Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30. BOĞULMADAN ÖNCEKİ SON ÇIRPINIŞLAR

@sinemm2611

 

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~

 

 

🖤

 

 

 

Oy sınırımız yok..

 

 

🖤

 

 

 

 

~ NEVA ~

 

~30.BOĞULMADAN ÖNCEKİ SON ÇIRPINIŞLAR ~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Neva'yı yatakta bırakıp balkona çıkmıştım. Uykum gelmiyordu bir türlü. Saatte epey geç olmuştu ve ben hala uyuyamamıştım.

 

Bugün olanlar beni çok etkilemişti.

 

Ya geç kalsaydım?

 

Ya dedemi durduramasaydım?

 

Ya benim gözümden sakındığım karıma bir şey olsaydı. O zaman kendimi nasıl affederdim.

 

Düşünmek bile istemiyordum..

 

Telefonum titremeğe başladığın da ekrana baktım.

 

"Ben buna geri dönmeyi unuttum değil mi?"

 

Hemen telefonu açtım, "Rauf amca?" dedim kısık çıkan sesimle.

 

"Oğlum, neler oluyor? Buldun mu Neva kızımı?" dedi.

 

Derin bir nefes verdim.

 

"Evet buldum."

 

Sözlerim bittiğinde Rauf amcanın rahat bir nefes aldığını anladım.

 

"Toplantı ne olacak Timur?" dedi sakince.

 

"İptal et Rauf amca, gelmeyeceğim ben iş falan da umrumda değil." Dedim kesin çıkan bir sesle.

 

"Ama Oğlum biz bunu_" dediğinde sözünü kestim.

 

"Rauf amca hiç bir şey benim karımdan önemli değil," dediğim de onun konuşması için bekledim.

 

"O kadar para? Anlaşma var oğlum?" dediğin de güldüm.

 

"Giden para olsun Rauf amca benim Neva'ya canım feda," dediğim de bir kaç saniye sesini duyamamıştım.

 

"Senin bu sevgin normal değil? Bu kıza bu kadar bağlanman normal değil," dediğinde kızgındı.

 

Sesi kızgın çıkmıştı.

 

"Rauf amca, her şey normal benim sevgim de normal, bağlanmam da normal. Onun yanımda olmasını sağlamam nerden baksan 5 senemi almak üzere ve ben hala ödüm kopuyor gidecek de elimden kayacak diye," dediğimde derin bir nefes verdim.

 

"Sen yinede dikkat et oğlum olur mu?" dediğinde neden bu şekilde dediğini merek etmiştim.

 

"Neden?" demiştim ki Neva'nın mırıltılı sesiyle bir kaç adım atıp odaya baktım.

 

Sayıklıyordu sanırım.

 

"Rauf amca ben şimdi kapatıyorum ararım seni yarın," dedim ve kapattım.

 

Konuşmasını bile beklemeden Neva'ya bakmak için odanın içine girip balkonun kapısını çektim.

 

"Timur.." diyen incecik sesiyle hemen yanına doğru adımladım.

 

"Geldim güzelim," diyerek yanına geldim.

 

Gözleri hala kapalıydı. Uykusunda beni sayıklaması, bu durum beni gülümsetmişti.

 

Ama yaşananlardan ötürüde üzüyordu, kabus görme olasılığını tartıyordum kendi kafamda.

 

Yüzüne inclemeye başladığım da uykusuna kaldığı yerden devam etmesi onu daha çok izlememe neden oluyordu.

 

Bakışlarımı yüzünden çekmek istemiyordum.

 

Ama başında bekleyip rahatsız etmek hiç istemiyordum. Dudakları açık bir şekilde uyuması sürekli yaptığı birşeydi. Ona bakıp gülümsemeden edemiyordum.

 

En çok merak ettiğim bu huyuu kimden aldığıyıydı.

 

Annesinden mi ?

 

Yoksa babasından mı?

 

 

Gözlerimi yüzünde dolaştırdım ve terlediğini fark ettim. Karanlıkta çok net göremesem de ayın yüzüne vurduğu yansıma sayesinde terlediğini fark edebilmiştim.

 

Düşüncelerimi bölen Neva'nın mırıltılı çıkan sesiydi.

 

Uyandırmak için eğilmiştim ki bir anda sıçrayarak gözlerini açtı.

 

"Timur.." dediğinde sesi pürüzlü çıkmıştı.

 

"Güzelim?" diyerek sorgular bir şekilde bakmıştım ki bir anda kollarını boynuma dolmasını beklemediğim için öylece kalakalmıştım.

 

 

Kabustan uyanmıştı.

 

Ne gördü de bu kadar korktu?

 

"Şş.. sakin ol güzelim geçti," dedim ve elimle sırtını sıvazladım.

 

Ses çıkarmadı ve öylece sarılmaya devam etti.

 

"Neva," diye seslendim.

 

Sesini duymak istiyordum. Buna ihtiyacım vardı.

 

Kabus görmesinin sebebinin ben olduğumu biliyordum.

 

"Timur." Dediğinde sesi o kadar kötü pürüzlü çıkmıştı ki.

 

Tek kelime bile edemiştim.

 

Kabusta ben yoktum değil mi?

 

"Sen.." dediğinde geri çekildi.

 

"Sen ne zaman uyandın?" dediğinde öylece yüzüne baktım.

 

Merak ettiği şey bu muydu.

 

"Nev_" demiştim ki eliyle ağzımı kapattı.

 

Gözlerimi açıp kapattım.

 

"Depodaydım, sende gelmemiştin bende ölüyordum," diye bir çırpıda söyledi.

 

Söyledi ama söylemesi içimi rahatlatmamıştı. Ben kendimi daha da kötü hissetmiştim.

 

"Neva'm" dediğimde sesim o kadar ince çıkmıştı ki Neva bile bana bakıp kalmıştı.

 

Bu şaşkın hali neredeyse gülmemi sağlıyordu ki son anda durdum.

 

"Özür dilerim güzelim, geciktim değil mi?" Diye sordum sakince.

 

Başını sağa sola salladı ve dudaklarını araladı.

 

"Hayır. Gecikmedin ama ben nasıl geldiğini anlayamıyorum. Yani nasıl oldu?" Diye sordu.

 

Kabusu unutmuştu.

 

"Benim güzel karımın bir süper kahramana ihtiyacı varmış geldim," dediğimde eğlenerek söylemiştim.

 

"Süper kahraman? Sen mi?" dediğinde bana bakıyordu.

 

"Evet ben." Dedim sakince.

 

"Mafya süper kahraman?" Dediğinde düşünüyordu.

 

"Kulağa çok farklı gelmiyor mu sencede?" Dediğinde gözlerini gözlerimden çekmemişti.

 

Bir kaç saniye öylece yüzüne baktım ve daha fazla duramadım.

 

Gülmeye başladığım da Neva'nın yüzünde oluşan şaşkınlık daha da fazla gülmeme neden olmuştu.

 

"Timur?" Dedi şaşkın çıkan bir sesle.

 

"Gülüyorsun?" dediğinde ona bakıp gülüyordum.

 

Gülmemin arasında başımı salladım ve onunda gülümsediğini gördüm.

 

"Çok komik değil mi? Düşünsene örümcek adam gibi oradan oraya atladığını?," dediğin de bu sefer o gülüyordu.

 

Benim gülmem artık durmuştu. Sadece Neva'yı izliyordum.

 

"Niye durdun?" dediğinde gülmesini durmuş ama dudaklarında hala bir gülümse vardı.

 

"Seni izlemek daha güzel," dediğimde utanmıştı.

 

"Anlat artık bana, nasıl geldin bir anda? çünkü gitmiştin sen," dedi sakince.

 

Başımı salladım ve, "önemli olan gelmem değil mi güzelim?" dediğimde suratını astı.

 

"Öyle ama.. neden söylemiyorsun? Güvenmiyor musun bana yoksa?" dediğinde sesi üzgün çıkmıştı.

 

Buda içimi parçalamıştı.

 

Yataktan yavaş bir şekilde kalktığımda arkamdan baktığını biliyordum. Ona bakmadan ışığı açtım ve Neva'ya döndüm.

 

"Balkonda karı koca konuşması mı yapsak?" dediğimde gülerek söylemiştim.

 

Neva ise omuz silkmişti.

 

"Olur.." dedi incecik çıkan sesiyle.

 

Yataktan yavaş bir şekilde kalktı ve yanıma doğru adımladı.

 

 

O minicik ayaklarıyla evimde dolaşmasını hep hayal etmiştim ve sonunda gerçek oldu.

 

Bakışlarımı ondan çekememişken başını kaldırıp bana baktı.

 

"Ne oldu?" dedi kısık çıkan bir sesle.

 

"Hiç.." dedim sakince.

 

Bakışlarımı yüzünden çektim önüme doğru dönüp balkona ilerledim.

 

Neva'nın da adım seslerinden anlaşılacağı üzere arkamdan geliyordu.

 

Balkona çıktığımda başı ve yönümü küçük koltuğa doğru çevirdim. Orada Neva ile oturup biraz konuşmam gerekiyordu.

 

Ne olduğunu bilmediğini adım kadar emindim.

 

Onu burada kalmaya ikna edemezdim biliyorum ama denemekten de zarar gelmezdi. Buradan ve yanımdan ayırmayacaktım onu ben ne zaman başımı çevirsem bir şeyler oluyordu. Bunu artık istemiyorum.

 

Neva da minik adımlarıyla yanıma ulaştığında yüzünü inceliyordum.

 

Neva gerçekten çok güzeldi.

 

Bunun farkında değildi biliyorum.

 

"Ne konuşacağız?" dedi ve direkt yanıma oturdu.

 

Gözlerimi ona çıkardım.

 

"Güzel karımı." dedim.

 

Sözümle birlikte dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

"Başına hep dert açıyorum değil mi?" dedi gülerek.

 

Yüzümü kızar gibi yaptım, "O ne demek öyle? Sen dert değilsin güzelim, ayakla belamsın sadece," dedim ve gülümsedim.

 

 

Güldü, "Ayaklı bela demek ha ?" Dediğinde başımı salladım.

 

Yüzümdeki gülümseme iyice genişledi. "Evet ayaklı belam" dedim.

 

Gülümseme yüzünde iyice genişledi ve, "Ne konuşacağız?" dedi sakince.

 

"Seni" dediğimde güldü.

 

Onu gülümsetebildiğim için mutlu olmuştum.

 

"Merak ettiklerimi cevaplayacak mısın?" Dedi kibar bir şekilde.

 

 

Başımı olumlu anlamda salladım.

 

Yönünü tamamen bana çevirdi ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

 

"Toplantıya gitmedin mi?" diye sordu.

 

"Gittim."

 

Cevap onu şaşırttı.

 

"Nasıl? Nasıl o kadar hızlı gelebildin? Toplantı bitmiş miydi ki?" dedi.

 

Başımı sağa sola salladım, "Hayır bitmedi, başlamadı bile hiç," dediğim de dudakları anında aralandı.

 

Şunu yapmaktan kesinlikle vazgeçmeyecekti. Gözlerim ister istemez dudaklarına kayıyordu.

 

"Neden?" dediğinde hala şaşkın bir ifade vardı yüzünde.

 

"Senin o halde olduğunu öğrendim," dediğimde gözlerinden bir kaç ifade geçti ve ben bunun ne olduğunu anlayamadım.

 

Neden öyle baktı?

 

Niye öyle bakıyor?

 

"Benim için?" dedi kendisini göstererek.

 

"Benim için mi toplantıyı bıraktın yani? Senin için çok önemli olan toplantıyı?" diye sorduğunda da dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

"Benim senden daha önemli bir işim mi var?"dediğimde bana gülümseyerek baktı.

