Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. YORGUNUM

@sinemm2611

 

 

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

~~23.YORGUNUM.~~

 

 

 

 

 

Neva.

 

Son hızda giden arabada endişeden neredeyse ölmek üzereydim. Yiğit'in kaza yapması beklemiyorduk ve bu işlerin içinden çıkılmaz bir hal aldı.

 

 

"Ne diye hızlı gidiyorsun be Yiğit ilk kez mi çocuğun oluyor!" Diyen Timur'a baktım.

 

 

Haklıydı ilk kez çocuğu olmuyordu ikinci çocuğu olduğunu söylemişti neden acele edersin ki?

 

 

 

"Sakin ol Timur, inşallah bir şey olmayacak," dedim kısır bir sesle.

 

 

İçimden çok kötü şeyler olacakmış gibi hissediyordum. Ama inşallah düşündüğümüz kadar ciddi değildir durum.

 

 

Polat'ın dediği ormanlık alana varmak üzereydik sanırım, etraftaki sık bir şekilde dizili ağaçlardan anlamıştım.

 

 

 

"Allah'ım sen onları koru," dedi Timur.

 

 

Gözlerindeki korkuyu fark ettiğim de Yiğit'e gerçekten değer verdiğini anladım.

 

 

"Geldik mi?" dediğim de başını salladı.

 

 

"Galiba geldik," dediğin de durmuştu. Arabayı da durdu ve öylece düz bir şekilde bakıyordu, nereye baktığını görmek için başımı çevirdiğim de.

 

 

 

Yiğit..

 

 

Timur arabadan hızlı bir şekilde çıktı, ben karşımdaki manzaranın şokuyla arabada oturuyordum.

 

 

Bu arabadan sağ çıkmaları imkansız..

 

 

Başımı sağa sola salladım ve bende arabadan dışarı attım kendimi.

 

 

 

Timur'un yanına doğru hızlı hızlı yürümeye başladığım da Yiğit ve Ezgi yerdeydi. Yiğit Ezgi'yi kucağında tutmuş ağlıyordu.

 

 

"Yiğit, sakin ol ambulans geliyor," diyen kişi Polat'tı.

 

 

Timur donmuş bir şekilde olanlara bakıyordu bende ne yapacağımı bilememiştim.

 

 

"Ezgi, Aç gözünü.. Yalvarırım aç gözünü.." diye bağırdı yiğit.

 

 

Timur bir kaç adım attığın da bir çocuğun ağlama sesini duydum.

 

 

 

Sesin nereden geldiğini anlamam uzun sürmemişti, arabadan geliyordu. Bakışlarımı Timur'a çevirdim.

 

 

"Timur," dedim sakin bir şekilde.

 

 

Hiç bir şekilde tepki vermedi ve öylece Yiğit'e bakıyor.

 

 

"Timur, kendine gel," dedim ama hala bana bakmadı.

 

 

Polat Yiğit'i sakinleştirmeye çalışıyordu. Yiğit ise Ezginin gözlerini açması için yalvarıyordu.

 

 

Uzaktan gelen ambulans seslerini duyduğum da Timur'a dokundum.

 

 

"Timur.. Bana bak," diyerek önüne geçtim.

 

 

"Timur bana bak dedim," diye sert bir şekilde bağırdım.

 

 

"Neva.." dedi ve başını bana eğdi.

 

 

Sonunda beni duymuştu, "Timur lütfen kendine gel, Yiğit'in sana ihtiyacı var," dediğim de gözlerini kırpmadan bana bakıyordu.

 

 

"Timur!" dedim sert bir şekilde.

 

 

"Tam.. tamam," diyerek yavaşça başını salladı.

 

 

"Tamam yürü hadi," diyerek onu sürükledim.

 

 

 

Yiğit'in yanına yaklaştığımız da yiğit aklamaktan çok kötü görünüyordu.

 

 

"Ezgi.." diyerek hıçkırarak ağlıyordu.

 

 

"Yiğit.." dedi Timur kısık çıkan sesiyle.

 

 

Timur beni bırakıp Yiğit'in yanına gitti ve eğildi, eliyle omzundan tuttu ve Yiğit'in kafasından kan aktığını görünce paniklemişti Timur.

 

 

 

 

Gözlerim Yiğit'in kucağındaki Ezgi'ye kaydığın da, "Er.." dediğini duydum.

 

 

Ama ne demek istediğini anlayamadım. Ezgi baygındı Yiğit'in kucağında.

 

 

Ben Yiğit ve Ezgiye' bakarken Çocuğun ağlama sesini duyunca başımı çevirdim ve neredeyse önü parçalanmış arabaya bakıyordum.

 

 

 

Polat'ın bakışları da arabayı bulunca, aklımdan geçen şey olmasın diye Dua ediyordum.

 

 

 

 

Düşündüğümüz şey olmalı ve ikimiz de arabaya doğru koştuk.

 

 

Arabanın arka kapısına geldim, ve kapıyı açtığım da arka koltukta, ağlayan 2 yada 3 yaşlarındaki erkek çocuğuna bakıp kaldım.

 

 

Küçük ellerini bana uzattı ve gözlerim dolmaya başladı..

 

 

Şaşkınlıktan bir kaç saniye öylece bakıp kaldım. Kendime gelir gelmez çocuğu kucağıma çektim ve kucaklayıp arabadan çıkardım onu.

 

 

"Yenge," dedi Polat.

 

 

Onunda gözlerindeki yaşları fark ettiğim de iyice kötü olmaya başladım.

 

 

"Bu Yiğit'in oğlu mu?" dedim kısık çıkan sesimle.

 

 

Başını salladı ve karşıdan gelen ambulansa baktım.

 

 

"Yaralı mı yenge?" dedi Polat.

 

 

Çocuğu komple inceledim ufak tefek çizikleri vardı sadece onun dışında bir şey görünmüyordu.

 

 

"Sanırım iyi," dediğim de ağlaması dursun diye sırtını sıvazladım.

 

 

"Şşş.. ağlama bir tanem ben buradayım, bir şey yok," diyerek çocuğu sakinleştirmeye çalıştım.

 

 

Timur başını kaldırıp bana bakmıştı, bakışlarımız kesiştiğinde Yiğit'in hıçkırlarını duyuyordum.

 

 

"Allah'ım ne olur onlara bir şey olmasın, benim canımı al onlarınkini bağışla," diyerek ağlamaya devam ediyordu Yiğit.

 

 

Yavaş bir şekilde ilerledim ve kucağımdaki çocukta susmuştu.

 

 

Ambulansın ışıklarına baktığını görünce başımı Yiğitlere çevirdim.

 

 

Yiğit'in üstü başı da kan içindeydi yaralı mıydı değil miydi bilmiyordum ama çok kan vardı.

 

 

Ezgi'ye gözüm kayınca gözlerim dolamaya başladı ve karnındaki şişliği görünce dayanamadım ve gözlerimdeki yaşlar birer birer dökülünce.

 

Çaresiz bir şekilde sağlıkçıların Ezgi'nin yanına koşmalarını izledim.

 

 

"Anne.." dedi kucağımdaki çocuk.

 

 

"Buradayım, bebeğim buradayım.." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım.

 

 

Sağlıkçılar Ezgiyi inceliyordu ve Yiğit'te Ezginin yanından kalkmamıştı öylece sağlıkçılara bakmaya devam ediyordu.

 

 

"Yiğit kalk," diyen Timur'u duymuştum ama Yiğit sanırım duymuyordu ve başını sağa sola sallayıp duruyordu.

 

 

"Beyefendi çekilin götürmemiz lazım," dedi sağlıkçı kız.

 

 

Yiğit, "yaşıyor değil mi? Bana yaşadığını söyle?" diye bağırdığın da kız ona baktı.

 

 

 

"Beyefendi bizi böyle tutarsanız yaşamayacak," dedi kız ve diğerlerine dönüp, "Kaldırın," diye bağırdı.

 

 

Yiğit başını kaldırdı ve yanında dikelen Timur'a baktı.

 

 

"Ben yaptım, benim yüzümden ölecekler abi," dediğin de hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı Yiğit.

 

 

Ezgi'yi ambulansa bindirirlerken Yiğit yavaş bir şekilde ayağa kalkmıştı.

 

 

Polat kolundan tuttu, "Sakin ol kardeşim," dediğin de Yiğit giden ambulansa bakıyordu.

 

 

Bir tane daha ambulans sesinin bize doğru yaklaştığını anlayınca bakışlarım orayı buldu.

 

 

Kucağımdaki çocuktan da ses çıkmayınca korktum ve yüzüne baktım.

 

 

"Bebek.." diye seslendiğim de ses vermemişti.

 

 

"Timur!" diye çığlık atmıştım.

 

 

"Uyan.. lütfen uyan.." dediğim de ağlıyordum.

 

 

Yiğit sesimi duyunca Koşturarak yanıma geldi.

 

"Yenge.. ver bana," dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

 

"Yiğit üstün.." dediğim de üstüne baktı ve ambulansın durduğunu anladım.

 

 

Başımı çevirdim ve ambulanstan inenlerin yanına doğru yürümeye başladım, nefes aldığını hissediyordum ama neden gözleri kapalıydı.

 

 

"Hanım efendi, bana verin" dedi adam ve kucağımdaki çocuğu çekip aldılar.

 

 

Kıvırcık saçlı çocuğun o masum ve uyuyormuş gibi görüntüsü beni mahvetmişti.

 

 

Gözlerimdeki yaşlar iyice akmaya başladı ve dayanamayarak arkamı döndüm.

 

 

Yiğit'in yanımdan geçip gittiğini gördüğümde bakamamıştım.

 

 

Timur'un bana doğru geldiğini gördüğüm de hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım.

 

 

Daha fazla bakamayacaktım..

 

 

"Erim.." diye seslendiğini duydum Yiğit'in.

 

 

Timur önümde durduğun da ben hala ağlıyordum.

 

 

"Bir şey yap Timur," dedim ve hıçkırarak ağladım..

 

 

 

"Şş.." dediğin de başım göğsüne dayanmıştı ve ben hala ağlıyordum.

 

 

Bir yandan da çalışan ambulansın sesini duyuyordum.

 

 

"Ne.. yap.." diyemedim, kelimeler boğazımda düğümlenip kalıyordu.

 

 

"Erim!" diye bağırdığını duyunca Yiğit'in başımı hızlı bie şeklide çevirip oraya baktım.

 

 

Adamın küçük çocuğa kalp masajı yaptığını gördüğüm de dudaklarımdan, "Nefes alıyordu.." dedim kısık bir sesle.

 

 

"Timur.. nefes alıyordu," diye tekrarladığım da adamın hala masaj yaptığını gördüm..

 

 

"Timur, yaşıyordu.." dedim kısık çıkan sesimle.

 

 

"Yaşıyordu, nefes alıyordu.."

 

 

"Neva bana bak,"

 

 

Timur'un beni kendine bakmayı zorladığın da, gözlerimi çevirdim.

 

 

"Hiç bir şey yok, sen sadece bana bak," dediğin de beni sakinleştirmeye çalıştığını anladım.

 

Başımı hayır anlamında salladım.

 

 

"Erim.." diye bağıran Yiğit'in sesini duyduğum da gözlerimdeki yaşları durduramaz hale geldim.

 

 

"Timur, bir şey yap,"

 

 

"Şş.. ağlama güzelim, sakin ol bir şey yok olmadı bak çevir başını," dediğin de ne dediğini anlayamadığım için öylece bakıp kalmıştım..

 

 

"Hadi güzelim bak," dediğin de gözleriyle arkayı işaret ediyordu.

 

 

Başımı çevirip baktığım da adamın ellerini çocuktan çektiğini gördüm, kalp masajı yapmayı bıraktığını anlamış oldum. Erim'e bir şey takıyorlardı buradan göremesem de kalbinin çalıştığını anlamış oldum.

 

 

Derin bir nefes verdim, Timur'a yaslandım. Artık gücüm kalmamıştı, bu kadarı çok fazlaydı..

 

 

Ufacık bir çocuk için çok fazlaydı.

 

 

"Abi bizde gidelim, hastaneye götürüyorlar zaten," diyen Polat'a baktım.

 

 

"Yiğit'i al," dedi Timur ve Yiğit ambulansa binmişti.

 

 

Polat bunu görünce bize döndü, "o onunla gidecek sanırım biz gidelim abi," dediğin de Timur başını salladı.

 

 

 

Gözlerimdeki yaşları silerek Timur'un beni yönlendirmesine izin verdim. Kendimde değildim, nereye gideceğimi şaşırmıştım. Gördüklerim gözümün önünden gitmiyordu, Ezgi.. bebeği.. Küçük Erim.. Yiğit..

