Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. MENEKŞELER KOKAR MI?

@sinemm2611

 

 

>>>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~~

 

 

Oy sınırımız 1 K oy ve 2. 1 K yorum...

 

 

 

 

🖤

 

 

~ NEVA ~

 

 

~~28. MENEKŞELER KOKAR MI? ~~

 

 

 

 

Neva.

 

Dudaklarının kıvırılışını izlemek bana çok güzel gelmişti.

 

Söylemiştim.

 

Bende onu sevdiğimi söyleyebilmiştim..

 

 

"Neva.." dediğin de sesine bile binlerce sevgi sözcüğü sığdırmıştı.

 

"Timur.." diye karşılık verdim.

 

Bir anda ufak çaplı bir hapşırma geçirince Timur elimden tuttuğu gibi binaya çekti beni. Bende arkasından, koşturarak ilerliyordum..

 

Binanın içine girdiğimiz de İkimiz de durduk ve birbirimize baktık.

 

"Hadi hemen eve git sevgilim, hasta olacaksın," dedi Timur.

 

"Ta_ tamam" dediğim de kekelemiştim soğuktan. Hava neden bu kadar kötü olmuştu ki bir anda.

 

"Gel," dedi ve beni merdivenlere yönlerdi.

 

"Nereye?" diye sorduğum da durdu ve bana baktı.

 

"Eve," dediğin de gerçekten mi der gibi bakmıştım.

 

"Timur babam evde ya hani," dedim sakince.

 

"Ayrıca ben seni henüz affetmedim," dedim ve elimi ondan çekip kollarımı birleştirdim.

 

"Ne demek affetmedin?" dediğin de bana bakıyordu.

 

"Affetmedim işte," dediğim de gözlerini yüzümde gezdiriyordu.

 

"Ama.." dediğin ona kaşlarımı çatarak baktım.

 

"Ben senin sevdiğin değil miyim böyle büyük bir şeyi benden neden sakladın? Hadi sakladın diyelim, ne olacağını hiç mi düşünmedin?" dediğim de vereceği bir cevabı yoktu biliyorum ama ben yine de sormuştum. Hiç bir şey söylemeden tek yaptığı şey beni izlemek oldu..

 

 

Konuşmayacağını anladığım da ona arkamı dönmek istemiştim ki sesiyle durdum.

 

"Özür dilerim," dediğin de ona bakmadım.

 

Olduğum yerde durmaya devan ettim, titreyerek..

 

 

Bakışlarımı yavaşça ona çevirdim..

 

 

Gözlerimi yüzünden de gezdirdiğim de bakışımdan rahatsız olduğunu anladım. Anladım ama o şekilde bakmaya devam ettim.

 

"Bakma öyle bana," dediğin de sesinden bile çaresiz olduğunu sezmiştim.

 

Nedendir bilmiyorum ama içimden bir ses pişman olduğunu ve elinde olsa belki de bana her şeyi anlatacağını söylüyordu.

 

 

"Nasıl bakayım?" dediğim de bir kez daha hapşırdım.

 

"Çok yaşa güzelim ama git artık kesinlikle hasta olacaksın," dediğin de içimden gülmüştüm.

 

"Çok yaşa miyim ben," dediğim de kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"O ne demek?" dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

 

"Ne anladıysan o," dediğim de gözlerimi üzerinden çekmedim.

 

 

"Deme öyle Neva," dediğin de sesi çok kötü çıkmıştı.

 

"Bu hayatta tek doğrum sensin, sende böyle yaparsan ben kime gideyeyim?" dediğin de sesinden bile ne kadar kötü olduğu anlaşılıyordu.

 

 

Bende çok kötü olmuştum o da bunu anlamıyordu işte.

 

Babamın bana her şeyi bir anda atması beni bozguna uğratmıştı.

 

Ne yapacağımı şaşırmış bir halde hemen orayı terk etmiştim.

 

 

Onu hiç dinlemeden hem de..

 

"Neyse, iyi geceler Timur," dediğim de bir kez daha hapşırdım.

 

"Çok yaşa sevgilim," dediğin de yüzüne bakmaya devam ettim.

 

Kesinlikle hasta olacaktım.

 

Bir şey söylemeden merdivenlere doğru yürümeye başladığım da sesini duydum.

 

"Seni seviyorum" dediğin de bir şey demeden yürümeye devam ettim.

 

 

Ona tekrar sevdiğimi söylememiştim. Birinci kata ulaştığım da ondan artık tamamen uzaklaşmıştım..

 

İkinci kata çıkarken burnum akmaya başlayınca sinirim bozulmuştu. Yağmurda ıslandığım yetmiyormuş gibi birde hasta olacaktım..

 

 

 

Kapıya geldiğim de cebimdeki anahtarı elime aldım ve yavaş bir şekilde açtım. Babam uyanmadan içeri girmem gerekiyordu.

 

 

İçeri kendimi attığım da ses çıkarmadan kapıyı ittirdim. Anahtarı aldığım yere koyduğum da ayağımda ki ayakkabıları çıkardım.

 

 

 

Ayaklarım bile sırılsıklam olmuştu. Hapşırmak üzereydim ki kendimi tuttum. Bir an önce odama girip duş alıp yatmak istiyordum.

 

 

Babamın odasının önüne geldiğim de kapısı kapalıydı. Demek ki hala uyuyordu.

 

 

Odamın önüne geldiğim de kapıyı açıp kendimi içeri attım. Odama girince hapşırmıştım.

 

Kendimi yorgun hissediyordum, yağmurda cihazın bile bozulma ihtimali vardı o yüzden üzerimdekileri çabucak çıkarmaya başladım.

 

 

Cihaza baktığım da neyse ki çok zarar görmemişti. Çalışıyordu da ama artık değişmesi gerekiyordu. İçindeki ilacın bitmek üzere olduğunu emindim.

 

Cihazı söktüm ve onu da bir kenara bıraktım.

 

 

Dolaptan ihtiyacım olan her şeyi aldığım da kendimi banyoya attım. İçeri girdiğim de yine hapşırdım.

 

"Of Allah'ım," diyerek kendime kızıyordum.

 

Sen git yağmurun altında öpüş sonrada hasta ol. Hepsi onun inadı yüzünden. Ne vardı sanki gitse eve.

 

 

Sıcak suyu ayarladığım da baya sıcak yapmıştım. Kendimi iyice halsiz hissettiğimden duşta fazla kalamayacaktım. Dizlerim de zaten acıyordu.

 

 

Sıcak su ile rahatladığımı hissettiğim de kendimi iyiden iyiye kötü hissetmeye başlamıştım. Sıcak suyu kapattığım da duştan çıktım.

 

Bornozu üzerime geçirdiğim de hala titriyordum.

 

Hava gerçekten bir anda değişmişti ve beni de mahvetmişti. Kapıyı açıp odaya girdiğim de eşyalarımın olduğu yatağıma doğru ilerledim. Bornoz ile kendimi bir güzel kuruladım ve iç çamaşırlarımı giymeye başladım.

 

İnce de olsa üzerime kazak geçirmiştim. Altıma da eşofmanı mı aldım ve giyidim. Giydiğim de burnum akıyordu artık.

 

Havluyu başıma geçirdiğim de saçlarımı kurutmalıydım yoksa kesinlikle çok kötü hasta olacaktım.

 

 

Odamın içinde ilk aradığım şey peçeteydi. Burnum akıyordu çünkü.

 

Çekmecelerde peçete ararken telefonumun zil sesi duyulmaya başladı ve ben elimdeki işimi bırakıp telefonumu nereye attığıma baktım.

 

Üzerimden çıkardığım eşofmandan gelen sesle kendimi yere bıraktım ve telefonu çıkardım.

 

Ekrana baktığım da onun aradığını görünce ofladım. Yoksa gitmemiş miydi hala burada mıydı?

 

Telefonu açıp hoparlöre verdim.

 

"Neva," diyen incecik sesini duydum.

 

"Timur, ne oldu?" dediğim de nefes alıp verme seslerini duyuyordum.

 

"İyi misin?" diye sorduğun da dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

"İyiyim," dediğim de derin bir soluk vermişti.

 

Hapşırdığım da burnumu çektim.

 

"İyi değilsin Neva, hasta oluyorsun, kapıyı aç ben geleyim yanına," dediği an gözlerim açıldı.

 

"Ne?" dediğim de sesi çıkmadı.

 

"Saçmalama Timur, böyle bir şey olmayacak eve git," dediğim de beni dinlemişti.

 

"Hayır arabada bekliyorum," dediğin de sinirlenmiştim.

 

"Timur beni," dediğim de bir kez daha hapşırdım.

 

"Beni sinir etme git eve," dediğim de gülme sesini duyar gibi olmuştum.

 

"Sen neye gülüyorsun?" dediğim de konuşmasını bekledim.

 

"Güldüğümü de nereden çıkardın?" dedi ve ben ne diyeceğimi bilemeyerek öylece durdum.

 

 

Ağzımı aralamıştım konuşmak için sesiyle durdum.

 

"Aç kapıyı, yoksa babanın uyanmasını sağlarım," dediği an kan beynime sıçradı.

 

"Sen beni tehdit mi ediyorsun?" dediğim de, "Evet" diyen sesiyle ağzım şoktan aralandı.

 

Pişkin pişkin bide itiraf ediyordu..

 

 

"Hadi bir dene de bak bakalım bir daha yüzümü görebiliyor musun."

 

Sözlerimle sesi soluğu kesilince tam noktadan vurduğumu anladığım da dudaklarım kıvrıldı.

 

 

"Şimdi ben," demiştim ki bir kez daha hapşırdım.

 

"Kapatıyorum, lütfen evine git ve üstünü değiştir," dedim.

 

Sözlerimi sakinlikle söyledim.

 

"Tamam gideceğim ama sabah geleceğim," dediğin de sabır çekerek konuşmaya başladım.

 

"Gelmene gerek yok Timur ben iyiyim," dediğim de yine hapşırdım.

 

"Görüyorum baya iyisin," dediğin de bana laf söylediğini anlamıştım.

 

"Senin yüzünden oldu zaten," dedim.

 

"Benim yüzümden mi oldu, ben sana gel demedim," dediğin de hak vermiştim dememişti ama ben o ıslanmasın diyerek gitmiştim. Tabi sonrasında olanlar oldu. Karşı koyamadım hem kendime hem de onun kokusuna..

 

"Gidiyorsun değil mi?" diye sordum.

 

"Gideceğim ama," dediğin de arkasından gelecek cümleyi merak etmiştim.

 

"Aması ne Timur," dedikten sonra tekrar hapşırmıştım.

 

"Benden istediğin bir şey var mı? Çorba getireyim mi sana?" dediğin de konuyu mu değiştirdi yoksa bana mı öyle geliyordu.

 

Sanki ama dediğin de başka bir şey söyleyecek gibiydi bana.

 

"Hayır Timur, istemiyorum ben yarın kendim yaparım," dediğim de oflayan sesini duymuştum.

 

 

"İnadına.." dediğin de gülmüştüm.

 

"Hadi git artık," dediğim de bir kez daha hapşırmıştım.

 

"Tamam bir şey olursa ara," dediğin de gülümsemiştim.

 

"Ararım," dediğim de bir şey söylememişti.

 

"Cevabı hala alamadım?" dediğin de neyden bahsettiğini anlamamıştım.

 

"Ne cevabı?" diye sordum.

 

"Binada söylediğim," dediğin de ne cevabı olduğunu anlamıştım.

 

Ama bir şey söylemedim sessiz kalmaya devam ettim.

 

"Cevap vermeyeceksin değil mi?" dediğin de hafif gülümsemiştim. Tabi onun duymasını istemediğim için oldukça sessizdim.

