Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. BEDEL

@sinemm2611

 

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~~

 

 

Oy sınırımız 1 K oy ve 2 K yorum...

 

 

 

 

🖤

 

 

~ NEVA ~

 

 

27.BEDEL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

"Polat geldi mi?" diye sordum Engine.

 

"Hayır abi gelmedi," dedi Engin.

 

Başımı salladım ve cebimden bir sigara daha yaktım.

 

"Onunla mı döneceksin?" diyen Cihat'a baktım.

 

"Evet, işim bitti burada," dediğim de bana bakıyordu.

 

 

"Ramazan bile rahat bırakmıyorlar ki?" dediğin de güldüm.

 

"Ne yaparsun ha bizum işte beğledur," dediğim de kahkaha atmıştı.

 

"Kesinlike sen Karadeniz ağzı ile konuşma Timur," dediğin de düz bir şekilde yüzüne baktım.

 

"Ha şarki söyle derken öyle demiyordun ama," diyerek ona baktım.

 

"O başka bu başka," dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Başka falan değildur, ayni," dediğim de tamam ellerini teslim olur gibi yapması beni güldürmüştü.

 

"He neye sinirlisun uşağum?" dediğin de kaşarımı çatarak ona baktım.

 

"Sevmediğimi biliyorsun inadına yapıyorsun değil mi?" dediğim de başını sallamıştı.

 

 

"Neyse konumuza donelim, ne yapacağız biz bu iti?" diye sordum.

 

"Valla bende bilmiyorum, şu an hiç bir şey yapmıyor, planlamıyor da," dediğin de başımı salladım evet haklıydı.

 

Derviş itinden uzun zamandır ses çıkmıyordu. Neva'nın bulduğu notu onun bıraktığını düşünmüştüm ama o değilmiş.

 

Hala onu kimin bıraktığını bulamadım. Olduğum katta kamerada belli olmuyor. Ki zaten o gün yeni kızlar da gelmiş.

 

 

Bu konu de çıkmaza giriyorum.

 

"Son zamanlarda iyi değilim, neden böyle oldu?" dediğim de sesimde yorgunluk vardı.

 

"Düşünmüyorsun artık Timur, Neva dan başka bir şey düşünemiyorsun, ayrıca onu da bu şekilde yaparak koruyamıyorsun," dediğin de düşündüm.

 

Galiba bu sefer haklıydı.

 

"Haklısın hiç bir şeyi yapamıyorum," dediğim de yüzüme dikkatlice baktı.

 

"Sen bu değilsin Timur, topla artık kendini," dediğin de başımı salladım.

 

Ben kendimi toparlamaya çalıştıkça bir yenisi geliyor sürekli.

 

Zaten nerde bela orada Neva.

 

 

"Bela mıknatısı gibi karım var işim hiç kolay değil," dediğim de Cihat gülümsedi.

 

"Kesinlikle evlendiğinizden beri kızın başına gelmeyen kalmadı, vuruldu kaçırıldı, kim daha neler olacak," dediğin de içimde bir şeylerin kötü gittiğini hissediyordum.

 

 

"Deme öyle," dediğim de öylece yüzüme baktı. Bakışlarından neler hissettiğini anlıyordum.

 

"Yalnız değilsin, bende yanındayım ama ne kadar yanında olabilirim bilmiyorum," dediğin de anlam veremeyerek ona baktım.

 

"O ne demek Cihat?" diye sordum. Kaşlarımı da çatmış bir şekilde ağzından çıkacak kelimelere odaklanmıştım.

 

 

"Öylesine söyledim," dediğin de düşünceliydi.

 

"Benim bilmediğim bir sorunun mu var?" diye sordum.

 

Çünkü şu an tam olarak varmış gibi davranıyordu.

 

"Hayır bu öyle bir şey değil Timur," dediğin de kaşlarımı çatmıştım.

 

 

"Neymiş o olan şey?" dedim sakince.

 

Ona bakmaya devam ederken Polat'ın sesiyle durdum.

 

"Abi geldim ben," dedi Polat.

 

"Tamam," dedim.

 

Cihat bakışlarını benden çekip Polat'a baktı.

 

"Hadi gidelim artık acıktım ula ben," dediğin de ona baktım.

 

Konuşmamız yarım kalmıştı ama ben bunu ona soracaktım. Şimdilik bir şey yokmuş gibi devam edecektim ama onun bu hali ve beyninden ne düşündüğünü anlayamıyordum.

 

Polat'ın arabasına geçtik.

 

Cihat öne binmişti, bende arkaya geçmiştim. Eve gidiyorduk.

 

 

"Neva iyi değil mi?" diye sordum Polat'a.

 

"Evet abi iyi," diyerek karşılık verdi.

 

"Bir sorun oldu mu?" diye sorduğum da Dikiz aynasından bana baktı.

 

"Abi," dediğin de ona baktım.

 

Cihat'ta Polat'a bakıyordu.

 

"Bir sorun mu oldu?" diye sorduğum da arabayı yavaşlatmıştı.

 

"Galiba takip edildim," dediği an kan beynime sıçradı.

 

 

Dik bir konuma gelerek Polat'a baktım.

 

 

"Ne demek takip edildin?" dediğim de Polat bana döndü.

 

"Yenge ve İnci birlikte oturduğu zaman siyah bir araba vardı ve içinde bir adam vardı, tek odak noktası da yengeydi."

 

Dediğin de sinirden elim ayağım titriyordu.

 

"Bana plakayı aldığını söyle," dediğim de başını salladı.

 

"Aldım abi," dediğin de sinirlerim geriliyordu.

 

"Engin'e attım araştıracak abi," dediğin de Cihat'a baktım.

 

"Görüyorsun değil mi? Ayaklı bela," dediğim de Cihat gülmüştü.

 

Polat tekrar arabayı çalıştırdığın da bakışlarımı sabitledim.

 

 

Telefonumu elime aldım.

 

Engini aramalıydım.

 

Ben Engin'i ararken Polat'ın telefonu çalmaya başladı.

 

"Efendim abi," dedi Engin.

 

"Efendim alp," diyen Polat'ın sesini duydum.

 

"Engin plakayı araştırdın mı?" diye sordum.

 

"Henüz bakamadım abi eve varınca hemen bakacağım," dediğin de Engine değil Polat'a odaklanmıştım.

 

Kaşları çatılmış ve bakışlarını benden çekmemişti.

 

"Ne oldu?" diye sordum Polat'a

 

"Abi," dediğin de telefonu kapatmıştı.

 

Bende Engin'in yüzüne telefonu kapatmıştım.

 

"Abi, Hasan bey," dediğin de ona baktım.

 

"Ne olmuş dedeme?" diye sordu Cihat.

 

"Evdeymiş ve şu an," dedi Polat.

 

"Sikeyeceğim şimdi ama düzgün anlatsana lan!" diye bağırdım.

 

"Abi, korumalara silah çekilmiş," dediği an durdum.

 

"Ne silahı?" dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Hasan beyin adamları bizim adamlara silah çekiyormuş ve," dediğin de beni delirtmek için mi uğraşıyordu.

 

"Polat sıkacağım şimdi kafana, anlatsana lan!" dedim sert bir şekilde.

 

 

"Yenge," dediğin an anladım.

 

"Bas Polat bas!" diye bağırdım.

 

"Kim aradı seni?!" dedim sert bir şekilde.

 

"Abi, Alp," dediğin de arabayı hızlandırdı.

 

Telefonumdan Alpin numarasını bulmaya çalıştım.

 

"Lan ara şunu ver telefonu!" diye bağırdım.

 

"Timur sakin ol," dedi Cihat ama şu an sakin olacak durumda değildim.

 

"Lan! Kim var orda başka Barlas nerede?" diyerek elimi koltuğa vurdum.

 

"Oradaydı," dedi Polat.

 

"Al abi," dedi ve telefonu bana uzattı.

 

Telefonu direk elime aldım ve hoparlöre verdim.

 

Çalıyor..

 

Çalmaya devam etti..

 

Ve en sonunda kapandı.

 

"Siktiğimin telefonunu açsana Lan!"

 

 

"Timur sakin ol, dedem sinirlidir sadece bir şey yapmaz," diyen Cihat'a öyle bir bakış attım ki.

 

Tek kelime daha etmedi.

 

 

"Asya." Dedim.

 

Tabi ya Asya evdedir.

 

Hemen rehbere girip onu aramaya başladım.

 

Telefon çaldı..

 

 

"Alo, Timur bey," dediğin de sesi ağlamaklı çıkıyordu.

 

"Asya, neler oluyor orda?" Diye sort sordum.

 

 

"Timur bey, dedeniz burada Neva Hanım'a silah çekti," dediği an durdum.

 

Beynim durmuş gibi hissettim.

 

"Ne demek silah çekti lan!" diye kükredim.

 

"Bas lan şu arabaya bas!" diye bağırdım.

 

"Timur bey çok kötü, herkes silahlandı ne olacak şimdi," dediğin de elimle yüzümü sıvazladım.

 

"Barlas nerede?" diye sordum.

 

"Yerde yatıyor," dedi.

 

"Vuruldu mu?" dediğim de ağlayan sesi kulaklarımı delecekti neredeyse.

 

"Adamın biri silahla kafasından vurdu, bayılmış olabilir bilmiyorum Timur bey çabuk gelin ne olur," dediğin de oraya gelmem için yalvarıyordu.

 

"Asya karım iyi mi?" diye sorduğum da hıçkırarak ağlamaya başladı.

 

"Timur bey, ayakta duramıyor," dediğin de kalbimin sıkıştığını hissettim.

 

"Annem ve Dicle," diye sordum.

 

Yola baktığım da eve giden yola girmiştik.

 

"Onlar mı?" dediğin de sesinde bariz bir kızgınlık sezdim.

 

"Asya on_" demiştim ki sesiyle durdum.

 

"Onlar izliyor," dedi.

 

İzliyor mu?

 

"Ne demek izliyor Lan!" diye bağırdım.

 

"Timur gelmeniz_" dediğin de telefon kapandı.

 

"Allah kahretsin!" diyerek telefonu arabanın diğer tarafına fırlattım.

 

"Baz gaza lan bas!" diye bağırdım.

 

Araba evin önüne gelmek üzreydi elimi hemen kapıya attım. O kadar hızlı gelmiştik ki arkamızda bir tane bile koruma yoktu.

 

Dedemin adamlarına öyle bir bakış attım ki.

Biri silahını geri indirdi hatta.

 

"Biriniz bile adamlarımdan herhangi birine sıkarsa, ecdadınızı sikerim hepinizin!" diye kükredim.

 

Başımı çevirerek belimdeki silahı çıkardım ve kapıya koştum. Kapıya vardığım da gördüğüm manzarayla donup kaldım.

 

Dedem silahı Neva'nın tam anlının ortasında tutmuş ve Dicle de kolunu tutuyordu dedemin. Annem neden merdivenlere çökmüştü.

 

Silahın patlayacağını anladığım da kendi silahımı havaya kaldırıp ateş ettim.

 

Neva yere düştü.

 

Dedemin bakışları anında beni buldu. Dicle'nin de ağlayan yüzünü gördüm. O da bana bakıyordu. Annem de merdivende bana bakıp kalmıştı.

 

 

Buradan anlayamıyordum ama gözleri kapalıydı sanırım Neva'nın.

 

İyi değildi..

 

Bir kaç adım attığım da Barlas'ın yerde boylu boyunca uzandığını gördüm.

 

Bakışlarımı dedeme çevirdim.

 

"Sen Benim karıma Silah mı çektin!" dedim sert ve buz gibi çıkan sesimle.

 

 

"Çektum ulan!" dediğin de silahımı kaldırıp ona doğrulttum.

 

Annemin sesini duydum.

 

"Uşağum etme," dediğin de ağlıyordu.

 

Annemin yanına Asya gelmişti.

 

Gözlerimi dedeme sabitledim. Elimi milim oynatmadım.

 

"Bir daha söyle? Ne yaptın dedin?" dediğim de gitttikçe dedeme yaklaşıyordum.

 

"Abi dur!" diyen kişi Dicle'ydi.

 

Durmayacaktım.

 

"Timur dur," dedi Cihat arkamdan.

 

"Polat Barlas'a bak," dedi Cihat.

 

Neva hala yerdeydi ve olan biteni duyduğundan bile emin değildim. Her an bayılabilirdi.

 

Dedemin tam karşısında durdum ve Silahı tam Anlına dayadım.

 

"Neden!" dedim. Sesim o kadar sert çıkmıştı ki dedem yüzünü buruşturur gibi olmuştu...

 

 

 

***

 

 

 

 

Neva.

 

Timur'un sesini duyuyordum. Tam yanıma gelmiş ve ayaklarını buradan görebiliyordum. Ağlamaktan halim kalmadığı için başımı kaldırıp ona bakamadım.

 

"Neden?!" dedi.

 

Sesinde sitem ve kırgınlık vardı.

 

"Bunun babasu katil, hemde senun babanun katilu," dedi Hasan bey.

 

Omuzlarım sarsılarak ağlamaya devam ediyordum.

 

"Umurumda değil Lan! O benim karım." dediğin de büyük bir sessizlik oluşmuştu.

