısrar etmemişti.

 

 

 

"Odadayım öyle uzanıyorum," dedim.

 

 

"Anladım, bende ofisteyim sen sormadın ama ben söyleyeyim dedim," dedi ve öylece kalmıştım.

 

 

 

Haklıydı, nasılsın diye sormadım ne yapıyorsun diye de sormamıştım.

 

 

"Özür dilerim aklımdan çıkmış," dediğim de gülme sesini duymuştum.

 

 

"Sevgili karım, panikleme lütfen seninle uğraşmak istedim sadece yoksa sormak zorunda falan değilsin," dedi ve Dudaklarının yana doğru kıvrıldığına adım kadar emindim.

 

 

 

"Teşekkür ederim," dedim incecik sesimle.

 

 

"Etme Neva," dedi ve ses gelmemişti.

 

 

 

"İstediğin bir şey var mı? Gelirken alıp gelirim," dediğin de canım tatlı istiyordu ama almazdı ki.

 

 

 

"Ne istersem alır mısın?" dedim

 

 

"Elbette ne istiyorsun?" diye sorduğun da dudaklarım yana kıvrılmıştı.

 

 

"Tulumba tatlısı alır mısın?" dedim.

 

 

"Neva, başka bir şey iste tatlı yasak sana," dediğin de moralim bozulmuştu.

 

 

 

"Tamam, başka bir şey istemiyorum o halde," dediğim de galiba moralimin bozulduğunu anlamıştı.

 

 

 

"Tamam Neva, gelirken ondan alacağım ama çok yemek yok bir tane," dediğin de gülümsemiştim.

 

 

"Tamam olur," dedim neşeli bir şekilde.

 

 

 

Ben ondan bir kaç tane aşırırdım nasıl olsa.

 

 

 

"Tamam birazdan geleceğim, görüşürüz kapatıyorum," dediğin de başımı sallamıştım.

 

 

Sonra yaptığım salaklığı anlayınca güldüm, "Tamam görüşürüz," dediğim de derin bir nefes sesi geldi kulağıma.

 

 

 

"Kapatıyorum.." dediğin de hala kapatmamıştı.

 

 

"Tamam, kapat.." dediğim de güldü.

 

 

 

"Sen kapat Neva.." dediğin de ben gülmüştüm.

 

 

"Tamam kapatıyorum o zaman," dedim neşeli çılan sesimle.

 

 

 

"Bekliyorum Neva," dediğin de gülümseyerek telefonu kulağımdan çekip kapatmıştım.

 

 

 

Sen kapat, yok hayır sen kapat yapacaktık neredeyse ama neyse ki ben uzatmamıştım.

 

 

 

Dudaklarımın yana doğru kıvrılmış bir şekilde telefona bakıp kalmıştım bir süre.

 

 

Telefonu bırakmaya karar verdiğim de telefonu yana attım ve kendimi geriye bıraktım.

 

 

Saate bakacaktım ama üşenmiştim o yüzden vazgeçip gözlerimi dinlendirmeye karar verdim.

 

 

 

 

Aklıma geçen gün olan şeyleri getirmek istemiyordum artık, ve güzel şeyler düşünmek istiyordum.

 

 

 

Acaba gerçekten Timur ile evli olsamdım nasıl olurdu diye düşündüm.

 

 

Bence güzel olurdu Timur mükemmel biri ve benimle bile bu şekilde ilgileniyorsa kim bilir gerçek bir eşiyle nasıl ilgilenirdi.

 

 

Bu düşünce canımı sıkmıştı, Timur'un başka biriyle evli olması neden canımı sıkmıştı ki?

 

 

 

Kendimi geriye döndürerek yüzümü yastığa gömdüm.

 

 

Düşünme Neva düşüneme, başka şeyler düşün diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

 

 

"Off.." diyerek geri kalkmıştım.

 

 

"Ya çiğdem ile evlenirse?"dedim sesli bir şekilde.

 

 

 

"Evlenmezdi değil mi?" dediğimde kendi kendime konuştuğumu anlamış oldum.

 

 

 

Kendimi tekrar geri bırakıp gözlerimi kapattım. Bir kaç kez derin derin nefes alıp verdiğim de sakinleşmiştim.

 

 

Birazda uykum gelmişti, birazcık kestirsem sorun olmazdı bence...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Arabada aldığım tatlı ile bakışıyorduk şu an. Bana tatlıyı aldırdığına inanamıyorum. Sesinden üzüldüğünü anlayınca onu kırmak istemediğim için alırım demiştim.

 

 

 

Şu an da almıştım, eve de varmak üzereydik.

 

 

"Abi tatlıyı akşam için mi aldın?" diyen Yiğit'in sesiyle ona döndüm.

 

 

 

"Öyle sayılır," dediğim de aynadan bana baktığını gördüm.

 

 

"Neva istedi," dedim.

 

 

"Ama yengenin şekeri yok mu? Hepsini mi o mu yiyecek?" dediğin de Polat'ta arkaya bakmıştı.

 

 

"Tabi ki de hayır Yiğit, akşam yerler diye o kadar aldım," dediğim he tamam dermiş gibi bana bakıyordu.

 

 

 

"Tamam abi," dedi ve önüne döndü.

 

 

"Akşam inci gelecekmiş onu almaya hanginiz gidecek?" dediğim de Polat'ın bakışları beni buldu.

 

 

"Ben giderim," dediğin de Yiğit ve ben ona bakmıştım.

 

 

"Neden hemen atıldın, bende gidebilirim" dedi Yiğit.

 

 

"Sen burada kalırsın diye demiştim çoğu şeyle sen ilgilendiğin için," dediğin de Yiğit'e mantılı gelmiş olmalı başını sallayıp önüne dönmüştü.

 

 

 

Bana tam olarak söylediği cevap yeterli gelmemişti, İnci'ye karşı özel hisleri mi vardı acaba?

 

 

Olsa neden Duyguyu görmeye gitsin değil mi?

 

 

 

Bence yoktu ben yanlış anlıyordum.

 

 

Polat camdan bakmaya başladığın da onun aslında benden ve Yiğit'ten bir şey sakladığını görebiliyordum. Hayatı neredeyse sırdan ibaretti.

 

 

 

Bir gün açılmasını beklemeliydim, sonuçta zorla onu konuşturamazdım değil mi?

 

 

 

Araba durduğun da eve geldiğimiz anladım ve tatlıyı elime alıp arabadan çıktım.

 

 

 

Kapıda Barlas ve Engin ikisi konuşuyorlardı ki bizi görünce konuşmayı bıraktılar ve Barlas kapıyı sonuna kadar açtı.

 

 

 

Bakışları bir an için elimdeki poşete kaysada kendini toparladı ve başını önüne eğdi.

 

 

 

Yürümeye başladığım da önünden geçerken bir kaç saniyeliğine ona bakmıştım ama sonra devam ettim.

 

 

 

Kapıya geldiğim de zile basmak üzereydim ki, kapı açıldı.

 

 

 

"Tamam Anne söyleyeceğim," diyen Dicle'yi karşımda bulunca benim geldiğimi yeni görmüştü.

 

 

"Aa geldin mi abi," diyerek sırıtıyordu.

 

 

"Ne söyleyeceksin?" dediğim de bana baktı.

 

 

 

"Annem korumalardan, pirinç isteyecekmiş kalmamış evde de," dediğin de başımı salladım.

 

 

"Barlas," diye seslendiğim de Barlas koşturarak gelmişti.

 

 

"Efendim Timur bey," dediğin de ona bakmıştım.

 

 

"Ne eksikti demiştin?" diye Dicle'ye döndüm.

 

 

"Pirinç abi," dediğin de Barlasa döndüm.

 

 

"Duydun alın gelin hemen," dediğim de başını eğdi ve arkasını dönerek gitti.

 

 

"Gel abi," diyerek kenara çekildiğin de içeri adımladım.

 

 

 

"Al bunu anneme ver," diyerek elimdeki poşeti ona uzattım elimden çekip aldığın da poşete bakıyordu.

 

 

"Tatlı mı bu?" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Annem helva yapmıştı gerek yoktu ama olsun belki herkes helva yemez," dedi.

 

 

"Neva istedi," dediğim de kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı.

 

 

"Abi şekeri var yengemin ne tatlısı?" dediğin de bunu bende biliyordum ama canı çekmişti.

 

 

"Çok yemeyecek zaten bir tanecik yese bir şey olmaz," dediğim de başını salladı.

 

 

"O nerede?" diye sorduğum da.

 

 

Gülümsedi, "Uyuyor, az önce annem çağır gelsin demişti ama onu bakmaya odaya çıkmıştım ki, uyuduğunu görünce geri çıktım," dedi.

 

 

"İyi yapmışsın," dediğim de gülümsemişti.

 

 

"Tamam abi, ben anneme bunu vereyim," dediğin de başımı salladım.

 

 

O mutfağa geçti, ben ise salona doğru adımladım.

 

 

Odaya çıkmaya karar verdiğim de yönümü merdivenler tarafa çevirdim ve çıkmaya başladım.

 

 

 

Uyurken izlemeyi seviyordum. Ölene kadar da izleyebilirdim. Odanın önüne geldiğim de, kapıyı yavaş bir şekilde açtım.

 

 

Odaya doğru yürüdüğüm de başımı çevirdim ve Dicle'nin de dediği gibi uyuyordu.

 

 

Hemde baya derin bir uykudaydı, ve yine dudaklarını aralamıştı.

 

 

Gülümsemeden edemiyordum, bu şekilde uyuması beni gülümsetiyordu. Birde horlasa tam olacak..