 

"İyi geceler Timur," dediğim de istemsiz bir şekilde artmaya başlayan hapşırdım nedeniyle konuşmakta bile artık zorlanıyordum.

 

"İyi geceler Neva, iyi geceler.." dediğin de gülümsemiştim.

 

"Kapatıyorum hadi bayy.." dediğim de sesini duydum.

 

"Cevabımı verseydin bari inatçı keçi," dediği an kaşlarım çatıldı.

 

"İnatçı keçi? Ben mi?" diye sordum.

 

"Evet hem de bizim oralardakilerden," dediğin de şüpheyle baktım.

 

"Sizin oradakiler kim?" dediğim de gülme sesini duydum.

 

"İşte bizim oradaki inatçı kızlardan," dedi.

 

"Çok kız tanıyorsun demek ki?" diye sorduğum da kahkaha sesini duydum.

 

 

"Şimdi senin beni kıskandığını düşüneceğim güzel karım," dediğin de onu dinliyordum.

 

"Tabi canım ölüyorum hatta kıskançlıktan," dediğim de gülmüştü.

 

Ben gülmüyordum. Söylediği şey aklıma takılmıştı.

 

"Ben anladım anlayacağımı güzelim," dediğin de gülümsediğini biliyordum.

 

"Ne anladıysan anla bende inatçı birini bulacağım o zaman," dediğim de hapşırmıştım.

 

" çok yaşa güzelim ama ha bok bulursun o kodumun uşağini," dediğin de kahkaha atmıştım.

 

"Niye bulamıyor muşum? Ha uşakların kökü mu kurudu?" dedim gülerek.

 

"Kuramadıysa bile artuk kurudu güzelim," dediğin de Karadeniz ağzı ile konuşması beni çok mutlu etmişti.

 

Yakışıyordu üstelik onun gibi bir adama.

 

"Sanki sen beni kıskanıyorsun," dedim.

 

"He kiskanayim oldu mi?" dediğin kıkırdamıştım.

 

"Oldi," dediğim de bu seferde onun gülme sesini duymuştum.

 

"Neyse ben," dediğim de hapşırınca cümlem yine yarıda kalmıştı.

 

"Artık uyuyacağım," diyerek cümlemi tamamladım.

 

"Tamam güzelim ama istersen bir sıcak bir şeyler iç öyle uyu," dediğin de burun kıvırmıştım.

 

Şu an buradan kalkıp da mutfağa gidecek halim yoktu.

 

 

"Tamam bakarım ben başımın çaresine," dediğim de konuşmasını bekledim.

 

"Tamam güzelim, dikkat et kendine," dediğin de başımı sallamıştım.

 

Sonra aklıma beni göremeyince dudaklarımı araladım.

 

"Tamam," dediğim de bir süre ses gelmedi.

 

"Kapattım," dediğim de "kapat güzelim," diyen sesini duydum.

 

Tekrar bir şey söylemeden telefonu kapatmıştım. Telefonu kapatmamla ekrandaki mesajları gördüm.

 

Timur'un neden açmıyorsun mesajları vardı.

 

Galiba beni bir kaç kez aramıştı.

 

 

Telefonu kapatmak üzereydim ki cevapsız aramalarda Dicle yazısıyla durup kaldım.

 

Beni mi aramıştı?

 

Neden?

 

 

Geri dönmeyi düşünmüyordum onun beni çaresiz bırakması beni çok üzmüştü. O yüzden kesinlikle şu sıralar onunla konuşmak istemiyordum.

 

Telefonu kapatıp kendimi oturduğum yerden kaldırdığım da hasta olduğumu anlamış oldum. vücudum ağrıyordu ve ben iyice halsiz hale gelmiştim.

 

Üstelik cihazı da çıkarıp atmıştım.

 

Saçlarımı kurutmak için kendimi zorladığım da ayağa kalkmıştım.

 

 

Peçete de bulamamıştım.

 

Tekrar kendimi banyoya attığım da kurutma makinemin nerede olduğunu bilmeyerek çekmeceyi açtım. Neyse ki ilk çekmece de eşyaların üstündeydi.

 

 

Elime alıp fişini taktığım da başımda ki havluyu çıkardım.

 

Onu da yere atmıştım. Yarın hepsini toplardım zaten şimdi işimi halledip bir an önce yatıp uyumak istiyordum.

 

 

Saçlarımı kuruttuğum da bir kez daha tarakla taradım. Tarağım aynanın önündeydi. Biri de odamdaydı zaten.

 

 

 

 

Aynanın önünden peçeden bir miktar alıp odaya ilerledim. Odanın içine girdiğim de yerdeki bornoza ve kıyafetlerime bakmamıştım bile.

 

Direk kendimi yatağa attım ve gözlerimi kapattım. Uyumadan önce telefonuma bakacaktım ama bakamamıştım bile.

 

Peçeteyi yatağımın kenarına bıraktım..

 

Uykuya dalmadan önce kapı kapanma sesi duymuştum. Galiba babam uyanmıştı...

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

 

"Burada mı beliyim abi?" diyen engine baktım.

 

"Olur, gideceğiz zaman ben sana git derim," dediğim de başını salladı.

 

Arabadan indiğim de elime poşetleri aldım.

 

Elimdeki poşet ile merdivenleri çıkmaya başladım. Erkenden kalkıp Neva'ya bakmaya gelmiştim.

 

Elimdeki cihaz ve ilaçlar ile binadan içeri girmeye başladığım da asansörü kulanmaktan vazgeçtim ve merdivenlere yöneldim.

 

Çok erken bir saatte Neva'nın kapısına dayanacaktım ama aklım onda kalacağına gelip bakmam daha iyi olurdu.

 

İkinci kata ulaşmak üzereydim ki soluklandım ve kapıyı çalmak için zile uzandım.

 

Bir süre bekledim, ses gelmeyince tekrar zile bastım.

 

 

Beklemekten sıkılınca kapıya vurmaya başladım.

 

Kim uyanacağı umurumda bile değil mi ama bir an önce şu kapıyı birinin açması gerekiyordu.

 

Elimi bir kez daha vurmak için uzattığım da kapı aniden açıldı.

 

 

"Ne vuruyorsun lan!" diyen Akif denen şerefsizdi.

 

Gözlerin de uyku vardı beni gördüğünden bile emin değildim.

 

"Alacaklı gibi," dediğin de gözlerini tamamen açtığın da beni karşısında görünce hem şaşırtmıştı hem de sinirlenmişti.

 

"Ne istiyorsun bu saate?" dedi sert çıkan bir sesiyle.

 

"Özür dilemeye geldiysen başka kapıya," dediği an elimdeki poşeti sıktım.

 

"Çekil önümden, karıma bakacağım," dediğim de kaşlarını çatarak bana baktı

 

"Burası benim evim be cüretle böyle konuşursun," dediğin de iyice sinirlenmiştim.

 

 

"Senin evin yada değil içeride yatan benim karım." dediğim de tek kelime bile edememişti ve ben onu ittirip içeri girdim.

 

 

"Dur lan orada!" diye arkamdan sertçe seslendiğin de ayakkabılarımı çıkarıp içeri adımladım.

 

Eve hiç girmediğim için odasını neredeydi bilmiyordum. O yüzden tek, tek açmaya karar verdim.

 

"Çık evimden!" dedi sert bir şekilde ama ben onu dinlemiyordum bile.

 

İlk kapıya açıp baktığım arkamda şerefsizin odası olduğunu anlayınca hemen geri kapattım.

 

"Seni tutuklatırım, derhal çık evimden!" dedi sert bir şekilde.

 

Yapabiliyorsan buyur yap..

 

Onu dinlemeyerek diğer kapıyı açınca Neva'nın odasıydı ve yüzü benden tarafa dönük bir şekilde uyuyordu. Ağzı açıktı kesinlikle iyice hasta olmuştu.

 

"Çık lan kızımın odasından!" diye kükreyin sinirle arkamı döndüm.

 

"Kes çeneni!" diye onu uyardım.

 

Karımı uyandıracaktı kodumun şerefsizi.

 

 

 

"Çık kızım odasından," dediğin de sesini hafifletmişti.

 

"Çıkmıyorum ulan," dediğim de bende kısık çıkan bir sesle konuşmuştum.

Kolumdan tuttuğunda Neva'nın sesiyle durdum.

 

"Baba?" diyen kısık çıkan sesi beni endişelendirmişti.

 

Bakışlarımı direk ona çevirince onu görünce gülümseyemedim.

 

Baygın bir şekilde bize bakıyordu.

 

"Ne oluyor?" dediğin de gerçekten başını dik tutmakta zorlanıyordu ve öylece bize bakıyordu.

 

 

 

"Neva," diyerek yanına adımlıyordum ki kolumdaki temas ile durmuştum.

 

"Bırak kolumu!" dedim sert bir şekilde.

 

"Çık kızımın odasından!" dedi sertçe.

 

"Çıkmıyorum ulan!" dediğim de Neva'nın sesi sert bir şekilde bakışmamızı bölmüştü.

 

"Yeter, Timur senin ne işin," dediğin de susmuş ve öksürmüştü.

"Senin ne işin var burada?" dedi kısık çıkan sesiyle.

 

Benim yüzümden şu an hasta olmuştu ve ben üzülerek Neva'ya bakıyordum.

 

"Kızım sen hasta mı oldun?" diyerek yanımdan geçti Akif.

 

 

"Galiba," dedi Neva ve bu sefer de hapşırdı.

 

 

Akif Neva'nın yanına gittiğin de eliyle anlını kontrol etti.

 

"Birazcıkda Ateşin var kızım," dediğin de endişeli bir şekilde bende yanlarına ilerledim.

 

"Bende bakacağım," dediğim de Akif sinirli bir şekilde bana baktı.

 

"Çek elini kırdırtma bana!" dediğin de sinirle ona baktım.

 

"Den bakalım kim kiminkini kırıyor!" dediğim de Neva'nın oflama sesiyle bakışlarım onu buldu.

 

"Timur git eve, baba bende iyiyim biraz daha uyumak istiyorum sadece," dediğin de gözleri neredeyse kapanmak üzereydi.

 

Neva'nın sözleriyle Akif gülümsemişti.

 

 

 

 

"Gitmem," dediğim de benimle kafa patlatacak halde değildi.

 

Sözlerimle Akif sinirlenmişti.

 

"Yeminle atarım seni içeri," dedi sinirli bir şekilde ama ben ona bakmıyordum ki.

 

"Baba lütfen," dedi Neva.

 

"Söyle güzelim," diyerek Neva baktı.

 

Neva ya güzelim dedi o!

 

Allah'ım aban sabır ver.

 

 

"Baba kavga etmeyin, uyumak istiyorum" dedi ve kafasını yastığa koydu.

 

"Tamam kızım," dediğin de sakince söylemişti.

 

"Ben şimdi sana bir çorba yapayım o iyi gelir sana," dedi Akif ve ona baktım.

 

O mu yapacaktı çorbayı?

 

"Teşekkür ederim baba," dedi uykulu bir sesle Neva.

 

"Yürü sende çık şu odadan," diyerek beni itekledi.

 

"Çek elimi kolundan!" dedim sert bir şekilde.

 

Kolumu bıraktı ve bakışlarımı Neva'ya çevirdiğim de uyuduğunu anladım. Soluk alamıyordu zaten.

 

 

"Çıkacağım ama sadece odadan," diyerek bakışlarımı Neva'dan çekip kapıya doğru baktım.

 

"Çık artık!" dediğin de onu dinlediğimden değil kendim çıkmak istediğim için odadan çıkmıştım.

