Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. SENİ SEVİYORUM

@sinemm2611

24. SENİ SEVİYORUM

 

 

 

 

~~>Bölüm şarkısı:Mert Demir; Seni seviyorum...<<~~

 

 

 

 

 

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

~~24.SENİ SEVİYORUM ~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Arabada uyuyan karıma bakıyordum, iki gündür o da bizimle yoruldu. Gerçekleri bilse beni kesinlikle boşardı biliyorum.

 

 

Yiğit'i burdan göndermem düzmeyeceydi, Yiğit diğer hasteneye gidecekti hepsi öyle bilecekti. Hepsinin bu şekilde bilmesi gerekiyordu.

 

 

Yiğit kaza yapmak için bir sebep olmadığını söylediğin de arabayı incelemesi yapıldı ve haklıymışta. Arabanın frenleriyle oynanmış.

 

Bunu yapan kişi veya kişiler kim bilmiyorum ama Yiğit'e yada bana zarar vermek istiyorlardı. Başarı olmuşlardı bebek ölmüştü. Ezgi ve Erim iyiydi en azından, buna şükretmiştim.

 

Polat gizliden araştırıyordu, Yiğit'e her şeyi anlatmıştım. Burdan gitmesi gerektiğini söylemiştim, yani ben öyle gösterecektim. Sadece istanbuldaki diğer hastaneye gönderdim. Ama herkes yurt dışına gitti diye bilecek. Bunu kimin yaptığını bulana kadar.

 

 

Kutay'ı Yiğit'e yardımcı olsun diye gönderdim. Neva yalnız gitmesin dediği için bunu yapmıştım..

 

 

Düşünceler arasında gözlerimi çevirince ağzının açık bir şekilde uyuduğunu gördüm. Sürekli bu şekilde uyuyordu. Bu kesinlikle bir alışkanlıktı.

 

Gülümsemeden edemiyordum. Bu şekilde uyumasının genetik mi yoksa sadece Neva' da mı böyle merak ediyordum.

 

 

Annesi'ni bulmayı çok istiyordum, küçükken terk etmiş, henüz 6 yaşındaymış Neva o zaman. Annesini bile tam hatırlamadığına eminim.

 

 

Eve doğru yaklaşmaya başladığım da evimin önünde bize ait olmayan araçları görünce kaşlarım çatıldı.

 

 

Kimdi şimdi bunlar?

 

Niye kimse beni aramadı?

 

 

Arabayı yavaş bir şekilde park ermek için kenara çektim. Arabayı durduğum da Neva'ya baktım.

 

Hala uyuyordu, çok yorulduğunu biliyordum ama şimdi uyurken kalkacak ve ben onu uyandırmak zorunda kalacağım.

 

 

"Neva," diye seslendim.

 

Sesimi çok yüksek tutmamıştım. Korkmasın diye.

 

 

"Neva, güzelim uyan hadi, geldik," dedim ve uyanmasını bekledim. Kıpırdanmaya başladığın da uyanacağını anlayarak biraz geri çekildim.

 

 

"Timur," diyen incecik sesini duydum.

 

Gözlerini açmadan adımı söylemişti.

 

"Efendim güzelim," dedim.

 

Gözlerini yavaş bir şekilde açtığın da, gözlerini kapatıp açtı ve bana baktı.

 

"Neredeyiz?" dediğin de gülümsedim.

 

"Evimize geldik," dediğim de kendini düzeltti ve etrafa baktı.

 

"Eve gelmişiz," dedi.

 

"Çok mu uyudum?" dedi ve gözlerini gözlerimde sabitledi.

 

Başımı salladım, "Arabaya bindiğinden beri," dedim.

 

Şaşırdı ve, "Baya uyumuşum o zaman ben, oysaki gözlerimi dinlendireyim demiştim sadece" dediğin de ona bakmıştım.

 

"Yoruldun güzelim uyuman normal," dediğim de başını salladı.

 

Başını önüne çevirdi, "Onlar kim?" dediğin de kimi sorduğuna bakmak için başımı çevirdim.

 

 

Eniştemi görünce gülümsedim. Demek onların arabasıydı bunlar. Doğru plakadan anlamam gerekiyordu.

 

"İnelim hadi," dedim sakin bir şekilde.

 

Neva bana baktı ve sonra da başını çevirip arabadan çıktı. Cevap vermedim diye kızmış mıydı.

 

 

Neva beni beklemeden yürüyünce bir kaç adımda ona yetiştim ve elini tuttum.

 

" kocanı beklemeden mi gidiyorsun?" dedim ve kaşlarımı da çatarak ona baktım. Neva ise tepkisiz bir şekilde yüzümü inceliyordu.

 

Hiç bir şey söylemeden yürümeye devam edecekti ki elini tuttuğumu yeni fark etmiş olmalı gözleri anında elini tutan elimi buldu.

 

 

"Bıraksana elimi?" dedi incecik çıkan sesiyle.

 

"Şimdi değil," dedim ve göz kırptım. Bırakmadığım için sanki sinirlenmişti.

 

 

Bakışlarımı ondan çekip kapıdan çıkan enişteme kaydı ve onun da bakışları beni bulunca gülümsedi.

 

 

Yavaş bir şekil de ilerlediğimiz de Neva eniştemi bilmediği için öylece yüzünü inceliyordu.

 

"Hoş geldin enişte?"

 

"Hoş buldum oğlum? Bu gelinimiz mi?" diye sordu.

 

Başımı salladım, "Evet, Neva Kandemir."

 

Neva'nın bakışları beni buldu ve gülümsedim. "Hiç de bana öyle bakma güzelim artık öylesin." Diyerek içimden geçirdim.

 

 

"Merhaba efendim," dedi ve Neva elini uzattı.

 

Eniştem de aynı şekilde karşılık verdi, "Merhaba Gelinimiz," dedi ve gülümsedi.

 

"Eniştem, Hamza Akar Halamın eşi," diyerek Neva'ya eniştemi tanıttım.

 

"Tanıştığıma memnun oldum efendim," dedi Neva.

 

Bakışlarından eniştemi incelediğini ve çekindiğini anlayabilmiştim. Ben vardım yanında neden çekiniyordu ki?

 

 

"Bende öyle gelinumuz," dediğin de Neva başını kaldırıp bakmıştı.

 

 

"Siz de mi Karadenizlisiniz?" dedi Neva.

 

Eniştem kahkaha attı, "He gelinimuz bende karadenizliyum," dediğin de gülümsemiştim

 

"Ee ama az önce," dedi Neva ve şaşkınlığını gizleyemiyordu.

 

"Çok iyi konuşuyorsunuz, yani şey.."

 

Kekelediğin de, "Eniştem de Rizeli ama işleri hep istanbulda olduğundan, o da benim gibi iyi konuşuyor," diye kısaca açıklama yapmıştım.

 

 

"Anladım," dedi Neva.

 

"Halam nasıl?" diye sordum.

 

"Halan mı? Bir düşüneyim hazırlıklar için uğraşıyordu en son," dediğin de anlamaz gözlerle ona baktım.

 

"Haberin yok mu yoksa?" dediğin de hala anlayamamıştım.

 

"Neyden enişte?"

 

Gülümsedi.

 

"Ömer'e kız isteme gidiyoruz," dediğin de şaşırmıştım.

 

"Ne zaman?" dedim.

 

"Bir aya kadar gideceğiz diye biliyorum ben bir aksilik olmazsa," dediğin de başımı salladım.

 

 

Neva'nın bakışlarından anladığım kadarıyla ömerin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

 

"Haberim yoktu, enişte" dedim sakin bir şekilde.

 

"Ömer ile konuşmuyor musunuz?" diye sorduğun da düşünceli hali vardı.

 

"Uzun zaman oldu," dediğim de eniştem başını salladı.

 

"Anladım oğlum, çekerim ben onun kulağını," dediğin de gerek yok demek için tam ağzımı aralamıştım ki, telefonu çalınca sustum.

 

 

"İyi insan lafın üstüne ararmış," dedi ve gülümsedi.

 

"Efendim oğlum," dedi.

 

Ömer'i dinledi bakışları beni buldu, "Evet Timur abinin yanındayım," dedi ve ömeri dinledi.

 

 

Buradan Ömer'in ne söylediğini duyamıyordum.

 

"Sorayım önce," dedi eniştem ve bana baktı.

 

"Seninle konuşmak istiyormuş," dedi.

 

Onda numaram olmasına rağmen beni aramamıştı, niye şimdi konuşmak istemiyor.

 

"Tamam," diyerek telefonu elinden alıp kulağıma götürdüm.

 

"Evet seni dinliyorum," dedim düz bir sesle.

 

"Merhaba Timur abi," dedi sakince.

 

"Merhaba,"

 

"Özür dilerim, seni arayamadım," dedi.

 

Nedeni merak etmediğim için, "Tamam sorun değil," diyerek geçiştirdim.

 

 

"Anladığım kadarıyla abim bana kızgın," diyen sesini duyunca yüzümde hiç bir değişiklik olmadı.

 

"Değilim," dedim sakince.

 

"Ben bilirim, bir kaç gün içinde yanına geleceğim abi," dediğin de buna gerek olmadığını söylemek için ağzımı aralamıştım ki onun sesiyle sustum.

 

"Sende bana evlendiğini söylemedin abi, milletten öğreniyorum en azından benimki daha yolun başı," dediğin de gülmüştü.

 

Ama ben gülmemiştim.

 

"Kiminle evleniyorsun?" diye sordum.

 

"Evlenmiyorum Timur abi, isteme olacak şimdilik sadece," dedi.

 

"Tamam kimi istiyorsun?" dediğim de gülmüştü.

 

"Abi, Gaye Karabulut," dediğin de kaşlarım çatılmıştı.

 

"Karabulut?" diye sordum.

 

"Hayır abi onun kızı değil, onunla bir bağlantısı bile yok," dediğin de "umarım öyledir" diye içimden geçirdim.

 

 

"Tamam Ömer," dedim sakince.

 

"Kızgınsın tabi sen bana?" dediğin de nefesimi dışarı üfledim.

 

"Değilim Ömer, sonra görüşürüz," dedim ve telefonu enişteme uzattım.

 

"Ne oldu?" dedi eniştem.

 

Bir şey yok der gibi baktım. Telefonu kulağına götürüp oğlunu dinledi bir kaç saniye ve sonra kapatıp bana baktı.

 

"Halan gelini merak ediyor ne zaman geleceksiniz Rize'ye?" dedi.

 

"Bilmiyorum enişte şu an için belli değil," dedim ve Bakışlarımı Neva'ya çevirdim.

 

 

"Peki oğlum biz yine de bekliyor olacağız," dediğin de başımı salladım.

 

"Ben gideyim artık oğlum," diye ekledi.

 

"Tamam enişte nereye gidiyorsun?" dedim ve ona baktım.

 

 

"Yaren'i görmeye," dedi gülümsemesini de bize göstererek.

 

"Tamam bakalım," dediğim de başını sallayarak arabasına doğru ilerledi.

 

"Yaren kim?" diyen Neva'ya döndüm.

 

"Anlamadım?" diye sordum.

 

"Tanıştınız ya Neva unutmuş olamazsın," dedim kaşlarımı da çatarak.

 

"Doğru tanışmıştık değil mi? yoruldum ya bir an için aklımdan çıkmış," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Emin misin?" dediğim de hala şüphelenerek bakıyordum.

 

"Evet iyiyim ben, dedin ya B12 işte," dedi ve gülümsedi.

 

Gözlerim gülüşünde takılı kalınca bana bakmaya devam etti.

 

"Ne oldu?" dediğin de başımı sağa sola salladım ve, "Yok bir şey," dedim ve onu geçiştirdim.

 

Bilmesini istemiyordum, yani şimdilik onu sevdiğimi bilmese daha iyi.

 

 

Elini hala bırakmamıştım ve biz eve doğru yürüyorduk. Kapıya geldiğimiz de Barlas'ın bakışları bendeydi.

 

"Neden kimse beni aramıyor? Eve kimler giriyor çıkıyor bilmem gerekmiyor muydu?" dedim sakince. Sakin bir şekilde konuşmuştum yanımda Neva vardı.