 

 

Başımı sağa sola salladığım da gözlerim yine dolmuştu ve galiba arabaya binmiştik.

 

 

"Sakin ol güzelim, sakin.." diyen Timur'un sesini işittim.

 

 

"Timur," diyerek başımı kaldırdım ve Timur'un gözlerinin içine baktım.

 

 

"Bir şey olmayacak değil mi? Hiç birine bir şey olmayacak," dedim.

 

 

"Olmayacak güzelim, olmayacak."

 

 

Dediği şeyden o bile emin değildi kararsız bakıyordu bana.

 

 

 

Başımı sağa sola salladım ve başımı göğsüne gömdüm.

 

 

Ellerini sırtımda hissedince hiç bir tepki vermeden ağlamaya devam ettim.

 

 

"Abi, Yiğit çok kötüydü," dedi Polat.

 

 

Timur hiç bir şey söylememişti, o da biliyordu kötü olduğunu.

 

 

Polat'ın sesindeki çaresizliği ve Yiğit için elinden bir şey gelmeyeceğini bildiği için onun bile gözleri dolu, dolu olmuştu..

 

 

 

Derin, derin nefesler alıp verdiğim de ağlamamı durdurmaya çalışıyordum.

 

 

Gözlerimin önündeki manzara beni mahvediyordu ve ben Timur'dan destek alıyordum.

 

 

 

"Neva, bana bak,"

 

 

Başımı kaldırıp ona baktım.

 

 

"Ağlama, bir şey olmayacak."

 

 

"Ama, çok kötüydü," dedim pürüzlü çıkan sesimle.

 

 

"Olmayacak Neva, izin vermeyeceğim," dediğin de başımı salladım.

 

 

"Polat, kim varsa bildiğin doktor hepsini ara ve hastaneye topla, gerekirse yataklarından kalkacaklar," dedi Timur.

 

 

 

Bir şey diyemedim, gözleri kapatmayı denediğim de, Yiğit'in oğlu gözlerimin önüne gelip duruyordu.

 

 

"Ne kadar kaldı?" diye sordum.

 

 

"Az kaldı," dedi Polat.

 

 

Hiç bir şey söyleyemeden başımı kaldırmadan, Timur'a sarılı haldeydim.

 

 

 

 

Hastaneye yaklaştığımızı anladığım da hafif başımı kaldırdım.

 

 

"Geldik mi?"

 

 

Timur'a baktığım da başını sallamıştı.

 

 

Arabadan inmeye korkuyordum.

 

 

Araba hastanenin önünde durunca Timur'un bakışları beni buldu.

 

 

Eliyle gözlerimde ki yaşları sildi, "Ağlama," deri kısır bir sesle.

 

 

Demesi kolaydı, nasıl hala bu şekilde durduğunu anlayamıyordum.

 

"İnelim," diyerek arabanın diğer tarafına yönelip kapıyı açtım.

 

 

Timur da diğer taraftan çıkmıştı, bana baktı ve beni bekledi .

 

 

Bir kaç adımda yanına ulaştım ve elini tutmak istedim. Destek almak istiyordum Timur'dan.

 

 

Belki bende ona destek olurdum..

 

 

 

Bakışları beni buldu ve elimi tutup yürümemizi sağladı. Ayaklarım hastaneye girmek istemiyordu.

 

 

 

Olacaklardan korkarak, içimdeki hisleri parçalamak istiyordum.

 

 

Acile doğru yürüdüğün de adımlarım gittikçe güçsüzleşiyordu. Bir kaç adım attığımız da, Yiğit'i ayakta dikili bir şekilde bulunca bakışlarım Timur'u buldu.

 

 

Kalbimin atışları bile korkudan hızlanmaya başlamıştı.

 

 

Yürümeye başladığımız da duyacaklarımdan korkarak yürümeye devam ettik.

 

 

"Benim yüzümden,"

 

Yiğit'e yaklaştığımız da ağzından dökülen kelimeler bunlardı.

 

 

Bakışlarımı Timur'a çıkardım, bir şey söylemesini bekledim..

 

 

Onun için önemliydi Yiğit, yanından ayırmıyordu biliyordum.

 

 

"Yiğit.." dedi sakince Timur.

 

 

"Abi, Ölecekler," dediğin de duraklamıştı.

 

 

"Hepsi ölecek, benim yüzümden."

 

 

Gözlerindeki çaresizliği hissettim, ama eşimden hiç bir şey gelmiyordu öylece izlemekten başka hiç bir şey yapamıyordum.

 

 

"Erim?" dediğim de Yiğit başını bana çevirdi.

 

 

"O da ölecek," dediğin de buz kesmiştim.

 

 

Artık Timur'un elini tutamıyordum. Elini tutacak halim kalmamıştı.

 

 

Ölecek mi?

 

 

O küçük çocuk ölecek miydi?

 

 

Peki diğer bebek?

 

 

"Karım, kızım, oğlum.. Hepsini ben öldürdüm," dediğin de kendinde olmadığını anlamıştım.

 

 

Bakışlarımı Timur'a çıkardım, "Kendinde değil," dediğim de başını salladı.

 

 

 

"Değil.."

 

 

Polat yanımıza gelince, bize bakıyordu. O da ne yapacağını bilmediği için bizi izlemekten başka bir şey yapamamıştı.

 

 

 

"Yiğit?" dedi Polat kısık çıkan sesiyle.

 

 

 

"Polat, öldürdüm.." dedi Yiğit.

 

 

Polat'ın yüzündeki değişimi gördüğüm de yanlış anlamıştı sanırım.

 

 

"Ölmediler henüz Yiğit," dediğim de tüm bakışlar beni buldu.

 

 

"Ölmediler değil mi?" Sorar gibi Yiğit'e baktım.

 

 

Yiğit bir şey diyecekti ki acil kapısından çıkan doktor ile göz göze gelmiştik.

 

 

"Doktor?" dedi Yiğit.

 

 

Sesi de telaşlı çıkmıştı, korkuyordu da.

 

 

"Oğlunuzun durumu iyi değil" dedi doktor ve gözlerim yine dolmaya başladı.

 

 

"Eşinizi de az önce doğuma almışlar, bebek ve annenin duruma da ciddiymiş," dediğin de zaman dursun istedim.

 

 

Doktor sussun istiyordum artık.

 

 

 

"Bir şey yap!" dedi yiğit ve doktorun iki yakasından tuttu.

 

 

Polat hızlı bir şekilde Yiğit'i tutmak istedi ama bu imkansızdı sanırım.

 

 

"Yiğit bey, bırakın beni" diyen doktora bakıp kaldım.

 

 

"Bir şey yap lan bir şey yap!" dedi sert bir şekilde Yiğit.

 

 

"Yiğit, bırak adamı adam işini yapıyor" dedi Polat.

 

 

Elleriyle de Yiğit'i geri çekmeye çalışıyordu.

 

 

Polat son gücüyle Yiğit'i çekti ve Yiğit sinirli bir şekilde Polat'a baktı.

 

 

"Bırak lan beni," dediğin de Polat bırakmamıştı.

 

 

"Beyefendi acınızı anlıyorum ama sakin olmak zorundasınız, bu şekilde davranarak ailenize bir yardımınız dokunmaz," dedi doktor.

 

 

"İyileşecek de lan o zaman sende!" Yiğit'in Sert bir şekilde konuşması doktorun da sakin kalmasını zorlaştırdığını görüyordum.

 

 

"Bir şey yap," dedim Timur'a başımı çevirerek.

 

 

Bakışları bana hiç çevrilmeden öylece Yiğit'i izliyordu.

 

 

"Şimdi benim gitmem gerekiyor, bende doğuma gireceğim, oğlunuzu yoğum bakımda kalacak buraya geldiğin de kalbi çalışıyordu ama kalbi durmuş ve beyninde ne kadar hasar oluştuğunu şimdilik bilmiyoruz uzun bir süre kalbi çalışmamış, o yüzden şu an için bekleceğiz, dirayetli olun," dedi sakin bir şekilde doktor.

 

 

 

Yiğit Polat'ı ittirdi ve doktora baktı, "Bende girebilir miyim doğuma," dediğin de doktor olumsuz bakmıştı.

 

 

"Bu mümkün değil," diyerek başını sağa sola salladı.

 

 

Bir şey söylemeden arkasını dönerek gözden kayboldu.

 

 

"Yiğit, yeter artık kendine gel bu şekilde yaparak, eşine ve çocuklarına faydan yok. Dahasına zararın var, kendine gel," dedi Polat.

 

 

"Nasıl sakin kalayım.." dediğin de omuzları çökmüştü.

 

 

Gözlerimdeki yaşlar tekrar geri geldi ve ben Yiğit'i anlıyordum, onun yerinde olmayı kesinlikle istemem..

 

 

"Yiğit," dedim incecik çıkan sesimle.

 

 

Yiğit bana bakmadı, ama Polat ve Timur bana bakmıştı.

 

 

"Yiğit, eşin ve çocukların için dua etmeliyiz," dedim.

 

 

Yiğit'in bakışları beni bulunca daha iyi anlamış oldum.

 

 

Yiğit nerdeyse bitmiş ve tükenmiş bir haldeydi.

 

 

Çok kötü görünüyordu onun da yaraları vardı, onun da bakılması gerekiyor.

 

 

"İyi görünmüyorsun sen_" demiştim ki Yiğit'in yere yığılışını izledim.

 

 

"Yiğit!" dedi Polat.

 

 

"Biri buraya baksın çabuk!" dedi Timur.

 

 

Ellerim titremeye başlamıştı. Kötü göründüğünü anlamıştım zaten, ama bayılmasını beklememiştim.

 

 

Yanlarına gittiğim de, Polat ve Timur Yiğit'e bakıyordu başını tutan kişi Polattı.

 

 

 

"Neden bayıldı?" dedim telaşlı bir şekilde.

 

 

 

"Bilmiyorum," dedi Timur.

 

 

Yüzündeki endişeyi fark etmemem mümkün değildi. Yiğit için o da çok endişelenmişti.

 

 

Hemşire ve bir kaç kişinin bize doğru koşturduğunu görünce onalara baktım.

 

 

"Çekilin, ne oldu burada?" dedi bir kız.

 

 

"Bir anda bayıldı," dedi Polat.

 

 

"Kayra, sedye iste çabuk buraya," dedi kız.

 

 

Yiğit'i kontrol ediyordu neden bayıldığı anlamaya çalışıyordu sanırım.

 

 

"Nesi var?" dedi Timur.

 

 

"Bilmiyorum," dedi kız.

 

 

"Ne demek bilmiyorum," dedi Timur.

 

 

Sinirlenmiş miydi o, yoksa bana mı öyle geliyordu.

 

 

 

"Bilmiyorum, Timur bey, yaralı her yeri bilemiyorum," dedi kız ve düşünceli bir şekilde Yiğit'e baktı.

 

 

Timur'u tanıyordu galiba bu kız. Timur bey dediğine göre.

 

 

 

Sedyenin bize doğru geldiğini görünce ayağa kalktım ve kenara çekildim.

 

 

Yiğit'i sedyeye yavaş bir şekilde yerleştirdiler ve hızlı bir şekilde yanımızdan ayrıldılar.

 

 

"Abi ben gidiyorum, siz burada bekleyin," dedi Polat. Bizim konuşmamızı beklemden o çoktan gitmişti bile.

 

 

Polat'ın arkasından bakarken Timur sandalyelerin üzerine oturmuştu. Bende yanına doğru adımladım ve oturdum.

 

 

Bakışlarımı zeminde sabit tuttum ve öylece izledim.

 

 

 

"Allah'ım bu nasıl şey?" dediğim de sesim o kadar yorgun çıkmıştı ki her şeyi geri almak isterdim.

 

 

"Ben," dedi Timur ve bakışlarımı ona çevirdim.

 

 

"Sen?" dedim nazik bir şekilde.

 

 

"Yoruldum Neva," dediğin de yüzünü inceleyince gerçekten çok yorulduğunu anlamıştım.

 

 

"Hayatım bok çukurundan çıkmıyor, çevremdekiler de zarar görüyor," dedi düşünceli bir sesle.

 

 

"Timur," dedim elimi omzuna koyarak ona destek olmayaca çalıştım.

 

 

"Ne senin suçun var, ne de Yiğit'in. Takdiri ilahi, ben inanıyorum ki kimseye bir şey olamayacak," dediğim de Timur bana hiç bakmamıştı.

 

 

"Neden hiç ses duymuyoruz?" dediğim de bana bakmıştı.

 

 

"Ne sesi?" dedi.

