Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. BEN YAPMADIM

@sinemm2611

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~~

 

 

 

 

Bölüme geçmeden önce: sınırımız buraya koyuyorum. 1k oy ve 1.9 K yorum.. inşallah sınırımız hızlı bir şekilde geçilir ve ben hafta sonu siz bir bölüm daha atabilirim...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

~~NEVA~~

 

~~26.BEN YAPMADIM ~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur'un Anlatımıyla.

 

Asansörün durmasını sağladığım da Neva paniklemişti. Bu benim istediğim şeydi zaten. Panikleyip bana sarılması.

 

"Timur," diye korkuyla bana seslendi.

 

"Buradayım sorun yok," diyerek ona yaklaştım.

 

"Bekle şimdi açacağım," diyerek Yavaş bir şekilde ona yaklaştığım da elimi uzattığım da durmak zorunda kaldım.

 

Parmağım şu an dudaklarının üzerindeydi. Hiç ses çıkarmadan onun konuşmasını bekledim.

 

"Timur şu an çok yanlış yerdesin," dediğin de gülümsedim.

 

Hem korkuyordu hem de cüretkar cevaplar veriyordu.

 

Yavaş bir şekilde baş parmağımı dudaklarında gezdirdim ve tepkisi bekledim. Nefesim ona çok fazla yakındı..

 

Nefes alıp vermem onu rahatsız ediyor muydu bilmiyorum ama aklımdan geçen şeyi yapmak istiyordum.

 

O şeker pembesi dudakların tadını gerçekten çok merek ediyordum.

 

Yavaş bir şekilde yüzümü eğmeye başladığım da, "Timur," diye fısıltısını duydum ama hiç bir şey söylemeden dudaklarına doğru yaklaştım.

 

Gözlerini kapattığını gördüğüm de dudaklarım kenara kıvrıldı ve yavaş bir şekilde benim kalın dudaklarım onun şeker pembesi dudaklarını örttü.

 

Benim için dudaklarını aralaması istediğim şey tam olarak buydu. Onun da bana karşılık vermesi işlerimi daha da zora sokmaya başladı.

 

Eliyle gömleğimi tuttuğun da dudaklarımdan bir inilti koptu..

 

 

Dilimde hissettiğim şeker pembesi dudaklar beni benden alıyordu. Kendimi ona daha fazla yakınlaştırdığım da dudaklarımız hiç bir şekilde ayrılmadan öpüşmeye devem ediyorduk.

 

Kendimi artık tamamen kaybetmek üzreyken elim beline gitti ve onu kendime iyice ona bastırdım. Dilim ile ağzında bir ritim tutmuştum.

 

Kendimi tutamamaktan korkarak geri çekilmek istedim ama yapamıyordum. Elim kalçasına doğru kaydığın da Neva geri çekildi.

 

Tam o anda Asansör açılmıştı.

 

Derin derin soluklar almaya başladığın da bana hiç bir şekilde bakmadan asansörden son hızla çıktı. Arkasından bakıp kaldım bir süre. Kendimi toparladım ve direk asansörden çıktım. Odaya girdiğim de onu odadan çıkarken gördüm.

 

"Neva bekle," diyerek hızlı bir şekilde arkasından gittim ama yetişmem imkansızdı. Seslendiğimi duydu ama yine de cevap vermedi.

 

Merdivenlere ulaştığım da o ise merdivenleri bitirmiş ve yürümeye devam ediyordu.

 

Nereye gidiyor öyle?

 

Bir kaç adımda merdiveni yarıladım ve Neva da salondan çıkmıştı. Galiba mutfağa attı kendini.

 

Salona indiğim de arkasından gitmek üzereydim ki durdum. Utanmıştı değil mi?

 

Ama bana karşılık da vermişti.

 

Ben tokat yemekten korkuyordum ama öyle olmamıştı.

 

Gülümseyerek koltuğa doğru ilerledim.

 

Koltuğa oturduğum da dudaklarım da hala onun şeker pembesi dudaklarının tadı vardı. Uzun zamandır kendimi dizginlemeyi başarsam bile bugün kesinlikle başaramamıştım.

 

Ona sevdiğimi de söylemiştim.

 

Bana karşılık vermesini beklemiyordum ama vermeseydi yıkılırdım. Benim onu öpmemi beklemişti. Hem de bunu kendisi istemişti.

 

Bunu benden beklemiyordu belki ama kötü bir tepki de vermemesi beni mutlu etmişti. Derin bir nefes aldım ve geri verip kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Hala o anın büyüsü içerisindeydim.

 

Küçücük bir kızın beni bu denli etkilemesi işlerimi her geçen gün daha da zorlaştırıyordu.

 

 

Onun suyunda kapılıp gidiyordum ve elimden hiç bir şeyde gelmiyordu.

 

Kendimi ona bıraktım, onun da bana bırakmasını beklemekten başka çarem yoktu. Neva'ya deli divane aşık olalı çok olmuştu. Artık kendimi durduramıyordum bile.

 

Kuzgun kimliğimi bile riske atmayı göze aldım. Onun için, onun yanında ve onun da benim olabilmesi için bir süre daha bilmeyecekti beni. Öğrenince benden nefret etmesinden korkuyordum.

 

 

Öğrenseydi öpmezdi değil mi beni?

 

Ne güzel onu öpmüştüm ve aklıma gelen düşünceler beni yiyip bitirecekti. Hayatım da ilk kez bir şey beni çok zorluyordu.

 

Hayatım boyunca hiç bir şeyden zorlanmayan ben, Onu gördüğümden beridir işler istediğim gibi gitmiyor.

 

Başımı salonunun kapısına çevirdiğim de onun gelmeyeceğini anlayarak telefon ile konuşmak için üst kata çıkmaya karar verdim.

 

Yavaş bir şekilde yürümeye başladığım da telefonu kulağıma götürdüm.

 

"Uğur?" diye seslendim.

 

"Buyurun Timur bey," diyerek telefonu açmıştı uğur.

 

"Bana şu Neva'nın kafesini kimin aldığını öğrenebilir misin?" diye sordum.

 

"Elbette Timur bey," dedi.

 

"Tamam senden haber bekliyorum," dedim.

 

"Emredersiniz Timur bey," dediğin de bir şey söylemedim ve telefonu kapattım.

 

Karım için o kafe çok önemliydi ve ben bunu biliyordum. Onun daha fazla üzülmemesi için orayı geri almalıydım.

 

 

Odaya girdiğim de balkona doğru yöneldim. Biraz temiz hava iyi gelecekti.

 

Akif denen şerefsiz kızına hiç bir şey bırakmamıştı.

 

Tamam babası değildi ama Neva'ya kafeyi bari verseydi. Nerede o vicdan?

 

Cebimden sigaramı çıkarıp içinden bir dal aldım. Sigarayı dudaklarıma götürdüğüm de diğer cebimden çakmağı çıkardım.

 

Sigarayı yavaş bir şekilde yaktım ve direk ciğerlerime çektim. Babam öldükten sonra bırakamadığım bir illetti. Beni bunlar sakinleştiriyordu. Neva dan önce çok fazla içiyordum ve o bu eve geldiğinden beridir azaltmıştım. Onun yanında çok nadir içiyordum. Rahatsız olmasın diyerek.

 

Bakışlarımı bahçede dolaştırdım ve sohbet eden Barlas ve Engini gördüm. Koyu sohbete dalmışlardı. Beni fark etmediklerine emindim. Onları izlemeye devam ettim.

 

 

Bir süre onlardan da sıkılınca sigaramı da bitirip atmıştım. Arkamı dönerek odaya geri girdim. Evi kendi istediğim düzenlemiştim.

 

 

Çok fazla uzak değildi şehirden am kimsenin de gelip ulaşamayacağı yer halindeydi. İstediğim zaman evime kamufle edebiliyordum olduğu yerden dolayı.

 

Kimse alt katları bilmiyordu. İlk olarak alt katları ve pisti yaptırmıştım. Benim için en iyi ev buydu.

 

Neva'nın şaşkın bir şekilde bakması beni gülümsetmişti.

 

Hala evin tam olarak nasıl düz bir yerde durduğunu anlayamıyordu.

 

 

Ama aslında düz değildi yamaçtı ev ve etrafı ağaçlar ile kaplıydı. Sadece pistin olduğu yer açıktı..

 

Odadan çıktığım da salona geri inmeye başladım. Zaten yapacakta bir şeyim yoktu Neva'nın mutfaktan çıkmasını bekleyecektim...

 

 

 

 

***

 

 

 

Neva. 

Timur ile bir kaç saniye bakıştığımız da Timur bakışlarını benden çekip dedesine baktı.

 

 

"Ne demek yok dede?" dediğin de öylece bakıp kalmıştım.

 

"Yoktur uşak sen ne anlaysun yok deyirsem yoktur," dediğin de Timur sinirlenmişti.

 

Dedesinden bakışlarını çekti Timur ve direk telefonu eline aldı.

 

Telefon ile birini aramaya başladığını gördüğüm de Annesini aradığını düşünerek ona baktım. Nereye gitmiş olabilir ki koskoca kadın.

 

 

"Abi," diyen sese baktığım da Dicle'nin bahçeye girdiğini gördüm.

 

"Neler oluyor?" dediğin de yanımıza doğru geliyordu.

 

Timur telefonu elin de tuttu, "Annem ne söyledi sana!" dedi sert bir şekilde.

 

"Ne söylemiş bana?" dediğin de merdivenlerin başında durmuştu.

 

"Kızım Annem giderken ne söyledi diyorum, Trabzon da yokmuş," dedi Timur ve Dicle'nin gözleri açıldı.

 

"Ne demek yokmuş?" dediğin de şaşkınca bakıyordu.

 

"Bana oraya gidiyorum demişti.." dediğin de sesindeki değişimi fark ettiğim de bakışlarımı direk Timur'a çıkardım.

 

"Ne yani şimdi Asiye annem orta da yok mu?" diye ortaya sordum.

 

"Haçac çekilun şurdan ayakta zor durayrum zatun" dedi Hasan bey.

 

Kenara çekildim ve geçmesini izin verdim.

 

"Abi Annem nerede?" dedi Dicle panikle.

 

"Arıyorum açmıyor," dedi Timur.

 

"Yoksa.. onu da mı?.." dediğin de gözleri dolmaya başladı.

 

"Ne onu da mı?" dedi Timur.

 

"Onu da kaçırdılar?" diyen kişi bendim..

 

"Birde ben arayayım," dedi ve cebinden telefonunu çıkardı.

 

"Ulaşılmıyor Dicle," dedi Timur.

 

Timur ve Dicle'nin korktuğunu şimdi anlayabilmiştim. Anneleri için ikisi de endişelenmeye başlamışlardı.

 

Haklılar de bende artık korkmaya başlamıştım.

 

Yoksa?

 

Gencay mı yaptı?

 

İçimden bu düşünceler ile boğuşuyordum..

 

Timur'un telefonu çalmaya başlayınca anında bakışlarımı telefona çevirdim.

 

Yusuf Dede yazısını gördüğüm de Timur Dicle'ye bakmıştı.

 

"Hasan dedem söylemiş mi?" diye fısıldadı Dicle.

 

"Bilmiyorum.." dedi Timur.

 

Telefonu yavaş bir şekilde açtı ve kulağına götürecekti ki vazgeçip hoparlöre verdi.

 

"Timur, uşağum Ha oraya da Anan yok midur ?" dedi Yusuf bey.

 

Timur ne diyeceğini bilemediği için bir süre bekledi ve en sonunda Yusuf bey tekrar konuşmaya başladı.