 

"Ne demek umurunda değildur? dedi Hasan bey.

 

Sesindeki öfkeyi anlayabiliyordum.

 

Ama neden beni suçluyordu?

 

"Ulan bu onin piçu," dediği an bir şey oldu.

 

Ne olduğunu anlamak için başımı kaldırdığım da Timur silahı atmış, ve dedesine yumruk atmıştı.

 

"Timur.!" dedi Asiye hanım.

 

Öyle bir sert bağırmıştı ki korkudan sıçramıştım.

 

Hasan bey bana Piç demişti ve Timur da şu an dedesine yumruk atmıştı.

 

"Defol git evimden!" diye kükredi.

 

Kimse bir şey yapamıyordu. Dicle ve Asiye hanım neredeyse bayılmak üzereydi.

 

Benim gibi..

 

Sesimi çıkaramamıştım.

 

"Ti.." dedim ama çıkmıyordu.

 

Çok yorulmuştum, her yerim ağrıyordu.

 

Timur beni duymuyordu.

 

Olduğum yerden süründüm, sürünürken dizlerimdeki sızlamayı bile umursayacak halde değildim.

 

"Dur!" diyebildim.

 

"Timur dur," diye fısıldadım.

 

Timur anında durmuştu. Hepsinin bakışları beni buldu. Timur'un da öyleydi ve dedesine bakmayı bırakıp yanıma geldi.

 

Başımı kaldırıp yaşlı gözlerle ona gülümsedim.

 

Gelmişti..

 

Gelmeyeceğini düşünmüştüm.

 

 

Her zaman gelirdi ve yine gelmişti..

 

 

"Neva.." dediğin de sesindeki çaresizliği hissetmiştim. Bana olan merhametine bakıp kalmıştım.

 

 

Ailesi ve dedesi beni suçluyordu ama o bana karım demişti.

 

Umursamadığını söyledi..

 

Benim için hepsini karşısına aldı.

 

Hepsini benim için yaptı.

 

Dayanamadım ve tekrar ağlamaya başladım. Gözümden sicim, sicim yaşlar akmaya başladı..

 

Timur daha fazla dayanamadı ve yere çöktü.

 

Hasan beyin acı çeken sesini duyuyordum ama bakamıyordum.

 

"Şş.. güzelim buradayım ben," dediğin de o menekşe kokusunu hissediyordum.

 

Kesinlikle Menekşe kokusuydu..

 

 

Evet Timur menekşe gibi kokuyordu.

 

 

 

 

Bir adam böyle kokabilir mi?

 

 

Kokusu beni her geçen saniye etkisi altına alıyordu. Burnuma o eşsiz kokusu geldiğinde dudaklarım memnuniyetle kıvrıldı.

 

 

 

Çok güzeldi.

 

Bana sarılmıştı değil mi?

 

Kokusunu içime çektiğim de her şeyi unutmak üzereydim.

 

Çektiğim acıları.

 

Yaşadığım anı.

 

 

Her şeyi..

 

Havalandığımı hissettiğim de Timur'a daha çok sokuldum. Ona daha fazla yaklaştım.

 

"Özür dilerim Neva," dedi biri.

 

Bunu diyen kişi Dicle miydi?

 

Evet, doğru duyduğumdan emin değildim ama Dicle benden özür mi dilemişti..

 

 

Bakamadım, halimde toktu zaten.

 

 

Kahramanım gelmişti.

 

 

Benim kahramanım..

 

 

"Neva, bana iyi olduğunu söyle," dedi Timur. ona bakamamıştım. Başımı onun omzunda tutuyordum.

 

Burnuma buram, buram menekşe kokusu gelmeye devam ediyordu.

 

"Güzelim bana bir şey söyle," dediğin de onu duyuyordum ama konuşamamıştım.

 

Karnım gurulduyordu.

 

Halsizdim.

 

Aklıma gelen kişi işe gözlerimi açtım.

 

"Barlas," dedim kısık bir sesle.

 

"Şş.. o iyidir, büyük bir ihtimalle sadece bayıldı," diyen Timur'un sesini duyduğum da gözlerimi onun yüzüne çıkardım.

 

Gözleri şu an bana bakıyordu. Mavi gözler.

 

Gamzesi neredeydi?

 

"İyi misin?" diye sorduğun da ona bir şey diyemedim.

 

Gülümsedim..

 

"O iyi mi?" diyen Cihat'ın sesini duydum.

 

"Bilmiyorum," dedi Timur.

 

"İyiyim," dedim kısık çıkan sesimle.

 

Durduk. Nerede durmuştuk?

 

Neredeydim ben?

 

"Ne oldu?" dediğim de bir yere oturtuldum.

 

Gözlerimi etrafa çevirdiğim de arabada olduğumu anladım.

 

Timur'un korumaları çoğalmıştı.

 

"Ben hemen geliyorum," diyen Timur'un sesiyle başımı hemen çevirdim.

 

Cihat'a bakarak söylemişti.

 

Elinden tuttum.

 

Başımı sağa sola hızlı bir şekilde salladım. "Hayır, gitme," dediğim de dudaklarım titriyordu.

 

Korkuyordum, dedesine daha fazla bir şey yapacak diye.

 

"Hemen döneceğim sevgilim," dediğin de başımı hatır anlamında salladım.

 

"Gitme.." dediğim de bana baktı.

 

"Silahımı alıp geliyorum, bir dakika içinde buradayım," dediğin de emin misin der gibi bakmıştım.

 

"Bir dakika bile sürmeyecek, sen içinden ona kadar say bitmeden burada olacağım," dedi ve hatif gülümsedi.

 

Başımı salladığım da elini bıraktım.

 

Bakışlarını bir kaç saniye sonra benden çekti ve arkasına dönüp gitti.

 

Bir. 

 

"Neva iyi misin?" dedi Cihat.

 

Cevap vermedim.

 

İki. dedim içimden.

 

Üç.

 

"Neva bir şey şöyle be kızım?" dedi Cihat.

 

Sesindeki endişeyi fark ettiğim de başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Dört." dediğim de öylece yüzüme baktı.

 

"Beş." diye devem ettim ve gelmemişti.

 

"Altı." diye fısıldadım.

 

"Yedi." dediğim de, "Geldim," diyen sesini duyunca başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Geldin," diyerek gülümsedim.

 

"İyi değil," dedi Cihat.

 

"Değil," dedi Timur.

 

"Hadi gidiyoruz buradan," dedi Timur.

 

Nereye gidiyorduk?

 

Timur kapımı kapattı ve dolaşmaya başladı.

 

Cihat'ın öne bindiğini gördüğüm de şoför yerine biri binmişti.

 

Adını bilmiyordum ben bu adamın.

 

Bakışlarımı ondan çekip yanıma binen Timur'a çevirdim.

 

"Sür," dediğin de adama bakmıştı.

 

"Nereye gidiyoruz abi," dedi adam.

 

"Hastaneye," dedi Timur.

 

Hastane lafını duyunca yüzümü buruşturdum.

 

"Hastane olmaz," dediğim de Timur bana baktı.

 

"Çok kötüsün gideceğiz," dedi kesin bir dille.

 

"Hayır," dediğim de ona biraz yaklaştım.

 

"Gitmeyelim," dediğim de başımı omzuna koydum.

 

"Lütfen kocam," dediğim de ne hissettiğini bilmediğim için karşıya baktım.

 

 

"Tamam güzelim, ama," dediğin de lafını böldü Cihat.

 

"O zaman bize gidiyoruz, "dedi.

 

"Tamam," dedi Timur.

 

Bir koluma Timur'a sardığım da Timur'un kolu sırtımı buldu ve beni kendine çekti.

 

 

"Acıktım," dediğim de gülme sesi duydum.

 

"Bende acıktım, yemekte hazırdır hem," dedi Cihat.

 

Ona baktım ve gülümsedim.

 

"Tatlı var mıdır?" diye sordum.

 

Sesim de hala bir pürüzlük vardı.

 

Başını salladı.

 

"Bizim eve," dedi korumaya.

 

Timur'un korumasıydı değil mi bu?

 

Timur biraz eğildi ve diğer eliyle yüzümü sildi.

 

"Islak mendil var mı?" dedi İncecik çıkan sesiyle.

 

"Galiba yok," dedi Cihat.

 

 

"Bende vardı, ama çantam da" dediğim de Timur bana baktı.

 

"Çantan da evde değil mi?" dedi yumuşacık çıkan sesiyle.

 

Etrafıma baktım.

 

Arabada olmadığını anlayınca ona baktım.

 

"Evde kalmış," dediğim de gözlerim içine baktı.

 

"Tamam sorun değil, evde hallederiz," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Tamam," dediğim de beni kendine çekti.

 

Mendili galiba yüzüm için istemişti. Toz toprak olmuştu her yerim. Düşmüştüm çünkü.

 

Bunu düşünecek pekte halim yoktu zaten.

 

 

"Bir yerin acıyor mu?" dedi Timur.

 

Başımı kaldırıp gözlerimi ona diktim.

 

"Ben iyiyim Timur," dediğim de yüzümü inceledi.

 

 

Bakışlarımı ondan çekmedim. Hala ona sarılıydım, ayrılmak istemiyordum da ondan. Başımı göğsüne yasladım ve gözlerimi kapattım.

 

 

"Timur," diye fısıldadım.

 

"Efendim güzelim," diyen sesi bana huzur veriyordu.

 

Eskiden olsa şu an ona asla sarılmazdım. Ama artık ona sarılmak bana iyi geliyordu.

 

"Güzelim," dediğin de dudaklarım kıvrıldı.

 

"Karnım da horon tepiyorlar," dediğim de arabada bir gülme sesi gelmişti.

 

Başımı kaldırıp Timur'a baktım. O gülmemişti, galiba gülen Cihat'tı. Timur'a bakıp gülümsedim ve başımı yine aynı yerine göğsüne yerleştirdim.

 

 

"Ne kadar kaldı Cihat?" diye sordu Timur.

 

"Az kaldı," dedi Cihat.

 

Galiba kullanan kişi Cihat'ın evini biliyordu. Çünkü nerede diye bir kere bile sormamıştı.

 

Gözlerimi kapattığımda Timur'un kokusunu alıyordum.

 

Neden bu kadar eşsiz kokuyordu.

 

 

Sanki bir uyuşturucu gibi..

 

 

Vücudumun gevşediğini ve iyice yorulduğumu anladığım da artık hiç bir şey duyamıyordum.

 

Uykuya dalmak üzereydim ki, "Neva, güzelim hadi geldik," diyen Timur'un incecik sesi kulağımın dibindeydi.

 

"Hıı.." diye mırıldandım.

 

"Hadi ama, acıkmadın mı sen?" Dediğin de gülümsemiştim.

 

"Açıktım," dediğim de hafif gülme sesini duyunca bir gözümü açıp ona baktım.

 

Evet bu sefer gülen oydu.

 

 

"Kucaklayayım mı?" diye sorduğun da diğer gözümü de açtım.

 

 

"Hayır," dediğim de başını salladı.

 

Göğsünden yavaş bir şekilde ayrıldım ve arabanın için de oturur pozisyona geldim. Etrafa baktığımda bir şey görememiştim. Araba zaten siyahtı.

 

Dışarı da zaten karanlık çökmüştü.

 

 

Timur yanımdan ayrıldığın da nereye gittiğine baktığım da arabanın arkasından dolaşıp benim kapımın olduğu yere gelmişti.

 

Ailesi beni kovmuş ama o benim yanımdaydı.

 

Üstelik benimle bebekmişim gibi ilgileniyordu.

 

 

Kapıyı açtı ve bana elini uzattı. Küçücük elimi elinin içine bıraktığım da elim gerçekten de küçücük kalmıştı. Bakışlarını bana çıkardığın da gülümsedim.

 

"Galiba biraz daha yemezsem bayılacağım," dediğim de dudakları kıvrıldı.

 

"Merak etme yemek hazır," diyen kişi Cihat'tı ve ben ona gülümseyerek teşekkür etmiştim.

 

Timur elimi tuttu ve beni hafif kendine çekti. Başımı kaldırıp ona baktım. Gözleri hala yüzümü inceliyordu.

 

"Amcan evde mi?" diye fısıldadım kulağına.

 

"Bilmiyorum," dedi sesli bir şekilde.

 

"Evde," diyen kişi Cihat'tı.

 

Başımı direk ona çevirdim. Çok kısık bir sesle konuşmuştum nasıl duydu?

 

Şaşkın bir şekilde yürürken evi inceliyordum. Bizim ev kadar olmasa da bu evde büyükmüş. Ama burası baya ışıklıydı, ve galiba ger burası da çok güzeldi.

 

Gülümseyerek etrafta gözlerimi gezdirdiğim de kapıya ne ara geldiğimizi bile anlayamamıştım.

 

Cihat kapıyı çalmıştı.

 

Bir kaç saniye bekledik ve sonunda kapı açıldı. Kapıyı açan orta yaşlarda bir kadındı. Bakışları beni bulduğunda üstüme başıma bakmıştı. O öyle bakınca ister istemez biraz utanmış ve Timur'a yaklaşmıştım.

 

"Hoş geldiniz," dedi kadın.