 

 

Gülümseyerek yanına adımladığım da yüzünü inceliyordum.

 

 

Çok güzel uyuyordu ne zaman gerçekten benim karım olacaksın merak etmeden edemiyordum.

 

 

Daha ona açılamamıştım bile, açılsam da ne değişir onu da bilmiyorum.

 

 

Yanına çöküp onu izlerken, yüzünün buruştuğunu görünce ne olduğunu anlamaya çalıyordum.

 

 

Beden yüzü uyurken değişmişti ki?

 

 

Yana döndü ve karnını tutmaya başladı. Karnı mı ağrıyordu acaba?

 

 

"Neva.." diye kısık bir sesle seslendiğim de bana döndü ve yavaş bir şekilde gözünü açtı.

 

 

"Ne oldu?" dediğin de güldüm.

 

 

"Bilmiyorum sen söyle ne oldu?" dediğim de gözleri kapanmıştı ve eliyle başını tutmuştu.

 

 

"Rüya görüyorum değil mi?" diye kendi kendine konuştuğun da benim gerçek olduğumu anlayamamıştı sanırım.

 

 

"Güzelim karnın mı ağrıyor? Uykunda karnını tuttun?" dediğim de başını hızlı bir şekilde çevirdi.

 

 

"Rüya değilmişsin," dediğin de gülümsemiştim.

 

 

"Rüya olamayacak kadar gerçeğim," diyerek göz kırpmıştım.

 

 

"Hadi kalk bakalım uykucu," dedim gülümseyerek.

 

 

"Saat kaç ki?" dedi.

 

 

 

"16.30" dedim ve ona baktım.

 

 

"Ayy.. gerçekten de baya uyumuşum," dediğin de yatakta oturur hale gelmişti.

 

 

 

"Getirdin mi tatlımı?" dediğin de güldüm.

 

 

"Uykunda bile onu mu düşündün?" dediğim de başını salladı.

 

 

Güldü, "Rüyamda hepsini yiyordum, çok güzeldi," dediğin de gözleri ışıldamıştı.

 

 

 

"Gerçekte yiyemezsin o kadar," diyince yüzü düştü.

 

 

"Biliyorum, hatırlatma lütfen" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Alt kata iniyorum ben şimdi, uyuma ama biraz bir şeyler atıştır, akşama daha var," dedim.

 

 

"Acıktım bende," dedi neşeli bir sesle.

 

 

"Tamam hadi bekliyorum," dediğim de başını salladı.

 

 

Son kez bakıp arkamı döndüm ve odadan çıktım...

 

 

 

 

 

Neva.

 

Timur odadan çıktığından beridir karnımda ağrının neden olduğunu biliyordum ama ben hazır değildim ki?

 

 

 

Of.. ya yoksa burada? Var mıydı acaba diğer odada falan?

 

 

Yataktan kalktım ve diğer odaya doğru gitmek için kapıyı yavaş bir şekilde açtım.

 

 

Geri odanın kapısını kapattığım da odanın önüne geldim ve bu kapıyı da açtım. Kapıyı kapatmamıştım, dolaba doğru yöneldiğim de aradığım şeyin orada olduğunu umut ederek dolabın küçük çekmecelerini tek, tek açtım.

 

 

 

Hiç birinde yoktu son bir tane çekmece kalmıştı ve onu açtığım da dudaklarım yana kıvrıldı.

 

 

"Sonunda," diyerek elime aldığım da ayağa kalktım ve kapıya doğru yöneldiğim de Timur'u görünce afalladım.

 

 

Elimdekini hemen arkama sakladım.

 

 

"Neden geldin?" dediğim de bakışları arkada olan elimdeydi.

 

 

"Ne saklıyorsun?" dedi.

 

 

"Hiç. Hiç bir şey saklamıyorum," dedim.

 

 

"Emin misin?" dedi ve tek kaşıda havaya kalkmıştı.

 

 

"Timur, seni ilgilendirmiyor özel bir şey," dediğim de düşünür gibi olmuştu.

 

 

Dudakları yana doğru kıvrıldığında, "Demek o yüzden karnın ağrıyordu?" diye sorduğun da anladığını anlamış oldum.

 

 

"Tamam anladıysan şimdi gider misin?" dediğim de gülümsedi ve başını sağa sola salladı.

 

 

"Gidiyorum ama seni bekliyorum salonda," dediğin de başımı salladım.

 

 

 

Arkasını döndüğünde gittiğini anladım ve diğer odaya gitmek için bende odadan çıktım...

 

 

 

 

 

 

 

Merdivenlerden inerken rahat değildim, ilk günüm biraz ağrılı geçiyordu ve galiba bugün de ağrıyacakmış gibi de duruyor.

 

 

 

 

Salona adımı attığım da Timur'un bakışları beni buldu. Yanına doğru gidecektim ki bir şeyler yesem iyi olacaktı.

 

 

"Ben bir şeyler atıştırıp geleceğim," dedim ve gülümsedim.

 

 

"Afiyet olsun," dedi ve gülümsedi.

 

 

Ona arkamı döndüm ve salondan çıktım.

 

 

 

Mutfağa girmeden önce kokular buraya kadar geliyordu, Asiye hanım sanırım döktürüyor olmalı.

 

 

 

Mutfağa adımı attığım da içeri baktığım da herkes bir şeylerle uğraşıyordu Dicle'nin bile elinde işi vardı.

 

 

 

"Kolay gelsin, yardım lazım mı?" dediğim de hepsinin bakışları beni buldu.

 

 

 

"Günaydın.." dedi Dicle.

 

 

 

Öyle diyince Asiye hanımın bakışlarıyla utanmış ve birazda uyuduğum için çekinmiştim.

 

 

 

"Gel kizim, acitun mi?" dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

 

 

Gülümsedi, "Şekerin yüksek kizim aç kalmaman gerekiymiş, dolmadan vardur ister misun?" dediğin de diyeceğimi bilememiştim.

 

 

 

"Dicle, hadi yengene bir şeyler hazirlayiver," dedi Asiye hanım.

 

 

 

"Hayır, hayır ben kendim hazırlarım, sen işini hallet canım," dediğim de Dicle başını salladı.

 

 

 

"Asya kizim yardım et gelinume," dedi Asiye hanım.

 

 

 

"Tamam efendim," dedi Asya.

 

 

 

Asya'nın yanına doğru adımladığım da bana gülümsemişti ve eline bir tabak almış dolmalardan koyuyordu.

 

 

 

"Yeterli canım," dediğim de bırakmış ve bana bakmıştı tencerenin kapağını da kapatmıştı.

 

 

 

 

 

"Başka ne koyayım," dedi Asya.

 

 

"Yoğurt var mı?" dediğim de başını salladı.

 

 

Eline küçük kaseyi de alıp, arkasına döndü ve dolaba doğru yöneldi.

 

 

2 dakika sonra yanıma geldi ve, "Burada mı yiyeceksiniz efendim?" Dedi Asya.

 

 

Hayır anlamında başımı salladım, diğerleri iş yaparken burada yiyemezdim Timur'un yanına yemek daha mantıklı geliyor.

 

 

 

Benim için küçük bir tepsi hazırladı, "Ben götürüyorum efendim salona sizde gelin," dediğin de itiraz edecektim ki çoktan arkadını dönmüştü bile.

 

 

"Kolay gelsin, birazdan gelirim bende," diyerek mutfaktan çıktım.

 

 

 

Dicle'nin sesini duymuş gibi olmuştum ama emin de olamadığım için yürümeye devam ettim.

 

 

Asya tepsiyi bırakmış dönüyordu ve bana baktı gülümseyerek yanımdan geçip gitti.

 

 

 

"Mutfakta neden yemedin?" dedi Timur.

 

 

Yanına adımladığım da, "utandım.." diyerek gülümsedim.

 

 

 

"Neyden utandım?" dedi nazik ve kibar bir şekilde.

 

 

Dolmadan bir tane ağzıma attım ve onu çiğnemeye başladığım da Timur'a dönmüştüm.

 

 

"Annen ve Dicle den," dediğim de bir kaşık da yoğurtan almıştım.

 

 

 

"Neden utandın ki, utanacak bir şey yapmıyorsun?" dediğin de başımı hayır anlamında salladım.

 

 

"Yarın gece oruça kalkacak mısınız?" dediğim de başını salladı.

 

 

"İşte bu yüzden, onlar bir şeyler uğraşıyor ben anlamıyorum ve yanına geldim, aynı şekilde siz oruç tutarken ben yiyeceğim," dedim.

 

 

"Ama senin elinde olan bir şey değil ki, hasta olduğun için tutamıyorsun," dedi ve ona baktım.

 

 

Haklıydı ama gene de bu beni üzüyordu, babam tutmuyordu zaten benim için sorun olmuyordu ama, hepsi tutacaktı burada.

 

 

"Senin sağlığın her şeyden daha önemli Neva sakın böyle düşünme," dediğin de son dolmayı yiyordum.

 

 

Yoğurt kasesini elime aldım ve onu da iştahlı bir şekilde kaşıkladım.

 

 

O da bittiğin de tepsiye geri koymuştum başımı Timur'a çevirdiğim de beni gülerek izlediğini gördüm.

 

 

"Neden öyle bakıyorsun?" dediğim de gülümsemesi daha da genişlemişti.

 

 

"Hasta olduğun için mi kadar iştahlısın?" dediğin de utanmıştım.

 

 

Yanaklarım bile kızarmıştı.

 

 

"Ne alakası var canım," diyerek tepsiyi elime aldım.

 

 

"Bence var alakası," dediğin de gülüyordu.