 

"Uşağum, ha biz celeyruk ," dediğin de Dicle de ve Timur da şaşkınlık belirdi.

 

"Ne yapaysunuz?" dedi Timur.

 

Bu adama da yakışıyor bu şekilde konuşmak.

 

Allahım içimden neler geçiriyorum.

 

 

"He duydin bizu celeyruz deyirum celeyruz," diye tekrarladı Yusuf bey.

 

"Dede be gelmesinden bahsediyorsun?" dedi Timur.

 

"Anan yoktur da, nereyedur benum kınalı kuzum," dedi Yusuf bey.

 

"Hepimiz toplandik celeyruz ha o istanbul'a," dediğin de öylece olan biteni izliyordum. Neler oluyordu şu an?

 

 

"Dede sakin olun, Annem aklı başında bir kadın. Telaş yapmayın," dedi Timur.

 

Dicle ve ben Timur'u dinliyorduk.

 

"Ne sakinu uşak, anan yoktur sen bağa sakun ol deyisin," dedi Yusuf bey.

 

 

"Dede, ben bulacağım hem annemi biliyorsun tepesi atmıştır bir şeye," dedi sakince Timur.

 

"Emin misın uşağum?" dedi Yusuf bey.

 

"Evet dede eminum," dedi Timur.

 

O evet altında hayır yatıyordu ve ben bundan emindim. Şu an sadece dedesi sakinleşsin diye yapıyordu bunu anlayabiliyorum.

 

"Tamam uşağum akşamleyin tekrar arayacağum senu," dedi Yusuf bey.

 

"Olur dede," dedi Timur.

 

Yusuf bey telefonu kapattı ve Timur bana baktı. Bende gözlerimi ondan çekemiyordum.

 

 

"Yalan söyledim," dediğin de Dicle'nin gözleri dolmuştu.

 

"Abi Annemi kaçırdılar mı?" diye sorduğun da ikimiz de Dicle'ye baktık.

 

 

"Ha kim kaçurmiş beni?" diyen ses ile üçümüz gözlerimi açtık ve Dicle'nin arkasına baktık.

 

"Ha ne oliyi burada?" diye sordu Asiye hanım.

 

Nasıl?

 

Buraya mı gelmişti?

 

 

"Anne.." diyerek Dicle merdivenlerden hızlı bir şekilde indi ve gidip Annesine sarıldı.

 

"Uşağum sakin ol da.." diyerek sarıldı Asiye hanım kızına.

 

Bakışlarımı Timur'a çevirdiğim de Annesine bakıyordu o da çok şaşkındı ve bunu bakışlarından anlamıştım.

 

Dicle geri çekildiğin de Asiye hanım kızının göz yaşlarını sildi.

 

"Niye ağladun uaşağum?" diye sordu sakince.

 

"Bana yalan söyledin Anne," dedi Dicle.

 

"Aney yalan mi söyler hiç, gidecektum ama son anda vazgeçtum, geri gelirken de ufak işim çıktu," dedi Sakince Asiye hanım.

 

Timur hala konuşmamış ve öylece olan biteni izliyordu.

 

"Hadin geçelum içeriye," dedi Asiye hanım.

 

Dicle Annesinin koluna girdi ve bize doğru yürümeye başladılar.

 

Bakışlarımı onlardan çekip kenara çekildim. Timur ise hala olduğu yerde duruyordu. Kapının tam önünde duruyordu.

 

 

"Sağa ne oldi?" dedi Asiye hanım. Dicle de abisine dikmişti gözlerini.

 

"Neredeydin?" dedi Timur.

 

Sesinde bir gariplik vardı ve ben bunun nedeni merak ediyordum.

 

"İşum çıktu dedum," dediğin de Asiye yanıma bakmaya devam ettim.

 

Ne işi olduğunu neden söylemiyordu?

 

"Ne işi Anne?" dedi Timur.

 

 

"Sağa ne oliyi? Aneyden hesap mi soraysın çekul önümden," dedi Sinirli bir şekilde Asiye hanım.

 

"Çekul ula," diye ekledi Asiye hanım.

 

Timur bir süre daha Annesinin gözlerinin içine baktı ve mecburen geri çekilmek zorunda kaldı. Asiye hanım içeri girdi ve arkasından Dicle de girdi.

 

Ben Timur'u bekledim.

 

"Hadi girelim," dedi Timur gözlerini bana çevirerek.

 

"İyi misin?" diye fısıldadım.

 

İyi olmadığını anlamıştım be onun ağzından duymak istiyordum.

 

"Bilmiyorum," dedi Sakince.

 

"Anladım," dediğim de gözlerini bana çevirdi.

 

"Teşekkür ederim," dediğin de şaşırmıştım.

 

Neden teşekkür etmişti?

 

"Yanımda olduğun için," dedi ve kaşlarını işaret etti.

 

Neyden bahsediyordu?

 

Kaçlarını tekrar eğdiğin de ve benim bakmamı sağladığın da birleşmiş ellerimize baktım. Ne zaman tutmuştum ben Timur'un elini?

 

 

Farkın da mı değildim anlamıyorum ki?

 

Gülümseyerek ona baktım.

 

"Sorun değil," diyerek fısıldadım.

 

Bir şey söylemeden elimden tutarak yürümeye başladı. Bende yanında yürüyordum.

 

Benim için yavaş bir şekilde yürüdüğünü biliyordum. Çünkü normal yürüyüşü bile benim için hızlıydı.

 

 

Salona girdiğimiz de tüm bakışlar bize çevrildi. Hasan beyin bakışlarındaki nefreti fark etmemek imkansızdı. Beni beden sevmediğini bilmiyordum.

 

Timur elimden tutarak diğer koltuğa geçmemizi sağladı. Yavaş bir şekilde yan yana oturduğumuz da Asiye hanıma baktım. Asiye hanım bana gülümseyerek bakıyordu.

 

Hasan beye bakmam bile istemiyordum adamın bakışları bile beni rahatsız ediyordu. Geçen ki karşılaşmamıza göre nefreti daha artmıştı sanki..

 

 

"Neredeydun gelun?" diye sordu Hasan bey.

 

"İşlerim vardu baba," dedi sakince.

 

"Ne işiymiş ha onlar?" diye sorduğun da kaşlarını da çatmış bir şekilde Asiye hanıma bakması beni bile rahatsız etmişti.

 

Neden kos koca kadına hesap soruyordu ki?

 

 

"Ne oldi baba? Neden soraysun?" dedi Asiye hanım.

 

 

"Gelinumun nereye gittiğinu merak edeyrum," dediğin de Asiye hanım gülümsemişti.

 

Bu adamı galiba kayınvalidem de sevmiyordu.

 

Gülümseyerek olan biteni izliyordum ki yanımda düşünceli bir şekilde oturan Timur'a baktım. Olan biteni dinlediğini pek sanmıyordum aklında başka düşünce vardı. Elimi onun elinin üstüne koyduğum da bana bakmasını sağladım.

 

 

"Ne oldu?" dedim fısıltıyla.

 

"Ne olmuş?" dedi aynı benim gibi fısıltıyla sorduğun da gülmüştüm.

 

Tabi gülmem hafif sesli olunca diğerlerinin bana bakmasını sağlamıştım ve dolayısıyla utanmıştım.

 

Onlara bakmadan başımı eğdim.

 

Ne diye sesli gülersin ki?

 

"Neden başını eğdin?" diye sordu Timur.

 

Yavaş bir şekilde başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Şey.." diye fısıldadım.

 

"Biraz sesli güldün diye rahatsız olduklarını düşündüysen yanılıyorsun," dedi Timur.

 

Diğerlerinin bizi dinlediğini anladığım da şu an gerçekten güldüğüme pişman olmuştum.

 

 

Bir şey söylemeden dudaklarımı hafif yana doğru kıvrılmasını sağladım ve Timur'a baktım.

 

 

Onun da bakışları bendeydi ve bir şey söylemedi ama bu davranışım onu kızdırmıştı görebiliyorum.

 

 

Bakışlarımı ondan çekip hasan beye baktım. Onun da sert bakışları bendeydi ve ben gerçekten artık rahatsız olmaya başlamıştım. Bu adam ben ne yapsam beni sevmeyecekti.

 

O yüzden ondan bakışlarımı çekip Asiye hanıma baktım.

 

"Siz bir şey gerireyim mi?" diyerek Asiye hanıma baktım.

 

"Sağ ol gelinum oruçluyum," dediğin de başımı sallamıştım ki Hasan beyin alay eder gibi bakışları bendeydi.

 

"Ne oldu dede? Niye karıma o şekilde bakıyorsun?" dedi Timur.

 

"Ne olsun? Oruç bilmez ramazan bilmez ha be biliy bu kız?" dediğin de utanmıştım.

 

Bir an için oruçlu olduklarını unutmuştum sadece.

 

"Allah bilur oruçta tutmazdur bu," dedi Hasan bey sesindeki Alay bariz bir şekil de ortadaydı.

 

"Sağlığı söz konusu onun, hem tutar yada tutmaz bundan sana ne?" dedi Sert bir şekilde Timur.

 

"Terbiyesuz," dedi Hasan bey.

 

Bunu Timur'a bakarak söylemişti ve bu beni rahatsız etmişti. Benim yüzümden dedesiyle arası bozulsun istemiyordum.

 

"Özür dilerim efendim bir an için aklımdan çıkmış," diyerek kendimi açıkladığım da Hasan beyin pek umrunda olduğunu düşünmüyordum.

 

"Özür dilenecek bir şey yok," dedi Timur sakince.

 

"He doğrudur gelin hanum sen değil, ha o özür dileyecek daha büyüklerinle nasul konuşacağunu bilmeyi," dedi Hasan bey.

 

Adım kadar emindim Timur asla ama asla dedesinden özür dilemeyecek. Bakışlarımı Timur'a çıkardım sakince.

 

Timur'un bakışları da beni bulunca, "Özür dileneyeceğim, o geldi benim evime ve karımla nasıl konuşacağını bilmiyor."

 

Sözlerinin üzerine Hasan bey ayaklandı ve Timur'a kaşlarını çatmış bir şekilde baktı.

 

"Ula bu uşak kime çekmiş ben bilmeyi, babasu da böyle değildu," dediğin de Asiye hanımın bakışları Timur'a çevrilmişti.

 

"Özür dile dedenden uşağum," dedi Asiye hanım.

 

"Anne.." dedi Timur.

 

Dicle de bu durumdan rahatsız olmuştu dedesine kızgın bakıyordu. Her şeyi ben başlatmıştım ama onlar dedelerine kızıyordu.

 

Tam konuşmak için ağzımı aralamıştım ki Timur'un sesiyle susmak zorunda kaldım.

 

"Özür dilemiyorum, rahatsız olan varsa gidebilir," dediğin de Hasan beyin yüzünde kıvılcımlar saçıyordu resmen.

 

"Benum buraya gelmem hata dur," dedi Hasan bey.

 

"Kesinlikle en büyük hatan bu," dedi Timur.

 

Asiye hanım oğluna kızgın bir şekilde bakmıştı ama onun da bu durumdan rahatsız olduğunu biliyordum. Timur'a kızıyormuş gibi yapıyordu ama aslında o da Hasan beyden pek haz almadığı belli oluyordu.

 

 

 

Hasan bey kızgın bir şekilde bakmayı bırakıp arkasını dönerek salondan ayrıldı. Üzüldüğünü hissetmiştim. Kimse ondan gitmesini istemiyordu ama inadına yapar gibi sürekli buraya gelip ağzına geleni söyleyip gidiyor.