 

 

"Bebeğin sesi?" dedim .

 

 

"Bilmiyorum," dediğin de aklım sezaryen olabileceği geldi.

 

 

"Bir şey olmayacak değil mi?"

 

 

"Olmayacak," dedi kesin bir sesle.

 

 

Derin bir nefes aldım ve elimi Timur'un omzundan çektim..

 

 

 

Arttık oturmaktan sıkılmıştım, içeriden haber gelmiyordu, Yiğit'ten de haber yoktu hala.

 

 

Timur oturduğu yerden hiç kalkmamıştı, ben sürekli dolaşıyordum.

 

 

"Saat kaç oldu?" dediğim de Timur'un bakışları beni buldu.

 

 

Bir şey söylemeyince cebimdeki telefonu çıkardım ve saate baktım.

 

 

 

Saat gece, 00,45'i gösteriyordu.

 

 

 

"Bire geliyor Yiğit, ne kadar oldu gideli Hala haber yok Yiğit'ten," dedim.

 

 

Bakışları beni bulunca telefonu çalınca ekrana baktı ve açıp kulağına götürdü.

 

 

Yavaş bir şekilde yanına doğru adımladım.

 

 

"Tamam," dedi ve telefonu kapattı.

 

 

"Ne oldu?" diyerek Timur'un gözlerinin içine baktım.

 

 

 

"Yiğit'in tansiyonu düşmüş, sadece bir şeyi yokmuş serum takmışlar ve sakinleştirici yapmışlar," dediğin de başımı salladım.

 

 

Biraz olsun içim rahatlamıştı ama hala tam olarak içim rahat değildi, Ezgi ve bebekten hala ses yoktu çünkü. Bakışlarımı ondan çekmiştim ki bir hemşirenin bize doğru geldiğini görünce oturduğum yerden kalktım. Timur da benimle birlikte kalkmıştı.

 

 

 

"Durumları nasıl?" diye sordum hemen.

 

 

Yaşı biraz olgun olan kadının bakışları beni buldu, "Bebeği kaybettik," dediğin de sarsılır gibi oldum.

 

Yer ayağımın altından kayınca Timur'u tuttum.

 

 

 

"Ezgi?" dedi Timur.

 

 

"Onun da durumu kritik," dedi kadın.

 

 

Allah'ım bu nasıl çaresizlik..

 

 

"Benim gitmem gerekiyor size bilgi vermek için geldim," dedi kadın.

 

 

İkimiz de hiç bir şey söylemeyince kadın bize bakmadan arkasını döndü ve yürümeye başladı.

 

 

"Bebek ölmüş.." dediğim de Küçücük bebeği düşünüyordum.

 

 

"Bu nasıl olur?" dediğim de Timur'a baktım.

 

 

 

"Timur, ne olacak şimdi?" dedim.

 

 

Timur yine konuşmadı ve öylece karşıdaki duvara bakıyordu.

 

 

 

Sol gözümden bir damla yaş düşünce kendimi iyice kötü hissettim ve kalktığım yere geri oturdum.

 

 

 

Bebek ölmüştü, Ezgi'nin durumu kritikti, Erim'in de pek iyi değildi. Ne yapacağımı bilemeyerek öylece zemini izledim. Gözlerimden de birer birer yaşlar dökülüyordu.

 

 

 

"Bana bak bakayım," diyen Timur'a başımı kaldırıp baktım.

 

 

 

Ağladığımı görünce bana doğru yaklaştı ve elleriyle göz yaşlarımı sildi.

 

 

"Ağlama.." dedi sakin bir şekilde.

 

 

Neden sakindi, neden böyle üzgün değildi?

 

 

 

"Sen neden sakinsin?" dediğim de bakışlarını benden çekmedi.

 

 

 

"Sakin değilim, bende çok üzüldüm. Yiğit'e nasıl söyleyeceğimi düşünemiyorum bile onun yerinde olmak istemezdim," dediğin de içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.

 

 

"Nasıl söyleyeceğiz?" dedim üzgün çıkan sesimle.

 

 

Bilmiyorum dermiş gibi bana bakmaya devam etti.

 

 

"Abi," diyen sesle başımı o tarafa çevirdim. Timur da benimle birlikte o tarafa bakmıştı.

 

 

Polat'ı görünce Yiğit'e bir şey oldu sandım.

 

 

"Bir şey mi oldu?" dedim telaşlı bir şekilde.

 

 

 

"Hayır yenge, sadece bir haber var mı diye bakmaya geldim, Yiğit uyuyor" diyen Polat'ın sesine dalıp girmiştim.

 

 

"Bebek öldü," dedi buz gibi bir sesle Timur.

 

 

Polat'ın yüzünün an be an değişimi izledim.

 

 

"Sormaya korkuyorum?" dedi Polat.

 

 

"Ezgi'nin de durumu kritik," diyen kişi de bendim.

 

 

"Erim zaten öyle," dedim.

 

 

 

"Şimdi bunu nasıl söyleyeceğim ben?" dedi polat.

 

Düşünceli bir şekilde öylece bizi izliyordu.

 

 

 

"Bilmiyorum," dedi Timur.

 

 

 

"Bende bilmiyorum abi," dedi Polat.

 

 

 

Olacakları düşününce yine gözlerim dolmaya başladı..

 

 

 

"Neden her şey üst üste gelir ki?" diyerek isyan etmiştim.

 

 

Kimseden ses çıkmadı ve bende düşünmeyi bırakıp ayağa kalktım, buradan çıkıp hava almak istiyordum.

 

 

 

"Nereye?" diyen Timur'un sesiyle ona döndüm.

 

 

"Hava almam gerekiyor," dediğim de başını salladı ayağa kalkıp yürümeye başladı.

 

 

Önüme dönerek yürümeye başladım, geç bir saat olduğu için hastane de çok fazla insan yoktu.

 

 

 

Öylece yürümeye devam ettim..

 

 

 

Bahçeye çıktığım da Timur'un ayak seslerini duyabiliyordum. Arkamdan geldiğini anlamıştım zaten.

 

 

 

Hastanenin banklarına doğru yürümeye başlayınca yavaş bir şekilde ilerledim.

 

 

Banka oturunca etrafa baktım, insan yoktu tek tük insan vardı.

 

 

Yemek yenecek yerler açıktı hala, neden acaba?

 

 

 

"Üşüyeceksin," diyen Timur'un sesiyle bakışlarımı ona çıkardım.

 

 

"İyiyim," dediğim de yanıma oturdu.

 

 

Hiç bir şey söylemeden üzerindeki ceketi çıkardı ve üzerime koydu.

 

 

"İyiyim demiştim," diyerek ona baktım.

 

 

"Biliyorum, ama üşümeni istemiyorum," dediğin de nedenini sorguluyordum içimden.

 

 

"Şimdi ne olacak?" dedim.

 

 

Konuyu değiştirmiştim, "Bilmiyorum Neva, ne olacağını bende bilmiyorum," dedi düşünceli bir şekilde.

 

 

"Oruç tutacak mısın bugün?" diye sorduğum da başını salladı.

 

 

"Yemek yemen gerekiyor o zaman, ilerdeki yerde yiyelim mi?" dedim nazikçe.

 

 

Başını sağa sola salladı, "Hayır canım istemiyor yemeden tutacağım," dedi.

 

 

"Olmaz öyle, o zaman bir anlamı olmuyor oruç tutmanın," dediğim de bakışları beni buldu.

 

 

 

"İstemiyorum güzelim, ısrar etme," dediğin de ne diyeceğimi bilemeyerek ona baktım.

 

 

Bana sürekli güzelim demesi hoşuma gidiyordu ama neden sürekli söylediğine anlam veremiyordum.

 

 

 

 

"Tamam.." diyerek önüme dönmek üzereydim gözüm Timur'un solunda bizi izleyen Gencay ile öylece kaldım.

 

 

Doğru mu görüyordum ben?

 

 

Emin olamadığım için gözlerimi açıp kapattım ve tekrar bakınca kimseyi göremeyince hayal gördüğümü anladım.

 

 

Şu sıralar her şeyi üst üste gelince böyle olmaya başladı sanırım.

 

 

 

"Nereye daldın?" dediğin de ona baktım.

 

 

"Dalmadım," dedim sakin bir şekilde.

 

 

"Düşüncelisin?"

 

 

"Evet, şimdi ne olacağını merak ediyorum, ya Ezgi de ölürse?" dediğim de bana baktı.

 

 

"Umarım öyle bir şey olmaz," dedi düşünceli bir sesle.

 

 

Timur konuşkan biri değildi ama yüzüne bakınca az çok neler hissettiğini alabiliyordum.

 

 

 

Şu an baya yorgun olduğunu görebiliyordum.

 

 

"Çok yoruldum Neva," dediğin de onu anlamaya çalışıyordum.

 

 

 

"Biliyorum, yani alabiliyorum," dedim sakin bir şekilde.

 

 

"Bunu Yiğit'e nasıl söyleceğim?" dediğin de ne denirdi bilmiyorum.

 

 

Bende bunun cevabını bilmiyordum çünkü.

 

 

"Öğrendi abi," diyen sesle sıçramıştım.

 

 

Başımı çevirdiğim de Polat'ı gördüm.

 

 

"Ne?" diyerek ayağa kalktım.

 

 

 

Hastanenin içinden sesler duymaya başladığımız da hastaneye doğru koşmaya başladık. Polat önden gidiyordu, bizi bulmaya mı gelmişti.

 

 

 

 

Timur'un arkasından koşturuyordum ki Yiğit'i görünce durdum.

 

 

Zemine çökmüş ağlıyordu, koskoca ağlar mı diye düşündüm, ağlıyormuş..

 

 

Ağlarmış..

 

 

Bir kaç adım ilerledim, Timur yanına eğildi, "Yiğit," dedi.

 

Ama Yiğit bakmıyordu bile Timur'a.

 

 

"Öldürdüm.." dedi Yiğit.

 

 

"Ben öldürdüm abi," diyerek başına kaldırdı ve Timur'a baktı.

 

 

 

"Ben öldürdüm," dedi Tekrar.

 

 

"Senin suçun yok Yiğit," dedi Timur.

 

 

 

"Bebeğimizi öldürdüm, kızımızı öldürdüm." dedi.

 

 

 

Kızı olacaktı demek ki?

 

 

 

"Sen yapmadın," dedi Polat.

 

 

 

"Ben yaptım," dedi ve ellerine baktı, "Bu ellerle yaptım," dediğin de gözlerinden yaşlar akıyordu.

 

 

 

Bende daha fazla dayanamadım ve ağlamaya başladım.

 

 

"Yiğit sen yapmadın, kazaydı," dedi Timur.

 

 

"Kaza mı?" dedi düşünceli bir şekilde.

 

 

 

"Evet kaza, kazayı durduramazsın," dedi Polat.

 

 

Yiğit ona baktı, bana baktı, Timur'a baktı.

 

 

 

"Kazayı ben yaptım," dedi.

 

 

 

Gözlerimdeki yaşlar akmaya başlayınca Yiğit'in de şu an iyi olmadığını anladım.

 

 

"Ben yaptım," dedi Yiğit.

 

 

 

"Ben yaptım," diye ekledi yine.

 

 

 

"Yiğit yeter," dedi Timur.

 

 

 

"Ben yaptım," diyerek kendini ileri geri atıyordu Yiğit.

 

 

Bu haline daha fazla bakamadım ve gözlerimi yumdum.

 

 

 

"Polat yardım et kaldıralım," diyen Timur'u duydum.

 

 

Yavaş bir şekilde gözlerimi açtım, "Ben yaptım," dedi Yiğit.

 

 

Sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu ve ben öylece izlemekten başka hiç bir şey yapamamıştım.

 

 

Timur ve Polat Yiğit'i bir yere götürmeye başladıklarında arkalarından ilerledim.

 

 

 

Galiba Yiğit'e yine sakinleştirici vurduracaklardı yada uyuması için bir şey vermeleri isterdi Timur.

 

 

 

 

Yiğit'i odaya yatırdıkların da sakinleştirici yaptıklarını söylemişti Polat.

 

 

Polat'tan Timur için bir şeyler alıp gelmesini istemiştim, aç bir şekilde oruç tutmasını istemediğim için.

 

 

Yiğit içeri de odadaydı, bizde Timur ile birlikte koltukların üzerinde oturuyorduk.

 

 

"Çok kötü bir durum, Allah'ım Yiğit'e sabır versin," dedim sakin bir şekilde.

 

 

 

Timur benimle konuşmadı, neden bu şekilde yapıyordu bilmiyorum ama ben onun yanında olmaya çalıştıkça o susuyordu.