 

 

"Yok," dedim ve önümden geçiyordum ki bir anda ayağım kaydı ve elimdeki tepsi kafamdan aşağı gitti ve bende Timur'un kucağına düşmüştüm.

 

 

 

"Ay.. gitti tepsi," dediğim de yerdeki tepsi ve kırılan tepsiye bakıyordum.

 

 

"Kırdım da kaseyi ," dedim üzgün bir sesle.

 

 

"Burda önemli olan kase mi?" diyen Timur'a başımı çevirdim ve burun buruna geldik.

 

 

 

"Ne önemli olan?" dediğimde yüzü tuhaf bir hal almıştı.

 

 

"Rahat mısın?" dedi ve güldü.

 

 

"Neyden Rahat mıyım?" diye sordum şaşkın bir şekilde.

 

 

"Bilmem bir düşün bakalım," dedi ve sırıtmıştı.

 

 

Neden sırıtıyor ya bu?

 

 

"Niye gülüyorsun sen?" dediğim de sesli gülmeye başlamıştı.

 

 

"Anladım ben sen baya rahatsın, benim için sorun yok istediğin kadar kalabilirsin," dediğin de nerede olduğuma baktığım da gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

 

 

"Aa.. Timur," diyerek hemen ayağa kalktım.

 

 

"Çok özür dilerim, bir anda olunca ben anlayamadım gerçekten şey oldu," diyerek paniklemiştim.

 

 

O ise bana gülüyordu.

 

 

Of çok utanmıştım, gözlerimi ondan çekmek istiyordum ama o bu şekilde gülerken de imkansız gibi geliyordu.

 

 

"Benim için bir sakıncası yoktu," dedi ve güldü.

 

 

Daha da çok utandım, "Gidiyorum ben," diyerek yanından gidiyordum ki kolumdan tuttu.

 

 

 

"Şaka yapıyorum Neva, utanma benden, ben senin her şekilde kocanım ," dediğin de daha çok utanmıştım.

 

 

"Timur ya.." dediğim de kahkaha atmıştı.

 

 

 

Yanından sinirli bir şekilde geçmiştim, "Nereye güzelim," dediğin de arkamı döndüm.

 

 

 

"Bana güzelim deme!" diyerek onu uyardım kaşlarımı da çatmıştım.

 

 

"Peki güzelim," dedi ve dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

 

"Deme demiştim," dediğim de evet anlamında başını salladı.

 

 

"Bende peki güzelim dedim," diyerek karşılık vermişti.

 

 

"Of aman be ne halin varsa gör! kocaymış sahte koca," diyerek söylendim ve salondan çıktım. Arkamdan güldüğünü de duymuştum...

 

 

 

 

3 saat sonra.

 

 

3 saattir mutfaktaydık neredeyse inci de gelmek üzeredir onun erken geleceğini düşünüyordum. Mesajda öyle söylemişti çünkü.

 

 

 

Asiye hanıma yemeklerde yardım etmiştim, çok fazla dokundurtmasa da ucundan kıyısından yapmıştım bende bir şeyler.

 

 

 

Karnımın da ara ara ağrıması da canımı sıkıyordu.

 

 

 

Tam da gününü bulmuştu ne vardı bir kaç gün sonra olsa.

 

 

 

İçimden söylenerek salona girmiştim, Dicle de arkamdan ellerini yıkayıp geliyordu.

 

 

 

"Sanırım her şey bitti," diyen Timur'a baktım.

 

 

"Evet bitti, ama Annen de bitti sanırım kadın kaç saattir uğraşıyor," dediğim de gülümsedi.

 

 

"Öyledir yorulmaz o," dediğin de on katılmıştım.

 

 

Gerçekten de yorulmamıştı benim şahtım kaymıştı resmen.

 

 

"Amanın çekilin yatacağım ben az," diyen Dicle'nin sesiyle ona dönmüştük.

 

 

Üst kata mı çıkıyordu, evet gerçekten de üst kata çıkmaya başlamıştı.

 

 

"İşte yorulan belli oluyor," dediğin de gülmüştüm.

 

 

 

"Bende bir üstümü falan değiştirsem iyi olacak," diyerek yanından ayrılmak için merdivenlere doğru yöneldim.

 

 

 

 

 

Üstümü değiştirip alt kata inmeye başladım, merdivenlerden tek, tek indiğim de Timur aynı yerinde oturuyordu.

 

 

 

Bu adam hiç mi yorulmuyor ya?

 

 

"Ne yapıyorsun?" dediğim de başını kaldırdı ve bana baktı.

 

 

"Şirket işlerini buradan yapıyorum,"diyerek beni incelemişti.

 

 

 

"Ne işi ki onlar?" diyerek Telefona bakmak için yanına doğru adımladığım da yanında durdum.

 

 

Biraz yakınına oturduğum da ona baktım, "bakayım mı?" dedim neşeli bir sesle.

 

 

"Merek mi ediyorsun?" diye sorduğunda gözleriyle komple yüzümü incelemişti.

 

 

Nedeni anlayamasam da sürekli yapıyordu bunu.

 

 

"Yani, birazcık," dediğim de gülümsedi.

 

 

 

"Birazcık," dedi ve tek kaşını kaldırdı.

 

 

"Ya.. tamam birazdan fazla olabilir," dedim ve güldüm.

 

 

Ama gülüşüm karnımın ağrısı yüzümden çabuk söndü.

 

 

"Ne oldu?" diye sorduğun bir şey der gibi başımı sağa sola salladım.

 

 

"Göstermeyecek misin?" Dedim.

 

 

Elindeki telefonu bana doğru uzattığın da ekranan baktım, bir sürü sayılar ve yazılar vardı, neydi ki bunalar?

 

 

 

"Ne bunlar?" dediğim de ekrana bakmaya devam ediyordum.

 

 

"Şirket işleri demiştim," diyerek bana bakmıştı.

 

 

Bende başımı telefondan kaldırıp ona baktım, "neden bunlar için şirkete gitmiyorsun?" dedim.

 

 

 

Dudakları yana doğru kıvrıldı, "Unuttun mu artık o senin şirketin, hisselerin hepsini sana verdim," dediğin de daha şimdi aklıma geliyordu.

 

 

 

Doğru hepsini bana vermişti iyi de ben şirket işinden anlamam ki?

 

 

 

"Ben anlamam ki bunlardan, benim yerime sen yaparsın değil mi kocam," dediğim de dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

 

"Yaparım karım," diye karşılık verdiğin de neşesini görebiliyordum.

 

 

 

"Bugün biraz değişiksin?" diye sorduğun da şaşırdım.

 

 

"Kim ben mi?" dedim ve bir elimlede kendimi göstermiştim.

 

 

Başını salladı, "Evet, kocam falan demeler," dediğin de yüzümü inceliyordu sanki hiç bir mimiğimi kaçırmak istemiyormuş gibiydi.

 

 

 

"Rahatsız mı oldun? Şey özür dilerim demem bir daha," dediğim de üzülmüştüm.

 

 

Sahte de olsa kocamdı ne vardı yani kocam dediysem!

 

 

"Sence rahatsız olmuşa mı benziyorum?" diye sorduğun da gülüyordu.

 

 

"Hayır, hiç benzemiyorsun hatta bence mutlu bile oldun," dediğim de başını salladı.

 

 

"Ee ama neden?" dedim şaşırarak.

 

 

"Sen neden söylediysen bende ondan mutlu oldum," dedi.

 

 

"Hım ben mi, ben öylesine demiştim, sende öylesine mutlu oldun o zaman," dedim.

 

 

Başını sallayarak telefonu kapatmıştı, "Neva karnın mı ağrıyor?" diye bir anda sorunca afalladım.

 

 

"Nereden anladın?" diyerek elimi karnıma götürdüm.

 

 

"Horon tepiyorlar sanırım," dediğim de bir kahkaha attı.

 

 

Karnımın ağrısını unutup onun gülüşüne takılı kaldım.

 

 

Ne güzel gülüyordu öyle?

 

 

"Ne yapıyorlar? Ne yapıyorlar?" diye sordu gülüşlerinin arasında.

 

 

"Horon tepiyorlar," dediğim de yüne kahkaha atmıştı.

 

 

"Seni gülerek görmek güzel ama komik olan ne?" diye sorduğum da gülmesini durdurdu ve bana baktı.

 

 

"Horon da mı biliyor senin karnın?" Dedi ve güldü.

 

 

"He biliy ne oldi?" dediğim de yine kahkaha atmıştı.

 

 

"Ya niye her dediğime gülüyorsun?" diye sorduğum da bende gülüyordum.

 

 

 

Bilerek o şekilde cevap vermiştim.

 

 

"Demek biliy," dediğin de gülerek başımı salladım.

 

 

"Tam Karadeniz gelinisin sen o zaman?" diye sorduğunda başımı salladım.

 

 

"Doğuştan herhalde," diyerek güldüm.

 

 

Ama gülmem yine yarıda kalmıştı karnıma yine bir ağrı saplanmıştı.

 

 

"Benim uşağu heç böylen mutli görmediydum sağolasun gelin kizim," diyen Asiye hanımın sesiyle ikimiz de arkama bakmıştık.

 

 

Gülümseyerek bize bakıyordu,ve onda Dicle'nin de gülümseyerek bize baktığını gördüm.

 

 

"Annem doğru der gelin kizimiz, abimin bu kadar kahkaha attığına ilk kez şahit oluyoruz?" dedi şaşkın ve bir o kadarda mutlu bir şekilde söylemişti sözlerini.

 

 

 

"Öyledur," dedi Asiye hanım.