 

"Sizi Rahatsız etmedik Timur bey, Polat beyin haberi vardı," dedi Barlas.

 

Arkamı döndüğüm de Polat'ın başını salladığını görünce yönümü tekrar Barlas'a çevirdim.

 

 

"Bir daha olmasın," dedim.

 

Başını salladı ve baş selamı verip eğildi.

 

Kapıyı açtıklarında bakışlarımı ondan çekip Neva'ya çevirdim. Onun da bakışları bendeydi.

 

"Neden sürekli sinirlisin?" dediğin de kaşlarımı çattım.

 

"Ben mi?" dediğim de güldü.

 

"Yok ben," dedi ve yine güldü.

 

"Timur tabi ki de sen," dediğin de gülüyordu ama ben gülmemiştim.

 

"Sinirli olduğumu nereden çıkardın?" dedim sorarak.

 

"Timur, Timur.. görüyorum ben her şeyi Timur," dedi sakince.

 

"Gör güzelim," dediğim de yüzünü buruşturdu.

 

"Güzelim deme!" dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

"Tamam güzelim, demem ben sana güzelim," dediğim de tek kaşını kaldırdı ve bana baktı.

 

"O ne biçim cümle?" dediğin de gülümsüyordu.

 

"Hoş geldiniz efendim?" diyen ses bakışmamızı bölünce başımı çevirdim.

 

Çiğdem tam karşımız da kapıyı açmış bizi bekliyordu. Yüzünde yine o hep takındığı gülümsemesi vardı.

 

 

"Hoş bulduk Çiğdem," dedi Neva.

 

Bakışları da Çiğdem'in eteğine kayıyordu görebiliyordum bunu.

 

"Buyurun efendim," dedi ve kenara çekildi Çiğdem.

 

Neva elimi sıkıca tuttu ve beni arkasından sürükledi. Çiğdem'i gerçekten sevmiyordu ama neden sevmiyordu ki?

 

 

Salona doğru adımladığımız da, Neva biraz yavaşlamıştı. Beni çekiştirirlerken bile yorulduğuna hayal edebiliyordum. Zaten kısacık boyu var. Çokta zayıf hemen yoruluyor.

 

 

"Yiğit nasul uşağum?"

 

Annemin sesiyle bakışlarım onu buldu.

 

"İyi olacaklar," dediğim de üzgün bir yüzle bana bakıyordu.

 

"Bebek ölmüş," dediğin de başımı salladım.

 

"Evet anne öldü," dediğim de daha da üzülmüştü.

 

"Hanımu nasul?" dedi.

 

"Belli değil Anne gönderdim yurt dışına," dediğim de Dicle'nin bakışları beni buldu.

 

"Bizim hastaneye mi?" dediğin de direk başımı salladım. Öyle değildi ama şimdilik öyle bilseler daha iyi olurdu.

 

 

"Analadım abi, siz nasılsınız?" dediğin de Neva'ya bakıyordu.

 

"Yorgunuz," dedim.

 

Başını salladı, "Normaldir orada uyudunuz, oruçlusun değil mi?" dedi incecik çıkan sesiyle.

 

"Evet," diyen kişi Neva'ydı.

 

Gülümseyerek ona baktım, "Gece çok bir şey yemedi ama," dediğin de sesi neden üzgün çıkmıştı.

 

"Öyle tutma dedum ben sana uşağum," diyen annemin sesiyle ona döndüm.

 

"Canım istemiyordu Anne," dediğim de neden istemediğini bildiği için üstelemedi.

 

"Siz Polat ile mi konuştunuz?" dediğim de Dicle başını salladı.

 

"Evet abi siz kötüsünüzdür diye direk onu aradım," dedi.

 

"Tamam," dedim ve koltuğa Neva'nın yanına oturdum.

 

"Enişten geldu gördun mi?" dedi Annem.

 

"Evet kapıda karşılaştık," dediğim de Annem başını salladı.

 

"Ömerun istemesu varmuş," dedi.

 

"Yaren de söylemedi hiç bana," diyen Dicle'ye baktım düşünüyordu.

 

"Bir anda olmuştur belki," diyen kişi Neva'ydı.

 

"Bu işler oldu bittuya getirulmaz da bizde öyle değildur," dedi Annem Neva'ya bakarak.

 

 

"Neyse ne, bizi ilgilendirmez" dedim.

 

Konuyu kestirip atmıştım. İyisini de yapmıştım zaten. Halam ile pek aramız yok.

 

Babam öldükten sonra biraz soğukluk girmişti aramıza ve hala da düzelmedi. Yani benim için öyleydi..

 

 

 

Neva'nın gözleri beni bulunca bende ona baktım. Gözlerinden hala yorgun olduğunu anlayabiliyordum.

 

"İstersen biraz daha dinlen," dedim ve yüzünü inceledim.

 

"Hayır, iyiyim böyle" dediğin de bile yorgundu.

 

"Yoruldun Neva, biraz uyumalısın," dediğim de gülümsedi ve, "Ben iyiyim Timur," dedi.

 

"Gitme kizun üstüne iyidur benum gelinum," dedi Annem. Gözlerinde ki sevgiyi ve merhameti hissetmiştim. Annem farklıydı ailemiz de en merhametlimiz o.

 

Kimseyi üzmez, üzülmemize de izin vermez...

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

Bakışlarım beni izleyen Timur'un gözlerinden çekemiyordum. Geldiğimizden beri sürekli bana yorgunsan dinlen diyordu. Ama ben yorgun değildim ki.

 

Bakışlarımı Dicle'ye çevirdiğim de telefonunu eline almış bir şeyler bakıyordu sanırım.

 

"Yemek hazır mı?" dedi Timur.

 

"Evet hazirdur," dedi Asiye hanım.

 

Bakışlarımı tekrar Timur'a çevirince onda bir gariplik seziyordum ama ne olduğunu bilmiyordum. Yiğit'in durumunu sakin karşılıyordu. Sanki hiç bir şey yokmuş gibiydi.

 

 

"Yenge,"

 

Dicle'nin sesiyle ona gülümseyerek baktım.

 

"Efendim," dediğim de yönünü bana döndü ve gülümsedi.

 

"Üstünü değiştirelim istersen, hasteneden geldin ya," dediğin de ona baktım.

 

Onu onayladım haklıydı, üzerimi değiştirsem iyi olacak.

 

"Olur ben çıkayım," dedim ve ayaklandım.

 

"Bende geleyim," dedi hemen Dicle.

 

"Sen nereye? Benim karım giyinmeyi bilmiyor mu?" dedi Timur. Kardeşine kaşlarını çatmış bir şekilde bakmıştı.

 

 

"Yorgun görünüyor ondan demiştim abi," dedi Dicle.

 

Timur bir kaç saniye daha Dicle'ye baktı ve bana döndü. Başını salladı ve bana gülümsedi.

 

"İstersen biraz uyu gelme alt kata," dediğin de başımı hayır anlamında sağa sola salladım.

 

"Uykum yok," dediğim de başını salladı.

 

"Tamam o zaman gelince yemeğini ye," dedi ve bana baktı.

 

"Henüz acıkmadım," dediğim de kolundaki saate baktı. Başını kaldırdı, "Baya oldu yiyeli Neva, hadi çabuk üzerini değiştir sonra yemek yiyeceksin," dedi kesin bir dille.

 

Bir şey demeden Dicle'ye baktım ve yürümesi için ona bakmıştım. Dicle'nin bakışları beni buldu ve bir kaç adım da yanıma geldi.

 

 

"Gidelim biz yenge," dedi ve koluma girdi.

 

Gülümseyerek onu izledim.

 

 

Üst kata geldiğimiz de Dicle Timur'un odasının kapısı açtı ve bana baktı.

 

"Hadi bakalım," dediğin de benimle bir şey konuşacağını anladım.

 

Ne konuşacağını merak ederek içeri girdim.

 

 

Dolaba doğru yöneldiğim de Dicle arkamdan gelmiş ve kendini Yatağa bırakmıştı.

 

"Yenge neler oldu bir bilsen," dedi ve yönümü ona çevirdim.

 

"Neler oldu?" dedim ve kendi çekip oturdu.

 

"Ayrıldık biz," dediğin de üzgün çıkmıştı sesi.

 

"Ne!" dediğim de panikledi.

 

"Şş.. sakin ol yenge öyle ani tepkiler verme anim duyacak şimdi," dediğin de kapıya bakmıştı.

 

"Nasıl ayrıldınız Dicle?" dediğim de eşya almayı bırakıp yanına oturdum.

 

 

 

"Of bilmiyorum yenge her şey iyiydi bir anda konuşmak istemiyorum dedi," dediğin de ona baktım.

 

Gözleri hemen dolmuştu.

 

"Hiç bir açıklama yapmadan mı?" diye sordum.

 

"Evet ya bende senin gibi kalakaldım öyle, yapmadı. Engellemiş bile beni," dediğin de burnunu çekiyordu.

 

"Durduk yere bunu yapması hiç normal değil," dediğim de Dicle'nin sulu gözleri beni buldu.

 

"Değil tabi yenge," dediğin de ağlıyordu.

 

"Beni sevmiyor muydu sence yenge?" dedi ve bana baktı.

 

Ağzımdan çıkacak kelimeyi bekliyordu, "Bence seviyordu yani, öyle duruyordu Dicle," dediğim de ofladı ve yanaklarını da şişirerek nefesi geri üfledi.

 

"Kaan'ın hala abinden çekindiğini düşünüyorum ben," diyerek bir fikir sundum.

 

Gerçekten de öyleydi Kaan kesinlikle Timur'un bu ilişkiyi onaylamayacağını bildiği için bıraktı. Peki neden savaşmadı?

 

"Akıl ver bana ben ne yapacağım?" dedi Dicle.

 

"Bilmiyorum Dicle ama biraz zamana bırak belki kendi içinde hala düşünüyor," dediğim de Dicle anlamayan gözlerle bana baktı.

 

"Abimi mi?" dediğin de başımı salladım.

 

"Dostlukları çok başka Dicle, abin Kaan'a çok değer veriyor," dedim gözlerinden çekmedim gözlerimi.

 

"Evet biliyorum, Abimin Kaan'a can borcu varmış abim hep öyle diyordu, Kaan'a sordum ama söylemedi," dediğin de düşünüyordu.

 

"Şöyle bir düşününce Kaan bana hiç bir şey söylemiyordu, onu yapma bunu yapma, demişti sürekli," dedi Dicle.

 

"Hatta biliyor musun?" dedi ve başını kaldırıp bana baktı.

 

"Polis olma dedi bana," dediğin de şaşkın bir şekilde onu inceledim.

 

"Neden bunu söyledi ki?" dedim ve başını sağa sola salladı Dicle.

 

O da nedenini bilmiyordu.

 

"Bilmiyorum, başka bir meslek seçmemi söyledi yol yakınken vazgeç dedi," dedi Dilce.

 

Nedenini bir türlü anlayamıyordum.

 

 

"Bu yüzden mi bıraktı yoksa?" dediğim de Dicle düşündü.

 

"Sanmıyorum yenge bunu sürekli söyledi," dediğin de aklıma bin bir türlü düşünceler geliyordu.

 

"Sakın vazgeçme," dediğim de anında başını dikleştirdi Dicle.

 

"Asla yenge böyle bir şey söz konusu bile değil, bu sene mezunum yenge," dediğin de gülümsemişti.

 

"Ha şöyle ya yüzün gülsün," dedim gülümseyerek.

 

"Polislik çok kutsal bir meslek herkes taşıyamaz onu," dediğin de gururlanarak söylemişti.

 

 

Burnunu çekti ve kendini düzeltti. "Hadi yenge sen üstünü giyin bende bir elimi yüzümü yıkayayım," dedi ve gülümsedi.

 

"Tamam Dicle, üzülme ama," dedim be yüzünü inceledim.

 

"İyiyim ben yenge," diyerek gülümsedi.