 

"Yok mu?" dedi gülerek.

 

Kaşlarımı kaldırdım, "Yok," dedim.

 

"Beni nasıl buldun peki?" diye sordu.

 

"Zor olmadı güzelim," dediğimde bana yandan bir bakış attı.

 

Bana sana ben onu mu soruyorum der gibi bakmıştı.

 

"Tamam güzelim, dedem söyledi," dediğimde gözleri açıldı.

 

"Kim söyledi?" diye tekrar sordu.

 

Bu kadar şaşırmasının nedeni anlayamamıştım.

 

"Evet dedem," dedim sakince.

 

"Nasıl? deden benim orada ol_" dedi ve durdu.

 

Konuşmasını tamamlayamadan aklına gelen şey ile gözleri açıldı.

 

"Beni deden kaçırtmıştı değil mi?" dediğinde başımı salladım.

 

"Öyle olmuş güzelim ama onu ben hallettim," dediğimde ona bakmaya devam ettim.

 

"Deden neden beni istemiyor diye sormayacağım ama neden sürekli günah keçisi ben ilan ediliyorum ?" diye sordu isyan ederek.

 

Haklıydı ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Onu koruyamıyordum.

 

Ne kendi kimliğimle nede Kuzgun halimle.

 

"Ben her şeyi düzelteceğim söz veriyorum," dediğimde bana bakmaya devam etti.

 

Sözüme güvenecek miydi? Merak ediyordum.

 

"Senin düzeltebileceğini sanmıyorum" dediğinde yüzüm düştü.

 

Güvenmiyordu.

 

Belkide güvenemiyordu.

 

Haklı tabi kız niye üzülüyorsun ki Timur?

 

"Yani bu işi çözen kişi babam olmalı, size bana bir açıklama yapmak zorunda," dediğinde sesi kararlı çıkmıştı.

 

Bakışlarım dudağına kaydığında kurumuş kan lekesinin olduğu yerde hala bir kızarıklık vardı.

 

Şerefsiz karıma dokunduğu yetmiyormuş gibi birde tokat atmış.

 

Parmaklarını ve elini kırmam içimdeki öfkeyi bir türlü dizginlemiyordu. İçimdeki öldürme isteği hala geçmemişti.

 

Gözlerimi dudaklarından çekip gözlerinde sabitledim.

 

"Beni dinliyor musun?" diyen sesiyle ona bakmaya devam ediyordum ki hemen başımı salladım.

 

"Dinliyorum güzelim," dediğimde bana bakmaya devam etti.

 

"Neden öyle bakıyorsun?" diye sordu.

 

"Nasıl bakıyormuşum?" dedim.

 

"Yani," dedi ve durdu.

 

Ne diyeceğini bilmediği için susmuştu.

 

Dudaklarım kıvrıldı ve, "Seni çok sever gibi bakıyorum değil mi?" dedim.

 

Başını salladığında bu hali beni gülümsetiyordu.

 

"Evet gerçekten de öyle," dediğinde gülüyordu.

 

Ona bakmaya devam ederken balkonda oturduğumuz için hava da biraz serinlemişti.

 

"Battaniye alıp geliyorum hemen," diyerek ayağa kalktım.

 

"Gerek yoktu Timur," dedi arkamdan ama ben çoktan odaya girmiştim.

 

Yatağın üzerindeki ince olan battaniyeyi aldım ve balkona doğru yürümeye başladım.

 

Balkonun kapısından geçtiğimde Neva koltuğun üzerinde duran telefonuma bakıyordu.

 

"Bir şey mi oldu?" diyerek yanına doğru ilerledim.

 

Sanki biraz da yüzü düşmüş gibiydi.

 

"Bir şey olmadı," dedi kısık çıkan bir sesle.

 

Elimdeki battaniyeye üzerine örttüm ve telefonu alıp ekrana baktım.

 

Polat dan mesaj gelmişti.

 

"Yarın ki Toplantı hazır abi," yazıyordu.

 

Neva'nın bu mesajı okuduğunu bilerek bakışlarımı anında ona çevirdim.

 

"Yine mi gideceksin?" dedi üzgün çıkan bir sesle.

 

Başımı sağa sola salladım, "Hayır bunu nereden çıkardın güzelim?" dediğimde telefonumu işaret etti.

 

"Polat toplantıdan bahsediyordu," dediğinde gülümsedim.

 

Anladığım kadarıyla benim gitmemden korkuyordu. Onu bırakıp nereye gidebilirdim ki ben?!

 

"Burada olacak bir toplantı güzelim, bir yere gitmiyorum," dediğimde gülümseyecek gibi olduğunda hemen kendini toparladı.

 

"Ben gitme diye bir şey dememiştim ki," dediğinde güldüm.

 

Dememişti ama demiş gibi olmuştu zaten.

 

Battaniyeye iyice sarıldı ve başını omzuma koydu.

 

Elimi belinin altından geçirerek onun bana daha fazla yakınlaşmasını sağladım.

 

"Gelmeyeceksin diye çok korktum," dediğinde içimde bir şeyler oluyordu.

 

"Ama geldin," dedi ve başını kaldırıp minik gözleriyle bana baktı.

 

"Hep gelirim," dediğimde gülümsedi.

 

"Biliyorum, ama ben artık yoruldum Timur," dediği an durdum.

 

Yorulmuş muydu?

 

Benden mi?

 

"Bu olanlar beni yoruyor artık, babamla konuşmam gerekiyor," dedi ve derin bir nefes verdim.

 

Benden yorulmamıştı..

 

"Konuşsan ne değişecek ki güzelim?" dediğimde gözlerini kaldırıp bana baktı.

 

"O ne demek?" diye sorduğunda bakışlarını benden çekmemişti.

 

 

"Geçmişi değiştirmeyecek yada dedemin öfkesi de geçmeyecek," dediğimde düşünüyordu.

 

"Ama neden? deden neden bu kadar kötü?" dedi ve dusaklarını hafif büzdü.

 

"Yani öyle demek istememiştim ama," dedi ve ben diğer elimle onu susturdum.

 

Parmağımı dudağında tutmuştum. Buda onun anında susmasını sağlamıştı.

 

"İstediğini söyleyebilirsin güzelim, dedem kötü biri," dediğimde kımıldamadı hiç.

 

Gözlerini hızlı, hızlı açıp kapattı sadece.

 

Parmağım hala dudağında kalınca hemen geri çektim.

 

Ama gözlerini dudaklarından çekememiştim. Neva da bana baktı.

 

"Uyuyalım artık," dedi ve hızlı bir şekilde ayağa kalktı.

 

Yürümek istemişti ki battaniyenin uzun olduğunu unutunca direk yere kapaklanıyordu ki kolundan tutup kucağıma oturmasını sağladım.

 

"Düşüyordum," dediğinde derin derin nefes alıyordu.

 

"Gördüm," dediğimde olduğumuz durumdan gayet memnundum.

 

Neva kaçmak istemişti ama hayat işte küçük sakarlığı onu benim kucağıma gelmesini sağladı.

 

Bakışları gözlerimi gözlerime kaydığında bende ona bakıyordum. Gözlerimi bile kırpmamıştım.

 

Düşceğini düşündüğü için korkmuş be göğsü hala inip kalkıyordu.

 

"Sakin ol güzelim düşmedin," diye onu sakinleştirdim.

 

Başını salladığında ellerinin ne ara omuzlarımda olduğunu anlayamamıştım.

 

"Sen olmasan düşüyordun kocam," dedi.

 

Dudaklarım kıvrıldı," Kocan sen düşmeden kaldırır seni," dediğimde dudaklarımda ki gülümseme iyice genişlemişti.

 

 

"Kocam olmasa ne yapardım?" dedi ve güldü.

 

"Bilemedum?" dediğimde durdu.

 

"Ne dedin?" dedi şaşkınca.

 

"Bilemedum, dedum da," dediğimde kahkaha attı.

 

"Timur," dedi gülüşünün arasında.

 

"Emret karım?" dediğimde gülmesini durduramıyordu.

 

"Şiveli mi konuştun sen?" dediğinde başımı salladım.

 

"Beğenmedin değil mi? Bende beğenmedim," dediğimde Neva durdu.

 

"Beğendim, sen hep böyle şiveyle konuşsana," dediğinde ona ciddi misin der gibi baktım.

 

"Ya bakma bana öyle ben ciddiyim," dediğinde başımı sağa sola salladım.

 

"Olmaz güzelim başka bir şey iste," dediğimde dudakları kıvrıldı.

 

"Hayır bana ne ben bunu istiyorum, konuş bakayım bir daha," dediğinde eğlendiği her halinden belli oluyordu.

 

Ama gerçekten sevmiyordum ki ben şive ile konuşmayı.

 

"Neva, güzelim benden canımı bile isteyebilirsin ama bunu isteme," dediğimde gülmesi durmuştu.

 

"Neden?" dedi ve bana baktı.

 

Neden gülmeyi bırakmıştı ki çokta güzel gülüyordu.

 

"Bilmem sevmiyorum," dediğimde başını salladı.

 

"Tamam bir kelimecik söyle bari," dedi ve gülümsedi.

 

 

Başımı salladım.

 

Madem o bu kadar sevmiş ve eğleniyordu bizde onu eğlendirelim.

 

"Bi kelimecuk mu?" dediğimde güldü ve başını salladı.

 

"Bir kelumecuk olmaz ha bizum oralarda biley musun sen bizum oralaru?" dediğimde kahkaha attı.

 

"Neresiymiş sizin orası?" dedi gülüşlerinin arasında.

 

 

Durdum ve, "Rize," dediğimde gülüyordu.

 

"Biliyor musun ben hiç gitmedim Rize'ye?" dedi.

 

"Gidelim birlikte," dediğim de hemen başını salladı.

 

"Gidelim ne zaman gidiyoruz?" dedi hevacanlı bir şekilde.

 

"Sen ne zaman istersen güzelim," dediğimde gülümsedi.

 

Kucağımda kıpırdandı.

 

"Bir düşüneyim," dedi ve bir parmağını yüzüne götürüp başını yukarı dikti.

 

Ne yaptığını anlamaya çalıyordum ama olmuyordu.

 

Gözlerini de havaya dikmişti.

 

"Güzelim?" Diye seslendim.

 

"Hı.." dedi ve bana baktı.

 

"Ne yapıyorsun?" diye sordum.

 

"Düşünüyorum,"dedi.

 

Düşüyor mu?

 

Bu şekilde mi düşünüyor?

 

"Güzelim bu nasıl düşünme?" dediğimde bana neyden bahsediyorsun der gibi bakıyordu.

 

"Bildiğimiz düşünme işte," dediğinde pes etmek üzereydim.

 

"Tamam güzelim sen nasıl diyorsan öyle olsun,"diyerek konuyu kapattım.

 

"Peki," deri kibar bir şekilde.

 

Esnediğinde eliyle ağzını kapattı.

 

"Hadi uyuyalım güzelim, uykun gelmiş" dediğimde bana baktı.

 

"Konuşuyorduk ne güzel," dediğinde gülümsedim.

 

"Yarın devam ederiz," dediğimde başını sağa sola salladı.

 

"Olmaz, hem benim daha sana soracağım bir sürü soru var?" dediğinde tekrar esnedi.

 

"Sorarsın güzelim günler kaçmıyor ki," dediğimde istemiyordu odaya gitmek.

 

Yerinden ve halinden çok memnundu görebiliyordum.

 

Ben hiç rahat değildim özelliklede Neva kucağımdayken hiç rahat değildim..

 

"Tamam indir beni," dediğinde ona baktım.

 

İndireyim mi?

 

 

"Neden indiriyorum?" dediğimde onunla birlikte ayağa kalktım.

 

"Timur," dedi şaşkınlıkla.

