Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. GERÇEKLER VE ÖLÜM

@sinemm2611

 

 

~~>>Dünü Toprağa gömmezseniz,

Yarınlarınız çiçek açmaz.

La Edri.<<~~

 

 

 

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

~~~22.GERÇEKLER VE ÖLÜM~~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

18.03.2005 Rize.

 

 

"Akşama edecuk Asiye?" Diyen kayınvaldesine baktı Asiye hanım.

 

"Ne yapalum Anne," diyerek ona baktığın da akşam Timur'un doğum günü için ne yapacağını sorduğunu anlamıştı Asiye.

 

"10 yaşına gireyi uşak, kutlayalum," dediğin de gülümsemişti Zelal hanım.

 

"Tamamdur Aney, ben murat'a diyeyum da Akşama Timur'un sevdiğu pastadan alsun," dedi ve başını salladı Asiye.

 

 

"Yadigar?" Diye seslendi Asiye. Yadigar üst kattan inmeye başladığın da elinde Dicle vardı. Evin küçük kızı Dicle, hepsinin göz bebeği olan Dicle.

 

 

"Efendum hanımum," diye salona indiğin de kucağındaki Dicle, Yadigar'ı gerçekten çok seviyordu ve bunu hareketlerinden herkes anlıyordu.

 

Bakışları hep Yadigar'ın üstünde ve başına taktığı yazması ile oynuyordu.

 

"Akşam içun hazurluk yapacağuz, Dicle'yi getir Mutfağa," dedi Asiye hanım. Yadigar hemen başını sallamıştı.

 

"Hadın gidelum de uşağuma akşam için hazırluk yapalum, okuldan dönmeden önce gidelum da hazırluklarumuz bitsin," dedi Zelal.

 

 

Asiye hanım, Akşam için çok heyacanlıydı. Evde ilk kez murat, oğlunun doğum gününde evdeydi. Timur ilk kez, doğum günün de mutlu olacaktı..

 

 

Kaç kez doğum günü olmuştu ve her doğum gününde, eve gelemediği için sürekli ona oyuncak arabalar alır ve gönlünü alamaya çalışırdı. Asiye hanım bunu bildiği için ilk kez yüzü gülüyordu.

 

 

Murat ilk kez oğlunun doğum gününde evdeydi ve herkesle birlikte doğum günü kutlanacaktı akşam.

 

Hasan bey bu tür şeyleri sevmediği için o da dışarıya dolaşmaya çıkmıştı..

 

Murat'ın işleri vardı ve o da evde değildi şu an ama akşama herkes toplanmaya başlayacak.

 

 

 

"Hadu gelun, ne bekleyisun ha orda? Akşama ne yapalum?" Dedi Zelal.

 

Asiye hanım gülümsedi, "Kara lahana dolmasu yapalum, bileysun ki ikisuda çok seveyu," diyerek kayınvalidesine bakıyordu Asiye hanım.

 

"Ha doğru deyisun, ikisuda seveyu, akşam içun onlardan yapalum," dedi Zelal.

 

Kollarını sıvadı ve akşam için hazırlıklara başladı. Asiye hanım Yadigar'a baktığın da, "Sen Dicle'ye bak, biz ikumuz hallederuz Yadigar," dedi gözlerini kızının üstünde gezdirerek.

 

"Anne, bende istiyorum doğum günü," dedi Dicle.

 

Dicle henüz, 4 yaşındaydı ve konuşması küçük çocuk olmasına rağmen çok iyiydi.

 

Asiye hanım kızına gururla bakıyordu, Timur her gün Dicle ile Türkçe konuşup, öğretiyordu kardeşine. Okula başlarken de zorlanmayacaktı bunu da biliyordu Asiye hanım.

 

 

Timur buradaki insanlar gibi konuşmak istemiyordu, Türkçeyi hep çevirdikleri için nedendir bilinmez hiç sevmiyordu bu şekilde konuştuklarında okulda bile öğretmenleri tarafından sevilen bir çocuk Timur.

 

 

Notlarının iyi olması babası gibi azimli biri olmasından kaynaklı olduğunu düşünüyordu Asiye. Kızı da Timur gibi olacaktı, Akıllı ve zeki.

 

"Sana da yapacağuz kizum ama senun doğum gününe var daha," diyerek kızına gülümsedi Asiye.

 

Dicle'nin yüzü düştüğün de Zelal hanım da Dicle'ye bakmıştı. Torunun ismini kendisi koyduğu için, Dicle'yi seviyordu Zelal.

 

"Ne oldi kiz yüzün neden düştü? Senunda az kaldu dedi Annen, sana yapacağuz ha böyle hazurluklar," dedi zelal hanım.

 

Dicle dişlerini göstererek gülümsediğin de hepsini gülümsetmişti.

 

Gülünce çok komik olduğunu bilmediği için Dicle hep gülümsüyordu.

 

"Ha bu kuza birinuz deyun ula gülünce çikun olayi?" dedi Zelal hanım.

 

Dicle gülmeyi bıraktığın da, "Anne? Öyle miy?" Dediğin de Asiye hanım gülüyordu.

 

Dili ne kadar istemese de hala küçük olduğu için dili kayıyordu ve bu şekilde farklı şeyler çıkıyordu Dicle'nin ağzından.

 

"Öyle değildur, benum kizum çok güzel," diyerek yere eğildi ve Dicle'yi öptü Asiye.

 

 

Yadigar gülümseyerek olan biteni izliyordu, Yadigar çoğunlukla Dicle ile ilgilendiği için evdeki işleri genelde Asiye ve Zelal hanım yapardı. Yadigar genelde Dicle'ye ve Timur ile ilgilenirdi..

 

"Yaydigar? Güzel miyim?" Dedi Dicle ve herkesten bir gülmek kopmuştu.

 

 

"Yaydigar değul kizum, Yadigar," dedi Asiye kızına bakarak.

 

"Ben ne dedum, yaydigar," dediğin de Zelal hanımın gülme sesi salona kadar duyulmuştu.

 

"Asiye, ha bu kizunla uğraşma da, görmeyun mu? Bu bizu da unutturacuk yaydigarun isminu," dedi Zelal.

 

Asiye hanım gülmeye başladığında Diclenin kıkırtısını duyan Zelal Torununa bakmıştı.

"Anne, ninem de yaydigar dedi," diyerek kıkırdamıştı Dicle.

 

 

"Öyle mi dedum?" dedi Zelal hanım Yadigar'a bakarak.

 

Yadigar başını salladığın da zelal hanım kafasını sağa sola salladı, "Gördünuz değil mu? Yaydigar dedurtu da bana size de yakunda dedirtur ha bu uşak," dedi Zelal.

 

Asiye hanım kayınvalidesine bakarak gülümsemişti.

 

"Çoçuktur daha Aney," dediğin de Zelal hanım Dicle'ye bakmıştı.

 

"Ha bunun neresu çoçuktur, kocaman uşak oldu benım kizum," dediğin de Dicle babaannesine gülümseyerek bakıyordu..

 

 

Akşam için hazırlıklar sürerken Dicle ve Yadigar da oyuna dalmış mutfakta oynuyorlardı. Dicle anlayacakmış gibi saat'e bakıyor ve abimin gelmesine az kaldı diyerek diğerlerine bakıyordu. Yadigar küçük kıza gülümseyerek bakıyordu.

 

"Bu sefer tutturdu hanumum az kaldu Timur'un gelmesune" dedi Yadigar.

 

Asiye başını sallamıştı, koşturarak mutfağa gireceğini biliyordu Timur'un her sene olduğu gibi doğum gününü hep birlikte kutlayacaklardı, bu kez murat Kandemir de olacağı için herkes ayrı bir sevinçliydi.

 

 

Timur her sene babası olmadığı için üzgündü, ve kutlamak bile istemiyordu bunu mutfakta herkes biliyordu artık..

 

 

Timur.

 

Kapıya geldim ve elimle kapıya vurdum. Mutfaktan dışarı kadar gelen kokuları duymuştum. Babaannem ve Annem yine benim için mutfaktaydı bunu biliyorum.

 

 

Bugün mutluydum, babam da bugün evdeydi hep dışarı da olduğu için doğum günlerimde yanımda olmazdı.

 

Bugün diğer günlerden daha da fazla heyecanlanmıştım, bugün de mi bana araba alacaktı yoksa farklı bir şey mi diye düşünmeden edemiyordum..

 

Kapı yavaş bir şekilde açıldığın da Yadigar abla kapıda gülümseyen yüzüyle bana bakmıştı. Dişlerimi göstererek ona gülümsediğim de, "Annemler nerededur?" dedim neşeli çıkan sesimle.

 

 

"Mutfaktalardur kücuk bey," dediğin de başımı salladım ve eve girdim.

 

Kardeşimi de özlemiştim, nerede acaba o?

 

"Yadigar abla Dicle nerede?" diyerek yadigar abalaya baktım.

 

Gülümsedi, "O da mutfaktadur," dediğin de gülerek mutfağa yöneldim.

 

 

Mutfağa girdiğim de Dicle beni görünce yüzünde güller açıyordu sanki.

 

 

Bu kız beni deli edecek, şimdiden bu şekilde cilveli gülmesi ileride illerimi zora sokacaktı bunu anlamıştım.

 

"Geldu doğum günü uşağu," diyen babaanneme baktım.

 

"Geldim babaanne," dediğim de yüzünü buruştursa da ses etmedi.

 

Rizeli konuşmam için beni zorluyordu ama ben istemiyordum, onlar istiyor diye arada konuşmaya çalışıyordum olduğu kadar artık.

 

"Hoş geldun uşağum," dedi Annem.

 

"Hoş buldum Anne," diyerek ona kocaman gülümsedim..

 

 

"Babam burada değil mi anne?" Diye sorduğum da hala burada olup olmadığını teyit etmek istiyordum.

 

Genelde hep iş için giderdi yada, geç gelirdi ve doğum günlerime yetişemezdi.

 

"Buradadur uşağum, merak etmeyesun, akşama hep birluk olacağuz," dediğin de bile içimde sanki bir şeyler olacakta gelemeyecekmiş gibi hissediyorum.

 

Umarım öyle olmaz..

 

 

Dicle ile salonda oyun oynamıştık ve neredeyse akşam olmak üzereydi.

 

 

Arada bir saate bakmayı da ihmal etmiyordum, babam hala gelmemişti bugün de yetişemeyecekti sanırım..

 

 

Dicle'nin uykusu geldiğini anladığım da tam Yadigar ablaya seslenecektim ki, Bizim yanımıza doğru gelen gelem Yadigar ve Annemle gülümsedim.

 

Dicle kendini yere bıraktığın da bakışlarım gözlerini kapatan küçük kardeşimdeydi.

 

"Uyudu, pastayı göremeyecek şimdi," dedim üzgün bir sesle.

 

"Merak etmeyesun o zamana kadar uyanur," diyen Anneme şüpheyle bakmıştım.

 

"Ama yoruldu baya," diyerek Yadigar ablaya baktım. Dicle'yi kucağına alıp üst kata çıkmaya başladı. Bizim odamıza götürecekti Dicle'yi.

 

 

"Anne," dedim kısır bir sesle.

 

"Efendum Timur," dedi Annem.

 

"Babam da gelmedi," dediğim de yüzüm düşmüştü.

 

Annemin fark ettiğine emindim ama elimde olan bir şey değildi, babamın sürekli bir işi çıkıyordu hiç bir özel günümüzde yanımızda değildi.

 

 

"Gelecektur, uşağum," dediğin de Annem de düşünceliydi sanki. Yada bilmiyorum bana öyle gelmiş olabilir.

 

"Ödevlerinu yaptun mi?" diye sordu Annem.

 

 

Güzel bakışları benim üstümdeydi, "Yapmadum henüz," dediğim de güldü.

 

"Hiç de yakuşmayi," dediğin de güldüm.

 

"Evet Anne ne olursunuz konuşturmayın beni," dedim.

 

"Neye konuşmayisun?" diyen babaannemin sesiyle başımı arkaya çevirdim.

 

 

"Hiç nine," dediğim de güldü.

 

"Neydu ula benum adım babaaney miydu neydu ha o havetten işte, niye demeysun ha o kelimeyu," dedi babaannem.

 

 

"Tamam babaanne, onu derim," dediğim de başını sağa sola salladı ve yanıma doğru yürümeye başladı.

 

"Nerede kaldu benim uşak?" Diye sordu babaannem.

 

"Bende onu bekliyorum babaanne," dediğim de bakışlarını bana çevirdi.

 

"Celecektur merak etmeyesun," dediğin de umudum tükenmek üzereydi.

 

Gelecek olsa gelmez miydi?

 

Yemeği yemiştik biz. Beklememiştik onları.

 

Dedem de yoktu hala, ve nerede olduklarını annem de bilmiyordu sanırım.

 

 

"Babum da gelmedu Ana bir şey mi oldu acaba?" dedi Annem ve paniklemiştim.

 

 

"Bir şey mi oldu?" diyerek ayağa kalktığım da Yadigar abla yanımıza gelmişti.

 

 

"Yoktur bir şey uşak, dedenle baban ha birazudan celecektur," dedi babaannem.

 

 

"Emin misin babaanne?" diye sorduğum da yüzüm iyice düşmüştü.

 

Dedem gelse bile babam gelmeyecekti içime doğuyordu sanki bilmiyorum.

 

 

"Pastamuzu keselum oğlum biz, ha bak pastanu ninen yaptu," dediğin de bakışlarım Annemi buldu.

 

"İstemiyorum," dediğim de odama gitmeye karar verdiğim de onlara bakmadan üst kata çıkmak için arkamı dönerek yavaş adımlar attım.

 

Üst kata çıkmak üzereyken kapının sesini duyduğum da bakışlarım anında kapıyı buldu.

 

"Demedum mu ben celur diye," dedi babaannem.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldığın da babamın geldiğini hissetmiş gibiydim..

 

 

Yadigar abla kapıya doğru gittiğin de bakışlarım Yadigar ablanın açacak olduğu kapıdaydı.

 

 

Gözlerimi kırpmadan baktım. Yadigar abla yavaş bir şekilde kapıyı açtığın da gelenlere bakmak için biraz eğildim ve kapı da ki dedemi görünce, gülen yüzüm anında solmuştu..

 

 

Babam yoktu!