 

 

 

Koridorda yürüdüğümde arkamdan onun sesini duymuştum.

 

"Çık evimden, çocuk!" dediğin de durdum ve ona baktım.

 

Ciddi misin der gibi bakmıştım.

 

"Çocuk mu?" diye sorduğum da başını sağa sola salladı.

 

"Çık artık Timur," dedi tekrar.

 

"Kolaysa çıkar ula," dediğim de sinirlenmişti.

 

"Zor kullandırtma bana!" dediğin de zoru kim kulanacak seve seve gösterirdim onu.

 

 

"Kullan bakalım nasıl kumlanacaksın?" dediğim de kaşlarımı çatmış bir şekilde ona bakmıştım.

 

 

"Ya sabır," diyerek yanımdan geçip gitti.

 

Bende arkasından ilerlediğim de galiba beni göndermekten vazgeçmişti.

 

Mutfak ve salon birleşikti. Buz dolabına yöneldiğin de onu daha rahat görebilmek için masanın olduğu yere doğru ilerledim.

 

 

Dolaptan bir kaç bir şey eline almış ve beni görünce durmuştu.

 

"Ne yapıyorsun orada?" dediğin de on bakmaya devam ettim.

 

"Oturayrim," dediğim de bir kaşı seğirmişti.

 

 

"Neden otuyorsun benim masamda?" dediğin de sinirleniyordum.

 

"Burası Neva'nın da masası bende kocası olarak istediğim yere otururum," dediğim de sabır çekerek bana bakmayı bıraktı.

 

"Seninle uğraşacak vaktim yok," dediğin de bir şey söylemeden öylece onu izlemeye devam ettim.

 

 

Şerefsizin ne yapacağı mı belli olur ben yine de ona daha yakından baksam iyi olacaktı.

 

Masadan kalktım ve yanına doğru ilerledim.

 

Tencereye bir şey koyduğunu görünce ne olduğuna bakmak için eğildim.

 

"Ne yapıyorsun kan çekil şuradan!" dedi sert bir şekilde.

 

Tencerenin içinde tavuk parçası görünce geri çekildim.

 

"Ne yapacaksın bunu?" dediğim de ocağı yakmıştı.

 

"Çorba!" dediğin de sesi sertti.

 

Umursamadım şimdilik.

 

Şu an bu çorbaya Neva'nın ihtiyacı vardı ve sesimi çıkarmamıştım.

 

"Kaynayacak mı şimdi bu?" diye sorduğum da bana baktı.

 

"Şimdi sana bunu mu anlatayım," dediğin de başımı salladım.

 

"Allah'ım sen ne ile sınıyorsun?" dediğin de içimden gülmüştüm.

 

Beter ol inşallah.

 

Ben seni Allah'ın olduğunu daha çok hatırlatacağım merak etme sen..

 

"Kaynayacak ve suyu ile de çorbasını yapacağım," dediğin de tencere bakıyordum.

 

"Hım yıkandı mı bu?" dedim.

 

"Evet," dediğin de bakışlarımı ona çevirdim.

 

O elimdekiler ile ne yapıyordu?

 

"Onalar ne?" dediğim de elimdeki işi yapmaya devam etti.

 

"Elindekiler ne?" dediğim de yapmayı bırakmış ve sinirle bana baktı.

 

"Terbiyesi ulan terbiyesi!" dediğin de anlamayarak ona baktım.

 

Yoksa bu bana terbiyesiz mi demek istedi.

 

"Ne diyorsun lan?" dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Evladım, terbiye demek çorbanın kıvamında olması için yapılan şey, iç malzeme gibi düşün," dediğin de anladığımı belli ederek ona baktım.

 

"Bana evladım deme!" diye onu uyardığım da başını sağa sola salladı ve yarım kalan işini yapmaya devam etti.

 

"O koyduğun ne?" diye sorduğum da bana bakmadı.

 

"Un," dediğin de on baktım.

 

"Çorbaya un mı koyuyorsun?" diye sorduğum da sabır çekerek bana baktı.

 

 

"Beğenmiyorsan al sen yap," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Bilsem yapardım da işte bilmiyorum," dediğim de bana baktı.

 

"E zaman karışma işime," diye beni uyardı.

 

"Karışırım."

 

Dediğim de sabır çekti ve unu kattıktan sonra karıştırmaya devam etti.

 

 

Eline bıçağı aldı ve limon kesip içine sıktı.

 

 

"O limon mu?" diye sorduğum da içimden gülmüştüm.

 

"Yok mandalina!" dediğin de sinirlendiğini anlamıştım.

 

"Çorbaya mandalina konulduğunu sende görüyorum," dediğim de bana ciddi misin der gibi bakmıştı.

 

Bende ciddi bir şekilde bakınca başını sağa sola salladı.

 

"Konulmaz zaten bu da mandalina değil," dediğin de onu izlemeye devam ettim.

 

 

"Limon o zaman?" dediğim de bana baktı.

 

"He limon!" dediğin de sesi sert çıkmıştı.

 

"Peki o ilk kattığın şey neydi? Undan önce?" diye sordum.

 

"Ne yapacaksın?" diye sordu.

 

"Sana ne?" dediğim de sabır çekerek karıştırmaya devam etti.

 

"Yoğurt koydum," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

Karıştırdığı karışıma baktığım bir şeye benzemediğini görünce onun yüzüne baktım.

 

"Bir şeye benzememiş bu?" dediğim de karıştırmayı bıraktı ve bana baktı.

 

"Daha olmadı, terbiyesi bu" dediğin de öylece onu izledim.

 

Galiba artık karıştırmayacak diye düşünmüştüm ki alt çekmeceden bir şey çıkardı.

 

"O elindeki ne?" diye sorduğum da terbiye midir nedir o şeyin içine katmıştı.

 

"Sirke," dediğin de yüzüm buruşmuştu.

 

"Bu nasıl çorba be?" dediğim de bana baktı.

 

"Şifalı çorba," diye açıkladığın da ona bakmaya devam ettim.

 

"Normalde buna yumurta sarısı da giriyor ama Neva o zaman sevmiyor ve yemez de bende bu şekilde yapıyorum," dediğin de tiksinerek bakmıştım.

 

"Çorbanın içinde yumurtanın ne işi var lan?!" dediğim de yüzünü buruşturdu.

 

"Bağırma lan uyuyor ya," dediğin de haklıydı.

 

"Ha kim çıkardı ula bu çorbayı?" dediğim de onun gülüşünü izledim.

 

Neye gülüyordu lan bu?

 

"Neye güleysun?" dediğim de ağzım kaymıştı yine. Sinirlenmiştim çünkü.

 

"Sana," dediğin de benim tepem iyice atmıştı.

 

"Ben çıkarmadım bu çorba bu şekilde yapılır," dediğin de kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

 

"Bende onu sarıyorum ulan! Kim çıkardı?" dediğim de elini yıkamıştı ve eline çatal alıp ocağın başına doğru ilerlemişti.

 

"Bilmiyorum," dediğin de elindeki çatal ile kontrol ediyordu pişmiş mi diye.

 

"Olmuş mu?" dediğim de bana bakmadı.

 

"Olmak üzere," dedi ve ocağın başından çekildi. Bana arkasını döndüğünde eğildi ve çekmeceden bir tencere daha çıkardı.

 

"O ne için?" diye sordum.

 

"Bunda yapacağım evladım çorbayı, sorup durma artık!" dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

Benden sıkıldığını anlamıştım ama bir şey de yapamıyordum. Çorba yapmak konusunda iyi değildim. Bilmiyordum da zaten.

 

"Bu çorbanın adı neydi?" diye sorunca bana baktı.

 

"Tavuk çorbası," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

 

"Onu görüyorum," dediğim de dolaba yöneldi tekrar.

 

Ocaktaki şeyden ses gelmeye başladığın da onun sesini duydum.

 

 

"Kapat altını oldu o," dediğin de ocağa doğru ilerledim.

 

Kapattığım da yönümü ona çevirdim.

 

 

Tencereye bir şey koyduğunu görünce ona baktım.

 

"O neydi?" dediğim de.

 

 

"Tereyağı," dediğin de on baktım.

 

"Bak bu çok önemli, buna lezzet veren budur," dediğin de başımı sallamıştım.

 

Neva için düştüğüm duruma güleyim mi üzüleyim bilemiyordum. Babamın katiliyle oturmuş çorbayı öğreniyordum.

 

 

 

Ocağın üstüne koydu tencereyi ama yakmadı.

 

Et olan tencereyi tezgaha koydu. Ayakta durmaya ara verip masaya geçtim. Neva'nın uyanmasını istiyordum artık.

 

Sıkılmıştım bu adamdan.

 

Oturmuş çorba pişirmesini bekliyordum.

 

Etleri ayırmaya başladığın da bana bakmamıştı hiç. İşine baya bir odaklanmıştı. Ne zamandır bu şekilde yemek yaptığını merak etmiştim.

 

 

Neva'm hep bunun elinden mi yemek yedi?

 

"Neva bunu daha güzel yapar," dediğin de ona baktım.

 

"Neden yapıyorsun o zaman?" dediğim de bana baktı.

 

"Hasta ya hani, iyi gelecek bu ona," dediğin de bana bakmayı bıraktı.

 

Telefonum çalmaya başladığın da bakışlarımı ondan çektim.

 

Engin arıyordu.

 

Tabi ben bunu unutmuştum.

 

Telefonu kapattım ve mesaj yazmaya başladım.

 

 

"İşin varsa git ama biri beklesin yine." Yazıp gönderdim.

 

Bakışlarımı tekrar ona çıkardığım da elimdeki iş ile uğraştığını görünce odaklamıştım.

 

 

"Sıkıldıysan git." diyen sesini duydum.

 

"Gitmeyeceğim."

 

Bir şey söylemedi ve elindeki iş ile uğraşmaya başladı ona bakmaktan sıkılmıştım artık.

 

Ayağa kalktım ve Neva'nın odasını doğru adımlamıştım ki, onun sesiyle durdum.

 

"Nereye gittiğini sanıyorsun?" dediğin de döndüm ve ona baktım.

 

"Karımın odasına," dediğim de karım kelimesini bastırarak söylemiştim.

 

"O karın olsa bile burası benim evim, otur oturduğun yerde," diye beni uyardı.

 

Kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

"Sen beni susturabilecek konumda mısın? dediğim de gözlerini bana dikti.

 

 

"Timur ya adam gibi otur şuraya da yada defol git evimden!" dediğin de sinirlenmiştim.

 

Geldiğim yere geri gittim.

 

"Seni beni kovamazsın lan!" dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Kovarım, burası benim evim," kendisinin olduğunu her cümlesinde söylemişti zaten ve sinirlerim ile oynamaya devam ediyordu.

 

 

"Senin evin, senin evi?, sen başka cümle bilmiyor musun lan!" dediğim de sesim salonda yankılanmıştı.

 

 

" Çık evimden Timur," dediğin de sesi sakindi.

 

"Çıkmayacağım ulan," dediğim de Neva'nın sesiyle ikimiz de başımı çevirmiştik.

 

"Timur," dediğin de ona bakmıştım.

 

"Senin ne işin var burada?" dediğin de sersem bir şekilde yanımıza doğru gelmeye başladı. Yürürken bile zorlanıyordu.

 

 

"Neva," diyerek yanına adımladım.

 

 

"İyi değilsin niye kalktın?" diye sorduğum da başını kaldırıp bana baktı.

 

 

"Sesinizden, Rüya görüyorum sanmıştım ilk," dediğin de öksürdü.

 

Kolundan tutup onu masaya getirdim ve oturttum.