 

"Hoş bulduk, sultan teyze," dedi Cihat.

 

Demek adı sultandı.

 

Sultan hanımın bakışları bana ve Timur'a kaydı.

 

"Hoş geldiniz," dedi bize bakarak sultan hanım.

 

"Hoş bulduk, sultan teyze," diyen kişi Timur'du.

 

 

 

Galiba Timur sultan teyze dedikleri kadını tanıyordu. Tanıması gayet normaldi tabi. Burası amcasının evi mutlaka gelmiştir. Benimki de düşünceydi.

 

Bakışlarımı ondan çekip önüme çevirdim. Cihat kapıdan girdiğin de bende Timur'a yaslı bir şekilde içeri girdim. Kadına bakamamıştım.

 

Yürümeye başladığımız da Timur'a baktım.

 

"Bu şekilde Amcanın karşısında oturamam," dediğim de Timur bana bakmıştı.

 

 

"Halledeceğim onu ben, Dicle'nin bir kaç parça kıyafeti olması lazımdı burada," dedi Cihat.

 

Ama şu an Dicle ile ilgili hiç bir şey duymak istemiyordum.

 

"Böyle kalsın," dediğim de ikisinin de bakışları beni buldu.

 

Cihat Timur'a baktığın da Timur başını salladı.

 

Salon diye tahmin ettiğim yere geldiğimiz de salonun çok büyük olması gözümden kaçmamıştı. Bakışlarımı salonda dolaştırdığım da Timur'un bana baktığını anlayınca başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Lavaboya gidelim mi?" diye sorduğun da gözlerim açıldı.

 

"İkimiz mi?" dediğim de güldü.

 

"Ben dışarda beklerim," diye açıkladığın da hemen başımı salladım.

 

Ellerimi ve yüzümü yıkamak istiyordum.

 

 

"Babam odasın da mu Sultan teyze," diye sordu Cihat.

 

"Evet Cihat oğlum," dedi kadın.

 

"Hadi gel," dedi Timur.

 

Beni yanında yürütmeye başladı. Salonun sonuna geldiğimiz de bir kapının önünde durduk.

 

"Geç bakalım, gelmemi istemediğine emin misin?"

 

Omuz silktim ve başımı salladım.

 

"Evet," dediğim de gülümseyerek beni izliyordu.

 

Ona bakmayı son verip kapıyı açıyordum ki başımı arkaya çevirdim.

 

"Barlas'tan haber var mı?" diye sordum.

 

"Arayacağım birazdan," dediğin de başımı salladım.

 

" O hariç kimse beni korumadı dedenden," dediğim de yüzü sertleşmişti. Kaçlarında hafif çatma meydana gelince yüzünü inceliyordum.

 

"Hadi işini hallet bunları sonra konuşalım," dediğin de başımı salladım ve ona arkamı dönerek içeri girdim. Kapıya da yüzüne kapattım.

 

 

Başımı çevirdiğim de etrafa baktım.

 

Vay canına!

 

Burası da baya iyiydi. Önceki yaşadığım evlere göre Timur ve Cihat'ın evi gerçekten bana saray gibi geliyordu bana.

 

Lavaboya doğru geldiğim de aynadan yüzüme bakınca şoka uğradım.

 

"Ah, bu ben miyim?" diyerek yüzümdeki tozlara bakıyordum.

 

 

Suyu açıp elimi yıkadım. Yüzüme su serptiğim de kendime gelmiş gibi hissetmiştim. Yüzüme aynı işlemi bir kaç kez yaptım ve yüzüme baktım. Şimdi iyi görünüyordum sanırım.

 

Sol elimin içine baktığım da yara izi oluştuğunu gördüm. Yere düştüğüm de olmuş olmalı.

 

Ellerimle üzerimi de silkeledim ve tozları elimle sildim. Elimi tekrar yıkadım.

 

 

Başımı kaldırıp yüzümü havlu ile kuruladım. Kapıyı doğru gittim ve kendi tarafa çekip açtım.

 

Timur karşımdaydı, ve bana bakıyordu. Hiç ayrılmamış mıydı kapıdan?

 

Bakışlarımı yüzünde sabit tuttuğum da gülümsedim.

 

 

"İyi misin?" dediğin de başımı salladım.

 

"Daha iyiyim," dediğim de dudaklarım yana doğru kıvrılmıştı.

 

"Gel, hadi geçelim bizi bekliyorlar" dediğin de salona baktım.

 

Gerçekten de bizi bekliyorlardı. Cihat'ın babası masadaydı.

 

"Tamam," diyerek yanına adımladım.

 

Yürürken dizlerim acıyordu, elimde oluşan yaralardan büyük bir ihtimalle dizimde de vardı. Masaya yaklaştığımız da Ahmet beyin bakışları beni buldu.

 

"Hoş geldin kızım," dediğin de gülümsedim.

 

"Hoş bulduk efendim," dediğim de bana hafif kızgınlıkla baktı.

 

"Amca de lütfen," dediğin de başımı sallayarak onu onayladım.

 

"Geçin oğlum, hadi yemekler soğumasın, saate epey bir geç oldu," dedi Ahmet bey.

 

Timur elimi tuttuğun da yüzüm buruşmuştu. Bu sefer yaralanan elimi tutmuştu. Timur ne kadar kibar olsa da yara yeni olduğu için şu an acıyordu.

 

Ama ben sesimi çıkarmamıştım.

 

 

Masaya beni yerleştirdiğin de elimi bıraktı ve hemen soluma geçti. Ona gülümseyerek bakmıştım.

 

 

Bu hayatta yaptığım en iyi şey, onun teklifini kabul etmekti. Benim için her şeyi bırakıp yanıma gelmişti.

 

Annesini ve kardeşini bile karşısına almıştı.

 

"Hadi bakalım, afiyet olsun," diyen Ahmet beye döndüm.

 

Bakışlarındaki samimiyet beni mutlu etmişti. Olanlardan onun haberi var mıydı?

 

O neden bana kötü bakmıyordu?

 

O diğerleri gibi değil miydi?

 

"Sağ ol Amca," dedi Timur.

 

Bende başımla onayladım ve çorbadan içmek için kaşığı elime aldım.

 

Neyse ki sağ elimde bir şey yoktu. Sol elimde olan kadar değildi. Sadece birazcık deri yüzülmüştü.

 

Diğeri de öyleydi ama o kanamış olduğu için şu an sızlıyordu. Aynı şekilde dizlerimde de bir sızı vardı. Onlara hiç bakamamıştım bile.

 

 

"Babam adına özür dilerim Neva," diyen Ahmet beye baktığım da elimdeki kaşıkla ona bakıp kalmıştım.

 

 

"Senin olanlarla uzaktan yakından bir alakan bile yoktu," dediğin de öylece baktım.

 

"Yoktu ama dedem varmış gibi davrandı karıma!" dedi Timur.

 

Sert bir şekilde konuşması dikkatimden kaçmamıştı.

 

"Biliyorum, o yüzden özür dilerim onun adına ikinizden de," dediğin de Ahmet beye odaklanmıştım.

 

"Teşekkür ederim Amca ama, senlikte bir durum da yok," dediğim de masada ki herkes bana bakmıştı.

 

 

"Yani, özür dilemeyin demek istemiştim," diyerek kendimi açıkladığım da Ahmet bey gülümsemişti.

 

"Olsun, ben onunla en kısa zamanda konuşacağım, ben sizin birbirinizi nasıl sevdiğinizi biliyorum, sevenlerin yanında olmalıyım değil mi?" dedi gülerek.

 

Timur amcasına minnetle bakmıştı. Aynı şekil bende öyleydim. Bizim için evini açmıştı. Bu bizim için bile büyük bir şeydi.

 

Yaşananları düşündükçe iştahım bile kalmıyordu.

 

"Biz Karadenizliler için, bazı şeyler zordur, babam içinde bu yaşanan zor olmalı ama tabi sana bu şekilde davranmasını açıklamıyor," dediğin de onu dinliyordum.

 

"Evet açıklamıyor," diyen kişi Timur'du.

 

"O yüzden biraz sakinleşince tekrar konuşalım, ben konuşacağım onunla," dedi Ahmet bey.

 

Başımı sallayarak yemeğe döndüm. Olanlar ile ilgili daha fazla bir şey duymak istemiyordum.

 

Zaten bugün yeterince yorulmuş daha fazla olanları konuşup canımı sıkmak istemediğim için önümdeki yemekler ile oyalandım.

 

 

Ben yemeğimi yerken kimseden de ses çıkmayınca rahatlamıştım. Konuyu dönüp dolaşıp oraya getirmeleri beni rahatsız ediyordu.

 

Karnımın doyduğunu hissettiğim de geri çekilip Timur'a baktım. Onun hala yediğini görünce açıkmış olmalı diye düşündüm.

 

 

Ben Timur'u izlerken salona Sultan dedikleri kadın gelmişti. Bakışlarımız kesiştiğin de kadın bana dikkatli bir şekilde bakıyordu hep. Nedeni de anlayamamıştım.

 

"Timur bey oğlum, İstediğin şeyler gelmiş," dediğin de Timur başını kaldırıp kadına baktı.

 

"Benim odama bırakır mısın Sultan teyze," dedi Timur.

 

Onun odası mı?

 

 

Burada onun odası mı vardı?

 

 

Galiba bugün burada kalacaktık.

 

Ben artık eve gitmek istiyordum, tabi Timur'un değil. Babamın yanına gitmek istiyordum. Onunla kalmak istiyordum. Ama Timur da benimle kaldın istiyordum. Babam kabul eder miydi bizi?

 

 

Kadın eşyaları Timur'un odasına götürmek için yanımızdan ayrıldı. Arkasından bakıp kalmıştım.

 

Ev gerçekten büyüktü.

 

Alt katta Timur'un odası varmış.

 

Bende neden şaşırıyorsam, amcasının evi sonuçta Timur için bir oda olması normaldi.

 

 

"Doydunuz sanırım," diyen Cihat'a bakışlarımı çevirdim.

 

"Ben doydum," dediğim de gülümsemişti.

 

 

"Horon oynamıyorlar artık değil mi?" diye sorduğunda gözlerimi açarak ona baktım.

 

"Ne horonu?" diye sordu Ahmet bey.

 

"Neva çok acıktığını ve karnın da horon oynadıklarını söylemişti baba da ondan bahsediyorum," dediğin de utanarak önüme dönmüştüm.

 

Sorardım bunu ben ona.

 

 

"Hım, demek horon ha," dediğin de gülmüştü.

 

Başımı kaldırıp baktığım da gülerek beni izlediğini gördüm.

 

"Tam bir Karadeniz uşaği olmiş," dediğin de gülümsemişti.

 

"Evet, gerçekten de olmuş baba, karnında bile horon tepeyile," dedi Cihat.

 

Timur ise beni gülümseyerek izliyordu. Ben ise utanmıştım. Ama Karadeniz uşağı dediklerinde de mutlu olmuştum. Timur Karadenizliydi ve bende ona ayak uydurmak istiyordum. Pek anlamasam da galiba ben çözüyordum bu işi.

 

Ahmet bey masadan kalktığın da koltuklara doğru ilerledi. Hepimiz masadan yavaş bir şekilde kalkıyorduk ki benim dizimi masaya çapmam bir oldu.

 

"Ah," dediğim de Timur bana baktı.

 

"Neva, ne oldu?" diye sorduğun da acıyan yüzümü ona çevirdim.

 

"Masaya bacağımı çarptım," dediğim de eğildi.

 

"Neresi?" dediğin de şu an durduğu konum o kadar yanlıştı ki?

 

"Timur kalk oradan iyiyim ben," diyerek onu yerden kaldırmak için çektim.

 

"Bakalım bir?" dediğin de üstten bana bakıyordu.

 

"Sonra şimdi değil," dediğim de başını salladı.

 

Elini uzattığın da tuttum ve yürümeye başladım. Yürürken de yüzüm acıyla ister istemez değişiyordu. Bozuntuya vermeden koltuklara oturdum.

 

Makine takılı olduğu, sorun yaşamıyordum ama ilaçlarım yoktu yanımda. Onları evde unutmuştuk.

 

Timur'a, "İlaçlar," diye fısıldadım.

 

"Odada, alıp geleyim mi?" dediğin de başımı hayır anlamında sağa salladım.

 

"Sonra içerim," dediğim de başını salladı.

 

Salona biri daha girdiğin de bakışlarım anında o kızı buldu. Bu kız geç biriydi.

 

"Çay mı yapayım efendim?" dedi incecik çıkan sesiyle.

 

Ahmet bey kıza baktı, "Evet ebru," dediğin de kız başıyla onayladı ve bize arkasını dönerek salondan çıktı.

 

Anladığım kadarıyla burada sürekli çay içiliyordu. Çay içe, içe beni de çaydan soğutacaklar yakında.

 

Odaya geçip uyumak istiyordum. Ama Timur'un amcasına saygısızlık olur diye de bir şey diyemiyordum. Kendimi geri yaslayıp çayın gelmesini beklemeye başladım artık.

 

 

 

Çay geldiğin de ben uykudan neredeyse Timur'un omzundaydım. Başımı da kaldıramıyordum. Galiba çay falan içmeyecektim ben.