 

Yine gelmemişti, yine gelememişti..

 

Moralim iyice bozulduğu için arkamı döndüm ve merdivenlere çıktığım da, "Nereye gideysun oğlum?" diyen sesle bakışlarım anında arkamı buldu.

 

 

Gelmiş miydi yani?

 

Evet, gelmişti gülen yüzü ve o heybetiyle karşımda dikeliyordu.

 

 

İlk kez, pastayı üflemeden gelmişti ilk kez gelmişti..

 

"Baba.." diyerek yanına koştum ve ona sarıldım.

 

 

Babam da bana sarıldığın da, "Gelmeyeceksin sanmıştım baba," dedim.

 

Sesim ağlamaklı çıkmıştı, engel de olamamıştım ağlamaklı çıkmasına.

 

"Celdum uşağum celdum," dediğin de ona sımsıkı sarıldım.

 

Onu hiç bırakmak istemiyordum, bizden gitsin istemiyordum..

 

"Ne dikelesunuz da burada, haydun geçun içeru," diyen dedemin sesini duyduğum da sinirlerim bozulmuştu.

 

 

Birazdan başlayacaktı çene etmeye. Hatta başlamıştı bile.

 

 

"Geç baba senu tutan mu vardur," dedi babam.

 

Geri çekildiğim de dedemin kızgın suratını gördüm. Görmesem daha iyi oluru sanki..

 

 

"Şekilun o halde," dediğin de yanımızdan geçip gitmişti.

 

Bakışlarımı babama çıkardığım da, "Sen bakma dedene," dediğin de gülümsedim.

 

"Bakmıyorum baba," dediğim de eğildi ve elindeki poşeti bana uzattı.

 

"Ne bu?" dedim heyecanlı bir şekilde.

 

"Araba," dediğin de bakışlarımı poşetten ayırdım ve ona baktım.

 

"Neden bana, hep araba alıyorsun?" diye sorduğum da babamın dudakları yana doğru kıvrılmıştı.

 

 

"Büyüyünce anlacaksun oğlum, bunlaru sakın kaybetme, özelliknen de bunu," dediğin de merakım artmıştı.

 

Neden bu arabayı kaybetme demişti ki?

 

"Neden baba?" dediğim de elimi tuttu ve beni çekiştirdi.

 

 

"Yatmadan önce bakaydun, hadi şimdu pasta zamanu," dediğin de gülerek başımı salladım ve beni yönlendirmesine izin verdim.

 

 

Salona geldiğimiz de Annem ayağa kalkmıştı, dedem ise salonda yoktu.

 

Sanırım o odasına gitmişti, iyi de olurdu zaten onun o suratsız yüzünü görmek bile istemiyordum.

 

 

"Hadu Asiye sultanum getir uşağumun pastasuni," dedi babam Anneme bakarak.

 

Annem gülerek başını salladı ve yanımızdan ayrıldı.

 

"Cel uşağum otur yanimuza," diyen babaannemin sesiyle babamın bakışları ona çevrildi.

 

Babam gülümsedi, "sağ ol Ana," dediğin de babaannemin gözleri yine dolmuştu.

 

Nedendir bilmiyorum, babaannem babamı görünce hep duygulanır.

 

Galiba ölen amcam aklına gelir, belki de öyledir.

 

 

Bakışlarımı babama çıkardığım da onun da bana baktığını görünce gülümsedim.

 

"Hadi bakalum uşak, otur yerune," dediğin de gülümsedim.

 

"Sende yanıma gel," dediğim de başını salladı.

 

"Yanundayım da," dediğin de kahkaha attım.

 

 

"Neye güleysun sen?" Dediğin de gülmeye devam etmiştim.

 

"Konuşmana, niye sürekli çeviriyorsunuz, Türkçede böyle bir dil yok baba," dediğim de gülmemi durduramıyordum.

 

"Sana göre olmayi ama bize göre vardur, değil mi Aney?" dedi.

 

"Öyledur uşağum," dedi babaannem.

 

"Tamam, tamam sizin için öyledu," dediğim de babam da gülmüştü.

 

 

Bakışlarım aramıza katılan Annemin gülüşüyle ona kaymıştı.

 

"Anne o ne?" Diye şaşkınca sorduğum da.

 

Babaannemden gülme sesi gelmişti.

 

"Arabalu pasta" dediğin de şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

"Şaka yapaysunuz bana değil mu?" dedim.

 

"Alun ben dedum size uşağumun ayarlaruyla oynayruz diye," dedi annem ama benim gözlerim.

 

Araba görünümü verilmiş pastaya kaymıştı.

 

"Ben dedum nene yap diye beğenmedun mu?" diyen babama bakışlarımı çıkardım.

 

 

"Beğenmedum," dediğim de hepsi gülmüştü.

 

"Aa ayup olayu ama ben yaptum onu da.. nasul beğenmeyisun?" dedi babaannem.

 

 

"Niye yapaysun nene ya pastam bari normal olaydu," diyerek isyan etmiştim.

 

 

"Payta.." diyen Dicle'nin sesiyle herkes başını çevirnişti.

 

"Payta değil ula, pasta" diye Dicle'yi uyardım.

 

"Payta.." dediğin de elimi başıma koydum ve sabır çektim.

 

"Kocaman kız oldun hala pasta demeyi bilmiyorsun," dediğim de babamın ve Annemin gülüşünü duymuştum.

 

 

"Yaydigar, getir beni," dedi Dicle.

 

"Hala öğrenemedin mi sen Yadigar ablanın ismini?" dediğim de Dicle'nin gözleri beni buldu.

 

"Öğrendim, Yaydigar," dediğin de babaannem gülmüştü.

 

"Yok canım kardeşim öğrenmemişsin daha, Yaydigar değil, Yagidar."

 

Dicle başını sağa sola salladı, "Yaydigar," dedi.

 

 

"Tamam ya Yaydigar," dediğim de babamın gülmesiyle bakışlarım onu buldu.

 

Hepimiz ona bakıyorduk babam ise kahkaha atıyordu.

 

"Ne oldu baba?" diye sorduğum da hala gülüyordu.

 

"Neye cayaysun hemen Kandemir ula sen cayma," dediğin de anlam verememiştim.

 

Ne demek istiyordu şimdi bu?

 

 

"Neyden caymayayım baba?" diye kısık bir sesle sordum.

 

 

"Hadun pasta üflemeye," diyen Annem ile ona bakmıştım.

 

"Pastamuz da çok güzel olmuştur, hadun yiyelum hemencuk," dedi.

 

"Mumlar nerede?" Diye sordum.

 

Annem elindeki mumları bana gösterdi ve yanıma doğru gelmesini izledim.

 

Yanıma geldiğin de pastayı küçük masanın üstüne bıraktı ve mumları tek tek arabalı pastanın üstüne dizmeye başladı.

 

 

Bakışlarım bir saniyeliğine babamı bulduğun da ona gülümsedim.

 

O da bana gülümseyerek karşılık verdiğin de Dicle'ye bakmıştım.

 

 

Hala uykusu vardı ve uykusu yokmuş gibi yapmaya çalışıyordu. Çok fazla duramazdı zaten birazdan Yadigar ablanın kucağında uyurdu.

 

"Hadı bakalum dileğunu dile sonra da üfle," dedi annem.

 

Bakışlarım hepsinin üstünde dolaştığın da dileğimi dilemek için gözlerimi kapattım ve, "Allah'ım ailem hep yanımda olsun, ölüm bizi hiç bulmasın Allah'ım," diyerek mumu üfledim.

 

 

Bu aileye ölüm girsin istemiyordum, Ali'nin babası ölmüştü geçen hafta ve içime oturmuştu.

 

 

Melek olmuştu babası öğretmenimiz öyle demişti, onunda diğer tarafta görüşeceklermiş ama bunun için çok zaman gerekiyormuş.

 

 

Bakışlarım hepsinin üzerin de gezindiğim de ben mumu üfleyince beni alkışlamışlardı. Dedem sevmediği için böyle şeyleri o her zaman olduğu gibi inmemişti alt kata. Üst kata sigarasını içiyordur kesin yine.

 

 

"Ne dilek diledun?" Dedi babam.

 

"Dilekler söylenmezmiş," dedim ve babam gülümsedi.

 

"Doğru söylüyorsun uşağum, söylenmez," dediğin de beni yanına çağırdı.

 

Yanına doğru adımladığım da Annem pastayı kesiyordu. Nasış kesecekse artık o pastayı.

 

"Hediyenu yatmadan önce aç tamam mu?" dediğin de neden yatmadan önce açmasını istediğini anlayamamıştım.

 

 

"Ha benim ki yukari da odandadur," diyen babaannemin sesiyle bakışlarımı babamdan çekip ona çevirdim.

 

"Ne aldın?" dediğim de gülmüştü.

 

 

"Çıkunca bakarusun," dediğin de yukarı çıkmak istemiştim ki babam kolumu tutmuştu.

 

"Zaten geç oldu, ilk önce pastani ye," dediğin de başımı sallamıştım.

 

Yadigar abla burada değildi kesin Dicle'yi yatırmaya gitmiştir.

 

 

"Al bakalum," diyen Annemin sesiyle ona baktım.

 

"Burası neresi?" diye sorduğum da bana gelen pasta dilimine bakıyordum.

 

"Tekerleği," diyen babamın sesiyle ona döndüm.

 

"Bu nasul tekerlek da?" diye sorduğum da babam gülümsemişti.

 

 

"Bildiğumuz tekerlek uşak," dedi babam.

 

 

"Bende bileyrum da niye değişikturdur bu?" dediğim de Rizeli ve Trabzonlu şivesiyle konuşmaya çalışıyordum.

 

 

Küçükken çok fazla konuşuyordum ama okula gittiğimden beridir dilimi düzetiyorum.

 

 

Ama babam arada bu şekilde konuşmamı istediği için konuşuyordum.

 

 

"Hadu, ye artuk uyuyavan şimdu," diyen annemin sesini duydum.

Çatal ile pastadan bir dilip alıp ağzıma attım.

 

 

Ağzımdaki çikolata tatıyla gülümsedim. Çikolatayı seviyordum.

 

"Enfes olmuş," dediğim de babam gülmüştü.

 

"Harikasın babaanne," dedim.

 

 

Bir yandan da pastadan yiyordum.

 

"Afiyet olsun uşağum ama az ye daa.. boğazunda kalacuk şimdu," dedi babaannem.

 

"Kalmız," dediğim de pastayı yiyordum.

 

"Akşam yemeği yemedu mi bu uşak?" dedi babam.

 

"Yedu sarmalaru hep yedu," dedi Annem.

 

"Ee niye böyle hiç yememiş gibi davranayi," dedi babam ve bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Tadına bakarsan anlarsın baba," dedim ve son kalan parçayı da ağzıma attım.

 

 

Ben son parçayı da yerken nenemin esnediğini gördüm.

 

"Hadi aney, sen yat uykun gelmiş," diyen babamın sesiyle babaaneme bakmaya devam ettim.

 

"Tamamdur, iyi geceler hepinuze, iyi doğmuşsun Timur uşağum," dedi Zelal ninem.

 

"Teşekkür ederim Zelal Nine," dedim ve kocaman gülümsedim.

 

 

Nine kelimesini duyunca ayrı bir seviniyordu sanki, belki de sürekli ona babaanne dememden hoşlanmıyordu.

 

 

Soracaktım ona bir gün aklımın köşesine not ettim bunu.

 

 

"Hadi Asiye'm Timur'u yatur," dediğin de başımı hayır anlamında salladım.

 

"Daha çok erken uyumayacağım ben," dediğim de esnemiştim.

 

"Esnemiş olabilirim ama uykum yok," dedim.

 

"Tamam o halde sen ilen biz de hediyelerune bakalum," diyen Annemdi.

 

"Olmaz ben tek bakacağım," dediğim de gülmüştü.

 

"Peki uşağum hadi o zaman, hediyelerine bakmaya," dedi.

 

Başımı salladım ve ayağa kalkıp babamın yanına giderek yanağına öpücük kondurup geri çekildim.

 

"Çok ses çıkarıp kardeşuni uyandırma uşağum tamam mi?" dedi.

 

 

"Tamam baba," diyerek ona el salladım ve merdivenlerden çıkmaya başladım.

 

Annem ile babamın konuştuğunu duymuştum ama ne konuştuklarını anlayamamıştım.

 

Kapıya geldiğim de yavaş bir şekilde kapıyı ittirdim ve kendimi içeri attım.

 

Odaya baktığım da Dicle mışıl, mışıl uyuyordu.

 

Ses yapmadan yatağıma doğru adımladım. Yatağımın üstündeki poşeti gördüm.

 

Elimdeki poşeti de yatağın kenarına bıraktım. İlk önce babaannemin hediyesine bakacaktım.

 

 

Poşeti yavaş bir şekilde açtım ve içinden çılan gömleğe baktım.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı, istediğim siyah gömleği almış bana.

 

"Canım ninem," dedim ve gömleği incelemeyi bırakıp diğer poşeti açamaya karar verdim.

 

Bu da annemin hediyesi olmalıydı.

 

 

Poşeti açtığım da içinden çıkan fotoğrafları görünce mutlu olmuştum. Benim küçüklük fotoğrafım vardı bunlarda, her yaşta olan fotoğraflarım.

 

 

Küçükken çok çirkin olsam da annem her sene birer tane geçmiş fotoğraflarımızdan veriyordu.

 

Bu sefer ki fotoğraftan ben annemin kucağındayım, babam ise yanımızda.

 

 

Fotoğraf eski gibi dursa da çok güzel görünüyordu. Zarar görmesin diyerek poşetin içine geri koydum fotoğrafı.

 

 

En son babamın getirdiği poşeti elime aldım içine baktığım da kutu vardı ve kutuyu içinden çıkardım.

 

Kutuyu da açtığım da, içindeki kırmızı arabayı görünce gülümsedim.

 

Her renkte arabam vardı, farklı modellerde vardı. Arabaları seviyordum, babam da bunu bildiği için ne zaman beni üzgün görse araba alıp geliyordu.

 

Buna doğum günlerim de dahildi tabi.