 

"Su getireyim," dediğin de masaya konan su ile bakıştım.

 

 

"Sağ ol baba," diyen kısık sesiyle bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Hastaneye gidelim mi?" diye sorduğum da suyu içmiş ve bana bakmıştı.

 

"Hayır Timur," dediğin de sesi kısıktı.

 

"Evde ilaçlar olması lazım şimdi ben sana çorba yapacağım onu içince İlaçları da içersin," diyen Akif'ti.

 

 

"Tamam baba," dedi Neva.

 

"Hadi gel ben seni tekrar yatırayım," dediğim de Akif'in sinirli bakışları benim üstümdeydi.

 

 

"Uykum yok," dedi Neva ama aslında gözleri bile açılmakta zorlanıyordu.

 

 

Bir şey de diyemedim böylece ve ona baktım.

 

Masadan kalktığın da onunla bende ilerledim.

 

Koltuklara doğru ilerlediğini anlatınca arkasından ilerledim.

Galiba burada oturacaktı.

 

 

"Sen neden geldin?" diye sordu kısık bir sesle.

 

"Sana bakmaya geldim," dediğim de koltuğa oturmuştu.

 

Benden yanına geçtim ve bakışlarımı ondan çekip Akif'e baktım.

 

Çorbayı yapmaya başladığın da bizi dinlediğini biliyordum.

 

"Gerek yoktu," dediğin de hapşırmış ve burnunu silmişti.

 

"Özür dilerim," dediğim de bakışları beni buldu.

 

"Neden özür diliyorsun?" dediğin de Akif'in bizi dinlediğini bildiğimden nedeni söylemedim.

 

"Neyse, neden uyumadın?" diye sorduğunda başı koltuğa kaymıştı ve baygın gözler ile bana bakıyordu.

 

"Uykum olmadığını söylemiştim," dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

"Ama gözlerin öyle demiyor," diyerek ona baktığım da gülümsemişti.

 

"Gözlerim ne söylüyor?" diye sorduğun da gözleri kapanmak üzereydi.

 

"Uyumak istediğini," dediğim de gülümsedi ve gözlerini kapattı.

 

"Doğru," diye fısıldadığın da dudaklarım kıvıldı.

 

Şu an o kadar güzel görüyordu ki.

 

Hasta olunca da çok güzel oluyormuş demek ki.

 

"Uyudu sanırım," dediğim de Akif bana döndü.

 

"Uyur zaten, uyumak istemediğini söyler ama uyur, vücudu dayanıklı değil çünkü," dediğin de masaya geçip oturmuştu.

 

"Neden evlendin onunla?" diye sorduğun da bakışlarım onu buldu.

 

"Sağa ne?" dediğim de nefesi dışarı üfledi.

 

"O senin hiç bir şeyin değilken neden evlendin?" dediğin de sinirlenmiştim.

 

"Senin de hiç bir şeyin değil," dediğim de endişelenerek Neva'ya bakmıştı. Uyuduğunu anlatınca konuşmasına devam etti.

 

"Sessiz ol, duyacak şimdi," dediğin de kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

"Duysun, senin kim olduğunu bilsin," dediğim de yüzüme kızarak baktı.

 

"Ne istiyorsun? Tek başına ortada mı kalsın istiyorsun? Senin bildiğini anlayınca ne olacak? Sana güvenecek mi sanıyorsun?" dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

Sözleri beni acıtsa da ona bozuntuya vermeden sessizce onu dinledim.

 

"Sende biliyorsun ki sana da güvenmeyecek, o yüzden sesini kıs," dediğin de sözleri kesin ve netti.

 

Sağ elim sinirden sıktığım da omzumda bir hareketlilik olduğunu hissettiğimde Neva'nın başı omzuma düşmüştü.

 

Bakışlarımı Neva'dan çekip Akif'e çevirdim.

 

"Şimdilik bu konuyu kapatıyorum ama bir dakine de bu kadar sessiz kalmam," dediğin de bana bakmaya devam etti.

 

"Bana dokunan sana da dokunur bunu unutma," dediğin de beynimin içinde horon tepiyorlardı.

 

"Beni kışkırtma!" diye onu uyardım.

 

 

" kışkırtmıyorum," dediğin de bile kışkırtıyordu.

 

Sinirlerimle oynuyordu ve kendimi tutamayacak hale gelinceye kadar benimle uğraşacaktı galiba.

 

Bir şey söylemedim kendimi daha fazla sinirlendirmek istemiyordum. Sinirlenince elimden bir kaza çıkacak diyerek kendimi sakinleştirdim.

 

Neva'nın hapşırma sesiyle bakışlarım onu buldu.

 

 

Hapşır olsa bile uykusuna devam etti. Hasta olduğundan bu şekildeydi galiba.

 

"Onu artık uyandır ," dediğin de bakışlarımı Neva'dan çekip Akif'e çevirdim.

 

"Neden?" dediğim de kaseye çorbadan koyuyordu.

 

 

"Çorbayı sıcak sıcak içmedi lazım," dediğim de dumanı üstünde tutan çorbaya baktım.

 

"Çok sıcak bu," dediğim de başını salladı.

 

"Sıcak olması iyidir," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Tamam," dediğim de Neva'ya baktım.

 

"Neva" diye seslendiğim de kıpırdamadan uyumaya devam etti.

 

"Ağzı hep böyledir," dediğin de yanımıza gelinişini izledim.

 

"Hasta olsa da olmasa da," dediğin de Nev'ya baktım.

 

Bunu bende anlamıştım zaten.

 

"Bir nevi alışkanlık gibi, gerçi sen zaten bunu anlamışsındır," dediğin de bana laf çarptırarak söylemesi beni sinirlendirse de sesimi çıkarmamıştım.

 

"Anladım, sonuçta birlikte yatıyoruz," dediğim de ona baktım.

 

Sinirlenmişti.

 

Onun babası değildi ki neden sinirleniyordu!

 

"Neva!" diye sert bir şekilde seslendi.

 

Bir şey söylemediği için sinirini Bağırarak çıkaracaktı anlaşılan.

 

"Bağırmadan," diye onu uyardım.

 

"Kaldır o zaman," dediğin de Neva'ya döndüm.

 

"Güzelim uyan hadi," dediğim de burnunu çekti.

 

Bu da beni gülümsetmişti.

 

"Neva, güzelim" dediğim de kıpırdamamıştı.

 

"Ne oldu?" dediğin de gözleri hala kapalıydı.

 

"Çorban hazır hadi," dediğim de kıpırdandı başını hafif kaldırdı ve gözlerini araladı.

 

 

 

"Biraz daha," dediğin de öksürdü.

 

"Biraz dahası falan yok, dik tut başını," diyen Akif'in sesiyle ona döndüm.

 

O benim karıma sert mi davrandı?!

 

"Düzgün konuşsana lan!" dediğim de kaşlarını çatıp bana baktı.

 

"Konuşmayacağım ne yapacaksın?" dediğin de sinirden ellerimi sıkıyordum.

 

"Başlamayın yine, sizi mi dinleyeceğim ben," dedi Neva.

 

"Getir baba," dedi kısık sesle.

 

"Al kızım," dediğin de masanın önüne koymuştu.

 

 

Neva çorbadan içmek için uzandığın da onu durdurdum.

 

"Ben hallederim," dediğin de gözlerini gözlerim de sabitledi.

 

"Ben içe_" dediğin de sözünü kestim.

 

"Ben içireceğim," dediğim de Akif'in sesiyle ona döndüm.

 

"Çocuk değil bu kendisi yiyebilir," dediğin de kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

"Babam haklı çocuk değilim ben," dediğin de ikisini dinlemedim ve tepsiyi elime aldım.

 

"Çocuk ol daya olma, ben yedireceğim dediysem ben yediririm," dediğim de sözlerim beton etkinindeydi.

 

Sert bir şekilde konuşmam Akif'i sinir ettiğini biliyordum.

 

"Çok sıcak üfleyeyim ?" diye sorduğum Akif'ten bir ses gelmişti.

 

"Oldu olacak, nine söyle ve uyut," dediğin de kızarak ona baktım.

 

"İsterse onu da yaparım, yeter ki istesin," dediğim de şaşkınca bana bakmaya devam ediyordu.

 

 

Neva'nın bakışları beni bulduğun da gözlerimi ona çevirdim.

 

"Sıcak içebilirim," dedi ve bana bakmaya devam etti.

 

"Tamam," dedim ve çorbadan bir kaşık alıp ona uzattım.

 

Dudaklarını araladığın da öldürdü ve kaşıkta ki çorbayı yuttu.

 

"Ben ilaçları getireyim," dedi Akif ve yanımızdan ilerledi.

 

"Cihazı çıkarmışsın?" dediğim de bana baktı.

 

"Evet, akşam çıkarmıştım," dediğin de on baktım.

 

"Ben zaten yenisini getirdim," dediğim de gözleri açılmıştı.

 

"Ne yaptım dedin?" dediğin de kaşığa çorba koydum ve uzattım.

 

"Yenisini aldım," diye tekrarladım.

 

"Saçmalama," dediğin de hapşırdı ve çorbayı içti.

 

"Aldım," dediğim de bana baktı.

 

"Onu tekrar kullanabiliyordum, sadece için enjekte edecektim o kadar, be demek ikincisini ve yenisini almak," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

 

"Ne önemi var ki?" dediğim de bakışlarını benden çekip yanımıza gelen babası olmayan babasına baktı.

 

"Getirdim, bitirdin mi çorbayı?" diye sordu.

 

"Yok babacım," dediğin de sinirlerim bozulmuş bir şekilde onlara bakıyordum.

 

Babacım demesini istemiyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Ona benim olayımdan sonra bide bunu söylesem herhalde düşüp bayılırdı.

Sesimi çıkarmadan onlara bakmaya devam ettim.

 

"Galiba kocan olacak olan adam bakamıyor sana, sanki sen daha bir zayıflamışsın gibi," diye laf soktuğunda ona kızgın bir şekilde baktım.

 

"Yediğim önümde yemediğim arkamdaydı, baba ama işte beni biliyorsun," dediğin de gülmüştü.

 

Gülerken öksürük tutunca bana döndü.

 

Tepsinin üzerindeki suyu alıp bir yudum aldı.

 

"Hadi yedir artık şu çorbayı kızıma ilaç içsin uyusun biraz daha," dediğin de ona bakmadım.

 

İçimden sabır çekerek Neva'ya çorbayı yedirdim.

 

"İnsan bir ekmek falan koyar, sen ne biçim babasın?" dediğim de babasın kelimesini alaya alarak söylemiştim.

 

Sözlerim onu sinirlendirmişti ama ben ona bakmamıştım.

 

"Ekmek istemiyorum," dediğin de yüzü buruşmuştu Neva'nın.

 

"Boğazlarım acıyor zaten," diye ekledi.

 

"Biliyorum ama aç kalacaksın böyle," dediğim de kaşıktaki çorbayı içmişti.

 

"Canım istemiyor," dedi ve gözleri hala yorgun bakıyordu.

 

 

Bir şey söylemeden onu izledim ve çorbayı yemesini izledim..

 

 

Çorbayı yemeği tamamen bıraktığın da bakışları artık uykuya direnemiyordu.

 

 

"Hadi kızım iç şunları," dedi ve elindeki ilaçlara baktım.

 

"Ne bunlar?" Dediğim de Akif bana bana bakmıştı.

 

"Neye benziyor?" dediğin de sinirle ona baktım.

 

"Bana bak!" diye onu uyardığım da Neva kolumu tuttu.

 

"Sakin ol," dedi ve bakışlarını ona çevirdi, "Baba lütfen sende sakin ol," dediğin de Akif'e bakmaya devam ettim.