 

"Amca izninle biz odaya geçelim, Neva yoruldu," diyen Timur'un sesini duydum.

 

Gerçekten de çok yorulmuştum.

 

"Tamam oğlum, dinlenin siz," dedi Ahmet bey.

 

Timur beni biraz dürttüğün de gözlerimi zorda olsa açmıştım. Bakışlarımı ona çevirdiğim de ataktaydı.

 

"Gel yaslan bana," dediğin de elini bana uzatmıştı.

 

Bende elini hiç düşünmeden tuttum. Beni yavaş bir şekilde kendine çektiğin de Amcasına bakamadım. Utanmıştım biraz bu durumdan.

 

Timur'un odasına geldiğimiz de Timur kapıyı açtı ve içeri girmemi sağladı. Galiba ayağı ile de kapıyı kapatmıştı.

 

 

"Önce üzerini değiştirelim," dediğin de onu onayladım. Kendim yapamayacak kadar yorgundum.

 

Yatağın üzerine beni bıraktığın da poşete uzandı. Benim ise artık gözlerim kapanıyordu.

 

"Uyuma," diye beni uyardığın da gözlerimi açık tutmaya çalıştım.

 

"Tamam," diye fısıldadım.

 

Duyup duymadığından emin bile değildim.

 

 

"Üzerini çıkaracağım şimdi, panik yapma," dediğin de ona bakarak başımı salladım.

 

Biliyordum zaten ben değiştirmesi için izin vermiştim.

 

Tişörtümden tuttu ve yavaş bir şekilde yukarı sıyırdı, "kaldır kollarını," dediğin de kollarımı kaldırdım.

 

Tişörtü başımdan çıkardığın da karşısında sütyen ile kalmıştım. Bana bakıp bakmadığını merak ederek gözlerimi açtığım da poşetten bir şeyler çıkarıyordu.

 

"Üşüdüm," dediğim de eliyle poşeti komple döktü.

 

Galiba acele ettiği için eli ayağı birbirine giriyordu.

 

"Buldum," dediğin de bana bakınca gözlerimiz kesişmişti.

 

Bana neden öyle baktığını merak etmiştim.

 

Çok güzel ve farklı bakıyordu.

 

Elimdekini başımdan geçirdiğin de kollarımı oynatarak ona yardımcı olmuştum.

 

"Bu niye bu kadar uzun ya," diye kendi kendine söyleniyordu.

 

 

"Ne uzun?" diye sorduğum da elleri durmuştu.

 

"Söylediğim eşya," dediğin de Tişört olarak tahmin ettiğim şeyi çekiştiriyordu.

 

"Oldu galiba," dediğin de bana bakıyordu.

 

"Olmuştur," dediğim de gülümsemişti.

 

"Evet şimdi sıra eşofmana geldi," dediğin de on baktım.

 

"Onu ben halledebilirim," dediğim de gözlerimin içine baktı.

 

"Emin misin?" diye sorduğun da başımı sallayarak onu onayladım.

 

"Tamam ben arkamı döneceğim," dediğin de onun dönmesi için bekledim.

 

Cevap vermeyeceğimi anlayınca arkasına döndü.

 

 

Elim eşofmanım bacağına gitti ve yavaş bir şekilde çözüp onu kendimden sıyırdım. Tam dizlerimden geçiyordum ki dudaklarımdan, "Ah," diye tiz bir ses çıkınca Timur arkasını dönmüştü.

 

"Neva?" dediğin de şu an bana bakıyordu.

 

"Ne oldu?" dediğin de gözleri direk dizlerimi buldu.

 

"Bunlar ne zaman oldu?" dediğin de on baktım.

 

"Neden arkanı döndün," dediğim de gözlerini yüzüme çıkardı.

 

"Canın yandı," dediğin de ona bakmaya devam ettim. Yataktan doğrulduğum da ona bakmadım eşofmanı bacaklarımdan çıkardım. Tabi bunu yaparken zorlanmıştım.

 

"Çok acımıyor, dönebilirsin," dediğim de bana bakmaya devam ediyordu.

 

Söylediği gibi tişört bana bol ve uzun gelmişti. Kısa elbise gibi olmuştu.

 

"Timur, şimdi biri gelecek ver şunu giyineyim," dediğim de Timur bana bakıyordu.

 

Ona baktığım da neden yüzüme donuk baktığını merak etmiştim.

 

Bacaklarımda izler vardı, baldırım da aynı izlerden vardı. Görmüş ve rahatsız mı olmuştu.

 

"Neden öyle bakıyorsun?" diye sordum korkarak.

 

"Onun yüzünden oldu değil mi?" dediğin de neyden bahsettiğini anlayamadım.

 

"Ne onun yüzünden oldu mu?" diye sorduğum da bir kaç adım attı ve dibindeydi.

 

"Onun yüzünden dizlerin acıyor değil mi?" dediğin de neyden bahsettiğini şimdi anlamıştım.

 

"Önemli değil," dediğim de ona bakmayı bırakıp yatağın üzerindeki tayta uzandım.

 

Onu elime aldığım da yönümü çevirdim ve Timur ile yine göz göze geldik.

 

Artık uykum tamamen açılmıştı.

 

"Duşa girsem acır mı acaba?" diye sordum.

 

 

"Yani, şampuan kullanmazsan olur," dediğin de elimdeki geri bıraktım.

 

Çünkü şu an ihtiyacım olan tek şey bir ılık duş almaktı.

 

"Kullanmam," dediğim de etrafa bakıyordum.

 

"Karşıda," dediğin de ona gülümsedim.

 

"Geldiğin de ilaçlarını içersin," dedi.

 

Başımı salladığım da ona arkamı dönerek lavaboya doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdiğim de etrafa baktım. Banyonun her yerinde sarı hakimdi ama altın sarısı. Hatta çeşmenin olduğu yer bile altından gibiydi.

 

Bu ne be!

 

Timur'un evinde her şey siyahtı ama burada tam tersine her renkliydi.

 

 

Yavaş bir şekilde üzerimdekileri geri çıkardım. Planım gelince duş almaktı ama uykum gelmişti. Dizlerimde ki sızlama yüzünden de uykum açılmıştı.

Dizlerimde kurumuş kan lekeleri vardı hala. Timur rahatsız olmuş muydu bacaklarımdan.

 

 

Emin olamayarak kabine girdim.

 

Sıcak suyu ayarladığım da başımdan aşağı suyu sabit tutum.

 

İlk önce saçımı durulayacaktım. En çok toz toprak oraydı emindim. Düştüğüm de saçlarım hep yere serilmişti.

 

Sıcak su ile bacaklarımdaki sızlama artınca kendimi suyun altından çektim.

 

Suyu elime aldım ve dizlerime tuttum.

 

Acımıştı ama temizlenmesi gerekiyordu. Kurumuş kanlar öylece duruyordu. Suyla yavaş yavaş çözülmeye başladığın da elimde silmemeye çalıştım.

 

Acıdığın da gözlerim dolmuştu.

 

Neden her şey benim başıma geliyordu ki?

 

 

Ben ne yapmıştım?

 

 

Elimdeki suyu bıraktığım da çöktüm yere. Suyun altımdan akıp gittiğini biliyordum ama umursamadım.

 

Ağlıyordum çünkü.

 

Sinirlerim bozulmuş ve olanları kendi içimde halledemiyordum.

 

Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken Timur'un sesini duydum.

 

"Neva, iyi misin?" diye sordu.

 

Ağlayan sesimi mi duymuştu acaba?

 

"İyiyim," diye seslendiğim de sesim çok kötü çıkmıştı.

 

"Ağlıyor musun sen?" diye sorduğun da hayır da demedim evet de demedim.

 

"Gelmemi ister misin?" diye sorduğun da panikledim.

 

"Hayır Timur, sakın gelme," dediğim de ayağa kalktım.

 

Gözlerimdeki yaşları silip kendimi toparlamaya çalışmış ve ayağa kalkmıştım.

 

Kalkerken bile dizlerim acımış ve yüzümü buruşturmak zorunda kalmıştım. Suyu kapattığım da daha fazla onaylamadan çıktım.

 

Havluyu bedenime sardım.

 

Üzerimi kuruladıktan sonra iç çamaşırlarımı gitmek istememiştim ama mecburen şu an tekrar giymem gerekiyordu. Çünkü yoktu.

 

 

 

Çıkardığım eşyaları tek, tek giydiğim de eğilip dizlerime baktım. Kurumuş kan lekeleri artık gitmişti.

 

Onun yerine izleri kalmıştı.

 

Aynadan kendime baktığım da saçlarımdan Tişörtüme akan suları takip ediyordum. Bir düzen halinde akmaya devam ediyorlardı ve ben biraz daha burada bu şekle dikelirsem Timur içeri girecekti.

 

 

Kapıya doğru ilerlediğim de kendime çektim ve açtım.

 

Yatağın ucunda ayakta duran Timur'u görünce bakışlarım onu buldu.

 

Elindekiler gözüm kayınca ilaçlarım sanmıştım ama değildi. Yaralar içindi onlar.

 

Gözleriyle yüzümü incelediğini biliyordum. Ama ona bakamadan yanına doğru adımladım. Tam önünde durmadan yatağa oturdum.

 

Yaralara merhem sürecekti sanırım.

 

"Sürmeyecek misin?" diye sordum. Sesim kısık çıkmıştı.

 

Timur dizlerimin olduğu yere çöktü.

 

Kremi eline aldı ve parmağına küçük bir damla değdirerek bana baktı.

 

"Bu biraz yakabilir," dediğin de başımı sallayarak yapmasını söyledim.

 

Sol bacağıma sürdüğün de acıdan yüzüm buruşturmuştum.

 

Parmağını geri çektiğin de yanma hissedince eğildim üfleyecektim ki Timur bende önce davrandı.

 

"Yandı değil mi?" diye sordu.

 

"Evet, acıyor," diye sızlandım.

 

"Bekle biraz geçecek şimdi," diyerek üflemeye devam etti.

 

Acının biraz geçtiğini anlayınca ona baktım.

 

"Geçti biraz," dediğim de bana baktı.

 

"Bunu diğeri içinde tekrarlamam gerekiyor o da kötü görünüyor," dediğin de diğer dizimden bahsettiğini anladım.

 

Başımı salladığım da ona onay vermiştim.

 

Aynı işlemi diğer dizim için de tekrarladığın da o dizim de yanma hissedince gözlerim dolmuştu.

 

Timur'un dudaklarından çıkan nefesi dizlerimde hissedince tuhaf hissetmiştim.

 

"Ağlama," dediğin de ağlamak istiyordum.

 

Burnumu çekmiştim.

 

"Siktiğimin kremi!" dediğin de sıçramıştım.

 

Sıçradığımı görünce kendini suçlu hissetti ve yanıma geçip oturdu.

 

"Bak bakayım bana," dedi incecik çıkan sesiyle.

 

"Dizlerin acıdığı için mi ağlıyorsun yoksa olanlardan mı?" dediğin de ona baktım.

 

Gözlerimde akmayı bekleyen yaşlar ile ona sarıldım.

 

"Timur ben bir şey yapmadım," dediğim de ağlamaya başladım.

 

"Neden bu hayatta her şeyin Bedelini ben ödüyorum," dediğim de vücudu kasılmıştı.

 

Ellerini omzuma koydu ve beni kendine bastırdı. Gözlerim kapalıydı. Burnumdan içeri giren kokusu, beni mest etmişti.

 

Saçlarım ıslak bir şekilde olduğu için onun üstünü de ıslatmıştım. Başımı ondan çektim ve ona baktım.

 

"Islattım seni," dediğin de kayşaları şaşkınlık ile kalktı.

 

Neye bu kadar şaşırmıştı.

 

"Ne!" dediğin de öylece yüzüne baktım.

 

"Islattım," dedim ve elimle başımı koyduğum yere dokundum.

 

"Baksana sırılsıklam oldun," dediğim de yüzüme bakmaya devam etmişti.

 

Bir şey söylemedi ve bende elimde fırsattan istifade ederek göğsüne dokunuyordum. Hatta inceliyordum.

 

"Saçlarını kurutalım," dediğin de ayağa kalktı ve lavabonun olduğu yere doğru gitti.

 

Ne oldu şimdi?

 

Arkasından bakıp kalmıştım.

 

 

Galiba ona dokunmamdan rahatsız oldu.

 

 

Dudaklarımı büzerek eğildim. Gelmesini beklemeden uyumak istemiştim ama şimdi kızacağını bildiğimden bekledim.

 

 

Kapının kapanma sesini duyduğum başımı kaldırmadım onun gelmesini bekledim.

 

"Tarak bulamadım, saçlarını nasıl tarayacağız," diye sorduğun da başımı kaldırıp ona baktım.

 

Saç kurutma makinesiyle dikeliyordu ve bana bakıyordu.

 

"Bilmem sultan teyzeden isteriz," Dediğim de düşünüyordu.

 

"Bekle bakalım," dediğin de elindekini yatağın üzerine bıraktı ve çekmecelerin olduğu yere doğru gitti.

 

"Burada benimki vardı ama hala var mı bilmiyorum," diyerek çekmeceyi açtı.

 

Eliyle karıştırdığın da bulduğunu anladım durmuştu çünkü.

