Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. ZARF (NEVA SANCAR)

@sinemm2611

 

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~~

 

 

 

~NEVA ~

 

 

25. ZARF (NEVA SANCAR)

 

 

 

 

 

Neva.

 

 

Gencay ile göz göze geldiğimiz de şaşkınlığı gala üzerimden atamamış ve onun bana doğru yürümesini izlemiştim.

 

 

"Neva ne oldu?" diyen incinin sesini duymuştum.

 

Ama şu an cevap veremiyordum.

 

Ne işi vardı bunun burada?

 

 

"Kimler gelmiş, kafenin eski patronu," dedi ve tam karşımda durdu.

 

"Siz tanışıyor musunuz?" dedi İnci. Sesindeki merakı fark etmiştim.

 

"Tabi ki de böyle bir güzel kadını kim tanımaz ki," dedi ve göz kırptı.

 

Hiç bir şey söylemiyordum şu an. Donup kalmış gibi hissediyordum.

 

Kafeyi Gencay mı aldı?

 

"Gencay bey o evli ama," dedi İnci.

 

Sesindeki siniri hissetmiştim ama ne diyeceğimi şaşırmıştım.

 

"Neler oluyor burada?" dediğim de İnci'nin bakışları beni buldu.

 

"Ne olsun işte kafeye yerleşiyorum," dedi Gencay.

 

Neden gülerek konuşuyordu bu adam?

 

 

"İnci bizi biraz yalnız bırakır mısın?" dediğim de başımı İnci'ye çevirmiştim.

 

"Emin misin?" dedi şüpheci bir tavırla Gencay'a bakıyordu.

 

Başımı salladım, "Sorun yok inci," dediğim de başını salladı ve yanımızdan ayrıldı.

 

"Hoş geldin eski patron," dedi ve elini uzattı.

 

Cevap da vermeden öylece eline baktım. Ne yapmaya çalıyordu bu?

 

"Ne istiyorsun sen bizden?" dedim sert bir şekilde.

 

"Sakin ol Şampiyon," dediğin de gözlerimi ondan çekmeden kaşlarımı çatıp ona baktım.

 

"Ne saçmalıyorsun sen?" dedim sert bir şekilde söylemiştim bunu. Ama anlayan yoktu ki, sürekli sırıtmaktan konuşmama takılan bile yoktu.

 

"Nasılsın?" dediğin de gerçekten çileden çıkmaz üzereydim.

 

"Harikayım ya sen nasılsın?"

Gülerek dalga geçmiştim. Ama Gencay başını sağa sola salladı ve bana baktı.

 

"Bende, bende.." Dedi Gencay ve huzurlu bir şekilde nefes aldı.

 

"Şu ortama bak, çok güzel değil mi?" dedi.

 

Kaşlarımı çattım, "Ne istiyorsun?" dedim tekrar.

 

"Hiç bir şey," dediğin de gözlerimi belertip ona baktım.

 

"Ne istiyorsun? Neden beni takip ediyorsun?" diye art ardına sorular sormuştum.

 

Bir kaç adım daha attı ve tam karşımda durdu.

 

"Ne isteyebilirim ki ben senden?" dedi kaşlarını da havaya kaldırdığında.

 

 

"Senin tam olarak amacın ne? Ne istiyorsun Timur'dan? Ne yaptı sana Timur?" dediğim de yüzü garip bir hal aldı ve neden bu şekilde baktığını anlayamadım.

 

"Neden geldin buraya Neva?" dedi.

 

"Pes artık?" dediğim de güldü.

 

"Şaka, şaka kendi mekanınmış gibi devam et lütfen, ben buralarda olacağım," dedi ve gülerek yanımdan gitti.

 

"Bekle.."

 

Seslenmemi umursamadı bile gözden kaybolup gitti. Arkasından bir süre bakıp kaldım.

 

"Neva iyi misin?" diyen incinin sesiyle kendime geldim ve hemen ona baktım.

 

"Ben iyiyim," dedim şaşkın bir şekilde.

 

Olayın hala şokunu atlatamıyordum.

 

"Neva gerçekten iyi görünmüyorsun," dedi inci başını çevirdi.

 

"Ece su getir," diye seslendiğin de onu durdurmadım.

 

"İnci.." dedim sakin bir şekilde.

 

Kötü değildim sadece onu burada görünce korktum. Yine kaçırılacağımı düşündüm.

 

Ama öyle değildi o resmen burayı satın almış.

 

"Bir dakika?" dedim kendi kendime.

 

"Efendim anlayamadım? Ne dedin Neva?" dedi inci.

 

Babam Davut Eroğlu demişti. Yanlış mı hatırlıyorum acaba yine.

 

"Gel bir şöyle otur şuraya suyunu iç canım," dediğin de gözlerimi İnci'ye çevirdim.

 

Gözlerinde ki endişeyi ve merakı da görebilmiştim bu sayede.

 

"Siz nereden tanışıyorsunuz Neva?" Diye fısıldadı.

 

Ne söylemem gerekiyordu şu an bilmiyordum. En iyisi hiç bir şey söylememek. Gencay yine geldi ve anında bakışları beni buldu. Benden ne istediğini bile bilmediğim adamın bakışları hep benim üstümdeydi.

 

 

"İnci," dedim kısık çıkan bir sesle.

 

İnci'nin bakışları anında beni buldu, "Bir şey mi oldu?" dedi telaşlı bir şekilde.

 

 

"Onunla ne konuştunuz? Neden almış burayı?" dediğim de Gencay'ın bize baktığını hissediyordum ama ondan tarafa hiç bakmadım.

 

"O almamış ki, babası almış" dedi İnci.

 

 

"Babası mı?" diye sordum.

 

Anlayamıyordum, bunlar Babalı oğullu ne istiyorlar benden?

 

Yoksa tesadüf mü bu olanlar?

 

 

"İnci, siparişler," diyen Ece'nin sesiyle İnci hemen oraya baktı ve başını salladı Ece'ye. Ece'den bakışlarını çekip bana baktı.

 

"Benim çok az işim var, hemen döneceğim," dediğin de başımı sallayarak onu onayladım.

 

 

Gencay ile göz göze geldiğimiz de bakışları beni bulduğun da gülümsedi.

 

Yada ben güldüğünü anımsadım emin olamayarak tekrar baktığım da Gencay'ın yerinde olmadığını görünce direk etrafa baktım.

 

Nereye kayboldu şimdi bu?

 

Kafeden içeri giren Barlas ile bakışlarım direk onu buldu.

 

"Efendim iyi misiniz?" dedi ve bir kaç adımda yanıma geldi. Ayağa kalktım ve ona bakıp gülümsedim. Çok mu fazla beklemiştim ben?

 

 

"İyiyim Barlas," dediğim de emin olmak ister gibi gözleri komple vücudumda dolaştı ve tekrar bakışlarını gözlerime çıkardı.

 

"Timur bey işiniz uzun sürmeyeceğini söylemişti o yüzden merek ettim efendim," dedi.

 

"Teşekkür ederim çok fazla sürmeyecek bir kaç bir şey var onları alacağım sadece," dediğim de başını salladı.

 

Birinin bize doğru geldiğini görünce başımı yan tarafa çevirdim ve gelen kişiye baktım. İnci yanımıza gelmişti.

 

 

"Üst kata çıkalım mı?" dedi inci.

 

Neden bu kadar ince bir şekilde konuştuğunu anlamadan ona baktım.

 

"Eşyalarımı almaya geldiğimi nereden anladın?" dediğim de küçük bir kahkaha attı.

 

"Geleceğine adım kadar emindim çünkü, yukarıda çok fazla eşyan var Neva hepsini sen almazsın," dediğin de gülümsemişti.

 

"Ben alırım Neva hanım nerede eşyalar?" dediğin de etrafa bakmıştı Barlas.

 

"Yukarıda," dedim.

 

"Birlikte çıkalım," dediğim de başını salladı.

 

"Benim de gelmeme gerek var mı?" dedi İnci.

 

 

"Sağ ol İnci sen işine bak istersen benim yüzümden azar işitme bide ,"dediğim de bana baktı.

 

"Tamam ama bir şey olursa seslen bana hemen gelirim ben," dedi ve gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim," dediğim de gözlerini açıp kapattı.

 

Başımı Barlas'a çevirdim, "Gidelim mi?" dediğim de anında başını salladı.

 

Yönümü üst kata çıkmak için döndüğüm de kafede çok fazla insanın olmadığını gördüğüm de şaşırmadan edemiyordum.

 

 

Normalde benim kafe yoğun olurdu nedendir bilmiyorum bugün çok az insan vardı. Garsonlar da eksik vardı. Merdivenlerden çıkamaya başladığım da ayak seslerinden arkamdan Barlas'ın geldiğini anlayabiliyordum. Merdivenleri bitirdiğim de derin bir nefes verdim ve odama doğru yürümeye başladım. Odamın kapısını ya aş bir şekilde açtım ve odamın aynı durduğunu görünce içime bir burukluk girdi. Uzun bir zaman bu odadan çıkmazdım, ne zaman kendimi yalnız hissetsem çıkmazdım.

 

 

Kapıyı kapatmadan masamın olduğu yere doğru yürümeye başladım. Barlas da arkamdan gelmiş ve bakışlarımız kesiştiğin de bana bakmaya devam etti.

 

"Ben bir neleri yanıma alacağım onlara bakayım ona göre taşırız," dediğim de başını salladı.

 

"Olur Neva hanım," dedi ve gözlerini etrafta gezdirdi.

 

Masanın üzerinde ki fotoğrafları aldım ve üst üste dizdim. İlk olarak Bunları götürmek istiyordum.

 

"Onları alayım mı?" diyen Barlasın sesiyle başımı kaldırıp ona baktım.

 

Gözlerin de merak vardı ama neden?

 

"Kutu bulsak çok iyi olur," dediğim de başını salladı ve beni onayladı.

 

"Evet Neva hanım o şekilde daha çok hızlı taşınır," diye ekledi.

 

 

"Yan tarafta bir tane daha oda vardı bir oraya bakar mısın? Orada bir kaç tane olması gerekiyordu," dediğim de başını salladı ve arkasını dönerek çıktı.

 

 

Çekmeleri tek, tek açtım ve hepsinin içine baktım benim olanları aldım ve lazım olanların hepsini masanın üzerinde bıraktım. Gelir ve giderleri bakabilsin diyerekten hepsini buraya bırakacaktım.

 

 

Son çekmeceyi açtığım da bir zarf gördüm ve üzerinde asım yazıyordu.

 

"Bu benim değil ki?" diyerek ayağa kalktım.

 

Zarfı incelemeye başladığım da açıp açmamakta kararsız kalmıştım. Benim adıma gelen bir zarf.

 

Peki ben neden hatırlamıyorum böyle bir zarfın olduğunu?

 

Ne zamandır burada?

 

Zarfı tam açacaktım ki, Barlas elimdeki kutularla içeri girdi.

 

"Getirdim Neva hanım," dediğin de bana bakıyordu.

 

"Teşekkürler," dedim ve elimdeki zarfı çantama attım.

 

Sonra okuyacaktım belki de önemli bir şey değildir. Sonra baksam daha iyi olacak işimi bitirip eve gitmek istiyorum.

 

 

"Fotoğrafları mı koyayım ilk Neva hanım?" dedi Barlas.

 

Başımı salladım ve onu oyalamış oldum.