 

Başımı salladım ve lavaboya girince bende yataktan kalkıp dolaba yöneldim. Dolabın içinden rahat bir şeyler alıp geri çekildim.

 

 

Uzun bir tişört aldım altına da tayt giyecektim ama bulamadım. Tişörtü yatağın üzerine koydum ve dolaba yöneldim tekrar. Bir kez daha karıştırdım ve sonunda buldum.

 

"En alta koymuşlar," diyerek geri çekildim.

 

Altımdaki eşofmanı çıkardım ve taytı geçirdim. O sırada Dicle'nin lavabodan çaktığını anladım.

 

 

"Yenge çok zayıfsın," dediğin de bakışlarım onu buldu.

 

"Öyle," dediğim de güldü.

 

"Zayıfsın ama güzelsin de," dedi ve göz kırptı.

 

Gülümseyerek Tişörtü üstüme geçirdim.

 

"O senin güzelliğin," dediğim de güldü.

 

"Gelin görümce ne kadarda güzeliz," dedi ve saçlarını yana doğru çekti.

 

 

Gülümseyerek başımı sağa sola salladım. Bu kıza ayrılık pek yatamıyor.

 

"Hazırsan inelim," dedi Dicle.

 

"Hazırım," diyerek onu onayladım.

 

Odadan çıkmak için Dicle önden ben arkadan yürümeye başladığımız da kapıya geldik ve açtık. Kendimizi direk attık odadan.

 

Dicle yüzünü yıkayınca biraz toparlanmıştı ve iyi görünüyordu. O yüzden bir şey demeden merdivenlerden inmeye başladık.

 

Salona inmek üzereyken Dicle'nin durduğunu görünce neden durdun diye soracaktım ki başını salona dikmiş öylece bakınca bende başımı çevirdim.

 

 

 

Bakışlarım Kaan'ı görünce donup kaldım. Neden durduğunu anladım ne ara geldi de Timur'un yanına oturdu bu adam.

 

 

Dicle'nin kolunu dürttüm yürümesi için burada dikilmeye devam ederse dikkat çekecektik. Dicle kendini toparladı ve yürümeye başladık.

 

 

Bakışlarım Kaan ile konuşan Timur'a kaydı.

 

"Neyse bunu şimdi değil sonra konuşuruz," dedi Timur.

 

"Olur, ben gideyim o zaman," dediğin de bakışlarım Dicle'yi buldu.

 

Biz gelince mi gitmek istemişti yoksa gerçekten konu mu kapanmıştı?

 

"İftaru burada aç uşağum," diyen Asiye hanıma bakmıştık.

 

Dicle de Annesine bakıyordu. Dicle için Kaan'ın gitmesi daha iyi olacaktı. O yüzden istemiyordu Dicle yüzünden anlamıştım.

 

"Yok efendim ben gideyim artık," dediğin de ayağa kalkmıştı ki Timur kolundan tuttu ve geri oturmasını sağladı Kaan'ın.

 

 

"Yemeği birlikte yiyeceğiz," dedi Timur.

 

Kesin bir dille söylemesi Kaan'nı zor duruma sokmuştu. Timur itiraz istemeyen bir bakış atıyordu şu an.

 

 

"Gideyim ben rahatsızlık vermiyim," dedi Kaan.

 

"İyi olur," dedi Dicle fısıldayarak. Bunu benden başka kimse duymamıştı tabi.

 

 

"Ne rahatsızlığı Kaan, kalıyorsun birlikte yiyeceğiz ne kaldı şurda iftara zaten," dedi Timur.

 

"Doğru Uşağum kal sen, ben bir mutfağa geçeyım," dedi Asiye hanım ve oturduğu yerden yavaş bir şekilde kalkıp mutfağa doğru yöneldi.

 

"Bende bir Anneme bakayım," dedi Dicle ve o da yanımızdan ayrıldı.

 

Galiba Kaan'ı görmek istemiyordu. Haklıydı da zaten kim yüzünü görmek ister ki?

 

Bakışlarımı Kaan'a sinirli bir çevirdim. Dicle'yi nasıl bırakırdı anlamıyorum. Yakışıyorlardı da birbirine.

 

"Yiğit'in durumu nasıl?" dedi Kaan.

 

"Şimdilik iyi," dedi Timur.

 

Şimdilik iyilerdi ama sonrasının ne olacağı belli bile değildi. Ezgi'nin durumu pek iyi değil ve o yüzden buradan gitmek zorunda kalmışlardı.

 

Aklıma Erim gelince üzülmeye başladım. Onun da durumu öyleydi ve ne olacağını merak ediyordum.

 

"Bir evlatları ölmüştü inşallah bu evlatları da ölmez." diyerek içimden geçirdim.

 

"Anladım, gelecektim bende ama işte dediğim gibi o işle ilgilenmem gerekiyordu," dedi Kaan.

 

Hangi içten bahsediyor?

 

"Ne işi?" dediğim de Timur'un bakışları beni buldu.

 

"Şirket işleri," dediğin de gülümsedim.

 

"Şirket mi? Benim şirketim mi?" diye gülümseyerek sordum.

 

Timur'un da dudakları kıvrıldı, "Hayır senin şirketin değil, Kaan ile ortak şirketimiz," dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

Ortak şirketleri mi vardı?

 

"Ortak şirketiniz mi var?" dedim şaşkın bir şekilde ikisine bakarak.

 

"Evet var," dedi Timur.

 

"Ne var?" diyen kişi Dicle'ydi. Bakışlarım Dicle'yi buldu.

 

"Ortak şirketleri varmış," dediğim de Dicle elindeki kurabiye ve meyse suyuyla yanıma doğru geliyordu.

 

Yanıma geldiğin de elindekileri masaya bıraktı ve benim önüme çekti.

 

"Şunlar tuzlu yenge bunlardan ye," dedi Dicle Tuzlu kurabiyeleri eliyle gösterdiğinde.

 

"Ben bunları istememiştim Dicle," dediğim de Dicle gülümsedi.

 

"Evet biliyorum ama ben istedim hadi iftara var daha bunlardan atıştır biraz acıkmış olmalısın," dediğin de gülümsemiştim.

 

Ben söylemeden kendisi mi düşünerek getirmişti.

 

"Çok teşekkür ederim," dediğim de gözünü kırptı ve hadi ye diye kaşıyla tabağı işaret etti.

 

"Biraz daha bekleyebilirim," dedim.

 

"Bir kaç tane güzelim."

Timur'un sesiyle ona döndüm. Bana yine güzelim demişti.

 

"Ama," dediğim de tabağı işaret etti.

 

"Afiyet olsun yenge" dedi Dicle ve gülümsedi.

 

Elime Tuzlu kurabiyeden bir tane aldım ve ağzıma atıp meyve suyundan biraz içtim.

 

Kurabiyenin tadı gerçekten çok güzel olmuştu. Gülümsedim ve, "Annen mi yaptı bunları?" dedim Dicle'ye.

Dicle başını sağa sola salladı, "Hayır yenge ben yaptım," dedi ve gülümsedi.

 

"Çok güzel olmuş," dedim ve bir tane daha aldım.

 

Kaan'ın bakışlarının bizim üstümüz de olduğunu hissediyordum ama dönüp bakmamıştım. Dicle de aynı şekilde benden başka kimseye bakmıyordu.

 

Kaan'ın üzgün olduğunu görmüştüm ama neden üzgündü? Kendisi bırakmamış mıydı Dicle'yi?

 

 

"İlk onları koyun kizum tamam mi?" diyen Asiye hanımı salonda görünce onlarda baktım.

 

Yanında Asya da vardı, Asya Asiye hanımı dinliyordu. Kurabiyelerden yemeği bıraktım sadece meyve suyundan içiyordum.

 

Dicle yanımdan kalktı ve yanlarına doğru ilerledi, "Gel biz birlikte hazılayalım," dedi Dicle ve Asya'yı yanına alıp salondan ayrıldı.

 

Dicle'nin davranışlarından anladığım kadarıyla Kaan ile aynı ortamda bulunmak istemediği için sürekli salondan ayrılıyordu.

 

Anlıyordum da onu en iyisini yapıyordu Timur'un arkadaşı olmasa bende bakmazdım. Kaan'ın bakışları arada bana kayıyordu ama belli etmeden Timur'a bakıyordu.

 

"Kaza nasıl olmuş," dedi Kaan ve bakışlarım onu buldu.

 

"Ezgi'yi yetiştirmek isterken olmuş," dedi Timur.

 

"Çok kötü olmuş ya, gördüm fotoğraflarını," dediğin de şaşırmıştım.

 

"Ne fotoğrafı?" Diye sakince sordum.

 

"Haberler yenge," dedi Kaan.

 

 

Onun yenge demesi neden nedense beni sinirlendirmişti. Ben bir tek Dicle'nin bana yenge demesini isterdim.

 

 

"Anladım," diyerek Ters bir şekilde konuşmuştum.

 

Kaan da bunu fark ettiği için biraz yüzü düşmüştü ama sonra kendini toparladı hemen.

Dicle elindeki tabaklarla salona girdi ve masaya koyup geri gitti.

 

"Bir sorun mu var?" diyen kişi Timur'du.

 

Anlamadım der gibi ona bakmıştım.

 

"Ne olmuş," dedim anlamamazlıktan gelerek.

 

"Bilmem," dediğin de kaşlarını çatmıştı.

 

"Yenge, Annem dolma istiyorsa ısıtayım dedi," dediğin de bakışlarım direk onu buldu.

 

"Olur, kara lahana dolmasıydı değil mi?" dedim.

 

Dicle başını salladı ve bana baktı.

 

"Yardım edeyim," diyerek kalktım.

 

"Sen otur yenge ben hallettim bile," dedi ve gülümseyerek salondan geri çıktı.

 

"Haklı sen otur yoruldun zaten," dedi Timur.

 

"Ben iyiyim Timur" dediğim de inceliyordu yüzümü.

 

Geldiğimizden beridir sürekli bunu yapıyordu. Galiba hasta olmamdan korkuyordu ama ben gayet iyiydim.

 

"Yorildum da," diyerek Asiye hanım salona girdi.

 

"Anne sen neden uğraşıyorsun iki tane hizmetçi var bu evde," dedi Timur.

 

"He varidur ama benim yapacağum tabi onlar mi yapacağdu?" dediğin de yanıma oturmuştu.

 

"Onların işi bu," dedi Timur.

 

Annesine bunu anlatmaya çalıştıkça Asiye hanım inatla anlamak istemiyordu ve yapacağı şeyi mutlaka yapıyordu kimseyi dinlemiyordu.

 

"Karin için dolma yaptum sevmiştu," dedi ve gözlerini bende sabitledi Asiye hanım.

 

Gülümsedim, "Teşekkür ederim Anne," dediğim de gözleri parlamıştı.

 

Benden Anne kelimesini duyunca seviniyordu Asiye hanım. O yüzden bundan sonra ona hep anne diyecektim.

 

Benim annem gibi değildi Asiye hanım. O çocuklarını hiç bırakmamış. Eşi ölmesine rağmen sahip çıkmış hatta.

 

"Rica edeyrum kizum," dediğin de gülümsedim.

 

Bakışlarım bizi izleyen Timur'u bulunca gülümsedim. O da bana gülümseyerek bakmıştı.

 

Dicle salondan elinde yine bir tabakla gelmişti. Arkasından Asya da girmişti ve ben ikisine bakıp kalmıştım.

 

Dicle ve Asya gülümseyerek içeri girmişti ve galiba bir şey konuşuyorlardı. Ne konuştular acaba merak ettim.

 

 

"Su kaldı galiba değil mi?" dedi Dicle ve Asya'ya bakıyordu.

 

Asya başını salladı, "Evet Dicle hanım siz oturun ben hemen onu da alıp geleceğim," dedi ve salondan gülümseyerek ayrıldı.

 

Dicle hiç istemese de yanıma gelmek için yürümeye başladı.

 

"Ne kadar kaldu?" dedi Asiye hanım.

 

"15 dakika kalmış Anne," dedi Dicle.

 

 

"Cihat oğlumu da çağursaydun keşke," dedi Asiye hanım Timur'a söylemişti bunu.