 

"Buldum," dediğin de ince bir tarakla yanıma geldi.

 

"Bu işini görür mü?" diye sorduğun da başımı salladım.

 

 

Taraklaya yanıma geldi ve taramak istiyordu sanırım.

 

"Olur," dedim düz bir sesle.

 

"Acıtırsam söyle," dedi.

 

Bir şey söylemeden hafif onun için yana döndüm. Yavaş bir şekilde saçlarımı taramaya başladı. Galiba ilk önce tarayacak sonra da kurutacaktı.

 

"Bana neler olduğunu anlatmak istersen misin?" diye sordu. Sesini incecik çıkarmak için bir çaba sarf etmişti.

 

 

"Barlas'tan haber var mı?" diye farklı bir konu açmıştım.

 

"Evet, iyiymiş merak etme sadece bayılmış," dediğin de rahatlamıştım.

 

Benim yüzümden ona bir şey olacak diye korkmuştum.

 

 

Anlatmam için bekliyordu biliyordum ama anlatmak istemiyordum.

 

"Ben uyuyordum," diye fısıldadım.

 

"Evet sen uyuyordun," dediğin de saçlarımı yavaş bir şekilde tarıyordu. Hiç acıtmadan acıtmaktan korkar gibi nazikçe tarıyordu.

 

"Sonra sesler duydum, salona indiğim de hepsi bana baktı, dedenin elinde bir kumanda vardı televizyon bakmışlardı galiba bilmiyorum. Sonra işte deden bir hışımla geldi ve kolumdan sürükleyerek dışarı götürdü beni," dediğim de boğazım düğümlenmişti.

 

"Devam et sevgilim," dediğin de boğazımda ki yumru kalkmıştı.

 

"Dışarı çıktığımız da beni bahçeye fırlattı, tabi bende dengemi sağlayamadım ve düştüm,"

 

Cümlelerim bittiğin de derin bir nefes verdim.

 

"Sonra," dediğin de elinde tuttuğu tarağı sıktığını anladım.

 

"Beni o şekilde yerde gören Barlas başına silah dayayan adamı umursamadan yanıma koştu, beni yerden kaldırdığın da beni arkasına aldı ama işe yaramadı tabi, diğer adam geldi ve kafasından vurunca yerde yatıp kaldı, öldü sanmıştım hatta, beni korumak için dedene bile silah çekti," dediğim de ses çıkarmayınca konuşmaya devam ettim.

 

"Sonra adam beni kollarımdan tutup dedenin önüne götürdü, deden anlıma silahı dayamıştı, kimsede bir şey yapmadı hepsi öyle izledi, korumaların belki bir şey yapamazdı ama"

 

Dediğim de başımı kaldırıp ona baktım. "Dicle, ve Annen dedeni durdurabilirdi ama yapmadılar Timur," dedim.

 

Bunu söylediğim de yüzünde oluşan hayal kırıklığın aynısı o zaman bende olmuştu. En çokta Dicle'ye kırıldım.

 

"Ben bir şey yapmamıştım ki onlara," dedim.

 

"Kimseye bir şey yapmadım." diye ekledim.

 

Kimseye bir şey yapmamıştım. Hiç birine saygısızlık yapmamıştım. Ama onlar beni evden kovdu.

 

Timur ile ikimizin olan evden kovdu.

 

 

"Onlar beni evden kovdu, bizim evden," dediğim de dudakları yana doğru kıvrılınca bende ona gülümsedim.

 

 

"Kimse bizi kendi evimizden kovamaz, orası bizim," diyerek eğildi ve anlımdan öpüp geri çekildi.

 

"Bizim."

 

Dediğim de saç kurutma makinesi çalıştırıp saçlarımı yavaş bir şekilde de kurulamaya başladı..

 

Fişi çektiğin de işi bitmiş ve saçlarımı tekrar taramıştı. Bu sefer de saçlarımı tararken özenliydi. Acıtmamak için bir bebeğin saçına dokunur gibi dokunuyordu.

 

Bu adam beni sevdiğini daha nasıl gösterebilir ki?

 

 

İnanamamıştı ona, hala inanmakta zorlanıyordum. Ama anladım ki artık Timur beni seviyordu.

 

Peki ben?

 

Ben onu seviyor muydum?

 

 

"Hadi artık uyuyalım," dediğin de ona baktım.

 

Bu şekilde mi uyuyacaktım?

 

"Bu şekilde mi yatacağım," dediğim de bana bakınca yanaklarım anında ısınmıştı.

 

"Dizlerin de yara var, bu şekilde uyursan en azından rahat edersin," dediğin de ona hak vermiştim.

 

Bu şekilde taytı tekrar giymek istemiyordum. Bacaklarımı acıtmaktansa bu şekil uyumayı tercih ederim.

 

Zaten tişört bana elbise gibi oluyordu. Bir sorun olacağını sanmıyorum.

 

 

"Odaya kimse gelmez değil mi?" dediğim de gözlerini gözlerimde sabitledi.

 

Eğildi.

 

Eğildi..

 

Dudaklarıma küçük bir buse kondurup geri çekildi.

 

"Kimse buna cüret edemez." diyerek geri çekildi ve arkasını dönerek kurutma makinesi götürdü.

 

Elim dudaklarıma gitti ve öptüğü yerde durdu.

 

Beni yine öpmüştü.

 

Az önce beni öpmüştü..

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı ve onun lavabodan çıkışını izledim.

 

Ona karşılık verseydim neler olurdu bilmiyorum. Ama galiba bu uzun bir öpüşme değil küçük bir buse olmalıydı.

 

Çünkü hemen kendini geri çekmiş ve ben ne olduğunu bile anlayamamıştım.

 

Midem mi bulanıyordu kelebekler dans mı ediyordu bilmiyordum. Bildiğim tek şey şu an iyi olmadığım.

 

Bakışlarını bana değdirmeden dolaba yöneldi ve dolabın kapağını açıp içinden bir şey çıkarmıştı buradan ne olduğunu göremeyince başımı biraz yana eğdim.

 

Galiba onun tişörtlerinden biriydi.

 

Hiç düşünmeden üzerindeki gömleği çıkardığın da gözlerim açılmıştı..

 

Benim bakıp bakmadığımı umursamadan üzerini çıkarmıştı.

 

Bakışlarım sırtından kollarına kayınca kaslarını görünce dudaklarım kıvrıldı. İçimdeki arsız kızın düşündürdükleri beni güldürüyordu.

 

Bir anda arkasına dönünde bana baktı.

 

"Küçük karımın ağzından sular mı akıyor bana mı öyle geliyor," dedi ve güldü.

 

"Ne!" dediğim de elimle dudaklarımı yokluyordum.

 

Yoktu öyle bir şey!

 

Aklıma gelince, "Hiçte bile yok öyle bir şey," dedim ve ona bakmayı kestim.

 

Yakalanmıştım..

 

Neyse bozuntuya verme Neva.

 

"Küçük karım öyle diyorsa öyledir," dedi ve sesinde bariz bi alay vardı. Başımı çevirip ona baktım.

 

Benimle mi eğleniyordu bu?

 

Evet benimle eğleniyordu gamzesi de belli olacak çekilde gülümsüyordu.

 

Galiba bu adama gittikçe tutuluyordum.

 

Hayatımda gördüğüm en güzel gamzeye sahip olması bir ayrıcalık bence. Üstelik bundan Dicle'de bile yoktu. Asiye hanım da fark etmemiştim.

 

Timur adı gibi eşsiz ve gizemliydi. Her konuda böyleydi. Ondan nefret edeceğimi düşüyordum ama o bana hiç nefret edeceğim bir şey yapmıştı.

 

Tam tersine her şeyi ve herkesi karşısına alıp beni koruyup kolluyordu.

 

Yanıma geldiğin de bana elini uzattı ve elini tutmamı bekledi.

 

Beklemeden tuttum ve beni yataktan kaldırıp yatağı benim için ayarladı.

 

Yatmamı bekleyince yavaş bir şekilde yatağa oturdum ve bacaklarımı uzatıp ona bakacaktım ki yatağa girerken tişörtümün birazcık yukarı kaydığını görünce Timur'un bakıp bakmadığına bakmam için başımı kaldırıp ona baktım.

 

Bakmıyordu onun gözleri benim yüzümeydi. Bir çiçeğe, bir bebeğe bakar gibi bakıyordu. Ne bileyim çok güzel bakıyordu.

 

 

"Bu şekilde kal biraz, uykun gelince örtünürsün," dedi.

 

Başımı sallayıp onu onayladım. Geri çekilip yatağın diğer tarafına dolaştı.

 

Galiba yatakta pantolonuyla yatacaktı.

 

Yatağa girdiğin de yönünü bana çevirdi.

 

"Ne oldu?" diye sordu.

 

"Bununla mı yatacaksın?" diye sordum.

 

Pantolonuna baktı ve başını bana çevirdiğin de başını salladı.

 

Bir şey demedim ve uzandım.

 

O da aynı şekilde uzandı ve tek kelime etmemiştik bir kaç dakika..

 

Sonra ben dayanamayıp başımı ona çevirdim.

 

Gözlerini kapatmış uzanıyordu. Uyuyacak mıydı?

 

"Timur," dediğim de gözlerini açmadı.

 

"Hı.." dediğin de gülümsemiştim.

 

"Uyuyacak mısın?" diye sorduğum da gözlerini açıp bana baktı.

 

"Uyumayalım mı?" diye sorunca öylece kaldım.

 

Ne diyecektim?

 

"Yani, benim uykum gelmiyor," dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Hım, peki ne yapalım?" diye sordu.

 

"Bilmiyorum ki," dediğim de düşünüyordum.

 

"Gözlerini kapat," dediğin de ona baktım.

 

"Hadi kapat," diye üsteledi.

 

Gözlerimi kapattığım da sesini duydum.

 

"En sevdiğin yeri düşün," dedi.

 

Ev sevdiğim yer?

 

Öyle bir yer var mıydı?

 

"Düşündüm," dediğim de düşünmemiştim.

 

"Tamam şimdi orada yapmaktan zevk aldığın şeyi düşün, sevdiğin bir hobi gibi," dediğinde düşünmeye devam ettim.

 

Aklıma bir şey geliyordu şu an.

 

Asansördeydim.

 

Timur da yanımdaydı.

 

Şimdi biz tekrar mı öpüşecektik?

 

Güldüm ve gözlerimi açtım.

 

"Üzgünüm sevgilim işe ya_" dedim kaldım.

 

Ne dedim ben az önce?

 

Sevgilim mi dedim?

 

Timur'un dudaklarında gülümseme peyda olunca gamzesine bakıp kalmıştım.

 

"Ama bir o kadar da işe yaramışa benziyor sevgilim," dediğin de göz kırptı ve güldü.

 

"Yaa.." diyerek elimle yüzümü kapattım.

 

Beni utandırmaya çalışıyordu ve gayetde başarılıydı şu an söylediğim şeyden uyanmıştım.

 

 

Elimi yüzümden çekmemiştim ki Timur'un kahkaha sesiyle elimi çekip ona baktım.

 

Bana mı gülüyordu o?

 

"Bana mı gülüyorsun?" diye sorduğum da hala gülüyordu.

 

"Evet." dedi dan diye.

 

"Yok artık, dan diye de yüzüme söylenmez ya," dediğim de gülmeyi bırakıp bana bakmıştı.

 

"Utanınca çok tatlı olduğundan haberin var mı?" dediğin de gözlerimi açıp kapatmıştım.

 

Ben mi tatlıydım.

 

Bu halimle bide?

 

"Bilmem, öyle miyim?"

 

"Öylesin," dediğin de beni gülümseyerek izliyordu.

 

Gözlerimiz birbiriyle bir uyum halindeydi. Gözlerini benden çekmeden beni izlemişti. Bende ondan çekmemiştim.

 

Ona yaklaşmak istiyordum.

 

Hatta sarılıp öyle uyumak istiyordum ama ya beni istemezse.

 

"Ne düşünüyorsun?" Bir anda sorunca afalladım ve, "seni," demiş bulundum.

 

"Ne dedim ben!" diyerek ağzımı kapattım.

 

Timur kahkaha atmaya başlayınca utancımdan ne yapacağımı bilemeyerek yönümü diğer tarafa çevirmiştim ki, "Ah" diye tiz bir çığlık çıktı ağzımdan.

 

Sağ dizimle sol dizime çarpmıştım.

 

"Neva," dedi Timur hemen.

 

Geri aynı şekilde uzandım ve ona baktım.

 

Hemen yanıma gelmişti.

 

"Sakarım değil mi?" diye sorduğum da güldüm.

 

Bu sefer kıkırdayan bendim.

 

Gülmeme bakıp kalmıştı. Tıpkı az önce benim ona hayranlıkta baktığım gibi bakıyordu.

 

"Demek sen beni düşünüyorsun?" dediğin de gözlerimi belertmiştim.

 

Konuyu değiştirmek için farklı bir soru sormuştum ama galiba Timur'un gözünden kaçmamıştı bu.

 

"Yok öyle bir şey," dedim de başımı diğer tarafa çevirdim.

 

"Yok mu? o güzel dudaklarınla söyledin hem de," dedi.