 

"Ne yapıyorsun Kocacığım?" dediğinde olduğum yerde durdum.

 

Ne dedi o?

 

"Ne dedin sen?" dediğimde güldü.

 

Hatta kahkaha mı attı o?

 

Evet, evet resmen kahkaha atıyor.

 

"Sana bir şey de içirmedim ben ama sen niye böyle oldun bugün," dediğimde gülmesini zar zor durdurdu ve bana baktı.

 

"Eğlenmekte mi suç oldu? Sadece tepkini ölçmek istemiştim," dediğinde ona bakmaya devam ettim.

 

"Ne tepkisi?" diye sordum.

 

"Hiç canım öylesine," dediğinde anlayamamıştım.

 

Neyden bahsediyordu?

 

"Neva," demiştim ki küçücük parmakları dudaklarımın üzerinde durdu.

 

"Sus artık, götür beni yatağımıza," dediğinde gözlerim açıldı.

 

Yüzüm değişik bir hal aldığında Neva tekrar gülmeye başladı.

 

"Senin bu halini görseler mafya demeye bin şahit lazım ?" dedi ve güldü.

 

Şuna bak benimle eğleniyor.

 

Ben gösteririm şimdi ona mafyayı bin şahiti.

 

"Hım demek mafya demeye bin şahit lazım," dedim ve açık olan kapıdan Odaya doğru ilerledim. Odaya geldiğimizde direk yatağa attım Neva'yı.

 

"Ah.." dedi.

 

"Ayı mısın ya ne yapıyorsun? Belim kırıldı galiba," dedi ve eliyle belini tuttu.

 

Tek kelime dahi etmedim ve yatağa eğildim.

 

Belini tuttuğu eli yana düştü.

 

"Ne yapıyorsun?" dedi gözlerini gözlerimden çekmeden.

 

"Ne yapıyormuşum?" dedim ve biraz daha eğildim.

 

"Ti_ Timur," diyerek kekeledi.

 

İçimden haline güldüm.

 

 

Biraz daha eğildim, ben eğilince başını daha da yatağa bastırdı. yüzlerimiz çok yakındı artık.

 

"Tim_," dedi ve onu susturdum.

 

Onun yaptığı gibi.

 

Parmağım dudaklarında gezindi.

 

Ben parmağımı dudağında gezdirdikçe göğsü hızlı, hızlı inip kalkıyordu.

 

Heyacandan bayılmazdı umarım.

 

Elimi yüzünden çektim ve, beline doğru götürdüm.

 

"Neresi kırılmıştı?" dediğimde belini okşuyordum.

 

Tek kelime çıkmıyordu dudaklarından.

 

Bu hali beni gülümsetmişti.

 

"Ne yapacağız şimdi?" dedi.

 

Dudaklarım kıvrıldı, "Ne yapalım?" dediğimde sağına soluna baktı.

 

"Uyku.. uyumak," dedi.

 

"Uyusak mı?"dedi hemen.

 

"Uyumak?" dediğim de belinden tutup hafif kaldırdım ve dudağına küçük bir buse koyup başımı geri çektim.

 

"Hiçte uykum yok," dedim ve yüzüne bakmaya devam ettim.

 

"Yok mu? Ama benim var bak hatta ben uyudum bile," dedi ve gözleri kapattı.

 

Yatağa geri bıraktım ve elimi de çektim.

 

Bir gözünü hafif açtı ve benim onu izlediğimi görünce hemen kapattı.

 

Bu haraketi gülmemi sağlamıştı.

 

"Yakalandın küçük Pinokyo," dedim ve yatağa uzandım.

 

 

Tepki vermedi, uyuyormuş numarası yapmaya devam etti.

 

Elimi karnına götürdüm ve anında gözlerini açtı.

 

"Ne yapıyorsun?" dedi panikle.

 

"Tişörtün açılmış," dediğimde eğildi ve göbeğinin açıkta olduğunu görünce kendi eliyle tişörtünü itekledi.

 

"Bende şey sandım," dediğinde eli karnın üstünde kaldı.

 

"Ne sandın?" diye sordum.

 

Bana bakamıyordu, sırıttığımı da görmüyordu. Başını bile çevirememişti.

 

"Hiç," dedi ve yönünü diğer tarafa dönüp yatakta rahat bir konuma geçti.

 

Artık tam olarak uyumak için hazırdı.

 

" uyuyacağım sus," dedi.

 

Şu an uyuyamayacak kadar utandığına adım kadar emindim.

 

"Neva?" diye seslendim.

 

Hiç oralı bile olmadı. Bakmadı bile bana.

 

"Güzelim, sanki biz daha konuşuyorduk," diyerek güldüm.

 

Hiç bir şekilde bana bakmadı.

 

Gülümsemem durduğunda yatağa geri uzandım.

 

Onu daha fazla utandırmak istemediğim için susmayı tercih etmiştim.

 

Onun uykuya dalmasını bekleyecektim.

 

Saatin epey geç olduğunu görünce ışığı kapatmak için yataktan kalktım.

 

Bu gecelik bu kadar eğlendiğim yeterdi.

 

Işığı kapatıp geri yatağa doğru ileledim. Ayın yansıması sayesinde Neva'yı ney olmasa da görüyordum.

 

Hiç kıpırdamıyordu.

 

Acaba bu kadar kısa sürede uyumuş mudur?

 

Yatağa yanına uzandığımda üstümü değiştirmeyecektim. Bu şekilde rahat edemesemde onu izlemek istiyordum.

 

Uyurken her zaman olduğundan daha tatlı oluyordu.

 

Ben onu gözlerim açık bir şekilde izlerken hafif bana doğru döndü. Gözleri de açıldı.

 

 

"Uyu_" demiştim ki sesiyle cümlem yarıda kaldı.

 

"Kaç kişiyi öldürdün?" dedi.

 

Sorduğu soru muydu?

 

Neden şimdi durduk yere bunu sordu?

 

"Bu nereden çıktı şimdi ?" dedim korku ile.

 

Bana baktı, "Hiç.. sadece uzun zamandır sormak istiyorum ama soramadım," dediğinde yataktan doğruldum.

 

Neden bunu merak ediyordu?

 

Korkuyor muydu benden yoksa?

 

"Benden mi korkuyorsun Neva?" dedim kısık çıkan sesimle.

 

Sesimde çaresizlik vardı.

 

Onun benden korkması demek benim yıkışışım demek.

 

"Hayır, hayır öyle değil," dedi ve oda yataktan doğru ve benim gibi yatağın başlığına yaslandı.

 

"Mafyasın ya sen şimdi, kaç kişiyi öldürdün? Neden öldürdün?, herkesi mi öldürüyorsun?" dedi.

 

Ardı ardına soruları sıraladı ve ben ne cevap vereceğimi şaşırdım.

 

"Bunları duymak mı istiyorsun gerçekten güzelim?" diye sordum.

 

Hemen başını salladı.

 

Biraz düşündüm ne söylemeliydim.

 

"Ayrıca ne mafyasısın? Organ değil değil mi?" dedi korkuyla.

 

Bu sorusu beni güldürmüştü.

 

"Senin organlarını almayacağım korkma?" demiştim ki yaslandığı yerden hızlı bir şekilde bana döndü.

 

"Ne!" dedi.

 

"Nasıl benimkileri almayacaksın? Timur sen? Sen gerçekten Organ mı çalıyorsun?" dedi korkulu çıkan bir sesle.

 

Evet desem ne olurdu acaba?

 

"Sence güzelim?" diye sordum.

 

Biraz düşündü ve konuşmaya başladı.

 

"Değilsin şu an beni kandırıyorsun değil mi?" diye sordu.

 

Bakışlarımı çekmeden başımı salladım.

 

"Of Timur aklım çıktı," dedi ve rahatlamış bir şekilde yatağın başlığına geri yaslandı.

 

Gözlerimi ondan çekmedim.

 

"Bunları sonra konuşsak olmuyor mu güzelim?dedim.

 

Bana baktı ve, "Ama ben merak ediyorum, aklımı bir şeyler kemiriyor, sor sor diyor," dediğinde güldüm.

 

"Kim diyor?" dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Ne bileyim ya beynimin içi işte," dediğinde anlamış gibi yapıp başımı salladım.

 

"Pekala güzelim, kaç kişiyi öldürdüm bilmiyorum. Öyle tahmin ettiğin gibi herkesi öldürmüyorum. Bana zararı olmadığı sürece kimseyi öldürtmem," dediğim de bana bakmaya devam etti.

 

"Kaç kişi olduğunu nasıl bilmezsin? Yani sayısı o kadar mı çok?" dedi meraklı çıkan sesiyle.

 

"Güzelim, ne güzel uyuyordun sen nerden aklına geldi bunlar anlamıyorum," dediğimde gözlerini gözlerimde sabitledi.

 

"Soramaz mıyım? Ben senin karın değil miyim?" dediğinde dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

Demek benim karımdı?

 

Evet kesinlikle benim karımdı..

 

Yavaş bir şekilde eğildim ve yüzlerinizin daha yakın olmasını sağladım.

 

"Karımsın."

 

"Karımsın," kelimesini duyunca tek kelime edemedi. Ona yakınlaştığım için şu an tedirgindi.

 

Dudaklarına küçük bir buse bırakıp geri çekildim.

 

"İyi geceler güzelim," diyerek geri çekildim.

 

Kaçış yolu olarak duşa girmeyi seçiyordum.

 

Dolaptan rahat bir şeyler almak için ışığı yakmıştım.

 

"Nereye gidiyorsun ya? Konuşuyorduk," dediğin de başımı yavaş bir şekilde ona çevirdim.

 

"Duşa gireceğim," dedim sakince.

 

"Ama konuşmamız yarım kaldı," dediğinde gülümsedim.

 

"Duşta konuşmaya ne dersin?" dediğimde gözleri fal taşı gibi açıldı.

 

"Ne!" dedi ve hemen bana baktı.

 

"Pis sabık sen ne demek istiyorsun?" dediğinde gülmüştüm.

 

"Sen benim karım değil misin? Neyden korkuyorsun?" dedim ve göz kırptım.

 

"Öyle de," dediğinde bana bakmıyordu.

 

Düşünüyordu şu an. Bana ne söylemesi gerektiğini bilmediği için beklemeyi seçmişti.

 

Dudaklarım kıvrıldı ve," şaka yaptım," dediğimde bana baktı.

 

Ciddi misin der gibi bakıyordu.

 

Başımı salladım, "Evet ciddiyim, sadece bir şakaydı güzelim?" dediğimde dolabın kapağını kapatmıştım.

 

Banyonun olduğu yere doğru gitmeden önce Neva'nın yanına ilerledim ve anlına bir buse kondurup geri çekildim.

 

"Ben geldiğimde uyumuş ol, yoksa ben uyutmak zorunda kalırım," dediğimde bana nasıl der gibi baktı.

 

"Timur Kandemir'in yöntemleri diyelim," dedim ve gülümseyerek banyonun kapısını açıp Neva'yı kapının ardında bıraktım.

 

Üzerimi değiştirmeden önce içeriden ses gelecek mi diye bekledim.

 

Bir kaç dakika beklediğimde ses gelmedi ve daha fazla beklemek istemediğim için üzerimdekileri çıkarmaya başladım.

 

Düşüncelerim şaka yaptığımı söylese de Neva ile birlikte duş alma fikri aklımın bir köşesinde takılı kaldı.

 

 

Duşa girmeden önce ışığın söndüğünü görmüştüm. Bu demekti uyuyacaktı. Ben çıkana kadarda uyumuş olurdu zaten.

 

Saatin kaç olduğundan bile haberi yoktu.