 

"Neden öyle yaptun?" diye sordu Asiye hanım.

 

"Anne gerçekten sıkıldım bu adamdan," dediğin de Asiye hanım kızgınlıkla bakmıştı.

 

 

"Adam değul deden!" dediğin de Timur'u uyarıyordu.

 

"Tamam birbirunuze bir türlü ısınamaysunuz bileyrum ama o deden," dediğin de deden kelimesine vurgu yapmıştı.

 

"Kimse benim karımın be yaptığına karışamaz."

 

"Karışamaz uşağum ama sende az tadlu dillen söylesen olmiyi mi?" dediğin de Timur'dan bir cevap bekliyordu.

 

"Olmiyi Ana olmiyi," dediğin de şaşkında ona baktım.

 

"Ha yeter daa.. Bu dede ha bunun kendune yok hayru," dedi Timur.

 

" Ağabeyim doğru söyler," diyen Dicle'ye baktım.

 

Hemen lafa atlamıştı.

 

"Ha sağa noliyi? Otur oturduğun yerude ," dedi Asiye hanım.

 

"Tamam Anacuğum," dedi Dicle.

 

Bunu gülerek söylemişti ve Asiye hanım da yüzünü buruşturmuştu.

 

Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Galiba Asiye hanım Dicle'nin bu şekilde seslenmesini sevmemişti.

 

Dicle'nin ortamı yumuşatmaya çalıştığı anladığım da bende ona katılmak için ağzımı aralıyordum ki Asya'nın salona girdiğini gördüğüm de gözlerim ona takıldı.

 

 

Ağlamış mıydı o?

 

Gözleri neden kızarmıştı?

 

Kapı çalmaya başladığın da Asya bana bakmadan arkasını dönerek gitti kapıyı açmaya gitmişti bunu anlamıştım.

 

"Anne nereye gittin gerçekten?" diyen Dicle'nin sesiyle ikisine döndüm.

 

"Ne edeceksun acaba ha," dedi Asiye hanım.

 

Timur bir şey söylememişti ve bende Salona giren kişiyi baktığım da dudaklarım yana kıvrıldı.

 

Cihat gelmişti..

 

"Oo gelmiş bizim kaçak," diyerek bizim yanımıza doğru adımladı. Arkasında kimseyi göremeyince Asya'nın mutfağı gittiğini anladım.

 

"Ne deyusun ula sen? O kimdur?" dedi Asiye hanım.

 

"Ha kim olacak yenge, sensun," dediğin de ona bakmıştım.

 

"Sen nereden bileysun diyecedum vazgeçtum da ha buradan hiç kalkmayisun ki," dedi Asiye hanım.

 

Cihat gülümsedi.

 

"Yenge beni istemediğinu düşünmeye başladum," dediğin de eğlendiği yüzünden belli oluyordu.

 

Şu an Asiye hanım ile uğraşıyordu.

 

"Sence de öyle mi Neva?" diye sordu Cihat.

 

Cihat bir anda sorunca panikledim ve ne diyeceğimi bilemeyerek ikisine baktım.

 

"Şey ben-ce," diyerek kekelediğim de Timur araya girdi.

 

"Ula benim karımı niye karıştiraysun ?" dedi Timur.

 

"Ne olmuş ula kariştirduysam?" dedi Cihat.

 

"Ne olmiş öyle mi?" dedi Timur.

 

Ne oluyor ya? Konu buaralara nasıl geldi.

 

"Öyle.." dedi Cihat Anında.

 

"Gel ha buraya göstereyum ne olduğini,

Ula hamsi kılıklu şimdi yedum seni," dedi sinirli çıkan bir sesle.

 

"Göster bakalum nasul tutaysun sen o hamsiyi?," diyerek bir hışımla Ayağa kalktı Cihat.

 

Bir dakika?

 

Kavga mı çıkacaktı şimdi?

 

"Durun ya," diyerek bende ayağa kalktım.

 

"Yenge, çekil aradan, arada kalma" dedi Dicle gülerek.

 

"Ne.." Diyerek ona baktığım da Dicle gülüyordu. Asiye hanım da aynı şekil de gülüyordu.

 

Ne oluyor ya?

 

Bunlar niye gülüyor?

 

Yoksa bunlar bana mı oyun yapıyor?

 

Timur'a baktığım da dudaklarının kıvrıldığını görünce anlamış oldum. Bunlar benimle de eğleniyordu.

 

"Aşk olsun ya, bende gerçekten kavga edeceksiniz sanmıştım," diyerek koltuğa oturdum.

 

Asiye hanım ve Dicle'nin gülme sesini duyunca başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Size de aşk olsun," diyerek onlara baktım.

 

"Yenge.. nasıl anlamadın?" dedi Dicle.

 

Gülerek konuşmuştu Dicle.

 

"Ciddi gibi konuştular," dediğim de Dicle güldü.

 

"Bakun işte bu konuda yengem hakli, güzel rol yaptunuz," dediğin de hala gülüyordu.

 

"Öyleyizdur," dedi Cihat ve anında bakışlarımı ona çıkardım.

 

Gülerek geri yerine oturduğun da bakışlarımı Cihat'tan çekip Timur'a çevirdim. Beni gülümseyerek izliyordu ve bu beni birazcık utandırmıştı.

 

Aramız da olan şeyler, beni utandırıyordu sürekli..

 

"Ee Asiye sultan nerelere gittin de hele bakalım bize?" dedi Cihat.

 

"Ula sağa ne " dedi Asiye hanım.

 

Bende nereye gittiğini çok merak ediyordum ama Asiye hanımın bunu söylemeye pek niyeti yoktu.

 

"Peki Asiye sultan," dedi Cihat.

 

"Bir şey ister misin efendim," diyen incecik sesle tüm bakışlar salonun kapısına çevrildiğin de Asya bize bakıyordu.

 

"Yok kizım istemiyik bir şey," dedi Asiye hanım.

 

Asya da bir gariplik sezdiğim de neler olduğunu anlamak için ayağa kalkıyordum ki Cihat'ın Asya'ya olan bakışları karşısında afalladım.

 

Galiba o da anlamıştı Asya'nın ağladığını. Asya dan bakışlarını çektiğin de gözleri beni bulunca gülümsedi.

 

Bende ona gülümsedim ve Asya aklıma gelince bakışlarımı Asya'ya çevirmiştim ki salonda olmadığını gördüm. Ne zaman gitmişti bu?

 

"Ben hemen geliyorum," diyerek ayağa kalktım.

 

"Nereye?" diyen Timur'un sesiyle ona döndüm.

 

"Mutfağa, geleceğim şimdi," dedim ve hepsine arkamı dönerek yürümeye başladım. Salondan tamamen çıktığım da mutfağın yolunu tuttum.

 

 

Mutfağın kapısından girdim ve ocağın başında duran Asya'yı gördüm.

 

"Ne yapıyorsun?" dediğim de Sıçradı ve elindeki kaşığı yere düşürdü.

 

"Akşam için çorba yapıyordum," dediğin de sesi baya üzgün çıkmıştı.

 

Yerdeki kaşığı aldı ve tezgaha geri koyup yenisini çekmeceden alıp çorbayı karıştırdı. Yanına doğru adımladığım da bakışlarını bana çevirdiğin de durmamı sağladı.

 

Gözleri dolmuştu, benim sesimi duyunca hem de.

 

"Asya," diyerek ona seslendiğim de sol gözünden bir damla yaş düştü.

 

 

Bir kaç adımda yanına vardım ve bana bakmasını sağlamak içim elimle çenesinden tutup hafif kaldırdım.

 

"Bir şey mi oldu? Neden ağlıyorsun?" dedim incecik çıkan sesimle.

 

Asya'nın ağlamaları daha da çoğaldığın da omuzları hızlı bir şekilde inip kalkıyordu.

 

"Nev hanım," dediğin de sesi pürüzlü çıkmıştı.

 

"Asya ne oldu?" diyerek tekrar sordum.

 

"Kardeşim," dediğin de ona baktım.

 

Kardeşine mi bir şey olmuştu?

 

"Canım kardeşine ne oldu?" diye sordum korkarak.

 

"Sonuçları kötü çıkmış," dedi ve ağlamaya başladı.

 

Ocakta ki çorba taşmaya başladığın da hemen arkasını döndü ve altını kapattı.

 

"Off.." diyerek olacağa baktı ve eliyle tencereyi tutuyordu ki durdurdum.

 

"Ne yapıyorsun Asya sıcak," dediğim de bakışları beni buldu.

 

"Bugün her şeyi mahvettim," dediğin de ağlamaya başladı tekrar.

 

"Dön bakayım bana," dedim sakince.

 

Yavaş bir şekilde döndü ve sağ eliyle gözündeki yaşları sildi.

 

"Önce bana ne olduğunu anlat sonra ne yapabileceğimiz bir bakalım," dedim incecik çıkan sesimle.

 

"Gel şöyle oturalım," diyerek onu masaya doğru yönlendirdim.

 

Asya da yavaş bir şekilde yürüdüğün de arkasından ilerleyip masaya geçtik.

 

Masaya geçtiğimiz de Asya bana baktı, "Daha öncede söylemiştim yürüyemiyor diye," dediğin de başımı salladım.

 

"İşte şimdi kan aldılar bundan iyiye gitmiyormuş durumu, tedaviye cevap vermiyor artık," dediğin de burnunu çekti.

 

"Tamamen yürüyemeyecek mi?" diye sordum.

 

Başını salladı, "Evet artık öyle olacakmış, bunu ona nasıl söyleyeceğimi de bilmiyorum," dediğin de sesi o kadar çaresiz çıkmıştı ki.

 

Şu an onun ne hissettiğini anlıyordum. Çok zor bir durumun içindeydi. Kardeşinin bu şekilde olması onu çok üzüyordu.

 

"Neva, Timur seni," diyen Cihat'ın sesiyle başımız anında mutfağın kapısına çevrildi.

 

Cihat'ın bakışları Asya'yı görünce değişik bir hal aldı ve Asya da elleriyle yüzündeki yaşları silip yanımda kalktı. Bunu Arel acele yaptığı için sandalyeden düşer gibi olduğun da kendini topladı.

 

Arkasından ona baktığım da, bana bakmadan ocağın başına geçti. Az önce taşan çorbayı kenara aldı ve ocağı silmeye başladı.

 

 

"Cihat abi, bir şey mi diyecektik?" diyerek Cihat'a baktım. Asya'dan bakışlarını çekip abana baktı.

 

"Timur seni çağırıyor da niye gelmedin diye merak etmiş," dedi.

 

"Tamam geliyorum şimdi," dediğim de başını salladı ve bekledi.

 

"Sen önden git ben gelirim şimdi abi," dediğim de Cihat bir Asya'ya baktı birde bana.

 

"Şimdi gelecekmişsin," dediğin de anlam veremeyerek ona baktım.

 

Ne acelesi varmış acaba?

 

 

"Tamam," diyerek Ayağa kalktım ve Asya'nın yanına doğru adımladım.

 

"Konuşacağız bunu," diyerek fısıldadım.

 

Asya başını kaldırıp bana baktı ve başını sallayıp beni onayladı.

 

Bende başımı sallayarak ona bakmayı bırakıp önüme döndüm ve yürümeye başladım. Cihat abi ise hala aynı yerinde duruyordu.

 

Beni beklediğini düşünerek yanın da durduğum da bana baktı.