 

 

Sanki gözleri dolmuştu, yoksa ben mi yanlış görmüştüm.

 

 

Asiye hanım karşımıza gelip, oturdu aynı şekilde Dicle de öyle Annesinin sağına oturmuştu.

 

 

"Teşekkür ederiz yenge," diyen Dicle olmuştu.

 

 

Asiye hanım manidar ve teşekkür eden bir yüz ifadesiyle bakıyordu bana.

 

 

Ama ben bir şey yapmamıştım ki? Timur ben ne söylesem gülüyordu.

 

 

Başımı ikisinden çekip Timur'a çevirdiğim de artık gülmüyordu.

 

 

Ama bakışları da hep bendeydi, sürekli bendeydi.

 

 

Asiye hanım ve Dicle'ye döndüğüm de tam onlara teşekkür etmeyin diyecektim ki kapı zilinin sesi salonda duyuldu.

 

 

"İnciler mi geldi?" diyerek ayağa kalkmıştım.

 

 

"Onlar gelmiş olmalı Polat almaya gitmişti," dedi Timur ve başımı sallayıp onları karşılamak için salondan ayrıldım.

 

 

Kapıyı benden önce Çiğdem denen kız aşmıştı bile.

 

 

Tam da tahmin ettiğimiz gibi İnci ve Asel kapıda bana bakıyorlardı.

 

 

İkisinin de yüzünde bir gülümseme vardı.

 

 

 

"Alya teyze balı.." diyerek Asel koşturdu yanıma doğru.

 

 

Ayaklarımın dibine geldiğin de kollarını bana açtı ve bende kollarımı açıp onu kucağıma aldım.

 

 

"Minik tavşanım kilo almış birazcık," diye gülerek söylediğim de bana sarılmayı bırakıp kendini geri attı.

 

 

"Hayır ben kilo almadım Alya teyze balı, değil mi abla?" diyerek arkasına bakmıştı.

 

 

Ablası da içeri girerken Çiğdeme bakmış ve yanımıza doğru adımlamıştı.

 

 

 

"Asel birazcık kilo aldım," dedi ve gülümsedi.

 

 

"Hıh sensin kilolu şuna bak duba gibi olmuş bana diyor kilo almış diye," dediğin de gülmemi durduramamıştım.

 

 

"Çok ayıp Asel!" Diye uyardığın da İnci ona bakmıştım.

 

 

"Bırak biraz da ben sarılayım Asel," dedi İnci ama Asel bırakmak yerine daha sarılınca bana gülümsemiştik ikimiz de birbirimize.

 

 

"Hadi geçelim, Kayınvalidem burada," dediğim de İnci başını sallamıştı.

 

 

"Asiye Kandemir burada mı?" dediğin de başımı salladım.

 

 

"O kim? Yakışıklının annesi mi?" diye sorduğun da kıkırdamıştı.

 

 

"Evet," dedi inci.

 

 

"Hadi geçelim," diyerek İnciye yürümesini işaret etmiştim.

 

 

"Asel in Alya teyzenin kucağından," dediğin de Asel ablasına baktı, sonra da bana baktı, "ineyim mi?" Diye sordu.

 

 

"İndirmem gerekiyor minik tavşanım karnım ağrıyor," dediğim de başını sallamıştı ve yavaş bir şekilde yanıma indirdim.

 

 

Elimi tutup salondan içeri girdiğimiz de Tüm gözler bizi buldu.

 

 

Asel'e baktığım da Asiye hanıma bakıyordu.

 

 

İnci'nin bakışları da Asiye hanıma kaymıştı Timur'un annesini merak etmişti gözlerinden anlamıştım bunu.

 

 

"Hoş geldiniz," diyen kişi Dicle'ydi.

 

 

"Hoş bulduk," dedi İnci.

 

 

 

"Hoş bulduk, esmer civciv," diyen Asel'e bakmıştık.

 

 

"Asel! Ayıp," dediğin de İnci Asel ise omuz silkeleyip ablasını umursamamıştı.

 

 

"Civciv ha," diyen kişi de Dicle olmuştu.

 

 

Asiye hanım da gülümseyerek Asel'i izliyordu.

 

Sanırım Asel'i sevmişlerdi.

 

 

"He esmer civciv, bugün okulda civciv yarışı yaptık ya oradan aklıma geldi," dediğin de gülmüştük.

 

 

"O nasıl yarış ya öyle?" dedi Dicle.

 

 

 

Asel kıkırdadı, "boş er cinım sen anlamazsın çocuk işleri," dediğin de herkes gülmüştü.

 

 

"Anne görüyorsun değil mi? Çok tatlı biri," dedi Dicle .

 

 

Asiye hanım ise gülümseyerek bizi izliyordu.

 

 

 

 

"Ayakta mı duracaksınız?" Diyen kişi Timur'du.

 

 

Haklıydı ayakta kamıştık. Koltuklara doğru yürümeye başladığımız da ben Timur'un yanına oturmuştum.

 

 

Asel ve İnci de yanıma oturunca bakışlar onların üstündeydi.

 

 

"İnci bu, kayınvalidem Asiye hanım," dedim Asiye hanımı işaret ederek.

 

 

Asiye hanıma bakarak, "Asel ve inci," diyerek onleı tanıtmıştım.

 

 

"Asiye farklı isim kim koymuş?" dedi Asel.

 

 

"Aney koydu," dedi Asiye hanım gülümsemişti de.

 

 

 

Asel bana döndü, "Alya teyze balı," dediğin de başımı ona çevirdim.

 

 

"Benim de adımı annem koymuş, değil mi?" Dediğin de hepsi bana bakmıştı.

 

 

İnci Asel'e baktı, "Asel, evet annemiz koydu," dediğin de Asel bana bakıyordu.

 

 

"Anne güzel şey olmalı," dediğin de Hepsinin de yüzü düşmüştü.

 

 

Benimde yüzüm düşmüştü. Asel'i anlayabiliyordum.

 

 

 

"Ee cimcime sen kaça gidiyorsun?" diye sorduğun da Dicle Asel eliyle bir işareti yaptı.

 

 

"Okumayı öğrendin o zaman?" dedi Dicle.

 

 

"Ben zaten biliyorum ki, ana sınıfında harfleri öğrendim ve 1.sınıftada okumayı az çok öğrendim," dedi Asel.

 

 

 

"Aferin sana," dedi Dicle.

 

 

"Teşekkürler," dedi Asel.

 

 

Çiğdem ve Asya salondaki masayı hazırlıyordu. Tam Dicle bir şey soracak olmuştu ki zil sesini duymuştu herkes.

 

 

Dicle ayağa kalktı, "Ben bakayım," diyerek salondan ayrıldı.

 

 

"Neden bize gelmiyorsun hiç? hep biz senin yanına geliyoruz," Asel den gelen bu soruyla ona baktım.

 

 

"Geleceğim canım ama işlerim vardı," diyerek ona gülümsedim.

 

 

"Nerede o iş? Kafeye de gelmiyorsun?" dediğin de haklı olduğunu anlamıştım.Haklıydı ne kafeye gidiyordum ne de yanlarına gitmiştim.

 

 

 

Aslında ben İnci'nin evine hiç gitmemiştim. Asel bu yüzden kızgın ve üzgündü.

 

 

Salondan içeri giren Rauf bey ve Asaf ile tüm bakışlar onları bulmuştu.

 

 

"O kim?" Diyen Asel oldu.

 

 

Bakışları Asaf'ın üstündeydi ve Asaf da içeri girer girmez Asel'e bakmıştı.

 

 

Rauf beyin elini tutuyordu.

 

 

Asaf ne ara bu kadar Rauf beye yakın olmuştu ki?

 

 

 

"Merhaba," diyen Kişi Rauf beydi.

 

 

"Geçin şöyle Rauf amca," dedi Dicle.

 

 

Annesinin yanını işaret etmişti. Rauf bey de başını sallayarak Asaf'a baktı be yürümeye başladılar.

 

 

Zil sesi yine duyulunca herkes susmuştu.

 

 

Asel ve Asaf birbirine bakıyordu.

 

 

 

Asel'in bakışları beni buldu ve bir şey söyleyeceğini anladım.

 

 

Ama sanırım kulağıma söyleyecekti. Biraz eğildim ve konuşmasını bekledim.

 

 

"Alya teyze balı, çok tatlı o kim?" diyerek kulağıma fısıldadığın da gülerek geri çekilmiştim.

 

 

 

"Bu kim?" diyen de Asaf oldu. Asel'in kim olduğunu merak ediyordu.

 

 

Dicle içeri girdiğim de Arkasında Kaan vee Cihat vardı.

 

 

Asiye hanım ayağa kalktı, "Hay de sofraya geçun," dedi.

 

Herkes ayaklanmıştı. Asel ise çekinerek oturduğu yerden yere inmiş ve bakışları Asaf'ın üstündeydi.

 

 

 

 

 

Herkes sofraya geçtiğin de sofrada yok yoktu mübarek her şeyde vardı ve bunların yarısından dazlasını hazırlayan kişi de Asiye hanımdı.

 

 

Asel yanımda şaşkın bir şekilde sofraya bakıyordu.

 

 

"Afiyet olsun," dedi Asiye hanım.

 

 

Kaan ve Cihat yan yana oturmuştu. Cihat'ın yanında ise Asaf vardı Asaf'ın yanında Rauf bey vardı.

 

 

 

Asel benim yanımdaydı, Asaf ile de karşı karşıya kalmışlardı.

 

 

Dicle de Rauf beyin yanında karşımızdaydı. Timur benim sağımda kalmıştı ve Herkesten, "Afiyet olsun" sesleri duyulduğun da benim bakışlarım Kaan'a kaymıştı.