 

 

"Tamam kızım," dedi sakince Akif denen şerefsiz.

 

Adam kaşla göz arasında onu oyalıyordu resmen.

 

Pezevenk!

 

"Ver içeceğim neyse onlar," dedi Neva.

 

İçip bir an önce uyumak istediğine emindim.

 

 

Akif'in getirdiği ilaçları içtiğin de suyu tepsiye koydu ve bana baktı.

 

"Ben iyiyim sen git artık," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Kesinlikle sen git artık," diyen kişi Akif'ti.

 

"Ama," diyerek Neva'ya baktım.

 

"Lütfen Timur," dediğin de sesi kısık olduğu için pürüzlü çıkmıştı.

 

Baya bir hastaydı ve bu beni üzüyordu.

 

 

Keşke onun yerine ben hasta olsaydım.

 

 

Sen git o yağmurda kızı öp sonrada hasta olunca üzül.

 

Benim yanıma geldiği zaman onu binaya getirmeliydim. Ama işte onu görünce şaşırmış ve özlemiştim de.

 

Ona karşı koyamamıştım ki.

 

Başımı salladım ve ona baktım.

 

"Tamam odana götüreyim sonra gideceğim," dediğim de Neva başını salladı.

 

"Ne gerek var? Ben götürdüm," dedi Akif.

 

Neva ona baktı, "Baba, bir şey yok sakin olur musun biraz," dedi kısık çıkan bir sesle.

 

 

Bakışlarımı Neva'dan ayırmadan onu izlemiştim. Kocasını da savunurmuş.

 

Gülümseyerek onu izledim.

 

"Tamam," dedi Akif ama tamam derken bile istemediğini belli etmişti.

 

Peki bu kimin umurundaydı?

 

Şahsen benim değildi.

 

 

 

Tepsiyi masanın üzerine koydum ona elimi uzattım. Elini elimin için koyduğun da onu kendimden tarafa çektim. Ayakta bile zorlanması beni gerçekten üzüyordu.

 

 

Çok fazla yağmur vardı ve bu yüzden olmuştu bu hastalık denen illet.

 

 

 

Odaya doğru adımladığımızda elimle anlını kontrol etmiştim.

 

"Ateşin yok ama hastasın Neva," dediğim de gülmüştü.

 

"Nasıl hastayım ben o zaman?" dedi kısık çıkan sesiyle.

 

Bakışlarımı ona çevirdim ve gülümseyen yüzüyle bakıştım.

 

"Her hasta olanın ateşi mi vatmış?" dediğim de bana bakmayı bırakıp kapıyı açtı.

 

Kapıyı açtığın da içeri girmiştik.

 

 

Bir kaç adım attığım Neva aniden durdu ve eliyle gözümü kapattı.

 

"Yine ne oldu?" diye sordum.

 

"Sakin gözlerini açayım deme," dediğin de nedeni anlayamamıştım.

 

"Neden açmıyorum?" diye sordum sakince.

 

"Açma," diye beni uyardı.

 

"Tamam açmayacağım ama" dediğim de sesiyle durdum.

 

"Aması falan yok bekle ve sakın gözlerini açma," dediğin de onu dinleyecektim.

 

O ne istese ben itiraz etmeden yapardım.

 

 

Bir kaç dakika odada hareket ettiğini ve bir şeylerin açılıp kapanma sesini duydum. Galiba bu odasındaki dolabın sesiydi.

 

Dolap aklıma gelimce dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

O şu an az önceki manzarayı yeni gördüğümü düşünüyor ama ben geleli çok olmuştu ve odada ne varsa görmüştüm.

 

 

Bozuntuya vermeden işinin bitmesini bekledim. Onu daha fazla utandırmak istemiyordum. Benden hala utanıyordu.

 

"Bitmedi mi?" diye sorduğum da sesini duymadım.

 

"Bitti sayılır," dediğin de dolap bir kez daha açıldı ve kapandı.

 

"Tamam bitti, açabilecek gözlerini," dediğin de gözlerimi açtım ve odayı tamamen toparladığını gördüm.

 

Üzerinden çıkardığı kıyafetleri artık yoktu.

 

 

"Neden ayaktasın?" diyerek yanına adımladım.

 

Yanına vardığım derin, derin nefes alıp verdiğini anladım. Hızlıca toplayayım derken kendini yormuştu haberi bile yoktu.

 

Ben zaten hepsini görmüştüm ve sadece görmemiş gibi yapıyordum şu an.

 

 

"Doğru," dediğin de bile zor nefes alıp veriyordu..

 

 

Kolundan tuttum ve yatağa götürdüm.

 

Yatakta uzandığında başını bana çevirdi, "Teşekkür ederim," dediğin de gülümsedi.

 

Bende ona gülümsedim.

 

 

"Artık Timur, babamla kavga edip durmayın," dediğin de gülümsemiştim.

 

"Tamam güzelim gideceğim ama yine geleceğim," dediğim başını salladı.

 

"Tamam," dediğin de cihaz aklıma geldi.

 

"Cihazı takmamı ister misin?" diye sordum.

 

Başını sağa sola salladı, "Hayır ben hallederim" dedi.

 

"Tamam güzelim şimdi çıkıyorum yine geleceğim," dedim ve eğilim anlından öpüp geri çekildim.

 

Gözlerindeki baygınlık hala vardı ve ben onu artık rahatsız etmek istemiyordum. Uyursa kendini toparlayabilirdi sadece.

 

 

 

"İyi uykular," dediğim de gözlerini açıp kapattı.

 

Ona bakıp geri adımladığım da onun gözlerini kapattığını gördüm ve yavaş bir şekilde kapıyı açıp çıktım.

 

 

Koridorda ilerledim ve salona geldiğim de Akif koltuktaydı.

 

"Sen işe gitmiyor musun?" diye sorduğum da ters, ters bana baktı.

 

"Gitmiyorum, 4 gün izinliyim," dediğin de yüzüm bu haber karşısında düşmüştü. Onun evde olması beni zorluyordu.

 

 

Elimden bir kaza çıkıp öldüreceğim diye korkuyorum.

 

Bakışlarımı ondan çektim ve evden çıkmak için kapıya doğru yöneldim.

 

"Seni bir daha evimde görmek istemiyorum ben kızıma bakarım," dediğin de ayakkabılarımı giyiyordum.

 

 

"Senin olmayan kızına mı bakacaksın?" dediğim de başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Güldürme beni," dediğim de onu alaya almıştım.

 

"Bu seni ilgilendirmez, kızımla benim aramda olan bir mesele bu," dediğin de sinirle ona baktım.

 

"O senin kızın değil. O benim karım. Anlıyor musun, benim karım." dedim sert bir şelide. Her kelimeyi bastırarak söylemiştim ona.

 

 

Gerçekler ağır gelmiş olmalı ki suratı düşmüştü.

 

Umurumda değildi, neresi düşüyorsa düşsün.

 

Kapıyı açıp çıktım. Bakmadım ona tekrar bakarsam sinirime hakim olamayıp burnunu kıracağım. Sonra da Neva da benim kafamı kırar.

 

Asansörün olduğu yere doğru yürümeye başladım. Asansör açıldığın da kendimi içeri attım.

 

 

Telefonum çalmaya başladığın da cebimden çıkarıp ekrana baktım.

 

Yiğit Arıyor..

 

 

Yazısıyla endişelenmiştim, bir şey mi olmuştu yoksa. Doktor durumlarının iyiye gittiğini de söylemişti.

 

 

 

Bekletmeden direk açtım.

 

"Yiğit?" dedim.

 

"Abi," dedi yiğit.

 

"Bir şey mi?" Demişti ki sesiyle cümlem yarıda kaldı.

 

 

"Abi, dönmek istiyorum artık," dedi.

 

 

Yanıma gelmek istiyordu artık biliyordum bu durumdan o da sıkılmıştı artık.

 

"Yiğit, henüz gelemezsin bulamadım o şerefsizleri, hala kaçıyorlar," dediğim de Yiğit'in oflama sesi buraya kadar gelmişti.

 

 

"Abi, artık gerçekten sıkıldım burada, hepimiz burada iyiyiz ve ben artık intikam almak istiyorum," dediğin de onu çok iyi anlıyordum.

 

 

Ezgi'nin ailesi yüzünden bebeği ölmüştü ve intikam alması gayet normaldi.

Asansörden indiğim de çıkışa doğru ilerledim.

 

 

"Biraz daha bekle Yiğit sana söz veriyorum en kısa sürüde seni yanıma alacağım," dediğim de Yiğit konuşmamıştı.

 

 

"Peki abi," derken bile sesinden sıkıldığını anlamıştım.

 

"Birazcık daha sabır," dediğim de oflamıştı.

 

Onu iyi anlıyordum ama onları bulmadan onu oradan çıkarmam demek alın buyurun sizin olsun demek ile aynıydı.

 

 

"Tamam abi," dedi sakince.

 

"Aklımdasın Yiğit en kısa sürede senin yanımda olmanı sağalacağım," dediğin de biraz olsun Yiğit'in rahatladığını anlamıştım.

 

"Sağ ol abi," dedi sakince.

 

"Tamam Yiğit, ben şimdi kapatıyorum bir şey olursa ara yine," dediğim de Alp'in benlediği arabaya biniyordum.

 

"Tamam abi olur," dediğinde bir şey demedim artık ve telefonu kapattım.

 

Ekranda Dicle'nin mesajlarını okudum ve elimi sıktım.

 

 

"Nereye gidiyoruz abi," dedi Alp.

 

"Eve," dediğim de Alp bana baktı.

 

"Eve mi?" dediğin de şaşırdığını anlamıştım.

 

"Evet benim evime," dediğim de başını salladı ve arabayı çalıştırdı.

 

 

Dedem yine eve gelmiş ve sorun çıkartıyormuş. Yok bu adamı vurursam olacak diğer şekilde olmayacaktı..

 

 

 

 

 

 

Evin önüne geldiğimiz de burada korumalarımdan vardı yine. Dedeminkiler de gelmişti.

 

Ya sabır..

 

Arabadan çıkıp eve doğru ilerlemeden önce dedemin korumalarına ters bir bakış attım.

 

 

 

"Siz yine mi benim evimdesiniz lan!" diye bağırdım.

 

Benim korumalarıma döndüm, "Tek bir yanlış hareketlerinde sıkın kafalarına," dediğim de korumalarım anında başını salladılar. Bakışlarının hedefini onlar alımca son kez diğerlerine bakıp eve girdim.

 

 

Adımlarımı eve yönlendirdiğim de kapının açık olduğunu fark ettim. Merdivenleri birer birer çıktım ve eve girdim.

 

 

 

Salona varmadan önce Annem ve dedemin sesini duymuştum.

 

Salona adımımı atmam ile Dicle'nin bakışları beni buldu. Beni görünce gözleri ışıldamıştı.

 

"Ne işin var senin benim evimde?" dedim sert bir şekilde.

 

Dedem sesimi duymasıyla yönünü bana çevirmesi bir oldu.

 

 

"Geldun mi," dediğin de ona sert bir şekilde baktım.

 

 

"Tekrar soruyorum ne işin var benim evimde!" dediğim de bu sefer bağırmıştım.

 

"Asiye görüyon değil mi uşağunu, ha dedesine nasıl davraniyi," dediğin de beynimin içinde horon tepmeye başlamışlardı bile.

 

 

"Çık evimden!" dedim.

 

Annem bana bakıyordu biliyordum ama ben ona bakmamıştım.

 

 

Hepsine kızgındım en çokta Dicle'ye.