 

Masanın üzerindeki fotoğrafları Kutuya koymaya başladığın da bende etrafa baktım neleri götürebilirim diye.

 

 

Gözlerim çantama takılınca gülümsedim. Bunu ne zaman burada unutmuştum acaba?

 

"Barlas," dedim ve Barlas başını kaldırıp bana baktı.

 

"Buyurun Nev hanım," dedi bakışlarını benden çekmeden.

 

"Karşıdaki kırmızı çantamı da kutuya atar mısın?" dedim incecik çıkan sesimle.

 

Başını çevirip dediğim yere baktığın da, "Hemen alıyorum efendim," dedi ve ayağa kalkıp çantaya doğru yürümeye başladı.

 

Çantayı asılı olduğu yerden alıp eline aldı ve kutunun yanına gelip içine attı.

 

"Diğer odada da eşyalarım olmalı, büyük bir ihtimalle onlar da kıyafetlerimden bir kaç parça bir şey vardır," dedim gülerek.

 

"Bir kaç bir şey ama sizin mi bilmiyorum Neva hanım," dedi Barlas.

 

Başımı salladım, "Burada bir şey yok zaten diğerine gidelim," dediğim de başını salladı.

 

Elimdeki bir kaç evrakı kutuya attım. Barlas kuruyu kaldırıp arkamdan yürüme başladı.

 

Odanın kapısını açtığım da benim için dinlenme yeri olan odaya bakıyordum. Çoğunlukla şekerim yükselince gelip yatardım burada.

 

Hatta bezenleri de uyuyordum sanırım.

 

"Şu ilerideki kabanlar sizin mi?" dedi Barlas ve elinle gösterdiği yere bakınca başımı salladım.

 

 

"Onlar da benim," dedim gülerek.

 

"Ne çok eşyam varmış ya," diyerek kendi kendime güldüm.

 

Barlas kabanı da alıp kutuya attı. Bakışlarını bana çıkardı, " Başka bir şey var mı efendim?" dedi Barlas.

 

Etrafa şöyle bir baktım ve bir şey göremeyince ona döndüm.

 

"Hayır gidelim," dediğim de başını salladı ve odadan ilk benim çıkmamı bekledi.

 

Odadan çıkmaya başladığım da kendimi merdivenlere doğru yönlendirdim. Alt kata indiğim de kafe de hala bir kaç kişinin olduğunu gördüm hala bir yoğunluk yoktu. İnci beni görünce gülümsedi ve yanıma doğru adımladı.

 

 

"Hallettin mi?" diye sordu incecik çıkan sesiyle.

 

"Evet hallettim, bir şey olursa yine beni ara lütfen," dediğim de üzgün bir şekilde bana baktı.

 

"Kahve içseydik," dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Yorgunum canım eve gitmek istiyorum," dedim.

 

Başını salladı ve gözlerini benden çekmedi.

 

"Sen dinlen lütfen kahveyi sonra da içeriz," dediğin de olur anlamın başımı salladım.

 

"Bir şey olursa ara beni lütfen, artık burada çalışmaz zorunda değilsin kötü davranırlarsa haberim olsun," dediğim de dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

"Merak etme Neva, ben şimdilik iyiyim, gözün arkada kalmasın lütfen," dediğin de gülümsedim.

 

"Tamam o halde görüşürüz," dedim ve ona satılmak için kollarımı açtım.

 

O da gülümsedi ve bana sarıldı.

 

"Ayrılmıyoruz, sadece sen dinlenmeye ayrılmışız gibi düşün," dediğin de içim öyle hissetmiyordu. Ayrılıyorduk son zamanlarda yanına gelemesem de ben yine de burada olmak istiyordum.

 

 

"Kendine dikkat et ve şu unutkanlığını da bir çare bul lütfen," dediğin de gülmüştüm.

 

"Demek benim gitmemi bekliyordun," dediğim de başını kaldırıp bana baktı.

 

"Neva, tabi ki de böyle bir şeyi uzun zamandır söylüyorum ben sana bunu," dediğin de biraz üzülmüştü sanırım söylediğim kelimelere.

 

"Tamam canım sorun şaka yapmıştım," dedim ve gülümsedim.

 

"Ben şimdi gider, kendin iyi bak," dedim ve yanağından makas alıp ona arkamı döndüm.

 

Arkamdan şaşkın bir şekilde bana baktığına emindim..

 

 

Barlas arabaya eşyaları yerleştirmek için bagajı açtığın da ona bakmayı bırakıp arabaya binecektim ki Gencay'ın bakışlarını görünce bekledim ve ona baktım.

 

Onu içeri de görememiştim elindeki dışarı da ne yaptığını bakıyordum elindeki sigarayı fark ettim.

 

Bakmayı bırakıp kendimi arabanın içine atıp kapıyı kapattım. Onu buradan izleyecektim. Bakışlarını benden çekti ve telefonunu kulağını götürüp bana arkasını dönerek yürümeye başladı. Barlas arabayı çalıştırmaya başladığın da bile benim hala bakışlarım hala Gencay'ı arıyordu.

 

Kafeyi neden aldıklarını merak ediyordum benden ne istedikleri kafamı kurcalıyordu. Düşünmeyi bırakıp yoldan geçen arabalara bakmaya başladım..

 

 

 

 

" Neva hanım," diyen sese başımı çevirdim.

 

Barlasın bana baktığını gördüm. "ne oldu?" dediğim de durduğumuzu yeni fark etmiştim.

 

"Neden durduk?" dedim gözlerinin içine bakarak.

 

"size seslendim bir kaç kez duymadınız, su alacaktım sizde ister misiniz diye sormuştum efendim," dedi ve bana bakmaya başlamıştı.

 

Bunları bana ne zaman söylemiş ve ben duymamıştım..

 

"Efendim.." dedi ve bana baktı.

 

"Olur bende susamıştım zaten," dedim ve gülümsedim.

 

bir kaç saniye bana baktı ve arabadan inip marketin olduğu yere doğru yürüdü. Bende arkasından onu izliyordum. Şu sıralar iyi olmadığımı biliyordum ama neden her şeyden bir anda soyutlanıyordum.

 

Benim gerçekten bir doktora gitmem gerekiyordu. Hem de biran önce..

 

Barlas arabaya bindiğin de elindeki poşeti bana uzattı, içinde sadece su yoktu çubuk falan da vardı. "Bunlar ne?" dediğim de bana gülümsedi.

 

"Acıkmış olmalısınız efendim kafede baya vakit geçirdiniz," dediğin de şimdi anlamıştım.

 

Bunları benim için almıştı. "Teşekkür ederim Barlas," dedim ve gülümsedim.

 

 

 

 

"Rica ederim efendim, eve gidiyoruz değil mi?" diye sordu ve bana baktı.

 

Aklımdan geçen şeyi Barlas'tan istesem ne olurdu ki?

 

 

 

 

Gözlerimi ona diktim, "Sana güvene bilir miyim?" dediğim de bakışlarındaki merakı gördüm. Barlas başını salladı, " Elbette efendim, bir sorun mu var?" dediğin de bu sefer de gözlerin de endişe vardı.

 

"şimdi hastaneye gitsek ve sende bunu kimseye bahsetmesen olur mu?" dediğim de biraz düşündü.

 

"Kimseye, özellikle de Timur'a söylemeyeceksin."

 

Dedim ve Barlas düşünüyordu hala ve bende ondan cevap bekliyordum..

 

"Olur efendim kimseye söylemeyeceğim," dediğin de duşaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

"Teşekkür ederim," dediğim de başını salladı.

 

"Hangisine gidelim efendim?" dediğinde nereye gideceğimi tam olarak bende bilmiyordum.

 

"Timur'un bilmediği bir hastane olsun mümkünse," dediğim de başını salladı ve arabayı tekrar çalıştırdı.

 

Artık bu saçma sapan davranışlarımdan çok sıkılmıştım, unutmaktan yorulmuştum. Her şeyi herkesi...

 

 

 

 

 

 

Gencay.

 

 

Üst kata odaya çıktığım da Neva'nın gidişinin ardından onun odasına çıkmıştım. Eşyalarını almaya geleceğini bildiğimden buraya gelmiştim yoksa gelmeyecektim bugün. Onu görmek istedim.

 

Masaya doğru yürüyordum ki yerdeki zarf dikkatimi çekti ve yere eğilip zarfı yerden aldım.

 

"Neva Sancar," yazıyordu zarfın üzerinde.

 

Neydi bu?

 

Onun muydu?

 

Zarfı açmak istiyordum ama ya kızın özeliyse.

 

Zarfı cebime attım bundan babama bahsetmeyecektim. Bunu bilmesine gerek yoktu.

 

Masaya oturduğum da telefonum çalmaya başladığın da telefonu elime aldım ve ekrana baktım.

 

Babamın aradığını görünce güldüm, "Yerin kulağı mı var anlamıyorum ki," diyerek telefonu açtım.

 

"Efendim baba," dediğim de babamı dinledim.

 

 

"Neva'yı takip ediyorlar değil mi?" dediğin de soluk verdim.

 

Nasıl olduğumu sormak yerine Neva'yı soruyordu..

 

 

 

"Evet baba, takip ediyorlar ben arkasından gitmeyeceğim Barlas anlayabilir ve beni görürse hiç iyi şeyler olmaz," dedim.

 

"Tamam oğlum, dikkatli ol sakin açık vereyim deme, kim olduğumuzu şimdilik bilmemeleri daha iyi." dedi.

 

"Tamam ama, biz neden sürekli Barlas ve babası takip etmiyoruz da bu kızı takip ediyoruz, ve kafesini bile babasından aldık aman şerefsizden aldık," dediğim de cümlemi düzeltmiştim.

 

"O iki şerefsiz bu kıza kim bilir neler yapıyor, sürekli unuttuğundan bahsediyor baba, ilaç veriyor olabilir mi?" dediğim de ses gelmedi bir süre.

 

"Bilmiyorum, her şey olabilir o şerefsiz her boku kendisi yapmıyor, ben arkasında kim olduğunu Merak ediyorum," dediğin de neden sürekli bu Aile ile uğraştığımızı bilmeden o ne ne isterse yapıyordum.

 

"Annesinden bir haber var mı?" diye sorduğum da babam bir kaç kez nefes alıp verdi.

 

"Hayır hala yok, yer yarıldı içine girmiş sanki İstanbul'dan çıkış yapmamış ama herhangi bir kayıtta yok, ne hastaneye gitmiş ne bir şey, aramadığım yer kalmadı ama öldüğünden şüphelenmeye başlıyorum," dediğin de üzülmüştüm.

 

 

"Anladım baba bir şey olursa ararsın," dediğim de gülümsediğini hissetmiştim.

 

 

"Tamam Gencay, lütfen açık verme," dediğin de sıkılmıştım.

 

Sürekli beni uyarması beni artık sıkıyordu.

 

"Tamam baba," dediğim de telefonu kapattı..

 

 

Hem kadına hem de kızına üzülmüştüm..

 

Kızın Kocası ve onlardan başka kimsesi yoktu gerçek babasının kim olduğunu merak etmeye başlamıştım artık ama galiba bunu sadece o kadından öğreneceğiz onun da ölmesinden şüpheleniyordu babam umarım öyle değildir..

 

 

Telefonum tekrar çalmaya başladığın da ekrana baktım ve Neva'yı takip eden Ekrem'in aradığını gördüm ve açtım.

 

 

"Evet," dedim.