 

 

Sessizdi bugün biraz sanki, yada bilmiyorum bana da öyle gelmiş olabilir.

 

 

 

Emin olamayarak yemeklerden yemeden önce Başımı Asel'e ve İnci'ye çevirmiştim.

 

 

"Siz yediniz mi?" dediğim de Asel başını hayır anlamında salladı.

 

 

"Yemekler çok fazla ve neden balıklar bu kadar çok," dediğin de Asiye hanım ve Dicleden gülme sesi gelmişti.

 

 

"Karadenizli Alya teyzenin ailesi," dedi İnci.

 

 

Asel hepsine baktı, "Karadenizliler hep balık mı yiyor?" diye sorduğun da, "Evet kızım hiç mi duymadın okulda falan," diyen Asaf'ın sesiyle hepimiz ona bakmıştım.

 

 

 

"Duymadım sana ne sana soran mı oldu," dedi Asel burun kıvırarak.

 

 

 

Asaf çattık ya dermiş gibi bir bakış atmıştı Asel'e.

 

 

Her şeyi neden böyle kolay kabul etmişti ki Asaf, sanki bu aileye aitmiş gibiydi, Hulusi bey ile tanımıyormuş gibiydi.

 

 

 

Asel ablasına baktığın da, "Ben balık yemek istemiyorum, başla bir şey koyar mısın tabağıma," diyerek Ablasına bakmıştı.

 

 

"Ne koyayım ben minik tavşanıma," dediğim de Asel bana bakmıştı.

 

 

Bakışlarını benden çekip, Asaf'a baktığında Asaf'ın gülümseyen yüzüyle karşılaşmıştık.

 

 

Sanırım Asaf minik tavşanım kelimesine gülmüştü.

 

 

 

Asel ona kızarak baktığın da başını bana çevirmişti.

 

 

"Şunlardan koyar mısın?" dedi Asel.

 

 

"Şunlar değil, köfte onlar köfte," dedi Asaf bilmiş bir şekilde.

 

 

"Sana ne ya neyse ne? Sana mı koy dedim!" dedi sert bir şekilde.

 

 

"Asel!" diye uyarmıştı İnci.

 

 

Rauf bey de, "Asaf sende her lafa atlama çocuğum," dediğin de Asaf'ın bakışları Rauf beyi bulmuştu.

 

 

"Sen onun babası mısın?" diye sordu Asel.

 

 

Herkes de Rauf beye bakmıştı, "Evet babasıyım," dediğin de Asaf hiç şaşırmamış gibiydi.

 

 

Cihat'ın gülümseyen bakışları Rauf bey ve Asaf'ın üzerindeydi.

 

 

 

Kaan ise sessiz bir şekilde olanı biteni izliyordu ve arada kaçamak bakışları Dicle'ye kayıyordu.

 

 

 

"Sana hiç benzemiyor," dedi Asel.

 

 

 

"Artık yemeğini ye Asel," dedi İnci.

 

 

Asel de ablasına döndü ve tabağına koyduğum köftelerden yemek için çatalı falan eline aldı.

 

 

 

Asiye hanımın bakışları Asel'in üstündeydi. Gülümseyerek ona bakıyordu, balık lafını duyduğundan beridir Asiye hanım gülümseyerek Asel'i izliyordu.

 

 

Daha fazla bakmayı bırakıp yemeklerden yemeğe başladı bende aynı şekilde yemeklerden önüme aldım ve yemeğe başladım.

 

 

 

Yarım saat sonra yemek işi bitmişti ve sıra tatlılara gelmişti.

 

 

 

Herkesin önüne helvadan ve tulumba tatlısından konmuştu ama benim önüme kimse bir şey koymamıştı.

 

 

Asel bana baktı, "Benimkilerde yiyebilirsin Alya teyze balı," dediğin de gülen yüzüm ona döndü.

 

 

Kulağına doğru eğildim, " Çaktırma hepinizinkinden aşıracağım birazdan," dediğim de Asel kıkırdamıştı.

 

 

Asaf bize bakmıştı, hepsi bize bakmıştı. Ne söylediğimi merak etmişlerdi sanırım.

 

 

 

Asel başını salladı ve önüne döndüğünde kaçamak bakışları bendeydi nasıl aşıracağımı merak ediyordu galiba.

 

 

"Ee Kaan uşağım Annen baban nasıldur?" diyen Asiye hanıma bakmışlardı herkes.

 

 

"Sağ olun efendim, iyiler onlarda Mardin de," dedi Kaan.

 

 

Herkes Asiye hanım ve Kaan'a bakıyordu, bende bir kaşık alıp helvanın tadına baktım.

 

 

Güzel olmuş gerçekten de bu kadının el lezzeti mükemmeldi.

 

 

"Onlar ilen de tanuşalım bir cün," dedi Asiye hanım.

 

 

"Olur efendim," dedi Kaan.

 

 

 

Ben ise Tulumba tatlısından 3 yemek için uzanmıştım ki Timur elimden çatalı aldı.

 

 

Asel de elimden giden çatala bakmıştı.

 

 

"Görmediğimi mi sanıyorsun?" diye sordu Timur.

 

 

Kızgın da bakıyordu, "Bakıyorum öyle 5 dakikadır yiyorsun Neva," dediğin de utanmıştım.

 

 

Tüm bakışlar şu an bizim üstümüze çevrilmişti.

 

 

Asel başını uzattı, "Yakışıklı bırak yesin," dedi Asel.

 

 

"Yürü be kız, aferin sana savun beni" diyerek içimden geçirdim.

 

 

"Sonra hasta olur ama Alya teyze balın," diyen İnci'nin sesiyle Asel ona döndü.

 

 

"Ama onun da canı çekmiştir," dediğin de gülümsemiştim.

 

 

Asel'im ya ne güzel beni savunuyor. Daha önce çağırsam iyiymiş.

 

 

 

Timur'un bakışları bendeydi, ve elimden aldığı çatalı masanın üzerine bırakmıştı. Bende artık inatlaşmayı bırakıp tatlılardan tarafa bakmadım. Zaten hastaydım iyice canım çekiyordu.

 

 

 

 

 

30 dakika sonra.

 

Herkes masadan kalkmış ve koltuklara geçmiştik. Asel ise benim yanımdan ayrılmıyordu ve özlediğini de anlamış oldum. Bende onu yanımdan ayırmamıştım.

 

 

Ama karnımın ara ara ağrıması yüzünden yüzüm ister istemez buruşuyordu.

 

 

 

Timur'un yeni getirdiği ilaçları içtiğim de kendimi daha iyi hissetmiştim.

 

 

 

Bir saat sonrada iğneyi yapardım ve daha iyi olurdum. İğne beni rahatlatıyordu.

 

 

"Sen okula gidiyor musun?" diye sordu Asaf Asel'e.

 

 

Asel bakışlarını ona çevirdiğinde başını salladı, "evet bire gidiyorum, sen gidiyor musun?" Dedi.

 

 

"Evet bende bire gidiyorum," dedi Asaf.

 

 

Sanırım yeni yeni birbirlerine ısınmaya başlamışlardı.

 

 

"O zaman aynı yaştayız," dediğin de Asaf başını sallamıştı.

 

 

"Hayır değilsiniz büyük bir ihtimalle, Asel sen bir sene geç başladın okula biliyorsun değil mi?" dedi İnci.

 

 

Asel ablasına baktı, "Aa.. evet unuttum abla," dedi Asel.

 

 

"Neden geç gittin," dedi Asaf. Asel'in neden bir sene sonra başladığını merak etmişti.

 

 

"Hastaydım," dediğin de Asaf ona bakmıştı.

 

 

"Geçmiş olsun," dedi Asaf.

 

 

"Teşekkür ederim," dedi Asel cilveli bir şekilde.

 

 

Gülmemek için zor duruyordum, ikisi de birbirinden gözlerini çekmiyordu.

 

 

Asel benimle ilgileniyormuş gibi yapsada bakışları Asaf'a kayıp duruyordu.

 

 

"İsmin çok güzelmiş," diyen Asaf'a kaydı tüm bakışlar.

 

 

"Bunlar birbirine yürümeye mi başladı ben mi öyle hissediyorum," diyen Dicle'nin sesiyle ona baktım. Gülerek olanı biteni izliyordu o da benim gibi.

 

 

 

 

"Biz artık kalkalım," dedi İnci.

 

 

"Abla biraz daha kalalım," dedi Asel.

 

 

"Gidelim artık Asel sonra sabah kalkamıyorsun," diyerek ayağa kalktı inci.

 

 

"Tamam.." dediğin de üzgün sesini hepimiz duymuştuk.

 

 

 

"Görüşürüz Asel," dedi Asaf gülümseyerek.

 

 

 

"Görüşürüz belki Asaf ," dediğin de gülmüştüm.

 

 

"Belki," dedi Asaf.

 

 

 

Timur'a baktığım da oda benim gibi gülümseyerek ikisini izliyordu. Gözleri bir an beni bulunca gülümsedi. Bende ona gülümseyerek karşılık vermiştim.

 

 

 

 

İnci ve Aseli uğurlamak için salondan çıkmıştık. Asel kapıya geldiğin de bana döndü, "Eğil Alya teyze balı," dediğin de eğildim ve onunla aynı boya geldim.

 

 

Yanağıma bir öpücük kondurdu, "Masal bizi bekler, yine geliriz biz," dediğin de Masal'ın kim olduğunu anlayamaya çalışıyordum.

 

 

 

"Masal kim?" dedim, " oyuncak bebeğinin adı," dedi İnci ve Asel de Ablasına bakmıştı.