 

 

Hiç bir şey söylemeden önüme döndüm ve Polat'ın, bize doğru geldiğini görünce kendimi toparladım ve ona baktım.

 

 

"Buyur yenge," diyerek elindeki poşeti bana uzattı, bende elinden çekip aldım.

 

 

"Teşekkür ederim," dedim hafif gülümseyerek.

 

 

Baş selamı verdi ve önüne döndü Polat.

 

 

 

"Bunlar ne?" diye sordu Timur.

 

 

"Senin için," dediğim de gözlerini yüzüme dikti.

 

 

 

"İstemediğimi söylemiştim," dediğin de omuz silktim.

 

 

"Biliyorum ama ben yine de yersin diye düşündüm," diyerek gözlerinin içine baktım.

 

 

 

"Canım istemiyor," dediğin de ona bunu nasıl yedireceğimi bilemeyerek öylece ona baktım.

 

 

"Benim için ye bari," dediğim de güldü.

 

 

"Senin için bile yiyemem güzelim," dedi.

 

 

 

"Ama çocuk o kadar getirdi," dediğim de anlamaz gözlerle bakmaya başladı.

 

 

"Çocuk mu?" dediğin de gülesim geldi.

 

 

"Şey yani, öyle değil de," dediğim de kekelemiştim.

 

 

 

"Tamam güzelim, sorun değil," diyerek Polat'a baktı.

 

 

"Aç mısın?" diye sordu Timur.

 

 

Polat başını sağa sola salladı.

 

 

"Yok abi değilim sağ ol," dediğin de başını salladı Timur.

 

 

 

 

"O zaman güzelim bunu sen yiyeceksin," dedi Timur.

 

 

"Ama ben," dediğim de Timur gülümsemişti.

 

 

"Tamam güzelim yemek zorunda değilsin," dediğin de üzülmüştüm.

 

 

"Ama bu şimdi çöpe mi gidecek," dediğim de Timur üzülen yüzüme baktı.

 

 

"Çöpe gitmek mutlaka yer biri, olmadı bahçede gezen köpeklere veririz," dediğin de tırsmıştım.

 

 

 

"Tamam," dediğim de ben hala Timur'un yemesini istemiştim.

 

 

"Şimdi yemeyecek misin?" diye tekrar sorudum.

 

 

Tek kaşını kaldırdı ve hayır dedi.

 

 

 

"Tamam bende zorla yedirtirim," dedim.

 

 

Bana saçmalıyorsun der gibi bakmıştı.

 

 

"Timur birazcık bari ye," dediğim de beni kırmakta istemediğini biliyorum ama galiba yemek istemiyordu.

 

 

"Neva, gerçekten canım hiç istemiyor," dedi Timur.

 

 

"Hiç mi?" dedim.

 

 

"Hiç,"

 

 

gülümsedim, "Birazcık bile mi?" dedim şirinlik yaparak.

 

 

"Neva," dedi ve gülümsedi.

 

 

 

"Bu şekilde konuşunca acıkmıyorum, gerçekten canım istemiyor aç tutabilirim," dedi.

 

 

"Of Timur, aç olmaz ki ne olacak sanki azıcık yesen?" dediğim de gülümseyerek bana bakmıştı.

 

 

 

"Hayır güzelim, yemeyeceğim," dediğin de artık pes etmiştim.

 

 

"Peki tamam," diyerek elimdeki poşete baktım.

 

 

"Ne var bunun içinde," dediğim de Polat'ın bakışları beni buldu.

 

 

"Sandviç yaptırdım yenge," dediğin de yesem mi diye düşündüm.

 

 

"Ben yiyeyim bari," dediğim de Timur'un bakışlarını üstümde hissettim.

 

 

"Neva, kendini zorlama demiştim," dediğin de ona baktım.

 

 

"Çöpe mi gitsin?" dedim.

 

 

"Sen bilirsin," dedi ve de ben karışmam der gibi bakmıştı.

 

 

 

Ona bakmadan poşeti açıp içindeki sandviçi elime alarak bir ısırık aldım.

 

 

Ağzımda çiğneyince tadı geldi ve gerçekten de güzel yapmışlar.

 

 

"Güzelmiş bence sende ye," diyerek ağzımdaki şeylerle Timur'a bakmıştım.

 

 

 

"Bugün buradayız bence," dediğim de Timur başını salladı.

 

 

Bir kaç ısırık daha aldım ve bakışlarımı çevirdim. Uzatsam yer miydi?

 

 

 

Denemekten zarar gelemez.

 

 

 

Sandviçi ona uzattım, "Tadına bakmak ister misin?" dediğim de bir sandviçe bir de bana bakıyordu.

 

 

Galiba yemek istemişti benim yediğim yerden.

 

 

Tam geri çekiyordum ki eğilim bir ısırık aldı.

 

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

 

 

"Güzel değil mi?" dediğim başını salladı.

 

 

 

"Afiyet olsun Timur bey," diyen sese döndük.

 

 

Doktor olduğunu tahmin ettiğim uzun boylu adama baktım.

 

 

"Bebeği morga aldık, sabah çıkması gerekiyor yani gömülmesi gerekiyor," dediğin de ayağa kalktım.

 

 

 

"Gömmek mi?" dedim.

 

 

Doktor başını salladı, "Sizin yakınınız olduğunu bildiğim için haber vermek istedim, ve Ezgi hanım eşini görmek istiyor," dedi doktor sakince.

 

 

 

 

"Uyandı mı?" Diye sordum.

 

 

Doktor bana baktı, "Evet uyandı ve bebeği ve Yiğit beyi soruyor," dediğin de dünyam başıma yıkılmış gibi oldum.

 

 

"Yiğit yatıyor," dedi Polat.

 

 

"Uyanması çok sürmez," dedi doktor.

 

 

"Şimdi değil," dedi Timur.

 

 

"Ezgi'yi uyutun,Yiğit'e de sakinleştirici verildi uyur bir süre, hatta belki de sabaha kadar uyur iki kez verildi," diye açıkladı Timur.

 

 

Doktor düşündü ve, "Peki Timur bey," diyerek Timur'un söylediklerini yapmak için yanımızdan ayrıldı.

 

 

 

Doktorun arkasından bakıp kaldım, "Allah'ım neyin sınaması bu?" dediğim de Polat ve Timur bana bakmıştı.

 

 

 

"Bende bilmiyorum," dedi Timur.

 

 

Küçücük bedeni toprağa mı gömecektik şimdi?

 

 

 

Allah'ım çok kötü bir durum.

 

 

 

"Ben Yiğit'in olduğu yere gidiyorum abi, Alp de evine gitsin," diyerek Timur'a baktı.

 

 

Timur başını salladığın da, Polat baş selamı verip arkasına dönerek gitti.

 

 

 

Bakışlarım Timur'u buldu, "Şimdi ne olacak?" diye sordum.

 

 

"Bilmiyorum ama saat çok geç oldu eve gidelim artık," dediğin de ona baktım.

 

 

"Eve mi?" diye sordum.

 

 

Başını salladı.

 

 

"Gidemem uyuyamam," dedim.

 

 

Eve gitmek istemiyordum, zaten yanıma gerekli şeyleri almıştım.

 

 

 

O yüzden eve gitmeme falan gerek yoktu.

 

 

 

"Burada kalamazsın Neva," dedi.

 

 

"Neden kalamazmışım?"

 

 

"Kalamazsın Neva, rahat edemezsin benim kalmam gerekiyor ama seni eve bırakıp tekrar geleceğim buraya," dedi ama onu dinlemeyecektim.

 

 

 

O kadın tek başına oradaydı en azından belki kendini yalnız hissetmezdi.

 

 

"Bende seninle kalacağım," dedim sakin bir şekilde.

 

 

"Timur sakın itiraz etme gitmeyeceğim," dedim kesin bir şekilde.

 

 

"Ama," dediğin de sus der gibi baktım.

 

 

 

"Erim nasıl acaba?" dedim aklım onda kalmıştı benim.

 

 

 

"Bilmem, bakmam istersen gidelim," dediğin de şaşırmıştım.

 

 

"Ama görebilir miyiz ki?" diye sordum.

 

Başını salladı, "Uzaktan görebiliriz," dedi.

 

 

"Gidelim o zaman," dedim.

 

 

Başını salladı ve önden yürümeye başladı.

 

 

Bende onu takip ettim, Erim ve Ezgi bari iyi olsaydı.

 

 

Yiğit'e moral olurdu.

 

 

"Bebek neden öldü sence?" diye sorduğum da Timur durdu ve bana baktı.

 

 

"Doktor söyledi ya?" dediğin de ona baktım.

 

 

"Söyledi mi?" dedim şaşkın bir şekilde.

 

 

Ne zaman söyledi?

 

 

 

"Evet, oksijensin kalmış ve kalbinin durduğunu ve çalıştıramadıklarını söyledi doktor," dediğin de düşündüm.

 

 

Söylemediğine eminim oysa ki?

 

 

Yine mi unuttum?

 

 

"Anladım?" dediğim de bana baktı.

 

 

"Senin bir B12 ne baktıralım, çok fazla unutuyorsun," dediğin de başımı salladım.

 

 

Haklıydı gerçekten de çok fazla unutuyordum.

 

 

Yanın da durunca hala bana bakıyordu.

 

 

"Ne oldu?"

 

 

"İyi misin?" dediğin de neden bir anda bunu sorduğunu anlayamamıştım.

 

 

"İyiyim, neden sordun?"

 

 

"Hiç," dedi ve önüne dönerek koridordan döndü bende arkasından hızlı adımlar atarak onu takip ettim...

 

 

 

 

 

Erim'i camdan izliyordum o minicik bedeninde bir sürü şeyler takılıydı ve nasıl kaldırdığını bilmiyordum.

 

 

Erim çok güçlü bir çocuktu bunu anlamıştım ama bu kadar güçlü olması galiba babasından kaynaklıydı. Yiğit çok güçlü bir adamdı, bunu anlamıştım.

 

 

 

Kıvırcık saçlarını görmekte zorlanıyordum buradan. Çok güzel bir çocuktu, keşke kardeşiyle tanışabilselerdi, Keşke her şeyi geri alabilseydim..

 

 

 

Bakışlarımı camdan ayırmadım, "Çok güzel uyuyor," dedim düşünceli bir şekilde.

 

 

 

Onu kucağıma aldığım da çok garip duygular hissetmiştim. O yüzden bilmiyorum, umarım uyanırdı.

 

 

Umarım sana da hiç bir şey olmaz Erim..

 

 

 

 

"Gidelim artık," dedi Timur.

 

 

"Nereye?" diyerek ona döndüm.

 

 

"Boş odalardan birine," dediğin de anlam verememiştim.

 

 

"Neva saat 3 olmak üzere, uyumalısın artık," dediğin de olmaz demek için ona baktım.

 

 

"Olmaz, biraz daha kalacağım," dedim ve önüme dönüp Erim'e baktım.

 

 

Timur tekrar ısrar etmedi ve bende Erim'i izledim. Belki uyanır umuduyla bekliyordum, Timur uyanmaz demişti ama ben yine de bekliyordum.

 

 

Yalnız olmadığını hissetsin istedim.

 

 

"Erim kaç yaşında?" dedim.

 

 

"2 yaşında," dedi Timur.

 

 

"Anladım," dediğim de Timur'un bana baktığını hissediyordum ama ona bakmadım.

 

 

Gözlerimi Erim'in üzerinden çekmemiştim.

 

 

"Neva burada bu şekilde bekleyerek Erim'e bir faydan olmuyor, dinlenmen gerekiyor"

 

 

Başımı çevirerek Timur'un yüzüne çıkardım bakışlarımı.

 

 

"İyiyim Timur," dedim sakin bir şekilde.

 

 

"İyi olduğunu biliyorum ama yarın zor bir gün olacak," dediğin de ne demek istediğini anlamıştım.

 

 

Anlamak istemesem de anlamıştım..

 

 

Başımı salladım ve son kez gözlerimi Erim'e çevirdim.

 

 

"İyi geceler küçük adam," dedim ve bakışlarımı camdan çekip Timur'a çevirdim.

 

 

"Gidelim," dediğim de başını salladı.

 

 

 

"Nereye gideceğiz?"

 

 

"Üst kata çıkacağız," dedi.

 

 

Bir şey söylemeden onun beni yönlendirmesini izledim.

 

 

"Evdekiler neden aramadı hiç? Ben Annene söylemiştim oysaki," dediğim de durdu ve bana baktı.

 

 

"Birazdan sahurda arar," dediğin de başımı salladım.