 

"Gencay abi, şu an hastaneye geldiler, arkalarından gideyim mi? Bekliyeyim mi?" dediğin de şaşırdım.

 

"Takip et Ekrem," dediğim de komutu almıştı.

 

"Tamam abi," dedi ve telefonu kapattı.

 

Neden hastaneye gitmişlerdi ki?

 

Acaba şekeri mi yükselmişti?

 

Neyse bekleyince göreceğim...

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

Hastaneye geldiğimiz de Barlas benim için sıra almıştı ve şimdi de sıranın gelmesini bekliyorduk. Burada çok fazla vakit geçirmek istemiyordum. Timur şüphelenmeden işlerimi halledip gitmem gerekiyordu..

 

Ekranda adım yazınca ayağa kalktım ve odanın kapısını tıklattım içeri girdim.

 

"Neva Sancar Kandemir mi?" dediğin de başımı salladım.

 

"Buyurun geçin lütfen," dediğin de eliyle işaret ettiği yere baktığım da sandalyeyi gördüm ve bir kaç adım atıp sandalyeye oturdum.

 

 

"Şikayetiniz nedir Neva hanım?" dedi doktor.

 

Kırklı yaşlarında bir adama benziyordu ama emin değildim şu an.

 

"Unutkanlık," dediğim de gülümsedi.

 

"Ne kadar bir unutkanlık?" dediğin de düşünmeye başladım.

 

"Geçmiş ile ilgili hiç bir şeyi hatırlamıyorum, yeni olan olaylar karşısında unuttuğum oluyor, dikkatli değilim, çok fazla dalıyorum, biri karşımda konuşunca bir kaç saniye dediğini anlamıyorum, ve bu önemli bilmiyorum ama çok fazla uyuyorum," dediğin de doktor düşünmeye başladı.

 

"Bu ne zamandır devam ediyor ve daha önce bir doktora görünmediniz mi?" dedi.

 

"Uzun zamandır, evet maalesef kimseye danışmadım," dedim ve doktor başını salladı ve bilgisayar ekranına baktı.

 

"Hastane geçmişine baktığım bir sorun görünmüyor ama ben her ihtimale karşı sizden check up isteyeceğim Neva hanım," dedi doktor.

 

"Olur teşekkür ederim," dediğim de kağıda bir şeyler yazdı ve bana uzattı.

 

"Alt katta," dediğin de başımı salladım.

 

"Sonuçlar ne zaman çıkar?" dedim.

 

"Uzun sürebilir burası devlet hastanesi biliyorsunuz ki," dediğin de başımı salladım.

 

"Kolay gelsin doktor bey," dedim.

 

"Geçmiş olsun Neva hanım," dedi ve doktora bakıp arkamı dönerek kapıdan çıktım.

 

Barlas beni görünce hemen yanıma geldi, "Ne oldu efendim?" dediğin de ona baktım.

 

"Alt kata inmemiz gerekiyor," dediğim de başını salladı.

 

Başımı etrafta gezdirdiğim de, "Şu tarafta olmalı Neva hanım," dediğin de o tarafa baktım ve insanların o tarafa doğru gittiğini gördüm.

 

"Asansöre mi binelim yoksa merdivenleri mi kullanacağız," diye ekledi Barlas.

 

"Fark etmez bir an önce alt kata inelim," dediğim de başını salladı ve insanlasın yoğun olduğu yere doğru gitmeye başladık..

 

 

 

Girmediğim doktor bakılmadığım makine kalmamıştı ve ben neredeyse yorgunluktan ölecek gibi hissettiğim de Barlas kapılarda hep beni beklemişti.

 

Son olarak beynim film çekildi ve artık bitmişti. Ben işimin bu kadar uzun süreceğini bilmiyordum.

 

"Timur arada mı?" dedim ve Barlas'a döndüm.

 

Hastaneden çıkmış ve arabaya doğru ilerliyorduk.

 

"Hayır efendim galiba bugün çok yoğun," dediğin de haklı olduğunu anladım.

 

Beni de aramamıştı ve kaç saattir nasıl olduğumu bile sormamıştı. Arabaya bindiğimiz de Barlas arabayı hemen çalıştırdı.

 

"Direk eve gidelim vakit kaybetmeden eve varalım ki Timur anlamasın," dediğim de Barlas başını sallamıştı.

 

"İnşallah anlamaz, birde ona laf anlatamam dokuz saat," dediğim de Barlas'ın bakışları beni buldu.

 

"Neden o kadar şey istedi doktor, hepsine bakıldınız, kötü bir şey mi var Neva hanım?" dedi.

 

"İyiyim sadece biraz yorgunluk ve unutkanlık var diyelim," dediğim de şüpheyle bana baktı.

 

"Unutkanlık mı?" dediğin de merak ettiğini anladım.

 

"Evet geçmiş ve gelecekte de olanları unutuyorum, tamamen unutacağım da bu gidişle " dedim ve bakışlarımı cama çevirdim.

 

"Peki neden bunu Timur beyden saklıyoruz?" Sorusunu işitince bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Merak edecek ve sonuçlar çıkana kadar beni yataktan kaldırmaz, yat Neva, dinlen Neva, kendini yorma Neva, gibi şeyler işte.." dediğim de gülmüştüm.

 

Barlas' ta benimle gülümsemişti, "Anladım efendim," dediğin de yola bakmıştı.

 

"Eğer ki öğrenir ve sana kızarsa ben tehdit ettiğimi söyleyeceğim, bozuntuya verme," dedim ve gülümsedim.

 

Dikiz aynasından bana baktı, "Gerek yok Neva hanım ben idare edebilirim," dediğim de bakışları benden çekip yoka bakmıştı.

 

"Olsun haberim olsun," dediğim de bir şey söylemedi ve yola odaklandı..

 

 

Eve geldiğimiz de dışarı bir kaç araba anca vardı neler oluyordu acaba?

 

Neden korumalar bu kadar azdı?

 

"Korumalar neden bu kadar az?" dedim ve Barlas'a baktım. Barlas bana baktı, "Bilmiyorum efendim," dediğin de arabadan çıkmıştım. Kapıya doğru yürümeye başladığım da korumalardan birinin kapıyı açtığını gördüm.

 

Kapı yavaş bir şekilde açılmaya başladığın da arkamda Barlas'ın olduğunu hissediyordum ama dönüp bakmamıştım. Eve gidip bir an önce kıyafetlerimi değiştirmem gerekiyordu.

 

Merdivenleri çıkmayı bitirdiğim de zile bastım ve kapının açılmasını bekledim.

 

Bir dakika içinde kapı açıldığın da karşımda Çiğdem'i görünce bir modum düşmüştü. Bu kıza bir türlü ısınamıyordum.

 

"Hoş geldiniz Neva hanım?" dediğin de gülümsedim ve içeri girdim.

 

Artık nasıl gülümsediysem Çiğdem tuhaf bir şekilde bana bakmıştı. Bakışlarımı ondan çektim ve salona doğru adımladım.

 

Salona girdiğim de kimseyi göremeyince odaya çıkamaya karar verdim ve yönümü merdivenlere çevirdim.

 

"Dicle nerede acaba?" dediğim de kendi kendime konuşuyordum.

 

Merdivenleri çıkmayı bıraktığım da odanın kapısına geldim. Kapıyı açıp içeri girdim ve elimdeki çantayı masanın üzerine bırakıp kendimi

dolaba yönlendirdim.

 

 

Rahat bir şeyler çıkardım içinden, iç çamaşırlarımı da aldım. Duş almak iyi gelecekti hastanenin kokusundan tamamen arınmış olacaktım..

 

Kendimi sıcak suyun altına bıraktığım da vücudumun gevşediğini ve sanki bunu bekliyormuş anında kendine gelmişti. Duştan çıkmayı sevmezdim, ve yarım saatimi alırdı. Sıcak suyu seven biriydim.

 

Şampuan ile saçlarımı yıkadığım da Timur'un şampuanından kullanmıştı. Benim için aldığı bitmişti ve bende onunkini kullanmıştım..

 

 

Kabinden çıktığım da bornozu üzerime geçirdim. Kendimi bir güzel kuruladım ve iç çamaşırlarımı giydim.

 

Taytımı bacaklarımın arasından geçirdim son olarak da tişörtü giydim ve aynanın karşına geçtim. Ayna da kendime baktığım da yorgun görünüyordum.

 

Gözlerimdeki bu yorgunluk hiç geçmiyordu. Sanki kalıcı ve çok önceden bana yerleşmiş bir yorgunluk..

 

 

Saçlarımı kuruladım ve son olarak da tarayınca işim bitmiş oldu. Saç tokası almayı unutmuşum, saçlarımı hafif nemli bırakmıştım. Hava bugün iyiydi ve evin içi de zaten gayet iyiydi. Kendisi kuruyacaktır.

 

 

Lavabodan çıktığım da kendimi yatağa attım, gerçekten hastane işi beni çok yormuştu. Hatta galiba beynimden çekilen filmde neredeyse uyuyordum.

 

 

İnce battaniyeyi üzerime çektim ve uyumak istiyordum ama uyumadan saate baktım. Timur'un hala gelmemesi beni şaşırtmaya başlamıştı. Üstelik bana nasılsın demedi bile..

 

 

Neyse yat uyu Neva sen..

 

Onu düşünmeyi bırakıp güzel şeyler düşünmeye başladım çok geçmeden de gözlerim uykuya teslim oldu...

 

 

 

 

 

Timur.

Ellerimdeki kan lekeleri çıkarmaya çalışıyordum. Kaç saattir buradaydım ve artık sinirlerim tamamen gerilmişti.

 

 

Onca işimin arasında birde bu salakla uğraşıyordum. Sen kim benim mallara konmak kim?

 

"Abi iyi misin elinde çok fazla kan var," diyen Polat'ın sesiyle bakışlarımı ona çıkardım.

 

"Sence Polat?" dediğim de tek kaşımı kaldırmış ona bakıyordum.

 

"Anladım abi tamamdır," dedi ve ağzını fermuar çekiyormuş gibi yapıp sustu.

 

Bakışlarımı ondan çekip elimi sabunladım.

 

"Barlas'ı aradın mı?" dedim sakince.

 

"Evet aradım evdeymiş yenge de iyiymiş," dediğin de başımı salladım.

 

Karımı kaç saattir ne aramıştım ne yazabilmiştim. Çok fazla yoğundum hem Timur olarak hem de kuzgun.

 

 

"Cihat'ı ara akşam bize gelsin," dediğim de elimi kuruluyordum.

 

"Tamam abi," dedi Polat.

 

Telefonu eline aldığın da depodan çıkıyordu. Bende arkasından çıkacaktım ki son bir kez daha yerde yatan şerefsize baktım. Yüzünü biraz dağıtmıştım ve iyi de olmuştu.

 

 

Kuzgundan mal kaçırmanın sonu budur..

 

 

Depodan çıktığım da derin bir nefes çektim ciğerlerime. Neva'yı merak ediyordum ve cebimdeki telefonu çıkarıp aramaya karar verdim.

 

 

Telefon bir süre çalmaya devam etti ve kendiliğinden kapandı.

 

Neden açmıyordu?

 

Bir kez daha aramayı başlattım.

 

Ve yine arama sonlandı. Sinirlerim bozulmuştu Telefonu elimden indirmeden Barlas'ı atamaya başladım.

 

Telefonu ilk çalışta açtı, "Timur bey," dedi.

 

"Neva evde mi?" dediğim de bir süre ses vermedi.