 

Neredeyse sabah olmak üzereydi ve o haka uyumamıştı. Uyandığı içinde olabilirdi tabi bu.

 

Neyseki artık uyuyacaktı.

 

Uyumazsa onu kendim uyutmak zorunda kalırım. Benim bildiğim yöntemlerinle...

 

 

 

                     *

                     *

                     *

                     *

 

Neva.

 

Midemdeki tuhaf bulantı ile gözlerimi açtım. Gözleri açmam ile midemdekilerin ağzıma gelmesi bir olmasıyla kendimi hemen yataktan kaldırdım.

 

Kapıyı açıp lavaboya doğru koştum.

 

İçimdekileri çıkardığım da lavabonun sifonu çektim ve üzerine oturdum.

 

Bir kaç saniye bekledim midemin kendisi gelmesi gerekiyordu.

 

Sabah sabah bu neyin, mide bulantısıydı anlayamamıştım.

 

Ayağa kalktım ve elimi ağzımı yıkamak için ilerledim.

 

Çeşmeyi yavaş bir şekilde açtım. Buz gibi su ile elimi yüzümü komple yıkadım.

 

Soğuk su iyi gelmişti.

 

 

Geri çekilip aynadan kendime baktığım da iyi görünüyordum ama midemin neden bulandığı konusunda hiç bir fikrim yoktu.

 

Galiba midemi üşütmüş olmalıyım o depoda.

 

Lavabo da daha fazla durmayacağım için kapıyı açıp odaya geri girdim.

 

Gözlerim yatakta uyuyan Timur'a kaydı.

 

Kaçta yatmıştı acaba?

 

Hala uyuduğuna göre baya geç yatmış olmalıydı.

 

Onu rahatsız etmek istemediğim için odadan çıkmaya karar verdim.

 

Kapıya doğru ilerledim ve yavaş bir şekilde kapıyı açıp çıktım. Aynı yavaşlık ile kapıyıda geri kapattım.

 

Sonra bir anda olanlar aklıma gelince meyvedinin basamaklarında kaldım.

 

Ne yapacaktım, tek başıma alt katta?

 

Timur olmadan onlar ile konuşmak istemiyordum.

 

Ama Timur'u da rahatsız edemezdim.

 

Ne yapsam ki?

 

Düşüncem arasında alt kattan sesler gelmeye başlayınca geri odaya girme fikri ile tam odaya doğru dönüyordum ki Dicle'nin sesi ile durdum.

 

"Yenge nereye gidiyorsun?" dedi.

 

Başımı çevirip ona baktım.

 

Ne söylemeliydim?

 

Onunla konuşmalı mıydım?

 

Emin değildim.

 

"Hadi ama yenge, yapma böyle," dedi ve merdivenleri çıkıp yanıma geliyordu.

 

Geri odaya girme fikri kesinlikle güzel bir fikirdi.

 

Yönümü tam döndürmüştüm ki Dicle kolumdan yakaladı beni.

 

"Yenge? Dur lütfen, özür dilerim," dediğinde ona baktım.

 

Ben benden özür dilemesini istemiyordum ki.

 

"Bak bizi de anla dedemin bir anda bize o görüntüleri izletmesi ve o adamın babamı öldürmesi bizim için hiç kolay değildi," dedi ve soluklandı.

 

"Özelliklede benim için, seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun," dediğinde bildiğimden emin değildim.

 

Öyle miydi gerçekten?

 

Beni seviyor muydu?

 

Peki seviyordu madem neden kılını bile kıpırdatmadı o gün?

 

"Bir şey söylemeyecek misin yenge? dedi ve bana bakmaya devam etti.

 

Ne söylemeliydim?

 

"Ben.." dedim ve durdum.

 

Ne söyleyecektim ben bu kıza?

 

Midem'in yine bulanmasıyla yüzüm değişik bir hal aldı.

 

"Yenge?" dedi Dicle endişeli bir sesle.

 

"Mid_"diyemeden elimle ağzımı kapattım. Yine mi kusacaktım ben?!

 

"Kusacak mısın? Gel dur benim odaya gidelim," dedi Dicle ve koluma girip beni yönlendirdi.

 

Kapıyı benim için açtığında önceden kaldığım odaya gelmiştik ve yerini bildiğim için kendimi direk lavaboya attım..

 

Midemde bir şey olmadığı için öğürmüştüm sadece ama kusamamıştım.

 

"Yenge iyi misin? Abimi uyandırayım mı?"diyen Diclenin sesiyle oturduğum yerden kalktım.

 

Onu uyandırmasını istemiyordum zaten Timur benim yüzümden kaçta uyudu onu da bilmiyordum.

 

Elimi ağzımı yıkadım ve hemen lavabodan çıktım.

 

"İyiyim," dedim düz bir sesle.

 

"İyi görünmüyorsun yenge? Hastaneye gidelim mi?" diye sordu.

 

Başımı hayır anlamında sağa sola salladım.

 

"İyiyim ben Dicle," dedim sakin bir şekilde.

 

Bana endişeli bir şekilde bakarken oddan çıkmak için hamle yapacaktım ama Dicle'nin bana olan bakışlarındaki değişimi görünce ne olduğunu sormak dudaklarımı araladım.

 

"Neden öyle bakıyorsun?" dediğimde gözleri parlıyordu.

 

Ne oldu bu kıza ya?

 

"Yenge yoksa sen?" dedi ve eliyle ağzını kapattı.

 

"Yoksa ben ne?" diye sordum.

 

"Ay yenge, tebrik ederim," dedi ve bana bir anda sarıldı.

 

Ne diyorsun Dicle ben seni anlamıyorum şu an?

 

Midemdeki bulantı geçmiş olsada kendimi çok da iyi hissetmiyordum.

 

Geri çekildiğinde gözleri dolmuştu.

 

Bir dakika?

 

Niye ağlıyor şimdi bu?

 

"Niye_" demiştim ki cümlem sesiyle bıçak gibi kesildi.

 

"Abim şimdi baba mı oluyor, bende hala sende anne mi oluyorsun? Ay harika," dedi ağlamaklı çıkan bir sesle.

 

Baba? 

 

Hala? 

 

Anne? 

 

Biz mi?

 

Beni hamile mi sanıyordu bu?

 

"Dicle öyle bir şey yok," dediğimde bana baktı.

 

"Nasıl yok yenge? Şu haline bak betin benzin atmış, miden de bulanıyor?"dedi.

 

"Kaç gün geciktin yenge? Geciktin değil mi? Ay yaşasın bunu hemen anneme söylemeliyim," dedi ve bir hışımla odadan çıktı.

 

Annesine mi söyleyecek?

 

Annesine, Timur'un annesine?

 

Kahretsin Dicle!

 

"Dicle!" diye arkasından seslendim ama Divle kapıdan çoktan çıkmıştı bile.

 

Benim hamile olmam söz konusu bile değildi.

 

Biz o işi yapmadık ki, ben nasıl hamile kalabilirdim?

 

Dicle her şeyi mahvedeceksin şimdi?

 

Koş Neva koş..

 

Dicle'nin arkasından koşturarak merdivenlere yöneldim.

 

"Dicle hayır!" diye bağırdığımda Dicle merdivenleri inmiş ve bana bakmıştı.

 

"Koşturma yengecim yavaş in yeğenime bir şeyler olmasın," dedi ve gülerek salona girdi.

 

"Anne?" diye seslendiğinde merdivenlerden hızlı hızlı iniyordum.

 

"Aney koş ula koş," dediğinde mutfaktan çıkan Asiye hanım ile olduğum yerde kaldım.

 

Dicle lütfen sus lütfen.

 

Dicle'ye bakmıştım ki direk konuşmaya başladı.

 

"Annem gel gel," dedi ve Asiye hanımın elindeki suyu alıp masaya geçti ve annesini de yanına oturttu.

 

"Dicle?"dediğimde masaya doğru ilerliyordum.

 

Susması gerekiyordu hemde hemen.

 

Çok yanlış anlaşılma vardı şu an ve ben ne yapacağımı bilemeyerek masaya oturdum.

 

Tam konulmaya başkayacaktım ki Merdivenlerden inen Timur ile gözlerim fal taşı gibi açıldı.

 

Dicle işte şimdi susman gerekiyor!..

 

 

Timur.

 

Gürültü ile gözlerimi açtığımda Neva'nın bağırma sesini duymuştum.

 

Dicle'ye mi sesleniyordu o?

 

Yataktan kendimi ayırdığımda yüzümü yıkamak için lavaboya girdim.

 

Aynanın önüne geldiğimde kendime baktım. Uykusuzdum kim bilir saat kaçtı ve ben kaçta uyumuştum zaten.

 

Soğuk suyu açıp yüzümü yıkadım.

 

Aklım Neva'nın bağırma sesinde kalınca oyalanmadan lavabodan çıktım.

 

Neler olduğuna bakmalıydım.

 

Kapıyı açıp merdivenlere doğru ilerledim. Sanırım kapıyı açık bırakmıştım.

 

Neyse Neva'm daha önemli..

 

Merdivenlerin ortasında Neva'nın bakışları ile olduğum yerde durdum.

 

Şu an Neva, Annem ve Dicle ile birlikte yemek masasında otuyordu.

 

Gözlerinde endişe ve panik mi vardı yoksa bana mı öyle geliyordu.

 

Merdivenleri inmeye başladım ve onların yanlarına doğru ilerledim.

 

Neva'dan çekmedim gözlerimi.

 

Bir şey mi olmuştu?

 

Neden tuhaf bakıyordu bana?

 

"Neler oluyor?" diye sorduğumda masaya gelmiştim.

 

Neva bana baktı ve tam konuşacaktı ki Dicle araya girdi.

 

"Abi bir oturun önce size önemli bir şey söyleyeceğim," dedi neşeli çıkan bir sesle.

 

Neden neşeliydi bu kız?

 

"Ne oldu?" derim düz bir sesle.

 

"Oturur musun abi," dedi Dicle ve bakışlarımı ondan çekip Neva'ya çevirdim.

 

Neva'ya baktığımda dudaklarını dişliyordu.

 

Tek kelime etmeyince masaya oturdum. Boğazımın kuruduğunu hissedince su dolu bardağı elime aldım ve tam içmek üzereydim ki, "Tebrik ederim abicim baba oluyorsun?"

Diyen Dicle'nin sözleriyle su boğazımda kaldı.

 

Neva'nın yanıma gelmedi bir oldu ve ben öksürmekten Dicle'ye ve Neva'ya bakamadım.

 

"Ne!" dedi Annem.

 

 

 

"Dicle sana dur demiştim," diyen Neva'nın sesiyle başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki.

 

Doğru muydu?

 

Benim karım kimden hamileydi lan?

 

Ben ona dokunmadım ki?

 

Yoksa dokundum mu?

 

"Baba mı?"diye sorduğum da Neva anlını tutuyordu.

 

Neler oluyordu burada?

 

 

"Hanile misiniz Neva hanım, ay tebrik ederim," diyen Asya'nın sesi ile arkaya baktım.

 

Yüzünde kocaman gülümseme ile salona gelmişti.

 

Neva bakışlarımı çıkarmıştım ki iyi görünmediğini yüzünden anladım.

 

"Otur şuraya," dedim ve onu yanıma oturtum.

 

"Ben hamile falan değilim," dediğinde ona baktım.

 

Değil miydi?

 

Dicle niye öyle söyledi o zaman?

 

"Hamile değil misun?" dedi Annem.

 

Neva başını salladı.

 

"Değilim, ufak bir yanlış anlaşılma oldu, özür dilerim hepinizden," dedi ve utanarak anneme baktı.

 

"Ama yenge?" dedi Dicle.

 

Hamile değil miydi yani?

 

"Sabah bir kaç kez kustum ve Dicle de bu durumu yanlış anladı," dedi Neva gözlerimin içine bakarak.