 

 

 

Asansörün olduğu yere geldiğimiz de bu saate kimse olmadığı için Asansör hemen açılmış ve bizde içine girmiştik.

 

 

Timur 2 kata bastığın da bakışlarım onu buldu.

 

 

"Sen bir lokma ile mi duracaksın?" dediğim de gözlerini bana dikti.

 

 

"Evet, çok tuttum öyle" dedi.

 

 

Şaşırmıştım acaba ne zamandan beridir tutuyordu?

 

 

İkinci kata gelince Asansör durdu ve hemen çıktık. Bir gün şu Asansör duracak diye ödüm kopuyor.

 

 

 

Timur yürümeye başladığın da etrafa baktım kimse yoktu, ve karanlık değildi en azından.

 

 

Babamla çok fazla hastanede kaldığımızı hatırlıyorum ama tam olarak net değil kafamda.

 

 

 

Durduğumu görünce başımı çevirdim ve odaya baktım.

 

 

"Bu normal hastaların kaldığı oda mı?" diye sordum.

 

 

"Özel o da bizim aileden biri buraya geldiğin de kalıyor ve tedavisi bu odada oluyor," diyerek kapıyı açtı.

 

 

Kendilerine özel odaları vardı ne garip?

 

 

 

Odaya girdiğim de bir tane yatak vardı ve birde küçük koltuk vardı.

 

 

Bu nasıl özel oda ya biz yine birlikte mi uyuyacaktık.

 

 

"Biz birlikte uyuyacağız galiba yine," dediğim de bakışları anında beni buldu.

 

 

"Birlikte yatmak zorunda değiliz, uykum yok."

 

 

Dediğin de bana mı bozulmuştu diye düşündüm.

 

 

Niye bozulsun ki durduk yere?

 

 

"Olmaz sende dinlen," dediğim de öylece yüzüme baktı.

 

 

"Uyu hadi," dediğin de yatağı işaret etmişti.

 

 

"Sen?" diye sordum kısık çıkan sesimle.

 

 

"Uykum yok," dedi.

 

 

Başımı salladım, olanları düşünmekten uyuyamıyordu sanırım.

 

 

 

"Tamam," dedim ve yatağa doğru yürüdüm.

 

 

Üzerime rahat bir şeyler giymem iyi olmuştu değiştirmek zorunda kalmayacaktım.

 

 

Zaten bende uyuyabileceğimi sanmıyordum.

 

 

Yatağa girdim ve başımı Timur'a çıkardım. Hala sigara içmemişti, bu kadar olayın arasında içmemesine şaşırmıştım.

 

 

 

"Sigara içmedin?" dediğim de bakışları beni buldu.

 

 

"Hastanede yasak?" dediğin de aklıma gelince haklı olduğunu anladım.

 

 

"Ama hastane senin?"

 

 

"Benim olabilir ama, insanların sağlığı daha önemli," dediğin de bu ona gülümsemiştim.

 

 

 

Bunu düşünmesi bile aslında Timur'un nasıl biri olduğunu kanıtlıyordu. Timur hayatım da görüp görebileceğim en düşünceli insan.

 

 

Başka bir şey söylemeden onu izlemeye başladım.

 

 

O bana bakmıyordu, bakışları çok düşünceliydi ve hala yarın ne olacağını düşündüğüne emindim.

 

 

 

Bende bunu düşünüyordum çünkü.

 

 

Yarın ne olacak?

 

 

Bakışlarımı pencereye çevirdiğim de yıldızları gördüm. Hepsi sıra halinde sanki bizi izliyorlarmış gibiydi.

 

 

 

Aklıma bir anda babamla yıldızları saydığımız aklıma geldi. Benim için yıldızları tek tek saymıştı.

 

 

 

Doğru hatırladığıma emin olamayarak gözlerimi açıp kapattım. Aklımdan bu düşünceyi attığım da uyuyamadığımı anladım.

 

 

"Uyuyamayacağım ben," diyerek yatakta oturur pozisyona geldim.

 

 

 

"Biraz daha bekle, sonra uyursun zaten," dediğin de omuz silktim.

 

 

Bence uyumayacaktım , en azından bu gece uyuyamayacaktım.

 

 

"Sende uyumalısın ama uyumuyorsun," dediğim de bana baktı.

 

 

"Ben uykusuz durabilirim, durdum da bir çok kez," dedi.

 

 

 

Neden uykusuz kaldığını merak etmiştim. Sorsam söyler miydi bilmiyorum.

 

 

Bakışlarını benden çekti ve ayağa kalkıp camın önüne doğru ilerledi. Bakışları gökyüzüne çevrilince bende onu izledim.

 

 

 

Neden sır küpü gibi bir adamdı?

 

 

Neden soğuk duruyordu?

 

 

Soğuk dursada bana karşı öyle değildi, peki neden?

 

 

 

Düşünceler arasında onu izleme devam ettim. Bana bakmadan öylece pencereden dışarı izliyordu. Onun içinde çok zor olmalı Yiğit yakın korumasıydı.

 

 

"Yiğit ile ne zamandır tanışıyorsunuz?" dediğim de sesimle arkasına döndü ve bana baktı.

 

 

"Uzun zamandır," dediğin de kadar bir uzun zaman olduğunu merak etmiştim ama şimdi bunları da soramıyordum.

 

 

Tekrar bir şey sormadım ve ona baktım o da bana bakıyordu ve gözlerimiz kesişiyordu.

 

 

 

"Yorgunsun?" dediğim de düz bir şekilde baktı.

 

 

Ve ben uzun zamandır Timur'un yanındaydım onu ilk kez bu kadar yorgun gördüm.

 

 

 

 

"Çok yorgunum Neva," dediğin de içindeki yorgunluğu tam olarak bana anlatamasa da ben anlamaya çalışıyordum.

 

 

"Düzelecek diyemiyorum küçücük bir bebek öldü ve ben bunu düşününce gerçekten yaşamak istemiyorum," dediğim de gözlerindeki koyulaşmayı fark ettim.

 

 

Pencereden ayrıldı ve yanıma doğru adımladığın da onu izlemeye devam ettim.

 

 

"Kaderi böyleymiş, hayatta bazı şeyleri değiştiremeyiz ve biz tamda o durumdayız," dediğin de önümde durdu.

 

 

"Keşke böyle olmasaydı," dedim üzgün bir şekilde.

 

 

"Keşke," dedi Timur.

 

 

"Uyu Neva," diyerek yanımdan ayrılınca seslendim.

 

 

"Sende uyu o zaman," dediğim de durdu ve bana döndü.

 

 

"Denerim ama söz veremem," dediğin de başımı salladım.

 

 

En azından belki uyurdu. Bakışlarım koltuğa gidince orada uyuyabileceğini pek sanmıyordum.

 

 

"Orda uyuyamazsın, burada ikimiz için de yer var," dediğim de yatağın sağına doğru biraz kaymıştım.

 

 

Orada uyumasını istememiştim benim yorgun olduğum kadar o da yorgundu.

 

 

"Ben iyiyim sen uyu," dediğin de ona baktım.

 

 

"Timur, orada uyuyamazsın," dediğim de bana baktı.

 

 

"Uyumayacağım zaten Neva," dedi.

 

 

"Tamam peki ben uyuyana kadar yanımda yatamaz mısın?" dediğim de gözlerindeki ifadeye anlam verememiştim.

 

 

Uykum gelmiyordu ve onun da uyumasını istiyordum belki ben yanında olunca uyurdu.

 

 

"Rahat edemeyiz," dediğin yatağa baktım.

 

 

"Hayır baksana koskocaman yatak," dedim sakin çıkan sesimle.

 

 

Bir kaç saniye öylece yüzüme baktı ve oturduğu koltuktan kalkıp yanıma doğru geleceğini anlayınca birazcık daha kaydım.

 

 

 

Timur yanıma gelince yatağa girdi ve uzandı, bende uzandım. Birbirinize bakıyorduk, henüz gözlerimizi kapatmamıştık. Ne ben ne de o..

 

 

 

"Uyu.." dediğin de gözlerimi kapattım.

 

 

Hızlı bir şekil de kapatmam onu gülümsetmişti sanırım. Gözlerimi yummadan önce dudağının sağa doğru kıvrıldığını görmüştüm.

 

 

 

Hiç bir şey ses çıkarmadan onun nefes seslerini dinledim. Belki bu sayede biraz olsun uyurdum.

 

 

Uyumazsam yarın çok kötü olurdum ve dayanamazdım. O güzden bir kaç saat olsun uyumalıydım...

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

 

Bakışlarım gözleri kapalı bir şekilde nefes alan Neva'daydı. Onun uyumasını beklemiştim, ve sonunda düzenli bir şekilde nefes alınca uyuduğunu anladım.

 

 

Beni yanına çağırınca şaşırdım yalnız uyumak istemiyordu sanırım. Ben gelince de çok fazla beklemeden uyumuştu.

 

 

 

Olanları düşünce delirecek gibi oluyorum. Yiğit'in sağ kolum olması ve her şeyi o yapıyordu. Bana çok koymuştu, sevdiği kadın canınla uğraşıyordu, bebeği ölmüştü.

 

 

Oğlu ise hala yoğun bakımdaydı. Onun için yapabileceğim en iyi şey yurtdışında tedavi olmasını sağlamamdı. Burada ne kadar dursa da oradaki hasta kadar değildi.

 

 

 

 

Bebeği yarın gömüm Yiğit ile birlikte onları hastaneye göndermekti aklımdaki düşünce ama umarım yarına iyi bir şey söyler ve gitmek zorunda kalmaz.

 

 

 

Düşünceler arasında düz bir şekilde uzandım ve cebimdeki telefonumu elime alıp sessize aldım. Neva henüz yeni uyanmıştı ve uyanmasını istemiyordum.

 

 

 

 

Tavanı izlemeye başladığım da Neva'nın bana yaklaştığını hissetmiştim. Birlikte uyurken de böyle yapıyordu bana sarılıyor ve öyle uyuyordu.

 

 

Yine öyle olmuştu bakışlarımı tavandan çekip göğsüme indirdiğim de Neva'nın başı yüne göğsümün üstündeydi.

 

 

Kokusunu buradan bile alabiliyordum, hiç kıpırdamadan bana sarılmıştı. Bu beni ne kadar mutlu etse de ben hala aklım yarın ne olacak diye düşünmeden edemiyordum.

 

 

 

 

Sabah olsun istiyordum bir an önce ama bir tarafımda olmasını istemiyordu zaman dursun istemiştim.

 

 

 

Ben istesem de bazı şeyleri geri alamayacağımı bildiğim için kucağımda ki kadını daha fazla korumalıydım. Ona bir şey olacak korkusu beni günden güne çileden çıkartıyordu.

 

 

 

 

Kuzgun olduğumu tüm dünya öğrendiğin de neler olacağını düşünmeden edemiyordum artık. Kimse umurumda değildi ama Neva umurumdaydı. Onun düşünceleri benim için çok önemliydi. İnşallah benden hiç soğumazsın Neva...

 

 

 

 

 

 

4 saat sonra.

 

 

Gözlerimi araladığım da ne ara uyuduğumu anlayamamıştım bile. Neva hala uyuyordu ve ben yine onu uyandırmaktan korktuğum için öylece uzanmaya devam ettim.

 

 

 

Sabah olmuştu ve ben neler olacak diye düşünmeden edemiyordum. Henüz kimseden ses çıkmamıştı ama fırtına öncesi sessizlikmiş gibi geliyordu.

 

 

 

Birazdan o bebek çıkacaktı, Ezgi uyanacaktı. Telefonum titremeye başladığın da ekrandaki Polat yazısıyla açsam mı diye düşündüm ve mecbur açacaktım.

 

 

"Efendim Polat," diyerek telefonu açtım.

 

 

"Abi neredesin Yiğit uyandı ve Ezgi'nin olduğu yerde Ezgi'yi göreceğim diye basıp bağırıyor," dediğin de arkadan Gelen ses Yiğit'e ait olmalıydı.

 

 

"Geliyorum," diyerek telefonu kapattım.

 

 

Neva'yı burada yalnız bırakmak istemiyordum ama uykusunu da aldığını düşünmüyordum.

 

 

O yüzden yavaş bir şekilde omuzlarından tuttum ve yavaş bir şekilde kendimden ayırdım. Neyse ki uyanmamıştı ve uykusuna kaldığı yerden devam etmişti.

 

 

 

Kendimi yataktan attım ve direk kapıya doğru ilerledim. Bir an önce alt kata inmezsen birazdan neler olabileceğini tahmin bile edemiyordum..