 

Kolumdan yavaş bir şekilde tuttu ve kapıdan dışarı sürükledi.

 

Ne oluyor ya?

 

"Ne oluyor Cihat abi?" dediğim de salona girmeden önce durdu.

 

"Bağa bire şey olmadi, sen de bağa içerdekune ne oldi?" dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

"İçerde ki mi?" diye sorduğum da başını salladı.

 

"Evet da içerudaki," diyerek beni tekrarladı.

 

 

"Asya'dan mı bahsediyorsun abi?" dedim incecik çıkan sesimle.

 

Hemen başını salladı.

 

"Şey.." dediğim de biraz eğildi.

 

"Bak bapa sakun yalan seyleney hemencuk anlayrim," dediğin de neyden bahsettiğini anlamamıştım.

 

"Bir şey söylemedim ki abi daha," dediğim de güler gibi olmuştu ama sonra kendini toparladı.

 

"Neden ağlıyordu?" diye sordu sakince.

 

"Timur beni bekler," diyerek salona giriyordum ki yine kolumdan tuttu.

 

"Abiye cevap verilmeden gidilmez, ayiptur," dediğin de öylece yüzüne baktım.

 

"Abi kızın özeli var değil mi ama?" dediğim de omuz silkti.

 

"Neva bağa nedeni söyleyi misin?" dediğin de öylece yüzüne bakmaya devam ettim. Hayır neden taktı bu kadar anlamadım.

 

"Cihat abi , hakkında ne biliyorsun da sana hangisi anlatacağım," dediğin de dudakları yana kıvrıldı.

 

"Sen bağa de bakalum, neden içeri de iki gözü iki çeşme aliyi," dediğin de yüzüne bakmaya devam ettim.

 

"Sen neden Karadeniz ağzı ile konuşmaya başladın?" diye sorduğum da güldü.

 

"Nedecen gelin hanım? Hadi bekleyrum da," dediğin de sabırsız bir ifadesi vardı.

 

"Kardeşi ile ilgili bir şey," dediğim de düşünür gibi yaptı.

 

"Hım demek ki sonuçları öğrenmiş," dediğin de gözlerim anında açılmıştı.

 

Bir dakika, ne?

 

O nereden biliyor?

 

"Sen nereden biliyorsun Abi?" diye sorduğum da omuz silkti.

 

"Haçan sen orasuni karişturma," dediğin de anlam veremeyerek ona baktım.

 

Haçan ne demekti ya?

 

"Ondan mi ağliyidi?" diye sordu.

 

Başımı salladım. "Evet ondan ağlıyordu, ama konuşmamız yarım kaldı," dediğim de başını salladı.

 

"Tamam şimdi git geri konuş bakayım onunla," dediğin de şaşkınca yüzüne baktım.

 

"E ama Timur," dediğim de beni mutfağa doğru itekledi.

 

"Seni çağırdığı yok ben, bilerek geldim," dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

"Hadi," dediğin de eliyle bana git işareten yapıyordu.

 

Neden bu şekilde yaptığını anlam vermeyerek önüme dönmüştüm ki aklıma gelen şeyle durdum.

 

Yoksa, Asya'dan mı hoşlanıyordu?

 

Arkamı döndüğüm de onu orada göremedim ve tekrar önüme dönüp mutfağa geri girdim.

 

"Asya," dediğim de Asya ocağı tekrar yakmış ve öylece başında dikeliyordu.

 

"Ne çabuk geldin," dediğin de dudağının bir kenarı kıvrıldı. Bunu bile zorla yapmıştı.

 

 

"İşim olduğunu söyledim," dedim ve gülümseyerek yanına gittim.

 

"Bak aklıma şey geldi, ben bu konuyu Timur'a açacağım, Almanya'da hastanesi varmış onun. Eminim ki bir fikri olacaktır," dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Oraya gidemeyiz, ne gücümüz var, ne de paramız," dediğin de elimi kaldırıp omzuna koydum.

 

"Parayı sorun etme, Timur bir yolunu bulacaktır, ama ilk önce bu konudan bahsetmem gerekiyor," diyerek ona baktım.

 

"Ama sen söyleme dersen de söylemem," diye eklediğim de Asya başını kaldırıp bana baktı.

 

"Bana sormanıza gerek yok Neva hanım, söyleyin tabi ama ben bir şeyin değişeceğini sanmıyorum," dediğin de ümidini tamamen yitirmiş bir şekilde yere bakıyordu.

 

"Böyle konuşma lütfen, eminim ki düzelecek," dediğim de ben bile neyin düzeleceğini bilmiyordum.

 

 

"Düzelmeyecek, o da gidecek bir gün ve ben yapayalnız kalacağım," dediğin de sesi çok kötü çıkmıştı.

 

"Ama kardeşin hala yaşıyor bu şekilde konuşma lütfen. Bu durum kardeşini de çok üzer, onun üzülmesini ister misin?" diye sorduğum da başını kaldırıp bana baktı..

 

"Tabi ki de hayır," diye anında karşılık verdi.

 

"O zaman bu şekilde konuşup onu üzme, kendini de üzüyorsun bu şekilde," dediğim de başını salladı.

 

"Doktor artık yapacak bir şey olmadığını söylediğin de çok kötü hissettim," dediğin de sol gözünden bir damla daha düştü.

 

"Asya.." diyerek ona sarıldım.

 

Ağlamasına dayanamıyordum benden yaşça küçük biriydi ve yaşadığı şeyler çok ağırdı..

 

Benden yavaş bir şekilde ayrıldığın da ondan tam olarak ayrılmamıştım. Yalnız hissetsin istemiyordum.

 

"Biraz daha iyi misin?" diye fısıldadım.

 

Başını salladı ve gözlerinde ki yaşlar da artık dinmişti. Ellerimi ondan çektiğim de kendini biraz olsun toparlamıştı.

 

"Teşekkür ederim," dediğin de ona bakıp gülümsedim.

 

"Teşekkür edecek bir durum yok canım," dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Var, beni dinlemen bile benim için teşekkür edilecek bir şey," dediğin de ona baktım.

 

"Olsun sen yine de teşekkür etme," dediğim de çorbaya baktı ve altını kapattı.

 

Çiğdem neredeydi?

 

 

Neden sürekli yalnızdı?

 

"Çiğdem nerede?" diyerek ona baktım. Başını bana çevirdi, "İşi varmış," dediğim de anlam veremeyerek ona baktım.

 

"Sürekli böyle," dediğim de başını salladı.

 

"Evet onun hep işi var ama benim işim olduğun da nedense onun da işi çıkıyor," dedi Asya.

 

"Anladım gelince bana haber ver olur mu, bir konuşayım onunla," dedim sakince.

 

"Neden? Ben öyle dedim diye mi?" diyerek panikledi.

 

"Neva lütfen bir şey söyleme," dediğin de ona kaşlarımı çatarak baktım.

 

"Seninle bir ilgisi yok Asya, ona senden bahsetmeyeceğim," dediğim de paniklemesi geçmişti.

 

 

"Söz mü?" diye sordu masum çıkan sesiyle.

 

Gülümsedim. "Tamam söz," dediğim de gülümsedi.

 

"Bence artık salona geçmelisin Neva," dediğin de başımı salladım. Haklıydı artık salona geçmeliydim.

 

"Tamam ben şimdi gidiyorum bunu yine konuşacağız," dediğim de başını salladı.

 

"Olur," dedi incecik çıkan sesiyle.

 

Ona gülümsedim ve arkamı dönerek mutfaktan ayrıldım. Salona girmeden önce telefonuma baktım.

 

Bir bildirim gelmişti ve ben ona bakmadan Asya ile konuşmaya devam etmiştim.

 

Ekran kilidini açtığım da incinin yazdığını görünce gülümsedim.

 

 

"Nasılsın?" yazmıştı.

 

Mesaj yerine girip yazmaya başladım.

 

"İyiyim sen nasılsın? İş nasıl ? Patron ile aran nasıl?" Yazıp gönderdim.

 

Biraz fazla soru sormuştum ama sormalıydım.

Aklım kafede onda kalıyordu. Zaten Kafe'yi de Gencay'ın alması beni sinirlendiriyordu.

 

Beni kaçırdığı yetmiyormuş gibi burnumun dibinde bitiyordu. Sürekli beni takip etmeside beni artık korkutmaya başlamıştı.

 

Timur'a olanlardan bahsetmiyordum da başında sürekli bir dert vardı. Biri bitmeden biri başlıyordu.

 

 

Düşüncelerimiz arasında salona girdiğim de tüm bakışlar beni buldu. Benim bakışlarım Timur'a kayınca gülümsedim.

 

Artık ondan korkmuyordum. Çekinmiyordum da, onun beni öpmesine bile izin vermiştim.

 

Hazır olmadığımı söylemiştim ama ben aslında Timur ile gerçek bir evliliğe hazırdım. Sadece çok fazla soru işareti vardı aklımda. İlk önce bunları çözmeliyim ki bir şeyleri yoluna koyabileyim.

 

Cihat'ın da baba baktığını görünce ona da gülümsedim. Yavaş bir şekilde Timur'un yanına doğru ilerlediğim de Cihat'a gözlerimi kapatarak cevap vermiştim.

 

O da bana aynı şekilde karşılık verdi. Asya'yı merak ettiği için arkamdan gelmişti. Bu hali beni gülümsettiğin de öylece ona bakıp yerime geçtim.

 

Timur'un sağına geçmiştim.

 

Cihat ise tekli koltuktaydı ve öylece beni izliyordu. Bakışlarımı ondan çekmek üzereydim ki Dicle'nin sesiyle ona baktım.

 

"Bir şey mi oldu yengeçliğim?" diye sordu Dicle.

 

"Hayır bir şey olmadı," diyerek ona gülümsedim.

 

Asya'nın özelini anlatmak istemediğim için bir şey olmadığını söylemiştim. Hem herkese anlatmam da doğru olmazdı.

 

 

"Ha siz oturakoyun ben birazcuk dinleneceğum," dedi Asiye hanım.

 

Timur'un bakışları annesini bulduğun da gözlerimi çekmeden ikisini izledim.

 

 

"Tamam Anne," diyen kişi Dicle'ydi.

 

Cihat'ta Asiye hanıma bakmıştı.

 

Kimseden ses çıkmayınca Asiye hanım da arkasına dönerek yürümeye başladı. Merdivenleri tek, tek çıkamaya başlatınca bakışlarımı ondan çekip Timur'a çevirmiştim ki, onu da beni izlediğini anladım. Göze gelince gözlerini benden çekmemiş ve inadına daha çok bakmıştı.

 

 

"Rauf amca nerede?" diye ortaya bir soru attım.

 

"Burada değildi ama bir kaç güne gelecekmiş, işleri uzamış," dedi Cihat.

 

Ne işi olduğunu merak etmiştim.

 

Aklıma gelen şeyle gözlerim büyüdü.

 

"Ee o zaman Asaf tek başına mı?" diye sordum.

 

"Hayır değil, onu da götürdü okuldan izin almış bir hafta," diye açıkladı Cihat.

 

İçim biraz olsun rahatladığın da koltuğa rahat bir şekilde yayıldım.

 

"Seni aradı mı? Senin de işin olduğunu söylemişti," diye sordu Cihat.

 

Bakışlarımı Timur'a çevirdim ve biz yine göz göze geldik.

 

 

Off yoksa öpüşmemizi mi düşünüyordu.

 

"Evet gideceğim, bir hafta sonra gideceğim," dedi Timur. Gözlerini de benden hiç çekmemişti.