 

"Onun işi var Anne, belki gelir akşam için bilmiyorum," dedi Timur.

 

Dicle Kaan'a bakmak istiyordu ama gururunu yedirip bakamıyordu da. Ama Kaan öyle değildi Timur'un yanında bile Dicle'ye bakıyordu şu an.

 

 

"Her şey hazır efendim benden başka bir isteğiniz var mı?" dedi Asya.

 

 

"Yok canım bir şey olursa seslenirim," dedi Dicle.

 

Asya başını eğdi ve gülümseyip salondan ayrıldı.

 

"Hadu o halde sofaraya geçun," dedi Asiye hanım.

 

Asiye hanım kalktı ve yürümeye başladı bende kalktım ve Dicle'yi bekledim.

Timur ve Kaan da sofraya doğru yürüyorlardı ki Dicle kulağıma doğru eğildi.

 

 

"İnsanın istemediği ot burnunun dibinde bitermiş," dedi ve gülerek geri çekildi. Bende ona gülerek karşılık vermiştim. İstemeye istemeye sofraya doğru geçmişti Dicle.

 

 

Bakışlarım nereye otursam diye gidip geliyordu ki Timur gözleriyle yan tarafındaki sandalyeye işaret etti ve bende oraya doğru adımladım.

 

 

 

Yanında oturmamı istiyordu sürekli nedeni bilmiyordum ama kendimi güvende hissediyorum. İlk zamanlar yanından bile ayrılmak istemiyordum kimseyi bilmiyordum ve çekiniyordum da.

 

Dicle ile bile bu kadar iyi anlaşacağımızı düşünmüyordum.

 

"Son bir kaç gün daha tutacauk sonra tutmayacğuz bayram geliyi," dedi Asiye hanım.

 

"Evet efendim bende bayram da Mardin'e döneceğim," dedi Kaan.

 

Bunu sanki Asiye hanıma değilde Dicle'ye söylemişti.

 

Dicle'ye yandan bir bakış attığım da üzüldüğünü görmüştüm. Ama böylesi belki de ikisi için daha iyidir.

 

 

"Hadi bakalim afiyetler olsun," dedi Asiye hanım.

 

Ezan okunmuş muydu?

 

Galiba okunmuştu. Ben duymamışım demek ki?

 

 

Herkes çorbalardan kaşıklarken benim nedense midem bulanıyordu. Üstelik açtım da neden böyle oldu anlamamıştım da.

 

"Yemeyecek misin?" dedi Dicle.

 

"Yiyeceğim," dediğim de çorbadan içesim gelmiyordu ki?

 

"Canın çorba istemiyorsa diğerlerinden ye Neva," dedi Timur.

 

Nasıl anlamıştı ki benim çorba yemek istemediği mi?

 

Başımı salladım ve Çorba kasesini önümden aldı ve boş yere koydu Timur. Bakışlarım Timur'a kaydı. Benden önce her şeyi hallediyordu. Ben bir şey söylemeden ne hissettiğimi bile anlamıştı.

 

 

Diğer yemeklerden yemeğe başladığım da Hastane kokusundan mıdır nedir iştahsızlık vardı ama zorlamalıydım. İğne ve ilaçlar için biraz olsun yemem gerekiyordu.

 

 

"Babanın bulduğu kız nasıl Kaan?" dedi Timur.

 

Dicle'nin içtiği çorba boğazında kaldı ve öksürmeye başladı. Timur'un bakışları kardeşine çevrildi.

 

Suyu doldurdum ve Dicle'ye uzattım. Dicle suyu direk dikti ve bana baktı. Öksürdüğü için de gözleri dolmuştu. Yada bilemiyorum öğrendiğimiz gerçek ile dolmuştu gözleri.

 

"Bilmiyorum, görmedim ki," dedi Kaan.

 

"Bayramda isteyecek o zaman baban," dedi Timur. Dicle de iştah kalmadığına emindim ve gözlerimiz buluştu. Üzgündü ve üzülmekte de haklıydı.

 

 

Timur yemeğe devam ettiğin de Kaan da Dicle'ye bakmıştı. Onun neden üzüldüğünü anlayamıyordum.

 

Acaba istemiyor muydu o kızı?

 

Kaan da üzgün bir şekilde yemeğe devam etti. Ben ise yemek istemeyen Dicle'ye bakmıştım. Zorla o çorbayı içtiğine emindim.

 

Belki de çorbadan başka bir şey yemeyecekti bile.

 

 

Asiye hanım sesiz bir şekilde yemeğini yiyordu. Ben Asiye hanımın bir şeyler sezdiğini hissediyordum ama belli de etmiyordu. Sadece hissetmek diyelim.

 

 

Kimseden bir süre ses çıkmadığın da herkes yemeğine odaklanmıştı. Dicle hariç tabi o pek yiyor gibi görünmüyordu bile.

 

Kaan da öyleydi gözleriyle arada bir Dicle'ye bakıyordu. Ben ise ikisine bakıp duruyordum. Kaan'ın babası istiyordur belki sadece o kızı.

 

Kaan istemiyordur belki..

 

 

 

Herkes yemeğini yemiş ve koltuklara geçmiştik. Yemek boyunca kimse konuşmamıştı. Dicle de sessiz bir şekilde öylece yeri izliyordu.

 

 

Asya ve çiğdem sofrayı çoktan kaldırmış ve Timur çay koymasını istemişti Asya'ya. Çiğdem'e laf atmaması hoşuma gitmişti.

 

Çiğdem'in morali bozulmuştu buna. İyi de olmuştu aferin Timur'a.

 

 

"Ben gideyim artık," dedi Kaan.

 

"Çayımızı iç öyle git Kaan," dedi Timur.

 

Kaan şu an rahat değildi. Bakışları Dicle'ye kayıp duruyordu.

 

Dicle'nin telefonu çalınca telefonu açmak için kalktı ve salondan çıktı. Kim aramıştı acaba?

 

Kaan'ın da gözleri ona takılmıştı. Telefona bakmış ve Dicle'yi incelemişti Kaan. Aralarında ki ilişki kesinlikle bitmemiş. Kaan belki de zor durumda.

 

Keşke Kaan ile konuşabilseydim.

 

"Yenge, İnci dışarıda Asel de burada," diyen Dicle'nin sesiyle şaşkınca ona baktım.

 

"Anlamadım bahçede mi?" dedim.

Dicle başını salladı. Hemde oturduğum yerden kalktım ve yanına doğru ilerledim.

 

"Bir şey mi olmuş?" diye sordum Dicle'ye.

 

"Bilmiyorum ki," dedi Dicle.

 

Bakışlarından ne olduğunu anlayamadan salondan çıktım. Timur da bana bakıp kalmıştı arkamdan ama. İnci'nin bir anda gelmesi beni şaşırtmıştı.

 

Dış kapıyı açtığım da İnci'yi karşımda görünce bana gülümsedi. Asel de kucağındaydı.

 

Merdivenlerden indim ve tam önünde durdum.

 

"Bir şey mi oldu İnci?" dedim.

 

"İyiyiz, ama.." dediğin de yüzündeki üzüntüyü anlamıştım.

 

"Ne oluyor inci korkutma beni?" dediğim de paniklemiş bir şekilde ona bakmıştım.

 

"Kafen Neva," dediğin de ne demek istediğini bir türlü anlayamıyordum.

 

"Ne olmuş kafeye?" diyen sert sesle başım arkaya çevrildi.

 

Timur ne ara bahçeye çıkmıştı ki?

 

"Satılmış ," dedi İnci.

 

Gözlerim fal taşı gibi açıldı.

 

"Ne demek satılmış?" dedim.

 

"Bugün biraz geç çıkmıştım kafeden, baban kafeye geldi ve sattığını ve bize işten çıkmamızı söyledi," dedi İnci.

 

Sesi de üzgün çıkmıştı.

 

"Babam mı söyledi sana çık diye?" dedim şaşkın bir şekilde.

 

"Evet, satmış kime sattığını bilmiyorum yarın gelmeyin onlar gelecek dedi bize," dedi İnci.

 

"Babanı hiç sevmedim Alya teyze balı bağırdı bana," dedi Asel ve bakışlarım anında onu buldu.

 

Sesinde ki üzüntüyü fark edince içim burkulmuştu.

 

"Benim bundan haberim yoktu, özür dilerim İnci," diye açıkladım.

 

Gerçekten haberim yoktu, ve orası benimdi babam bana sormadan nasıl bunu yapmıştı hala anlamıyorum.

 

"Biliyorum canım Polat söyledi olanlardan haberim var," dediğin de üzgün bir şekilde bana bakmıştı.

 

Polat ismini duyunca bakışlarını buraya çevirmişti. Timur'u yanımda hissedince bakışlarımı ona çıkardım.

 

"İş için canını sıkma ben sizin için uygun bir yer bulurum," dedi Timur.

İnci gülümsemişti işe ihtiyacı olduğunu biliyordum.

 

"Teşekkür ederim ama ben kafede çalışmayı tercih ederim," dedi ve bana baktı.

 

"Bence babanla konuşmalısın o kafe senindi, neden sana sormadan sattı? Ona bunu sormalısın," dediğin de başımı salladım.

 

Evet ilk işim bunu sormak olacaktı neden bana sormadan satmıştı ki?

 

Tamam kafe için çoğu masrafı o yapmıştı ama benimde emeklerim vardı o kafede.

 

"Bu saate rahatsız ettim, kusura bakmayın haber vermek istedim," dedi İnci.

 

Asel'in yorgun bakışları beni buldu. Galiba bugün de okulda yorulmuştu.

 

 

"Çok teşekkür ederim haber verdiğin için," dedim İnci'ye bakarak.

 

"Önemli değil, şimdi benim gitmem gerekiyor" dedi inci.

 

Başımı salladım, "üzülme ben çözeceğim bu işi," diyerek İnci'ye baktım.

 

"Tamam, bir kaç gün evde olacağım ben," dedi İnci.

 

"Tamam," dedim sakince.

 

"Görüşürüz Alya teyze balı," dedi Asel.

 

"Görüşürüz güzelim," dediğim de kıkırdamıştı.

 

"Hadi gidelim abla," dedi Asel ablasına bakarak söylemişti bunları.

 

İnci'nin bakışları bendeydi. Buradan bile çok düşünceli olduğunu görebiliyordum.

 

Gözlerimi açıp kapattım her şeyin yolunda olduğunu anlatmak için.

 

"İyi geceler Neva," dedi inci.

 

"İyi geceler İnci," dedim.

 

Başını sallayarak son kez bana baktı ve arkasına dönerek bahçeden çıkmaya başladı. Polat'a bakışları kaydığın da ona bakmıştı.

 

"İnci'yi eve bırak Polat," dedi Timur.

 

Polat başını salladı ve İnci'nin arkasından ilerledi. Bakışlarımı ondan çekip Timur'a çevirdim.

 

"Sen neden geldin arkadaşın içerdeydi," dediğim de gözleri beni buldu.

 

"Bekler o," dediğin de şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

"Baban neden öyle bir şey yapmış?" dediğin de bilmiyorum der gibi bakmıştım.

 

"O yatmadan onunla konuşacaklarım var, hadi geçelim içeri," dedim ve Timur'un yürümesi için bekledim.

 

"Tamam ama şimdi mi konuşacaksın? diye sordu.

 

"Evet şimdi," diye cevap verdim.

 

Başını salladı ve yanımda yürümeye başladı. Kapıyı kapatmamıştı ve biz direk içeri girmiştik.

 

"Bana ve çalışanlarıma bunu yapmaya hakkı yok," dediğim de sesim gerçekten çok kötü çıkmıştı.

 

"Bir konuş bakalım olmadı biz geri alırız," dedi Timur.

 

Sözleriyle öylece kala kaldım.

 

Ne dedi o? Alırız mı dedi?

 

"Neyi? Kafe'yi mi alacaksın?" dedim gözlerimi de belerttim.

 

 

Başını salladı, "Evet alırım, sen üzülme yeter," dediğin de daha çok şaşırdım.