 

O böyle söyleyince içim rahatlamıştı. Dicle yüzünden kalp krizi geçirecektim neredeyse.

 

"Ama yenge?" dediğinde kızgın bir şekilde ona baktım.

 

"Dicle, karım hamile falan değil işte ne amasından bahsediyorsun daha?" dediğimde Dicle tek kelime bile edemeyerek önüne döndü.

 

Neva da yerine oturduğunda yüzü kötü göründüğü için ona bakıyordum.

 

"Emun misun ula uşak hamile olmaduğuna?" Diyen Annemin sesi ile ona baktım.

 

"Emin Anne kapatın artık şu konuyu," dediğimde kimseden ses çıkmıyordu.

 

"Asya?" dediğimde Asya'nın bakışlarını beni buldu.

 

"Doktor çağır? Polat nerede?" diye ardı ardına sordum.

 

"Hemen çağırıyorum Timur bey, işi olduğunu iletmemi istemişti bende o yüzden geldim," dediğinde anlam veremeyerek ona baktım.

 

Polat'ın işi mi vardı?

 

Ne işi?

 

Neden bana haber vermemişti ki?

 

"Gerek yok Timur, midemi üşüttüm sadece büyütülecek bir şey yok, yemek yersem düzelir," dedi Neva.

 

Gözlerimi yüzünde gezdirdim, "Olmaz güzelim kötü görüyorsun," dediğimde bana baktı.

 

Bir kaç saniye düşündü ve en sonunda başını salladı.

 

"Hadi Asya," dedim.

 

Asya salondan hızlı bir şekilde ayrıldı.

 

"Biraz bir şeyler ye, doktor gelene kadar," dediğimde başını salladı.

 

Tabağına bir kaç parça bir şey bırakıp yemesi için onu bekledim.

 

Diğerlerine bakmadım çünkü hala onlara kızgındım.

 

Sadece bende değildim Neva da öyleydi. Eskisi gibi onalara bakmıyordu. Gözlerinden bunu anlatabiliyordum.

 

Doğrusu da buydu zaten...

 

 

 

*  

 

*

 

*

 

*

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İnci.

 

Masal'ı yatağıma yerleştirdim. Azra bugün dışarıya çıktığı için bende evde kalmıştım. Asel aalondaydı ve çizgi film izliyordu. Onun da yaşı küçük olmasına rağmen olgun bir kızdı Asel.

 

 

Uyutmak için tam iki saattir uğraşıyordum. Bir türlü uyumak bilmiyordu. Son zamanlarda iyice kötüye gitmeye başlamıştı.

 

Artık nasıl idare edeceğim yada bir yardım almadan, Azra olmadan nasıl ilerleyecektim bilmiyorum.

 

Tek başıma Masal ve Asel ile birlikte kalacaktım.

 

Neva da artık biliyordu ama ondan mı isteyecektim Masal'ı bakmasını. İsteyemezdim.

 

Azıcık parayla bu kadar yükün aştından nasıl kalkacaktım bilmiyorum.

 

Ev kiraydı zaten.

 

Faturalar her geçen gün daha da artıyordu ve ben nereye yetişeceğimi şaşırmıştım.

 

 

Masal'ın üzerine ince battaniyesini serdim. Elimin içine minik elini aldım.

 

 

"İyi uykular bebeğim," diyerek elinin üstüne küçük bir öpücük kondurup geri çekildim.

 

Bakışlarımı uyuyan kızımdan çekip ayağa kalkarak salona gitmeye karar vermiştim ki kapı sesiyle birlikte Masal'a baktım.

 

Neyse ki uyanmamıştı.

 

İçinden bir derince oh çektim ve yavaş bir şekilde kapıyı çekip odadan çıktım.

 

"Abla kapı mı çaldı?" dedi Asel ve başımı salladım.

 

"Evet bekle burada," dediğimde hemen başını salladı.

 

Galiba çizgi film için kendine bir ortam hazırlıyordu.

 

Bakışlarımı ondan çekip kapıyı açmak ilerledim.

Kapıya geldiğimde kapının deliğinden kimin geldiğine bakmak için eğilmiştim ki Polat'ı görmem ile birlikte panikledim.

 

Ne işi vardı bunun burada?

 

Hemde bu saatte?

 

Allahım ne yapacağım şimdi ben?

 

Ya içeri girerde ve Masal'ı da görürse.

 

Ne yapacağımı bilemeyerek kapıdan bakıyordum. Kapıyı tekrar çalmaya başlamıştı.

 

Açmasam daha iyiydi sanırım. Nasıl olsa açmazsam gider değil mi?

 

Kapıdan yavaş bir şekilde çekildim ve tam arkamı dönüyordum ki ayağımın dibinde biten Asel ile göz göze geldim. Elimle sus işareti yaptım. Bana neden der gibi kaşını çatarak baktı.

 

Eğilmiştim ki kapının bu kezde vurulması ile bakışlarım kapıya kaydı.

 

Hayır bu neyin ısrarı anlamıyorum git işte.

 

"Kim o?" dedi Asel kısık bir sesle.

 

"Yoksa o kötü adam mı?" dediğinde gözlerindeki korku beni üzmüştü.

 

O adamdan korkmamasını söylemiştim ama o bana davranışından dolayı korkuyordu.

 

Başımı sağa sola salladım.

 

"Değil," dediğimde bana bakmaya devam etti.

 

"Niye açmıyoruz?" diye sordu.

 

Haklıydı tabi çocuk ne diyecektim.

 

"İnci açar mısınız kapıyı seslerinizi duyabililiyorum," Polat'ın cümlesi balyoz etkisi yaratmıştı.

 

Nasıl duymuştu ya?

 

"Abla O şey değil mi? Neydi adı?" diyerek düşünüyordu Asel.

 

"Aman neyse ben açıyorum," diyerek kapıya koştu ve direk kapıyı açtı.

 

"Naber yakışıklı?" dedi Asel.

 

Ayağa kalktım ve tam arkasından Polat'a kendimi gösterdim.

 

"İyi senden naber?" dedi ve bana baktı.

 

"Abla niye yakışıklı adamı kapıda bekletiyorsun anlamıyorum," diyerek Polat'ın kolundan tuttuğu gibi evin içine çekti.

 

"Gel, gel bende çizgi film açacaktım ama şimdi sen varsın diye korku filmi açarım," dedi ve kıkırdadı Asel.

 

Korku filmi?

 

Polat ile birlikte mi?

 

"Hayır Asel!" dedim sert bir şekilde.

 

Başlamıştı yine o çok bilmiş tavırlarına.

 

Polat bana baktı ve sorun yok der gibiydi.

 

Ne! 

 

Ne saçmalıyordu bu adam?

 

Sorun yok muydu?

 

"Çık evimden?" dedim Polat'a.

 

"Konuşmak istiyorum," dediğinde sabır dilenerek başımı kaldırdım.

 

"Sana dünde söyledim, konuşacak bir şeyimiz yok." Diyerek kestirip attım.

 

"Ne konuşacaksın ablam ile?" dedi Asel.

 

"Özel bir mesele," dedi Polat.

 

"Hım ne kadar özel? Yoksa ablama evlenme teklifi mi edeceksin?" dedi Asel.

 

"Asel!" diye onu uyardım.

 

"Ne var ya? Evde kalacaksın bu gidişle," dediğinde şaşkınca ona baktım.

 

Bana evde kalacağımı mı söyledi o?

 

Allahım bana sabır ver.

 

"Konuşalım mı şu odada?" dedi Polat.

 

Asel'in odasından bahsediyordu.

 

Masal'ın uyanma ihtimali olduğu için onu dinleyip hemen göndermeliydim.

 

O yüzden mecburen başımı salladım.

 

"Hadi bakalım konuşuz bakalım siz benim odamda, ama sakın dağıtmayın tamam mı?" diyen Asel ile ona öyle bir sert bakış attım ki.

 

Polat'ın elini anında bıraktı ve az önce yarım kalan işini tamamlamak için televizyonun kumandasını arıyormuş gibi yapmaya başladı.

 

"Geçelim mi?" dedi Polat.

 

İstemesemde başımı sallayarak Asel'in odasına doğru ilerledim.

 

Arkamdanda Polat'ın geldiğini biliyordum.

 

En azından benim odama girelim dememişti birde bu yönden baksam iyi olacaktı.

 

Yönümü çevirdiğim de odanın tam ortasındaydık.

 

"Ne istiyorsun?" dedim hemen.

 

"Bak inci, bunları nasıl anlatacağım bilmiyorum ama, Azra yanımdaydı," dediği an başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş ve vücudum alev alıyormuş gibi hissediyordum.

 

Azra yanında mıydı?

 

Evden işim var diyerek erken bir saate çıkması bunun yüzünden miydi?

 

Azra sakın düşündüğüm şeyi yapmış olma.

 

"Azra mı yanındaydı?" diye sordum sakince.

 

"Evet, ve biz konuştuktuk," dedi buz gibi bir sesle.

 

"Ne_ ne konuştunuz?" diyerek kekelemiştim.

 

Korkuyordum, bir ihaneti daha kaldıramayacaktım.

 

"Masal," dediği an gözlerim açıldı.

 

Hayır, hayır!

 

Azra bunu yapmış olma.

 

Gözlerim dolmaya başladığında Polat'a nefretle baktım.

 

"Çık evimden bu konuşma burada bitmiştir," diyerek ona bakmadan kapıya doğru ilerlemiştim ki kapının kapalı olması beni şaşırtmıştı.

 

Kapıyı Polat kapatmamıştı ki?

 

Yoksa kapatmış mıydı?

 

"İnci?" dedi Polat.

Sesini duymama rağmen kapıya doğru hızlı bir şekilde ilerledim ve kapı kolunu çevirdiğimde açılmadı.

 

"Asel?" Diye seslendim.

 

"Efendim abla?" dedi.

 

"Asel kapı kilitlenmiş bebeğim açamıyorum açar mısın?" dedim kibar bir şekilde.

 

"Açamam abla çizgi film izliyorum," dedi ve içeriden de winx kızların sesleri duyulmaya başladı.

 

"Şaka mısın Asel sen?" diye bağırdım.

 

"Aç şu kapıyı, ben açarsam çok kötü yaparım Asel aç şunu!" diye bağırdım.

 

"Açamam abla konuşmanız gerekiyormuş," dedi ve çileden çıkmak üzereydim.

 

Azra. 

 

Bunu da sen planladın değil mi Azra.

 

"Asel!" diye çığlık atıp kapıyı yumrukladım.

 

"İnci," diyen Polat'ın sesini ensemde hissedince hemen geri çekildim.

 

"Uzak dur benden," diyerek onu uyardım.

 

"Benden kaçma artık İnci," dediğinde arkamı dönerek odada gelip gitmeye başladım.

 

Sesi de sonunda kadar açmıştı Asel.

 

Masal ağlada buradan onu duyamazdım.

 

"Aç şu kapıyı Asel, masal uyananacak şimdi aç şunu?!" diye bağırdım.

 

"Yeter artık bağırma," dedi Polat ve ona sinirle baktım.

 

"Bana ne yapacağımı söyleme!" diye onu uyardım.

 

"Otur şuraya konuşalım," dediğinde ona baktım.

 

Ne konuşacaktık biz?

 

Neyimiz vardı ki artık konuşacak?

 

"Sus! Seni dinlemekte görmekte istemiyorum," dediğimde odada volta atamaya başlamıştım.

 

"Bana neden anlatmadın? Babamın buraya geldiğini?" dediği an olduğum yerde durdum.

 

Nasıl?

 

Bunu nasıl öğrenmişti?

 

Bunu Azra bilmiyordu ki?