 

Bu şekilde sürekli beni izlemesi beni utandırsa da hoşuma da gidiyordu. Gözlerinin hep bende olmasını sevmiştim.

 

 

Bir dakika nereye gidiyordu?

 

"Nereye?" diye sorduğum da Timur'un dudakları kıvrılmıştı.

 

"Yurt dışına çıkmam gerekiyor iki günlüğüne," dediğin de içime bir öküz oturmuş gibi olmuştum.

 

Neden yurt dışına çıkması gerektiğini bilmiyordum.

 

" iki gün mü sadece?" diye sordum.

 

"Evet iki gün," diyerek beni onayladı.

 

"Hadi Dicle biz çıkalım onlar zaten kendi aralarında sohbete daldı," diyen Cihat'ın sesiyle bakışlarımı Timur'dan çekip ona yönelttim.

 

Cihat'ın yüzündeki gülümsemeyi görünce benimle uğraştığını anladım. Başımı sağa sola salladım.

 

Cihat'ta bugün eğlenme perileri gelmiş olmalı sürekli birimizle eğleniyordu. Acaba Asya ile mi konuştu?

 

Bakışlarımı gözlerine çıkardığım da dikkatlice onu izledim. Yok canım nerede konuşacaklar. Benimki de düşünce işte.

 

Dicle'nin telefonunu bildirim gelince Dicle telefonuna bakmaya başladı. Kimden geldiğini merak etmiştim.

 

"Kaan gitti mi?" diye sordum Timur'a.

 

"Yok gitmedi," diye cevap verdi Timur.

 

"Babasının kız bulduğundan bahsetmiştin, Kaan istiyor mu o kızı?" diye sordum.

 

Bunları Dicle için sormuştum.

 

"Bilmiyorum, ama," dediğin de Dicle dikkatlice abisine bakıyordu.

 

"Ama?" dediğim de Timur bana baktı.

 

"İstemediğini belli ediyor," dediğin de Dicle'nin yüzünde bir gülümseme meydana gelince hemen kendini toparladı ve bize baktı.

 

 

"O zaman bu o kızı istemediğini gösterir," dediğim de Timur başını sallamıştı.

 

"Zaten o Ağalığı da istemiyor," dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

Ağa mı?

 

"Ne ağası?" diye sormuş bulundum.

 

Timur'un kahkaha atmasına neden oldu sorum.

 

Galiba sadece Timur'un da değildi. Diğerlerine baktığım da onlarda kahkaha atmıştı.

 

"Babası, Roşhat'ta bir ağa," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Neredeydi onlar?" diye meraklı bir şekilde Timur'a sordum.

 

"Mardin," dediğin de gözlerim ışıldamıştı.

 

Mardin'i merek ediyordum hiç gitmemiştim ve açıkçası gitmekte istiyordum.

 

"Orada bu şekilde mi oluyor?" diye sorduğum Timur başını salladı.

 

"Evet, çok fazla aşiret var ve benim bildiğim sadece Kaan'ın Babası ve Annesi," dediğin de gözlerim merakla daha da açılmıştı.

 

"Annesi mi?" diye sordum hemen.

 

"Evet Annesi Şilan," dediğin de öylece yüzüne baktım.

 

"Ne yani, Şilan hanım da mı ağa?" diye sorunca Dicle püskürerek gülmeye başladığın da ona baktım.

 

Cihat'ın da gülme sesini duyunca utanmıştım ve masum bakışlarımı Timur'a çevirdim.

 

Gülümsedi. Gülümsedim.

 

"Hanım ağa," dediğin de kendi halime güldüm.

 

Ağa ve hanım ağa diye gidiyordu değil mi?

 

 

Aklıma takılan şey ile tekrar Timur'a baktım.

 

 

"Kaan'ın niye ismi değişik değil?" diye sorduğum da Timur gülmüştü.

 

Aklıma bu takılmıştı.

 

" Kaan'ın Annesinin babasının adı Kaan'mış, Yani Şilan Teyzenin babası Mardinli değilmiş," diye açıkladığın da şaşkınla olan biteni dinliyordum.

 

"Vay canına?" dediğim de gülümseyerek Dicle'ye dönmüştüm.

 

"Zelal ninem sağ olsaydı eminim ki Kaan ve Ailesini çok severdi," dedi Dicle.

 

"Bence de," diyen kişi Cihat olmuştu.

 

"Kaan'ı sever miydi bilemeyeceğim ama Annesi Şilan'ı severdi, sonuçta ikisi de Kürt geliniydi," diye açıkladı Cihat.

 

"Zelal hanım neden öldü?" diye ortaya bir soru attığım da kimseden ses çıkmamıştı.

 

Galiba yaralarını deşmiştim.

 

"Şey.." diye mahcup bir şekilde Timur'a baktım.

 

Ben ona bakınca gülümsedi bir saniyeliğine dudaklarına bakıp kaldım.

 

Gülümsemesi genişlediğin de gamzesi ortaya çıktı ve ben gözlerimi artık ondan çekemiyordum.

 

Bugün yaşadığım şey ikimizede yansıyordu, o gülüyordu ben dudaklarına bakıyordum..

 

İnşallah kimse anlamaz diyerek kendimi toparladım ve kaşlarımla işaret yaptım. Bir kaşımı kaldırmıştım. Ondan bir cevap bekliyordum şu an.

 

"Babam ölünce üzüntüsüne dayanamadı," dedi Timur.

 

Sakin bir şekilde söylemişti.

 

Konu babasına gelince üzülmüştüm. Soru sormayı bırakıp önüme döndüm.

 

Neden kendimi suçlu gibi hissediyordum?

 

Üstelik hiç bir suçum yokken?

 

"Akşam yemeğine kalıyorsun değil mi?"

 

Timur'un sesiyle ona döndüm. Bakışlarından bu soruyu Cihat'a sorduğunu anlamış oldum.

 

"Bilmem, sizde isterseniz niye olmasın," dedi Cihat.

 

"İsteriz tabi," diyerek lafa atıldım hemen.

 

Cihat bana baktı ve gülümsedi.

 

"Sen zaten istersun, ben diğerlerinu sorayrum?" dediğin de gülüyordu.

 

Ben Asya'yı daha fazla görsün diye kalsın demiştim. Acaba ne anladı da istediğimi söyledi.

 

"Sen zaten cevabı bileysun," diyen Timur'un sesiyle başımı ona çevirdim.

 

Bu adam gerçekten çok yakışıyordu bu şekilde konuşmak.

 

Sevmiştim bunu.

 

Karadeniz ağzı ile konuşan Timur.

 

Karadenizli Timur Kandemir.

 

 

Kulağa çok hoş geliyordu..

 

Düşünceli bir şekilde Timur'u izliyordum. D

Sohbetten tamamen ayrılmış bir şekilde onu izliyordum.

 

"Neva, kim diyorum ben?" diyen sesle başımı çevirdim.

 

"Nereye daldın öyle sen?" diyen Cihat'tı.

 

"Abime," diyen Dicle'nin sesiyle yanaklarım anında alev almıştı.

 

Neva Allah seni kahretmesin ne kadar bir süre Timur'u izledin acaba?

 

"He doğru deyisin, kocasından gözlerinu alamayi bugün ne hikmetse," dedi Cihat.

 

Evet şu an yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyordum artık.

 

"Size ne? Nereye daldıysa daldı," diyen kişi Timur'du.

 

Başımı kaldırıp ona bakamıyordum bile.

 

 

"Yenge Cihat abim ilaçlarını soruyordu," dedi Dicle ve ona baktım.

 

"İlaçlar mı?" dediğim de bana bakmıştı.

 

"Ne ilacı?" diyerek Cihat'a döndüm.

 

"Kullandığın ilaçlar, bittiyse değiştirelim," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Ben hallediyorum onları," dedi Timur.

 

Doğru Timur her şeyimle ilgileniyordu zaten. O yüzden ben unutsam bile Timur hatırlatıyordu.

 

Cihat'ın da bunları düşünmesi beni mutlu etmişti.

 

"Teşekkür ederim ," diyerek gülümsedim.

 

"Rica ederim," dedi Cihat.

 

"Annem nereye gitmiş olabilir sence abi?" dedi Dicle. Hala Asiye hanımı düşünüyordu biliyorum ama Asiye hanımın kendisi söylemeden bunu bilemeyiz.

 

"Bilmiyorum Dicle," dedi Timur.

 

Timur bakışların da merakı fark ettim ve hedefinde Cihat vardı.

 

"Sen nereden öğrendin? Annemin gittiğini?" diye sordu Cihat'a.

 

"Babamdan, dedem babamı aramış," dediğin de üçümüz de ona bakıyorduk.

 

"Adam herkese haber vermiş herhalde," dediğim de bana bakmışlardı.

 

"Dedem niye hala gitmiyor olabilir sizce?" diye sordu Dicle.

 

"Bende bunu merak ediyorum," dedi Cihat.

 

"Neden ki? Burayı sevdi belki," dediğim de Timur gülmüştü.

 

"O mu burayı sevecek," dediğin de hala gülüyordu.

 

"Dedem babamın İstanbul'a gelmesini istemiyordu, hatta Ağabeyimin bile buraya gelmesini istemedi. Abim gidecek diye yapmadığı alavere dalavere kalmadı," diyen Dicle'nin sözleriyle şaşkınlıkla cümlesinin bitmesini bekledim.

 

"Yani senin anlayacağın dedemin burada bu kadar kalması normal değil, bir şey planlıyor olmalı," diye ekledi Dicle.

 

"Ben henüz ne olduğunu çözemedim. Sen çözebildin mi?" diyen Cihat'tı.

 

"Hayır," dedi Timur.

 

Ama nedense içimden bir his bildiğini ama bilmediğini söylemişti.

 

 

Timur'a bakıyordum ki telefonum çalmaya başlayınca bakışlarımı ondan çekip telefona baktım.

 

İnci'nin aradığını görünce oturduğum yerden kalktım, "Ben şimdi geliyorum," diyerek yanlarından ayrıldım.

 

 

Salondan çıkarken telefonu açıp kulağıma götürdüm.

 

 

"Alo, İnci," dedim.

 

"Neva," dediğin de sesi kötü çıkmıştı.

 

"İnci, bir sorun mu var?" diye sordum. Benim sesim de endişeli çıkmıştı.

 

"Neva.." dediğin de ağlayan sesi kulağıma gelince panikledim.

 

"İnci neler oluyor?" dediğim de biraz sesli söylemiştim ve galiba korumaların da dikkatini çekmiştim.

 

"Neva, benim sana çok ihtiyacım var," dedi ve ağlamaya başladı.

 

"İnci, ağlama lütfen sakin olur musun? Neredesin sen kafe de mı?" diye sordum.

 

"Hayır çıktım oradan, izin aldım" dedi pürüzlü çıkan sesiyle.

 

"Tamam peki şu an neredesin?" diye sordum kısık bir sesle.

 

"Hani seninle geldiğimiz bir park var ya, oradayım" diyen sesini duydum ve hemen konuşmaya başladım.

 

"Tamam sen şimdi orada bekle beni ben hemen geleceğim," dedim sakince.

 

"Tamam," dediğin de sesi çok kötüydü.

 

Endişem gittikçe aratmaya başladı.

 

"Tamam canım bekle beni," diyerek telefonu kapattım.

 

Başımı kaldırdığım da Polat'ı bana bakarken gördüm.

 

"Bir sorun mu var yenge?" dediğin de başımı salladım.

 

"Beni hemen kafenin olduğu yere götürebilir misin?" diye sordum.