 

Ben üzül miyim diye koskoca kafeyi mi alacaktı şimdi bu adam?

 

"Neva hadi güzelim geçelim içeri," dediğin de şaşkınca ona bakmıştım.

 

"Ama.." dediğim de elimi tuttu ve beni peşinden sürükledi.

 

Salon'un ortasına geldiğim de Timur'a baktım.

 

"Ben hemen konuşup geliyorum," dedim sakince.

 

Timur başını salladı ve diğerlerine baktı. Onlara bakıp gülümsedim ve merdivenlere yöneldim.

 

Merdivenleri çıkmayı bıraktığım da odaya girmem gerek yoktu burada konuşsam alt kata çok ses gitmezdi zaten.

 

Telefonumu cebimden çıkardım ve direk babamı aradım.

 

Çalıyor..

 

Bir kaç saniye bekledim ve açtı.

 

"Baba," dedim.

 

"Efendim kızım," dedi tok sesiyle.

 

"Baba kafeyi mi sattın," dedim anında.

 

"Hım demek duydun. Evet Neva kafeyi sattım," dedi ve yüzüm iyice düştü.

 

"Bana neden söylemedin?" dedim pürüzlü çıkan sesimle.

 

"Neva üzgünüm kızım vaktim olmadı, biliyorsun ki senin ve benim arabam için kredi çekmiştik onları ödemek için satmak zorundaydım. Çok iyi para verdiler," dediğin de iyice üzülmeye başlamıştım.

 

"Neden bana söylemedin ki? Borçları öderdik bir şekilde," dediğim de sesim sonlara doğru kısılmıştı.

 

"Vaktim olmadı kızım, 3 milyona sattım. Nasıl sence? Çok iyi değil mi?" dedi ama ben şu an parada değildim ki?

 

Benim di orası tamam her şey babamın üzerineydi ama yine de benimdi..

 

"Peki kim aldı baba?" dediğim nefesi verdi.

 

"Davut Eroğlu,"

 

"Kim bu adam?" dedim babama.

 

"İş adamıymış kızım," dediğin de kim olduğunu tam olarak bilmiyor muydu.

 

"Baba iş adamı derken kim olduğu tam olarak bilmiyor musun?" dedim.

 

"Biliyorum şirketleri ve bir çok alanda işletmeleri var adamın," dediğin de ben bunları sormuyordum ama neyse artık.

 

"Tamam baba, keşke bir bana da sorsaydın," dediğim de tripli bir şekilde konuşmuştum.

 

 

"Sen bana soruyor musun peki?" dediğin de hiç bir cevap veremedim.

 

Ne söyleyecektim ki?

 

Sen bir katilsin bende seni kurtarmak için mi evlendim diyeyim.

 

"Sen nasıl düşünüyorsan öyle olsun baba," dedim sakin bir şekilde.

 

"Tamam güzel kızım, bende seni arayacaktım ben bugün herkese işten çıkın dedim ama adam dedi ki kimse içten çıkmasın aynı şekilde devam etsin dedi," dediğin de şaşırmıştım.

 

"Bunu neden yapsın ki?" diye sordum şüpheli bir şekilde.

 

"Adam gerçekten çok iyi biri kimsenin ekmek parasıyla oynayamam ben dedi bana yani oğlu dedi," dediğin de anlamakta zorlanıyordum.

 

"İki kişi mi aldı kafeyi?" diye sordum.

 

" Hayır babası aldı ama ben oğluyla konuştum," dedi neşeli çıkan sesiyle.

 

"Biliyor musun? Oğlu da çok iyi biri oğlu kimse çıkmasın, maaşlarına da zam yapalım, dedi," diyerek bana ne konuştuklarını anlatıyordu ben şu an bunları dinlemek istemiyordum ki.

 

 

"Neyse baba hayırlısı olsun o zaman," dedim üzgün bir şekilde.

 

"Öyle kızım öyle hayırlısı oldu adamın oğlu dedi ki sende istediğin zaman gidebilirmişsin, ama ben gerek yok dedim yarın eşyalarını almaya gidersin sadece," dedi babam.

 

"Giderim," dediğim de sesim çok kötü çıkmıştı.

 

"Tamam kızım, o zaman görüşürüz iyi geceler," dedi.

 

"İyi geceler baba," dedim soğuk bir şekilde.

 

Babam bir şey demedi ve öylece telefonu kapattı.

Bu neydi şimdi?

 

Bu adam neden böyle yapmıştı?

 

Araba borcu dedi ama benim arabam da onun üstüneydi. Her şey onun üzerineydi zaten arabayı satmak yerine neden kafeyi sattı anlam veremiyordum.

 

 

Mesaj yerine girdim ve İnci'ye yazdım.

 

"Hepiniz işe gidin yarın, işinizi bırakmanıza gerek yokmuş ama artık patron ben değilim," yazıp gönderdim.

 

"Ve lütfen o işe git bu işe ihtiyacın var biliyorum benim için o işe git lütfen İnci." Yazıp gönderdim.

 

 

Bana üzüldüğü için işe gitmeyecekti biliyorum ama o işe ihtiyacı da var. O yüzden gitmek zorunda.

 

Telefonumu cebime attım ve merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladım.

 

Ah baba ah, beden sattın kafeyi anlamıyorum. Merdivenlerden indiğim de Kaan'ı Dicle'ye bakarken gördüm.

 

Timur'un gözleri ise anında beni buldu.

 

Gülümsedi. Gülümsedim..

 

Yavaş bir şekilde Dicle'nin yanına doğru ilerledim ve masanın üzerindeki iğneyi gördüm.

 

Ben unutmuştum bile bunu. Timur hatırlamış olmalıydı.

 

"Hallettin mi?" dedi Timur.

 

"Sayılır," dediğim de bana bakmıştı.

 

"Neyi halletmesi gerekiyor?" dedi Dicle.

 

"Önemli bir şey değil canım," dediğim de emin misin der gibi tek kaşını çatmış bana bakıyordu.

 

Gözlerimi kapatıp açtım.

 

Timur iğneyi masadan aldı ve yanıma doğru adımladı. Yanıma geldiğin de bana bakmıştı. Kolumu uzattım vurması içim.

 

Çok bekletmeden işi bitmiş ve geri çekilmişti.

 

"Uzun zamandır mı vuruluyorsun?" dedi Kaan.

 

"Küçüklüğümden beri," dedim.

 

"Anladım zor olmalı," dediğin de düşünceliydi.

 

"Öyle," diyerek ona bakmıştım.

 

Ama bu yaşıma kadar hiç bir şey hatırlamıyorum zaten küçüklüğümden beri diyorum ama ondan bile emin değildim.

 

Babam ve kağıtlar hep bunu söylüyordu.

 

 

"Neyse ben yeterince size rahatsızlık verdim, gideyim artık ben," dedi Kaan.

 

"Rahatsız falan olmadık kardeşim başım üstünde yerin vardır," dedi Timur.

 

Dicle Kaan'a baktığın da Asiye hanım da kızına bakmıştı.

 

Yoksa o da mı biliyordu?

 

Asiye hanım bugün çok fazla sessizdi nedeni de anlayamamıştım.

 

Timur ve Kaan salondan çıktıkların da bakışlarım Asiye hanımı buldu.

 

Durgun bir hali vardı. Ama nedeni bilmiyordum. Kimse de bunu fark etmiyordu sanırım.

 

"Anne sende yat istersen yoruldun," dedi Dicle.

 

"yorildum ," dedi Asiye hanım.

 

"İyi geçsun gecenuz," dediğin de gülümsemiştim.

 

"İyi geceler Asiye Anne," dediğim de dudakları kıvrılmış bir şekilde bana bakıyordu..

 

Arkasını dönerek merdivenlere yöneldi ve Dicle'nin bakışları hemen beni buldu.

 

"Gitti mi?" dedi kısık bir sesle.

 

Merdivenlere baktığım da kimseyi göremeyince başımı salladım.

 

"Yenge, duydun değil mi olanları başkası varmış, o yüzden bırakmış beni," dediğin de sesi çok kötğ çıkmıştı.

 

"Bundan o kadar emin olma bence o kızı istemiyor Kaan," dediğim gözlerini bana kaldırdı Dicle.

 

"Gerçekten mi?" diye sorduğun da içindeki umudu yeşertmiştim sanırım.

 

 

"Yani emin de değilim ama öyle hissediyorum Dicle," dedim gözlerinin içine bakarak.

 

"Bende öyle hissediyorum ama bir çaba da göremiyorum," dedi.

 

Haklıydı madem o kızı istemiyordu neden çabalamıyordu ki?

 

"Neyse yenge kapatalım şimdilik bunu abim duymasın," dedi Dicle.

Kısık sesle konuşmuştu. Abisi duymasın diye öyle yapmıştı sanırım.

 

İyi ki de öyle yapmıştı Timur salona girdi ve gözleri anında beni buldu.

 

 

"Hadi Neva odamıza gidelim, yoruldun zaten" dediğin de uykumun olduğunu biliyordum bugün gerçekten çok yorulmuştum.

 

Olanlar ve duyduklarım beni gerçekten çok yormuştu.

 

"Tamam," diyerek ayağa kalktım.

 

"İyi geceler Dicle," dedim.

 

Dicle bana baktı, "İyi geceler yenge," dedi gülümseyen yüzüyle.

 

Başımı sallayarak Timur'un yanına doğru yürümeye başladım.

 

Yanına geldiğim de Timur yüzümü inceliyordu. Merdivenlere doğru adımlayınca Timur'un da arkamdan geldiğini biliyordum.

 

 

Merdivenler bitirdiğim de odaya doğru yöneldim ve kapıya gelince açıp içeri girdim. Timur arkamdaydı.

 

Dolaba yöneldim ve üzerime rahat bir şeyler ve havlu aldım ve Timur'a döndüm.

 

"Ben lavabo da olacağım," dediğim de Timur başını salladı.

 

"Duşa alıp öyle yatacağım," diye ekledim.

 

"Tamam," dedi yine.

 

 

Lavaboya yöneldim ve kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı arkamdan kapattım. Timur da üzerine rahat bir şeyler giyerdi ben çıkana kadar.

 

Üzerimdeki kıyafetleri tek tek çıkardım ve saçımdaki tokayı çıkarıp yere attım. Onları toplayacak halim olmadığı için kendimi direk suyun altına attım..

 

 

Tam yarım saattir banyodaydım. Duşumu almış ve saçlarımı da kurutmuştum. Son olarak da dişlerimi fırçalamış ve aynadan kendime bakıyordum.

 

 

Üzerimde sadece kalın askılı siyah atlet vardı. Altıma da tayt almıştım. Dövmem görünüyordu ama sorun etmeyecektim artık.

 

Bunları aldım bir kere oradan dövme aklıma gelmemişti o an için.

 

Son kez ayada kendime baktım ve geri çekilip kapıya doğru ilerledim. Kapıyı kilitlememiştim. Timur'un girmeyeceğini bildiğim için kitlemek istememiştim.

 

Yavaş bir şekilde kapıyı açtım ve kendimi dışarı bıraktım. Gözlerim yatakta uzanan Timur'u bulunca gülümsedim.

 

 

Bana diyordu yoruldun diye ama kendisi benden daha çok yorulmuştu. Uyuyordu şu an.

 

Bakışlarımı ondan çektim ve yatağa doğru adımladım. Artık onunla uyumaya alışmıştım. Ses çıkarmadan yanına doğru girdim.

 

Yönümü de ona çevirdim. Onu izlemek istiyordum.

 

Çok değişik biriydi Timur. Hayatım da onun kadar sinirli birini görmemiştim. Dicle de sinirliydi ama abisi kadar değildi.

 

Timur kime çekti bilmiyorum ama çok fazla sinirliydi. Bu siniri bana karşı değildi ama her şeye de sinirlenebiliyordu.

 

Kirli sakalları ona çok yakışıyordu. Onu ilk gördüğüm de sakalları yoktu galiba.

 

Biraz düşündüm ve olmadığına karar verdim. Kesinlikle yoktu. Şimdi baya da yakışıklı duruyordu.