 

 

"Abi," diyen incecik sesini duydum. Sesinden bile olanlardan pişman olduğunu biliyordum ama maalesef ki şu an bu durumu kaldıramıyordum.

 

 

"Bırakacaksun o kizi, babanu öldüren adamin kizuni almayavaksun," dediğin de gülmüştüm.

 

Elimi kaldırıp yüzüğü ona gösterdim.

 

"Çoktan aldım bile," dediğim de yüzünün sertleştiğini biliyordum.

 

"Ben sağa başka kız buldum, onunla evleneceksun, boşayacaksun onü," dediğin de gülmüştüm.

 

"Bok boşarım," dediğim de Annemin kızgın ve Dicle'nin de şaşkın bakışları beni buldu.

 

"Ha nediyi bağa terbiyesiz uşak," dediğin de yüzüne tükürmemek için zorlanıyordum.

 

 

"Az bile deyiyim ben sağa," dediğim de sinirden delirmek üzereydi.

 

"O kız ilen istesen de istemesen de boğacağum sizu benum dediğum kiz ilen evleceğsun," dediğin de kahkaha attım.

 

"Olur, yanına ne alırsın?" dediğim d de gülerek söylemiştim.

 

"Çıka lan evimden!" diye yüzüne kükredim.

 

"Timur, sakin ol," dedi Annem.

 

"Ne sakini ulan ne sakini, ha bu adam benim karımın anlına silah dayadu ulan ha sizde buna göz yumdunuz," dediğim de elimi Dicle ve anneme kaldırmıştım.

 

 

"Biz şaşırduk," dedi Annem.

 

"Başlarım sizin şaşırmanıza, o senin gelinindi gelinin, ben size emanet ettim onu. Siz nasıl izlersiniz ulan kapıda olanları!" diye yüzlerine bağırdım.

 

Öyle sert konuşmuştum ki Asya'nın salona gelmesini sağlamıştım.

 

 

"Timur bey," diyen İncecik sesleri kulaklarıma kadar gelmişti.

 

 

"Abi, biz pişmanız," dedi Dicle ve bakışlarımı Dicle'ye çevirdiğim de Dicle'nin gözleri doldu.

 

 

 

"Sizin," dediğim de dedemin sözleri cümlemi yarıda kesmişti.

 

"Ne deyisinuz siz ula, ne pişmanliğu," dediğin de bakışlarımı kız kardeşimden çekip dedeme çevirdim.

 

"Ben ne dedim çık evimden demedim mi sana," dediğim de bakışlarım Asya'ya takılmıştı heyacanla bizi dinliyordu şu an.

 

 

"Sen kimi kovaysin?" dediğin de bir kaç adım attım ve tam karşısında durdum.

 

"Dedemi kendi evimden kovuyorum."

 

Sözlerim bittiğin de dedemin gözlerin de hem sinir vardı hem de korku. Benim ondan korkmadığımı bilmesi gerekiyordu.

 

 

"Sen," demişti ki elini kaldırıp susmasını sağladım.

 

 

"Ben babamın oğluyum, unutma kimseden çekindiğim ve koktuğum hiç bir şey yok, şimdi çık evimden, karımın 10 metre yanlarında senden bir şey görürsem Allah'ım şahit bu sefer seni elimden dedem olman bile kurtaramaz," dediğim de bir kaç adım geri atmıştı.

 

"Değil Neva'yı boşamak ben o olmadan nefes bile alamam," dediğim de hepsinin bana baktığını biliyordum.

 

En çokta Asya dikkatimi çekmişti, sanki gururlu bir kız kardeş gibi bakıyordu. Neva ile çok iyi anlaştıklarını zaten biliyordum ama eğer o olmasaydı ben eve geç gelebilirdim ve şu an belki de onun sayesin de Neva iyi ve sağdı.

 

 

"Bu burada bitmedi," dediğin de sert bir şekilde ona baktım.

 

 

"Bitti, tam olarak burada bitti, sen gidiyorsun artık Rize'ye seni buralarda görmek bile istemiyorum," dediğim de sinirden ellerim titriyordu.

 

 

Annem ve Dicle'den hiç bir şekilde ses çıkmıyordu. Olan biteni dinliyorlardı sadece.

 

 

"Gitmeyeceğum," dediğin de dudaklarım yana kıvrıldı.

 

Gitmezdi ama gitmesini sağlamıştım. Uçağı hazırdı bile.

 

"Gidiyorsun bile," dediğim de beni anlamadığını anladım.

 

"Hani senin çok sevdiğin ev vardı ya, malikane," dediğim de başını salladı.

 

"He varidi ne olmiş ki ona?" dediğin de gözlerine inen korkuyu gördüm.

 

"Bilemeyeceğim, git bak bakalım ne olmuş," dediğim de onunla alay etmiştim.

 

"Ne oldu ula evimize?" dediğin de yüzüne bakmaya devam ettim.

 

"Valla benim duyduğum evi yakmaya çalışan varmiş ha o kim bilemeyrum," dediğim de dedemin gözleri açıldı ve bize bakmadan koşturarak evden ayrıldı.

 

Yaşı yerinde olmasına rağmen o şekilde koşturması beni şaşırtıyordu.

 

 

Bir süre bakışlarımı Asya'nın dolan gözlerinde sabit kaldığın da yönümü diğerlerine çevirip onlara baktım.

 

"Siz bu deliye niye uydunuz ha?" dediğim de Dicle'nin hala gözleri doluydu.

 

"Uşağum," dedi Annem ama sözünü kestim.

 

"Anne, bak Anne diyorum ben sizin karşınıza bu kızı gelin diye çıkardım, gelinin dedim kızın annesi yok dedim, ama siz naptınız ha siz ne yaptınız?" diye bağırdım.

 

"Abi," diye fısıldadı Dicle.

 

"Ya ben bu hayatta kimsesi olmayan kızı size emanet ettim," dediğim ikisinin de üzgün bakışlarını izliyordum şu an.

 

 

"Ama abi," diye fısıldadı Dicle.

 

"Ulan gittiniz bu adama inandınız lan!" dediğim de onlara kırgın baktım.

 

"Ben o kıza söz verdim Anne, ona sahip çıkacağım dedim siz kalktınız karımın başına silah dayanmasını izlediniz, ben burada yoksam bile siz vardınız," dedim.

 

Her sözcüğüm de sitem vardı. Sitem ve kırgınlık.

 

"Oğlum," dedi Annem.

 

"Ama babanun katilinun," dediğin de sözünü kestim.

 

"Katilinin kızı değil. O onu kızı bile değil ulan," dediğim de sesim balyoz etkisi yaratmıştı.

 

Annem ve Dicle şaşkın bir şekilde bana bakıp kalmışlardı.

 

"Ne?" diyen kişi Asya'ydı.

 

Onun burada olduğunu unutmuştum.

 

Bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Neva'ya tek kelime etmek yok," dediğim de hemen başını salladı.

 

"Nasul değil," dedi Annem.

 

"Onun kızı değil, babası o değil, Annesi öz kızını bu adamın eline bırakıp gitmiş, kız babası sandığı adamın yanında ama babası değil," dediğim de Dicle'nin şaşkınlıktan dudakları aralanmıştı.

 

"Ama nasıl olur?" dediğin de ona baktım.

 

"Olmuş işte Dicle, dedemin ağzına baktınız ve o kızı tek başına bıraktınız. O kızın bizden başka kimsesi yok," dediğim de sesimde çaresizlik vardı.

 

Bundan henüz haberi yoktu Neva'nın ve artık öğrenmesi an meselesiydi biliyordum.

 

 

"Ben.." diye fısıldadı Dicle.

 

"Sende Dicle, o kız sana kendi öz kardeşi gibi davrandı, sen gittin ölmesini izledin," dediğim de Dicle başını sağa sola salladı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

 

 

"Uşağum," dedi Annem ve ona baktım onun da ağladığını gördüğüm de onlara bakmak istemiyordum.

 

"Biz böyleyiz, bakın sen ben sen ve Neva, ama artık öyle değil ben ve Neva," dediğim de sesim sonlara doğru soğuk ve buz gibi çıkmıştı.

 

"Deme öyle abi," dedi Ağlayarak Dicle.

 

Kolumda elini hissettiğim de kolumu çektim ve ona baktım.

 

"Bir süre ikinizi de görmek istemiyorum," dediğim de Dicle'nin gözlerinde ki yaşlar daha fazla olmaya başlamıştı.

 

"Ama abi," dediğin de ona bakmadım ve arkamı döndüm.

 

"Abi dur gitme ne olur," dediğin de bile dinlemedim.

 

Asya'ya baktım ve gel işareti yaparak arkamdan gelmesini istemiştim.

 

"Çok haklısınız Timur bey ben bile o gün olanlardan hala üzgünüm," dediğin de bahçede durmuştuk.

 

"Biliyorum Asya, teşekkür ederim her şey için, o gün aramasaydın geç bile kalabilirdim ben," dediğim de Asya korku ile bana baktı.

 

 

 

"Allah korusun," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Neva hanım iyi mi?" dediğin de ondan bakışlarımı çekmemiştim.

 

"Evet biraz üşüttü ama iyi sayılır," dediğin de bana baktı.

 

"Çorba yapayım ben ona, siz götürün olur mu çok güzel yaparım," dediğin de ona baktım.

 

Gerçekten de Neva ile baya iyi anlaşıyorlardı.

 

"O adam hazırladı bir tane ama bilmiyorum tabi iyi gelir mi?" dediğim de düşünerek baktı.

 

"Ona iyi gelecek şey, şifa çorbası ben yapınca size haber vereyim Timur bey," dediğin de gerek olmadığını söyleyecektim ki sesiyle durdum.

 

"Hemen yapmaya gidiyorum," dediğin de onu durdurdum.

 

"Asya gerek yok, çorbayı içti zaten, ben seninle konuşmak istediğim şey az önce içeride olanlardı," dedim sakince.

 

"Neva ile buraya geldiğimiz de sakın ona az önce duyduğundan bahsetme," dediğim de başını salladı.

 

"Söylemem am nereye kadar saklayacağız bunu Timur bey?" dediğin de bunu bende düşünüyordum.

 

Ama bir cevap ve çözüm bulamıyordum.

 

 

"Kendisi öğrenene kadar," dediğim de beni dinliyordu.

 

"Peki Timur bey," dediğin de ona bakmayı bırakıp adamlarıma baktım.

 

"O gün içlerinden biri herhangi bir yanlış bir şey yaptı mı? Yani onlar da izledi mi olanları?" diye sordum.

 

"Evet ama hepsinin üzüldüğünü görmüştüm çünkü onların da başlarında silah vardı Timur bey, üstelik o gün dedenizin adamları çok fazlaydı," dedi.

 

Biliyordum o gün görmüştüm, benim adamlarımın iki katı kadar adam getirmişti şerefsiz.

 

Daha önce de korumaları geldi gördü ve ona göre iki katını getirdi yanında şerefsiz.

 

 

Sakin kal, sakin kal..

 

Kendimi sakinleştirmiştim.

 

"Ben gidiyorum şimdi, bir şey olursa ara beni yine," diyerek Asya'ya baktım.

 

Asya hemen başını salladı.

 

"Olur Timur bey," dedi ve eğildi.

 

"Tamam," diyerek on arkamı döndüm ve yürümeye başladım.

 

 

Korumaların yanına geldiğim de onlara baktım.

 

"Bu eve gelince daha fazla artırım korumaları, ve bidakine ne olursa olsun karımı koruyun, canınız pahasına olsa bile," dedim.

 

"Emredersiniz efendim," diye koru halinde söylemişlerdi.

 

Onları bakmayı bırakıp Engine baktım.