 

"Götürürüm tabi yenge, ama bir şey mi oldu?" diye sorduğun da beden sorduğunu anlayamadım.

 

 

"Tamam sen hazırlan ben hemen Timur'a haber verip geleceğim," dediğim de başını salladı ve arkasını döndü.

 

Bende arkamı dönerek eve hızlı bir şekilde girdim. Salona doğru koşturdum desem daha doğru olur.

 

"Timur," diyerek salona girdim.

 

Timur'un bakışları anında beni buldu ve yüzümün halini görünce endişelendi ve koltuktan kalkıp bana doğru geldi.

 

"Ne oluyor Neva?" dediğin de ona baktım.

 

Salona hızlı bir şekilde girdiğim için soluk soluğa kalmıştım.

 

"Benim işim çıktı, İnci'nin yanına gideceğim haber vermek istedim," dediğim de kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Neden?" diye sorduğun da öylece ona baktım.

 

"İnci ile konuşmam gerekiyor be olduğunu bende bilmiyorum," dediğim de düşünceli bir şekilde başını salladı.

 

"Tamam," dediğin de başımı salladım.

 

Diğerlerine baktım, "Görüşürüz," diyerek onlara el salladım.

 

Arkamdan Timur'un sesini duyunca başımı çevirdim.

 

"Kimle gidiyorsun?" dediğin de tek kaşını havaya kaldırmış bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Polat beni bekliyor," dediğim de başını sallamıştı.

 

Arkamdan gelmeye başladığın da ona baktım.

 

"Hadi," dediğin de yürümemi istedi.

 

"Sende mi geleceksin?" dedim şaşkınlıkla.

 

"Hayır, ama bahçeye kadar geleceğim," dediğin de gülümsedim ve başımı sallayıp önüme döndüm.

 

Merdivenlerden inmeye başladığım da Timur tam solumda ilerliyordu. Benim için yavaş ve küçük adımlar atıyordu. Bu bile beni mutlu etmeye yetiyordu.

 

 

Gözlerimi ona çıkardım, "Bir şey olursa sana haber veririm," dediğim de dudakları yana kıvrıldı.

 

"Tamam sevgilim," dediğin de gülümsediğim için öylece bakıp kalmıştım.

 

Ona henüz bir cevap vermedim ama galiba en büyük cevabı bugün ona karşılık vererek vermiş oldum. Belki henüz bunun farkında değil ama bende ona karşı boş değildim. Sadece kafamda soru işaretleri çok fazlaydı.

 

Aramızda çok sorunlarımız vardı, bir ölü vardı. Beni en çokta bu üzüyor..

 

Kapıya geldiğimiz de Polat hazır vaziyette beni bekliyordu.

 

"Polat dikkatli gidin, bir şey olursa haberim olsun," dedi Timur.

 

Polat başını salladı, "Tamam abi," dedi ve araba doğru ilerledi.

 

Bende son kez Timur'a gülümsedim ve arabaya doğru ilerlemeye başladım. Arabaya geldiğimiz de ön koltuğa mı geçsem arkaya mı bilemediğim için, arkama baktım ve Timur'un arkaya işaret etmesiyle başımı salladım ve arkaya geçtim.

 

Kocamı durduk yere kızdırmayalım değil mi?

 

Arabanın camından ona baktığım da hala aynı yerinde duruyordu ve ayrılmamıştı.

 

"Nereye gidiyoruz yenge?" dedi ve bana baktı.

 

"Benim kafenin ilerisinde bir park var oraya gidelim," dedim.

 

Başını sallayarak arabayı çalıştırdı Polat. Araba çalıştığın da İnci'yi çok bekletmek istemiyordum. Sesi çok kötü çıkıyordu, ve neler olduğunu merak etmiştim.

 

 

Telefonuma elime alıp inciye gelmek üzere olduğumu yazıp gönderdim..

 

 

Araba kafenin önünden geçtiğin de bakışlarım ileride ki parkı görmüştü.

 

"Şu ilerdeki park," dedim Polat'a

 

Polat tarif ettiğim yere baktı ve oraya doğru sürmeye başladı. Parkın kenarına yavaş bir şekilde park ettiğin de kendimi arabanın dışına attım.

 

Gözlerimi gezdirdiğim de onu gördüm, söylediği gibi sürekli oturduğumuz banktaydı.

 

Bir kaç adım attığım da buradaki bir kaç anımızı hatırladığım da gülümsedim.

 

Bunları bile unutmuştum, ama artık galiba hatırlamaya başlayacağım. Hastaneye de boşuna gitmiştim sanırım.

 

"İnci," diyerek ilerledim.

 

Polat'ın arabanın olduğu yerde kalmıştı.

 

İnci başını kaldırdı ilk bana baktı sonra da bakışlarını Polat'a çevirdi. Çok fazla ona bakmadan tekrar bakışlarını bana çıkardı.

 

Yanına yavaş bir şekilde oturdum.

 

"İyi misin?" dedim kısık bir sesle.

 

Başını sağa sola salladı.

 

"Çok yoruldum artık Neva ," dediğin de elimi sırtına koydum.

 

"Bana neler olduğunu anlatmak ister misin?" diye fısıldadım.

 

 

Başını sağa sola salladı.

 

"Anlatamam," dediğin de anlam veremeyerek ona baktım.

 

"Neden?" diye fısıldadım.

 

"Söyleyemem," dediğin de sesi o kadar çaresiz ve kötü çıkıyordu ki.

 

"Peki tamam." Dedim ve ona baktım.

 

"Peki sarılmak ister misin?" diye sorduğum gözlerini bana çevirdiğin de gözleri dolmuştu.

 

Başını salladı ve direk bana sarıldı.

 

Ağladığını biliyordum ama bana neler olduğunu anlatmak istememişti bu biraz beni üzsede bir şey dememiştim.

 

"Ne oldu tam olarak bilmiyorum ama hepsi geçecek," diye fısıldadım.

 

"Geçmiyor,"

 

"Geçmeyecek."

 

 

Dediğin de neden bu kadar karamsar olduğunu merak ediyordum ama bana sorununu anlatmakta istemiyordu.

 

Bir süre daha bana sarıldı ve başını omzuma koyup derin, derin nefesler aldı. Neden ağladığını çok merek ediyorduk.

 

"İnci, o patronun mu bir şey söyledi? Lütfen söyle bana," dedim sakince.

 

Kendini benden ayırdı ve gözlerimin içine baktı.

 

"Bu öyle bir şey değil," dediğin de gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu.

 

"Ne o zaman inci? Neden bana söylemiyorsun? Bana güvenmiyor musun?" dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Hayır Neva, sana güveniyorum ama söyleyemem," dediğin de elini tuttum ve ona baktım.

 

"Neden peki? Neden bana söylemezsin?" dediğim de ağlamaya devam etti.

 

"Çok yoruldum tek başıma olmaktan," dediğin de elimi elinden çekmedim.

 

"Tek başına değilsin, yanı başındayım," dediğim de başını kaldırdı ve burukça gülümsedi.

 

"Sadece sen varsın, birde onlar," dediğin de kimlerden bahsettiğini anlamamıştım.

 

"Asel'den mi bahsediyorsun?" diye sorduğum başını salladı.

 

"Neva.." dediğin de ona baktım.

 

"Sana bir şey söyleyeceğim," dediğin de pür dikkat ona baktım.

 

"Söyle canım, lütfen benden çekinme ben senin dostunum," dediğim de burukça gülümsemişti yine.

 

"Ben," dediğin de ona baktım.

 

"Evet sen?" dediğim de çekiniyordu şu an ve neden bu şekilde olduğunu deli gibi merak ediyordum.

 

"Ama kimseye söylemeyeceksin yoksa tehlikeye girerim," dediğin de yüzüne öylece baktım.

 

Tehlike mi?

 

"Tamam sadece ben bileceğim," dedim ılımlı bir şekilde yaklaşmıştım ona. Bir anda söylemekten vazgeçmesinden korkuyordum.

 

"Benim bir kızım var," dediğin de kulaklarımın doğru duyup duymadığından emin olamadım.

 

"Anlayamadım?" dediğim de başını yere eğdi.

 

"Neva kızım var, benim kızım, öz kızım," dediğin de şok olmuştum.

 

Doğru duymuşum.

 

"Nasıl.." dediğim de şaşkınca olan biteni anlamaya çalışıyordum.

 

"İnci? Bana neden söylemedin? Babası kim? Nerede?" dediğim de hiç bir şey söylemedi.

 

"Söyleyemem ama, artık çok yoruldum Neva," dediği an gözlerinden yaşlar süzülmeye başladığın da ona sarıldım.

 

"Şş.. Ağlama lütfen," dediğim de benim de gözlerim dolmuştu.

 

"Benden niye sakladın," dediğim de bir ses vermedi.

 

 

Kendini geri çektiğin de, gözlerindeki yaşları sildiğin de yaptığı makyaj akmaya başlamıştı.

 

"Çok kötü görünüyorum değil mi?" dediğin de gülmüştü.

 

"Hayır, çok güzel görünüyorsun," dediğim de güldü.

 

"Yalancı," dediğin de güldüm.

 

 

"Ama öyle," dediğim de biraz kendini toparlamıştı.

 

"Benden neden sakladın bunca zaman? Ve babası nerede İnci?" diye sorduğum da nefes aldı.

 

Bir kaç kez bu nefes alıp verme işini tekrarladı.

 

"Bu nasıl söylenir bilmiyorum, söylemedim. Utandım, çekindim," dediğin de kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

"Benden neden sakladın ki? Ben sana yardım ederdim, birlikte bakardık inci?" diye sorduğum da kızını merak etmiştim.

 

"Aslında bir keresinde sana şakayla karışık söylemiştim ama sen anlamadın," dediğin de söylediği şeyi hatırlamaya çalıştım ama hatırlamıyordum.

 

 

"Hatırlatamadım," dedim üzgün bir sesle.

 

"Sorun değil, zaten şakayla karışıktı anlaman bile imkansızdı," dediğin de yüzünü inceledim.

 

 

"Kaç yaşında?"

 

Gülümsedi.

 

"Üç buçuk, dört yaşına girecek yakında," dediğin de dudakları kıvrılmıştı.

 

 

"Dört yaşına girecek ve bana söylemedin öyle mi?" diye fısıldadım.

 

Üzerimden şaşkınlığımı hala atamamıştım.

 

"Özür dilerim," dediğin de sesi üzgün çıkmıştı.

 

"Neden benden sakladın inci? Kaç senedir hem Asel hem de Kızın, nasıl baktın?" dediğim de ne sen sor ne ben söyleyeyim der gibi bakmıştı bana.

 

Hiç bir şey söylemeden bana baktığın da konuşmayacağını anladım.

 

"Adı ne?" diye sordum.

 

"Masal," dediğin de gülümsemişti.

 

"Sana mı benziyor?" dediğim de güldü ve başını sağa sola salladı.

 

"Hayır bana benzemiyor, sadece gözleri aynı ben," dediğin de merek etmiştim.

 

 

"Bana kızdın mı?" diye sorduğun da gözlerini kısmıştı.

 

Başımı salladım.

 

"Kızdım," dediğim de yüzü düşmüştü.

 

"Tek başımaydım, kimse yoktu, babası zaten yoktu ve ben," dediğin de susmuştu.

 

"Ben utandım Neva," dediğin de başını önüne eğdi.

 

"Kızından mı?" dediğim de başını kaldırıp hayır anlamın da başını sağa sola salladı.