 

Dudaklarımı güzel mi buluyordu?

 

"Yanlış söylemiş olabilirim Allah allah ya," dediğim de gülüyordu.

 

O gülünce bende ona katıldım.

 

Onunla her şeyi unutmuş ve şu an gülüyordum. Onun sayesinde bu kadar mutluydum. Onun sayesinde her şeyi unutabiliyordum.

 

Aslında biz onunla resmi olarak da Dini olarak da evliydik. Onu düşünmem de bence bir sakınca yoktu.

 

"Hep beni düşün olur mu?" dediğin de ne diyeceğimi bilemedim.

 

Timur bana bakmayı bırakıp kendini bana yaklaştırdı ve başımı tam göğsümün olduğu yere koydu ve belime sarıldı.

 

Ellerim hava da kaldı ve biteni izleyip kalmıştım. Ahtapot gibi bana yapışmıştı şu an.

 

"Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım.

 

"Uyuyacağım," dedi.

 

"Benim üzerim de mi?" diye sorduğum da dudaklarının kıvrıldığına emindim.

 

"Evet, ve sende uyu," dediğin de yok artık diyerek ona bakıyordum.

 

"Ama," dediğim de sözümü kesmişti.

 

"Hadi yat artık," dediğin de kendini rahat bir konuma getirip gözlerini kapattığını anladım.

 

Bir şey söylemeden başımı geriye attım. Ellerimi nereye atacağımı bilemeyerek yana koydum.

 

Uyusam iyi olacaktı artık kim bilir saat kaç olmuştu..

 

 

Ne kadar bir süre üzerimde kıpırdamadan yattı bilmiyorum ama ben artık rahat etmek için bacaklarımı aralamış ve elimi başına koymuştum.

 

Gözlerim uykuya direnemiyordu artık. Günüm yorucu sarsıcı geçmişti zaten..

 

 

Uykuya dalmadan önce tek hatırladığım üzerimdeki ağırlığın gittiğiydi...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

"Onu artık uyandırmalısın," diyen Cihat'a baktım.

 

"Saat kaç oldu, açlıktan bayılıp kalacak ve biz uyudu sanacağız," dediğin de gülmemek için ağzımı kapatmıştım.

 

Haklıydı, dün geceden beridir uyuyordu.

 

"Saat kaç oldu?" diye sordum.

 

"Akşam oluyor akşam, saat 16.00" dediğin de şaşkınlıktan bakıp kalmıştım.

 

"Şaka yapıyorsun?" dediğim de Cihat kahkaha atmıştı.

 

"Yaa, sen daha elleme uyusun de," dediğin de ona hak verdim.

 

Odaya doğru baktığım da hala uyuduğunu biliyordum. Çünkü arayla girip bakıyordum.

 

"Bir şeyler hazırlattım ona ben," dediğin de başımı sallayarak Cihat'a arkamı döndüm.

 

Odaya doğru yavaş bir şekilde ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdiğim de arkamdan kapıyı da çekmiştim.

 

Yatağa baktığım da hala aynı pozisyonda yatıyordu.

 

Az önce bu şekilde değildi.

 

Üzerindeki tişört bacaklarını artık örtmüyordu. Yavaş bir şekilde ilerlediğim de yüzünü inceledim.

 

Ağzı açıktı, genelde bu şekilde uyuyordu. Galiba onu benden başka gören de yoktu.

 

"Olamaz da zaten!"

 

Diyerek kendime kızdım.

 

"Neva.." diye biraz kısık sesle seslendim.

 

"Güzelim," dediğim de ellerimi saçlarına götürmüştüm.

 

"Neva, hadi uyan artık," dedim.

 

Ama uyanmadı.

 

Yavaş bir şekilde eğildim ve yanağına öpücük kondurup geri çekildim.

 

Elini yüzüne getirdi ve kaşıdı.

 

Kahkaha attım.

 

 

Yüzünü buruşturunca uyanacağını anladım ve tekrar eğilip yatağından öpüp geri çekildim.

 

"Amk sineği git lan başımdan!" dediği an gür bir kahkaha attım.

 

Beni sinek sanmıştı değil mi?..

 

"Ne oluyor Allah için" diyerek gözlerini açtı ve bana baktı.

 

Gülerken ben karnımı tutmuş ve gülüyordum.

 

"Sabah, sabah neden gülüyorsun Timur," dediğin kaşlarını çatmıştı.

 

"Neye mi?" dediğim de hala gülüyordum.

 

"Ee ama yeter ya niye gülüyorsun?" dediğin de eğildi ve üzerine bakınca elini gözlerimde hissettim ve öylece kaldım.

 

"Bana buna gülmediğini söyle?" dediğin sesindeki utanmayı fark etmiştim ama neyden bahsettiğini anlayamamıştım.

 

"Ellerinle neden gözlerimi kapatıyorsun," dediğim bir şey söylemedi.

 

"Açma gözünü," diye beni uyardı.

 

"Peki tamam," dediğim de ellerini yavaş bir şekilde çekti.

 

Bir kaç saniye bir şeyler yaptı ve, "Açabilirsin," dediğin de yavaş bir şekilde açtım.

 

Tişörtünün eteğini çekebildiği kadar aşağıya çekmişti.

 

Anladığım kadarıyla üzeri baya açılmıştı. Onu öperken dönüp durmuştu zaten açılması gayet normaldi.

 

 

"Neye güldün?" dedi utanarak.

 

Sesinden bile utandığı belli oluyordu. Üzerinin açılmasına güldüğümü düşüyordu ama öyle değil ki?

 

 

"Düşündüğün şeye gülmedim," dediğim de rahatlamış gibi bana bakmıştı.

 

"İyi bari," dediğin de bana bakmayı bırakıp ayaklarını yere uzatmıştı.

 

 

"Peki neye gülüyordun?" dediğin de gülümseyerek onu izledim.

 

"Canım gülmek istedi."

 

Bir kaşını kaldırdı ve bana baktı.

 

"Sen mi?" diye sorunca gülümsedim.

 

"Ben."

 

Şaşkınlık peyda oldu yüzünde ve ben ona bakıp kaldım.

 

Şaşırınca da dudakları aralanıyordu.

 

Ve ben onu öpmeden duramıyordum.

 

Şu an karşım da yaptığı bana bir çeşit işkence gibi geliyordu.

 

Ona bakmayı bıraktım.

 

"Hadi yemek yemen gerekiyor, senin saatten haberin var mı?" dediğim de dolaba yönelmiştim.

 

"Kaç ki saat?" dedi.

 

"Akşam olmaz üzere, 16.00 olması lazımdı en son," dediğim de ses gelmemişti.

 

"Şaka yapıyorsun?" dediğin de bana baktığını biliyordum ama ona bakmamıştım.

 

Dünden beri beni zaten yeterince zorluyordu. İstemeden de olsa arzulamamı sağlıyordu. Bunu isteyerek yapmıyordu ama yapıyordu işte.. Dolaptan benim tişörtlerimden birini onun çıkardım ve ona uzattım.

 

 

"Al bakalım," dediğim de elini uzattığın da elinde ki yara izine bakıp kalmıştım.

 

"Bu," dediğim de nereye baktığımı anlamak için eğildi ve eline baktı.

 

"Bu dün var mıydı?" diye sordum.

 

"Evet," dediğin de ona baktım.

 

"Neden söylemedin Neva, kaç kez elini tuttum," dediğim de içim acımıştı.

 

Ve ben dün çok sinirliydim eminim ki elini de acıtmıştım.

 

Ona yaklaştım elini avucuma alıp dudaklarıma götürdüm. Küçük bir öpücük kondurup beni izleyen Neva'ya baktım.

 

"Özür dilerim sevgilim," dediğim de gülümsedi.

 

"Artık acımıyor," dediğin de en gülümsemiştim.

 

Acımadığını söylemişti ama zaten acıyacağı kadar acımıştır dün.

 

 

"Ben giyineyim," dediğin de elini bırakmamı istemişti.

 

Bir kez daha öptüm ve geri çektim.

 

"Çıkınca o kremden eline de sürelim," dedim.

 

Tamam diyerek başını salladı.

Arkasını dönecekti ki onu durdurdum.

 

"Odada giyinebilirsin ben çıkacağım," Dedim.

 

Başını salladı ve ona gülümseyip arkamı dönerek odadan ayrıldım.

 

Olan bitenden dolayı dudaklarım yana doğru kıvrılmıştı. Salona doğru gülümseyerek gidiyordum ki, "Seni birinin bu şekilde gülümsetebileceğini söyleseler hayatta inanmazdım,"

 

Cihat'ın sözleri onu bakmamı be kendime gelmemi sağlamıştı.

 

"Oldu mu şimdi ama? Karına gül bize surat as," dediğin de koltuğa oturmuştum.

 

 

"Oldu," dediğim de gülmüştü.

 

"Tamam kuzgun," dediğin de ona kızarak baktım.

 

"Ne yapıyorsun?!" dedim sert bir şekilde.

 

"Özür dilerim, bir an için unuttum." Dedi.

 

Elimle anlımı tuttum ve olanları düşündükçe gülesim geliyordu.

 

"Bak hala gülüyorsun, ne oldu içeride?" dediğin de ona baktım.

 

"Hem az önce de kahkaha attın," diye ekledi.

 

"Ne yapacaksın sevgili kuzenim?" diye sordum.

 

"Hiç.. ne yapabilirim ki?" dediğin de şüpheyle baktım.

 

 

"Bilemem artuk," dediğim de gülmüştü.

 

"Hiç yakişmayi," dedi.

 

"Asıl sağa yakişmayi" dediğim de gülüyorduk.

 

"Ne o?" diyen Neva'nın sesiyle ona döndüm.

 

"Karadeniz ağzı ha ona mi? Bağa mi yakişayi?" dedi Cihat.

 

Neva bir bana baktı birde Cihat'a.

 

"İkinize de," dediğin de dudaklarım kıvrıldı.

 

"Ha o cevap yoktu da.." dedi Cihat.

 

"Evet bu benim de aklıma gelmemişti," dediğim de Neva gülümseyerek yanıma geldi.

 

Akşam ona ilaçlarını içirmeyi unutmuştum.

 

Olanlar ve onun hali beni unutturmuştu. O zaten hatırlamıyor bile.

 

Ama şimdi içmek zorundaydı.

 

"Bir şeyler yiyorsun hemen," dedim ve ona baktım.

 

"Dur bir bismillah, şimdi oturdum," dediğin de Cihat gülmüştü.

 

"Ben bilmem, hadi," dedim.

 

"Tamam da, nerede_" dediğin de Cihat sözünü kesmişti.

 

"Mutfakta hazır seni bekliyor," dediğin de Neva'nın bakışları onu buldu.

 

"Sizin yanınızda yeseydim," dediğin de ona baktım.

 

"Seninle geliyorum hadi," dedim ve ayağa kalktım.

 

Elimi uzattığım da elimi tuttu.

 

Bu sefer yaralı olan değil diğer elini tutmuştum.

 

"Eline krem sürdün mü?" diye sorduğum da beni şaşırtarak beni onayladı ve sol elini gösterdi.

 

Krem hala üzerindeydi ve görebiliyordum.

 

"Aferin benim karıma " dediğim de uyanmıştı.

 

Hatta kıpırdamıştı bile.

 

 

Mutfağa geldiğimiz de Sultan teyze Masayı siliyordu.

 

Masada yemekler vardı, bunların Neva için hazırlandığını anladım.

 

"Aa siz mi geldiniz Timur oğlum," dedi sultan teyze.

 

Başımı sallayarak ona baktım.

 

"Neva için değil mi bunlar?" diye sorduğum Sultan teyze gülümsedi.

 

"Evet oğlum onun için," dediğin de gülümsedim.

 

"Teşekkür ederiz," dediğim de Neva'ya bakmıştı.

 

"Sultan teyze Cihat'ın çocukluğundan beridir çalışıyor," diyerek Neva açıkladım.

 

"Neva gülümsedi."

 

Masaya geçmesi sağladım. Yanında beklememi istiyordu burası onun için çok yabancıydı ve rahat edemeyeceğini biliyordum.

 

 

"Afiyet olsun kızım," dedi Sultan teyze.

 

"Sağ olun efendim," dedi Neva.

 

Sesi hemen anında değişmiş ve yumuşamıştı.

 

Yaşlı kadınlara karşı ayrı bir sevgisi vardı Neva'nın. Annesini hiç tanımadığı için miydi bilmiyordum ama bir özlem ve sevgi vardı. Bunu görebiliyordum.

 

Çocukluğunun nasıl geçtiğini hep merak ediyordum. Ama ne kadar hatırlıyor bilmiyordum. Zamanı gelince hepsini soracaktım.

 

Neva yemeğini bitirdiğin de bakışlarımı ondan çekmiştim.

 

Sulatan teyzeye baktığım da, "Sultan teyze bize kahve yapar mısın?" dediğim de Sulatan teyze bize baktı.

 

"Tabi ki de yaparım oğlum," dedi.

 

Neva baba bakıp gülümsemişti. Bende ona gülümseyerek baktım.

 

"Elin acıyor mu?" diye sordum tekrar.

 

Aklım elinde kalmıştı.