 

"Daha fazla güvenlik istiyorum Engin gerekirse beş katı," dediğim de Engin başını salladı.

 

"Polat nerede?" dediğim de bana baktı.

 

"Abi Barlas'ı eve götürdü," dediğin de ona bakıyordum.

 

"Ne oldu Barlas'a?" dediğim de engin bana bakarak konuşmaya başladı.

 

"Ufak bir baygınlık geçirdi abi, geçen ki olayda başından darbe almıştı ya," dediğin de başımı salladım.

 

"Durumu iyi ama değil mi?" dediğim de Engin başını salladı.

 

"Evet iyi abi," dedi.

 

"Tamam sen mi geleceksin benimle yoksa Alp mi?" sordum.

 

"Ben geleceğim abi, buradaki işim bitti," dedi.

 

"Hadi o zaman dedim," dedim sakince.

 

"Buyur abi," dedi Engin.

 

Yavaş bir şekil de geldiğimiz arabaya bindim. Bir kaç kişinin diğer arabaya bindiğini gördüm.

 

 

Bugün toplantım vardı, Rauf amcanın yanına gitmeden burada ki işlerimi halletmeliydim bir an önce.

 

"Toplantıya mı abi?" dediğin de ona baktım.

 

"Akşam değil miydi o?" diye sorduğum da aynadan bana baktı Engin.

 

"Hayır abi, akşam işleri varmış," dediğin de ona baktım.

 

"Sikeyim onların işini, benim lan Lider, sike sike bana uyacaklar, akşam olacak o toplantı, ilet hepsine, ne işi varsa bırakıp koşturup o toplantıya gelecekler," dediğim de Engin başını salladı.

 

"Tamam abi hallediyorum ben Polat arar onları," dediğin de başımı sallatıp cama baktım.

 

Bir şey söylemedim ve öyleye yola baktım.

 

"Cihat abinin evine mi gidiyoruz?" diye sorduğun da bakışlarımı camdan çekip ona çevirdim.

 

"Evet," dediğim de önüne bakmaya devam etti.

 

"Tamam abi," dediğin de ona bakmayı bıraktım.

 

Aklım hasta olan minik karımda kalmıştı. Ne yapıyordu acaba şu an.

 

Aklıma ağzı açık bir şekilde uyuyan görüntüsü geldiğin de. Dudaklarım hemen kıvrılmıştı.

 

O adam da söylemişti artık kesinlikle öyle uyuyordu...

 

 

 

 

 

*

*

*

 

 

Neva.

 

Timur ile geçireceğimiz son gündü bugün. Kahvaltıyı yaptıktan sonra saat 2 gibi uçağa binecekti ve bende onunla hava alanına kadar gidecektim.

 

 

Şu son 4 gün benim hastalığım ile geçmişti ve ben Timur ile oturup konuşamamıştım.

 

Çünkü evden çıkamamış ve Timur'un da sürekli buraya gelmesi ve babamla tartışmalarıyla uğraşmıştım. Bu günler benim için gerçekten yorucu ve sıkıcıydı.

 

Biri babam ve diğeri de kocamdı ikisi arasında kalmıştım. Babam zaten laf dinlemiyordu, Timur zaten inatçı keçinin tekiydi.

 

 

Neyse ki babam bugün işe gitmişti. Şimdi kahvaltıyı hazırlamış ve Timur'un gelmesini bekliyordum.

 

Telefonuma gelen mesaj sesiyle dudaklarım yana doğru kıvrıldı. Ondan geldiğine emindim.

 

Ekranı açıp mesaja baktığım da 4 gündür olduğu gibi bugün de Dicle yazmıştı. Benimle konuşmak istediğini ve beni özlediğini yazıyordu.

 

Defalarca kez özür mesajı okumuştum.

 

Ama ben hala Dicle'ye kırgındım.

 

O yüzden ekrana üzücü bir şekilde bakmaya devam ettim.

 

 

Mesajına cevapsız bırakıp ekranı kapattım.

 

Saat 9 olmak üzreydi nerede kalmıştı bu ya?

 

 

Arasa mıydım acaba?

 

 

Kapı zilinin sesiyle gülümseyerek oturduğum masadan kalktım. Kapıya doru ilerlediğim de salondaki küçük aynadan kendime baktım. Bugün çok iyi görüyordum. Hastalım da çok şükür geçmişti.

 

 

Kapıyı yavaş bir şekilde kendimden tarafa çektim ve onunla göz göze geldim.

 

Gülümsedim ve onun da bana gülümsemesini izledim.

 

 

"Günaydın sevgili karım," dediğin de gülerek ona baktım.

 

"Günaydın Timur," dediğim de gülmüştü.

 

"Günaydın kocam yok mu?" dediğin de benimle uğraştığını biliyordum.

 

Hasta olduğum zaman yani 2 gün önce onun kapıma dayandığında günaydın kocam demiştim ve o da şu an bundan bahsediyordu.

 

"Yok," dediğim de gözlerimin içine baktı.

 

"Gel açlıktan öleceğim artık," diye sızlandım.

 

"Tamam güzelim al bunları," dediğin de elindeki poşetleri aldım.

 

"Taze simit," dediğim de içeri girmesi için kapıdan ayrıldım.

 

"Evet hem de en güzelinden," dediğin de dudaklarımı iştahla yalamıştım. Timur'un bakışlarının da dudaklarıma kaymasına neden olunca utanmıştım.

 

"Kapıyı kapatmayı unutma," diyerek ona arkamı döndüm.

 

"Tamam karıcım," dediğin de kıkırdayarak masaya ilerledim.

 

 

Aramız bu hastalık zamanında biraz yumuşamıştı. Onunla hasta iken nasıl kuzgun olduğunu sormuştum.

 

 

İyileşince daha detaylı anlatmasın istemiştim. O şekilde ne söylediği hakkında bile tam olarak hatırlayamıyordum.

 

 

Babası için olduğunu biliyordum ama bazı şeyleri kendi içimde affetmesem de onu seviyordum. Onunda beni sevdiğini biliyordum.

 

Ailesinin karşında arkamda dağ gibi durmuştu. O arkamda olduğu sürece bana hiç bir şey olmazdı. Onun sevgisi olduğu sürece bana asla bir şey olmazdı..

 

 

"Bunların hepsini sen mi hazırladın?" dediğin de simitleri tabağa koymuş ve arkamı dönerek ona baktım.

 

"Yok babam hazırladı," dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

Galiba o hazırladı diye sofraya bile oturmayacaktı.

 

Gülerek başımı sağa sola salladım, "Otur şuraya hepsini ben yaptım," dediğim de gülümsedi masaya doğru geldi ve karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

 

 

 

"Biliyordum zaten," dediğin de onu izliyordum.

 

"Nereden biliyordun?" diye sordum sakince.

 

"Baban bu kadar güzel yapamaz da ondan," dediğin de gülmüştüm.

 

"Ama babam çorbayı güzel yapmıştı ve sende adamı sorularınla delirtmişsin?" dediğim de bakışlarını benden çekmemişti.

 

"Sana mı ispiyonladı bide," dediğin de kızarak bakmıştı.

 

"Tabi ki de söyleyecek o benim babam," dediğim de gülüşüme bakıyordu.

 

"Olsun ispiyonculuk yapan insanı sevmem zaten babanı sevmiyordum şimdi hiç sevmiyorum," dediğin de öylece ona baktım.

 

Babamı sevmediğini biliyordum. Ama en azından sevmeyi deneyebilirdi yani benim için. Babamla konuşmasını söylemiştim ama o konuşmak istemediğini söylemişti her defasında.

 

 

Daha fazla bu konu üzerine üsteleyemedim.

 

"Çay?" dediğim de başını salladı.

 

Çayı sevdiğini bildiğim için bugün biraz fazla demlemiştim.

 

O gidene kadar evdeydik.

 

"Ben gidince Barlas ile birlikte üç kişi seni burada koruyacak," dediğinde ona baktım.

 

"Tabi ki de böyle bir şey olmayacak, bir kişi yeterli," dediğim de itiraz kabul etmeyen bir şekilde bana baktı.

 

Çayını ona uzattım ve parmakları benimkiler ile temas edince ona bakmıştım. Bir kaç saniye bana baktığın da elimden aldı.

 

"Hiç boşuna dil dökme, sadece Barlas beklesin, babamla tartışmak istemiyorum," dediğim de tabağıma bir kaç bir şey aldım.

 

Kendi çayıma da şeker atmıştım. Normal de kullanmayacaktım ama bugün şekerli içesim gelmişti.

 

"Ama Neva," diye söze başladığın da onu elimi kaldırarak susturdum.

 

"Tek kelime istemiyorum, ya bir kişi yada hiç sen seç?" dediğim de oflayarak bana bakmıştı.

 

 

"Peki inatçı keçim," dediğin de gülmüştüm.

 

Bende ona bu şekilde demiştim ve o bana direk inatçı keçim demişti.

 

"Öyleyimdir," diyerek onu kahvaltı yapmasını işaret ettim kaşlarımla.

 

 

"Hadi," dediğim de tabağındaki koyduğu peynirden alıyordu.

 

Bende ortaya koyduğum simitten aldım ve burnuma götürüp kokladım.

 

 

"Çok güzel değil mi?" dediğin de gözlerimi açıp başımı salladım.

 

"Kesinlikle çok güzel," dediğim de gülmüştü.

 

"Sevdiğimi nereden biliyorsun?" diye sordum.

 

Bakışları bendeydi ve gözleri koyulaşmıştı.

 

"Ben seninle ilgili her şeyi biliyorum," dediğin de ondan gözlerimi çekmemiştim.

 

"Farkındayım," dediğim de gülümsüyordu.

 

"Nereden bildiğini artık sormayacağım," dediğim de ne demek istediğimi anlamıştı.

 

Herkes elinin altındaydı benim simit sevdiğimi bilmesi bir dakikasını bile almazdı. O u biraz araştırdığım da tırsmadım dersem yalan olurdu.

 

Ama bahsettikleri ve yazılanlar ile alakası bile yoktu ki. Böyle bir adamın anlatılanlar kadar körü olması imkansızdı.

 

 

Benim tanıdığım Timur buydu ve anlatılanlar ile uzaktan yakından alakası yoktu.

 

 

Kendisinin ağzından da duymuştum anlatılan çoğu şeyin uydurma olduğunu söylemişti o kadar kötü adam değilim demişti.

 

 

Dün ondan yetim çocuklar için yaptığı bir çok şeyi dinlemiştim. Sadece yetim çocuklar da değildi kimsesi olmayan bir sürü insana da yardım ettiğini söylemişti.

 

 

Bir gün o çocukları görmeye gidecektim görmek istediğimi söylemiştim ve olur demişti Timur.

 

 

"Nereye daldın?" diyen sesini duydum Timur'un.

 

 

"Hiç, hiç bir yere," dedim ve Timur'un gözlerini üzerimde hissettim.

 

"Kahvaltını yap," dediğim de bana bakmayı bırakmıştı.

 

"Saat kaçta çıkacağız?" dediğim de çayımdan bir yudum almıştım.

 

"12 gibi de çıksak olur," dedi.

 

Başımı salladım ve simittin son parçasını da reçele bandırıp ağzıma attım.

 

"Şekerli şeyleri şu sıralar fazla kaçıyorsun?" dediğin de ağzımda dağılan lezzet beni mest etmişti.

 

 

"Ama ne yapayım çok güzel simit ve reçel," dediğim de bile daha fazla yemek istiyordum.

 

Timur olmasa kesinlikle yerdim ve o maalesef radar gibi karşımda olduğu sürece hiç bir şey yapamıyordum..