 

 

Ama bir şey söylememişti. İnci de bana sarıldı, "Görüşürüz canım dikkat et kendine," dedi.

 

 

Gülümsedim, "Sende öyle canım," dedim ve geri çekildik.

 

 

Kapıyı yavaş bir şekilde onlar için açtım ve geri çekildim.

 

 

 

Asel el salladı ve önüne döndü İnci de bana gülümsedi ve önüne dönerek merdivenlerden yürümeye başladı.

 

 

 

Polat onları görünce kendini toparlamıştı. Sanırım onları Polat götürecekti.

 

 

 

Daha fazla onlara bakamdan içeri girdim ve kapıyı da kapatmıştım.

 

 

 

Salona geçmeden önce iğnemi vurulmak için Mutfağa geçmeye karar verdim...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İnci.

 

Arabaya bindiğimizden beri kimseden ses çıkmıyordu, Asel den bile ses yoktu.

 

 

Bakışlarımı arkaya çevirdiğim de Asel'in yine uyuduğunu gördüm.

 

 

 

"Hep böyle erkenden uyuyor mu?" diyen Polat'a baktım.

 

 

"Evet okulda çok oynuyor ve yoruluyor olmalı," dedim kısık bir sesle.

 

 

 

"Anladım, peki sen işte yoruluyor musun?" dedi Ve bir gözü bana kaymıştı.

 

 

Başımı ona çevirdiğim de, "Neden soruyorsun Polat?" dedim kısık ve yorgun çıkan sesimle.

 

 

"Bir nedeni yok, merek ettim," diyerek arabanın hızını biraz düşürmüştü.

 

 

İyi de olmuştu yoksa midem bulanacaktı yine, "Merek etmeni gerektiren bir şey yok!" diye kısır bir sesle onu tersledim ve camdan geçen arabaları bakıyordum.

 

 

 

"Beni affetmeyeceğini biliyorum ama en azından iki medeni insan gibi konuşalım," dediğin de gülmüştüm.

 

 

Onun bilmediği çok şey vardı. Ben onu çoktan affetmiştim, affetmek zorundaydım. Eninde sonunda onunla karşılaşacaktım ve Masal ile tanışacaktı.

 

 

 

Ondan bunu ne kadar saklayabilirim daha fazla onu da bilmiyordum.

 

 

Bebeğinin ölmediğini öğrenmesi an meselesiydi artık. Çünkü masal gün geçtikçe büyüyor ve saklamakta zorlanıyordum.

 

 

 

 

"Biz medeni insanlarız," dedim.

 

 

Yandan bir bakış attığın da emin misin der gibi bakmıştı bana ama bu şu an için umursayabileceğim bir şey değildi.

 

 

Aklım Masal da kalmıştı bugün biraz öksürmüştü ve onu sürekli Azra ile birlikte bırakıyordum.

 

 

Azra da sağ olsun sanki kendi kızıymış gibi7/24 onunla ilgileniyordu.

 

 

O yüzden hayatımda edindiğim en iyi dostum Azra olmuştu. Neva da öyleydi ama Azra her şeyimi biliyordu.

 

 

 

Onunla Polat gittikten sonra intihar etmeye kalkıştığım da karşılaşmıştık, son anda beni kurtarmasaydı şu an belki de Masal da bende yoktum..

 

 

 

 

"Yoruluyorum.." dediğim de Polat bana bakmıştı.

 

 

 

"Maaşın da az inci, istersen senin için daha iyi bir yer ve maaşı olan bir yer bulabilirim," diyerek eve gelmek üzereydik.

 

 

"İstemez ben iyiyim bu şekilde," diyerek onu tersledim.

 

 

 

Bana yaklaşmasını istemiyordum, bebeğimizi öğrenecek diye ödüm kopuyordu öğrenirde elimden alır diye de ödüm kopuyordu..

 

 

 

Belki Polat almazdı ama o alırdı, o elimden alırdı, öğrenmeyecek öğrenirse Kızını öldürürüm demişti.

 

 

 

Ama masal'ın da bizim gibi olmasını istemiyordum Asel gibi o da babasızlık çeksin istemiyordum.

 

 

 

Ama elimden şu an için saklamaktan başka bir şey gelmiyordu, bir süre daha bunu saklamak zorundayım..

 

 

 

Evin önüne geldiğimiz de arabadan inip Asel'i almak için dolaşmıştım ki Polat Alacaktı.

 

 

 

Geçenki seferde Azra ve Masal uyuyordu ama bu sefer saat geç değildi kesinlikle uyumuyorlardır. O yüzden kesinlikle, Polat'ın eve girmemesi gerekiyordu.

 

 

"Sen bırak, ben alırım," dediğim de ondan önce davranıp Kapının önüne geçtim koca bebeği kucağıma aldım.

 

 

 

"İnci bırak ben alayım, uyuyor rahatsız etme," dediğin de onu dinlemedim.

 

Ve kucağıma aldım.

 

 

 

"Sen git," diyerek onun gitmesi için arabanın önünden çekilmiştim.

 

 

 

"İnci.." dedi Polat ama ondan tarafa bakmadım bile.

 

 

Evin önüne geldiğim de arkama baktım ve hala orada durduğunu gördüm.

 

 

 

Cebimdeki anahtarı elime aldım ve kapıyı çevirip içeri girdim. Anahtarı kapıdan alıp kapıyı da kapatmış oldum.

 

 

 

Arkamı döndüğüm de Azra elindeki Masal ile salon'a gelmişti.

 

 

"Hoş geldin Annesi," dedi Azra.

 

 

Masal'a kendi kızı gibi bakıyordu, ve bu beni çok mutlu ediyordu.

 

 

"Hoş bulduk canım," diyerek Asel'i odasına götürmek için önünden geçtim.

 

 

 

Masal ben geçerken, "Anne.." demişti paytak ve çocukça diliyle.

 

 

"Anne teyzeyi yatırıp geliyor bebeğim," diyerek seslendim.

 

 

 

"Seni o mu bıraktı," demişti ki kapıdan içeri girip Asel'i yatağına yavaş bir şekilde yatırdım.

 

 

 

Üzerine yorganı da örttüm ve başından bir öpücük bırakıp geri çekildim.

 

 

Masal da teyzesine çekerse vay benim halime..

 

 

 

 

Kapıdan yavaş bir şekilde arkamdan kapattım ve önüme dönerek Azra ile Masal'ın yanına doğru adımladım.

 

 

"Evet o getirdi," dediğim de Mutlu olmamıştı.

 

 

 

"Her an ona yakalanman an meselesi biliyorsun değil mi?" dedi Azra.

 

 

"Biliyorum ama yakalanmayacağım," dedim ve Masalı kucağıma aldım.

 

 

"Merhaba güzel bebeğim, özledin mi Anneni," dediğim de Masal gülüyordu ve Anne diyordu yeni yeni bu kelimeyi öğrenmişti.

 

 

 

"İnci, artık Polat'a söylemek zorundasın, Masal 4 yaşına girmek üzere artık biliyorsun değil mi?" dedi Azra.

 

 

"Biliyorum ama daha öğrenmeyecek," Masal kucağımda saçımla oynuyordu ben ise ne yapacağımı düşünüyordum.

 

 

 

Azra haklıydı, bir kaç yıl geçtikten sonra babasının kim olduğunu soracak o zaman ne olacaktı bilmiyorum.

 

 

 

 

"İyi düşün canım onu sevdiğim söylenemez ama durumunuz da belli, bende artık yakın zamanda gideceğim biliyorsun ki yalnız kalamazsın, kim bakacak Masal'a her gün sen iştesin," dedi Azra.

 

 

 

Yakında tayini çıkıyordu ve Azra Ankara'ya gidecekti.

 

 

 

Ben ise iki çocukla kalacaktım öylece ve Masal'ı bir yere de bırakamazdım o yüzden Azra'nın gitmesini istemiyordum.

 

 

 

"Biliyorum bende hiç gitmeni istemiyorum ama yapacak da bir şey yok idare edeceğim," dediğim de sesim üzgün ve çaresiz çıkmıştı.

 

 

"Pek sanmıyorum İnci, sana ve bu çocuğa bakmak zorunda o şerefsiz tek başına yapmadın bu çocuğu," diye sert bir şekilde çıkıştı Azra.

 

 

 

"Yapmadım ama ölü olarak biliyor Azra," dediğim de Sesim sonlara doğru kısık çıkmıştı.

 

 

 

Kucağımdaki kıpırdamayan Masal'a baktığım da uyuduğunu gördüm. Polat'a o kadar çok benziyordu ki, dışarıdan gören bili bile Masal'ın onun kızı olduğunu anlardı.

 

 

 

"İnci Masal'ın iyi bir doktora gösterilmesi gerekiyor, çok sessiz ve konuşmayı bile yeni yeni öğreniyor onu da tam yapamıyor ya zaten," dedi Azra.

 

 

Başımı kaldırıp ona baktım, haklıydı Masal 4 yaşına girmesine 4 ay kalmıştı.

 

 

 

Masal prematüre bebekti erken doğurmuştum ben Masal'ı 6 aylıkken doğum yapmıştım. O zaman da Sadece Azra vardı yanımda.

 

 

 

Çok zorluk çekmiştim, sigortam olmadığı için elimde avucumda ne varsa hepsini doğumda harcamıştım.

 

 

 

Doğumdan 4 ay sonrada Neva'nın yanında işe başlamıştım.

 

 

İlk zamanlar çok zorlanmıştım hem bebek hem iş ama zamanla da alıştım artık şimdi Masal kocaman olmuştu.