 

Arabayı incelediğim de, tekerleğin üstündeki yazı dikkatimi çekti.

 

T.K. Yazıyordu.

 

Ne demekti ki bu T.K.?

 

Anlam veremeyerek düşünmeye başladığım da aklıma gelen şeyle gülümsedim.

 

Timur'un T'si Kandemir'in K'si olmalıydı. Babam isim ve soy ismime özel araba yaptırmıştı..

 

Bu kez satın almamıştı benim için yaptırmıştı bunu, anladım bunu.

 

"Seni seviyorum baba.." diyerek arabayı kutunun içine geri koydum.

 

Zarar görmemesi için, kutunun içine geri koymuştum. Yarın sabah okulum yoktu ve arabayı güzel bir şekilde incelebilirdim.

 

 

Bakışlarım Dicle'ye kaydığın da hala uyuduğunu fark ettim. Annem birazdan onu kontrol etmek için yanımıza gelirdi ve birazdan gelecektir.

 

Poşetleri yataktan aldım ve masanın olduğu yere doğru yürümeye başladım. Masanın önüne geldiğim de hepsini masanın yanına koydum.

 

Arkamı dönerek yatağıma geri girdim, yatağımın kenarında cam vardı ben her gün yıldızları incelemeyi seviyordum.

 

Bir gün bana bu yıldızların benim peri kızımı getireceklerini biliyorum.

 

Kendimi geriye attım ve yıldızları inceledim, gözlerim kapanmak üzereydi bunu fark etmiştim.

 

 

İyi geceler peri kızı, iyi geceler...

 

 

*

 

*

 

*

 

*

 

 

 

 

 

 

 

Şimdiki zaman.

 

Neva. 

Lavaboda bir süre öylece yerde oturmaya devam ettim. Madem böyle nir şey yaptı neden eve geldi!

 

 

Başımı kollarımın arasına alıp düşünmeye başladım, biriyle birlikte olmak için gitmiş olmasın, lütfen gitmiş olmasın..

 

 

 

Üstelik ona yeni yeni...

 

 

"Neva, iyi misin?" diyen sesini duyduğum da başımı kaldırdım.

 

 

"İyiyim git sen! Geleceğim ben," dedim sert bir şekilde.

 

 

"İyi olduğuna emin misin?" diye tekrar sorduğunda sinirden delirmek üzereydim.

 

 

Sana ne benim iyi olup olmadığımdan!..

 

"Git Timur! Geleceğim dedim.." diyerek onun gitmesini beklemiştim.

 

Bekledim bir süre ses gelmeyince de gittiğini anladım ve, elimi yüzümü yıkamak için ayağa kalktım.

 

 

Suyu açtığım da buz gibi suyu yüzüme çarptım. Suyun soğuk olması da iyi gelmişti.

 

"Doğru bunun üzerine soğuk su iyi gider iç birde Neva," diyerek kendime kızdım.

 

Başımı iki yana salladım, "Çıkar şunu aklından, sizin evliliğiniz zaten sahteydi, çıkar şunu!" Diyerek düşünceleri başımdan atmaya çalıştım.

 

Onun için bu evlilik gerçekten de sahteymiş..

 

 

Banyoda daha fazla kalamayacağım için kapıyı açıp çıktım. Odada gözlerimi gezdirdiğim de onu göremeyince biraz olsun rahatlamıştım..

 

Şu an için onu görmek bile istemiyordum o yüzden odada olmaması daha iyiydi.

 

Bir kaç adım atarak kapıya ulaştım ve kendimden tarafa çekip açtım kapıyı.

 

Bakışlarımı kaldırdığım da merdivenlerin yanında dikelen Timur'a baktığım da bakışları beni buldu.

 

Allah'ım ben gitsin diye bekliyorum o beni kapıda mı bekliyor!

Ya sabır..

 

Hiç bir şey söylemeden kapıyı kapatıp yanından geçiyordum ki, "Ne oluyor sana Neva? Neden soğuk bakıyorsun?" diye sorduğun da başımı kaldırdım ve gözlerinin içine baktım.

 

Benimle oyunun oynuyor canı isteyince de kızlara gidiyor oh ne ala memleket.

 

"Yok bir şey," dedim sert bir şekilde.

 

Ona bakmadan, merdivenlere doğru yürümeye başladım.

 

 

"Neva? Neler oluyor dedim!" dedi arkamdan sert bir şekilde.

 

Merdivenlerin ortasında durdum ve arkamı dönüp ona baktım.

 

"Bende sana bir şey yok dedim!" dedim sert bir şekilde söylemiştim bende.

 

Ona arkamı dönerek merdivenlerden salona adımımı attım. Timur'un bir süre merdivenlerde öylece beklediğini anladım.

 

 

Onu umursamadan masaya geçtim, ve diğerlerinin bakışları benim üzerimdeydi. Bunu onlara bakmadan da anlamıştım.

 

 

"Yenge bir şey mi oldu?" Diyen Dicle'ye başımı çevirdiğim de Timur'un masaya oturduğunu gördüm.

 

"Bir şey yok canım," diyerek Dicle'ye gülümsedim.

 

"Emin misin?" dediğin de başımı salladım.

 

"Ne gideysun gelinumun üstüne, yok deduysa yoktur, ezanun okunmasuna ne kadar kaldu?" dedi Asiye hanım.

 

"10 dakika kaldı Anne," dedi Timur.

 

 

Timur da oruçluydu değil mi?

 

Oruçlu bir insan kızlarla nasıl fingirdeşirdi ki? Anlam veremeden salondan içeri girenlerle gözlerim o tarafa kaydı.

 

"Oo.. iftar yapaysunuz bize haber vermeyisunuz, öyle mi yenge?" diyen Cihat'a bakmıştım.

 

"İkincu uşağum gelmuş, hoşgeldun gel uşağum," dedi Asiye hanım neşeli bir sesle.

 

"Geldum, geldum da yalinuz gelmedim," dediğin de kimin geldiğine bakmak için herkes salonun kapısına bakmıştı.

 

 

 

Rauf bey ve Asaf kapıdan içeri girdi. Gözlerim Asaf'ı görünce ışıldadı.

 

 

Bu çocuk küçük olmasına rağmen yok yakışıklı bir çocuktu.

 

Bakışları beni bulduğunda gülümsedi bende aynı şekilde ona gülümseyerek karşılık verdim.

 

 

Asaf Rauf amcaya baktı, "Ben Neva'nın yanına geçebilir miyim?" dediğin de gülümsemiştim.

 

Normalde yemekte hep Timur'un yanına otururdum ama bu sefer öyle yapmadım Asiye hanımın soluna geçmiştim. Doğal olarak da benim de solum boştu.

 

Rauf amca Asaf'a başını salladı. Asaf bu onayla gülümseyerek yanıma geldi, Timur hariç herkes buraya neden geldiklerini biliyorlardı.

 

Timur'un doğum günü için toplamıştı Dicle hepsini, o yüzden buraya gelmişlerdi.

 

Ama ben şu an için Timur'un doğum gününü bile kutlamak istemiyorum.

 

 

Bakışlarım yanıma gelen Asaf'a kaydı ve gülümseyen yüzünü görünce kendime çeki düzen verip bende ona gülümsedim...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2 saat önce.

 

Timur.

"Ne kadar kaldı yiğit?" dediğim de Yiğit dikiz aynasından bana baktı.

 

 

"Az kaldı abi," diyerek önüne döndü.

 

Başımı sallayıp camdan bakmaya devam ettim, bunlar yüzünden Neva'yı da o halde bırakmıştım.

 

 

"Geldik abi," dediğin de nerede olduğumuzu anladığım da canım sıkılmıştı. Hale'nin evine gelmiştik.

 

"Neden buraya çağırmış beni bu kadın?" diyerek Yiğit'e baktım.

 

"Abi bende bilmiyorum," dediğin de haklıydı şaşkın bir şekilde o da bana bakıyordu.

 

"Hakan neredeymiş?" dediğim de bilmiyorum der gibi bana bakıyordu.

 

 

"Bir şeyi de bil Yiğit bir şeyi," diyerek eve doğru yürümeye başladım.

 

 

Arkamdan Yiğit'in de geldiğini biliyordum. Ama içeri de girse daha iyi olurdu sanki o kadınla kesinlikle tek kalmak istemiyorum.

 

 

Arkama baktığım da Yiğit bekliyordu, ve ben içeri girip girmeme konusunda emin değildim.

 

 

"Uzun bir süre çıkmazsam kesinlikle gir içeri," dediğim de güldüğünü gördüm.

 

"Yiğit, ben ciddiyim!" diye onu uyardım.

 

Başını salladı, "Tamam abi," dedi başımı salladım ve kapıyı çaldım.

 

 

Kapıyı bir süre açan olmadığı için geri dönmeye karar verip arkamı dönmek üzereydim ki kapı açıldı.

 

Karşımda ki hale değildi halenin hizmetçisi karşımdaydı.

 

"Buyurun Timur bey," dediğin de kapıyı açıp kenara çekilmişti.

Kıza bakmadan önünden geçtim, haleye ne olduğunu bakıp dönecektim. Çok kalmak gibi bir niyetim yok.

 

 

Yürümeye devam ettiğim de Hale'nin nerede olduğunu bilmediğim için arkamdan gelen kıza bakmıştım.

 

"Nerede?" Diye sorduğum da kız başını kaldırıp bana baktı.

 

"İlerde solda efendim," dediğin de başımı sallayarak önüme döndüm.

 

Yürümeye devam ettim, sola döndüm ve Tam karşımda Hale'yi gördüm.

 

 

Ellerini yüzüyle kapatmış öylece koltukta oturuyordu.

 

Hakan nereye kayboldu anlamadım ki?

 

 

"Hale?" dediğim de başını kaldırdı ve bana baktı.

 

Gözlerindeki yaşları gördüğüm de neler olduğunu anlayamadan öylece ona baktım.

 

"Timur," dediğin de sesi pürüzlü ve çatallaşmış bir sesle çıkmıştı.

 

 

"Neler hale? Beni neden çağırdın?" dediğim de Ayağa kalktı ve yanıma doğru gelecekti dur işareti yaptım.

 

Ben yanına gidecektim, yanına doğru adımladığım da tam karşısında ki koltuğa geçtim ve ona baktım.

 

"Neler oluyor? Hakan nerede?" Diye sorduğumda kalktığı yere geri oturdu.

 

 

"Hakan mı? O burada değil, başım belada Timur," dediğin de anlamaz gözlerle ona baktım.

 

 

"Ne gibi bela Hale?" diyerek ona bakmaya devam ettim.

 

 

"Babamın düşmanı Timur, buradan gitmem için beni tehdit etti," dedi.

 

"Kim? Faruk mu?" dediğim de başını salladı.

 

 

"Anladım ben konuşurum onunla neden gitmeni istiyormuş," dediğim de gözleri ışıldamıştı.

 

"Bilmiyorum, gideceksin gitmezsen seni öldürürüm dedi," diyerek bana bakmıştı.

 

 

"Tamam ben ilgilenirim," diyerek ayağa kalktım.

 

Daha fazla burada kalmak istemediğim için, ayağa kalktım.

 

"Başka bir şey yoksa ben gidiyorum," dediğim de panikledi ve ayağa kalktı.

 

"Nereye? Daha şimdi geldin, bir şey ikram etseydim?" Dediğin de başımı gerek yok anlamında sağa sola salladım.

 

"İstemiyorum, oruçluyum ben hem karım beni bekliyor," dediğim de yüzü düşmüştü.

 

Bu onun kendi sorunuydu, ona benden uzak durmasını duygularının karşılıklı olmadığını söylemiştim, şimdi üzülmesi benim için hiç bir ifade ermiyordu.

 

 

Buraya geldiysem babasının hatırına yoksa, Neva'yı bırakıp gelmezdim.

 

"Ama Timur, bekle lütfen," dediğin de ona bakmadan arkama dönmüştüm ki hizmetçi kızın elindeki şeyler üzerime dökülmüştü.

 

"Önüne baksana!" Diye sert bir şekilde söylediğim de kız mahçup bir şekilde bana bakmıştı.

 

Çok mu fazla tepki vermiştim?

 

"Timur, iyi misin? Bir şey oldu mu?" Diyerek hale yanıma gelmişti.

 

"Sorun yok Hale," dediğim de Hale mahvolan gömleğime bakmıştı ve başını hizmetçi kıza çevirip ona baktı, "Ne diye önüne bakmıyorsun? Kör müsün sen Elif!" Diye bağırdığın da kız daha da utanmıştı sanki.

 

"Hale tamam, sorun yok dedim, kız bilerek dökmedi, ben bir anda arkamı döndüm sadece," dediğim de Hale'nin bakışları beni buldu.

 

"Çok özür dilerim ben hemen sana bir gömlek getireyim," dediğin de onu durduracaktım ki o çoktan yanımızdan ayrılmıştı bile.

 

 

"Özür dilerim Timur bey," diyen kıza baktım.

 

"Tamam sorun değil," dediğim de bana bakmamıştı .

 

Yere dökülenlere baktığın da arkasını dönerek gitti. Ayakta öylece kalmıştım, ben gitmeye çalıştıkça hep bir şeyler oluyordu.

 

 

 

Gömleği nereden bulacak şimdi bu?

 

Ben niye onu bekliyorsam, diyerek salondan çıkıyordum ki Hale tam karşımda elindeki beyaz gömlekle gelmişti.

 

 

"Bunu sana doğum günü hediyesi olarak almıştım, sana verecektim aam işte bak işine yarayacak şimdi," dediğin de gülümsemişti .

 

 

"Hediyelerden hoşlanmam!" dediğim de yanıma doğru geldiğin de üzerime baktı.

 

"Yardım edeyim ben sana," dediğin de bir adım geri çekildim.

 

 

"Saçmala Hale," diye onu uyardığım da kıkırdamış ve Gömleği bana uzatmıştı.

 

"Şaka yapmıştım, Evli bir erkeğe yanaşacak kadar düşmedim," dediğin de inandırıcı gelmese başımı sallamıştım.

 

 

"Şu oda da değiştirebilirsin," dediğin de parmağıyla gösterdiği odaya baktım.