 

Belki de bana öyle geliyordu bilemiyorum.

 

Esneyerek onuz izlemeye devam ettim. Çok güzel uyuyordu. Biraz daha yakından baksam uyanır mıydı acaba?

 

Düşünmeyi bırakıp birazcık daha sokuldum. Artık birbirinize çok yakındık. Yüzüm de bile nefesini hissedebiliyordum. Onu ilk kez bu kadar derin uykuda gördüm.

 

 

 

Ses çıkarmadan öylece onu izlemeye devam ettim..

 

Artık gözlerim kapanmak üzereydi ve kendimi rahat bir pozisyona getirdiğim de uykuya dalmak üzereydim...

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

Gözlerimi yavaş bir şekilde açtım ve nerede olduğuma baktım. Yataktaydım üzerimde bir ağırlık vardı.

 

O ağırlığın Neva olduğunu görünce gülümsemeden edememiştim. Yine bana sarılarak uyumuştu.

 

En son duş alıyordu ben ne zaman uyudum da yanıma geldiğini görmedim anlamıyorum.

 

Gözlerimi geri kapattım tekrar. Bir kaç dakika da öylece bekledim.

 

Neva'nın uyanmayacağını biliyordum. Saat kaçtı bilmiyorum ama benim de artık uykum kaçmıştı.

 

 

Bugün işlerim vardı babasından soracağım bir hesabım vardı.

 

Şerefsiz bana sormadan kafeyi satmak nedir!

 

Neyse sattıysa bende geri almasını bilirdim. Kafeyi seviyordu ve onun için o kafeyi geri alacaktım.

 

Yiğit ile de konuşmam gerekiyordu. Çok fazla ilim vardı ve ben öylece yatıyordum. Ama uyandıramam da.

 

Uykusunu alana kadar bu şekilde beklemeye karar verdim. Bir kaç saat bu şekilde kalabilirdim. Diğer işleri bir şekilde hallederdim akşama kadar.

 

 

 

Gözlerimi açmadan onun kokusunu içime çektim ve bekledim. Hiç kıpırdamıyordu düzenli bir şekilde nefes alıyordu sadece.

 

Kafası tam kalbimin üstündeydi kalbimin seslerini duyuruyor muydu ki?

 

Duysa neden uyanmasın ki? Benim di de soru.

 

Kendi kendime gülümsedim..

 

 

 

 

Tam tamına iki saattir Neva'nın uyanmasını bekliyordum. Artık uyandırsam iyi olacak. Biraz daha beklersem yatağa yapışıp kalacağım.

 

"Neva," diyerek seslendim.

 

Sesimi olabildiğince kısık çıkarmıştım. Neva hiç bir şekilde kıpırdamadı. Tekrar seslenecektim artık.

 

 

"Neva, uyan güzelim," dedim ve gülümsedim.

 

Güzelim kelimesini söylememden hoşlanmıyordu ama ben inadına söylüyordum. Söylemeye de devam edeceğim.

 

 

"Neva, uyan güzelim hadi," dediğim de kıpırdanmıştı.

 

"5 dakika daha," dediğin de güldüm.

 

İki saattir bekliyorum be güzelim daha ne kadar bekleyeyim..

 

 

Beş dakika daha bekleyecektim ki hiç kıpırdamadan geri yattı. Hiç ellemesem on iki saat uyuyacak.

 

"Neva.." dediğim de kıpırdandı.

 

"Uyan güzelim," dediğim de ofladı.

 

Dudaklarım kıvrıldı.

 

"Ne olacak sanki beş dakika uyutsan," dedi ve kafasını kaldırdı.

 

Gözleri yarı açık yarı kapalıydı. Sinirli bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Güzelim sen uyumaya devam et ama benim işlerim var," dediğim de sağ gözü kapalı sol gözüyle bana bakıyordu.

 

 

"Tamam kalk o zaman," dediğin de güldüm.

 

"Nasıl kalkayım," dediğim de anlamadığı için öylece baktı.

 

"Üzerimdesin Neva," dediğim de başını eğdi ve tam göğüsüm ile göz göze geldi.

 

Başını kaldırdı ve utanmış bir şekilde bana baktı.

 

"Özür dilerim Timur, uyuyunca şey olmuş," dediğin de gülüyordum.

 

"Ne olmuş?" dedim gülümseyerek.

 

"Şey işte canım," diyerek üzerimden yavaş bir şekilde çekildi.

 

 

Yataktan çıkmak üzereydi ki, az önce gördüğüm şey hayal değildi değil mi?

 

"Neva," dediğim de durdu ve bana baktı.

 

Yanlış görmüyordum doğru görüyorum şu an.

 

O dövme, ben..

 

Yataktan kalktım ve yanına doğru adımladım. Hızlı bir şekilde yanına ulaşmıştım.

 

Gözlerim iki göğsünün arasında ki dövmeye bakıp kalmıştım.

 

Kuzgun dövmesiydi..

 

Benim adım.

 

Onun dövmesi benim adım.

 

İçimden sürekli tekrar ediyordum.

 

"Nereye bakıyorsun sen?" dediğin de bakışlarımı dövmeden çekip yüzüne çıkardım.

 

 

Bir şey söylemeden öylece baktım ve tekrar dövmeye bakınca başını eğdi ve o da bakınca gözleri açılmıştı.

 

"İnanamıyorum, sapık," diye bağırdığın da ne yapacağımı bilemedim.

 

"Ne!" dediğim de eliyle dövmenin olduğu yeri kapatmaya çalışıyordu.

 

"Göğüslerime bakıyordun!" dedi sert bir şekilde.

 

 

"Oraya bakmıyordum," dediğim de bile hala bakıyordum.

 

Ama ben dövmeye takılmıştım..

 

"Timur, hala bakıyorsun!" dedi sert bir şekilde.

 

"Dövmen.." dediğim de ne diyor bu diyor gibi bana bakmıştı.

 

"Ne dövmesi?" dediğin de gözlerimle dövmesini işaret ettim.

 

"Aa o mu evet ben yaptırdım," dediğin de gözlerine çıkardım bakışlarımı.

 

"Anlamı ne?" diye sordum.

 

Biliyordum ama ben ondan duymak istiyordum. Kendi isteğiyle mi öyle bir dövme yaptırmıştı merak ediyordum.

 

 

 

"Bilmem, kuzgundu sanırım" dediğin de içimde bir şeylerin yolunda gütmediğini hissediyordum.

 

"Sen yaptırmadın mı onu?" dedim.

 

"Ben yaptırdım," dediğim de içimdeki çocuk gülüyordu şu an.

 

"Güzelmiş.." dediğim de şaşkınca bana bakmıştı.

 

"Gerçekten mi? Oysaki yanlışlıkla yaptırmıştım" dediğin de buz gibi hissetim.

 

Nasıl yanlışlıkla?

 

"Anlamadım?" dediğimde bana bakmıştı.

 

"Aman boş ver, yaptırdım işte sildirmedim de," dediğin de arkasını döndü ve lavaboya girdi.

 

"Yanlışlıkla yaptırdın ve sildirmedin mi?" dediğim de öylece kapıya bakıp kalmıştım.

 

"Nasıl?" dedim şaşkın bir şekilde.

 

"Dövme."

 

"Göğüsler?"

 

"Dövmeyi kim yaptı?"

 

"Siktir!"

 

diyerek kapıya gelmiş ve açıyordum ki durdum. Benim karıma bu dövmeyi kim yaptı lan!

 

 

Bekle Timur bekle.

 

Geri çekildim ve odanın içinde gidip geliyordum. O dövmeyi kim yaptı? Erkek mi yaptı? Kadın mı yaptı?

 

Düşüncelerimin arasında gidip geliyordum. Sinirden gözüm seğiriyordu. Ben bile dokunamadım lan karıma. Kim ne cürette dokunur!

 

Neden hala çıkmadı bu?

 

"Neva," diye seslendim.

 

"Ne," diye içeriden seslendi.

 

"Çıkar mısın dışarı bir şey soracağım," dedim sakince.

 

Ama şu an kesinlikle sakin değildim..

 

"Ne soracaksın Allah aşkına? Lavaboda bile rahat yok mu?" diyerek kapıdan çıktı.

 

Bir adım atıp karşımda durdu.

 

"Ne oldu?" dediğin de benim gözüm dövmeye takılıp kalıyordu.

 

"Kim yaptı bunu?" dedim sakin bir şekilde.

 

"Neyi?" dedi.

 

Anlamadığı yüzünden belli oluyordu.

 

"Dövmeyi kim yaptı?" dediğim de bana tuhaf bakıyordu.

 

"Ne yapacaksın? Gidip sende mi yaptıracaksın," dedi ve güldü.

 

Ben şu an gülemiyordum. Sinirliydim ve Neva'ya yansıtmak istemiyordum.

 

"Karıma kimin dokunduğunu bilmek istiyorum."

 

Sözlerimin üzerine gözlerini bana dikti.

 

"Sahte karın, ben senin karın değilim," dedi.

 

"Geçenlerde öyle demiyordun ama?" dediğim de anlamamazlıktan gelerek bana baktı.

 

 

"Ne önemi var Timur, kim yaptıysa yaptı," dedi ve önümden çekildi.

 

"Neva, kim yaptı dedim," sakince.

 

Şu an ona karşı bu kadar sakinken söylemeliydi..

 

Kapıyı açıp dışarı çıkıyordu ki aklına atlet ile çıkacağı gelmiş olmalı ki geri döndü ve dolaba yöneldi.

 

"Neva, bana bu dövmeyi kimin yaptığını söylemek zorundasın, yoksa kendim öğrenirim" dediğim de bana bakmamıştı bile.

 

Üzerine bol bir tişört geçirip odadan çıkıp gitti.

 

 

"Sikeyim!" diye sert bir şekilde bağırdım.

 

"Ne olur kendin söylesen?"

 

Söylene söylene odadan çıktım.

 

Pekala bunu o istedi..

 

 

Neva çıktıktan sonra üzerimi değiştirmiştim hızlı bir şekilde. Merdivenlerden inmeye başladığım da Başımı çevirdim. Neva için masa hazırlanmıştı Neva oraya doğru gidiyordu ki yönünü bana döndü.

 

"Nereye?" dedi ama cevap vermedim.

 

Hızlı bir şekil de salondan ayrıldım. Neva arkamdan bakıp kalmıştı.

 

Madem o söylemeyecekti ben de İstanbul da ne kadar dövmeci varsa bulur döverim..

 

 

Bahçeye çıkınca Polat kapıda bekliyordu ve beni görünce kendini toparladı.

 

"Gidiyoruz."

 

"Nereye abi?" diye sordu.

 

"Dövmeciye," dediğim de araba binmiştim bile.

 

Polat sürücü koltuğuna geçti ve bana döndü.

 

"Hangisine?" dedi ama bende bilmiyordum ki.

 

 

"Hepsine," dediğim de başını salladı ve önüne döndü. Araba çalıştığın da sinirden delirecektim neredeyse.

 

 

Kesinlikle erkek dövmeci yaptı bunu.

 

Baktı mı? Gözleri de kaymıştır tabi?

 

"Şerefsiz," dediğim de Polat bana baktı.

 

"Bana mı dedin abi," dediğin de ona baktım.

 

"Sana niye şerefsiz diyeyim Polat?" dediğim de başını salladı ve arabayı sürmeye devam etti.

 

 

"İlk önce hangisinden başlayalım?" dedi Polat.

 

"Bilmem en ünlüsü hangisiyse oraya gidelim," dedim sakince.

 

Oruçlu halde uğraştığım şeye bak. Gece yemek yemeden tutmuştum yine.

 

"Tamam abi," dedi Polat.

 

İçimden adama sövmeye devam ediyordum. Sinirim o adamı dövsemde geçmeyecekti ki.

 

 

Araba durduğun da başımı kaldırdım ve etrafa baktım. Siyahlarla kaplı mekana gelince dudaklarım kıvrıldı.

Siyahı severdim..

 

Arabadan yavaş bir şekilde indim. Polat'a baktım.