 

"Kime diyorum ben Barlas! Neva evde mi?" dedim sert çıkan bir sesle.

 

"Evet efendim, evden hiç çıkmadı ," dediğin de beynimin içinde horon tepmeye başlamışlardı yine.

 

 

"Neden benim telefonlarımı açmıyor," dedim ama sinirlerim gerilmiş bir şekilde Barlas'a kızıyordum şu an.

 

 

"Efendim eve geldiğimiz de yorgun olduğunu söylemişti ve kafe de işi uzun sürdü," diye açıkladığın da aklımdan uyuyor olabileceği geçince rahatladım.

 

 

"Anladım tamam Barlas ben geleceğim birazdan bir şey olursa ararsın, bir sorun olmadı değil mi?" diye sordum.

 

"Hayır efendim hiç bir sorun yok," dedi.

 

"Tamam," diyerek telefonu kapatıp cebime attım.

 

"Benim uykucu karım kesinlikle yine uyuyordur," dediğim de dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

 

"Abi," diyen sesle başımı o tarafa çevirdim.

 

"Ne oldu?" derim Polat'a.

 

"Amcanız Rahatsızmış bugün gelemeyecekmiş Cihat," dediğin de başımı salladım.

 

 

"Nesi olduğunu söyledi mi?" dedim sakince.

 

"Tansiyonuymuş," dediğin de başımı salladım.

 

Ara ara amcamda oluyordu ve Cihat da amcam yalınız yaşadığı için de başından ayrılmıyordu. İkisi de şu an bekardı. Amca'mın eşi öleli baya olmuştu Cihat'ta ise tık yoktu. Annem o kadar kız bulmaya çalıştı ama Cihat hiç birini istemedi. Dönüp de bir yan gözüyle bile bakmamıştı.

 

Annem aklıma gelince neden apar topar gittiğini hala bilmiyordum. Annemin peşine adam takmaktan nefret ediyordum ama Annem inadına kafasına göre işler çeviriyordu. Adamlarından hiç biri bana bilgi vermiyordu, onda da vardı koruma.

 

 

Hepsiyle tek, tek konuşmuş ve sağlam bir şekilde tembihliyordu. Oğluma haber uçuranın kellesini alırım diye.

 

Annem ne kadar ölümden nefret etse de Racon kesmeyi severdi. Sözü dinlensin ve sadece onunla konuşalım istiyordu. Tabi ben bunu dinlemiyordum.

 

Arabaya doğru ilerlediğimiz de Polat önden gidiyordu bende onun arkasından. Eve gitmek istiyordum artık karımı görmek ve onu uyurken izlemek istiyordum. Umarım ben gidene kadarda uyanmaz. Tabi uyuyorsa..

 

 

 

 

Eve varmamıza çok az kalmıştı, "Abi dediğin dövmeciyi araştırıyorum ama bu söylediğin samanlıkta iğne aramak gibi resmen, bir yardım almalıyız," dediğin de bakışlarımı direk gözlerine çıkardım.

 

"Kimden?" dediğim de bir süre bana baktı ve sonunda konuşmaya başladı.

"İnci'den abi," dedi.

 

"Yani yenge İnci ile arkadaşlar ya o yüzden dedim," diye ekledi.

 

"İyi düşünmüşsün ama bunu nasıl soracağız ki ona?" dediğim de gülümsedi.

 

"Bende o iş," dediğin de kaşlarımı çattım ve ona baktım.

"Sen mi o iş?" dedim ve kaşlarımı çatmaya devam ettim.

 

"Neler karıştırdığını şimdilik sorgulamıyorum ama bana neler döndüğünü açıklaman gerekiyor Polat," her kelimemin altına vurgu yapmıştım.

 

 

Benim anlamadığımı sanıyordu ama ben her şeyin farkındayım. İnce ve Polat arasında bir şeyler dönüyordu..

 

 

Kapıyı açıp dışarı çıktığım da kapıda bizi Barlas karşıladı. Bakışlarım direk onu bulunca onunda bakışları anında beni buldu.

 

Yürümeye başladığım da korumalar kapıyı açmıştı. Barlas'a döndüm, "Çık mı?" diye sordum.

 

"Hayır efendim hala evde," dediğin de başımı salladım ve ona bakmayı son verip eve doğru adımladım. Merdivenlere geldiğim de hızlı bir şekilde çıktım ve kapı ziline bastım.

 

 

Çok beklemeden kapı ardına kadar açıldığın da karşımda çiğdemi gördüm. Hiç anlam bile veremediğim o saçma gülümsemesini yine bana gösterdi.

 

"Hoş geldiniz Timur bey," dedi.

 

"Hoş buldum Neva nerede?" dediğim de bakışlarını yüzüme çıkardı.

 

"Odadan hiç çıkmadı Timur bey," dediğin de başımı salladım ve salona doğru adımladım.

 

Solana bakmadan merdivenlere yöneldim ve birer ikişer çıkmaya başladım. Merdivenler sonunda bittiğin de kapıya varmıştım bile. Yavaş bir şekilde kapıyı açıp kendimi içeri bıraktım. Arakadan sessiz bir şekilde de kapıyı kapatmıştım.

 

 

Dolaptan geçince bakışlarımı yatağa çevirdim ve tam da tahmin ettiğim gibiydi her şey. Uyuyordu hem de deliksiz bir uykudaydı. Bir kaç adım attım yanına gittim.

 

Yüzünün olduğu yere eğildim ve yere çömeldim. Onu bu şekilde izlemeği seviyordum. Bana da iyi geliyordu.

 

Burnuma buram, buram kokusu gelmeye başladığın da başka bir kokuyu daha sezdim.

 

Bu benim şampuanım gibi kokuyordu.

 

Biraz eğildim ve saçlarını kokladım. Geri çekildiğim de dudaklarım kıvrıldı. Evet bu benim şampuanımdı.

 

Şampuanım ona çok yakışmıştı.

 

Kendim kullanırken bu kadar güzel olduğunu fark etmemiştim.

 

"Belki de sadece sende bu kadar güzel kokuyordur peri kızı," diye fısıldadım.

 

 

Çok fazla kısık bir şekilde konuşmuştum. Uyanması isteyeceğim son şeydi çünkü. Bakışlarımı yüzünde gezdirdim ve dudaklarını açık görünce neredeyse sesli gülecektim ki kendimi durdurdum. Sürekli bu şekilde uyuması beni hem gülümsetiyor hem de bir kez daha aşık ediyordu.

 

 

Bu şekilde uyuduğundan eminim ki haberi bile yoktur. Gülümseyerek onu izlemeye devam ettiğim de telefon sesim oda da duyulmaya başladı. Neva telefon sesiyle sıçramıştı.

 

"Sikeyim senin telefonu?" dediğim de direk ayağa kalktım ve cebimdeki telefonu alıp kapattım.

 

Ne yazıl ki geç kalmıştım kapanmakta.

 

"Timur," dediğin de ona baktım.

 

"Ne zaman geldin," dediğin de gözleri yarı açık yarı kapalıydı.

 

"Yeni geldim," dedim ve gülümsedim.

 

Hiç bir şey söylemedi ve gözlerini yine kapattı. Galiba uyuyacaktı. Saat'e baktığım da ezanın okumasına bir saat kalmıştı. Bir saat daha uyusa sorun olmazdı.

 

 

Onu ne kadar çok izlemek istesem de biraz daha dinlenmesini istiyordum. Yiğit'in kazasından dolayı baya yorulmuştu. Olaylar ve yaşananlar ona ağır gelmişti görebiliyordum. Birde bu kafe işi onu üzmüştü.

 

Geri alacaktım kafeyi onun elinden. Zaten bir sürür mekanı var ve ihtiyacı da yok o kafeye. Neva'nın haberi olmadan kimin aldığını öğrenmeli ve alan kişinin elinden almalıydım. Şerefsizi şu sıralar çok fazla boşlamıştım.

 

Kafeyi sattığından haberim bile olmamıştı. El altından nasıl satıysa şerefsiz.

 

 

Üzerimi değiştirmek için dolaba yöneldiğim de Neva'nın diğer tarafa yönünü çevirdiğini görmüştüm. Üzerimdeki kanlı gömlekten kurtulmalıydım bir an önce. Neyse ki Neva fark etmemişti ki zaten gözlerini uykudan açamamıştı. Barlas doğru söylüyormuş demek ki kafe de yorulmuş olmalı..

 

Üzerime rahat bir şeyler geçirdiğim de arkama döndüm ve Neva'yı hala uyurken görünce gülümsedim.

 

"Uykucu.."

 

Hayatım da ilk kez onun kadar uyuyan birine rastlıyorum. Uyuması güzel bir şeydi, benim yerime de uyuyordu artık.

 

 

Neva'yı daha fazla rahatsız etmemek asına arkamı döndüm be odadan çıktım. Merdivenlere doğru yürüdüğüm de evin fazla sessiz odluğu aklıma geldi. Dicle galiba Annem yok diye eve gitmişti. Şu sıralar onda da vardı bir tuhaflık ama hala çözememiştim.

 

 

Aşık oldu desem, kime aşık olacak ki?

 

 

"Ne aşkı be?" diyerek sinirlendim.

 

"Aşık falan olmak yok ona otursun evde," dediğim de merdivenleri inmeyi bitirmiştim.

 

 

Asya salona girdiğin de göz göze gelmiştik. Galiba yemek masasını silecekti elinde bez vardı.

 

 

"Timur bey, engin bey bugün bir şeyler getirdi ama siz olmadığınızdan ben aldım mutfakta getireyim mi?" dediğin de neşeli bir şekilde söylemişti.

 

 

Bu kozdan bu enerji hiç gitmiyor galiba. Çiğdem'e göre gayet iyi bir enerjisi vardı.

 

 

"Olur bir bakayım, Neva'nın iğnesini de getir," dediğim de başını salladı.

 

Arkasını döndü gidiyordu ki sesimle durdurdum.

 

 

"Asya, bana da çay getir," dediğim de Asya yüzüme bakıyordu.

 

"Bugünü oruçlu değil misiniz?" dediğin de aklım başıma gelmişti.

 

"Unutmuşum sen diğerleri getir," dedim ve Asya başını sallayıp salondan çıktı. Koltuğa doğru yürümeye başladım. Cebimdeki telefonumu da elime aldım ve kilidi açıp ekrana baktım.

 

Uğur evrak atmış mı diye bakmaya başladım. Ama atmamıştı ve rahattım. Telefonu geri kapattığım da Asya Salon'a girdi.

 

 

Yanıma geldi, "Buyurun efendim," dediğin de gülümsemişti.

 

"Teşekkür ederim," dediğim de başını salladı.

 

 

Elindeki poşeti aldım ve içindekileri çıkardım, Yüzükleri kutusuyla masaya koydum. Cihazı içinden çıkardım.

 

"Asya şırınga var mı?" dedim.

 

"Var efendim getireyim mi?" dediğin de başımı salladım.

 

Arkasını döndü ve mutfağa doğru gitmeye başladı. Cihazı inceliyordum. İlacı nereden koyacağıma bakıyordum.

 

"Galiba buradan koymam gerekiyor," dediğim de cihaza bakıyordum.

 

 

Neva için almıştım bunu sürekli iğneyi yanında götürmesine gerek kalmıyordu. Bununla sürekli yanındaydı zaten ihtiyacı olduğu zaman cihaz hallediyordu. Neden şimdiye kadar bunu almadığını merak ediyordum.