 

 

Kahvaltı bitmiş ve ben odamda hazırlanıyordum. Timur da salonda beni bekliyordu. Kahvaltıdan sonra biraz sohbet etmiş ve bana çok dikkat etmemi söylemişti.

 

Alt tarafı bir gün yanımda olmayacaktı. En fazla ne olabilir ki?

 

 

Üzerime geçirdiğim beyaz elbisem ile. Aynada kendime baktım. Gayet iyiydim..

 

 

Biraz da makyaj yapmıştım. Timur'un yanında aslında sürekli bakımlı olsam iyi olacaktı. Kadınların gözlerini üzerine çektiğine adımın Neva olduğu kadar emindim.

 

 

Babamın bana verdiği saat evde kalmıştı, ben onu istiyordum. Babam aldı diye mi bilmiyorum bende yeri hep ayrıydı.

 

 

Çantayı da elime alıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açıp dışarı çıktığım da koridor boyunca ilerledim.

 

Timur'u koltukta telefonuna bakarken gördüğüm de benim geldiğimi görmemişti.

 

"Gidelim mi?" dediğim de başını kaldır ve bana baktı.

 

Beni baştan aşağı incelediğin de hayran hayran baktı.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı ve onun ayağa kalkışını izledim.

 

"Gidelim güzelim," dediğin de gözlerini benden alamayışı beni güldürmüştü.

 

"Beyaz teninde ayrı bir güzel duruyormuş," dediğin de ona bakıyordum.

 

"Teşekkür ederim," dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Hadi güzelim," dedi sakince.

 

Başımı salladım ve onun ayakkabılarını giymesini bekledim.

 

O gidip kapıyı açtığın da bende Babet ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve kapıyı çekip kapattım..

 

 

 

 

 

 

Araba hava alanına yakın bir mesafede yavaşladığın da Timur'a sarılmaya devam ediyordum.

 

"Böyle yaparsan ben gidemem," dediğin de başımı hafif kaldırdım ve ona baktım.

 

"Gitme," diye fısıldadım.

 

Dudakları yana kıvrıldı, "Bende istemiyorum güzelim ama bir gün sadece," dediğin de suratım düşmüştü.

 

Ondan ayrılmanın bana bu kadar zor geleceğini düşünememiştim.

 

"Timur," dedim.

 

"Hı," diyen sesini duydum.

 

"Menekşeler kokar mı?" diye sorduğum da göğsünün inip kalktığını başımın hareket etmesinden anlıyordum.

 

Kalbide kulağımın dibindeydi.

 

"Bilmem ki çiçekler hakkında pek bir bilgim yok," dediğin de bunu tahmin ediyordum zaten sadece sormak istemiştim.

 

Evet kokuyordu, hem de çok güzel kokuyordu.

 

Timur gerçekten güzel kokuyordu..

 

"Geldik abi," diyen Polat'ın sesiydi.

 

"Tamam," dediğin de Timur'dan hala ayrılmamıştım.

 

Moralim de bozulmuştu. Evdeyken böyle hissetmemiştim. Neden şimdi bana zor geliyordu.

 

 

 

Başımı yavaş bir şekilde kaldırdım ve Timur'un gözlerinin içine baktım.

 

 

 

"Hadi güzelim, benim saatim geldi" dediğin de başımı salladım ve elimi kapıya götürdüm.

 

 

Arabadan çıktığımız da hava alanına geleceğimizi sanmıştım ama biz pistin olduğu bir yere gelmiştik.

 

Galiba Timur kendi uçağı ile gidecekti.

 

"Senin uçağın mı?" diye sorduğum da başını salladı.

 

Elimi tutup yürümeye başladığımız da uçağa çok yakın bir yerde durmuştuk.

 

 

"Seni seviyorum güzelim," dedi ve beni anlımdan öptü.

 

"Seni seviyorum Timur," dediğim de dudakları yana doğru kıvrılmıştı.

 

"Geldiğim de hayatımız da çok şey değişecek," dediğin de neyden bahsettiğini anlamamıştım.

 

"Ne gibi?" dediğim de bir şey söylemeden gözlerimin içine bakmaya devam etti.

 

"Polat ve Engin de benimle geliyor," dediğin de ona baktım.

 

"Bir şey olmadığına emin misin?" diye tekrar sordum.

 

"Evet, eminim güzelim," dedi.

 

"Tamam dikkatli gidip gel lütfen," dediğim de bile sesimde hüzün vardı.

 

Üzerime bile hüzün çökmüştü.

 

 

Benden ayrıldığın da uçağın çalışan sesini duydum.

 

"Barlas seni eve götürecek direkt," dedi Timur.

 

"Tamam," diyerek fısıldadım.

 

Diğerleri uçağa binmiş ve sadece Timur kalmıştı.

 

"Bir gün sonra görüşürüz güzelim," dedi ve bir anda dudaklarımdan küçük bir buse alıp geri çekildi.

 

"Ama," dediğim de şaşkınca ona bakıyordum.

 

Güldü ve arkaya bakıp kaşıyla bir işaret yaptı sonra bana baktı.

 

Gülümseyerek bana arkasını döndüğün de yürümeye devam etti. Uçağın merdivenlerinde yürürken son kez bana baktığın da gözlerim dolmuştu.

 

Arkamda da adım sesleri durmuştu.

 

Galiba Barlas yanıma gelmişti.

 

"Gidelim mi Neva hanım?" diyen sesini duydum.

 

Başımı salladığım da Timur el sallamıştı bende aynı şekli ona el salladım.

 

 

Uçağın hareket ettiğini anladığım arkamı döndüm ve Barlas'a bakmadan arabaya doğru ilerledim..

 

 

Arabaya bindiğimiz de Barlas arabayı çalıştırmıştı. Gözlerim dolu bir halde arabadan yolu izliyordum..

 

 

 

Evin önünde durduğun da arabadan indiğim de bakışlarımı Barlas'a çevirdim.

 

 

 

" Teşekkür ederim Barlas, her şey için," dediğim de Barlas'ın gülümseyen yüzüne baktım.

 

"Rica ederim Neva hanım," dediğin de ona bakıp gülümsedim.

 

"Bir şey olursa benden iste, yemek işini ne yapacaksın?" dediğim de başını kaldırıp bana baktı.

 

"Ben hallederim efendim." Dedi sakince.

 

"Emin misin?" dediğim de başını salladığın da beni onaylamış oldu.

 

"Tamam, o zaman ben evdeyim" dediğim de başını salladı.

 

"Ben buradayım, lütfen Rahat olun," dediğin de gülümsemiştim.

 

İçim zaten rahattı ki..

 

Timur burada olmadığı için biraz üzgündüm ama olsun Barlas'a güveniyordum. Onun beni koruyacağını biliyorum..

 

Beni kaçıncı kurtarışıydı.

 

Kim bilir belki de daha kaç kez kurtaracak..

 

Binaya girdiğimim de arkamdan kapıyı kapattım.

 

Evin kapısı açıp anahtarı aynı yerine koydum.

 

Ayağımdan ayakkabıları çıkardım ve odaya doğru ilerledim.

 

 

Dolaptan üzerime rahat bir şeyler çıkardım.

 

Üzerimde ki elbiseden kurtulduğum da üzerime beyaz ve siyah desenleri olan tişörtü geçirdim.

 

Altıma siyah bol bir eşofman giydim. Artık rahatlamıştım.

 

 

Odadan çıkmaya karar verdim ve soğuk bir şeyler içmek için odamdan çıktım.

 

Mutfağa geldiğimde Kapının çalmasıyla kapıyı açmak için mutfaktan tekrar çıktım. Bakışlarım saate kaydığın da babamın henüz gelmeyeceğini görünce Barlas olduğunu tahmin ederek kapıya yöneldim.

 

Kapıyı yavaş bir şekilde açtığım da karşımda ki adamlara baktım.

 

"Siz?" dediğim de adamdan biri bana baktı ve diğeri kaşıyla bir işaret yaptı ve diğer adam kolumdan tuttuğu gibi beni kendine çekti.

 

"Ne oluyor be!" diye bağırdım.

 

"Sakın bağırayım deme, kafana sıkarım," dediğin de elindeki silahı kafama dayamıştı.

 

"Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz benden?" dediğim de ikisinden de ses çıkmadı ve beni sürüklemeye başladılar..

 

Barlas neredeydi?

 

"Lan bıraksanıza beni!" dediğim de kollarımdan tutuluyordum. Ne kadar çırpınsam da işe yaramıyordu..

 

Dış kapının olduğu yere geldiğimiz de gözlerim şokla açıldı.

 

"Sen?" dediğim de öylece kaldım.

 

Bu Timur'un tanıdığı adam değil miydi?

 

Neydi adı?

 

"Evet ben, leydim." dediğin de ona bakıp kaldım.

 

"Ne istiyorsun benden?" dediğim dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

"Seni.." dediğin de öylece bakıp kaldım.

 

"Timur," demiştim ki sözümü kesti.

 

"Ah leydim maalesef ki size yardım edemez, uçakta, ve çug çuf yapıyor," dediğin de kahkaha attı.

 

Şerefsiz pislik!

 

Barlas?

 

O neredeydi?

 

Burada nöbette değil miydi?

 

"Buyurunuz leydim ölüme götürelim sizi," dediğin de bana alay eder gibi bakmıştı.

 

"Seni hatırlıyorum sen o davet!" dediğim de sözümü kesti.

 

"Evet, evet beni tanıyorsunuz ama şimdilik, birazdan göreceğiniz son yüz benimki olacak ah ne kadar da güzel," dediğin de korkuyla adama baktım.

 

"Buna cürret," dediğim de sözümü kesti.

 

"Yeter! Götürün şunu," diye adamlara bağırdı.

 

"Şerefsizler bırakın beni!" diye çığlık attım.

 

İki adam kolumdan tuttuğu gibi beni binadan çıkarmıştı. Neredeyse yerde sürükleniyordum. İyileşmemiş olan dizlerim yine yara aldı..

 

Gözlerim yerde boylu boyunca yatan Barlas'a gitti. Nefes alıyordu hatta kıpırdıyordu da ama yüzü kanlar içindeydi.

 

"Barlas!" dediğim de sesimi ben bile duyamamıştım.

 

"Bırak beni!" diye bağırdığım da arabaya bindirilmek üzereydim.

 

"Barlas kurtar beni!" diye bağırdım. Diğer adamlar Barlas'ın üzerinden atlayarak geçmişti.

 

Barlas başını ban çevirdiğin de arabaya bindirilmiştim.

 

O pislikte yanıma binmişti ve ben camdan yaşlı gözlerimle Barlas'a bakıyordum..

 

 

Enseme vurulan sert şey yüzünden gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey Barlas'ın eline telefonu aldığıydı..

 

 

 

 

 

 

 

Barlas.

 

"Aç şunu baba," dediğim de sesim çok kısık çıkmıştı.

 

Sonunda telefon açıldığın da sesini duydum.

 

"Oğlum" dedi.

 

"Baba Neva?" dediğim de öksürmüştüm.

 

 

"Barlas ne oldu oğlum?" dedi.

 

"Baba ölüyorum, Neva, Timur," dediğim de sonlara doğru sesim kısılmıştı.

 

 

Birinin bana seslendiğini duydum ama onun kim olduğunu bile anlayamayacak kadar kendim geçmiştim. Telefonum da elimden düştü...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet, bir bölümün daha sonuna geldik. Bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Bölümde sizi en çok etkileyen şey neydi?

 

 

Bölüm sonunda Barlas'ın konuştuğu kişi kimdi sizce?

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize cici bakın canlarım.. sevgi ile kalın... 🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻🫶🏻

Loading...
0%