 

 

 

 

 

Alta kata indiğim de koridora dönmeden önce buraya kadar geliyordu sesler. Yiğit'in sesini duyduğum da koridora girmiştim bile.

 

 

 

 

Adımlarımı hızlandırdım, "Lan çekilin Karımı göreceğim," diye bağırdı Yiğit.

 

 

 

"Yiğit Allah için sakin ol," diyen de Polat'tı.

 

 

"Yiğit," dediğim de Yiğit durmuş ve bana bakmıştı.

 

 

"Abi sonunda geldin, söyle çekilsinler karımı göreceğim," dedi Yiğit.

 

 

 

 

"Beden giremiyor? Dün doktoru girebileceğini söylemişti," diyerek hemşireye bakıyordum.

 

 

"Giremez efendim, maalesef gece Ezgi hanımın durumu kötüleşti ve şu an Yiğit beyi içeri almam mümkün değil," dedi.

 

 

 

"Doktor beyin kesin talimatı," diye de ekledi.

 

 

"Kötüleşti diyorsun, işte şimdi girmem gerekiyor," diyerek İçeri girmek için hemşireyi atlatmaya çalışmıştı ama hemşire önünde durdu.

 

 

"Çekil kadın önümden," dediğin hemşire sinirlenmişti.

 

 

"Yiğit bey, Ezgi hanım ölsün mü istiyorsunuz?" diye bir soru sorduğun da Yiğit durmuştu.

 

 

"Bende öyle düşünmüştüm, şimdi lütfen sakin olun ve bekleyin doktor bey birazdan gelecek," dedi kadın.

 

 

Yiğit bir kaç adım attı ve geri çekildi. Ezgi'yi de kaybetme korkusu Yiğit'i durdurmuştu.

 

 

 

Polat ile bakışlarımız birleştiğin de neler düşündüğünü biliyordum.

 

 

"Ben adam değilim, baba değilim, iyi bir eş de değilim," dedi Yiğit.

 

 

Arkasını döndü ve bana baktı, "Ben katilim abi, evlat katili oldum," dediğin de içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim.

 

 

"Yiğit kendini suçlamayı artık bırak," dediğim de Yiğit başını sağa sola salladı.

 

 

 

"Bu imkansız çünkü ben suçluyum, kızımı öldürdüm abi," dediğin de sesi sonlara doğru kısılmıştı.

 

 

 

"Ve bunu kimse bana yapmadı düşmanım yapmadı, ben yaptım."

 

 

Bakışlarımı ona diktim ve yanına doğru adımladım. Ona ne söylemem gerektiğini bilmeyerek yanına ilerledim.

 

 

 

"Yiğit, senin suçun değildi kazaydı Yiğit," dedim.

 

 

Başını sağa sola sallayarak gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

 

 

"Benim suçum abi," dediğin de hıçkırarak ağlama başladığın da kendimi kötü hissetmiştim.

 

 

Hiç düşünmeden ona sarıldım ve onun da bana sarılmasına izin verdim, korumam olsa da Yiğit benim için çok değerli. Onun bu şekilde olması beni de üzüyordu.

 

 

 

 

 

Bir kaç adım sesi duyduğum da geri çekildim ve doktorun bize doğru geldiğini gördüm. Yiğit de sesleri duymuş olmalı ki geri çekilip arkasına döndü.

 

 

 

 

"Doktor?" dedi Yiğit.

 

 

Aslında doktorun kim olduğunu biliyordu ama şu an düşünmediğine emindim Yiğit'in.

 

 

 

"Ezgi?" dediğin de doktorun bir şeyler söyleyeceğini anladığım bir kaça adım atarak doktora ve Yiğit'e yakınlaştım.

 

 

 

"Yiğit bey, Ezgi hanım gece bir beyin kanaması geçirdi müdahale ettik ama" dediğin de neler olduğunu anlamaya çalışarak doktoru dinliyordum.

 

 

"Ama?" diye sordu Yiğit.

 

 

"Bir süre uyuması gerekiyor," dediğin de Yiğit'in içi rahatlamıştı.

 

 

 

 

"Ölmeyecek yani?" diyen sesle arkama döndüm.

 

 

Neva'nın uyanık bir şekilde bize doğru geldiğini görünce ona baktım.

 

 

"Evet yaşayacak ama," dediğin de başımı çevirmiştim.

 

 

"Ama deyip durma doktor, yaşayacak Ezgi," dedi Yiğit.

 

 

"Burada değil Yiğit bey, diğer hastanemiz de olması iyi olur," dedi doktor.

 

 

Neva yanıma geldi ve doktora baktı.

 

 

"Diğer hastane nerede?" dedi Neva.

 

 

"Almanya da," dediğin de Neva şaşırmıştı.

 

 

 

"Olmaz, burada kalacak," dedi Yiğit kesin bir dille.

 

 

 

"Üzgünüm Yiğit bey ama Ezgi hanım için en iyisi bu," dedi doktor.

 

 

 

"Neden burada kalamıyor be adam?" dedi Yiğit.

 

 

"Orada daha iyi tedavisi olur," dedi doktor.

 

 

"Akşama kadar hepsini halletmiş ol," dediğim de Tüm gözler beni buldu.

 

 

"Çocuğu da hazırlasınlar o da Anneyle gidecek," dediğim de doktor başını salladı.

 

 

Benim de zaten istediğim buydu.

 

 

 

"Ama abi," dedi Yiğit ve bana baktı.

 

 

"Gitmek sorundasın Yiğit," dediğim de Yiğit ne yapacağını bilemediği için hiç bir şey söylemedi ve öylece beni izledi...

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

Bakışlarım uyuyan Erimdeydi. Akşama gideceklerini söylemişti Timur. Kimse istemese de ikisi için de iyi olacağı için bu gerekliydi. O yüzden kimse bir şey diyememişti.

 

 

Birazdan küçük bebeği gömmeye gidecektik, bende gidecektim. Gitmek istemesem de gitmem gerekiyordu. Yiğit'e destek olmak istiyordum.

 

 

Ne kadar beni kaçırmış olsa da bu durumdan çok rahatsızdım ve Yiğit ve Ailesinin iyi olmasını istiyordum..

 

 

 

Nefes aldığını buradan anlıyordum, Erim de bile çok kötü hasarlar olacaktı bunu da biliyordum. Ama en çok hasarı da Ezgi alacaktı hala bilmiyordu bebeğinin öldüğünü.

 

 

Onun yerinde olmak istemezdim bir kadın olarak onu anlamaya çalıyordum ve kendimi çok kötü hissediyordum.

 

 

 

"Neva," diyen sesle bakışlarımı camdan çektim.

 

 

 

"Gelecek misin?" dedi Timur bana bakarak.

 

 

Başımı salladım ve Erim'e bakarak yanına doğru adımladım.

 

 

"Nasıl olacak?" dediğim de yürüyorduk.

 

 

"Her şey hazır Neva, gidip gömülecek," dedi sakin bir şekilde.

 

 

" o kadar basit mi?" dediğim de Timur durmuştu.

 

 

"Neva bak, Yiğit bok gibi bende bok gibiyim dayanamayacaksan burada bekle yada ne bileyim eve git ve bir şeyler ye," dediğin de sinirli olduğunu anladım.

 

 

 

"Neden sinirlisin?" diyerek ona baktım.

 

 

" Sinirli değilim,"

 

 

İnanamayarak ona baktım sinirli değilim derken bile sinirliydi. Hiç bir şey söylemeden öylece yanında ilerledim.

 

 

 

Canı sıkkındı demek ki.

 

 

 

 

Hastanenin çıkışına geldiğimiz de Cihat'ı görmeyi beklemiyordum. Demek ki o da gelmişti.

 

 

 

Timur'a baktığım da bana bakmamıştı, sorun değildi şu an o da çok kötü durumdaydı. Hatta baya kötü durumdaydı. Bunu görebilmiştim.

 

 

"Gidelim," dediğin de başımı sallayarak yanında ilerledim.

 

 

 

Arabaların olduğu yere doğru yürüdüğümüz de Cihat'ın arabaya bindiğini gördüm.

 

 

"İyi misin?"

 

 

Timur'un bakışları beni buldu, "Bilmiyorum," dedi sakin bir şekilde.

 

 

"Değilsin," dediğim de bana bakmıştı ama hiç bir şey söylememişti.

 

 

Arabaya bindiğimiz de Arabayı o sürecekti ve bende yanına geçmiştim. Kemeri bağlayarak ona baktım. Yiğit'e canı sıkıldığını biliyordum ama bana da bu şekilde davranması biraz üzsede bozuntuya vermeden onu izledim.

 

 

Araba düz yolda ilerlediğin de nereye gideceğimi merak etmiştim. Nereye gömülecekti o küçük bebek?

 

 

 

"Nereye gidiyoruz?" diyerek yüzünü inceledim.

 

 

"Evleri burada olduğu için bebek buraya gömülecek," dedi.

 

 

 

"Tamam," dedim ama nasıl olacağını merak ediyordum. Birini hiç gömmemiştim, görmemiştim de hiç.

 

 

 

Bakışlarımı düz yola çevirdiğim de onunla konuşamayacağımı anlayarak bakmayı bırakmıştım. Yoldan geçen arabaları sayamaya başladım. Vakit kaybıydı ama şimdilik yapılacak en iyi şey buydu.

 

 

 

Arabanın camından geçen arabayı da saydığım da bilmem kaçıncı arabaydı bilmiyorum. Saymayı unutup tekrar başlıyordum ve nerede kaldığımı unutunca basa sarmaktan yorulmuştum.

 

 

 

Düz bir yola girdiğimiz de varmak üzere olduğumuzu anladım. Başımı camdan çekip Timur'a çevirdim.

 

 

Düz bir şekilde yola bakmaya devam ediyordu. Galiba bu gömme işi onu üzüyordu.

 

 

 

Arabayı sürerken çoğunlukla tek elini kullanıyordu alışkanlık haline getirmişti bunu. Tek eli hep boştaydı.

 

 

Aklımdan geçen şeyi gerçekleştirdiğim de bakışları anında beni buldu. Elimi elinin üzerine koymuştum.

 

 

"Ben yanındayım," dediğim de bana bakmıştı.

 

 

"Teşekkür ederim," dediğin de ona gülümsedim.

 

 

Teşekkür edilecek bir şey yoktu o benim her konuda yanımdaydı ve bu seferde ben onun yanındaydım. Yanında olduğumu görmesini istemiştim sadece.

 

 

Elimi çekmedim, çekmemi bekledi sanırım ama çekmedim. Bakışları elimize kaydı ve, "Çekmeyecek misin?" dediğin de gülümseyerek başımı sağa sola salladım.

 

 

"Çekmeyeceğim," dediğim de dudakları hafif yana doğru kıvrılmıştı.

 

 

Bakışlarını benden çektiğinde araba yavaş bir şekilde durmuştu. Başımı çevirdiğim de mezarlığa geldiğimizi anladım. Başımı çevirdim ve Timur ile göz göze geldim.

 

 

Arabadan inmemişti neyi bekliyorduk?

 

 

"Neyi bekliyoruz?" diye sorduğum de kaşlarıyla bak dee gibi işaret ettiği yere bakınca hala elimi çekmediğimi görünce hemen çektim.

 

 

"Özür dilerim," dedim.

 

 

"Özür dileme," dediğin de ona baktım.

 

 

Başımı sallayarak onun arabadan inmesini bekledim, emniyet kemerini hiç bağlamamıştı. O yüzden hemen çıkabilirdi ama çıkmadan derin bir nefes aldı ve o şekilde çıktı.

 

 

Bende daha fazla bekleyemeyeceğim için hemen indim arabadan.

 

 

Bakışlarımı arkamızda duran arabalara çevirdiğim de Cihat'ın hemen arkamızda olduğunu anlamış oldum.

 

 

Arabadan indi ve bize doğru gelmek için arabanın kapısını kapatıp yanıma doğru ilerledi. Cihat'ın arkasında ise, Polat'ı gördüm galiba Yiğit onun yanındaydı.

 

 

 

Cenaze arabasını gördüğüm de içimde bir şeylerin burkulduğunu hissettim. Bakışlarımı Cihat'a çıkardım. Üzgün bir şekilde yeri izliyordu onun da anıları var demek ki mezarlıkta.

 

 

 

 

Bakışlarımı Cihat'tan çekip arabadan inen Yiğit'e kaydı. Gerçekten çok kötü görünüyordu şimdi neden bok gibi dediğini anlamış oldum.

 

 

Gözleri şişti ve ağladığı çok belli oluyordu. Büyük bir ihtimalle de hala kendini suçluyordu.