 

Değiştirmekte istemiyorum, ama daha fazla eve de geç kalmak istemiyorum, Akşam için iftara yetişmem gerekiyor.

 

 

Hale'ye bakmadan dediği odaya doğru yürüdüm ve kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı da arkamdan geri kapatmıştım.

 

"Ne olur ne olmaz ben hızlı davransam iyi olur," diyerek cekette neyse ki bir şey yoktu.

 

Ceketi üstümden çıkardım ve yatağın üstüne koydum, üzerimdeki gömleğin bir kaç düğmesini çıkarıp, gömleği de komple üzerimden çıkardım ve diğer gömleği de üzerime geçirdim.

 

 

Gömleğin düğmelerini de hızlı bir şekilde geçirdiğim de ceketi üzerime geçirip kapıya doğru yöneldim.

 

Kapıyı açıp dışarı adımladığım da koltukta oturan Hale'nin bakışları anında beni buldu.

 

 

"Yakışmış," dediğin de gülümsemişti.

 

 

"Zorunda olmasam giymezdim," dediğim de gülümsemeye devam etmişti.

 

"Tamam olsun ama yakışmış," dediğin de bir şey demeden önüme döndüm.

 

"Ben gidiyorum," diyerek ona bakmadan salondan çıkıyordum ki, "Görüşmek üzere konuştuklarımızı kimse bilmesin lütfen," dediğin de bir şey söylemeden yürümeye devam etmiştim.

 

 

Dış kapıya geldiğim de, "iyi günler efendim, gerçekten çok üzgünüm sizin için yapabileceğim bir şey var mı? ," diyen kıza döndüğüm de, "Sorun değil, salondaki odanın karşısında gömleğim var onu çöpe atsan benim için yeterli," dediğim de başını hızlı bir şekilde salladı.

 

Bende kapıdan çıkmıştım, Yiğit bana baktı, "Her şey yolunda mı?" diye sorduğun da başımı salladım.

 

"Evet," dedim ve yanına doğru Adımladım.

 

 

"Gidelim, daha fazla geç kalmak istemiyorum," dediğim de Yiğit de önüne dönmüş ve arabaya doğru ilerlemeye başladık...

 

 

 

 

 

 

 

Hale. 

Camdan giden Timur'a baktığım da ona hazıladığım hediyeden haberi olmadığına emindim.

 

Acelesi de varmış gibi de duruyordu zaten, ona kahve ikram edip ben dökecektim ama sonra oruçlu olabileceği aklıma geldiği için, Elif'e bilerek dökmesini istemiştim.

 

"Hale hanım," diye Elif'in sesiyle arkama döndüm.

 

"Aferin kız Elif, çok güzel oldu," diyerek gülümsedim ve koltuğa geçip yayıla, yayıla oturdum.

 

"Biz Neden bunu yaptık ben anlamadım Hale hanım," dediğin de gülen yüzümle ona baktım.

 

"Boş ver anlamasan da olur," dediğim de kapı çalmıştı.

 

"Hakan gelmiş olmalı, sakin az önce olanlardan bahsetme!" dediğim de Elif başını salladı.

 

"Tamam şimdi git kapıya bak," dediğim de Arkasını dönerek salondan ayrıldı.

 

 

Gel de şimdi bunu başından salma işini hallet.

 

Neyse en azından ben onu nasıl yola getireceğimi biliyorum. Ona Timur'a ulaşmasını söylemiştim.

 

Ulaşmışta ben ulaşamayınca ondan yardım istemiştim, iyi de oldu Hakan olmasa belki de buraya Asla gelmezdi Timur.

 

 

"Neler oluyor Hale," diyerek Hakan içeri girdi.

 

Kendime çeki düzen verip gözlerimi de doldurdum ve, ona baktım.

 

 

Yanıma doğru geldiğin de sol gözümden bir damla yaş düşmüştü.

 

"Hale, neden ağlıyorsun?" diyerek koltuğa oturdu ve endişeli bir sesle bana baktı.

 

Bu adamın da bana karşı bir zaafı olduğunu biliyordum. Onun sayesinde krallar gibi yaşıyordum ya zaten.

 

 

"Neler oluyor güzelim? Anlat bana hadi," dediğin de gözyaşlarım daha fazla akmaya başladı ve ona sarıldım.

 

Aynı şekilde o da bana karşılık verdiğin de dudaklarım yana doğru kıvrılmıştı.

 

Zayıf noktası gözyaşlarımdı şimdi ona ne istersem yaptırabilirdim.

 

 

 

"Hale," dediğin de beni hafif geri çekmişti.

 

"Edendim," dediğim de sesim çok kötü çıkmıştı. Yani bilerek o şekilde çıkarmıştım.

 

Diğer türlü bana inanır mıydı bilmiyorum..

 

"Neden Timur'a ulaşmamı istedin?" Diye sorduğun da başımı kaldırdım yaşlı gözlerle ona baktım.

 

"Şu geçenlerde yaşadığım olay için yardım istedim Timur dan," diyerek ona baktım.

 

Bana kızmıştı, "Hale sana ben halledeceğim dedim, ondan yardım istemene gerek yoktu!" Dedi sert bir şekilde.

 

"Özür dilerim, özür dilerim," diyerek hiç düşmeden dudaklarına yapıştığımda, o da bana aynı şekilde karşılık vermişti.

 

Bir kaç gündür bana gelmiyordu ve beni özlediğine de emindim.

 

Bunu kullanmalıydım, elleri vücudumda gezinmeye başladığın da öpüşmeye de devam ediyorduk.

 

Bir gün belki Timur ile böyle olurduk.

 

Kim bilir belki de olurduk, belki de yakında olurdu, Neva hanıma gönderdiğim hediyeyi inşallah görür. Görmesi lazım karısı ya sonuçta.

 

 

Hakan beni kucağına aldığın da gülümseyerek ona bakmıştım.

 

Timur'un gömleği çıkardığı odaya doğru gidiyorduk ki, "Oraya değil, bu sefer diğer odaya," dedim ve sırıtmaya başladım.

 

"Sen iste yeter ki," diye karşılık verdiğin de gülümsedim.

 

 

İçimdeki mutluluk dışıma da vuruyordu sürekli gülesim geliyordu, bakalım Neva hediyemi sevecek mi?

 

 

Seveceğine eminim...

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

Evin önüne geldiğimiz de başımı kaldırıp Yiğit'e baktım, "Dediğimi unutma, ne istiyormuş öğren?" dediğim de Yiğit başını sallamıştı.

 

"Hakan beyin de haberi var mı bu işten acaba?" diye sordu Yiğit.

 

 

"Olsa bana söyletmeden kendisi hallederdi diye düşünüyorum Hakan'ın," dediğim de Yiğit başını salladı.

 

"Haklısın abi," dediğin de arabadan çıkmıştım.

 

"Neyse sen bir araştır bakalım," diyerek ona baktım.

 

Başını salladı ve yanıma geçti. Barlas yine sigara içiyordu ve benim gelmemle sigarayı atmıştı.

 

 

Bunu anlamıştım, sigaraya yetimhane de mi başladı acaba? Merak etmiştim ama sormak da istemiyorum.

 

Önünden geçerken bakışlarımı ona çevirdim ve bir kaç saniye baktım ve tekrar önüme dönerek yürümeye başladım.

 

 

Barlas'ın arkamdan Tuhaf bir şekilde bana baktığını son zaman fark etmiştim. Ama şu an ona bakmadan kapıya ulaştım.

 

Zile bastığım da bir kaç saniye bekledim ve kapı açıldı.

 

Karşımda Dicle'yi görmeyi beklemiyordum. Neva açar diye umut etmiştim oysaki.

 

 

"Abi, Hoş geldin," dediğin de, "Hoş buldum Dicle," diyerek içeri girdim.

 

 

"Neva nerede?" Diye sorduğum da kapıyo kapatıp bana bakmıştı, "Odaya çıktı abi," dediğin de başımı salladım.

 

"Sofra hazır mı?" Diye sorduğum da solana girmek üzereydik.

 

"Evet abi her şey hazır," dediğin de başımı salladım.

 

 

"Tamam bende üst kata çıkıyorum," dediğim de başını salladı.

 

Üst kata çıkıp gömleği çıkarmak istiyordum, onun aldığı gömleği giymek kesinlikle istemiyorum.

 

 

Merdivenlerden yukarı çıkarken Annemin salona elindeki salata tabağıyla girdiğini gördüğüm de ona bakmadan hızlı bir şekilde merdivenlere çıkmaya başladım.

 

Lafa tutmadan odaya gidip gömleği çıkarmak istiyordum. Hem Neva'yı da görmüş olurum.

 

 

Alt tarafı 2 saat falan olmuştur ama ben şimdiden onu özlemiştim.

 

Kapıya geldiğim de çalmadan içeri girmek için kapıyı açtığım da Neva'yı karşımda görünce biraz şaşırmıştım.

 

Neyse ki hızlı açıp onu düşürmedim .

 

"Gelmişsin," dediğin de ona baktım.

 

"Evet geldim ama üstümü değiştirmeliyim," diyerek yanından geçiyordum ki bana dikkatli bakıyordu nedeni anlamasam da.

 

 

Dolaba doğru yöneldim ve Ceketi çıkarıp yatağa atmıştım, gömleği de üstümden çıkarıp yatağa atmıştım.

 

Bakışlarım Neva'yı bulduğun da yüzündeki tuhaf bakışların nedeni anlayamamıştım.

 

"Bir şey mi oldu?" diye sorduğum da, Başını hayır anlamında salladı.

 

 

"Neden buradasın? Alta kata in istersen bende şimdi geleceğim," dediğim de paniklemiş miydi bana mı öyle geliyordu.

 

 

"Ben lavaboya ineceğim, sen in önden bende hemen geleceğim arkandan, bunları da kirli sepetine atayıp," diyerek Lavaboya girmişti.

 

Gömleğin düğmelerini iliklediğim de neler olduğunu anlayamamıştım.

 

 

Neden şimdi durduk yere üzgün bakıyordu bana?

 

 

Bir kaç dakika öylece bekledim ve içeriden se gelmeyince, "Neva, iyi misin?" dedim sesimi de kısmıştım.

 

 

Regl olduğu için mı bu kadar tuhaftı?

 

 

"İyiyim git sen!" dediğin de sesindeki soğukluğu ve sertliği buradan bile hissetmiştim.

 

 

"İyi olduğuna emin misin?" diye sordum tekrar.

 

İyi değildi ama neden iyi değildi?

 

Bir şey söylemeden bir kaç dakika bekledim ama onun çıkmayacağını anladığım için odadan çıkamaya karar verdim.

 

Odanın kapısı açıp dışarı adımladığım da kapıyı geri kapattım. Merdivenlere doğru yürüyordum ki durdum ve arkamı döndüm.

 

"İyi değilsin, ama neden?" dedim kendi kendime.

 

En iyisi o çıkana kadar burada beklemek.

 

Kaç dakikadır burada öylece beklediğimi bilmeden beklemeye devam ettim.

 

 

Bakışlarım kapıya kaydığın da kapının açıldığını anladım dik bir konuma geldim ve Neva'ya baktım.

 

 

Bakışları beni bulduğun da sinirli gibiydi. Neye sinirlenmişti?

 

Yürümeye başladığın da merdivenlere yönelmişti ki, "Ne oluyor sana Neva? Neden soğuk bakıyorsun?" diye sorduğum da yüzünü inceliyordum.

 

Evet kesinlikle sinirliydi.

 

"Yok bir şey," diyerek merdivenlere indiğin de yürüyordu ki, "Neva neler oluyor dedim!" Sert bir şekilde söylemiştim. Bende sinirlenmeye başlamıştım artık.

 

 

Bana arkasını döndü ve, "Bende sana yok bir şey dedim!" dedi sert bir şekilde.

 

Ya sabır!

 

Neden sinirliydi şimdi bu bana?

 

Hayır istemeden ona bir şey yaptım desem ben burada da değildim.

 

Onu sinirlendiren kişi ben değildim ama o nedense benmişim gibi bana sinirli ve kızıyordu.

 

Daha fazla bekleyemeyeceğim için, arkasından bende ilerledim.

 

Kimseye bakmadan Annemin soluna geçti ve oturdu.

 

 

Kendi yerine de oturmamıştı, Annemin sağındaki sandalye boştu.

 

Orası onun yeriydi ama neden oturmadı?

 

Sofraya doğru ilerlediğim de bakışlarım Neva'nın üstündeydi.

 

 

Bana kızgın olduğunu yaptığından anladım ama ben ne yaptım onu bilmiyorum.

 

Bir bana ne yaptığımı söylese olayı çözeceğim ama inatçı keçi benden uzak duruyor, neler oluyor dememe rağmen beni de terslemişti..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

Bakışlarım yemek yiyen Asaf'a kaydığın da kimseye bakmadan yemeğini yiyordu. Herkes de sofraya geçip ezan okunduktan sonra yemeğe başlamıştı.

 

 

Timur da öyleydi, Timur da orucunu açmıştı.

 

Galiba açmıştı, oruç tutan biri kızla öpüşür mü? Diye içimden düşünüyordum ama oruçlu ve öpüşmediyse o Ruj lekesi neydi o zaman?

 

Düşünceler arasında pek fazla iştahım olmasa da aç kalmamak için yiyordum bende.

 

 

 

Arada bana bakan Timur'u fark etsem de dönüp ona hiç bakmadım. Şu an ona bakmak istemiyordum ona baktıkça sinirlerim oynuyordu yerinden.

 

 

Asaf yemeği bıraktığın da bakışları beni buldu, "Ben doydum," dediğin de ona gülümsedim.

 

Başımı salladım, "Mutfağa götüreyim mi seni?" dedi Rauf bey ve ona baktım.

 

Asaf da ona bakınca, "Rauf amca sen otur ben götürüm," diyen Dicle'ye baktım.

 

Şimdi mi kutlayacaktık ki acaba?

 

 

 

Asaf bana baktı, "Sen götür," dediğin de gülmüştüm.

 

"Bir dahakine benle gidelim ama şimdilik Dicle ablan ile git canım," dediğin de gülümsedi ve, "Tamam canım," dediğin de gülümseyerek sandalyeden inmişti.