"Sen nereden biliyorsun burayı?" dedim.

 

"Bende yaptırmıştım," dedi ve mekana baktı.

 

"Hım, kadınlara da yapıyor mu?" diye sorunca bakışları beni buldu.

 

"Evet, herkese yapıyor," dediğin de gülümsemiştim.

 

"Güzel.." dediğim de Polat bana bakmıştı.

 

"Neden sordun abi," dediğin de cevap vermedim.

 

"Gel ve izle sadece," dediğim de yürümeye başladım.

 

 

İnşallah yanlış adamı dövmüyorumdur. Neyse olsun kadınlara yapması bile dövmem için yeterli bir sebep.

 

 

Mekana girdiğim de bakışlarımı etrafta gezdirdim. Burası da baya kalabalıkmış onu fark ettim. Kaç tane insan vardı belli bile değildi.

 

"Kime bakmıştınız?" diyen kadının sesiyle sol tarafıma döndüm.

 

"Dövme yaptıracaktım ben," dediğim de kadın beni inceledi.

"Bugün çok doluyuz maalesef sizi alamam," dedi.

 

"Ne demek alamazsın? Senin karşında kim var biliyor musun?" dedi Polat.

 

"Kim olduğu beni ilgilendirmiyor. Çıkın dışarı," dediğin de zaten sinirliydim iyice sinirlenmeye başlamıştım.

 

 

"Ayrıca bu kadar adamla buraya giremezsiniz, güvenlik çağırtmayın bana" dedi kadın.

 

Güvenlik mi?

 

 

Onları dinleyecek olan kim?

 

 

Kadına bakmadan yürümeye başladığım da kadın direk önüme geçti.

 

"Beni zor durumda bırakıyorsunuz beyefendi lütfen hepiniz çıkın," dedi kadın. Tepemde horon tepiyorlar kadın kalkmış hala çıkın diyor.

 

 

"Çekil önümden," dedim sakince.

 

Şimdilik sakin olmalıydım. Birazdan sakin olamam gerek kalmayacaktı zaten..

 

"Timur," diyen sesle arkamı döndüm.

 

Neva..

 

Buraya nasıl gelmişti? Hem de üzerindekilerle.

 

"Ne işin var senin burada? Kim getirdi seni buraya?" dediğim de.

 

"Ben," diyen Barlas'ın sesiyle o tarafa döndüm.

 

 

Sinirli bir şekilde Barlas'a baktım.

 

"Hiç bakma öyle, ne işin var senin burada?" dedi Neva ve bakışlarımı ona çektim.

 

"Sana ne," dediğim de terslemiştim.

 

"Burası değil," dedi Neva.

 

"Değil mi?" diye sordum.

 

"Değil tabi, hem çok oldu ben bunu yaptıralı adam ölmüştür bile belki," dediğin de gözlerimin içine bakıyordu.

 

"Ölmemiştir o, bulacağım," dedim sinirli bir şekilde.

 

"Timur kendine gel artık," dediğin de ben hala sinirden delirmek üzereydim. Beynimde görüntüleri hayal edince deliriyordum.

 

 

"Git Neva," dediğim de Neva sinirlenmişti.

 

"Ben gideceksem sende benimle geleceksin," dedi kesin ve net çıkan bir sesle.

 

"Gelmeyeceğim," dedim sert bir şekilde.

 

"Geleceksin!" dedi sert bir şekilde.

 

"Barlas Neva'yı götür," dediğim de Barlas yanıma doğru geliyordu ki Neva'nın sesiyle durdu.

 

"Barlas beni hiç bir yere götürmüyorsun!" dedi sert bir şekilde.

 

"Git Neva," dedim.

 

Git kelimesini bastırarak söylemiştim. Zaten sinirliydim Neva da sinirlerimle oynuyordu.

 

 

"Gitmeyeceğim ulan gitmeyeceğim sıkıyorsa gönder!" diye sert bir şekilde yüzüme bağırdı.

 

Polat ve Barlas'ın Bize baktığını görebiliyordum. Ama şu an sinirlerim zaten gerilmişti Neva da üstüme geliyordu.

 

 

"Pekala," dedim ve kolundan tutup yürütmeye çalıştım ama yok kımıldamıyordu bile yerinden.

 

"Ya sana ne benim dövmemden," diye çığlık attı.

 

"Bana ne öyle mi?" diye sordum.

 

"Evet sana ne," dedi yine.

 

"Kocanım lan ben senin kocan," dediğim de güldü.

 

"Çıldırtma beni, bu şekilde beni sahiplenemezsin," dediğin de sinirlenmiştim.

 

"Neva yürü," dediğim de kolunu benden çekti.

 

"Ne oluyor sana beni mi kıskanıyorsun sen?" dedi sakince.

 

"Hayır lan kıskanmıyorum," dediğim de herkes bize bakıyordu şu an.

 

"Bana niye öyle gelmiyor Timur," dediğin de bir kaç kişinin adımı söylediğini duymuştum.

 

Bir kaç adım attım tam karşısın da durdum ve biraz eğildim.

 

 

"Kıskanıyorum ulan, seviyorum da seni," dediğim de öylece kaldı.

 

"Seviyorum seni," dedim tekrar.

 

"Ne.." dedi Neva.

 

Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

 

 

"Seni seviyorum Neva," dediğim de öylece yüzümü izledi.

 

Hiç bir şey söylemeyince milletten bir alkış kopmuştu. Ama ben şu an Neva'ya bakıyordum.

 

Neden bir tepki vermiyordu?

 

"Neva," diye seslendim.

 

"Anladım ben," dediğin de gülümsedi.

 

Neyi anlamıştı?

 

"Hadi sevgilim gidelim," dediğin de şaşkınca bakan bendim.

 

Bana sevgilim mi dedi o?

 

 

Elimi tutup beni yürüttüğün de peşinden gittim. Ne yani o da mı beni seviyordu?

 

Şaşkın bir şekilde sürükleniyordum şu an.

 

 

Arabaların olduğu yere geldiğimiz de durdu ve bana baktı.

 

"İnsanlar var diye öyle yaptın değil mi?" diye sorduğun da anladığı şey demek buydu.

 

Bende sanmıştım ki..

 

 

Polat'a araba bin işareti yaptım. Polat da Barlas'a aynısı yaptı ve ikimiz kalmıştık.

 

"Neva, içeri de söylediklerim gerçekti," dediğim de elimi bıraktı ve öylece donup kaldı.

 

"Neva," dediğim de tepki vermedi.

 

"Güzelim iyi misin?" diye sorduğum da cevap alamayınca dokunmak için elimi kaldırmıştım ki bakışları beni buldu.

 

"Beni," dedi parmağı ile kendisini gösterdi.

 

"Beni gerçek anlam da mı seviyorsun? " dediğin de başımı salladım.

 

"Evet seni seviyorum" dediğim de gözlerimin içine baktı.

 

"Babam?" dedi.

 

"Umurum da değil," diye cevap verdim.

 

"Ailen?" dediğin de biraz eğildim ve ona baktım.

 

"Önemli değil, kimsenin ne söylediği umurumda değil," dediğim de şaşırmıştı.

 

Hem de çok şaşırmıştı.

 

"Ama ben.." dediğin de ağzından çıkacak olan kelimeli bekliyordum.

 

Beni istemediğini söyleyecekti değil mi?

 

"Yani ben," diyerek kekeledi.

 

"Bunu beklemiyordum."

 

Dediğin de gülmüştüm. Amacım en baştan seninle evlenmek seni kendime aşık etmekti dese miydim acaba?

 

Yok, yok en iyisi söylememek.

 

"Beni kıskanıyorsun," dediğin de dudakları yana kıvrılmıştı.

 

"Evet hem de deliler gibi," dediğim de şaşırmıştı. Benden bunları duymayı beklemediğini bildiğim için şaşırması normaldi.

 

Bir şey söylemedi ve öylece yüzümü inceledi sadece.

 

"Bir şey söylemeyecek misin?" dedim.

 

"Ben.. Bilmiyorum Timur," dediğin de düşünüyordu.

 

"Yani bizden, olmaz." dediğin de kalbimin kırıldığını hissetmiştim.

 

"Ne demek olmaz," dedim.

 

"Olmaz işte Timur, bizden olmaz" dedi kesin bir dille.

 

"Olur, hem de çok güzel olur."

 

 

Sözlerimle bakışları koyulaştı ve bana baktı.

 

"Babam babanı öldürdü unuttun mu?" dediğin de unutmamıştım.

 

"Bu senin suçun değil, seni sevmeme de engel değil," dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Engel hem de çok büyük bir engel, sen babamı katil olarak görüyorsun. Bende katilin kızı oluyorum bu durumda," dedi ve nefesini dışarı üfledi.

 

Onun kızı değilsin demek istiyordum ama bir anda hepsini söylersem iyi şeyler olmazdı. Neva için şu an bu kadarı yeterliydi.

 

 

"Neva, ben sana seni sevdiğimi söylüyorum sen bana bizden olmaz diyorsun," dediğim de gözlerini benden çekmemişti.

 

"Ben senden bir cevap bekliyorum, ben artık kocan olmak istiyorum."

 

Sözlerimden sonra gözlerindeki değilim ne olduğunu bilmeden öylece baktım.

 

"Ben.. ben henüz hazır değilim Timur, olanları unutamıyorum" dediğin de üzülmüştüm.

 

"İstemiyorsun yani beni," dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Düşünmem için bana biraz zaman ver, ben henüz gerçekten hazır değilim," dediğin de başımı salladım.

 

"Peki," dediğim de sesimin kötü çıkmasına engel olamamıştım.

 

"Üzül diye demedim, bunu sindirmeme izin ver," dediğin de bir şey söylemeden onu izledim.

 

"Gidelim mi artık eve acıktım," dediğin de gülümsemişti.

 

Resmen şu an konuyu kapatmaya çalışıyordu.

 

"Olur," dedim sakince.

 

"Gidelim o zaman," dedi ve gülümsedi.

 

 

Bende ona gülümsedim ve arabaya doğru ilerledim. Onu yanıma bindirdim bende arabanın arkasından dolaşıp yanına bindim.

 

Başımı ona çevirdiğim de gözleri benim üstümdeydi.

 

 

Aklıma dövmesi gelince gözüm oraya kayıyordu. Ne diye dövmeyi oraya yaptırırsın ki?

 

"Dövmeyi oraya yaptırmak nasıl aklına geldi?" dediğim de gözlerini açarak bana baktı.

 

"Seninle bunu mı konuşayım?" dedi şaşkınca.

 

Başımı salladım.

 

"Evet," dediğim de yok artık der gibi bakıyordu.

 

 

"Yaptırdım işte Timur kapatır mısın şu konuyu?" dediğin de kapatmaya niyetim yoktu.

 

Yapanı bulana kadar tabi.

 

"Ne Zaman yaptırdın?" dediğim de ofladı.

 

"Alt tarafı bir dövme neden bu kadar takıldın anlamıyorum," dedi.

 

Alt tarafı bir dövme değildi. Benim dövmemdi.

 

Benim adımın dövmesiydi. Karanlık ve acımasız olan adım. Herkesin korktuğu, kaçtığı ismim.

 

 

 

Başka bir şey sormadan onu izledim sadece.

 

"Evden yemek yemeden mi çıktın?" dedim.

 

Bakışlarını bana çevirdi, "Evet sen öyle çıkınca bir şey yapacağını bildiğimden Barlas'a seni takip etmesini istedim," dediğin de ona baktım.

 

 

"Anladım bu sefer bu adamı kovacağım," dediğim de bana baktı.

 

"Hayır, kovmayacaksın ben zorladım istemedi olmaz yenge yapamam dedi ama üsteledim en sonunda seni kovarım dedim o da kabul etmek zorunda kaldı," dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

 

"Hım demek kovarım dedin," gururlanarak söylemiştim. çekinerek bana bakmıştı.

 

"Şey yani, öylesine söyledim senin koruman sonuçta," dediğin de gülümsedim.

 

"Onlar senin de korumaların, ister kov ister kovma," dediğim de gülümsedi.