 

 

Bakışlarımı ondan çekmeden cenaze arabasının olduğu yere doğru yürüdüğünü gördüm. Polat da yanındaydı ve Timur da yanımdan ayrılmıştı.

 

 

Cihat'a baktığım da onun da onların yanına doğru gittiğini görünce ben gitmemeye karar verdim. Gitmem onlara bir fayda sağlamayacaktı.

 

 

 

Bakışlarımı onlardan çektim. Mezarlığa çevirdiğim de ne çok insanın öldüğünü anlamış oldum. Kim her gün kaç tane insan yaşamını yitiriyordu. Kim bilir kimler annesiz ve babasız kalıyordu..

 

 

 

Mezarlıkta hiç ses yoktu, bizden başka kimsede yoktu, Ezgi bebeğini gömebilecek durumda değildi ve ben onun görevini üstlenmiştim. Belki bu şekilde bir yardımın dokunurdu Ezgi bunu bilmese de olur.

 

 

 

Timur ve Diğerlerinin önümden Tabutu taşıdığını görünce bir süre onların ilerlemesini bekledim. Ben arkalarından ilerleyecektim çok fazla bakmayacaktım minicik bedeni gömmelerini izleyemezdim.

 

 

Boş olan küçük mezarlığın önünde durmuşlardı ve yanlarında hoca olarak tahmin ettiğim adam vardı.

 

 

Buradan onları izlemeye karar verdim, Yiğit'in gözleri dolmuştu. Ağlayacağını anladığım da bakışlarımı ondan çektim. Hepsinden çektim.

 

 

 

Ayağımla yerdeki kumlara daireler çizmiştim. Bakmayacaktım, bakarsam bende çok kötü olacaktım. Hocanın sesini duyunca başımı kaldırdım ve dua okuduğunu anladım.

 

 

 

 

Bebeği de sanırım gömüyorlardı üzerine toprak atıyorlardı. Minicik bir beden şu an gözlerimin önünde toprağa girmişti.

 

 

Gözlerim dolmaya başladığın da ne kadar dirensem de ağlayacağımı bildiğim için kendimi serbest bıraktım.

 

 

Sesler durduğun da ben sessiz bir şekilde ağlıyordum. Bir baba için çok zor olmalı ve Yiğit ayakta durmakta zorlanıyordu.

 

 

Artık toprak atmıyorlardı sanırım bitmişti.

 

 

 

Ne kadar kolay geliyordu insana mezarlığa bakmak, Sevdiği birini gömene kadarmış. Şimdi başımı çevirip bakamayacaktım. Yiğit'in ağlama sesini duyunca kendimi iyice kötü hissettim ve arabaya yaslandım.

 

 

 

Bende ağlamaya başlamıştım, nasıl dayanılırdı bu acıya? Yiğit nasıl dayanıyordu?

 

 

Gözlerimden yaşlar akmaya devam ettiğin de Timur'a bakmıştım. Onunda gözlerinin dolduğunu gördüğüm de onun için de zor olduğunu anladım.

 

 

Cihat'ta öyleydi onun da gözleri dolmuştu, onlara bakmayı bırakıp başımı yere eğdim. Baktıkça kötü olacaktım.

 

 

"Keşke ben ölseydim," diyen Yiğit'in sesini duydum.

 

 

Ama kafamı kaldırıp da onlara bakamamıştım.

 

 

"Abi neden ben?" dedi Yiğit.

 

 

"Neden biz?" dedi.

 

 

Ağlıyordu sesinden belli oluyordu, "Neden benim ailem?" dediğin de sesi kısılmıştı.

 

 

Konuşmakta zorlanıyordu hunu buradan anlayabilmiştim. Bir baba için hiç kolay değildi ve şu an da Yiğit'i anlıyordum. Kendini suçluyordu ama hiç bir şeyi değiştiremezdi olan olmuştu artık.

 

 

"Başın sağ olsun," diyen Cihat'ın sesiyle başımı kaldırıp baktım.

 

 

 

Cihat'ın sesi de çok kötü çıkmıştı. Yiğit başını salladı sadece, konuşamayacak kadar kötüydü. Polat'a baktığım da o dağılmıştı, o kadar kötü görünüyordu ki neredeyse Yiğit kadar o da dağılmıştı.

 

 

 

Hoca'nın ve cenaze arabasının gittiğini gördüm. Bizden başka kimse kalmamıştı. Ezgi ve Yiğit'in kimsesi yok muydu acaba? Hastaneye de kimse gelmemişti.

 

 

Bakışlarım Timur ile birleştiğin de ağladığımı biliyordu ve bana bakmıştı.

 

 

"Gidelim Yiğit," dedi Polat Yiğit'i yerden kaldırdı.

 

 

"Üşümez değil mi?" dediğin de kalbim parçalanmıştı.

 

 

 

Minik bebek burada değildi artık ve o bunu anlamakta zorlanıyordu.

 

 

"Üşümez," diyen Kişi Cihat'tı.

 

 

"Üşümesin. Benim kızım üşümesin," dedi Yiğit.

 

 

Yiğit kesinlikle iyi değildi, bunu fark etmiştim. Son kez arkasına dönüp bebeğine baktığın da gözleri dolu bir şekilde önüne dönerek ağlamaya başladı.

 

 

 

 

 

Hala kendini suçluyordu ve ben bile artık bunu anlayabilmiştim. Arabaya doğru ilerlediklerin de Timur yanımda durmuştu.

 

 

 

Bana baktı be bende ona baktım. Bir kaç adım atıp yanıma geldi, yüzümü inceledi.

 

 

"İyi misin?" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Sen iyi misin?" dediğim de başını salladı.

 

 

"Zor kısmı daha yeni başlıyor Yiğit için, o yüzden gidelim," dediğin de başımı salladım.

 

 

 

Erim ve Ezgi hala hastaneydi ve durumları da açıkçası pek iyi değildi.

 

 

Arabaya bindiğimiz de kemeri takmam için bekledi. Kemeri takınca arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı.

 

 

 

Bakışlarımı ona çevirince göz ucuyla bana baktı, "İyi olduğuna emin misin," diyerek arabayı sürmeye devam etti.

 

 

"İyiyim Timur," dedim sakin bir şekilde.

 

 

 

"Tamam hastaneye gidince bir şeyler yemelisin ilaçlarını istedim evden, Cihat getirmiş," dediğin de bunu ne ara düşündüğünü anlayamamıştım.

 

 

O kadar şeyin arasında hala beni düşünüyordu ve bu beni mutlu ettiği kadar da düşündürüyordu. Bir insan bu kadar düşünceli olmazdı değil mi?

 

 

 

 

Ne kadar süre geçtiğini anlayamadan Hastaneye girdiğimizi anlayınca derin bir nefes aldım. Araba durdu ve Timur bana bakarak inmemi bekledi.

 

 

Bende onu bekletmeden arabadan indim. Timur da benimle birlikte inince bakışlarımı Arabadan inen Cihat'a çevirdim.

 

 

Yüzü solgun ve o da yorgun duruyordu. Bu olay onu da üzmüştü. Belki de mezarlığı sevmemişti bilemiyorum.

 

 

 

"Cihat," dedi Timur.

 

 

Cihat'ın bakışları anında Timur'u bulunca yanımıza doğru adımladı.

 

 

"Efendim," dedi incecik çıkan sesiyle.

 

 

 

"Neva'ya bir şeyler yedirir misin ilaçlarını içmesi gerekiyor," dediğin de başını salladı Cihat.

 

 

 

"Sen nereye?" diye Timur'a baktım.

 

 

"Benim bir kaç işim var ve Yiğit'in yanında olacağım," diyerek gözlerini bende sabitledi.

 

 

"Lütfen karnını güzel bir şekilde doyur, hasta olma," dedi.

 

 

Başımı salladım birde bu halde hala beni düşünüyordu. Bakışlarımı Cihat'a çevirdim ve ona baktım.

 

 

 

"Gidelim o halde," dedi Cihat.

 

 

Başımı salladım ve son kez Timur ile göz göze gelip ona baktım. Daha fazla bakamayacağım için Cihat'ın yanına doğru adımladım.

 

 

"Gidelim," dedim nazik bir şekilde.

 

 

Cihat başını salladı ve beni yönlendirdi. Timur ile daha önce yediğimiz yere doğru yürümeye başladığımızı görünce Cihat'a baktım.

 

 

 

"Çok aç değilim," dediğim de bana baktı.

 

 

 

"Valla ben aç mısın diye sormadım ne gelirse önüne onu yersin," dediğin de bakışlarımız kesişti.

 

 

 

"Tamam," diyerek önüme döndüm.

 

 

 

 

Masaya geçip oturduğumuz da Cihat tam karşıma geçti ve oturdu. El işareti yaptı ve biri hemen yanımıza geldi.

 

 

Cihat bana baktı, "Neyi istersin?" diye sordu.

 

 

"Fark etmez," dedim.

 

 

"Dürüm getir Harun," dediğin de garsonu tanıdığını anladım.

 

 

Cihat'ta biliyordu demek ki burayı.

 

 

 

"Ayran mı?" dediğin de başımı salladım.

 

Harun'a baktı Harun notları alınca Cihat'a baktı.

 

 

"Siz efendim," dedi.

 

 

"Sağ ol Harun niyetliyim," dedi.

 

 

Harun başını eğdi ve yanımızdan uzaklaştı. Cihat bana baktı.

 

 

"Senin yanında yiyemem ben," dedim çekinerek.

 

 

Gülümsedi, "Yiyebilirsin, bu kadarcık şeye dayanamayacak olsam hiç tutmam," dediğin de gülmüştüm.

 

 

 

"Haklısın Cihat abi," dediğim de gözleri ışıldamıştı. Ona bu şekilde hitap etmem onu çok mutlu ediyordu bunu davranışlarından çözebilmiştim artık.

 

 

"Şekerle aran nasıl?" dediğin de şaka yapıyorsun der gibi ona baktım.

 

 

"Mükemmel," dediğim de güldü.

 

 

"Sadece nasıl olduğunu merak ettim, ne zamandır şekerin var?" dedi.

 

 

"Küçüklüğümden beri," dedim ve onu inceledim.

 

 

Timur kadar yakışıklı biriydi Cihat. Bence istese elde edemeyeceği kız yoktur.

 

 

"Bir şey merak ediyorum?" dediğim de neyi der gibi bakıyordu.

 

 

"Neyi?" dedi kısık çıkan sesiyle.

 

 

 

"Timur ile çok yakınsınız ama ben babanı çok göremiyorum, Neden?" dedim sakin bir şekilde.

 

 

 

"Babamın işleri çoktur, onu ben bile doğru düzgün göremiyorum," dediğin de anladım der gibi başımı sallamıştım.

 

 

 

"Anladım Cihat abi," dedim.

 

 

 

"Neden abi diyorsun?" dediğin de rahatsız mı oluyordu yoksa?

 

 

"Rahatsız mı oldun? İstersen başka bir şey diyebilirim Cihat abi, aman şey," diye kekeledim.

 

 

Güldü, "Tamam sakin ol öyle bir şey değil yani bilmiyorum abin değilim ama abinmişim gibi söylüyorsun," dediğin de yüzüm düşmüştü.

 

 

Çok mu belli ediyordum ben bir abi istediğimi.

 

 

"Şey özür dilerim," dedim düz çıkmasına özen gösterdiğim sesimle. Ne kadar başarılı oldum bilmiyordum.

 

 

"Neva," dediğin de ona baktım.

 

 

Yüzüm gerçekten de düşmüştü.

 

 

"Neva, üzül diye söylemedim abi demeni isterim tabi bende seni kardeşimin yerine koyuyorum zaten," dedikten sonra yüzümü düzeltim.

 

 

"Kardeşin mi?" diye sordum. Cihat'ın kardeşi mi vardı.

 

 

 

"Evet kız kardeşim kazada öldü, kaybetmeseydim seninle aynı yaşta olacaktı," dediğin de üzülmüştüm.

 

 

"Gerçekten mi?" diyerek yüzüne baktım.

 

 

O yüzden Yiğit'i görünce çok kötü olmuştu. Kazadan nefret ediyor olmalıydı.

 

 

"Başın sağ olsun Cihat abi," dediğim de başını salladı.

 

 

"Sağ ol Neva," diyerek arkasına döndü.

 

 

"Harun nerede kaldı bizim siparişler," diyerek seslendi.

 

 

Harun, "Geliyor efendim," dedi.

 

 

Cihat yönünü bana çevirdi, "Açlıktan bayılacaksun şimdi şuralarda," dedi gülümseyerek.

 

 

"Yok abi, şimdilik iyiyim," dediğim de gülümsemişti.