 

 

Bakışlarımı giden Asaf'tan çektiğim de, Timur'a bakmıştım.

 

Yemeği yemiyordu artık, ve düz bir şekilde bana bakıyordu.

 

 

Daha fazla ona bakmadan önüme döndüm. Cihat'a baktığım da o yemeğini bitirmişti. Sanırım hepimiz doymuştuk.

 

 

Bakışlarım Asiye hanıma kaydığın da suyunu içiyordu. Onun da doyduğunu anladığım da ayağa kalkmak için hareket ediyordum ki, Dicle elindeki pasta ve Arkasından minik adımlar atan Asaf ile salona girdi.

 

 

"İyi ki doğdun abi," diyen Dicle'nin sesiyle herkes ona dönmüştü.

 

Timur bakışlarını benden çekip Dicle'ye çevirdiğin de Elindeki pastaya görünce sinirlenmiş gibiydi sanki.

 

Dicle masaya biraz daha yaklaştığın da gülümsüyordu.

 

 

Asaf yanıma geldi ve oturdu, "Koskoca adamın doğum günü kutladığı nerede görülmüş," dediğin de sırıtıyordu.

 

Asaf'ın sözleriyle gülmemi zor tuttuğum da Bakışlarım Timur'u buldu.

 

Timur'un bakışları ise Asaf'a kaydı ama sinirlerinin iyice gerildiğini anlamıştım.

Bakışlarını bana çevirdiğin de, gülmemi zor tuttuğumu görünce sağ gözü bile sinirden seğirmeye başlamıştı.

 

Asaf ise hala kıkırdıyordu...

 

 

"Hadi abi üfle," diyen Dicle'nin sesiyle ona bakmıştık.

 

Timur'un sinirli bakışları benim ve Asaf'tan çekilmiş ve Dicle'ye bakmaya başladığın da sinirleri iyice gerilmişti ve bu yüzden de galiba üflemeyecekti pastaya.

 

 

Kapı zilinin sesini duyan Dicle kendisini geri çekmişti.

 

"Üfle abi," dedi Dicle.

 

Üfle kelimesini bastırarak söylemişti.

 

Hepimiz oturmuş burada Timur'un pasta üflemesini bekliyorduk.

 

"Üflesene ya seni mi bekleyeceğiz biz," diyen Asaf'a başımı çevirdiğim de Timur'a bakmaya devam ediyordu.

 

Yüzünden Timur'a karşı garip duygular beslediği anlaşılıyordu. Bunu anlayan yek kişi ben değildim.

 

Timur'un da anladığını bilerek ses çıkarmadan bakışlarımı Timur'dan tarafa çevirdim.

 

Timur iyice sinir olmuştu ve sinirli bir şekilde pastayı üflediğin de herkesten bir alkış sesi gelmeye başladığında istemesem de bende alkışlamıştım.

 

 

Benim aklım hala o ruj lekesindeydi ve Timur bunu bana nasıl yapar diye düşünmeden edemiyordum.

 

Evliliğimiz sahte de olsa, bana bunu yapmamalıydı.

 

Bari ramazan da yapma be adam..

 

 

Salonun ortasına gelen Timur'un üvey amcasını görünce Asaf yanımdan kalkmıştı.

 

"Baba.." diyerek Hulusi beyin olduğu yere doğru koşmaya başlamıştı.

 

 

Asaf neden hala baba diyordu bu adama anlam veremiyordum.

 

 

 

Hulusi Asaf'ın boyuna geldi ve ona sarıldı. Hepimiz şu an olan bitene bakıyorduk.

Başımı hafif sola çevirdiğim de Rauf beyin bakışları da Asaf ve Hulusi beye kitlenmişti.

 

 

Asaf'a bağlandığını görebiliyordum ama Asaf onun çocuğu değildi. Bunu bildiği için biraz morali bozuk olduğunu anlamıştım.

 

 

"Baba ne zaman alacaksın beni Rauf amcadan?" diyen Asaf'ın sesiyle başımı o tarafa çevirdim.

 

Asaf hala Hulusi beyi oğlu mu sanıyordu!

 

 

"Almayacağım Asaf artık Rauf amcanla kalacaksın!" dedi kesin bir dille.

 

Asaf sarılmayı bıraktığın da Hulusi beye baktı.

 

"Ne demek onunla kalacağım? Sen ne zaman geleceksin yanıma?" diye sordu Asaf.

 

 

Sesindeki hüznü hepimiz fark etmiştik.

 

"Gelmeyeceğim Asaf!" dedi sert bir şekilde.

 

Dış kapının kapanma sesini duyduğumuz da birinin daha geldiğini anlamış olduk.

 

 

"Neden baba?" diyerek Hulusi beye baktı Asaf. sesi sonlara doğru kısılmıştı ve galiba gözleri de dolmuştu.

 

Oturduğum yerden kalktığım da, "Ben uzun bir yolculuğa çıkacağım sende Rauf amcanla kalacaksın tamam mı?" dedi Hulusi bey.

 

 

"Ama neden? Beni de götür yanında, ben yük olmam sana baba," diyerek Hulusi beye bakmaya devam ediyordu Asaf.

 

Ayakta dikilip kalmıştım. Asaf'ın ağlayacak gibi olması beni üzüyordu.

 

 

"Bak Asaf," demişti ki Hulusi bey arkadan gelen Timur'un dedesi ile hepimiz ona bakmıştık.

 

Timur'un dedesi buradaydı!

 

Neden gelmişti ki?

 

Kim çağırmıştı bunu?

 

 

"Senden ben yanına gelene kadar burada kalmanı istiyorum, seni uzun bir süre almaya gelemeyeceğim," dedi Hulusi bey.

 

Timur'un dedesi de koltuğa geçip oturmuştu.

 

Bu adam neden sürekli sert ve soğuktu hala çözemiyordum.

 

 

"Neden bende gelemiyorum?" dedi Asaf. Dudaklarını da bükmüş ve öyle bakmıştı Hulusi beye.

 

 

Diğerleri de masadan birer birer kalkmaya başladığın da gözlerim bir kaç saniyeliğine Timur'a kaymıştı.

 

Onunda bakışları beni bulunca başımı çevirdim ve Asaf'a baktım.

 

 

"Peki baba, sen kal dersen kalırım," dedi ve başını öne eğdi.

 

"Kal Asaf," dediğin de Asafa başını kaldırdı ve olanları anlamaya çalıştığını düşünceli bakan bakışlarından anlamıştım.

 

Timur yanıma geldiğin de elimi tutmak için elini uzattığını gördüğüm de kendimi ondan uzaklaştırıp Dicle'nin yanına doğru adımladım.

 

Dicle'nin yanına oturarak bakışlarımı Timur'a çevirdim.

 

 

Sinirliydi, bana sinirlendiğini anlamıştım ama şu an bu benim umurumda bile değildi.

 

 

"Tamam baba," dedi Asaf.

 

 

Asaf yönünü döndü ve beni görünce yanıma gelmeye başladı.

 

Asaf'ın bana olan bakışları beni mutlu ediyordu. Beni sevdiğini anlamıştım, diğerlerinin yanına değil benim yanıma geliyordu.

 

 

Asaf yanıma geldiğin de oturdu ve üzgün bakışları beni buldu.

 

"Üzülme hep birlikte olacağız baban da gelecek en kısa zaman da," dediğim de başını salladı Asaf.

 

 

"Biliyorum, seni sürekli göreceğim için kalacağım," dediğin de gülümsedim.

 

 

"Dicle Asaf'ı bahçeye çıkar," diyen Timur'un sesiyle Timur'a baktım.

 

Sinirliydi Timur. Bakışlarından bunu anlıyordum ama kime sinirliydi?

 

 

"Ben onunla çıkmayacağım seninle çıkacağım," diyen Asafa baktım.

 

"Bende birazdan geleceğim canım sen Dicle ablanla önden git tamam mı?" dediğim de kararsız bir şekilde başını salladı.

 

Dicle elini uzattı Asaf'a. Asaf bakışlarını bana çevirdiğin de gözlerimi açıp kapattım.

 

Elini tutmasını söylemiştim, bakışlarını benden çekip Dicle'ye çevirdiğin de elini tuttu ve ona baktı.

 

"Gidelim," dediğin de Dicle gülümsedi.

 

"Gidelim küçük adam," diyerek yanımızdan ayrıldılar.

 

Salondan tamamen çıktığın da Hulusi beyin bakışları Asaf çıkmadan önce ona kaymıştı.

 

Bu gözümden kaçmamıştı kendi çoçuğu olmasa bile galiba kendi çocuğu bakmıştı Asaf'a Hulusi bey.

 

"Seni Dinleyruk," diyen Timur'un dedesiyle bakışlarım onu buldu.

 

Yüzünde niye gülümsemenin zerresi yoktu bu adamda anlamıyordum.

 

 

"Dinle, en çokta sen Dinleyeceksin!" dedi sert bir sesle Hulusi bey.

 

 

Kimse konuşmuyordu sessiz bir şekilde herkes Hulusi beye bakmaya devam etmeye başladıkların da sanırım artık konuşacaktı Hulusi bey.

 

"Bana diğer evlatların gibi bakmadın, sevmedin, değer vermedin, ben hepsinden büyüyüm ama bana hiç biri abileriymişim gibi bakmadı," dedi Hulusi bey.

 

"Murat öyle değildu," diyen Asiye hanıma kaydı tüm bakışlar.

 

"Değildi ama o da evlatlık olduğumu biliyordu," dedi Hulusi bey.

 

"Bileydu ama sana hiç evlatluk gibi davranmadi," dedi Asiye hanım.

 

"Zaten bir tek o iyi davrandı," dedi Hulusi bey.

 

Timur'un bakışları Hulusi beyde olunca ister istemez Timur'a bakıp duruyordum.

 

"Ne çektim küçükken senin haberin var mı senin? Sen beni o yurttan almadan önce çektiğimden haberin var mı?" dedi sert bir şekilde.

 

Bakışları babasının üstündeydi yani Timur'un dedesinin üstündeydi.

 

 

"Ne deyusun sen ula bunları dinlemek içun celmedum ben buraya de hayde ne diyeceksan," dediğin de Timur'un sinirli bakışları dedesini hedef almıştı.

 

Ne olursa olsun insan evlatlıkta olsa niye böyle davranırdı ki oğluna?

 

 

"İşte sen busun kötü ve zalim baba!" dedi sert bir şekilde Hulusi bey.

 

 

"Dövüldüm, aç kaldım, susuz bırakıldım, her şeyi yaşadım ben o yurtta beni aldığın da aklım her şeye eriyordu benim, annem.. Zelal annem bana kendi evlatlarından hiç ayırmadı bunu biliyordum ben," dedi ve soluklandı zorlanıyordu konuşurken.

 

 

"Ama sen öyle değildin.." derken bile o kadar kötü görünüyordu ki gözlerim dolmuştu.

 

Hulusi beyin tek istediği sevgi ve aile ortamıydı. Bunu anlamamak mümkün değildi.

 

"Sen gerçekten baba değisin! Yani benim için değilsin!" dedi sert bir sesle.

 

"Yeter! Senu dinlemeyeceğum cideyrum ben," diyerek ayağa kalkmıştı ki, "Otur dede!" diyen Kişi Timur'du.

 

Bakışlarım Timur'a kaydığın da dedesine kızgın ve sinirli olduğunu görebiliyordum.

 

"Sen karuşma," dedi Hasan bey.

 

"Dede otur ve konuşmasının bitmesini bekle!" Diyerek kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu Timur. Gözlerimiz keşişse de tam olarak bana bakmıyordu.

 

 

 

Buradan tam olarak ne düşündüğünü anlayamıyordum ona yakın olsaydım belki anlardım ama ona da kızgınım şu an.

 

 

 

"Sen diyorsun ya oğlum da oğlum diye Aslında sen sadece Murat'ı ve Timur'u sevdin, Ahmet ve ben hep dışta kaldık, onları sevmeni izledik biz, hadi ben evladın değildim ya Ahmet o da mı değildi?" diye sorduğun da hasan beyden hiç ses çıkmıyordu.

 

Cihat'a bakışlarım kayınca olan biteni o da izliyordu, ve biraz da üzgündü bunu anlamıştım.

 

Babasının bu şekilde olduğuna üzülmüştü sanırım.

 

"Ben kimseyu ayirmadum," dedi Hasan bey.

 

Hulusi bey güldü, "Ayırdın! Evlat ayırdın Hasan Kandemir!" Diyerek ayakta duramayacağını anlayınca Timur'un yanına geçmişti.

 

 

Hastalığı kötüydü ve ölmek üzere olan bir adam için bunlar çok ağırdı ve Hulusi beyin çöktüğünü görebiliyordum.

 

 

"Asaf'ı evlet edinmemin sebebi bir çoçuğu yetimhaneden kurtarmaktı, öyle de oldu." Diyerek soluklandı.

 

 

"Neden kendi evladın gibi Tanıttın bize?" dedi Timur.

 

 

"Onu sevin istedim ben ölünce yetimhaneye gitmesin istedim, benim yaşadıklarımı yaşamasın istedim," diye kendini açıkladığın da Timur ikna olmuş gibi değildi.

 

 

"Bakma bana öyle, ben kötü bir amca değilim sevgi isteyen biriyim sadece, o sevgiyi de sadece dedenden istedim. Çok bir şey istemedim Timur.." dediğin de sesindeki hüznü ve umutsuzluğu hissetmiştim.

 

"Ben biliyorum," dediğim de herkes bana bakmıştı.

 

"Ben antabiliyorum," dediğim de bana gülümsemişti.

 

Timur'un bakışları beni bulunca bende ona bakmıştım.

 

 

Gözleri benim gözlerimle buluşunca içimde oluşan şey beni rahatsız etmeye başlamıştı.

 

Onu görünce heyacanlanmam hiç doğru değildi..

 

"Senin anlaman yeterli değil benim için Neva, ben babamın anlamasını isterdim beni ve Ahmet'i." Dediğin de bakışlarım onu buldu.

 

 

Ne kadar onu anlamak istesem de anlayamazdım. Çünkü yetimhanede büyümedim..

 

 

"Yeter ula! Ben cideyrum, benum bunun ile konuşacuk bir şeyum yoktur." Diyerek ayağa kalktı Hasan bey.