 

 

Her şeyden herkesten saklamıştım Masal'ı evden dışarı daha hiç çıkmadı hastaneye gitmek dışında.

 

 

 

"Keşke gitmesen be Azra," dediğim de Azra'nın üzgün bakışları bendeydi.

 

 

 

"Bende gitmek istemiyorum ama bu tek hayalim İnci biliyorsun?" dediğim de sol gözümden bir damla yaş düştü.

 

 

"Biliyorum Azra o yüzden ısrar edemiyorum ya, "dediğim de gözümdeki yaşı sildim.

 

Ayağa kalktım, "Masal'ı yatırıp geleceğim," diyerek yanından ayrılmıştım.

 

 

 

Aslında yanında ağlamak istemediğim için kaçmıştım, gerçekten yorulmuştum artık. Tek başıma uğraşmaktan ve En büyük dayanağımın da gitmesinden.

 

 

Azra çalışmıyordu, sınavlara hazırlanmıştı benimle birlikte kaç senedir uğraş vermişti 4 senesinde bir sonuç alabilmişti şimdi de gitmesi gerekiyordu.

 

 

Öğretmenliğe atanmıştı, atanması kazanması baya sürmüştü ve hem Masal'a bakmıştı hem de çalışmıştı o yüzden ondan daha fazla bir şey isteyemezdim. Hakkım yoktu buna.

 

 

Geçmişin izleri hiç bir zaman peşimi bırakmamıştı, buna Polat da dahildi. Hep arkamdan gelmeye devam etti, her şey ve herkes artık çok yorulduğumu hissediyorum...

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

Salonda otururken Asaf'ın uykusu gelmiş olmalı ki uyukluyordu oturduğu yerde.

 

 

 

"Ben artık kalkayım," dedi Rauf bey.

 

 

Timur ve Cihat da ayaklanmıştı.

 

 

Asiye hanımın da yorulduğunu çöken gözlerinden anlamıştım benimde zaten keyfim yoktu, çünkü Karnım yine ağrıyordu.

 

 

 

 

Asiye hanım da ayaklandı, "Bende cideyim de yatiyim," dediğin de esnemişti.

 

 

"İyi gecele Anne," dedi Dicle.

 

 

"İyi geceler Anne," dedim bende kısır bir sesle.

 

 

 

"Gece içun alarmi kur Dicle," dedi Asye hanım Dicle başını salladı.

 

 

 

"İyi geceler kizim," dedi Bana bakarak Asiye hanım.

 

 

Gülümsedim ve esneyerek Asiye hanım salondan ayrıldı.

 

 

 

Timur salondan içeri girdiğin de, "Bende biraz uzanacağım," diyerek Ayağa kalkmıştım.

 

 

 

 

"Ne oldu?" dedi Dicle.

 

 

"Karnım ağrıyor biraz canım," dediğim de başını sallamıştı.

 

 

Timur bana baktı ve bende ona bakarak yanından geçip merdivenlere yöneldim.

 

 

Dicle ve Timur salonda kalmıştı. Kaan İncilerin arkasından çıkmıştı.

 

 

Nedeni bilmesem de Kaan'ın bugün pek keyfi yoktu sanki. Dicle de öyleydi neler olduğunu sorma işini yarına bıraktım şu an bir duş almak istiyordum. Karnım için en iyisi o olacaktı, çünkü.

 

 

 

Odaya girdiğim de kendimi, Banyoya attım. Banyoda bornoz vardı artık çok şükür.

 

 

 

 

Kendimi sıcak suyun içine attığım da rahatlamıştım biraz olsun ama hala karnım ağrıyordu..

 

 

 

Bornozu üzerime geçirdim, Dolaptan kıyafet almayı gene unutmuşum kapıdan çıktığım da Timur'u odada buldum.

 

 

"Ne zaman geldin?" dediğim de dolaba doğru yönelmiştim.

 

 

"Az önce geldim, nasıl olduğuna bakmak istedim," dediğin de başımı ona çevirdim.

 

 

"Aynıyım," dediğim de başını salladı ve gözleri bornozuma kaymıştı.

 

 

 

Dolaptan kıyafetlerimi alıp banyoya geri girdim ve üzerimi tek tek giyindim. Biraz kaşın şeyler giymiştim karnımı sıcak tutsun diye..

 

 

 

Son olarak saçlarımı da kuruttuğum da, banyodan çıkmıştım. Odadan kimseyi bulamayınca kendini direk yatağa attım.

 

 

Üzerime de yorganı çekmiştim, Karnımın ağrıması geçer diye düşünmüştüm, duş alınca ama hala geçmemişti.

 

 

Daha kötü bir hal almıştı ve ben yatakta kıvranıyordum.

 

 

 

Bir süre yatakta kıvranırken odanın kapısı tekrar açıldığın da içeri biri girdi Timur'un girdiğini biliyordum ama kafamı kaldırıp bakmamıştım bile.

 

 

Elimle karnımı tutuyordum ve ağrıdan iki büklüm olmuştum. Bu sefer neden bu kadar çok ağrıdığını çözememiştim.

 

 

 

Yatağın kenarının çöktüğünü hissettiğim de, Timur'un yatağa girdiğini anladım. Hiç kıpırdamadan öylece yatakta uzanmaya devam ettim.

 

 

 

 

"Hastaneye gidelim mi?" diyen sesini işittiğim de başımı yorgandan kaldırdım ve ona döndüm.

 

 

 

"Hayır, gitmek istemiyorum," dedim ama yüzüm çok kötü olduğuna emindim neredeyse ağlayacaktım.

 

 

 

Ona yine arkamı dönerek uzandım. Kıpırdadığını yatağın hareket etmesinden anlamıştım ama ne yaptığını tam olarak anlayamıyordum.

 

 

 

Yorganın içinden arkama geldiğini sıcaklığından hissediyordum, ama neden bu kadar yaklaşmıştı bana.

 

 

 

Elini karnımda hissettiğim de ürpermiştim.

 

 

"Ne yapıyorsun?" dedim.

 

 

"Hiç ağrın hafiflesin diye biraz ovayım dedim," dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrılmıştı.

 

 

 

Bu hareketi beni mutlu etmişti, işe yarar mıydı bilmiyorum ama ses çıkarmadan uzanmaya devam ettim..

 

 

Ona Asaf'ın neden normal davrandığını soracaktım ama halim yoktu bunu sorma işini sonraya erteledim.

 

 

 

 

Ağrımın hafiflediğini hissettiğim de uykuda bastırıyordu yeni yeni.

 

 

Uykuya teslim olmadan önce, Timur'un elini hissedemiyordum ve yönümü değiştirmiştim...

 

 

 

 

 

Timur.

 

Karnını ovmam iyi gelmişti ve Neva şu an da yine bana sarılar uykuya dalmıştı. Bu da beni mutlu ediyordu bana sarılamadan uyuyamıyormuş gibi hissediyordum..

 

 

 

O güzel kokusu burnuma dolduğun da derin bir nefes çektim. Bu kadar güzel kokması normal değildi hem de hiç normal değildi uykuya dalmadan önce tek hissettiğim huzurdu doğum günü hediyem kollarımın arasındaydı ben daha hayattan ne isteyebilirdim...

 

 

 

 

 

 

 

 

8 Saat sonra.

 

 

Şirkete gelmek zorunda kalmıştım bugün Neva'yı eve bırakmıştım evden alması gereken bir şey olduğunu söylediği için birlikte çıkmıştık evden.

 

 

Gece Zaten Neva'nın kollarından ayrılıp da Bizimkilerle sahur yapmak zor gelmişti.

 

 

O yüzden aklım iş yaparken Neva'ya kayıp duruyordu kaç saattir bu dosyaların içindeydim bende bilmiyordum.

 

 

 

Neva'yı da özlemiştim, karnı ağrıyor muydu acaba ağrımadığını söylemişti ama olsun ben yine bir tekrar sorayım.

 

 

 

Telefonu elime aldığım da arama yerine girdim ve son çağrıdan aramaya başlayacaktım ki onun beni aramasıyla dudaklarım yana doğru kıvrılmıştı.

 

 

 

Telefonu açıp hoparlöre verdim.

 

 

"Timur, benim işim bitti ben kendim gideyim mi birini aldırır mısın? Yada senin işin bitti mi?" dediğin de gülümsedim.

 

 

"Evet bitti çıkıyorum şimdi şirketten," dedim.

 

 

"Tamam ben seni bekliyorum o zaman," dedi.

 

 

"Nasılsın karnın ağrıyor mu hala?" diye sordum.

 

 

 

"Hayır ben iyiyim," dediğin de içim biraz olsun rahatlamıştı. Dün çok ama çok kötü olmuştu.

 

 

 

 

"Sevindim," dediğim de bir şey dememişti.

 

 

"Görüşürüz birazdan bekletme lütfen beni," dediğin de güldüm.

 

 

 

"Tamam geleceğim şimdi," dedim.

 

 

Başka bir şey de demeden telefonu kapattı telefon kapanmasına Rağmen ben hala gülümsüyordum.

 

 

 

"Timur, bey," diyen Sese baktığım da Uğur odaya girmişti.

 

 

"Kapıyı niye çalmadan giriyorsun uğur?" diye sordum.

 

 

"Çaldım Timur bey hatta bir süre de kapıda bekledim siz de ses vermeyince içeri girdim,"

 

 

 

"Tamam bakalım, ben çıkıyorum bitmedi bunlar sen devam et," diyerek Sandalyeye astığım ceketi aldım ve üstüme geçirdim.

 

 

 

 

"Olur Timur bey ben hallederim onları," dedi.