 

 

"Buyurun efendim," diyen Asya'nın sesiyle başımı kaldırıp ona baktım.

 

Elindekini aldım ve masaya koydum.

 

"Teşekkür ederim Asya," dedim.

 

"Yemekte Ne var?" diye ekledim.

 

"Domates çorbası, karnıyarık, yaprak sarma, köfte, içli köfte, salata ve tatlı," dediğin de başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Hepsini ikiniz yaptınız değil mi?" dediğim de yüzüme baktı.

 

"Hayır efendim Çiğdem saat beş gibi çıktı ve çoğunu ben yaptım," dedi ve şaşırmama neden oldu.

 

"Yani doğru mu anladım hepsini sen yaptın?" dediğim de başını salladı.

 

"Evet efendim, ben yaptım sadece çiğdem satma sararken yardım etti," diye açıkladığın da ona baktım.

 

"Kaç tabak koyayım efendim, misafiriniz var mı?" dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Yok Neva ben," dedim sakince.

 

Başını sallayıp gitmek için arkasını döndü ve yanımdan ayrıldı. Sofrayı hazırlaması gerekiyordu artık akşam olmak üzereydi. Cihazla işim bittiğin de kutusuna geri koydum ve Neva inince ona takacaktım.

 

 

Onun için bu cihaz gerçekten veli nimet gibi bir şeydi. Şeker hastalığı onu çok etkiliyordu, ve sürekli de yükselmesine neden olacak şeyler yapıyordu. Mesela tatlı yemesi yasak ama o bulduğu ilk fırsatta yiyor. Eminim şu an uyanık olsaydı kesinlikle mutfaktan aşırırdı.

 

Gülümseyerek arkama yastığım da saatin geçmesini bekliyordum. Asya da masayı yavaş yavaş hazırlıyordu. Az kalmıştı artık ezana ve ben bugün acıktığımı hissediyordum.

 

 

Telefonum titrediğin de bildirim geldiğini anlayınca telefonu elime aldım ve ekrana baktım. Ekran da Yiğit'in numarası görüyordu.

 

Mesajın üstüne tıkladım ve okumaya başladım.

 

"Abi kazadan bir haber var mı? Beni buraya getirdin ama nedeni bilmek istiyorum, Ezgi'nin durumu da artık iyi ve Sadece Erim biraz daha kalması gerekiyor, ne zaman döneceğim ben," yazısını okuyunca derin bir nefes çektim ve dudaklarımdan geri üfledim.

 

 

Mesaj yerine tıkladım ve yazmaya başladım.

 

"Ben gel diyene kadar kalmak zorundasınız, bu ailen ve senin için en iyisi olacak Yiğit, ben gel diyene kadar o hastanede başka kimlikle kalmaya devam edeceksiniz, sakın benden habersiz bir şey yapma!" Yazdım ve gönderdim.

 

 

Cevap gelmesini bekledim bir süre ve telefon titreyince ekranı açtım.

 

"Tamam abi sen nasıl istersen," dediğin de sıkıldığını ve orada tek başına olmaktan bunaldığını biliyordum ama bir süre daha bu şekilde girmek zorundaydı.

 

Hepsinin iyiliği ve sağlığı için hastanede kalması gerekiyordu. Ezgiyi kaçırdığı için Ezgi'nin ailesi Yiğit'in peşindeydi. Kazayı da o şerefsizler yapmış. Onları buradan sürmek için biraz zamana ihtiyacım varsı ve o zamanı da kendime yaratmak zorundaydım.

 

 

Saat'e baktığım da Ezanın okunmasına yirmi dakika kaldığını görünce yavaş bir şekilde ayağa kalktım ve merdivenlere doğru yürümeye başladım. Neva'yı uyandırmalıydım artık. Yemek yemesi gerekiyordu.

 

 

Odaya geldiğim de kapıyı açıp içeri girdim kapıyı da kapatmamıştım. Bir kaç adımda yatağın olduğu yere gelmiştim. Neva hala bıraktığım gibiydi uyuyordu.

 

Yatağın diğer tarafına dolaştım ve yüzünü gördüm. Yine ağzı aralık bir şekilde görünce güldüm. Sesli gülmüştüm hem de.

 

Ama uyanmamıştı ki.

 

Yatağa biraz eğildim ve yüzüne gelen saçları geri ittirdim.

 

"Neva, uyan güzelim," diye seslendiğim de hiç kıpırdamadı. Elimi yüzünde gezdirdiğim de tekrar seslendim.

 

"Neva, uyanma vakti," dediğim de açık olan ağzını kapatmıştı.

 

"Hadi güzelim uyan, acıktım ben," dediğim de ofladı.

 

"Beş dakikacık daha," dediğin de uykusuna devam etmişti.

 

"Hadi güzelim kalk artık yeterince uyudun," dediğim de ofladı ve bir gözünü açıp bana baktı.

 

"Beş dakika dedim Allahtan yani tepemde hemen saat gibi ötmeye başladın," dediğin de açık olan gözü de kapanmıştı.

 

"Neva," dediğim de ofladı başını yerden kaldırdı.

 

Oturur pozisyona gelince bana baktı baktı be kaşlarını çattı.

 

"Sabah sabah, ne bu acele anlamıyorum açsan ye beni be diye bekliyorsun ki," diye söylenerek battaniyeyi ittirdi ve ayağa kalktı.

 

Neredeyse yere düşüyordu ki son anda tuttum.

 

Gözleri beni buldu, "Hızlı kalktım ya," dediğin de kendini açıklıyordu ama ben zaten hızlı kalktığını biliyordum.

 

"Sabah değil akşam, ayrıca sensiz yemek yemem ve sen olmadan orucumu da açamam," dediğim de yüzümü inceliyordu.

 

"Olsun beklemeseydin keşke," dediğin de gülümsedim.

 

"Beklerim.."

 

Gülümsemesi dudakların da genişledi ve hala onu tutuyordum. Beni bırakta dememişti. Bende bırakmamıştım.

 

 

Bir kaç saniye sonra aklına gelmiş olmalı ki kendini toparladı ve bırakmam için bana baktı. Bende ona bakarak ellerimi ondan çektim.

 

 

"Sen bugün beni hiç aramadın?" dediğin de bana bakıyordu.

 

"Hem de hiç," diye de ekledi.

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı, "Evet biraz geç aradım ama aradığım da sen uyuyordun," dediğim de telefonunu arıyordu.

 

 

"Telefonunu sonra ara Neva hadi elini yüzünü yıka da aşağıya gel," dediğim de başını salladı.

 

Arkasını dönerek lavaboya girdi ve kapıyı kapattı. Bende daha fazla bakmayı bırakıp arkamı dönerek odadan çıktım..

 

 

Salona indiğim de Asya masayı hazırlamış ve bizim gelmemizi bekliyordu beni görünce duruşunu düzelti.

 

Masaya doğru ilerlediğim de Biraz geri çekildi ve masaya geçmem için yol açmış oldu.

 

"Neva hanım için ayran yaptım efendim, size ne koyayım?" diye sordu.

 

"Bende ayran alayım," dediğim de başını salladı ve ayranları bardaklara doldurmaya başladı.

 

İşi bittiğin de kenarda bekledi galiba Neva'yı bekliyor ve bir şey isteyip istemediğini soracaktı.

 

Çok beklemeden merdivenlerde göründü Neva ve Asya hemen ona baktı. Asya'nın Neva'yı sevdiğini biliyordum. Aynı şekilde Neva da Asya'yı seviyordu.

 

Bakışlarımı Neva'ya çevirdiğim de gülümseyerek masaya doğru geliyordu. Eliniz yüzünü yıkamış saçını da topuz yapmıştı. Masaya geldiğin de karşıma oturdu ve Asya'ya gülümsedi.

 

"Bir şey istiyor musunuz efendim," dedi Asya.

 

Neva sofraya baktı ve yok yok dermiş gibi incelemişti.

 

"Teşekkür ederiz canım ama bu kadar şeyle bir ordu doyar," dediğin de gülmüştüm.

 

"Çok mu olmuş?" dedi Asya utanarak.

 

"Hayır, utanmana gerek yok sadece şaka yapmıştım," dedi ve gülümsedi.

 

Asya da gülmek ve gülmemek arasında gidip gelmişti.

 

"Ellerine sağlık her şey çok güzel görünüyor sen yedin mi?" diye Sordu Neva.

 

Asya başını hayır anlamında sağa sola salladı.

 

"Hayır efendim orucu açacağım bende şimdi," dediğin de ona izin vermemizi bekliyordu.

 

"Sen gidebilirsin Asya," dediğim de Asya bana baktı başını eğdi ve geri çekilip arkasını dönerek gitti.

 

Neva bana bakmadan yaprak sarmadan eliyle alıp direk ağzına götürdü.

 

"Seviyorsun değil mi?" dediğim de şişmiş yanaklarıyla bana baktı.

 

"Evtıı hmde çk," dediğin de ağzındaki dolma ile konuşunca ne söylediği tam anlaşılmıyordu.

 

Ağzındaki bitirdi, "Evet hem de çok seviyorum," diye tekrarladığında gülümsemiştim.

 

"Görebiliyorum," dediğim de Saat'e baktım. Ezanın okunmasına bir kaç dakika kalmıştı.

 

 

"Sen neden yemiyorsun?" dediğin de gülümsedim.

 

"Aaa... oruç.." dediğin de yemeği bıraktı.

 

"Özür dilerim Timur bir an için unutmuşum, kaç dakika kaldı?" diye sordu.

 

"Devam et Neva yemeğini ye," dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Bir kaç dakika kaldı," diye ekledim.

 

Başını salladı ve beklemeye başladı. Bekleme ye dememe rağmen yine de devam etmiyordu gülümsedim ve onu izledim.

 

Gözleri sarmamaya kayıyordu ve gözünü oraya sabitlemekten de geri duramıyordu.

 

Ezan okumaya başladığın da Saat'e baktım ve bekledim buradan okunduğunu duymam imkansız olduğu için biraz daha bekleyecektim.

 

"Hadi başla artık," dedim nazik bir şekilde.

 

"Okun mu?" dedi ve gözlerini gözlerime dikti.

 

"Evet hadi" dediğim başını salladı.

 

Dolmaya uzandı yine ve alıp ağzına attı. Diğer yemeklerden yemeyecekti galiba bugün..

 

 

 

"Ayy.. yemin ederim şiştim, sarma çok güzel olmuş," dedi Neva ve eliyle karnını tutuyordu.

 

"Görebiliyorum," dediğim de karnına bakınca o da eğildi ve yanakları anında kızardı.

 

"Bakma," dediğin de karnını saklıyordu.

 

 

Kahkaha artığım da bana bakıyordu ama ben gülmememi durduramamıştım. Onun beni istemeden güldürebilmesini çok seviyordum.

 

"Ya niye gülüyorsun," dediğin de kaşlarını da çatmıştı.

 

 

"Tamam gülmüyorum," dediğim de bile gülüyordum.

 

"Ya.. Timur.."

 

Kendimi toparladım ve ona baktım.

 

"Tamam sevgilime gülmeyeceğim," dediğim de gülümsedi.

 

"Mümkünse gülme," dediğin de başımı salladım.

 

"Tamam sevgilim," dediğim de Asya gelmişti.

 

"Doydunuz mu efendim," diye sordu kibarca.

 

"Evet Asya doyduk topla istersen sende," dediğim de Neva ile masadan kalktık.