 

Timur'un bakışları dedesini bulunca, "Otur dedim dede!" Diyerek sert bir şekilde dedesine bakmaya devam etti.

 

"Sağa ne ula sağa ne cideceğum," dediğin de Hulusi bey üzgün bir şekilde Hasan beye baktığın da neler olacağını merak etmeye başlamıştım.

 

 

"Oturun baba sakun olun bir dinleyelum sonuna kadar," dedi Asiye hanım.

 

 

"Neyini dinleceğum ben da.." dedi sinirli bir sesle.

 

"Yeter artık, ikiniz de oturup dinleyin birbirinizi," dedi Timur.

 

 

"Artık konuşacağım bir şey kalmadı zaten Timur, bırak gitsin," dedi Hulusi bey.

 

"Cideceğumu da mi sağa soracağum," dedi Hasan bey.

 

"He bana soracaksın," diyerek ayağa kalkmıştı.

 

 

Timur da ayağa kalktığın da dedesi ve Amcasının arasında kalacaktı şimdi.

 

 

"Şunun ettiğu lafa bak, birde babaluk bekler benden sen ilk önce evlat olmayi öğren," dediğin de sinirden elleri titriyordu Hasan beyin.

 

 

"Ben evlat olmayı biliyorum, sen baba olmayı öğren," dediğin de Hulusi bey de sinirlenmişti artık.

 

"Sakin ol Amca," diyen Cihat'a baktım. Hulusi beyin yanına gelmişti o da .

 

 

"Ben cideyrum, ha bu adam buradan gitmeduğu sürece de buraya adim atmayacağum," diyerek salondan çıkmaya başladı.

 

Neler olduğunu anlayamadan öylece bakakaldım.

 

Timur da ayakta dikilip kalınca bize döndü ve, "Çok fazla gittin üstüne," dediğin de Hulusi bey Timur'a bakınca üzülmüştü.

 

Hulusi bey Timur'un kendi yanında olmasını istemişti sanırım. Tavrından bunu gözlemledim.

 

"Bir git bak uşağum istersen dedeni," dedi Asiye hanım.

 

 

Timur başını sallayarak salondan ayrıldığın da bana ve Cihat'a üzgün bakan yüzünü görünce canım sıkılmıştı.

 

Belki de gerçekten Hulusi bey evlat olarak sevilmedi.

 

 

Kimse ne olduğunu anlayamamıştı bile. Rauf bey bile yerinde öylece susup kalmıştı.

 

 

Kimseden ses çıkmayınca salona giren Dicle ve Asaf ile bakışlar onları buldu.

 

"Baba," diyerek yanımıza geldiğin de ben bile ne ara Hulusi beyin yanına geldiğimi anlayamamıştım.

 

 

"Gel oğlum," dediğin de benim bakışlarım Rauf beye kaymıştı.

 

Hulusi ve Asaf'a bakışları çok tuhaftı. Belki de hiç çocuğu olmadığı için bu şekilde bakıyordu ama bence o da biliyordu ki Asaf Hulusi beye çok düşkündü.

 

 

Hulusi bey de ona düşkündü bunu oğlum demesinden anlamıştım. Sadece ben değil bence bunu Rauf beyde anladı.

 

 

Asaf Hulusi beyin kucağına atladığın da Rauf bey gülümsemişti.

 

"Ne zaman güdeceksin?" dedi Asaf.

 

"Bugün gideceğim Asaf," dedi Hulusi bey.

 

"Ben neden gelemiyorum?" Diyerek dudaklarını büzmüştü Asaf.

 

 

"Şimdi değil Asaf, hem sen Neva ile kalacağın için mutluydun, öyle söylemiştin," dediğin de gülümsedi Asaf.

 

Bende gülümsedim..

 

 

Timur salona girdiğin de bize bakmıştı. Bakışlarım onu bulunca ne olduğunu sormak istiyordum ama sinirliydim de sorasım da gelmiyordu.

 

"Ne oldi?" dedi Asiye hanım.

 

Benim yerime onun sorması işime de gelmişti açıkçası iyi de olmuştu.

 

"Gitti.." dedi Timur.

 

Bakışları Hulusi ve Asaf'ı buldu.

 

 

"Dicle biz daha konuşmamıştık," dedi Timur.

 

"Asaf bahçede durmak istemediği için getirmek zorunda kaldım abi," dedi Dicle.

 

"Evet artık eve gitmek istiyorum ben," dedi Asaf.

 

"Hadi gidelim o zaman," diyen Rauf beye baktı Asaf.

 

"Senle geleceğim değil mi yine?" diye sorduğun da Rauf bey başını sallamıştı.

 

"Tamam.." diyerek başını Hulusi beye çevirdi, "Seni seviyorum baba," diyerek sarıldı.

 

"Bende seni seviyorum, üzme Rauf amcanı," dedi Hulusi bey.

 

"Eğer yanıma daha erken gelirsen üzmem," dedi Asaf.

 

 

"Hiç üzme, ne olursa olsun tamam mı?" dedi anlayışlı bir sesle.

 

 

"Peki baba," dedi Asaf.

 

Bakışları beni buldu, "Sürekli yanına geleceğim güzellik," dediğin de Hulusi bey gülmüştü.

 

 

"Bekleriz küçük adam," diyen Dicle'ydi.

 

"Senin yanına değil ula, ben Neva'nın yanına geleceğim," dedi Asaf.

 

Asiye hanım gülmüştü, Dicle de aynı şekilde gülmüştü.

 

"Neva evli Asaf," dedi Dicle.

 

"Olsun, sevmeme engel değil," dediğin de kahkaha atmıştı Dicle. Bende gülümseyerek Asaf'a bakmıştım.

 

Bize bakan iki çift mavi göze takılınca bize sinirli bir şekilde bakan Timur'u görünce iyice gülesim gelmişti. Asaf'a sinir oluyordu bana ilgi duyunca Asaf.

 

 

Bilmediği şey şuydu ki Asaf çok küçüktü daha sevginin ne olduğunu bile bilmiyordu. O sadece beğeniyordu o kadar..

 

 

 

"Hadi Asaf gidelim," dedi Rauf Amca.

 

 

"Tamam," diyerek Hulusi beyin kucağından indiğin de bakışları beni buldu ve gülümseyerek göz kırptı ve arkasını dönerek gitmeye başladı.

 

Bakışları Timur'u bulunca bir şey söylemeden öylece ilerlemeye devam etti. Timur'un bakışları benim üstümdeydi.

 

Bu olanlara sinir olduğunu biliyordum ama umursamadım..

 

Rauf ve Asaf salondan ayrıldığın da, "ilaçlarını iç artık Neva," diyen Timur'a baktım.

 

"Tamam.." diyerek yanlarından ayrıldım.

 

Mutfağa doğru adımladığım da kızlar neden gelmiyordu salona anlayamamıştım.

 

Mutfağa girdiğim de Asya'yı tezgahın önünde görünce, "İlaçlarımı içecektim," dediğim de bakışları beni buldu.

 

 

"Ben getirecektim ama sesler yükselince tereddüt ettim," dediğin de gülümsedim.

 

"Sorun değil canım," diyerek adımladım.

 

Elindeki ilaçlarla yanıma adımladı ve elime ilaçları bıraktığın da su koymak için arkasını döndü.

 

"Çiğdem nerede?" diye sorduğum da, "Çıktı o," dedi.

 

"Nereye gitti?" Dediğim de elindeki bar ile yanıma gelmişti.

 

"İşi varmış gitti," dediğin de başımı salladım ve ilaçları içmeye başladım.

 

"Odanızda iğne buldum, onu mu vuracaksınız yolsa diğerini mi?" dediğin de hangisi bitmek üzere diye düşündüğüm de babamın bana aldığı bitmek üzeredir.

 

 

"Önceki bitti mi?" diye sorduğum da başını salladı, "Timur beyin aldığı ve üst katta bulduğum da var sizin evinizden gelen bitmiş, istersen birde sen bak," dediğin de, "Gerek yok canım," dediğim de başını salladı.

 

"Tamam o zaman onu çöpe atıyorum," dedi.

 

Başımı salladım ve suyumu bitirmiştim.

 

"İğneyi vereyim mi?" dediğin de saate baktım.

 

Daha vardı ama bir daha gel git etmemek için vurup öyle gidecektim.

 

"İyi olur canım," dediğim de buz dolanına doğru yöneldi.

 

İğneyi dolaptan aldığın da bana doğru yürümeye başladı, "Ben şey diye biliyorum bu şekeri sürekli ölçen cihazlar var, neden onlardan kullanmıyorsunuz?" dedi Asya.

 

 

"Onları sevmiyorum canım, daha önce kullandım ve sevmediğim için ihtiyacı olan birine verdim," dediğim de bakışları bendeydi.

 

"Neden ki?" diye sorduğunda merak ettiğini anlamıştım.

 

"Sevmedim, gereksiz yere para ve benden daha fazla ihtiyacı olan birinin kullanmasını tercih ediyorum, ben küçüklüğümden beri bu cihaza alıştım," diyerek elimde masanın üzerindeki cihazı işaret etmiştim.

 

"Anladım efendim, Timur bey sizi çok seviyor bunu anladım, bu cihazdan mutfakta iki tane var, odanız da iki tane var," dediğin de gözlerim açılmıştı.

 

"Evde toplam dört cihaz mı var?" Dedim şaşkın bir şekilde.

 

Güldü, "evet efendim dört tane belki arabalarda da vardır, Timur bey temkinli biri," dediğin de şaşkınlığımı üzerimden artığımda.

 

"Temkinli mi? israflık bu ya 4 cihaz nedir?" Dedim.

 

"Timur bey işte ne yapacağı belli olmuyor," dedi Asya gülümseyerek.

 

Derin bir nefes aldı, "Ne hediye aldınız?" dediğin de aklım hediyeye gitmişti.

 

Almamıştım ki? Bende olan bir şeyi verecektim sadece.

 

 

"Yenge," diyen sesle arkama döndüm.

 

Dicle kapıda dikelince ne oldu diye soracaktım ki, "Abim sana bakmamı istedi," dedi.

 

"Geliyorum şimdi," diyerek arkamı döndüm ve Asya'nın elindeki iğneyi alıp kolumdan vurdum.

 

"Teşekkür ederim canım," diyerek ona gülümseyerek sırtımı döndüm.

 

 

"Gidelim canım," diyerek Dicle'nin yanına adımladım.

 

"Gecikmişsin yenge abim öyle söyledi," dedi.

 

 

"İğneyi de vurmak istedim canım," dedim kısır bir sesle.

 

"Konuşuyorlar mı?" diye sordum.

 

"Sen ne düşünüyorsun?" dediğim de bilmiyorum der gibi omuz silkmişti.

 

 

"Ne olacağını bilmiyorum yenge aralarında kaldık bizde," dediğin de başımı salladım.

 

Salona girdiğimiz de herkes bize bakınca yavaş bir şekilde yürümeye başladım.

 

Dicle'nin yanına gitmeye karar vermiştim ki, Timur'un bakışları sertti.

Yan tarafını işaret ettiğin de kaşlarımı hayır anlamında kaldırdım ve Dicle'nin yanına oturdum.

 

Bir şey yaptıysan sonuçlarına da katlanacaksın Timur..

 

 

"Siz tam olarak neler olduğunu bilemezsiniz, ben hepsinden büyüyüm ilk ben vardım o ailede," dedi Hulusi bey.

 

"Siz tam olarak Hasan Kandemir kim bilmiyorsunuz ben biliyorum," dediğin de bakışları Cihat'ı buldu.

 

"Baban da az çok biliyor onu," dediğin de Cihat Amcasına bakmaya devam etmişti.

 

"Neden gittun o zaman?" diye sordu Asiye hanım.

 

"Gitmedim ben." dediğin de şaşırmıştı Asiye hanım.

 

"Gönderildim," dediğin de düşündüğüm şey değildir umarım.

 

"Yoksa babam mu gönderdi senu," dedi Asiye hanım.

 

Hulusi bey başını salladığın da, "Evet o gönderdi, bir neden bir söylemeden gönderdi beni, üstelik daha küçüktüm be o zaman, onun yüzünden yine yetimhaneye düşecektim ama oraya göndermedi hala onun üstüne kayıtlıydım çünkü, herkesten uzakta beni bir evde tek başıma büyümem için bıraktı." Dediğin de o günleri hatırlamak istemiyormuş gibi konuşurken zorlanıyordu..

 

 

 

"Bunu yapmuş olmasun," dedi Asiye hanım.

 

 

"Timur araştırırsa öğrenir zaten," dediğin de bakışlarım onu buldu.

 

Timur'un bakışları zaten bendeydi, Hulusi konuşurken bile bana baktığını biliyordum. Ama belli etmemiştim sadece.

 

"Biliyorum." Dediğin de hepimiz ona bakmıştık.

 

"Neyu bileysun?" dedi Asiye hanım.

 

"Nerede yaşadığını biliyorum," dediğin de şaşkın bir şekilde ona bakmıştık.

 

Hulusi beyin ise dudakları yana doğru kıvrılmıştı, "Tahmin etmiştim," dediğin de ona bakmıştım.

 

"Sen neler döndüğünü biliyor muydun?" dedi Cihat.

 

Timur başını salladı, "yeni öğrendim bende ama artık biliyorum," dedi Timur. Sesi neden düşünceli çıkmıştı.

 

 

"Niye bana söylemedin?" dedi Cihat. Sanırım Timur'a kızıyordu.

 

 

"Benim söylememi bekledin değil mi?" diyen Hulusi beyin sesiyle ona dönmüştük.

 

"Evet," dedi kesin bir dille Timur.

 

 

"Peki neden seni gönderdi?" dedi Cihat.

 

 

"Bilmem onu da dedene sor artık, ben hala bilmiyorum çünkü," dediğin de sesindeki hüznü fark etmemek imkansızdı.

 

 

"Şimdi ne olacak?" diyen kişi de Dicle'ydi.

 

"Bir şey olmayacak, ben öleceğim siz de Asaf'ı benim için yaşatacaksınız," dedi Hulusi bey.

 

"Ölmekten bahsetme artık," dedi Cihat.