 

 

 

Başımı salladım ve Odadan çıktım, Karımı bekletmesem iyi olacak, adamlarımdan birini orada bırakmıştım ama olsun aklım onda kalıyordu.

 

 

 

Hala ikisini kimlerin kaçırdığını bulamamıştım, nasıl mafyayım ben bende anlamıyorum.

 

 

Gencay diye isim vardı sadece elimde başka bir şey yoktu, bulduğumuz evde sıradan bir adamın üzerine kayıtlıydı. Herhangi bir iz de yoktu, Dicle ve Neva düşmanlarımın listesini bulup onlara da gösteremiyordum.

 

 

 

Servet'ten artık yardım istemiştim onun da eli kolu uzundu, Alex den zaten tık yoktu.

 

 

 

Dışarı çıktığım da Yiğit'in sigara içtiğini gördüm, elinde de telefonu vardı.

 

 

"Ne yapıyorsun?" dediğim de Sigarayı yere attı.

 

 

"Kızımın fotoğrafını bakıyordum Abi," dediğin de gülümsemiştim.

 

 

"İkinci de yolda , seni yanımda tutamam artık," dediğim de bana bakmıştı.

 

 

"Olur mu öyle şey abi, ben hep geleceğim," dediğin de gülümsemiştim.

 

 

"Gidelim hadi," dediğim de Arabaya geçiyordu.

 

 

 

Bende arakaya geçtim birazdan Neva da yanıma binerdi zaten onu izlerdim azıcık da olsa.

 

 

Bugün bana en güzel hediye Neva'nın yanımda olması, bana bakması, bana gülmesi kısacası o benim için yaratılmış biriydi yana ben çok fazlaca Neva ile kafayı bozmuştum.

 

 

 

Araba çalıştığın da aklıma bu düşünceler geldi, gerçekten Saplantılı bir şekilde Neva bağlı olup olmadığımı anlamaya çalıyordum.

 

 

 

Bence değildim, saplantı yada istek değildi içimdeki duygular. Saf sevgiydi, onu seviyordum. O hiç sevmese de onu sevmeye devam edeceğim.

 

 

Benim sevgim ikimize de yeter..

 

 

 

 

 

Araba Neva'nın evlerinin önünde durduğun da Neva binadan çıkmıştı, hazırda beklediğini görmüştüm.

 

 

 

 

Onu görmek beni mutlu ediyordu hızlı bir şekilde elindeki poşetle merdivenlerden indi ve arabaya bindi.

 

 

"Selam.." dediğim de gülümsedim.

 

 

"Çok beklettim mi?" diye sorduğum bana baktı başını sağa sola salladı.

 

 

 

"Hayır çok bekletmedin," dediğin başımı salladım.

 

 

"Eve gidiyoruz değil mi?" dediğin de ona bakıyordum.

 

 

"Başka bir yere mi gidelim?" dedim.

 

 

"Hayır yani öyle demek istemedim, işin varsa beni bıraksan yeter diyecektim," dedi.

 

 

"Senden başka işim yok benim.." dediğim de gözlerini gözlerime çıkarmıştı. Hiç bir şey söylemeden öylece bana baktı bende ona baktım.

 

 

 

Eve varana kadar konuşmamıştık sabah geç bir saate kalkmasına Rağmen Neva yine uyukluyordu arabada.

 

 

 

Gülümseyerek onu izliyordum araba yavaş bir şekilde evin önünde durduğun da, gözlerini aralamış ve bir kaç kez kapatıp açmıştı.

 

 

"Sabah kalktığın saate şahit olmasam hiç uyumadığını düşüneceğim neredeyse," dediğim de bakışları beni buldu.

 

 

"Araba sersemletti sadece," dedi ve gülümsedim.

 

 

 

"Kesin öyledir," dedim Gülerek.

 

 

"Hadi geldik in," dediğim de başını tamam anlamında salladı.

 

 

O sağdan çıktı bende soldan, bizim geldiğimizi görünce kapıyı da açmışlardı.

 

 

 

"Abi," diyen Yiğit'e döndüğüm de , "Ne oldu?" der gibi bakmıştım.

 

 

Neva beni bekliyordu, "Sen geç istersen?" dedim Neva'ya bakarak.

 

 

Başını salladı ve arkasına dönerek yürümeye başladı.

 

 

 

"Abi hale, hanım sizinle konuşmak istiyor," dediğin de Yiğit'e kızgın bir şekilde bakmıştım.

 

 

 

"Ne istiyormuş yine," dediğim de bilmiyorum der gibi bakmıştı.

 

 

 

"Valla Hakan bey de aradı size ulaşamamışlar," dedi Yiğit.

 

 

Cebimden telefonumu Çıkardığım da, Ekranı açmaya çalıştım ve şarjımın bittiğini gördüm.

 

 

 

"Şarjım bitmiş," dedim.

 

 

"Gidelim mi Abi," dediğin de gitmek istemiyordum ama o kadın gene ne işler karıştırmış bakmam da gerekiyordu ve el mecbur gidecektim artık.

 

 

 

"Gidelim," diyerek başımı salladım.

 

 

 

"Sana nasıl ulaştı onlar," dediğim de dikiz aynasından bana bakmıştı Yiğit.

 

 

 

"Bana değil Polat'a ulaşmışlar abi," dedi.

 

 

"Tamam.." dedim...

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Timur gittiğinden beridir evde sürekli bir hareketlilik vardı, akşam iftar vardı hem onun hem de Timur'un doğum günü kutlayacaktık. Bende hediyemi evden alıp gelmiştim, akşam yatmadan önce ona verecektim..

 

 

 

Beğenip beğenmeyeceğinden emin de değildim ya beğenmezse, diye içimden düşünmeden de edemiyordum.

 

 

 

Ama bence beğenir ya neden beğenmesin ki? Zengin bir adama ben ne verirsem vereyim hediye olmazdı ki ama bu olurdu, yani umarım olurdu umarım bana gülmezdi..

 

 

 

Saat'e baktığım da Akşam olmuştu ve iftara da az kalmış olmalı. Diyerek odadan çıkmaya karar verdiğim de Timur de gelmiş mi diye baksam iyi olacak.

 

 

 

Kimleri çağırmıştı acaba Dicle, Kaan gelecek diye biliyordum acaba başka gelecek olan var mıydı? Cihat da gelirdi belki.

 

 

 

Tam kapıya geldim açıyordum ki kapı ben dokunmadan açıldığın da karşımda Timur'u gördüm.

 

 

 

Gelmişti, "Gelmişsin," dedim ve gülümsedim.

 

 

"Evet, geldim ama üstümü değiştirmeliyim," dediğin de başımı salladığım da dikkatimi beyaz gömleğindeki lekeye takılmıştım.

 

 

Ruj lekesi miydi o? Ben mi yanlış görmüştüm.

 

 

Yiğit ile bunun için mi gitmişlerdi?

 

 

Bu adam oruç tutmuyor muydu.

 

 

 

Yanımdan geçip gittiğin de ayakta duruyordum, gözlerimin doğru görüp görmediğinden emin değildim.

 

 

 

Doğru gördüğüme emin olmak için gömleği çıkarmasını beklemeliydim.

 

 

Arkamı döndüğüm de ona baktım, gömleği çıkarmış ve yatağın üstüne koymuştu.

 

 

Bakışlarım gömlek ve Timur arasında gidip gelirken Timur'un bakışları beni buldu.

 

 

"Bir şey mi oldu?" dediğin de başımı hayır anlamında sağa sola salladım.

 

 

 

"Neden buradasın alt kata in istersen bende geleceğim şimdi," dediğin de panikledim. Onun çıkması ve benim o gömleğe bakmam gerekiyordu.

 

 

 

"Ben lavaboya gireceğim sen in önden bende arkandan hemen geleceğim, bunları da kirli sepetine atayım," diyerek gömleği alıp lavaboya girdim. Herhangi bir şey söylemesini beklemeden kapıyı da arkamdan kapatmıştım..

 

 

 

Elimdekiyle birlikte yere oturduğum da, gömleği elime aldım ve yakasına baktım.

 

 

Yanlış görmemişim, doğru görmüşüm kırmızı Ruh lekesiydi bu..

 

 

Peki kimin Rujuydu bu? O yüzden mi benim gitmemi istemişti.

 

 

Bu yüzden mi bana git dedi?

 

 

 

Gözlerim dolmaya başladığın da sinirlerim bozulmuştu ve Elimdeki gömleği çöpe attım.

 

 

Kalktığım yere geri oturdum, "İnanma işte, kimseye inanma!" diyerek kendime kızıyordum.

 

 

 

Onun böyle biri olmadığını düşünmüştüm, ama öyleymiş o da kadınlara düşkün biriymiş.

 

 

 

Benimle evlenmesi de çıkar içinmiş...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet.. Bir bölümün daha sonuna geldik, bölümü nasıl buldunuz?

 

 

 

Bölümde sizi en çok ne etkiledi?

 

 

 

Neva ve Timur yine birlikte uyudular, sizce aralarında bir şey olacak mı?

 

 

 

Neva'nın Timur'a vermek istediği hediye ne olabilir?

 

 

 

Timur, doğrum günü için sizce nasıl bir tepki verecek dersiniz?

 

 

 

Bölüm sonu nasıldı? Sizce Neva Timur'u kıskandı mı?

 

 

 

Ruj Lekesi kimin olabilir?

 

 

 

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın ve lüfer oy vermeyi be yorum yapmayı unutmayın. Sizi seven yazarınızdan hepinize çokça kalp..🫶🏻🫶🏻💖

 

Loading...
0%