 

Başımı çevirip ona baktım.

 

"Bunu nasıl öğrendin?" dediğimde gözlerini benden çekmedi.

 

"Neden sana zarar verdiğini söylemedin?" dediğinde sesinde üzüntü mü vardı yoksa bana mı öyle geliyordu anlamayamamıştım.

 

"Kimse bana zarar vermedi?" dediğimde bir kaç adımda yanıma geldi.

 

"Bana artık yalan söyleme inci? Yetence söyledin zaten," dedi suçlar gibi.

 

"Ne diyorsun sen be!"

 

"Bütün bu olanlar benim suçum mu? He söyle benim suçum mu?" dedim.

 

"Sen değil misin beni karnımda bir bebekle tek başına bırakıp giden? Söyle?" Diyerek onu ittirdim.

 

"Sen değil misin ulan herkese Duygu'yu sevgilim diye yutturan? diye bağırdım.

 

Tek kelime etmemişti.

 

"Ben salak ilk başta öyle sanmıştım, üzülmüştüm bu haline?" dediğimde bana bakmaya devam etti.

 

"Baban söylemese ben hala sizi kardeş değil sevgili sanıyordum," dediğimde öylece yüzüme bakıyordu.

 

"Babamdan uzak dur İnci," dedi sert bir şekilde.

 

"Neden? Seni rahatsız eden kısım ne? Masal mı?" dediğimde bana bakmaya devem etti.

 

"Yoksa ben mi?" dediğimde dediğime gülmüştüm.

 

Beni umursadığını zaten düşünmüyordum.

 

"Ne anlattı sana babam?" diye sordu.

 

Ona bakmayı bırakıp kapıya doğru ilerledim.

 

Kapıya varamadan kolumdan tutup çekildim.

 

"Sana babam başka ne anlattı dedim inci?!" diye yüzüme bağırdı.

 

" Sana ne ? Sana ne?" diye bağırdım.

 

"Cevap ver İnci? Onun nasıl biri olduğunu bilmiyorsun bile," dediğinde güldüm.

 

"Seninde nasıl biri olduğunu bilmiyorum, Timur'un adamı olmuşsun, benim arkadaşımın kocası yanında birde? Ne zamandan beridir tam olarak?" diye sordum.

 

"Orası seni ilgilendirmiyor?" dediğinde sinirlenmiştim.

 

"Çekil üstümden?" diyerek onu ittirdim.

Beni duvar ile kendi arasına sıkıştırmıştı.

 

"Madem beni ilgilendirmiyor, baban ile aramda olan şeyde seni il_," demiştim ki cümlem beni sert tutuşuyla yarıda kaldı .

 

Şu an bana şiddet mi uyguluyordu?

 

Demek ki onu kızdırmıştım.

 

"Onunla aranda hiç bir şey olamaz!" diye kükredi.

 

Yoktu zaten sadece kızdırmak istiyordum.

 

Bakışlarımı eline çevirdiğimde beni bırakmasını istiyordum. Bana dokunmasını istemiyordum.

 

 

"Söyle?" dedi ve beni daha sıkı tuttu.

 

"Bırak beni!" dedim sert bir şekilde.

 

"Söyle dedim sana?!" diye bağırdı.

 

"Yeter!" diye bağırdım.

 

Elinden kurtulmak için çırpındım ama maalesef ki başaramamıştım. Beni o kadar sert tutuyordu ki duvar ve onun arasında yine sıkışıp kalmıştım.

 

 

"İnci? Söyle dedim? Söyle güzelim hadi?" dediğinde başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Güzelim?" diye sordum.

 

"Söyle artık şu lanet olası cümleyi?"

diyerek sağ elini duvara vurdu.

 

Bunu yapması beni biraz korkutsada tek kelime söylememiştim.

 

"İnci, sinirlerimle oynuyorsun," dediğinde oralı bile olmadım.

 

Severim oynamayı.

 

Beter ol, sürün.

 

İçimden saydırmaya başladığımda kapının sesini duyar gibi olmuştum.

 

Bir umut ışığı doğmuştu konuşma sanırım burada bitmişti.

 

"Hiç boşuna kapıya bakma, Azradır," dediği an ona baktım.

 

"Ne?" dedim şaşkınca.

 

"Sen nereden?" demiştim yumrukladığı elinin üzerindeki kanlar ile bakışlarım oraya kaymıştı.

 

O kadar sert vurduğunu düşünmemiştim.

 

"İnci? Sana bir soru sordum?" dediğinde artık iyiden iyiye sinirlenmeye başlıyordu.

 

"Tamam artık çekil önümden söyleyeceğim," dediğimde bana baktı.

 

Bende ona baktığım da bir kaç adım attı ve bana bakmaya devam etti.

 

"Hiç bir şey yok. Ki olamazda zaten," dediğimde rahatlamış gibiydi.

 

Evet babası ile aramda bir şey olması söz konusu bile bile değildi.

 

Her ne kadar babası aksini istesede bu söz konusu bile değildi.

 

"O ne zaman geldi? Neler anlattı sana?" diye sordu.

 

"O kötü adam? Asel'in bahsettiği kötü adam babam olacak şerefsiz mi?" diye sorduğunda yalan söylemeden başımı salladım.

 

"Siktiğimin piçi!" diye sert bir küfür savurdu.

 

"Ne yaptı sana?" diye sordu.

 

"Bir şey yapmadı?" dediğimde yalan söyledim.

 

"Masal ile tehdit falan etti," dediğimde birazcık doğruyu söylemiştim.

 

Gerçekten de beni Masal ile tehdit etmişti.

 

"Sana söylememem gerektiğini ve saklamam gerektiğini söyledi yoksa Masal'ı ve seni öldürürmüş," dediğimde ssaklığıma küfrettim.

 

Onu öldürmek istediğini niye söyledim ben şimdi?

 

"Bunca zamandır o yüzden mi benden Masal'ı saklıyorsun?" dediğinde başımı salladım.

 

Biraz bundan biraz da ondan değildi.

 

Bir kızı olduğunu söylememi hak etmiyordu.

 

"Biliyordum ben İnci," dediği an ona baktım.

 

Neyi biliyordu?

 

"Neyi biliyorsun?" diye sordum.

 

"Masal'ı."

 

"Masal'ı."

 

"Masal'ı."

 

Ardı ardına kulağımda çınlayan kelime ile öylece bakıp kaldım.

 

Biliyordu?

 

Biliyordu ve bir kere bile gelmedi mi?

 

"Nasıl?" dedim kısık bir sesle.

 

"Oradaydım ben, her yerde, hastane de, doğumda, doğumdan sonra," dedi.

 

Ne söylüyordu bu?

 

Kulaklarım duyduklarımı inkar ediyordu.

 

Bu doğru değildi, doğru olamazdı.

 

Bu imkansız hiç birinde yanımda değildi.

 

Tek başımaydım, ben tek başımaydım.

 

"Yalan," dedim.

 

Yalan söylüyordu.

 

"Yalan söylüyorsun," dedim.

 

Gözlerimde yaşlar biriktiğinde ona bakamadım.

 

"Bana yalan söylediğini söyle," dedim yalvarır gibi.

 

"Bir şey söyle, ben yoktum de, ben izlemedim de," diye bağırdım.

 

Tek kelime etmeden öylece yüzüme baktı sadece.

 

"Polat," dediğimde ayakta duramayacak hale geldim.

 

"İnci," dediğinde beni tuttu.

 

"Özür dilerim İnci," dediğinde kulaklarım doğru mu duyuyordu yoksa ben mi hayal görüyordum artık kestiremiyordum.

 

Benden özür mü diliyordu Polat?

 

 

"Seni yalnız bırakmak istemezdim ama yapamadım," dedi.

 

Konuşmasın, sussun istiyordum.

 

Sadece sussun.

 

"Sus," dediğimde kollarından çıkmaya çalıştım. Ama maalesef o kadar güçlü değildim. Kollarından kımıldayamadım bile.

 

"Onun size zarar vereceğini düşündüğüm için uzak durdum, durmak zorundaydım İnci," dediğinde nedenini biliyordum. O kötü biriydi beni tehdit etmesinden onu anlayabilirdim belki ama hala bana ben oradaydım diyemez.

 

"Kardeşimi öldüren size ne yapmaz," dediği an durdum.

 

Ne? 

 

"Ne söylüyorsun? Duygu hastalıktan?" diyerek ona baktığımda başını sağa sola salladı.

 

"Hastaydı ama ölmek için daha zamanı vardı, onun yüzünden öldü, o öyle kötü konuşmasaydı Duygu iyi olacaktı, iyileşmek için çabalayacaktı ama çabalamadı." durdu ve bir süre sadece tepkimi izledi.

 

"Gel şöyle," dediğinde beni Asel'in yatağına götürüyordu.

 

Kulaklarımın bugün duyduğu şeylerin doğru olup olmadığını bilmiyordum. Belkide ölüyordum ve ben hayal görüyordum.

 

"Nasıl olur, o çok çabalıyordu, senin için çok çabalıyordu, ben.." dedim ve bekledim. "Ben birbirinizi sevdiğinizi deli gibi aşık olduğunuzu düşünüyordum o zamanlar," diye eklediğimde gözlerini üzerimden çekmedi.

 

"Biliyorum, kardeş sevgisiydi bizim aramızda ki sadece o sevgiyi aşkmış gibi gösterdik," dediğinde ona hak vermiştim.

 

Babası söyleyene kadar ben hala onları aşık bir çift ve bende kendimi arkadaşına ihanet eden biri gibi bakıyordum kendime.

 

"Baban, yani o adam ne söyledi Duygu'ya?" diye sordum.

 

Neden bir anda durumu kötüye gitmişti. Bir kaç kez hastaneye gittiğimde onu görememiştim. Sadece Polat'ı görmüştüm.Ve o zamanlarda bana hep iyi olduğunu söylemişti Polat.

 

"İnci," diyen kapının ardındaki ses bakışmamızı ve konuşmamızı böldü.

 

Bu Azra'ydı.

 

"Konuşmanız bitti mi Polat?" diye sordu sakince.

 

"Bitmedi, hala bıdır, bıdır konuşuyorlardı Azra," diyen Asel Azra'ya cevap vermiş oldu.

 

Kendimi Polat'tan tamamen ayırdım ve elimizi yüzümü silip kendimi toparladım.

 

Göz yaşlarımı görmelerini istemiyordum.

 

"Bunu sonra konuşalım, şimdi gitmelisin," dedim sakince.

 

"Ama?," dediğinde ona bakmadım.

 

Bugün duyduklarım yeterince ağırdı ve ben onları kendi içimde sindirmeliydim.

 

"Açın kapıyı konuştuk biz," diyerek seslendim.

 

Polat bana bakıyordu.

 

"Azra ben açayım kapıyı," dedi Asel.

 

"Bence açmayalım ortak," dedi Azra.

 

"Ama olmaz masal ağlıyor," dediğinde panikledim.

 

"Ne demek ağlıyor? Azra masal'a bak hemen! " diye bağırdım.

 

"Sakin ol inci, Asel seninle uğraşıyor masal kucağımda zaten," dediğinde rahatladım.

 

Asel'in kıkırtısı buraya kadar geliyordu.

 

"Açın o zaman kapıyı," dediğimde kapının az gerisinde bekliyordum.

Polat'ın oturduğu yerden kalktığını anladım.

 

Birazdan belkide uzaktan gördüğünü söylediği kızını ilk kez yakından görecekti.

 

Ama ben görmesini istemiyordum yani henüz hazır değildim.

 

"Açayım mı ortak?" dedi Asel.

 

Ben onları dinlerken kapı bir kaç kez tıkırdadı ve açıldı. Kapıda bekleyen Asel ve Kucağında masal olan Azra dikeliyordu.