 

 

"Şimdilik?" diyerek tek kaşını havaya kaldırınca gözüm kaşına kaymıştı.

 

 

"Evet abi, şekerden fazla aç kalamıyorum ya,"

 

 

"Biliyorum, biliyorum Neva, sadece seninle uğraşıyorum," dediğin de gülümseyerek ona baktım.

 

 

"Tamam abi," dediğim de bana ışıldayan gözleriyle bakmıştı.

 

 

Abi dememden kesinlikle rahatsız olmuyordu. Hatta bence seviniyordu.

 

 

 

Harun diye bahsettiği garson elindeki tepsiyle bize doğru geliyordu. Cihat benim baktığım yere baktığın da Harun'un geldiğini görünce bana döndü.

 

 

"Hele şükür," dedi ve güldüm.

 

 

 

"Bir an hiç gelmeyecek sanmıştım," dediğim de bu sefer de Cihat gülmüştü.

 

 

Harun tepsidekileri önüme bırakınca, "Afiyet olsun efendim" diyerek geri çekildi ve yanımızdan ayrıldı.

 

 

"Hadi bunlar bitecek," dedi Cihat.

 

 

 

"Abi canım fazla istemiyor o yüzden hepsini yiyeyim," dediğim de dürümü elime aldım.

 

 

"Ben bilmem Neva, bunlar bitecek sonra beni Timur ile muhatap etme" diyerek başımı salladım..

 

 

 

 

Doymuştum ve artık kendimi daha fazla zorlayamazdım. Bitirememiştim ama olsun.

 

 

 

 

Cihat da beni zorlamadı ve hesabı ödeyip çıktık. Timur'u ve Yiğit'i merak ettiğim için vakit kaybetmek istemedim. Cihat ilaçlarımı da getirmişti ve onları da içince hastanenin yolunu tuttuk.

 

 

 

 

Cihat ile birlikte Timur'un yanına doğru adımladık. Timur'u ve Polat'ı gördüm.

 

 

Yiğit neredeydi acaba?

 

 

 

Timur'un bakışları beni bulunca bende ona baktım.

 

 

"İçtin mi ilaçlarını?" dediğin de başımı salladım.

 

 

"Evet içtim," dedim sakin bir şekilde ve etrafa baktım.

 

 

"Yiğit nerede?" dedim ve Timur'un konuşmasını bekledim.

 

 

"Erim'in yanında, onun durumu iyiye gidiyormuş ve Yiğit de görmek istedi," dediğin de başımı salladım.

 

 

"Ezgi'den haber var mı?" dediğim de Timur başını hayır anlamında salladı.

 

 

"Bunlara nasıl dayanacak?" diyen kişi Cihat'tı.

 

 

 

"Bende bilmiyorum," dedi Polat.

 

 

Bunu bende sürekli kendi kendime soruyordum.

 

 

Doktorun bize doğru geldiğini gördüğüm de hemen ona baktım. Birine bir şey mi olmuştu acaba?

 

 

"Timur bey," diyerek Yanımıza geldi.

 

 

"Evet," dedi Timur.

 

 

Sesi çok fazlaca yorgundu, hala yorgundu. Sabah uyandığım da yanımda bulamayınca korkmuştum. Neyse ki burada görünce korkum geçmişti.

 

 

 

"Her şey hazır bir saate yola çıkmaya hazırlar," dedi doktor.

 

 

"Kim?" dedim düz çıkan sesimle.

 

 

"Yiğitler," dedi Polat.

 

 

"Şimdi mi? Çok Riskli değil mi?" dediğim de doktor Timur'a bakmıştı.

 

 

"Ben her şeyi ayarlattım sorun yok," dedi ama nedense içime sinmiyordu Ezgi'nin bu şekilde ayrılması.

 

 

Bir şey söylemeden öylece Timur'a baktım.

 

 

"Yiğit'in kimsesi yok mu?" dediğim de Polat'ın bakışları beni buldu.

 

 

"Yok," dedi Timur.

 

 

Dünden beri kimsenin gelmemesinden belliydi zaten. Ama Ezgi'nin de mi yoktu.

 

 

"Ezgi'nin demi yok?" dedim sakin bir şekilde.

 

 

"Var ama konuşmuyorlar yenge," dedi Polat.

 

 

 

"Neden?" dediğim de Timur bana bakıyordu.

 

 

"Şimdi bunları konuşmayalım sonra konuşuruz," dedi ve koltukların olduğu yere gidip oturdu.

 

 

Morali bozuktu ve bende bu yüzden yanına doğru adımladım. Cihat ve Polat da diğer koltuğa geçmişlerdi.

 

 

"Ne oldu?" dedim kısık çıkan sesimle.

 

 

"Bir şey yok," dedi ama sesi soğuktu.

 

 

"Ben mi bir şey yaptım?" diyerek bakışları yüzümde dolaştı.

 

 

"Hayır Güzelim senlik bir şey değil," dediğin de anlam veremeyerek ona baktım.

 

 

Beden bana ne olduğunu söylemiyordu?

 

 

"Neden bana söylemiyorsun? Yiğit'i mi düşünüyorsun?" diyerek gözlerinin içine baktım.

 

 

 

"Evet, uzun bir süre hastanede olması gerekiyor Ezgi'nin. Yiğit de yanında gidecek," dedi ve Yiğit'in buradan gitmesine üzüldüğünü anladım.

 

 

 

"Anlıyorum seni ama böylesi onalar için daha iyi değil mi?" dedim.

 

 

Başını sallayarak beni onayladı, "Evet öylede Yiğit orada tek başına olacak," dedi.

 

 

"İyi mi yapıyorum yoksa kötü mü bilmiyorum," diye de ekledi.

 

 

"Böyle düşünme Timur. Onların sağlığı söz konusu, sen bile isteğe göndermiyorsun ki," dedim ve ona baktım.

 

 

 

"Evet ama," dediğin de sesindeki kararsızlığı anlıyordum. Sabah doktor da onlar için en iyisinin bu olduğunu söylemişti.

 

 

 

 

Cihat'ın bakışlarının bizde olduğunu biliyordum. Ama Cihat'a hiç bakmadım. Karatsız ve üzgün olana Timur'a bakıyordum.

 

 

 

"Düşünme artık," dediğin de Timur başını çevirdi.

 

 

 

"Olmuyor Neva," dedi.

 

 

Olmadığını bende biliyordum ama oldurmak zorundaydı. Elimizden ne gelirdi ki?

 

 

 

"Elimizden ne gelir ki Timur, dua etmekten başka?"

 

 

"Orası öyle," dedi.

 

 

"O zaman kendini suçlama senlik bir durum yok, Yiğit yalnız kalmasın diyorsan da Birini onunla birlikte yolla," diyerek bir fikir sundum.

 

 

 

"Kimi gönderebilirim ki?" dediğin de düşündüm ama ben kimseyi bilmiyordum.

 

 

 

"Yani bilmiyorum, senin korumalarsan birini gönder," dedim sakince.

 

 

 

"Engini gönder mesela," diye ekledim.

 

 

"O iyi olur ama burada yalnız oluruz, Kutay'ı göndersem iyi olur," dedi.

 

 

Başımı sallayarak Timur'a baktım.

 

 

"Polat Kutay'ı ara söyle Yiğitlerle yollayalım onu, gözüm orada kalmasın," dediğin de gülümsedim.

 

 

 

Timur herkesi çok düşünüyordu Yiğit orada yalnız kalacak diye yanında birini yolluyordu.

 

 

 

"Tamam abi," dedi Polat ve eline telefonu alıp yanımızdan uzaklaştı.

 

 

 

"Yengem ile konuştun mı?" dedi Cihat.

 

 

Timur ona baktı, "Evet konuştum az önce, merak ediyor o da," dediğin de hak veriyordum.

 

Kim olsa merak ederdi. Bende gelmesem evde duramazdım.

 

 

 

 

"Ben gidiyorum o zaman Timur," dedi Cihat ve bize doğru adımladı.

 

 

 

"Tamam Cihat Evde görüşürüz," dedi Timur.

 

 

"Tamam," dedi Cihat ve önüne dönüp yürümeye başladı. Cihat'ta yanımızdan ayrılınca Timur ile ikimiz kalmıştım. İkimiz de konuşmuyorduk ve gözlerini hiç bana değdirmemişti..

 

 

Polat'ın geldiğini görünce bakışlarım onu buldu. Telefonla konuşması bitmişti sanırım.

 

 

"Tamam abi, o arkadan gidecek ayarladım her şeyi," dediğin de hızına yetişilmiyordu.

 

 

Timur başını sallamakla yetinmişti konuşmamıştı hiç.

 

 

Ne ara ayarlamıştı her şeyi bilmiyorum..

 

 

 

 

1 saat sonra.

 

 

Her şey hazırdı ve hastanenin arka tarafında, pistteydik. Ezgi'yi bindirmişler de iki tane helikopter vardı. İkisiyle gidilecekti Yiğit Erimin yanın da gidecekmiş.

 

 

 

"Gidiyorum abi," dedi Yiğit.

 

 

 

"Görüşürüz," diyerek Timur Yiğit'e sarıldı. Bende ikisine bakıyordum. Yiğit bir süre sarılmayı kesmedi ve bekledi.

 

 

Kendini geri çektiğin de, bakışlarımız buluşunca bana baktı.

 

 

"Hakkını helal et yenge," dediğin de içimde bir şeylerin koptuğu hissettim.

 

 

 

Neden benimle helalleşmişti ki?

 

 

"Helal olsun Yiğit?" dedim sessiz bir şekilde.

 

 

Yiğit yönünü çevirdi ve Polat'a baktı, "Sende hakkını helal et kardeşim," diyerek ikisi birbirine sarıldı.

 

 

 

Bakışlarım ikisi arasında gidip geliyordu, çok iyi anlaştıklarını biliyordum zaten anlamıştım da.

 

 

 

İkisi de ayrılınca Yiğit'in gözleri dolmuştu, "Kızımı kaybettim ama oğlumu ve karımı kaybetmeyeceğim," dedi kararlı çıkan sesiyle.

 

 

 

"Sağ Salim gidin gelin inşallah," dediğim de Yiğit bana bakmıştı.

 

 

"Sağ ol yenge," dediğin de kendini tutuyordu. Gözleri dolmuştu iki gündür zaten ağlıyordu.

 

 

 

Artık ağlamaması daha iyiydi.

 

 

 

"Hadi Yiğit daha fazla bekletme," dedi sakince Timur.

 

 

Yiğit başını sallayarak arkasına döndü ve helikoptere doğru yürüdü. İyice yaklaştığın da son kez dönüp bize bakıp helikoptere bindi.

 

 

 

 

Bu şekilde gitmesi beni üzmüştü ama en çokta Timur'u üzmüştü. Helikopter hareket ettiğin de Timur hala oraya bakıyordu.

 

 

İyice uzaklaşmaya başladığın da yönümü Timur'a çevirdim.

 

 

"Gidelim mi?" dedim sakince.

 

 

Bana döndü ve yüzünden çok kötü olduğunu anladım.

 

 

"Gidelim," dedi ama gitmek istemiyormuş gibiydi.

 

Polat önden gidiyordu bizde yürümeye başladığım da arabaların olduğu yere doğru yürüyorduk.

 

 

Timur elimi tutuyordu galiba benden destek alıyordu. Elimi çekmedim belki de ona güç verirdim.

 

 

Arabalara çok az bir mesafe kaldığın da olduğum yerde durdum.

 

 

 

Yine oradaydı.

 

 

Neden bizi izliyordu bu?

 

 

Timur'a söylese miydim. Emin olamayarak gözlerimi diktiğim de bana göz kırptı ve arkasını dönerek gözden kayboldu.

 

 

Ne demek şimdi bu?

 

 

Gencay Neden bizi takip ediyordu?...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet, bir bölümün daha sonuna geldik bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Bölümde sizi en çok ne etkiledi?

 

 

 

Sizce kaza neden oldu?

 

 

 

Timur neden Yiğit'leri yolladı?

 

 

 

Gencay neden Timur ve Neva'yı takip ediyor olabilir?

 

 

Bu bölüm diğer bölümlere göre birazcık kısa oldu, diğer bölümlerde telafi edeceğim..

 

 

 

 

Oy sınırımız bu kez de, 1k oy ve 1.4 k da yorum olsun. Bu bölüm bu şekilde ilerleyelim. Şimdiden hepinize çok teşekkür ederim...

 

 

 

Diğer bölümde sizi sürprizler bekliyor olacak beklemede kalın, görüşmek üzere yeni bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın, sizi çok seven yazarınızdan hepinize çokça kalp... 🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻

Loading...
0%