 

"Gidiyorum ben Cihat, son kez geldim ben buraya, Asaf'ın beni son görüşü oldu bir daha göremeyecek onun gözü önünde ölmek istemiyorum, benim evladım olmasa da onu kendi evladımdan ayırmadım ben." Nefesi dışarı üflediğinde de hepimiz ona bakıyorduk.

 

"Nereye gideceksiniz?" diye sorduğum da bakışları beni buldu.

 

"Orası bende kalsın kızım, Asaf seni çok seviyor size alışması daha kolay olacaktır," dediğin de başımı salladım.

 

"Gitmeseniz olmuyor mu?" dedim kısır bir sesle.

 

Asaf gerçekten Hulusi beyi seviyordu bu yüzden baba ve oğulun ayrılmasını istemiyordum.

 

"Olmaz kızım zamanım kısıtlı, bir an önce buradan gitmeliyim," dediğin de üzülmüştüm.

 

 

"Galiba Hasan beyi affetmeden gideceksiniz? Diye sorduğum da yüzü buruşmuştu.

 

 

"Onu ölsem bile affedemem Neva.. O baba ne demek bilmiyor bile, Murat ve Timur'a babalık yapmış olabilir hatta Fatma'ya bile yapmış olabilir ama bana yapmadı." Dediğin de sesi kısılmıştı.

 

"Belki de.." dediğim de sözümü kesti.

 

"Belki si falan yok, yapmadı, yapmaz da." dediğin de Cihat'ın bakışları bizdeydi.

 

"Neden gidiyorsunuz peki? Madem son günleriniz neden bizimle geçirmiyorsunuz?" dedim.

 

Gülümsedi, "Alışırsam gitmesi zor olur.." dediğin de içimden bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim.

 

Biliyordu değil mi?

 

Bizim onu seveceğimizi biliyordu..

 

 

"Bence de gitme," dedi Cihat.

 

Başını Cihat'a çevirdi, "Üzgünüm Cihat, gitmeliyim," dediğin de onu ikna edemeyeceğimizi anlamıştık.

 

"Cenazemin bile buraya gelmesini istemiyorum, o yüzden beni son görüşünüz," dediğin de üzgündü.

 

Gitmek istemiyor gibiydi, belki de bana öyle geldi emin olamadığım için Hulusi beye bakmaya devam ettim.

 

"Ben gideyim artık, gitmeden önce," diyerek yönünü Timur'a döndü, "Deden varken düşmanı çok uzakta arama," dediğin de ortaya Ateşi atıp gidiyordu.

 

Neden öyle söyledi?

 

Gerçekten de adam çok mu kötü biriydi?

 

Timur hiç bir şey söylemeden öylece Amcasını izledi.

 

 

"Ben gideyrum hakkınızı helal edun?" dediğin de Asiye hanım ve Dicle'ye bakmıştı.

 

"Helal olsun ama citmeyeseydun iyiydu, babam hata yapmuş belli ki, ama o uşak sana bağludur, onun için kal," dedi Asiye hanım.

 

"Kalamam, onun için kalamam benim yaşadıklarımı o yaşamasın sadece bana yeter onu size emanet ediyorum, eminim ki emanetime sahip çıkacaksınız," dediğin de Asiye hanım başını sallamıştı.

 

 

Dicle öylece olanı biteni izliyordu hiç bir tepki vermemişti, Cihat'ın üzgün olduğunu görebiliyordum.

 

 

"Asaf sana emanet," dedi Hulusi bey.

 

Timur'a söylemişti bunu, onu koruyacak ve sahip çıkacak kişinin Timur olduğunu düşünüyordu.

 

 

Timur başını sallayınca şaşırmıştım, demek ki amcasına inanıyordu.

 

Hulusi gülümseyerek Cihat'a döndü, "Sende az pelimde koşturmadım sağol Cihat," dediğin de Cihat başını salladı ve Hiç düşünmeden ona sarıldı.

 

"Ona dönmeyeceğini Nasıl açıklayacağız?" diye sorduğun da birbirlerini sarılmayı bırakmışlardı.

 

 

"Söylemeyeceksiniz, zamanla unutacak beni," dediğin de içinde kopan fırtınları anlamıştım.

 

Onun içinde çok zordu bu durum. Öleceğini bile bile gidiyordu buradan. Üstelik kimse de olmayacaktı yanında.

 

Tek başına geldiği dünyaya, tek başına gidiyordu..

 

 

Kimsesi yokmuş gibi hissetmesin diye ona baktığım da, "Siz kimsesiz değilsiniz, biz varız gitmeyin lütfen," dediğim de gözlerim dolmuştu.

 

Bulanık gözlerle onu görürken zorlanmaya başlamıştım.

 

Bu yaşına kadar zaten kimsesiz büyümüştü, ve şimdide kimsesiz gidecekti ölüme.

 

Hulusi beyin gözleri doldu, "İşte bu yüzden gitmeliyim," dediğin de kollarını açmıştı.

 

Hiç düşünmeden bir kaç adım atıp ona sarıldım. Benim amcam yoktu, be demek amca bilemezdim. Ama galiba Hulusi bey kötü biri değildi..

 

Ona sarıldığım da bir baba sıcaklığı hissetmiştim. Gerçekten bu adam kesinlikle kötü biri değildi sadece sevgiye aç büyümüş biri..

 

 

Geri çekildiğim de burnumu çekmiştim, Asaf bir daha Babasını göremeyeceğini düşününce ben daha da kötü oluyordum.

 

 

"Yeter bu kadar ağlamak biraz da gülme zamanı," dedi Hulusi bey.

 

"Siz yeni evli olduğunuz için size bir hediye aldım, bunu da ben buradan tamamen gidince alacaksın kızım," dediğin de şaşkın bir şekilde ona bakmıştım.

 

"Ne hediyesi?" diye sorduğum hiç bir şey söylemeden gülümsemişti sadece.

 

"Ben gidince öğrenirsin kızım," dediğin de anlam vermeden onu izledim sadece.

 

 

Bakışları Dicle'yi bulduğun da onunla da vedalaşmak istiyordu sanırım ama Dicle yerinden kalkmamıştı.

 

"Küçükken de böyleydi," dedi Hulusi bey.

 

Dicle öylece amcasına bakmıştı..

 

 

"Neyse," diyerek yönünü Timur'a döndü.

 

"Gidiyorum bu sefer kesin olarak," dediğin de Timur başını sallamıştı.

 

"Görüşürüz.." dedi Timur.

 

Hulusi bey gülmüştü ve elini Timur'a uzattı. Timur da elini uzattı ve amcasının elini sıkmıştı. Sanırım bu ikisi için sarılma gibi bir şeydi.

 

 

Hulusi bey son kez bakışlarını benimle buluşturduğun da gülümseyen yüzüyle karşılaşınca bende ona gülümsemiştim..

 

 

Arkasını dönerek salondan ayrıldığın da Timur ile gözlerimiz buluşulmuştu.

Gözlerimdeki hüznü gördüğünü biliyordum ama umursamadım bakmaya devam ettim.

 

"Bende gideyim artık," diyen Cihat'a baktığım da Cihat bir şey söylemeden salondan çıkmıştı.

 

Cihat'ta bu duruma üzülüyordu, bunu anlamıştım ama elinden hiç bir şey gelmediği için buradan gitmeyi tercih etmişti.

 

 

"Bende bugun Yaren'in yanına gideceğim anne," dedi Dicle.

 

"Tamam kizum," dedi Asiye hanım.

 

Dicle başını sallayarak salondan ayrıldı, Timur hala bana bakıyordu bunu görebiliyordum.

 

 

"Bende odama geçeyrum," dedi Asiye hanım.

"İyi geceler gelinum," dediğin de gülümsedim, "İyi geceler efendim," dediğim de başını salladı ve önüne dönerek merdivenleri çıkmaya başladı.

 

 

"Neden herkes gitti?" diye sorduğum da Timur bana bakıyordu.

 

"İğneni yap sende dinlen," dediğin de ona bakmıştım.

 

"Yaptım zaten," dediğim de gözlerini üzerimden çekmeden bana bakmaya devam ediyordu.

 

"Tamam o zaman hadi odaya," dediğin de aklıma gelen şeyle durdum.

 

Timur arkasını döndüğünde yürüyordu ki gelmediğimi anladığı için arkasını döndü, "Neden gelmiyorsun?" dediğin de koltuğa geri oturdum.

 

"Uykum yok benim," diyerek Televizyonu açmak için masaya uzanmıştım.

 

"Neva, sorun ne?" dediğin de bakışlarım Timur'u buldu.

 

"Sorun yok," dediğim de Televizyonu açmaya çalışıyordum.

 

"Nereden açılıyor bu ya?" dediğim de her düğmeye basmıştım resmen.

 

"Diğerine bas," dediğin de ona bakmıştım.

 

"Buna mı?" dediğim de başını salladı.

 

Kumandanın düğmesine bastığım da ekran açılmıştı.

 

 

Uzun zamandır Televizyon izlemiyordum neler var diye baksam iyi olur bence. En azından kafam dağılırdı.

 

Neler olduğunu düşünmek zorunda kalmazdım böylece..

 

Timur da odaya gitmekten vazgeçtiğini anlayınca kanalları değiştirmeye karar verdim.

 

"Film izlemek istiyorsan diğerine gir," dediğin de gözlerimi ona çevirdim.

 

"Diğeri ne?" diye sordum.

 

Elini uzattığın da vermek istemediğim için, "Neyse öylesine bakacağım zaten film falan izlemem," dedim kesin bir dille.

 

"Peki," dedi.

 

Hiç bir şey söylemeden öylece ekrana bakmaya devam ediyordum, bilmediğim diziler başlamıştı ve hiç biri ilgimi çekmiyordu..

 

Düşünmek istemiyordum ama benim düşüncem sürekli lavaboda beni bekleyen gömleğe gidiyordu.

 

Moralim iyice bozulunca kapattım Televizyonu.

 

"Ne oldu izleyecek bir şey bulamadın mı?" dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Bulamadım, uyuyacağım ben," diyerek yanından geçtim.

 

"Uyuyalım o halde," dedi Timur.

 

"Sen değil ben uyuyacağım, sen nerede istersen orada uyu," diyerek merdivenlere yöneldim.

 

"Neva, o ne demek?" Diye arkamdan seslendiğini duydum.

 

Bir şey söylemeden öylece, merdivenleri birer ikişer çıkmaya başladım.

 

"Neva! Beni bekler misin?" diye seslendiğin de beklemedim. Odanın kapısını açarak içeri girdim ve kapıyı suratına kapattım.

 

 

Kapının açılma sesini duyduğum da yatağa doğru yöneldim.

 

"Neva, Yeter artık!" diye sert bir şekilde bağırmıştı.

 

"Bağırma bana!" diye onu uyardım.

 

"Bağırttırma o zaman," diye sakin bir şekilde söylemişti.

 

"Sen kendi kendine bağırıyorsun benim bir suçum yok," diyerek yatağa girdim.

 

"Neva bana neyin olduğunu söyler misin? Neden bana kızgınsın? Ne yaptım ben sana?" Diyerek sorularını arka, arkaya sıraladı.

 

"Hiç bir şey yapmadın Timur, çık odamdan," dedim sakin bir şekilde.

 

"Odamızdan, benim de odam," dediğin de omuz silktim.

 

"Önceden öyleydi ama artık sadece benim odam, çık dışarı Timur," dedim.

Yan taraftaki yastığı da aldım ve yüzüne fırlattım.

 

"Al bu da yastığın, git nerede yatıyorsan yat."

Dediğim de ona bakmamıştım bile.

 

"Neva!" dedi sert ve sinirli çıkan bir sesle.

 

"Neva.." dediğin de gerçekten sıkılmıştım artık.

 

Gitmeyecek miydi bu benim başımdan!

 

"Git başımdan," dedim gözlerimi de kapatarak.

 

"Gitmiyorum, bana ne olduğunu söyleyeceksin," dedi.

 

Sesi nedendir bilmiyorum ama çok yakından gelmişti.

 

"Bir şey yok Timur, git artık.." dedim sakin bir şekilde.

 

 

"Gitmiyorum sıkıyorsa çıkar," dediğin de gözlerimi açmıştım.

 

Kendimi yataktan ayırdığım da yanımda dikelen Timur'a baktım.

 

"Sen beni tehdit mi ediyorsun?" diye sordum.

 

"Etmiyorum, olanı söyledim" dediğin de sinirlenmiştim.

 

"Neden böylesin?" diye sakin bir şekilde sordu.

 

Yüzünü de yumuşatmıştı, "Yoksa şu hastalığından dolayı mı böylesin?" dediğin de utanmıştım biraz ama şu an onu da umursayacak değildim.

 

"Onunla bir ilgisi yok. Hiç bir şeyle bir ilgisi yok," dedim kesin ve net çıkan sesimle.

 

Sabır dilenir gibi başını kaldırıp bir kaç saniye öylece kaldı ve tekrar bakışlarını bana indirdi.

 

"Güzelim, bak bana ne oluğunu söylemezsen aramızdaki sorunları çözemeyiz," dediğin de sinirlenmiştim.

 

"Bana güzelim deme! Ben senin güzelin değilim," dediğim de gülmüştü. sinirden gülüyormuş gibi bir hali vardı.

 

"Ne diyeyim ben sana?" dediğin de öylece baktım.

 

"Hiç bir şey deme," dedim.

 

"Ya sabır, Neva sorun tam olarak ne?" dedi ve eğildi.

 

"Sorun yok diyorum, yok!" diye birazcık sesimi yükselttim.

 

Sesimi yükseltince yüzünü buruşturmuştu.

 

"Güzelim, bak güzelim diyorum, sorun ne?" dediğin de benimle dalga geçtiğini düşünmeye başlamıştım artık.

 

"Bak hala güzelim diyor, ben senin güzelin değilim," diyerek yatakta birazcık ona yaklaşmıştım.

 

"Değilim güzelin falan!" diye onu uyardım.

 

Timur bakışları dudaklarıma kayınca sinirlerim bozulmuştu.

 

Ruj lekesi yine aklıma gelmişti..

 

"Çık Timur." dedim kesin bir dille.

 

"Çıkmıyorum Neva," dediğin de saçımı başımı yolacaktım şimdi.