 

"İstediğimi kovabilir miyim evden?"

 

Gülümseyerek sorusuna başımı salladım.

 

"Tabi ki de kimi kovmak istiyorsun?" dediğim de Polat bana bakmıştı.

 

 

"Kovacağım işte birini," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Korumalardan mı? Biri bir şey mi dedi?"

 

Dediğim de başını sağa sola salladı. "Hayır kimse bir şey demedi beni rahatsız etmedi, ama evet kovmak istediğim biri var," dedi ve bana baktı.

 

"Kim?" diye sordum.

 

"Şimdilik boş ver istediğim zaman kovabilirim değil mi?" dediğin de gülümsedim.

 

"Elbette güzelim," dedim.

 

Gözleri bile mutluluktan ışıldadı şu an da.

 

Kimi kovmak istiyordu?

 

"Polat'ı da kovabilir miyim?" dediğin de gülümsedim.

 

Polat'ın bakışları bizi buldu, "sen kimi istersen," dediğim de güldü.

 

"Tamam," dedi ve Polat'a baktı.

 

"Sendin değil mi beni kaçıran?" diyerek sırıttı Neva.

 

 

 

"Yenge benim ne suçum var? Abim emretti," dedi Polat.

 

Neva şu an Polat ile eğleniyordu ve Polat da Neva'ya gerçekten inanmış ve korkuyla Neva'ya bakmıştı..

 

 

"Önüne bak Polat!" dedim sert bir şekilde.

 

Arabayı sürüyordu ve bize bakıyordu. Kaza yapmamıza neden olacak diye uyarmıştım.

 

 

"Tamam abi," dedi ve önüne döndü...

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

Araba durduğun da eve gelmiştik. Bakışlarımı Timur'a çevirdim. Beni sevdiğini ve gerçekten evli olmak istediğini söylemişti. Ama ben henüz hazır değildim. Hiç bir şeyden emin değildim.

 

 

 

"Benim kafeye gitmem gerekiyor bugün," dedim.

 

"Neden?" dediğin de ona baktım.

 

"Eşyalarım var onları almak istiyorum," dediğim de başını salladı.

 

"Tamam olur yemeği yedikten sonra gidelim," dedi.

 

"Senin işin yok muydu?" dedim.

 

Araba tamamen durduğun da ikimiz de aynı anda indik. Bakışlarımı arkaya çevirdiğim de Barlas'ın da arkamızdan geldiğini gördüm.

 

 

"İşim var ama hallederim onu ben," dediğin de başımı çevirip Timur'un gözlerinin içine baktım.

 

"İstersen biri beni bekleyebilir onla da dönebilirim," dedim ve gülümsedim.

 

"Olur güzelim sen nasıl istersen," dediğin de kapıdan geçiyorduk.

 

 

"Tamam Barlas gelebilir," dedim ve anında durdu.

 

"Yanlış anlama hemen ama onu diğerlerinden daha çok güveniyorum ben," dediğim de gözlerini benden çekmedi.

 

Neden bu şekilde düşündüğümü o da merak ediyordu biliyorum.

 

"Beni o kurtarmıştı ve ben ondan başka kimseye güvenemem," dediğim de düşünmeye başladı.

 

"Tamam sen öyle diyorsan öyle olsun," dediğin de gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim," dedim.

 

"Neden?" diye sorduğun da evin kapısına gelmiştik bile. Buraya bile ne ara geldiğimiz anlayamamıştım.

 

 

Kapının ziline bastığım da başımı Timur'a çevirdim.

 

"Çok acıktım," dedim ve gülümsedim.

 

"Senin yüzünden yemeden çıktım," diye ekledim.

 

"Ben gel demedim ama," dediğin de başımı salladım.

 

"Gelmeseydim neler yapacaktın acaba?" dediğim de ben masumum der gibi bakmıştı.

 

 

Kapı birden açılınca başımı Timur'dan çekip kapıyı açan kişiye baktım. Asya'yı karşım da görünce gülümsedim.

 

 

O da bana gülümsedi ve içeri geçmemiz için önümüzden çekildi.

 

"Sofra duruyor hala efendim," dedi Asya.

 

"Teşekkür ederim" diyerek salondan içeri girdim.

 

Salonda Dicle'yi düşünürken görünce dün anlattığı konu aklıma geldi. Hala üzülüyordu biliyorum.

 

Öksürürmüş gibi yaptığım da kendini toparladı ve bize baktı.

 

"Nereye gittiniz siz?" diye sorduğun da ona bakmıştım.

 

"İşimiz vardı?" dedi Timur.

 

"Hadi Neva yemeğini ye ?" dedi Timur.

 

Başımı salladım ve sofraya geçtim. Bakışlarımı Dicle'ye çevirdim ve gülümse der gibi işaret yapmıştım elimle.

 

Başını salladı ve abisine baktı. Bende sofraya yerleştim. Önüme hemen bir kaç parça bir şey alıp yemeğe başladım..

 

Ağzıma peynirden attığım da Timur'un sesini duydum.

 

"Hayırdır Dicle? Karadeniz de gemilerin mi battı?" dediğin de peynir boğazımda kalıyordu.

 

Anlamış mıydı yani?

 

"Yok bir şey abim, Karadeniz de gemilerim de batmadı," dedi Dicle. Bunları gülerek söylemişti. Bakışlarım ikisi arasında gidip geliyordu.

 

 

"İyi öyle olsun bakalım," dedi Timur.

 

Ama inanmadığı sesinden ve bakışlarından belli oluyordu. Biraz gül derken bundan bahsetmiştim. Ama maalesef ki yine de Timur bir şeylerden şüphelenmişti.

 

 

Bakışlarımı ondan çekip Asya'nın benim için koyduğu meyve suyunu içmiştim. Neyse ki hepsini bitirmiştim. Karnım da doymuştu.

 

Masadan kalktım ve Timur'un yanına doğru ilerledim. Yanına gidip oturduğum da bakışlarım Timur'u buldu.

 

 

"Doydun mu?" dedi.

 

Başımı salladım. "Evet doydum, sizin yanında çekinerek yiyorum ama," dedim sakin çıkan sesimle.

 

"Kimse sorun etmiyor bunu güzelim lütfen takılma," dediğin de gülümsedim.

 

 

"Annem nerede?" dedi Timur.

 

"Gitti," dediğin de şaşkınca Dicle'ye bakıp kaldım.

 

"Nereye gitti?" diyen kişi ben oldum.

 

"Trabzon'a gitti bayramı orada geçirecekmiş," dediğin de nedenini anlamamıştım.

 

Neden çocuklarıyla geçirmek istememişti ki?

 

 

"Anladım, bizimle geçirmek istemedi o zaman," dedi Timur.

 

Bakışlarımı ona çevirdiğim de üzülüp üzülmediğine bakıyordum. Bu şekilde bir şey anlamıyordum ki belki konuşunca bana anlatırdı.

 

 

 

"Bilmiyorum ki," dedi Dicle.

 

Başımı kaldırıp ona baktığım da nedendir bilmiyorum ama kendimi kötü hissetmiştim. Neden kimseye haber vermeden gitmişti ki?

 

Üstelik kimsenin haberi bile yokken.

 

 

 

"Hadi gidelim," diyen Timur'un sesiyle ona döndüm. Ben Annesine dalmıştım gideceğimizi bir an için unutmuştum maalesef.

 

 

"Tamam," dedim ve ayağa kalktım.

 

"Şimdi nereye?" dedi Dicle.

 

"Geleceğim birazdan ben," dediğim de başını salladı. Timur hiç bir şey söylememişti.

 

 

 

Salondan çıktığımız da kapıya doğru ilerledik. Kapıyı yavaş bir şekilde açtı Timur. Benim önden geçmem için bekledi ve o da hemen arkamdan geldi.

 

 

Bahçeye geldiğimiz de Polat ve Barlas'ın konuştuğunu gördüm. İkisi koyu bir sohbete dalmışlardı sanırım bizim geldiğimizi bile görmemişlerdi.

 

"Ne konuşuyorsunuz da böyle daldınız?"dedi Timur.

 

 

Polat kendini toparladı, "Özür dilerim abi dalmışım Yiğit'ten konuşuyorduk," dedi.

 

"Görüyorum baya Dalmışsınız," dedi sakin bir şekilde.

 

Arkamı döndüm ve Timur'a baktım. O da bana baktı ve göz kırptı. Gülümseyerek ona baktım.

 

 

"Barlas arkamızdan gel, Neva'yı dönüşte sen getireceksin," dedi Timur.

 

Barlas başını salladı ve bakışları beni buldu. Ona güveniyordum neden bilmiyorum ama güveniyordum.

 

Arabaya doğru gitmek için bahçenin kapısından geçtik. Kafe'ye kadar Timur'un yanına geçecektim. Sonra geçerdim Barlas'ın yanına.

 

 

Arabaya yerleştiğim de Timur'un arabaya girmesini bekledim. Barlas'a bir şeyler söylüyordu ama buradan duyamıyordum.

 

 

Bir kaç dakika onu bekledim ve sonunda konuşmaları bitmiş ve arabaya binmişti Timur.

 

Arabaya binince Polat arabayı çalıştırdı ve Timur'a baktı.

 

"Nereye gidiyoruz abi," dedi.

 

"Neva'nın kafesine," dedi.

 

Artık benim değildi. Benim kafem artık yoktu.

 

"Benim değil artık," dediğim de sesim üzgün çıkmıştı.

 

"Baban satmış mı?" dedi Timur.

 

"Evet," dedim sakin bir şekilde.

 

"Kime satmış," dediğin de düşündüm.

 

"Söylemişti ama unuttum," dediğim de başını salladı.

 

"Tamam ben hallederim," dedi Timur.

 

"Teşekkür ederim Timur, ama ben istemiyorum artık," dediğim de bakışları nedeni anlamak ister gibi bana bakıyordu.

 

Hiç bir şey söylemeden öylece yüzümü inceledi. Arada bir gözleri göğüslerime kayıyordu o da galiba bugün dövmeyi gördüğü içindi..

 

 

 

Kafenin olduğu yere geldik ve araba durdu.

 

Timur bana baktı, "Bir şey olursa ara beni, Barlas var ama olsun," dediğin de başımı salladım.

 

 

"Olur söylerim," dedim incecik çıkan sesimle.

 

Arabadan inmek üzreyken ona baktım, "Görüşürüz," dedim.

 

"Bekle," dediğin de ona baktım.

 

Bedenini bana yaklaştırdı ve ne yapacağını merak ederek ona bakmaya devam ettim.

 

Eğildi ve yanağıma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi. Bu hareketi beni hazırlıksız yakaladığı için öylece bakıp kalmıştım.

 

"Evet şimdi inebilirsin," dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

O ise bana gülümseyerek bakıyordu. Bir şey söylemeden kendimi arabadan Dışarı atmıştım. Onların gitmesini bekledim. Barlas'ta kenara arabayı çekmişti.

 

Başımla selam verdim ve arkamı dönerek kafeye doğru ilerledim. Kafenin kapısını açıp içeri girdim.

 

 

İnci'yi görmeği beklemediğim de öylece bakıp kalmıştım. İnci beni görünce gülümsedi.

 

"Neva," dediğin de az ileri de garsonlarla konuşan adam bana baktığın da donup kaldım.

 

"Gencay." dedim...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet, bir bölümün daha sonuna geldik, bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Timur'un dövmeyi görmesini bekiyor muydunuz?

 

 

Timur sizce dövmeyi yapan kişinin peşini bırakacak mı?

 

 

Neva'nın babası neden kafeyi satmış olabilir?

 

 

Kafeyi Gencay mı aldı?

 

 

Bu sefer ki oy sınırımız, 1K oy ve 1.6 K da yorum. Ben hepinize inanıyorum ve güveniyorum. Bu bölüme yorum ve oy atmadan geçmezsiniz...

 

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize çok iyi bakın, sizi çok seven yazarınız... 🫶🏻🫶🏻🫶🏻

 

 

 

İnstagram:neva20.23

Tiktok:sinemm2611 😎😎

Loading...
0%