 

"Asya benim çayı getirir misin?" dediğim de Neva şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

 

Galiba bu kadar kibar konuşmamı o bile beklemiyordu..

 

"Olur efendim, Neva hanım siz de ister misiniz?" dediğin de Neva başını salladı.

 

"Olur bende içerim," dedi.

 

"Asya bugün aldığım çay için olan hapı da getir yanında," dediğim de Neva baktı.

 

"Ondan mı aldın," dedi Neva.

 

Başımı salladım, "Evet ondan aldım, ne oldu niye öyle bakıyorsun?" diye sordum.

 

"Pek sevmiyorum da kullanmıyordum," dediğin de anladım der gibi ona baktım.

 

"Tamam o halde içmezsin," dediğim de başını salladı.

 

"Sana başka bir şey daha aldım," dediğim de bakışları hemen beni buldu.

 

"Ne aldın?" dedi meraklı çıkan bir ses tonuyla sormuştu.

 

"Gel," dediğim de elini tuttum ve koltuklara doğru götürdüm.

 

Koltuğa geldiğimiz de onu oturttum ve masanın üzerindeki cihazı aldım. Neva elime baktı ve yüzünü buruşturdu.

 

"Ben bunu sevmiyorum neden aldın ki?" dediğin de elimdeki cihazla ona bakmaya devam ettim.

 

"Neden?" diye sordum.

 

"Belli oluyor ve herkes görüyor, o yüzden kullanmıyordum," dediğin de başımı salladım.

 

Yanına oturduğum da gözlerini benden çekmemişti.

 

"Aldın madem bunu kullananayım bari artık," dediğin de gülümsedim.

 

"Bu senin için daha rahat sürekli yanında iğneyle dolaşmak zorunda kalmıyorsun Neva," dediğin de başını salladı.

 

"Evet ama işte," dedi.

 

"Aç bakalım karnını," dediğim de bana baktı.

 

"Ben yaparım ki," dediğin de güldüm.

 

"Sen yapamazsın ki," dediğim de kızar gibi bana bakmıştı.

 

"Yaparım tabi ki de," dediğin de kaşlarını çatmıştı.

 

"Tamam bu seferlik ben yapayım," dediğim de biraz düşündü ve kabul etmiş olmalı ki başını salladı.

 

"Tamam ama bu seferlik ama ," dediğin de başımı salladım.

 

 

Tişörtünü sıyırdığın da biraz eğildim ve tam göbeğinin yan tarafından yerleştirdim. Bakışlarımı ona çıkardığım da, "Acıdı mı?" Ye sordum.

 

"Hayır iyiyim," dediğin de geri çekilmiştim. İşim bitmişti cihazı eşofmanına takmak kalmıştı onu da kendisi yapabilirdi.

 

 

"Teşekkür ederim," dediğin de gülümsedim.

 

"O ne peki?" diye sorduğun da masaya baktım yüzük kutusunu gördüm. Kutuyu elime aldım ve içine açarak ona gösterdim.

 

"Bunlar yüzük.." dedi ve bakışlarını yüzüğe bakmaya devam etti.

 

"Evet bizim yüzüklerimiz," dediğim de başını kaldırdı.

 

"Bizim mi?" diye sordu şaşkın bir şekilde.

 

"Evet.." dediğim de yüzüklere bakıyordu.

 

"Ama gerek yoktu," dediğin de kızmıştım.

 

Gerek mi yoktu?

 

Geç bile kalmıştım..

 

"Ver elini takayım," dediğim de tereddütle yüzüklere bakıyordu.

 

En sonunda pes etmiş olmalı ki elini bana uzattı. Sol yüzük parmağını küçük olan yüzüğü taktım. Tam parmağına uygun yaptırmıştım. İçlerinde isimlerimiz yazıyordu bilerek öyle yaptırmıştım.

 

 

"Ne kadar ki bunlar?" dedi.

 

"Önemi yok," dediğim de Bakışlarını benden çekti ve Salona giren Asya'ya bakıyordu.

 

Diğer yüzüğü de kendi parmağımı geçirdim ve önüme dönerek çayımın gelmesini bekledim. Sabahtır çay içmediğim için sinirlerim zaten gerilmişti..

 

"Teşekkür ederiz canım," dedi Neva.

 

Asya çayları önüme bıraktı ve ilacı da Neva'nın önüne koydu.

"Afiyet olsun efendim," diyerek geri çekildi ve gülümsedi.

 

"Başka bir isteğiniz var mı?" diyerek bize baktı.

 

"Yok şimdilik," dediğim de başını salladı ve geri çekilip yanımızdan ayrıldı.

 

Çayı elime aldım ve bir yudum içtiğim de kendime gelmiş gibi hissetmiştim..

 

 

Çay içme işini de bitirmiştik ben galiba tamı tamına 6 bardak çay içmiştim. İyi gelmişti ve yorgunluğumu almıştı. Neva'nın esnemesiyle ona tuhaf bir şekilde bakmaya başladım.

 

 

"Şaka yapıyor olmalısın?" dediğim de anlamadığı için öylece bana baktı.

 

"Anlamadım?" dediğin de ona bakıyordum.

 

"Uykun mu geldi?" dediğim de başını salladı.

 

"Kafede çok yoruldum bugün," dediğin de biliyordum ama neden yüne uykusu gelmişti onu anlamıyordum.

 

"Ben uyuyayım bari," dediğin de ayağa kalktı ve gidiyordu ki aklına bir şey gelmiş olmalı ki durmuştu.

 

"Sen uyuyamayacak mısın?" dediğin de onunla gitmemi istiyordu sanırım.

 

"Geleceğim şimdi," diyerek onu önden yollamıştım.

 

Benim henüz uykum yoktu ve Neva da uyusun istemiyordum ama uykusuna düşkün olduğu için bir şeyde diyemiyordum. Kendimi koltuktan soyutladığım da üst kata çıkmak için merdivenleri tırmanmaya başladım..

 

 

 

 

 

 

Neva. 

Timur'un hediyesini elimde tutmuş ve onu bekliyordum beni önden göndermesi de iyi olmuştu. Onun hediyesini vermeyi unutuyordum sürekli üzerinden ne baya geçmişti.

 

"Of.. Nerede kaldı bu ya?" diyerek kendi kendime söylenmeye başladığım da kapının açıldığını görünce kendimi toparladım ve ona baktım. Gözleri direk beni buldu, "Neden ayaktasın?" diyerek arkasından kapıyı kapattı.

 

"Seni bekledim," dediğim de gözlerinde ki değişimi anlayamamıştım.

 

"Neden beni bekledin ki? uyusaydın sen," dediğin de tam karşım da durmuştu.

 

Başımı kaldırıp ona baktığım da gözleri bir saniyeliğine dudaklarıma kaydı ve sonra tekrardan gözlerime çıkardı bakışlarını.

 

"Ne saklıyorsun arkanda ?" dediğin de kaşlarıyla arkamı işaret etmişti.

 

Elimi arkamdan çektim ve biraz yukarı kaldırıp arabayı ona uzattım. Gözleri beyaz arabaya takıldı ve bir süre öylece oyuncak arabaya baktı.

 

"Bu senin hediyen doğum günün de verecektim ama işler karışınca bir türlü veremedim." diyerek ona baktım.

 

O ise sesini bile çıkartmamıştı.

 

"Ne oldu beğenmedin mi?" diye sordum.

 

Anın da modum düşmüş ve üzülmüş bir şekilde ona baktım. Elimde ki arabaya uzandı ve eline aldı.

 

"Bunu yeni mi aldın?" dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Hayır yeni almadım benimdi," dediğim de şaşkınlığını gizleyemiyordu.

 

"Senin miydi?" dedi.

 

Başımı salladım ve gözlerimi ondan çekmeden Timur'u izlemeye devam ettim..

 

"Beğenmedin değil mi?" dediğim de sesim çok kötü çıkıyordu.

 

"Hayır beğendim ama," dediğin de ona baktım.

 

"Aması ne?" diye sordum.

 

 

Hiç bir şey söylemeden öylece beni izledi bir süre.

 

"Neyse çok saçmaydı zaten," diyerek elindeki arabayı çekip aldım ve önünden geçip gidecektim ki beni Tuttu.

 

"Hayır saçma falan değil çok güzel, çok beğendim," dedi ve gülümsedi.

 

"Gerçekten mi?" diye sorduğum.

 

Başını salladı, "Evet gerçekten," dediğin de gülümsedim.

 

 

"Sevindim," diyerek gözlerinin içine baktım.

 

"Zengin birine ne verilirdi bilmiyorum aklıma bir yek bu geldi, saçma olabilir ama hep bununla oynadım, babam ekimden düşürmediğimi söylüyordu," dediğim de eyle ilgili bir şeyler hatırlamıştım.

 

Bunu nasıl hatırladığımı bile bilmiyordum. Gözlerini benden çekmeden öylece beni izledi.

 

"Uyuyalım mı?" diye sorduğum da başını belli belirsiz salladı.

 

"Uyuyalım," dediğin de gülümsedim.

 

Yatağa doğru adımladığım da evde kimse yoktu ama ben yine de Timur ile uyumak istiyordum. Ona sarılıp uyumak yorgunluğumu alıyordu. Yatağa girdiğim de Timur elindekini çekmeceye koydu ve geri çekilip bana baktı.

 

Soluma geçerek yatağa doğru ilerledi ve battaniyenin altına girdi. Bakışlarını benden çekmeden kafasını yastığa yasladı ve bana baktı.

 

 

"Hadi," dediğin de bende onun gibi başımı yastığa koyup yönümü ona çevirdim.

 

"İyi geceler," dediğim de gülümsedi.

 

"İyi geceler güzelim," dediğin de bu sefer de ben gülmüştüm.

 

 

Gözlerimi kapattığım da onun kokusunu alabiliyordum. Çok güzeldi..

 

Hastane beni fazlasıyla yorduğu için uykuya dalmam uzun sürmeyecekti biliyorum..

 

Burnuma gelen deniz kokusu gittikçe artmaya başladığın da kendimi iyice mayışmış bir şekilde hissettim ve uykuya daldım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gözlerimi açtığım da yatakta tek başımaydım. Ne ara sabah olmuştu ki? Gözlerimi ellerimle ovuşturdum ve bir kaç kez de açıp kapattım. Odaya baktığım da gerçekten de boştu. Timur ne zamandır uyanmıştı ki?

 

Kendimi yataktan ayırdığım da lavaboya doğru ilerledim. Gözlerim açılmakta zorlanıyordu ama kapıyı yavaş bir şekilde açtığım da bir şeye çarptım.

 

"Off.." diye başımı tuttum.

 

Gözlerimi tamamen açtığım da Timur'u gördüm.

 

"Çok hızlı çarptın Neva, bir bakayım," dediğin de elini alnıma uzatmıştı.

 

"Sen ne zaman uyandın?" diye sordum uyku sersemi.

 

"Oldu baya," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Bir şey görünmüyor ama elini yüzünü yıka da biraz buz koyalım," dediğin de güldüm.

 

"Merak etme, o kadar acımıyor bir şey olacağını sanmıyorum," dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Emin misin?" diye sorduğun da başımı evet anlamında salladım.

 

"Tamam o zaman ben aşağıdayım gel de kahvaltı yapalım," dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

"Oruçlu değil misin?" dediğim başını sağa sola salladı.

 

"Maalesef orucu bozdum," dediğin de anlamadığım ona baktım.