 

"Evet, şu an iyi," dediğin de başımı salladım.

 

"Oruçlu değilsin?" dediğin de başımı salladım.

 

"Sondu zaten bugün," dedim.

 

"Doğru, yarın da bayram değil mi?" dedi meşeli bir şekilde.

 

 

"Evet, öyle" diyerek onu izledim.

 

Bir anda suratı düştü ve ben nedeni merak ederek dudaklarımı araladım.

 

"Neden suratın düştü?" dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Olanları hatırladım, Annenlere gidecek misin?" diye sordu. Hal ve hareketlerinden bunu çekinerek sorduğu o kadar çok belli oluyordu ki.

 

"Gitmeyeceğim, uzun bir süre görmek istemiyorum hiç birini," dediğim de yüzümü inceliyordu.

 

"Ama o senin Annen, gitmen gerekiyor. Deden ile aranda ne olduğu önemli değil ama Annen ve kardeşin ile görüşmen gerekiyor," dediğin de sinirlenmiştim.

 

"Hayır Neva," dediğim de biraz sert konuşmuştum ve yüzü düşünce de içimde kalbimin parçalandığını hissettim. İstemeden de olsa onu üzmüştüm değil mi.

 

"Alın bakalım, sizin gibi güzel çifte tatlı ve kahve yaptım, senin sade içtiğini biliyorum o da sade içiyormuş zaten. Yanına da bundan veriyorum," diyen Sultan teyzenin sesiyle ona baktım.

 

"Bu ne?" dedi Neva.

 

"Bu tatlının adını soruyorsun değil mi?" diyen sultan teyzeydi.

 

Neva başını salladı.

 

"Taş kadayıf," dediğin de Neva iştahla tatlıya yöneldiğinde elimle elini tuttum.

 

"Bir tane," diyerek onu uyardım.

 

"Tamam," dediğin de dudaklarını büzmüş ve çatal ile bir tane alıp ağzına attı.

 

Çiğnedikçe dudaklarında oluşan memnuniyet beni gülümsemişti. Yanlış kişi şeker hastası olmuştu. Kesinlikle şeker bağımlılığı vardı.

 

"Immm," dediğin de Ağzındaki bitirmişti.

 

"Allah'ım bu çok güzel," dediğin de gözleri ışıldamıştı şu an.

 

"Evet kızım, benim yöreme ait bir tatlı," dedi Sultan teyze.

 

"Aa nerelesin Sultan teyze?" dedi Neva. İncecik çıkan sesiyle Sultan hanıma bakıyordu.

 

"Adanalı," dediğin de dudakları kıvrılmıştı.

 

"Adanalıyik Allah'ın adamıyik," dediğin de Sultan teyze gülmüştü.

 

"Öyle kızım," dedi gülümseyerek.

 

"Çok mu fazla Adanalı izledin?" diye sorduğum da Neva kaşlarını çatarak bakmıştı.

 

"Ne oldu? Beğenemedin mi?" dediğin de güldüm.

 

"Beğendim. Çok beğendim hem de.." dediğim de öylece beni izledi.

 

"İyi.." dediğin de onu izliyordum.

 

"Bi tanecik daha yesem?" dediğin de dudaklarını büzmüş ve kedi yavrusu gibi bana bakıyordu.

 

"Olmaz," dediğim de dudaklarını büzmeye devam etti.

 

"Timur lütfen," dediğin de bana bakıyordu.

 

Süt dökmüş kedi..

 

"Yesin olum çok tatlı yapmadım onu ben," diyen Sultan teyzeye başımı salladım.

 

"Ye bakalım," dediğim de çatalını hemen benim tabağıma attı.

 

 

Gülerek kahvemden bir yudum aldım. İştahla tatlıyı yiyordu. Bitirdiğin de dudaklarını yalayınca oraya bakıp kalmıştım..

 

Yapma şunu bana!

 

Bakışlarımı zorda olsa ondan çektim. Kahveme baktım yoksa Sultan teyze yanlış anlayacaktı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

Kahveyi yudumlarken Timur'u izliyordum. Beni yalnız bırakmamak için benimle mutfağa gelmişti. Gelmesine de çok sevinmiştim.

 

Bilmediğim evde yemek yiyecektim.

 

Timur'un kahvesi bitmişti, bakışlarım tabağında olan son dilimdeydi. Acaba onu gönderip yesem o son kalanı da.

 

Kahvem de bittiğin de bana bakmıştı.

 

"Sultan teyze, salona su getirir misin?" dedi Timur.

 

"Olur oğlum," dedi Sultan hanım.

 

"Hadi gel," dedi Timur.

Masadan kalkmamı bekliyordu ama ben kalkamayacaktım galiba.

 

 

Aklım ağzımın içinde hala tadı kalan tatlıdaydı. Lütfen beni almadan git.

 

İçimden dua ediyordum ama maalesef ki öyle olmadı elimden tutup beni peşinden sürükledi.

 

"Of," dediğim de durdu ve bana baktı.

 

"Neden ofluyorsun?" diye sorunca ona baktım.

 

"Hiç," dediğim de tek kaşını kaldırdı ve hafif başını sağa doğru eğdiğin de bana baktı.

 

"Valla hiç ya," dediğim de e iyi madem deyip bana bakmayı bıraktı ve peşinden sürükledi.

 

Salona girdiğimiz de bakışlarım Cihat'ı bulmuştu. Ben Cihat'a bakarken Timur'un telefonu çalmaya başladı.

 

Elimi ondan çektiğim de elini cebine atıp telefonu çıkardı. Koltuğun olduğu yere geldiğim de oturdum.

 

Galiba bugün de buradaydık.

 

"Efendim Polat," dedi Timur.

 

Bakışlarım onu bulunca onun konuşmasını dinledim.

 

"Anladım, tamam," diyerek telefonu kapatmıştı.

 

"Ne oldu?" dedi Cihat.

 

Bende ne olduğunu merak etmiştim.

 

"Barlas'ın iyi olduğunu söyledi," dediğin de bakışlarım direk onu buldu.

 

Aklım zaten onda kalmıştı bu haber bana şu an çok iyi gelmişti.

 

İçim rahat bir şekilde geri yasladım kendimi.

 

"İyi bari," dedi Cihat.

 

"Dedem beni aradı." Dedi Cihat. Söylediği an kalbim sıkışmaya başladığın da elimi yumruk yapmıştım.

 

 

"Bahsetme şu adamdan!" dedi sert bir şekilde Timur. Cihat söylediğine neredeyse pişman olmuştu.

 

"Tamam," dediğin de Timur'a bakmayı bırakmıştı.

 

Sultan hanım suyu getirdiğin de Timur odaya doğru adımladı.

 

Benim ilaçları almaya gittiğini anlamıştım.

 

"Nereye gitti?" diyen Cihat'ın sesiyle ona baktım.

 

"Gelir şimdi benim ilaçları almaya gitmiştir," dedim.

 

 

Bir anda hava gürüldemeye başlayınca beni sıçratmıştı. "Korkma bugün hava baya kapalı, yağmurlu olacak anladığım kadarıyla," dedi Cihat.

 

Bakışlarımı cama çevirdiğim de gerçekten de öyle olduğunu anladım. Hava bugün baya kötüydü. Galiba yağmur güzel yağacaktı.

 

"Al bakalım," diyen sese dönünce Timur'un ne ara geldiğini bile anlayamamıştım.

 

Biraz dalmışım demek ki onun odadan çıkıp da yanıma geldiğini görmemiştim.

 

 

Elinde ki ilaçları alıp tek, tek içmeye başladım. İlaçlar ile işim bittiğin de suyu komple kafama diktim.

 

"Akşam iğne vurulmadın," diyen Cihat'a çevirdim bakışlarımı.

 

 

"İğneye ger_" demiştim ki telefonumun sesiyle sözlerim yarıda kalmıştı.

 

Babamın aradığını görünce dudaklarım yana doğru kıvrılmıştı.

 

"Ben hemen geliyorum," dedim ve ayaklanıp ikisinin yanından ayrıldım.

 

Salondan bahçeye doğru çıkıyordum.

 

"Babacım," diyerek telefonu açtım.

 

"Neva neredesin?" dediğin de olduğum yerde durmuştum.

 

"Ne oldu baba?" dedim.

 

"Neva, evden kovmuşlar seni ve sen hala o adamın yanında mısın?" diye bağırdığın da yüzümü buruşturdum.

 

Sesinin dozajını ayarlamamış ve tiz bir çığlık gibi çıkmıştı.

 

"Baba bir sakin olur musun?" dediğim de babamın beni dinlemeye niyeti yoktu galiba.

 

"Neva derhal eve geliyorsun, başlarım o adamın da keyfine kızımı ne hale soktukları belli değil," dediğin de onu dinliyordum ama konuşmama izin vermiyordu ki.

 

 

"Baba beni dinler misin, Timur öyle biri değil hatta," demiştim ki.

 

"Sana ne diyorsam onu yapıyorsun, bana hala o öyle biri değil deme sen onun kim olduğunu biliyor musun he?" dedi sert bir şekilde.

 

Babama kim söyledi bilmiyorum ama olanların farklı bir şekilde ona anlatıldığını anladım.

 

"Baba" diyerek cümleme başlayacaktım ki onun sesiyle yine susmuştum.

 

"O kim biliyor musun? Ben söyleyeyim dur sana sen zahmet edip de bir bakma," dediğin de anlam veremeyerek onu dinliyordum.

 

Neden Timur'a kinlenerek bakıyordu ki?

 

Neden ona kinli bir gözle bakıyor?

 

Benim gözümden neden kimse onu görmüyor?

 

 

"O var ya o.." dediğin de söylerinin bitmesini bekliyordum.

 

"Benim ve bir sürü Polisi'n aradığı kuzgun."

 

sözleri bittiğin de kulağım da kuzgun kelimesi çınlıyordu.

 

"Kuz_ gun mu?" diyerek kekelemiştim.

 

Hava yine aynı şekilde gürlediğin de sıçramıştım.

 

"Evet ta kendisi, derhal buraya geliyorsun, derhal." dediğin de onu dinlemeyecek kadar kafamda şimşekler çakıyordu.

 

Kuzgun?

 

 

Timur ve Kuzgun olmak!

 

Mafya!

 

Timur ve Mafya!

 

Ölüm ve Timur!

 

Kan, vahşet, insan ölüsü..

 

Beynimin içinde dönen sesler beni ayakta duramayacak hale getirmişti.

 

"Neva beni dinle ve hemen eve gel, hayatın tehlike de o adamla," dediğin de tek kelime dahi etmemiştim..

 

 

 

 

 

Timur.

 

Neva'ya bakmak için salondan çıktım ve Bahçeye doğru adımladım. Çıkalı neredeyse 10 dakika olmuştu ve hala gelmeyince bende merek ederek yanına gidiyordum.

 

Kapıdan çıktığım da arkası bana dönüktü. Buradan sadece telefon ile konuştuğunu anlamıştım. Kiminle konuştuğunu bilmeden yanına adımladım.

 

"Neva," diye seslendiğim de ürpermişti.

 

Yavaş bir şekilde yönünü bana çevirdi ve bakışları beni buldu.

 

Gözleri neden öyleydi?

 

Neden bana tuhaf bakıyordu?

 

Telefon olan eli yana düştüğün de ne olduğunu anlayamadan onu izledim.

 

"Nev_" demiştim ki geri adımladı.

 

"Dokunma bana!" diye bağırdığın da elim havada kalmıştı.

 

Ne! 

 

Gözlerimin içine korkuyla bakıyordu..

 

Benim gözlerimin içine korkuyla baktı.

 

Neva benim gözlerimin içine..

 

 

"Sen, Nasıl!" dediğin de anlam veremiyormuş gibi bakıyordu.

 

Neye anlam veremiyordu.

 

"Neva," dediğim de elini kaldırdı.

 

"Dur orada dedim!" dediğin de bir adım dahi atamamıştım.

 

"Sen katilsin!"

 

Sözleriyle gök gürlediğinde o gürlemenin aynısı kalbimde de olmuştu.

 

Ne olur düşündüğüm şey olmasın.

 

"N_" diyemeden lafımı kesmişti.

 

"Sen herkesi öldürdün, kes-ip biçtin." Dediğin de kekeliyordu.

 

"Sen kuzgunsun."

 

dediğin de gözlerin deki korku beni yıkıyordu.

 

Yapma Neva.

 

Bakma bana öyle..

 

"Sakın bana dokunma," dedi ve arkasını dönerek yürümeye başladı.

 

"Neva nereye?" diye arkasından bağırdım.

 

"Senin olmadığın heryere."

 

Sözleriyle kalbimin bin parçaya bölündüğünü hissediyordum ama hiç bir şey yapamamıştım.

 

"Dur Neva beni din_" demiştim ki.

 

"Ben bir katilin sözlerini dinlemek istemiyorum benden uzak dur," dediğin de olduğum yerde kalmıştım.

 

"Neva nereye?" diyen Cihat'ın sesiyle başımı ona çevirdim.

 

"Bir şey yap," dedim çaresizce.

 

"Ne oldu?" diye sordu Cihat.

 

"Kuzgun olduğumu," dediğim de, "Siktir, Neva!" diye bağırdı.