 

"Oldu mu? Halletin mi?" dedi Azra Polat'a bakarken.

 

Ben ise şu an ona o kadar kızgın ve sinirliydim ki. Asel'i de kendi oyununa alet etmiş. Bacak kadar boyum olan kardeşimin girdiği işlere bak.

 

"Ver bana masalı," dediğim de sesim oldukça soğuk çıkmıştı.

 

Azra bana baktı ve özür dilerim der gibiydi.

 

Her şeyi zaten mahvetmişti, ama birde bana özür dileyerek mi bakıyordu.

 

Pes doğrusu.

 

Sinirden gülmek istemiyordum ama gülecektim şimdi.

 

"Bir kez dokunabilir miyim?" diyen Polat'ın sesi Azra ile bakışmamızı böldü.

 

Neyden bahsediyordu?

 

"Olmaz, o benim kardeşim," dedi Asel.

 

Ve bende Polat'ın masal'a bir kez dokunmak istediğini anlamış oldum.

 

Neden teyzesiyim demedi onu da anlamış değildim ya.

 

Azra ne yapayım der gibi bakıyordu.

 

Ne yapacağını ona söylemeyecek kadar aklım karışıktı zaten.

 

Azra bir kaç saniye daha baktı ve Masal'ı Polat'a uzattı.

 

"Nasıl tutacağım?" dediğinde bakışlarımı ona çevirdim.

 

Ya sabır.

 

"Korkma insan yemiyor ?" dediğimde bana baktı.

 

"Ondan korkmuyorum zaten, sadece ona zarar vermekten korkuyorum," dediğinde ona baktım.

 

Ona zaten zararı çoktan vermiştin ama tabi yine de sen bilirsin.

 

İçimde ki ses konuşmaya devam ediyordu ama ben dudaklarımı aralayıp ona kızgınlığımı bile anlatamıyordum.

 

 

"Kolunu uzat be enişte," dedi Azra ve anında ona baktım.

 

Enişten batsın senin.

 

Gitmeden önce bana iyilik yaptığını düşünüyordu ama daha da kötülük yapmıştı.

 

"Bu şekilde mi?" dediğinde çoktan Masal kucağındaydı bile.

 

"Neden böyle bakıyor?" dedi Polat.

 

"Bahsettim ya tedaviye ihtiyacı var diye," dedi Azra.

 

Maşallah her şeyide söylemiş.

 

Polat ve Masal şu an birbirlerine bakıyordu.

 

"Neden onu kucaklıyor?" diye sordu Asel.

 

Başımı ona çevirdiğimde sanırım şu an kıskanıyordu. Bakışlarındaki kıskançlık gözle bile görülebilir derecedeydi.

 

"Sorun yok prenses, ona zarar vermeyecek," dedi Azra.

 

Bakışlarım hepsinin üzerinde dolaşırken Masal'ın minik elleri babasının kirli sakalını okşuyordu.

 

"Gördün mü İnci?" dedi Azra.

 

Görmüştüm, görüyordum.

 

Masal şu an ondan korkmuyordu, tam tersine şu an babasına ısınmış ve onu seviyordu.

 

 

"Onu seviyor," dedi Asel.

 

"Beni niye böyle sevmiyor?" dedi ve kollarını göğsünde birleştirdi.

 

"Bu şekilde mi seviyor?" diye sordu Polat şaşkın bir şekilde.

 

"Söylemiştim sana normal bebekler yada normal insan gibi değil," dedi Azra.

 

 

"Ama," dedi Polat şaşkın bir halde.

 

Ne söyleyeceğini bilmiyordu değil mi?

 

Şu an Masal'ın böyle olmasından kendini suçluyordu. Bunu bakışlarındaki suçluluk duygusundan anlamıştım.

 

Üzgünüm Polat bazı şeyler için çok geç kaldın, 4 sene gibi mesala.

 

"Tamam yeter bu kadar," dedim ve Masal'ı kucağından çekip aldım.

 

Ben Masal'ı aldığım an Masal ağlamaya başladı.

 

"Çık artık evimden," dedim ve Masal'ı da alıp odama geçiyordum ki Asel'e döndüm.

 

"Seni de sevmesini istiyorsan yanıma gel Asel," dedim ve arkamı dönerek odaya girdim.

 

Polat ve Azra'yı tek başına bırakmıştım.

Bana söylemeliydi, bana Polat'a her şeyi anlatacağını anlatmak zorundaydı.

 

Bana bunu yapmaya hakları yoktu.

 

"Şş.. sakin ol bebeğim Anne burada," diyerek onu kucağımda sakinleştirmeye çalıştım.

 

Her şey zaten zordu şimdi daha zor olacak...

 

 

 

 

 

*

*

*

 

 

Timur.

 

Doktor evden çıktığında Neva üst katta uyuyup kalmıştı. Haklıydı, hamile falan değildi sadece midesini üşütmüştü.

 

"Özür dilerim abi, ben sabah bir anda öyle görünce hamile olduğunu," dediğinde elimse susmasını işaret ettim.

 

"Tamam artık uzatma," dediğimde Dicle bana ügün bir şekilde bakıyordu.

 

Onu affettiğimi düşünüyorsa kesinlikle yanılıyordu.

 

"Gel ha buraya uşak abin henüz bizu affetmiş değildur," diyen Annemin sesi ile ona baktım.

 

Haklıydı hala affetmiş değildim.

 

"Ama abi biz pişmanız, bütün yükü ona yüklemek gerçekten çok saçmaydı biz her şeyin farkındayız," dedi.

 

Farkında mıydı?

 

Bence hala değillerdi.

 

"Bunu sonra konuşalım Dicle," diyerek kestirip attım.

 

Odaya geri çıkıyordum ki telefonuma gelen arama ile durdum.

 

Yiğit arıyordu.

 

Odaya geri çıkmayı bırakıp yönümü kapıdan tarafa çevirdim. Bizimkilere bakmadan salondan ayrıldım ve tam çıkmak üzereydim çiğdem ile çarpışmama saniyeler kala kendimi geri çektim.

 

"Çok özür dilerim efendim," dedi.

 

"Sorun değil," diyerek ona bakmadan önünden geçip gittim...

 

 

 

 

Neva.

 

Midemin iyi olduğunu bildiğim için buradan gitmek istiyordum artık. Hem babam ile konuşacaklarım vardı.

 

Belki de hala uyuduğumu düşüyorlardı. Uyanmıştım ve artık buradan gitmek istiyordum.

 

Odadan çıkalı saniyeler olmuştu ve merdivenlere geldiğimde Timur'un buraya çıktığını görmüştüm ki durdu. Sanırım telefonu çalıyordu.

 

Cebinden telefonu çıkardı ve ekrana bakınca durdu ve merdivenlerden çıkmaktan vazgeçip yürümeye başladı.

 

Bende arkasından ilerlemek için merdivenleri hızlı, hızlı indim.

 

Tam merdivenlere inmiş ve Timur'un arkasından ilerleyecektim ki Timur'un solundan çıkan çiğdem ile bakışlarım onda takılı kaldı.

 

Çiğdem bilerek kocamın önüne mi çıktı?

 

Yanlış görmüş olmalıyım.

 

Buradan tam sesini duyamadım ama gülerek bir şey söyledi.

 

Timur ondan tarafa bakmadan bir şeyler söyledi ve yürümeye başladı.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

Aferin benim kocama.

 

 

Şimdi benimde önüme çık bakalım.

 

"Yenge," diyen ses Dicle'ye aitti ve ben ona bakmak istemiyordum.

 

Gözlerim çiğdemin üzerindeydi. Çiğdem de bana gülümsedi ve göz kırpıp gözden kayboldu.

 

"Yenge iyi misin?" diye sordu tekrar Dicle.

 

Değildim. Hemde hiç iyi değildim.

 

Az önce evin hizmetçisi alenen bana kocama asıldığını belli etmişti.

 

"Yenge," diyen kolumda ki temas ile Dicle'ye döndüm.

 

"Efendim," dedim ve ona baktım.

 

"Midem mi kötü? Yüzün niye böyle oldu?" dediğinde ona bakmaya devam ettim.

 

"Kızum eyi misun?" dedi Asiye hanım.

Başımı ona çevirdim.

 

Yavaş bir şekilde sallamak ile yetindim sadece.

 

İyi değildim, sinirden her an birini öldürebilirdim. Bu kişi de kesinlikle çiğdem olmalı.

 

"Müsadenizle," diyerek ikisini arkamda bırakıp mutfağa doğru yöneldim.

 

Demek kocama çarparsın ha?

 

Bide bana göz kırparsın?

 

Ben şimdi o gözü oyup eline vermez miyim senin.

 

Mutfağa girer girmez gözlerim direk onu aradı. Tezgahın önünde duran Asya ile göz göze geldik.

 

"Efendim," dediğinde gözlerimi ondan çektim ve yanında duran çiğdeme baktım.

 

Bu sefer gülümsen bendim.

 

Bir kaç adım atarak tam karşılarına geçtim.

 

"Su alacaktım ben," dediğimde Asya hemen başını salladı.

 

"Sen değil, ondan istiyorum," dediğimde çiğdemden bahsetmiştim.

 

"Olur efendim," dedi gülümseyerek.

 

Asya bana baktı ve ne oldu der gibi bakıyordu. Ona gülümsemek ile yetindim.

 

"Buyurun efendim," dedi Çiğdem ve elimdeki bardak ile tam karşımdaydı.

 

"Sağol," diyerek elinden aldım ve ona bakarak bir yudum aldım.

 

Bardağı elimde tuttum ve Çiğdeme baktım.

 

"Ne kadar maaş alıyorsun?" diye sorduğumda öylece yüzüme bakıyordu.

 

"Anlamadım?" dediğinde kaşlarımı çatarak baktım.

 

"Neyini anlamadın? Ne kadar maaş alıyorsun diye sordum," dedim. Sakince söylemiştim bunu.

 

Su ile kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

 

Yoksa elimden kaza çıkıp kızı her an yolabilirdim.

 

 

Bir kaç yudum aldım ve cevap vermesini bekliyordum.

 

"Bunu niye_," demişti ki, "20 bin," dedi Anınada Asya.

 

Bakışlarım onu bulduğunda gülümsedim. O da bana aynı şekilde gülümseyerek cevap verdi.

 

"Demek 20 bin alıyorsun, sen kaç alıyorsun Asya?" diye sordum.

 

"18 bin," dediğinde ona baktım.

 

Neden ondan daha düşük alıyordu ki?

 

"Neden senin düşük?" diye sordum.

 

"Tabi ki de düşük olacak o benden sonra girdi," dedi Çiğdem.

 

"Evet ama ben sendan daha fazla çalışıyorum," diye seslendi Asya.

 

"Bu beni ilgilendirmiyor," dedi ters bir şekilde Çiğdem.

 

 

Asya kızgın bir şekilde ona bakıyordu.

 

"Haklı bu artık seni ilgilendirmiyor," dediğimde Asya bana baktı.

 

Gözlerindeki hüzünü gördüm ve çiğdeme döndüm.

 

Çiğdem'in gözlerinde zafer çığlığı vardı.

 

Biraz sevinmek için erken değil miydi çiğdem?

 

Dudaklarımı yana doğru kıvırdım ve, "Çünkü çiğdem artık burada çalışmıyor," dediğimde ikisi de gözlerini açarak bana baktı.

 

"Ne?" dedi çiğdem.

 

Asya elini dudaklarına götürerek ağzını kapattı. Bu bir şaşırma eylemiydi sanırım.

 

"Doğru duydun, işine son veriyorum," dediğimde Asya'nın gözünde parıltılar geçti.

 

Ona gülümsedim.