 

"Hayır ondan değil, o benim canım ondan utanmam sadece bana o gözle bakmandan utandım," dediğin de ona kızarak baktım.

 

Ne dediğini anlamıştım.

 

"Ben öyle birimiyim?" dediğim de gözlerini gözlerimde sabitledi.

 

"Korktum Neva, her şeyden. Herkesten," dediğin de ona baktım. Bu şekilde hissetmesini anlıyordum ama ben onun yanında olurdum.

 

 

"Şimdi bakıyor ona?" diye sordum.

 

"Azra," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"O kim?" dediğim de bu seferde çekinerek bakmıştı.

 

"Arkadaşım," dediğin de şaşırmıştım.

 

"Senin kimseyle konuşmadığını sanıyordum," dediğim de bana bakmamıştı.

 

 

"Peki bu Azra, seninle mi yaşıyor?" dediğim de başını salladı.

 

"Asel bunu nasıl sakladı hala anlamıyorum?" dediğim de gülmüştü.

 

Sonunda güldürmüştüm onu.

 

 

"Sorma Neva, doğduğu günden beridir neler çekiyorum bir bilsen, evde ben teyzeyim diye çığlık atıyor," dediğin de dudaklarım yana kıvrılmıştı.

 

Bizim her zamanki Asel işte.

 

"Ağzından da hiç kaçırmadı hayret," dediğim de gülüyordu.

 

"Bir çok kez ağzından kaçırdı, sen farkın da değilsin," dediğin de gözlerimi açarak ona baktım.

 

 

"Gerçekten mi?" dediğim de gülerek başını salladı.

 

"Evet," dediğin de öylece bakıp kaldım.

 

"Ben nasıl anlamadım bunu?" dediğim de kendi kendime bunu sorguluyordum.

 

 

"İyi olmadığın için olabilir mi? Hiç bir şeyi sorgulamadın, sormuyorsun, düşünmüyorsun, unutuyorsun ," dediğin de bunları bende biliyordum.

 

"Biliyorum hastaneye gittim," dediğin de anın da başını kaldırıp bana baktı.

 

"Ne! Ne zaman?" dedi İnci.

 

"Bir kaç oldu sanırım," dediğim de eliyle başını tuttu.

 

"Onu da mı tam hatırlamıyorsun?" diye sorduğun yandan bakarak güldüm.

 

"Birazcık," dediğim de gülmüştü.

 

"Aynen kesinlikle birazcıktır," dedi.

 

Konuyu değiştirmek amacıyla konuşmak için ona bakmıştım ki Polat'ın bize doğru geldiğini gördüm.

 

İnci arkasına baktığımı anladığın da o da başına çevirdi. Polat'ı görmüştü o da.

 

"Telefonun arabada kalmış yenge," diyerek elindeki telefon ile yanımıza doğru gelmişti.

 

Bakışlarının İnci'ye kaydığını fark ettim ve İnci'ye baktım. Başını kaldırıp ona bakmamıştı bile İnci.

 

"Teşekkür ederim," dedim ve ayağa kalkıp elinden telefonu aldım.

 

"Abim aramış sanırım," dediğin de telefona bakmıştım.

 

Doğru söylüyordu 2 cevapsız çağrı vardı.

 

"Evet aramış," dedim.

 

"Ara istersen yenge, şimdi beni arar yoksa," dediğin de başımı salladım.

 

 

"Tamam Polat sen gidebilirsin," dediğim de başını salladı ve arkasına dönmeden önce İnci'ye baktı.

 

 

"Bende gideyim artık," diyen İnci'ye baktım.

 

"Nereye?" diye sorduğum da ayağa kalkmıştı.

 

"Eve gitmeliyim, Masal'ın biraz sorunları var," dediğin de anlamadım.

 

"Ne gibi sorunlar," diye sordum.

 

"Erken doğum oldu Neva, görünce anlayacaksın," dediğin de merek etmiştim.

 

"Tamam o zaman birlikte gidiyoruz," dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Olmaz Neva şimdi değil," dediğin de anlam veremeyerek ona baktım.

 

"Neden?" dediğim de söylemek istemediğini anladım. Hiç bir tepki vermemişti.

 

 

"Peki ama biz bırakalım," dediğim de istemediğini yüzünden belli ediyordu.

 

"Hayır Neva, ben gideceğim," dediğin de ısrar etmek için ağzımı açmıştım ki telefon sesimle durdum.

 

"Ben gittim görüşürüz, başka zaman konuşuruz," diyerek arkasını döndü.

 

Neden bu kadar acele ettiğini bile soramadan Polat'a bakmadan direk taksilerin oraya doğru yürümeye devam etti.

 

Telefonu açıp kulağıma dayadım.

 

"Efendim Timur," dedim sakince.

 

"Neden telefonlarımı açmıyorsun Neva? Neredesiniz siz?" dedi sert bir şekilde.

 

"Telefon arabada kalmış, geleceğiz şimdi Timur," dediğim de derin bir nefes verme sesini işittim.

 

"Tamam, benim işim var biraz evden çıkıyorum şimdi, Polat doğru eve götürsün seni," diyen sesini duydum.

 

"Olur, geçeriz şimdi eve," dediğim de soğuk yapmıştım.

 

"Neden böylesin?" diye sordu.

 

"Nasılım?" dedim.

 

"Soğuk," dediğin de gülesim gelmişti ama durdurdum kendimi.

 

"Telefonu açar açmaz, sinirli bir şekilde tepki verdiğin için olabilir mi?" dediğim de bir süre sesi çıkmamıştı.

 

"Timur?" dediğim de orada olup olmadığını anlamamıştım.

 

"Özür dilerim sevgilim," dediğin de dudaklarım hafif yana doğru kıvrıldı.

 

"Neden sinirliydin?"

 

"Benim her zaman ki halim sevgilim," dediğin güldüm.

 

"Bak bu doğru işte," diyerek gülmeye devam ettim.

 

"Sen bu şekilde güleceksen ben hep sinirleneyim," dediğin de yüzümü buruşturdum.

 

 

"Yok ben almayayım Timur, çekemiyorum," dediğim de dudaklarının yana doğru kıvrıldığına adım kadar emindim.

 

 

"Peki sevgilim, sen nasıl istersen," dediğin de bu adamın birden bana sevgilim demesini beklemiyordum ama diyordu.

 

Bende mi söyleseydim acaba?

 

"Ben şimdi kapatıyorum," dediğin de bir şey söylememiştim.

 

"Tamam görüşürüz Timur," dediğim de nefesi sesli bir şekilde dışarı üflemişti.

 

"Görüşürüz güzelim," dediğin de gülümsemiştim.

 

Telefonu kapatıp kulağımdan çektim.

 

Başımı kaldırıp Polat'a bakacaktım ki o da telefonla konuşuyordu ve benim dikkatim Polat'ta değildi.

 

Yok artık ya?

 

Burada benim gözüme görünmezsin ya?

 

Gencay Polat'ın hemen ilerisindeki arabanın içindeydi. Göz göze geldiğimiz de o her zaman yaptığı sırıtma ve göz kırpma işareti yapmıştı.

 

Bu adam benden ne istiyordu?

 

Bakışlarımı ondan çekmeme neden olan Polat'tı. "Gidelim mi yenge," dediğin de başımı salladım.

 

 

İçim hiç rahat değildi her yerde sürekli karşıma çıkması beni artık endişelendiriyordu. Timur'a bahsetmeyi düşüyordum artık.

 

Çünkü sürekli beni takip etmesi normal değildi. Timur ile ilgili olmalıydı.

 

Benimle ilgili olması imkansızdı tanımıyordum bile bu adamı.

 

 

Arabaya bindiğimiz de Polat kemerini bağlıyordu. Ben ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım. Timur'a söylesem bana kızar mıydı acaba?

 

 

Emin olamayarak arabanın yavaş biraz şekilde hareket etmesini izledim.

 

Polat'a bakışlarım kaydığın da bana bakmadan yola devam ediyordu. İçimde Polat'a karşı bir gariplik vardı.

 

Nedeni bir türlü anlayamıyordum da..

 

 

Aklıma Timur gelince ona nereye gideceğini sormayı unutmuştum. Cihat'ta evdeydi galiba birlikteydi çıkmışlardı. Akşam ifratı birlikte yapacaklarını söylemişlerdi üstelik. Timur tutmuyordu ama olsun..

 

 

Telefonu elime alıp mesaj yerine girdim.

 

"Eve vardın mı?" yazısını yazıp gönderdim.

 

İncinin eve varıp varmadığını merak ediyordum.

 

Bugün hayatımın şokunu yaşıyordum. İnci benden küçüktü birde, tamam çok yoktu aramızda ama olsun yine de benim gözümde küçüktü.

 

Dört yaşına girmek üzere olan kızı vardı. Neden bunca zaman sakladığını bilmiyordum bile.

 

Acaba kime benziyordu?

 

İnci'ye mi? Babasına mı?

 

 

Babası kimdi acaba?

 

Çok fazla üstüne gitmemiştim gitmek istemmiştim.

 

 

Mesaj sesini duyunca hemen ekranı açıp baktım.

 

Mesaj watt saptan gelmişti.

 

İnci bir fotoğraf atmıştı.

 

 

Gözlerim açık bir şekilde o fotoğrafa bakıyordum. Masal bu muydu?

 

 

Kesinlikle gözleri İncinin kopyasıydı.

 

 

Bir dakika?

 

Başımı kaldırıp Polat'a baktığım da masal neden Polat'a benziyordu.

 

 

Yok artık canım!

 

Bende kafayı yiyorum herhalde.

 

Ne alaka Polat ve İnci..

 

 

Fotoğrafa dikkatlice bakmaya devam ettiğim de gerçekten de çok tatlı bir kızı vardı.

 

 

"Ama bu çok güzel," yazıp gönderdim.

 

Anında çevrimiçi olmuştu bile.

 

 

Yazıyor..

 

 

"Evet, benim kızım çok güzeldir teyzesi," dediğin de içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.

 

 

Bana teyze mi demişti o?

 

Bana teyze mi diyecekti?

 

 

Doğru ben onun teyzesiydim.

 

"Ne zaman görebileceğim?" yazıp gönderdim. En sonuna da üzgün emojisi koymuştum.

 

Artık çevrim içi yazmıyordu ve son görülmesini de görememiştim. Telefonumun ekranını kapatıp derin bir nefes aldım.

 

 

İnci'nin kötü bir hayat yaşadığını biliyordum ama bu kadarda kötü olduğunu bilmiyordum. İnci için her şey daha boktan olmuş.

 

Belki de Masal'ın babası İnci'yi bıraktı.

 

"Şerefsiz," dediğim de Polat'ın bakışları dikiz aynasından beni buldu.

 

"Bir şey mi dedin yenge?" dediğin de ona baktım.

 

 

"Yok sana demedim," dediğim de bakışlarını benden çekip yola odaklandı.

 

 

Neden Polat'a bakınca Masal'ı hatırlıyorum ben?

 

Belki de artık kafayı yiyordum.

 

Evet, evet..

 

 

Kesinlikle ben iyi değildim. Başımı sağa sola salladım yine. Şu sıralar her şey üst üste gelmeye başladı. Acaba daha neler gelecekti başıma?

 

Ve ben daha neler öğrenecektim?

 

 

 

Eve çok az bir mesafe kalınca bir kasvet oturmuştu içime ama henüz ne olduğunu çözememiştim.

 

Belki de Gencay'ı gördüğüm için bu şekilde olmuştu. Başımı sağa sola sallayıp kafamdaki kötü düşünceleri dağıtmaya çalıştım.