 

Arkalarından bakıp kalmıştım..

 

 

Ben bunu istemedim ki?

 

Ben bu kimliği istemedim Neva?

 

 

Ayakta dikilip kaldığım da hava tekrar gürlemişti. Hava iyice kötü olacaktı ve o incecik tişört ile çıkmıştı buradan.

Üşüyecekti.

 

Çok üşüyecekti.

 

 

Katil demişti bana, katil!

 

Öyleydim.

 

Benim olmadığım yere gitmek istediğini söyledi.

 

Benim olmadığım yer?..

 

 

Ben katildim..

 

Katil demişti, insanları öldürdüğümü biliyordu artık. Öğrenmiş ve gitmişti.

 

Beni bırakıp gitmiş miydi?

 

"Neva.." dediğim de başımı kaldırıp baktığım bahçede kimse yoktu.

 

Onu durdurmalıyım. Hem de şimdi yoksa asla beni dinlemez.

 

Bir kaç adım attığım da Cihat tek başına geliyordu.

 

"Cihat! Neva nerede?" dediğim de sesim titremişti.

 

"Gitti."

 

"Gitti." Dediğim de başını salladı.

 

"Nereye gitti?" dediğim de sesimde hayal kırıklıklarıyla doluydu.

 

"Timur," dediğin de bana çaresizce bakıyordu.

 

 

"Cihat, ne olur nereye gittiğini söyle?" dediğim de sesim o kadar çaresiz çıkmıştı ki Cihat dolu gözleriyle bana bakıyordu.

 

 

 

"Timur lütfen sakin ol," dediğin de elini omzuma atmıştı.

 

"Onun bunu sindirmesine izin ver," dediğin de ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

 

"Ama.." dediğim Cihat bana baktı.

 

"Hadi gel, şimdi gitme çok sinirli ve kesinlikle senin kalbini kıracak," demişti ama o çoktan benim kalbimi kırmıştı ki.

 

"Babasına mı gitti?" dediğim de başını salladı.

 

"Evet, oraya gideceğini söyledi," dedi Cihat.

 

Ben onu babasından uzak tutmaya çalıştıkça her şey onu babasına çekiyordu.

 

Peki şimdi ben ne yapacaktım?

 

Onu nasıl ikna edecektim?

 

Bana yine aynı dün geceki gibi bakmasını nasıl sağlayacaktım?...

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Eve geldiğimden beridir ağlıyordum. Babam bugün evdeydi ve beni görünce bana sarılmış be ağlamamı söylemişti. Ama ben şu an salak yerine koymayı kendime yediremiyordum.

 

Kaç aydır onun yanındaydım ben. Bana bir kere olsun kim olduğundan bahsetmemişti. Bahsetseydi belki de böyle olmayacaktı.

 

 

 

Gözlerim de ağlamaktan yaş kalmadığın da yatakta öylece uzanmaya devam ediyordum.

 

Neden bana söylemedin Timur? Neden?

 

Elimle yüzümdeki yaşları sildim.

 

Babam akşam yemeği için yanıma geldiğin de onu göndermiştim. Acıkmamıştım da zaten.

 

 

Daha fazla yatakta yatamayacağımı anladığım için kendimi yataktan sarkıttım.

Başımı dolabıma yönlendirdiğim de üzerimi değiştirecektim. Üzerimde bile hala onun kokusu ve tişörtü vardı.

 

 

Dolaptan bir kaç parça bir şey çıkardım. İnce bir ceket çıkardım. Evin içi soğumuştu bugün. Havanın kötü olmasından kaynaklıydı.

 

Neden hala soğuktu onu bile bilmiyordum. Yaza gelmemize ne kalmıştı ki?

 

Üzerimdekileri komple çıkardım. Yeni iç çamaşırlarımı giydiğim de elime tişört almıştım. Beyazdı benim sevdiğim. Dolabım yarısından fazlası böyleydi zaten.

 

Altıma da ince olan taytlarımdan birini geçirdim. Üzerime de ince ceketi geçirince odamdan çıkmadan önce aynada gözlerime baktım.

 

Gözlerim biraz şişmişti. O da geldiğimden beridir ağladığım için oluyordu. Dışarıda yağmur yağıyordu. Yağmurun damlaları birer birer cama vuruyordu.

 

Camdan bakışlarımı çekip odanın kapısına çevirdim. Babamla konuşacak halde değildim. Henüz uyumamıştır biliyordum. Ama odadan çıkmak istiyordum artık.

 

Kapıya geldiğim de yavaş bir şekilde açtım ve bir kaç adım atıp odadan çıktım.

 

 

Mutfağa doğru ilerlediğim de babamın odada olduğunu gördüm. Uzanıyordu galiba bugün erken yatacaktı. Ondan bakışlarımı çekip ilerlemeye devam ettim.

 

 

Ev hala bıraktığım gibiydi. Babam hiç bir şeyin yerini değiştirmemişti.

 

Kendimi cama yönlendirdiğim de havanın zifiri karanlık olduğunu gördüm. Bakmak istiyordum nasıl yağmur yağıyordu.

 

Telefonum ceketimin cebindeydi..

 

Cama geldiğim de başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Çok fazla bulut vardı ve yağmur fazlasıyla yağıyordu..

 

Başımı gökyüzünden çekip sokağa çevirdiğim de öylece kaldım.

 

Oradaydı.

 

Timur şu an tam sokağın başında arabanın önünde durmuş buraya bakıyordu..

 

Bu yağmurda!

 

Buradan bile sırılsıklam olduğunu gördüğüm de cebimdeki telefonu elime aldım.

 

Ekranı açıp hemen onu aradım.

 

Telefon çalmaya başladığın da onun da cebinden telefonu çıkardığını gördüm.

 

Telefonu açtı ve kulağına götürüp oradan bana baktı. Bende buradan ona baktım.

 

"Timur, arabaya bin ve git." dediğim de ses vermedi.

 

"Gidemem Neva," dediğin de gözlerim dolmaya başlamıştı.

 

"Timur lütfen git, bunu ikimize de yapma!" dediğim de nefes sesleri kulağıma geliyordu.

 

"Gidemem," dedi yine.

 

"Timur, yapma.." dediğim de ses vermedi.

 

"Konuşmayacaksan ben kapatıyorum," dediğim de, "kapatma Neva," dediğin de kapatmamıştım.

 

Buradan ona bakıyordum oda bana bakıyordu.

 

Telefondan gelen ses ile ona bakıp kaldım.

 

"Ha bu akan dereler denizlere dolacak," diyen sesiyle onu dinliyordum.

 

Şarkı mı söylüyordu?

 

"Söylesena güzelim sonumuz ne olacak?"

 

Diye devam ettiğin de gözlerim dolmuştu.

 

"Ha bu akan dereler denizlere dolacak," dediğin de sesi kulaklarıma geldikçe içimde bir şeylerin koptuğunu hissediyordum.

 

"Söylesena güzelim sonumuz ne olacak?" Dediğin de sol gözümden bir damla yaş düştü.

 

 

Yaşlı gözlerimle ona baktım..

 

Susmuştu.

 

Susmuştu ama benim içimdeki yangın susmamıştı hala.

 

"Timur, git," dediğim de tek kelime dahi söylemedi ve öylece telefon kulağımda beni dinlemişti.

 

Bir şey söylemeyeceğini anladığım da telefonu kapattım ona arkamı döndüm.

 

Ona bakmak istemiyordum. ona bakarsam onu affederdim.

 

"Bakam Neva," diyerek kendimi camdan ayırdım ve koltuğa gidip oturdum.

 

Gözlerim de akmayı bekleyen yaşlar birer birer gözlerimden akıp gitti.

 

Bunu neden bize yapıyordu?

 

Neden bunu bize yapmıştı?

 

Beden beni kandırmıştı?

 

Neden bana yalan söylemişti?

 

Kendimi koltuğa geri atıp ağlamaya başladım.

 

Koltukta be kadar bir süre ağladığımı bilmediğim için geri oturur hale geldim ve Dışarıda hala yağmurun yapması beni endişelendiriyordu.

 

 

Ya hasta olursa benim yüzümden?

 

Koltuktan kalkıp cama doğru ilerledim. Camın önüne geldiğim de Timur'un hala aynı yerde buraya baktığını görünce dayanamadım.

 

"Senin de inadına da," diyerek camdan çekildim ve dış kapıya doğru koştum.

 

"Geri zekalı, sudan çıkmış balığa dönmüştü hala orada bekliyordu," dediğim de ayakkabılarımı ayaklarıma ayağıma geçiriyordum.

 

İşim bittiğin de anahtarı almayı unutmamış ve merdivenlerden koşturarak inmeye başladım.

 

"Allah'ım ne olur onun hasta olmasına izin verme?" diyerek koşturarak inmeye devam ediyordum.

 

Dış kapıya yaklaşığımı görünce nefesimi alıp verdim ve tekrar hızlandığım da kapıyı açıp çıkmıştım.

 

Merdivenlere indiğim de buradan onu görmüştüm. Yağmurun altında hala ıslanıyordu ve olduğu yerden bir milim bile kıpırdamamıştı.

 

 

Hızlı bir şekilde merdivenlerden de indim ve yanına doğru koştuğum da nihayet olduğu yerden kıpırdamış ve bana doğru geriliyordu.

 

Yolun tam ortasında durduğum da ona baktım. Bir kaç adım attı ve tam karşımda durdu.

 

"Sen kafayı mı yedin? Bu yağmurda ıslanmak nedir?" diye bağırdım sert bir şekilde.

 

Yağmur damları kirpiğimden tek tek akıyordu. Onun da öyleydi yağmur çok fazla yağdığı içinde ikimiz de sudan çıkmış balığa dönecektik birazdan.

 

"Yedim, kafası seninle yedim," dediğin de öylece baktım.

 

"Git buradan Timur," dediğim de bana iyice yaklaşmıştı.

 

"Gitmem," dediğin de sinirden kendimi parçalayacaktım.

 

"Gideceksin," dedim ve ellerimle onu yumrukladım.

 

"Git Timur," dedim ve yumrukladım.

 

Benim yumruklarım onda milim kıpırdatacak kadar bile bile oynatmıyordu. Olduğu yerde duruyordu.

 

"Lütfen git.." dediğim de sesim sonlara doğru kısılmıştı.

 

Artık titriyordum. Olan yağmur üstümüzden geçiyordu.

 

"Nasıl gideyim, kalbim ha burada?" dediğin de eliyle kalbimi tutmuştu. Elini kalbimin olduğu yerden çekmemişti.

 

Yağmur onu görmemi engelliyordu artık.

 

"Orada bir şey yok," dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Var biliyorum, o da beni istiyor," dedi.

 

"İstemiyor," dediğim de kabul etmek istemediği için başını sallıyordu.

 

"İster, istemeli," dediğin de gözlerimi açıp kapattım.

 

"İstemez," dediğim de bana baktı.

 

"İsteyecek." dediğin de dudaklarıma öyle bir hızlı yapışmıştı ki ne olduğunu anlayamamış bir şekilde onun beni öpmesini izliyordum.

 

Karşı koyamadım.

 

İnce ve ıslak dudaklarım onun dudaklarıyla bir ritim tuttuğunda ona karşılık vermiştim.

 

Gök gürledi, yağmur yağmaya devam etti.

 

Dudaklarımda dilini hissettiğim de sırtımdan aşağı bir ürperdi hissettim ve dudağımdan istemsiz bir şekilde inilti çıktı.

 

Öpüşü daha da hızlandı ve nefes almayı unutur derecedeydi. Ben yağmurun altında öylece durduğum da o beni öpmeye devam etti. Bende acemice ona karşılık veriyordum.

 

 

Kirli sakallarını buldu küçük ve incecik olan parmaklarım. Parmaklarımı sakalında gezdirdiğim de benden bağımsız bir şekilde hareket ediyorlardı sanki..

 

Dilime dokunan diliyle mest olmuş bir şekilde nefes alamayacak hale gelmiştim. Artık geri çekilmeliydi hem de hemen.

 

Dudaklarımı örten kalın ve soğuk dudaklarını ayırdığın da nefesimi dışarı üfledim.

 

Sesli bir şekilde nefes alıp veriyordum. Göğsümün heyecan ile inip kalkıyordu..

 

"İster.." dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

"İster.." dediğim de başını anlıma koymuştu.

 

Nefes almaya devam ettiğimiz de gök gürlemişti yine ve ben artık titremiyordum..

 

"Seni seviyorum.." dediğim de dudaklarının yana doğru kıvrılışını izledim...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet, bir bölümün daha sonuna geldik. Peki bölüm nasıldı?

 

 

Biliyorum, evet çok güzeldi değil mi?🤭🤭

 

 

 

Sizce ilerleyen zamanlarda neler olacak dersiniz?

 

 

Neva da söylediğine göre hepimiz birer oh çekebiliriz... 😅🫢🤭🤭

 

 

 

Bu bölümde kelime sayısından baya uzundu oy ve yorumlarınızı güzel çiftimizden eksik etmeyin lütfen.

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize cici bakın ve hepiniz öpüldünüz... 🫶🏻🫶🏻🫶🏻😘😘😘😘

Loading...
0%