 

"Nasıl bozdun?" dedim.

 

"Az önce gece yediklerimi çıkardım," dediğin de ona baktım.

 

"Neden? Ne oldu?" dedim hemen.

 

"Bilmiyorum istemeden yemiştim, zaten son günlerdi onu da tutamayacakmışım demek ki," dedi gözlerini benden çekmeden.

 

"Miden hala bulanıyor mu?" dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Hayır iyiyim, alt katta seni bekliyorum ben," dediğin de başımı salladım.

 

Bir şey söylemeden arkasından kapıyı kapattım ve direk kendimi lavaboya attım..

 

Son olarak yüzümü de yıkadığım da aynadan kendime baktım. Uykumu almış dinç görüyordum. Gece cihazla uyumuştum nasıl uyudum hala bilmiyorum ya?

 

Gözlerimi aynadan çekip kapıya doğru yürüdüm ve kapıyı açıp çıktım. Üzerimi değiştirmeyecektim rahattım bu şekilde zaten evde kimse yoktu.

 

Dicle nereye gitmişti acaba?

 

 

Merdivenleri inmeyi bıraktığım da Timur masaya geçmiş ve Asya da masıyı hazırlıyordu.

 

 

"Günaydın," dediğim de Timur'un bakışları beni buldu.

 

"Günaydın," dedi.

 

Asya'nın bakışları beni buldu, "Günaydın Neva hanım," dedi.

 

Gülümsedim ve Asya masadan çekilmişti bende Asya'nın çekildiği yere gidip sandalyeyi kendimden tarafa çektim ve oturdum.

 

"Sonunda yalınız kahvaltı yapmayacağım," diye gülümsedim.

 

"Sıkılmıştın değil mi?" dediğin de anında başımı salladım.

 

"Keşke bende seninle gece kalkabilseydim ama imkansız senin ne ara buraya gelip de yediğinden bile haberim olmuyor," dedim sakince.

 

"Biliyorum hiç kıpırdamadan uyudun," dediğin de gülümsemiştim.

 

Asya elindeki çaylar ile masaya doğru geldi ve çayları önüme bırakıp geri çekildi.

 

"Afiyet olsun efendim," dediğin de ona gülümsedim.

 

"Teşekkür ederiz," dediğim de başını salladı.

 

"Gidebilirsin Asya," dedi Timur.

 

"Tamam efendim" diyerek geri çekildi ve salondan ayrıldı Asya.

 

 

"Hadi ye artık," dediğin de başımı salladım ve tabağıma kahvaltılıklardan biraz koyup yemeğe başladım.

 

Timur çay içiyordu şu an ve galiba bir kaç parça da peynirden yedi ve yemeği bıraktı. Galiba canı istemiyordu.

 

"Yarın Arife mi?" dediğim de çayımdan bir yudum aldım.

 

"Evet, öyle diğer gün de bayram," dediğin de başımı salladım.

 

"Annen gelmeyecekti değil mi?" dediğim de başını salladı.

"Öyledir," dediğin de ona baktım.

 

"Konuşmadın mı?" dediğim de başını salladı.

 

"Konuşmadım," dediğin de anlamadan ona baktım.

 

"Neden peki?" diye sorduğum da omuz silkmişti.

 

"Bilmem," dediğin de soğuk konuşmuştu.

 

Ama bu soğuk konuşma bana karşı değildi Annesinden bahsedince böyle olmuştu.

 

Kahvaltı yapmayı bıraktığım da ona döndüm.

 

"Bence aramalısın, belki önemli bir şey oldu ve gitmesi gerekti," dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Öyle değil, bayramlarda babası ve annesiyle vakit geçiriyor uzun zamandır," dedi ve derin bir soluk alıp geri bıraktı.

 

"Anladım," dediğim de yüzümü inceliyordu.

 

"Doydun mu?" diye sorduğun da başımı salladım.

 

Sandalyeden kalktı ve benim de kalkmamı bekledi. Elini uzattığın da tuttum ve beni yönlendirmesine izin verdim.

 

"Nereye?" dediğim de gülümsedi.

 

"Asya ilaçlar," diye bağırdığın da beni durdurmuştu.

 

"Önce ilaçlar," dediğin de gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Asya koşturarak salona geldi ve elindeki tepsiyle bana doğru geliyordu.

 

Tepsiyi bana uzattığın da üzerindeki ilaçları içtim ve suyuda bitirmiştim.

 

"Teşekkürler," dedi Timur ve elimi tutup merdivenlere doğru sürükledi.

 

"Timur bekle, nereye gidiyoruz ben uykumu," aldım dediğim de merdivenlerin ortasında durmuştuk.

 

"Uyumayacağız ki?" dediğin de öylece ona baktım.

 

Uyumayacaktık madem ne yapacaktık ki üst katta?

 

 

Odanın önüne geldiğimizde eliyle kapıyı açtı ve başını bana çevirdi.

 

"Alta katları hatırlıyor musun?" dediğin de ne alt katından bahsettiğini hala anlayamıyordum.

 

"Ne?" dediğim de beni sürükledi ve biz Banyoya girmiştik.

 

Ne yapacaktık şimdi biz burada?

 

Yoksa birlikte duş mu alacaktık?

 

Duvarın önünde durdu ve beni duvara yasladı. Sanki bunu daha önce yaşamıştık biz..

 

"Ne oluyor.." dediğim de bir anda duvar oynadı ve biz Asansörün içine girdik.

 

Şimdi hatırladım, Timur'un gizli yeriydi burası doğru. Bir an için aklımdan çıkıp gitmişti. Belki de unutmuştum bilemiyorum.

 

 

"Hazır mısın?" dediğin de başımı salladım.

 

"Bu sefer en alt kata ineceğiz," dediğin de başımı salladım. Asansör yavaş bir şekilde durduğun da elimi tuttu..

 

 

Bana döndü ve gülümsedi. Bende ona gülümsedim. O yanımdayken korkmuyordum.

Onun yanında olmak bana güven veriyordu.

 

Başımı çevirdiğim de öylece kaldım.

 

"Yok artık?" dediğim de Timur'un beni izlediğine emindim.

 

"Rüyada mıyım?" diye sorduğum da gülme sesini duymuştum ama tepki verememiştim.

 

"Bu araba nasıl bir şey?" dediğim de gülümsedi ve beni arabanın olduğu yere doğru götürdü.

 

Araba normal arabalar göre biraz büyüktü ve rengi siyahtı.

 

"Bunun adı ne?" dedim ve ona baktım.

 

"Bir adı yok benim için yapıldı," dediğin de gözlerimi şokla irileştirdim.

 

"Senin için mi?" dediğim de başını salladı.

Eliyle çenemden tuttu ve ağzımı kapatmış oldu. Galiba yine şoktan dudaklarımı aralamıştım.

 

"Evet benim için ve bunu da kullanmıyorum," dediğin tek kaşımı çatıp ona baktım.

 

"Nasıl ya? Neden?" dediğim de güldü.

 

"Bunu dışarı salatsam iyi şeyler olmaz," dediğin de anlamadan ona baktım.

 

"Neden?" diye sordum.

 

"Kurşun geçirmiyor Neva," dediğin de arabaya baktım.

 

"Bu mu kurşun geçirmiyor?" dedim şaşkınlıkla.

Başını salladı.

 

"İyi de bu senin işine yarar," dedim.

 

"Evet ama kullanmayacağım," dediğin de anlamadan ona baktım.

 

"Peki neden diğer yerler bomboş?" diye sordum.

 

Gözlerimi de etrafta gezdirmiştim..

 

"Uçaklar için," dediğin hızla başımı çevirdim.

 

"Ne uçağı?" dedim şaşkın bir şekilde.

 

"Üst kat alt kata iniyor ve şu gördüğün çıkıştan çıkabiliyor," dediğin de parmağı ile gösterdiğim yere baktım.

 

Gözlerim şok ili açtım ve biraz yürüdüm.

 

"Zenginlik insanı delirtirmiş demek ki," diyerek yürümeye devam ettim.

 

 

"Seni duyabiliyorum," dediğin de güldüm.

 

"Bende duy diye söylüyorum," dedim gülümseyerek.

 

"Vay anasını.." dediğim de piste bakıyordum.

 

"Bu ne?" dediğim de Timur'a bakmıştım.

 

"Pist," dediğin de şaka yapıyorsun dersin gibi bakmıştım.

 

"Timur burası nasıl böyle oldu?" dediğim de bir kaç adım atarak tam sağımda durdu ve biraz eğildi.

 

"Ben istersem her şey olur," dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Burası tam olarak neresi?" dediğim de güldü.

 

"Neresi derken güzelim?" dediğin de gülümsedi.

 

"Yani şu an en alt kattayız ya, of kafam karıştı benim," dediğim de piste bakmıştım.

 

Arkama döndüm ve gözlerime inanamadım ev yoktu ki?

 

"Ev nerede?" diye sordum şaşkınca.

 

"Üstte," dediğin de ona baktım.

 

"Müthiş," dediğim de uzunca olan ağaçlara bakmıştım. Arkamda ağaçlar varmış ve ben hızlıca buraya gelimce arkamı görmemiştim.

 

 

"Burası çok güzel," dediğim de Nefesini yakınımda hissedince ürperdim ve başımı çevirdim. Bakışları bende ve hafif eğilmişti.

 

"Beğenmene sevindim," dediğin gülümsedim.

 

"Zengin olduğun kadar da zekiymişsin," dediğim de kahkaha atmıştı.

 

"Demek zekiyim," dediğin de başımı salladım.

 

"Ben hala anlamadım ev tam olarak nerede.

 

Elini kaldırdı ve işaret ettiği yere baktım.

"Bak bu ağaçların tam arkasında kalıyor," dediğin de baktım ama bu boyla görmem imkansız ötesi bir şeydi.

 

"Göremiyorum ki," dediğim de dudakları yana doğru kıvrıldı ve, "Kucaklayabilirim istersen," dediğin başımı sağa sola salladım.

 

"İyiyim böyle," dediğim de başını salladı.

 

"Burayı neden bu şekilde yaptın ki?" dediğim de bana baktı.

 

"Öyle olması gerekiyordu," dediğin de öylece gözlerine baktım.

 

"Anladım," dediğim de ona bakmayı bıraktım ve tekrar piste döndüm.

 

Pist o kadar büyüktü ki eminim burayı yapmak için baya uğraşmışlardır. Öylece temiz havayı içime çektim. Pistin olduğu yerde ağaç yoktu ama arkam ful ağaçlar ile doluydu. Onların kokusu bile buraya geliyordu..

 

"Şimdi yol nerede?" diye sorduğum da Timur'a döndüm.

 

Meraktan ölüyordum şu an resmen her şeyi çok merak etmiştim.

 

"Evin olduğu yerde," Dediğin de ona baktım.

 

"Bura da yok yok mu?" dediğim de başını salladı.

 

"Var ama uzun sürüyor biraz," dediğin de anlamayarak ona baktım.

 

"Nasıl gideceğiz," dediğim de bana baktı.

 

"Uzak Neva bir dahakine gidelim," dediğin de başımı çevirdim ve etrafa baktım gerçekten herhangi bir yok göremiyordum ama merkata etmiştim.

 

"Gidelim mi artık?" dediğin de başımı salladım.

 

"Burası biraz serinmiş," dediğim de bakışları beni buldu.

 

"Evet o yüzden eve gidelim," dedi.

 

 

Onu onayladığım da pistten çıkmış ve geri gelmiştik. Arabanın olduğu yere.