 

Araba yavaş bir şekilde durmuştu ki Polat'ın telefonu çalmaya başlamıştı.

 

"Yenge sen in, ben abimi almaya gidiyorum," dediğin de başımı salladım.

 

"Neden sen gidiyorsun?" diye sordum.

 

Merak etmiştim.

 

"Engil ile gitmiş ama, galiba araba bozulmuş, diğerleriyle de gelemez arabalar dolu," diye açıkladığın onu onayladım.

 

"Tamam," dediğim de arabadan yavaş bir şekilde indim.

 

Arabadan çıkıp kapıya doğru yürüdüğüm de . Dışa kapı anında açıldı, ve ben Barlas'ı gördüm.

 

 

"Merhaba," dediğim de selam verdi.

 

"Merhaba Neva efendim," dediğin de başını kaldırmıyordu. Galiba Timur yine buna bir şey demişti.

 

"Timur bir şey mi dedi?" diye sorduğum da cevabını merak ediyordum.

 

Ne istiyordu şu çocuktan anlamıyorum. Zararı bile yok kimseye.

 

 

"Timur bey henüz gelmedi," dediğin de gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim Barlas biliyorum," dediğim de bir şey söylemedi.

 

Az önceki sorumu es geçip konuyu değiştirmişti. Bende üstüne gitmekten vazgeçtim ve önüme dönüp eve doğru adımladım.

 

 

Kapıya geldiğim de zile bastım ve kapının açılmasını bekledim.

 

Kapı yavaş bir şekilde açıldığın da kapıyı açan Asya'ya baktım.

 

 

Allah'ım ya.

 

Yine mi çiğdem yoktu?

 

 

"Asya, çiğdem yok mu?" dediğim de başını salladı.

 

"İzin almış galiba, gelmeyecek sanırım," dediğin de başımı salladım.

 

Kızı kovmak istiyordum ama neden sürekli kayboluyordu ortadan?

 

 

"Buyurun," dediğin de kenara çekilmişti.

 

Yavaş bir şekilde salona girdiğim de kimseyi görememiştim. Kendimi biraz yorgun hissediyordum bu yüzden biraz dinlenmek için odaya doğru yol aldım.

 

 

Odanın kapısını açıp, yavaş bir şekilde içeri girdim. Üzerimi de değiştirsem iyi olacaktı. Rahat bir şeyler giyip öyle yatmalıydım.

 

Dolaba yöneldim ve üzerim için bol bir tişört aldım. Rengi beyazdı tabi ki de.

 

Seviyordum bu rengi hiç bir renk bu kadar güzel gelmiyordu bana.

 

Dolaba baktığım da gülümsemiştim. Ben ne kadar beyaz Rengini de sevsem, Timur tam tersiydi ve Siyaha bayılıyordu.

 

Altıma da ince bir eşofman geçirdim. Dolabın kapağını da kapatıp kendimi yatağa attım. Yorulmuştum baya.

 

 

Gözlerimi dinlendirmek için kapattığım da uyuyacağımı da biliyordum. Evde neden hiç ses yoktu acaba?

 

 

Neyse sen uyu Neva.

 

Bilincimin yavaş bir şekilde gitmeye başlamıştı. Bilimcim tamamen gitmeden önce gözlerimin önüne Timur'un görüntüsü düşmüştü...

 

 

 

 

 

2 saat sonra.

 

Sesler duyuyordum ama neler olduğu hakkın da hiç bir fikrim yoktu. En son odada değil miydim ben?

 

 

Gözlerimi yavaş bir şekilde açtığım da odamız da olduğumu anladım. Peki sesler neydi?

 

Timur bu gelmişti acaba?

 

 

Yataktan yavaş bir şekilde çıktım ve masanın üzerindeki telefonumu alıp odadan çıkmaya başladım.

 

Odadan tamamen çıktığım da sesler daha yükselmişti.

 

Silah sesi miydi?

 

Yine mi ya?

 

Panikle merdivenlerden inmeye başladığım da salona baktığım da Dicle, Asiye hanım ve Hasan bey salondaydı.

 

 

Ben salona indiğim de üçünün de bakışları beni buldu.

 

Neden bana o şekilde bakıyorlardı?

 

Dicle neden bana sinirli bakıyordu?

 

 

Hasan bey hadi neyse, ama Dicle.

 

"Neler oluyor?" diyerek bir kaç adım attığım da Hasan bey elindeki kumandayı yere fırlattı.

 

"Sen.." dediğin de anlam veremeyerek ona baktım.

 

"Bir-" demiştim ki hasan bey bir hışımla kolumdan tuttu.

 

"Kolumu bırakın," dediğim de o kadar sinirliydi ki şu an bir kaşık suda beni boğabilirdi.

 

 

"Baba," diyen sesini duydum Asiye hanımın.

 

"Baba demeyun bağa, ha bu kizu ne diye eve aldunuz ula," dedi Hasan bey ve ben neler olduğunu anlamamıştım.

 

 

"Bu kız değil," dediğim de bana öyle bir bakış atmıştı ki tarif bile edemiyordum.

 

"Yürü, katilun kızı!" dediğin de başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Beynim de şimşekler çakmıştı.

 

"Ben.." dediğim de beni Salondan dışarı sürüklemeye başladı.

 

"Kolumu acıtıyorsunuz bırakın beni!" dediğim de durmadı.

 

Merdivenlerden indirdiğin de beni sürüklüyordu.

Dicle ve Asiye hanım da arkamızdan geliyordu.

 

Neden kimse bir şey yapmıyordu?

 

Dicle?

 

 

Barlas beni gördü hasan beyin tuttuğu koluma baktı ve kaşları çatıldı.

 

Hasan bey öyle bir savurdu ki yere yüz üstü düşmüştüm. Düştüğüm de ellerim de ve bacağımda sızı hissetmiştim. Yüzümü yerden kaldırdığım da yüzümü yere çarpmadığım için şükretmiştim.

 

Korumaların bana baktığını görmüştüm. Barlas belinden silahı çıkardı ve yanıma doğru geldi.

 

Yanlış görmedim değil mi silahı çıkardı.

 

"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz!" diye sert bir şekilde de bağırdı.

 

"Sağa ne ulan!" dedi Hasan beyin sert sesi.

 

Gözlerimden yaşlar akmak üzereydi ve ben başımı çevirip onlara bakamıyordum. Düştüğüm yerden Barlas'ın yardımıyla yavaş bir şekilde kalktığım da Barlas beni arkasına almıştı.

 

"Neva hanım bana emanet ona zarar verenin kim olduğuna bakmaksızın kafasına sıkmak için Emir aldım, geri çekilin," dedi Barlas.

 

 

Hasan bey elini arkaya uzattı ve o da bir silah çıkardı. Korkup biraz daha Barlas'ın arkasına geçmiştim.

 

 

"Çekul ula önümden!"

 

Hasan bey Barlas ve bana o kadar sinirli bakıyordu ki şu an herkes olanı biteni izliyordu.

 

Bakışlarımı merdivenlerde olan biteni izleyen Asiye ve Dicle'ye baktım. Neden tek kelime tmiyorlardı.

 

Neden sessizlerdi?

 

Ne izlemişti onlar?

 

"Onun babasu benum uşağumu öldürdü, çekul ulan, bende onun uşağunu öldüreceğim," dediğin de gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

 

Öğrenmişler miydi?

 

Ama babam suçsuzdu?

 

Bende suçsuzdum?

 

"Ben yapmadım," dedim ağlamaklı çıkan sesimle.

 

"Sen yapmadun mi?!"

 

"Babun olacuk o piç yaptu," dediğin de babamın da yapmadığını söyleyecektim ki susmak zorunda kaldım.

 

Barlas'ın kolu siper halindeydi hala.

 

Yaşlı gözlerimle Dicle'ye baktığım da bana donuk bir şekilde bakıyordu.

 

"Sen bari yapma Dicle?" dediğim de Dicle bana bakmıştı.

 

"Sen! Sen babamın ölümüne sebep olan adamın kızısın!" dediğin de sesi dalgın ve sinirliydi.

 

Bakışlarımı Asiye hanıma çevirdiğim de göz göze gelmiştik.

 

"Git ha buradan Neva, al götür oni Barlas," dedi Asiye hanım.

 

"Ben yapamadım, Anne," dediğim de Dicle öyle bir sinirli bakmıştı ki artık ona bakamıyordum.

 

 

 

Sözleri o kadar kırıcıydı ki içim parçalanıyordu ve hiç biri şu anda benim ne kadar kötü olduğumu görmüyordu.

 

"Gidelim Neva hanım," dedi Barlas ve başını çevirdi bana.

 

Başımı salladım, ölmek istemiyordum burada. Hele ki o adamın elinde hiç ölmek istemiyordum.

 

"Bir adum daha atarsanuz ha ikinizu birden vururum, çık onin arkasundan!" diye kükredi Hasan bey.

 

Onun sesiyle sıçradım ve benim yüzümden Barlas'a bir şey olmasından korkarak Barlas'tan uzaklaştım.

 

Hasan beyin arkaya baktı, başıyla bir işaret yaptı ve ben ne olduğunu anlayamadan kolumdan tutuldum.

 

Öyle bir sert tutulmuştum ki galiba kollarımda izi bile çıkacaktı..

 

Bakışlarımı beni tutan adama çeviremeden Barlas'ın kafasına vurulduğunu gördüm.

 

"Barlas.." diye çığlık atmıştım.

 

"Ondan ne istedin!" diye çığlık attım.

 

Korumalar neden olan biteni izliyordu.

 

Arkamdaki adamın sürüklemesiyle Timur'un dedesinin tam önünde durmuştum

 

Artık ayakta bile duramıyordum.

 

Bu kadar hırpalanmaya ve katil damgası yemeğe dayanamıyordum.

 

Ben bir şey yapmadım..

 

Ben bir şey yapmamıştım ki..

 

Timur neredeydi?

 

Neden gelmiyordu?

 

Hep gelirdi, neden gelmemişti?

 

Tüm umutlarımı kaybetmiş ve her şey bitmeden son kez Dicle'ye baktım.

 

Hala aynıydı, hiç bir değişiklik yoktu.

 

Sol gözümden bir damla yaş daha düştü. Düşmeye de devam etti..

 

 

Silahı kaldırıp tam anlıma dayadığın da gözlerimi kapattım. Dicle'nin sesini duymuştum. Hatta Asiye hanımın da ama hiç bir şekilde ne dediklerini tam olarak anlamıyordum. Kulağımda uğuldama ve vücudum ayakta duramıyordu.

 

Kim ne diyordu?

 

Bağırış çağırış?

 

"Dede dur yapma!" dedi biri kimdi bu Dicle miydi.

 

Artık kollarım da bir güç hissetmiyordum bırakılmıştım ama neden?.

 

"Dede.." dedi biri ama ben hiç bir şey duyamadım.

 

Silah patlamıştı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet.. Bir bölümün daha sonuna geldik, bölümü nasıl buldunuz?

 

Bölüm biraz sağlık sorunlarım nedeniyle gecikti ve bu gecikme için hepinizden özür dilerim..

 

 

Bölümde sizi en çok ne etkiledi??

 

 

Timur'un ağzından bir sahne istemiştiniz, ve bende size onu yazdım. Umarım beğenmişsinizdir..

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın canlarım. Sizi çok seven yazarınızdan hepinize çokça kalp... 🫶🏻🫶🏻

 

Loading...
0%