 

"Çık dışarı Timur, çık!" diye sesimi yükseltmiştim.

 

İyice sinirlerim bozulduğu için gözlerim de dolmuştu.

 

"Neva.." dediğin de gözlerimi kapattım ve gözlerimden akan yaşlara engel olamadım.

 

"Neva.." dedi nazik ve kısık çıkan sesiyle.

 

"Güzelim, neden ağlıyorsun? Hadi bana söyle" dediğin de gözlerimi açmıştım. Yataktan kendimi dışarı attığım da Timur da ayağa kalkmıştı.

 

 

"Çıkar mısın dışarı uyuyacağım," dediğim de sesim kısılmıştı.

 

"Neva.. Bana ne olduğunu söylemeden sorunumuzu çözemeyiz değil mi? Bana ne olduğunu söyler misin artık?" dedi sakin bir sesle.

 

Yüzündeki ifadeden de sakinleştiğini ve daha da anlayışlı bir şekilde bana baktığını fark ettim.

 

Daha fazla onu dinlemek istemediğim için kendimi lavaboya attım.

 

Gömleği attığım yerden aldım ve elimde kapıyı açıp geri çıktım.

 

Gömleği ona uzattığım da Timur gömleğe baktı.

 

"Bu ne?" dediğin de başımı yata yatırdım.

 

"Bilmem bak bakalım neye benziyor?" diye sorduğum da elimden gömleği aldı ve bakmaya başladı.

 

Ruj lekesini görmüştü, ama neden görmemiş gibi davranıyordu.

 

Ben mi izin verdim öpmelerine izin vermişsin ki yapmışlar işte.

Ne diye şaşkın bir şekilde bakıyorsun be adam?

 

 

"Bu.. Neva düşündüğün gibi değil," dediğin de sinirden artık iyice gözlerim dolmaya başlamıştı.

 

 

"Neva, yemin ederim düşündüğün gibi değil," diye kendini açıklamaya çalıştığın da onu dinlemek istemiyordum.

 

"Al gömleğini bu gecede bunu kime yaptırdıysan orada geçir, çık dışarı şimdi," diyerek parmağımı kapıya uzattım.

 

Çıkmasını istiyordum, şu an onu görmek istemiyordum.

 

"Neva beni dinlemelisin," dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Dinlemek istemiyorum, ben yalan duymak istemiyorum.." diyerek ağlamaya başladım.

 

"Ben senin böyle biri olduğunu bilmiyordum," dediğim de sesim sonlara doğru kısılmıştı.

 

"Neva, yanlış düşünüyorsun kesinlikle olay düşündüğün gibi değil," dediğin de hıçkırmıştım.

 

Regl de olduğum için iyice sinirlerim gerilmişti ve ağladıkça ağlayasım geliyordu.

 

"Güzelim bak bana," dedi Timur.

 

"Bakmayacağım.." dediğim ağlamamın arasında.

 

"Neva," dediğin de omuzlarımdan tutmuştu.

 

"Ben oruçluydum, sence böyle bir şey yapmış olmam mümkün mü?" dediğin de başımı kaldırdım.

 

Timur'u bulanık görüyordum ki Timur gözümdeki yaşları sildi.

 

"Bu ne o zaman?" diye sordum.

 

"Bak bunu nasıl açıklayacağım bilmiyorum ama bu gömlek benim değil, üzerime bir şey döküldüğü için gömleği Hale'nin evinde çıkardım." diyerek nefesini geri üfledi.

 

"Şu partide ki kadın mı?" diye sordum.

 

Başını salladı, "Evet o, eve geldiğimiz de Yiğit beni durdurmuştu hatırlıyorsun sende," dediğin de başımı salladım.

 

Hatırlamıştım.

 

"Neden evine gittin o kadının?" dediğim de gülümsemişti.

 

"Ben gitmedim gitmek zorunda kaldım, Davette bir adam daha vardı, hatırlıyor olmalısın onu da," dediğin de başımı salladım.

 

"İşte o gitmemi Rica etti sadece o kadının benimle bir ilgisi yok, onun tek düşündüğü Hakan ben değil," dedi sakin bir şekilde.

 

"Tamam hadi diyelim bu gömlek senin değil Hakan'ın sen neden giydin?" dedim.

 

"Söyledim Neva, üzerime bir şey döküldü ve o şekilde gelemeyeceğim için, çıkarmak zorunda kaldım ve Hale de bu gömleği giymem için verdi, bu Ruj onun olabilir ama gömleği giyip de öptüren kişi ben değilim," dediğin de ona inanmaya başlamıştım.

 

"Oruçlu insan bunu yapar mı Neva? bir düşün bakalım, dediğin de haklı olduğunu anladım..

 

"Nasıl fark etmedin peki bunu?" dedim.

 

"Neva, hızlı bir şekilde eve yetişmeye çalışıyordum ki zaten acele ettiğim için de kendi gömleğim kirlendi," dediğin de ağlamam durmuştu.

 

Timur yanaklarım da son kalan yaşları da sildiğin de ona bakmıştım.

 

Anlamadan dinlemeden onu yargılamıştım, Timur öyle biri değildi ki.

 

"Sen neden ağladın peki?" diye sorduğun da ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Evliyiz," dediğim de gülmüştü.

 

"Sahte değil miydi bizim evlilik?" dedi ve başını yana yatırdı.

 

 

"Öyle ama, sahte de olsa evliyiz aldatılmak istemem," dediğim de gülmüştü.

 

"Evliliğimiz gerçekte olsa sahte de olsa, ben karımdan başka kimseye bakmam."

 

Bunu kesin bir dille söylemesi neden beni mutlu etmeye başlamıştı ki?

 

 

"Bakma kimseye yani biz boşanana kadar," dediğim de kaşı seğirince bakışlarım oraya kaymıştı.

 

"Boşanacak mıyız?" diye sorduğun da afallamıştım.

 

Boşanmak istemiyor muydu?

 

"Bir süre sonra boşanacağımızı söylemiştin" diyerek gözlerinin içine baktım.

 

"Ben ne zaman istersem o zaman boşanırız demiştim, boşanacağım demedim," dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

"Ne yani evli mi kalacağız hep?" dediğim de kafasını yüzüme eğdi.

 

"Evet evli kalacağız," dedi kısık bir sesle.

 

Bakışları dudaklarıma kayınca beni öpeceğini düşünmeye başlamıştım. Hala kendini geri çekmemişti çünkü.

 

Öpse karşılık verir miydim ki?

 

Verirdim..

 

Gözlerim yavaş bir şekilde kapandığın da nefesini dudaklarım da hissetmeye başlamıştım ki, Telefonun sesiyle sıçradım ve gözlerimi direk açtım.

 

Timur'un yüzünün sinirli bir hal aldığını görünce dudaklarım yana doğru kıvrılmıştı.

 

"Sikeyim.." diyerek cebindeki telefonu elinde aldı ve açıp kulağına götürdü.

 

"Ne var Yiğit?" dedi sinirli bir şekilde.

 

"Ne!" dediğin de ne olduğunu anlayamadan öylece baktım.

 

Yiğit'i dinliyordu, "Tamam geliyorum bende, Polat'ı aradın mı?" diye sordu Yiğit'e.

 

 

"Tamam bizim hastaneye geçelim," dediğin de telefonu kapatmıştı.

 

"Ne oldu?" diye sordum.

 

"Ezgi doğuruyormuş," dediğin de şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

"Ezgi kim?" dedim.

 

"Yiğit'in eşi," diyerek üzerindeki ceketi çıkardı ve dolaptan yeni bir ceket çıkardı.

 

"Doğum mu yapacak şimdi? Bebek mi geliyor?" dedim heyecanlı bir şekilde.

 

Bakışlarını bana çevirdi, "Evet gelmek ister misin?" diye sorduğun da anında başımı salladım.

 

"Gelmek istiyorum," dediğim de başını salladı.

 

"Üzerine bir şeyler al gel aşağıda bekliyorum seni," dediğin de başımı salladım.

 

Ceketi üzerine geçirirken odadan da çıkmak üzereydi.

 

Kapının kapanma sesini duyduğum da üzerime siyah ince ceketi geçirip dolabın kapağını geri kapattım.

 

Telefonum cebimde mi diye kontrol ettiğim de elime gelince ceketimin cenine koydum ve odadan çıktım.

 

 

"Nereye gelinum?" diyen Asiye hanımın sesiyle merdivenlerin başına varmadan durdum.

 

"Yiğit'in eşi doğum yapacakmış anne oraya gidiyoruz," dedim.

 

"Aa öyle mi, tamam kizum beni de haber edun tamam mi, merakta kıymayın beni," dedi düşünceli bir sesle.

 

"Olur efendim," dedim.

 

Başını salladı ve gitmem için beni bekledi, bende ona gülümsedim hızlı bir şekilde merdivenlerden inmeye başladım.

 

 

Merdivenleri inmeyi bitirdiğim de salondan çıkıyordum ki,"Neva hanım?" diyen sesle arkamı döndüm.

 

Asya uykulu bir şekilde bana bakıyordu, "Acele işim var canım sen yat" dediğim de başını salladı ve çıktığı odaya geri girdi.

 

Arkamı dönerek salondan hızlı bir şekilde çıktım, kapının kolunu çevirdim ve kendimden tarafa çekip dışarı attım kendimi.

 

 

Bakışlarım bahçenin kapısın da bana bakan Barlas'a kayınca hızlı bir şekilde yürümeye başladım.

 

Acele etmek zorundaydım, önünden hızlı bir şekilde geçtim ona bile bakamadım şu an.

 

 

Demir kapıyı açtıkların da kendimi kapıdan dışarı attım. Kapının önünde çalışır bir vaziyette beni bekleyen arabayı görünce Timur olduğunu anlayınca ön koltuğa geçmeye karar verip kendimi arabanın içine attım.

 

 

"Geldim," dediğim de başını salladı ve arabayı sürmeye başladı.

 

Araba hareket eder etmez bakışlarımı Timur'a çevirdim, "erken doğrum mu oluyor?" dedim.

 

"Evet, daha bir ay vardı, ikinci çocuğu olsa bile Yiğit ilk çocukmuş gibi telaşlıydı," dediğin de gülümsemiştim.

 

"Baba olmak kolay değil," dediğim de gözlerini bana çevirince bakışlarını dudaklarıma değdirdi.

 

Çok fazla bakmadan önüne dönmüştü.

 

Öpüşmemiz de yarım kalmıştı?

 

Acaba aklı onda mı kaldı? O yüzden dudaklarıma bakmıştı?

 

"Senin hastanene mi gidiyorlar," dedim sakin bir şekilde.

 

"Evet oraya git dedim," diyerek arabayı sürmeye devam ediyordu bana bakmadan...

 

 

 

 

 

Timur.

Arabayı sürmeye devam ederken Neva'nın küçük sorularıyla hastaneye varmak üzereydik. Çok az kalmıştı.

 

Baba olmak kolay değil dediğin de, baba olsam nasıl olurdu diye düşünmeden edememiştim. Ama bu dünyaya çocuk getirmek çok kötü bir fikir o yüzden bu düşünceyi aklımdan çıkardım.

 

 

Neva camdan bakmaya başladığın da telefon sesim arabanın içini doldurdu.

 

Ekranda ki, Polat yazısını gördüm ve açıp Hoparlöre verdim telefonu.

 

"Efendim Polat," dediğim de Neva'nın bakışları beni buldu.

 

"Abi.." dediğin de sesindeki üzüntüyü hissettiğim de arabayı yavaşlattım.

 

"Ne oldu Polat?" dedim sakin bir şekilde.

 

"Abi.. Yiğit," dediğin de telaşlanmaya başlıyordum.

 

"Polat ne oldu?" dedim.

 

"Abi kaza.." dediğin de Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissettim.

 

"Polat düşündüğüm şey olmasın," dediğim de Polat'ın ağlama sesi gelince bakışlarım Neva'yı buldu.

 

Gözlerindeki korkuyu fark etmiştim. O da benim gözlerimdeki korkuyu fark ettiğine eminim.

 

"Neredesiniz Polat?" dediğim de arabayı hızlı bir şekilde çevirmiştim.

 

"Abi.. Ormanlık.. yoldayız.. çok.." dediğin de sesi kısılmıştı sonlara doğru.

 

 

"Polat Bana iyi olduklarını söyle," dediğim de hiç bir şey söyleyemeden telefon kapandı.

 

"Allah kahretsin!" diyerek direksiyona vurdum.

 

 

"Sakin ol, bir şey olmayacak," dedi Neva ama ben içimde oluşan duyguyu görmezden gelemiyordum.

 

Bir şey olduğunu Yiğit dediğin de anladım ama keşke anlamasaydım.

 

Keşke anlamasaydım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet, bir bölümün daha sonuna geldik, bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Hepinizi çok beklettim biliyorum bu gecikme için çok üzgün olduğumu bilmenizi istedim. Sağlık sorunlarım yüzünden bu şekilde oldu ve umarım tekrarı olmaz.. 🙏🙏

 

 

 

Geçmişe gittik biraz? Sizce Timur'un geçmişin de neler gizli?

 

 

Hale ve Hakan'ın ilişkisinin bu boyutta olmasını bekliyor muydunuz?

 

 

Ruj lekesinin sebebi sizi şaşırttı mı?

 

 

Timur'un dedesi kötü biri mi?

 

Hulusi'nin çektiklerinin bir kısmını okunuz, ne düşüyorsunuz bu konu hakkında?

 

 

 

 

Neva neden bu şekilde büyük bir tepki verdi dersiniz?

 

 

Son sahnemiz nasıldı?

 

 

Yiğit ve ailesine bir şey olacak mı?

 

 

 

Bu bölümde diğer bölümlere nazaran uzundu ve lütfen yıldızları ve yorum yapmayı unutmayalım..

 

Sınır koymayı sevmiyorum ama sizden şunu isteyeceğim 1k oy ve 1k yorum istiyorum sizden. Eminim ki bunu yeni bölüm gelene kadar yaparsınız siz hepinize güveniyorum..

 

 

Diğer bölümde görüşmek üzere, sizi seven yazarınızdan hepinize çokça kalp... 🙏🙏🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻

Loading...
0%