 

"Arabaya hala anlam veremiyorum," diyerek ona baktım. Elimi tuttu ve beni yürüttü.

 

Nereye gittiğimize bakmıyordum bile.

 

"Kullanmıyorum" dediğin de bende nedeni soruyordum.

 

Tam Timur içindi güvenliydi araba ama o kullanmıyordu neden?

 

 

Durduğumuz da Asansörün düğmesine bastı ve açıldı. İçeri girince hemen kendimi kenara çektim ve çıkıntı gibi duran demirlere tutundum.

 

Asansör çalışmaya başladığın da bir an her taraf karanlık oldu ve Asansör de durmuştu.

 

"Timur," diye korkuyla adını seslendim.

 

"Buradayım sorun yok," dediğin de sesi çok fazla yakından geliyordu ama ben şu an onu göremiyordum.

 

"Bekle şimdi açacağım," dediğin de Parmağını dudaklarımda hissedince içime bir ürperdi girmişti.

 

"Timur şu an çok yanlış yerdesin," dediğim de parmağını oynattı ve dudaklarım dokunduğunu anlayınca parmağını çekmemişti.

 

Baş parmağı ile dudaklarımı okşamış ve içim de şimşeklerin çaktığını hissediyordum ama konuşamamıştım.

 

Timur'un nefesini yüzüm de hissedince içimdeki heyecanımı bastıramıyordum. Beni mi öpecekti?

 

Hem de burada?

 

"Timur," diye kısır bir şekilde fısıldamıştım.

 

 

Nefesini artık dudaklarımın üstünde hissedince gözlerimi kapatmış ve olanı bekliyordum.

 

 

Dudakları dudaklarımı buldu..

 

 

Evet şu an öpüşüyorduk ve geri çekilmemiştim.

 

Dilini ağzımda hissedince, elini de belime götürmüş ve beni kendine çekmişti. Dudaklarımız hala ayrılmamış ve öpüşmeye devam ediyorduk..

 

Nefes alamayacak hale geldiğim de geri çekildim ve gözlerimi açtığım da ışıklar anında açılmıştı.

 

 

Timur'dan kendimi çektim ve direk Asansörden çıktım.

 

Salak Neva ne diye kendini tutmadın ki?

 

Bide adamla uzunca öpüştün. Utançtan Timur'a bakmadan odaya girmiştim. Timur'un konuşmasına bile fırsat vermeden alta kata inmek için kapıyı açık bırakıp hızlı, hızlı yürüdüm.

 

Arkama hiç bakmamıştım bile. Timur'un Neva diye seslendiğini duysam bile duymamış gibi yapıp kendimi mutfağa atacaktım yoksa benimle konuşmak isteyecekti ama şu an hazır değildim.

 

Yanaklarımın alev aldığımı hissediyordum. Adama ben hazır değilim diyorum birde gidip öpüşüyordum.

 

Benimki tam bir salaklık.

 

"Bir şey mi oldu efendim," diyen Asya'nın sesiyle başımı kaldırdım. Ne ara mutfağa geldim onu bile anlayamamıştım.

 

 

"Çiğdem nerede?" diye sordum.

 

"Bugün gelmedi," dedi.

 

"Tamam puding yapalı mı?" dediğim de başını sallamıştı. Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı ve kesinlikle şu an Timur'a bakamazdım.

 

"Ben malzemeleri hazırlayayım," dediğin de başımı salladım.

 

"İyisin değil mi?" dediğin de bakışlarımı ona çıkardım.

 

"İyiyim neden sordun?" dedim ve gülümsedim.

 

"Yanakların kızarmış ateşin mi var acaba bir bakayım mı?" dediğin de yanıma geliyordu ki elimle durdurdum.

 

"Asya canım ben iyiyim, hadi canım çok fazla puding istiyor," dediğin de kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

 

 

"Canın tatlı mı istedi?" diye sorduğun da başımı salladım.

 

"Yoksa sen?" dediğin de gülümsüyordu.

 

"Yoksa ben ne?" diye sordum.

 

"Hamile misin?" dediğin de tükürüğüm boğazımda kaldı ve öksürmeye başladım.

 

"Neva hanım," dedi Asya ve su doldurup hemen yanıma geldi.

 

"Hayır değilim, adetim yeni bitti," dediğim de üzülmüş gibi bir hali vardı.

 

Bizi gerçekten evli sandığı için bunu düşünmedi normaldi ama biz o işi yapmadık ki?

 

 

Az önce daha ilk öpücüğümü almıştım ve hala utanıyordum zaten. Asya da beni öldürecekti.

 

Suyu komple içtim ve tezgaha geri bıraktım bardağı..

 

 

Pudingi pişirdiğim de kaselere dolduruyordum ve Asya'ya döndüm.

 

"Demek okumadın?" dediğim de başını salladı.

 

"Peki okumak ister miydin yani imkanın olsa üniversiteye gider miydin?" dediğin de biraz düşündü ve başını sağa sola salladı.

 

"Hayır gitmezdim, yine gidemezdim. Yağmur var," dediğin de tencereyi bırakmıştım.

 

"Doğru," dediğim de onun için üzülmüştüm.

 

Kardeşi yürüyemiyormuş ve bu beni çok üzmüştü. Kardeşine teyzesi bakıyormuş evde bakıma ihtiyacı varmış. Eniştesi ölmeden önce çok sıkıntı çekmiş sürekli teyzesine kızıp duruyormuş..

 

Mendebur adam ölmüş ve hepsi rahatlamıştı neyse ki. Kaseleri dolaba götürmeye başladığın da az olanı elime aldım ve tatlı kaşığını elime alıp tadına baktım.

 

"Imm," diye ses çıkardığım da Asya beni gülerek izliyordu.

 

"Güzel olmuş mu?" dediğin de başımı salladım.

 

"Hem de nasıl," dediğim de bir kaşık daha yedim.

 

"Ama fazla yeme, şeker kattın içine zaten kendi içinde vardı birde sen koydun," dediğin de bana endişeli gözler ile bakmıştı.

 

"Sorun yok," dediğim de mutfaktan ayrılmayı düşüyordum neredeyse mutfakta bir saatimi geçirmiştim.

 

Herhalde artık olanları unutmuştur.

 

Salona doğru adımladığım da, "Görüşürüz canım," dedim Asya'ya ve mutfaktan çıkmıştım.

 

Yavaş bir şekilde kapıdan döndüm ve salona girdim. Bakışlarımı koltuğa çevirdiğim de Timur'u elindeki telefona bakarken bulduğum da. Yavaş bir şekilde yürüdüm. Ses çıkarmadan ilerlemiştim ki Timur fark etmesin diye.

 

Karşıda ki koltuğa geçmez üzereydim ki sesiyle olduğum yerde durdum.

 

"Buraya gel," dediğin de ona bakmıştım.

 

"Neden?" dedim pat diye.

 

"Elindeki ne ona bakacağım," dediğin anlam veremeden yanına doğru adımladım.

 

 

"Nesine bakacaksın ki, alt tarafı puding" dediğim de telefonunu kenara atmış ve benim yanına gitmemi bekliyordu.

 

Önünde durdum ve kaşlarıyla koltuğu işaret ettiğin de oturarak kaseyi ona gösterdim.

 

"Bak işte puding" dediğim de baktı ve sonra da gözlerini bana çıkardı.

 

"Tadına bakacağım," dediğin de gözlerim açıldı.

 

"Neyin?" dediğim de dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

"Puding 'in," dediğin de Alay eder gibi söylemişti.

 

Ben az önce kendi ağzımda Asansör de yaşadığımız şeyi hatırlattım değil mi?

 

Allah beni kahretmesin inşallah..

 

 

Pudingden bir kaşık uzattım ve ağzına atıp tasına baktı. Bakışlarını benden çekmedi, "Güzel ama tatlı, o yüzden bırak onu masaya hadi," dediğin de kaşlarımı çattım.

 

"Asla, o benim," dediğim de kaseyi ondan uzaklaştırdım ve ayağa kalkıp bir kaşık alıp ağzıma arttım.

 

"Neva ver şunu," dediğin de o da ayağa kalkmıştı.

 

Başımı sağa sola salladım ve kaseyi yine ondan uzaklaştırdım.

 

"Çok azıcık daha," dediğim de kızarak bana baktı.

 

"Alayım Neva," dediğin de elini bana uzatmıştı.

 

Kaşlarımı hayır anlamında kaldırdım ve cıkladım. Vermeyecektim bir kaç kaşık daha yesem ne olacaktı sanki.

 

Bir asım aramıştı ki kapının zili çalınca durmuş ve o tarafa bakmıştı. Tekrar gözlerini bana çevirdiğin de içimden ki geldiyse şükrettim.

 

Gülümseyerek, "Kapıya bak istersen gelen kişiyi bekliyordun sanırım," dedim ve sırıttım.

 

"Hı hı evet bekliyorum ama," dediğin de ona bakmıştım kaseyi bir anda elimde çekti ve masaya bıraktı.

 

 

"Ama ya.." dediğim de elimi tuttu ve beni de arkasından sürükledi.

 

Ben ne yapacaktım bununla bilmiyorum beni sürekli peşinden oradan oraya sürüklüyordu.

 

Dudaklarımda ise öpüşmeden kaynaklı olmalı zonkluyordu ve galiba biraz da kızarmışlardı..

 

Kapıya geldiğimiz de kapıyı yavaş bir şekilde açtı ve Timur'un suratı anında değişti..

 

Gelen kişiye baktığım da Dedesini görünce şaşırmıştım.

 

Beden gelmişti ki buraya?

 

"Annen nerededur ?" dediğin de bakışlarımı Timur'a çıkardım.

 

"Burada değil, Trabzon'da" dedi sakince Timur.

 

"Orada değildur ," dediğin de bir sessizlik oluşmuştu.

 

"Ne demek değil?" dedi Timur.

 

"Değil diyirim değil, orada değildur ha dünürle konuştum orada değilmuş ," dediğin de buz kesmiş gibi olmuştum.

 

Orada değilse neredeydi?

 

Timur'un bakışların da ki endişeyi fark ettiğim de ona bakmaya devam ettim.

 

Bende şu an da Asiye hanım için endişelenmeye başlamıştım.

 

Kimseye haber vermeden nereye gitmiş olabilir ki?

 

Üstelik Trabzon'a gideceğini de söylemişti..

 

Ama neden gitmedi?

 

Ve şu an neredeydi?

 

En önemlisi de iyi miydi?...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet bir bölümün daha sonuna geldik, bölüm nasıldı??

 

Bölüm de çok uzun olmadı maalesef ki ama normale göre gayet uzun bir bölüm..

 

Bölüm de sizi on çok etkileyen ne oldu?

 

Sizce o Zarfta Ne var?

 

 

Neva ve Timur nasıldı? 🫢🫢🫢

 

 

Bu bölüm de oy sınırımız olacak. Hiç üşenmeden oy verdiğiniz için hepinize minnettarım...

 

 

Oy 1K ve yorum da 1.8 K yapalım lütfen. Zorunluluk değil rica yanlış anlaşılma olmasın..

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize çok iyi bakın ve sezon finalini de az kaldı o yüzden bu bölüm de dahil olmak üzere bölümleri iyi okuyun spoiler gizli..

 

Yazarınızdan hepinize çokça kalp ve öpücükler...🫢🫶🏻🫶🏻😘😘😘😘

Loading...
0%