 

Çiğdem yüzü morarmıştı sanırım.

 

"Buna hakkınız yok, buna anca Timur bey karar verir," dedi çiğdem.

 

"Sen salak mısın nasıl hakkı yok o bu evin hanımı, Timur beyin de karısı," dedi Asya.

 

Ona bakıp sus işareti yaptım.

 

"Çiğdem bir kere söyleyecem kulaklarını aç beni iyi dinle," diyerek bir kaç adım atarak ona iyice gaklaşmış oldum.

 

"Ben Timur'un eşiyim, bu evin de hanımı. İster seni kovarım istersem de işe alırım," dedim.

 

"İstersem de sokağa atarım," dediğimde bana yapamazsın der gibi bakıyordu.

 

 

"Yapamazsın," dediğinde sinirlerim gittikçe geriliyordu.

 

 

"Yaparım ama şu an yapmayacağım, kendi isteğinle mi gidersin zor kullanıp korumaları mı çağırayım?" dediğimde yüzü mosmor bir hal aldı.

 

"Gitmem, Timur bey ile konuşacağım," dedi ve ben artık gerçekten kendimi tutamayacaktım.

 

Hala Timur diyor.

 

"Benimle ne konuşacaksın?"

 

Arkadan gelen ses ile bakışlarım arkaya kaydı ve bunun Timur olduğunu gördüm.

 

"Timur bey," dedi çiğdem ve Timur'un olduğu yere doğru ağlayarak gitti.

 

Ağlayarak Timur'un yanına mı gitti.

 

Gözüm seğiriyordu sanırım.

 

"Neva hanım beni kovdu, ama ben hiç bir sıç işlemedim ki, hem annem de çalışmıyor biz be yaparız," diye ardı ardına dizli laflarını.

 

Ajitasyon yapıyordu şu an.

 

Sinirden yüzümün şeklinin şimalinin değiştiğini anlıyorlar mıydı bilmiyorum ama ben şu an çiğdemi yolmak istiyordum.

 

 

 

Timur.

 

Çiğdem'in cümlesi bittiğinde Neva'ya bakacaktım Asya'nın şaşkın ve iğrenircesine bakan bakışlarını fark ettim.

 

Galiba Asya çiğdemi sevmiyordu.

 

Karım neden Çiğdemi kovdu?

 

Bakışlarım onu bulduğunda yüzündeki sinirli ifade dikkatimi çekmişti.

 

"Timur bey, annem beni size emanet etti," dedi çiğdem ve benim bakışlarım onu buldu.

 

Doğru söylüyordu, Ayşe teyze onu bana emanet etmişti.

 

"Anneme ve bana bunu yapmayın,"

 

"Sana mı? Çekil kocamın önünden!" diyen Neva ile ona baktım.

 

Şu an Çiğdeme saldıracakmış gibi ifade vardı yüzünde.

 

"Gördünüz mü efendim bana hep böyle davranıyor," dedi Çiğdem.

 

Neva kızmak için yüzüne bakmıştım ki yüzündeki sinir ve kıskançlığı görünce kendimi tutamayarak güldüm.

 

"Ben yanlış mı görüyorum Timur bey gülüyor mu?" Asya'nın sesini duyunca kendimi toparladım ve hemen Çiğdem'e döndüm.

 

"Karım seni evinde istemiyorsa vardır bir nedeni," dediğimde Neva'nın bakışları beni bulduğunda bende ona baktım..

 

 

Neva. 

 

Timur'un bir anda gülmesi sinirlerimi iyice germişti ki Asya'nın cümlesi ile Timur kendini topladı ve, "Karım seni evinde istemiyorsa vardır bir nedeni," diyen sesini duyunca ona gururla baktım.

 

O da bana gülümseyerek karşılık verdi.

 

 

Yüzünden bana kızdığını düşünmüştüm ama sanırım yanıldım. Timur tam tersine beni destekliyordu şu an.

 

"Ama Timur bey," dedi çiğdem.

 

Sesinde ki üzüntüyü buradan bile hissetmiştim.

 

"Hayatımda bunun kadar kendini küçük düşüren görmedim," diyen Asya'nın fısıltısı ile ona baktım.

 

Parmağımı dudaklarıma götürüp sus işareti yaptım. Timur duyarsa ona da kızar diye korkuyordum.Bu evden en iyi anlaştığım kişiyi de kaybetmek istemiyordum.

 

Timur'un bakışları beni bulduğunda ona gülümsedim.

 

 

"Duydun dediğimi çiğdem, bu evde karım ne derse o olur," dedi Timur ve ben gülümsedim.

 

Neredeyse ağzım kulaklarıma varacaktı.

 

"İşte feraset işte mertlik işte koca gibi koca.." diye fısıldadı kulağıma Asya gülerek.

 

Onun sözleri biter bitmez kahkaha atamaya başladım.

 

Nereden bu söz aklına gelipde bana söylemişti bilmiyorum ama çok komik gelmiş ve ikimizde gülmüştük.

 

Bakışlarımı Çiğdeme çevirdiğimde Çiğdem'in bana bir bakışı vardı ki neredeyse neden güldüğümü unutacaktım.

 

Başımı sağa sola salladım ve Timur'un yanına doğru ilerledim.

 

"Maaş vermeye devam edeceğim, Annen burada çalışıyor diye bilecek o yüzden sorun yaşamacaksın, her şey için teşekkürler çiğdem gidebilirsin artık," diyen Timur'a baktım.

 

Çiğdem ise üzüntüden ve ve stresten sanırım şimdi bayılacaktı.

 

Umursamadım ve Timur'un elini tutup çiğdeme gülümsedim.

 

"Yani Çiğdemciğim Maaşına zam işine son diyor kocam," diyerek göz kırptım.

 

Timur'un beni hayranlık ile izlemeside gözümden kaçmamıştı.

 

Ona döndüğümde gülümsedim ve Çiğdem'e bakmadan onu mutfaktan çıkarmak için sürükledim. Neyse ki çok zorlanmadan benimle gelmesini sağlamıştım.

 

"Neden onu kovdun güzelim?" dediğinde mutfaktan tamamen çıkmıştık.

 

"Canım istedi," dediğimde ona bakmıyordum.

 

Salona gitmek istemiyordum ve bende onu diğer taraf çektim.

 

"Peki ama nereye gidiyoruz?" dediğinde kapıyı açmıştım bile.

 

"Hava almak istedim," dediğimde ona bakmıştım.

 

"Ve bir şey söyleyeceğim," diye ekledim.

 

Timur ne söyleyecek olduğumu merak etmişe benziyordu. Kaşları çatılmış bir şekilde bana bakıyordu.

 

Bahçeye geldiğidimizde ona baktım.

 

Hala el ele olduğumu fark ederek gülümsedim ve elimi çektim.

 

"Eve gidip babamla konuşmak istiyorum," dedim bir anda.

 

"Konuşmak mı istiyorsun?" dediğinde başımı salladım.

 

"Evet, ben gerçekten merak ediyorum artık, bu olayın aslını öğrenmek istiyorum," dediğimde bana bakmaya devam etti.

 

"Yani babanı babam mı öldürdü artık öğrenmek istiyorum Timur," dedim.

 

Öldürmek derken zorlansamda ona söylemek ve danışmam gerekiyordu.

 

Evliliğimiz'in gerçek olmasını istiyordum ben artık. Bunu kavama koymuştum.

 

Hatta bugün o yaşanan olaydan sonra Timur'dan bir çoçuk bir bile istiyordum.

 

 

Galiba bu aileye küçük bir Kandemir çok iyi gelecekti, belkide beni sevmeyen dedesi bile beni sevebilirdi.

 

 

Hiç birine kızamıyorum da onlar da kendi içinde haklılar. Biri oğlunu kaybetmiş, diğeri eşini diğeri de babasını. Bu benim suçum elbette değil ama yine de onlara hak vermek istiyorum. En azından Dicle ve Asiye hanıma..

 

 

"Neva?" diyen ses ile daldığım yerden sıçrayarak ayrıldım. Düşünmeye o kadar dalmışım ki Timur ile konuştuğumu bile unutmuşum.

 

"Dalmışım sevgilim," dedim ve Timur'un anında değişen yüzü ile ona bakıp kaldım.

 

Neden bir anda yüzü değişmişti ki.

 

Üstelik ben ona sevgilim dedikten sonra yüzü değişmişti. Bu değişim bir çeşit mutlu olmaydı gözleri parlamış ve bana gülümseyerek bakmıştı.

 

"Nereye dalmış benim karım?" dedi gülerek.

 

"Neyse, ne diyordum beni eve bırakır mısın?" dedim sakin bir şekilde.

 

Bakışlarından çoğunlukla ne düşündüğünü anlayabilsem bile ondan ayrılma konusu falan geçince kendini kapatıyordu. Düz bir ifade takınıyordu kendi içinde.

 

Galiba benim eve gitmemi istemiyordu. O da haklıydı kendi içinde ama bende haklıydım.

 

"Tamam, ne zaman alayım," dediğinde ona baktım.

 

Aslında almayacaktı babamda kalmak istiyordum.

 

"Almana," demiştim ki bahçeden içeri giren Yiğit ile cümlem yarıda kalmıştı.

 

"Abi," diye seslendi ve Timur'a bakıyordu.

 

"Söyle," dedi anında Timur.

 

Ne olmuştu acaba bir şey mi olmuştu telaşlı gibiydi sanki Yiğit.

 

Bir dakika ya?

 

Yiğit burada değildi ki?

 

Gelmiş miydi?

 

Ne zaman gelmişti?

 

Yiğit bana baktı ve sonra tekrar Timur'a baktı.

 

"Özel bir şeyse ben içeri giderim," dediğimde Timur bana baktı.

 

"Sorun değil, söyle biliyor zaten," dedi Timur.

 

"Neyi biliyor?" dedi yiğit.

 

Şaşkın ve paniklemiş gibi bir hali vardı.

 

"Her şeyi amk benim kuzgun olduğumu," diyen Timur ile anında ona baktım.

 

Küfretmişti.

 

"Oğlum anlatsana karımın yanında benim ağzımı açtırıyorsun," dediğinde gülerek ona baktım.

 

"Yenge, biliyor mu?" dedi şaşkın bir şekilde. Üstelik gözlerini benden çekmiyordu.

 

"Lan biliyor dedik ya! " diye bağırdı Timur.

 

Yiğit Timur'un bağırması ile kendine gelip ona baktı.

 

"Akşamki Toplantı için sorun çıkmış, gelmen gerekiyor," dedi hızlı bir şekilde.

 

 

Akşam toplantısı olduğunu söylemişti ama daha akşam olmadı ki?

 

Büyük bir sorun mu çıkmış olmalıydı.

 

"Yiğit ne zamandan beri burada?" diye sordum Timur'a bakarak.

 

"Dün geldim yenge," dedi hemen Yiğit.

 

Timur sanırım toplantıda ne gibi bir sorun çıktığını düşünüyordu.

 

"O zaman gidelim mi hep birlikte?" dediğimde ikisi birden bana baktı.

 

"Nereye?" dedi Yiğit şaşkın bir şekilde.

 

Timur da bana bakıyordu vereceğim cevabı bekliyordu.

 

"Siz Toplantıya gidersiniz beni de eve bırakırsınız,"dediğimde Yiğit rahatlamış gibiydi.

 

Timur'un aklından ne geçti bilmiyorum ama gülümsemişti.

 

 

"Gidelim," dedi Timur.

 

Başımı salladım ve yürümeye başlamıştım ki Timur'un olduğu yerde beklediğini görünce ona baktım.

 

"Sorun ne?" diye sordum sakince.

 

Bana baktı, "Sorun yok," dediğinde elimi tutup yürümeye başladı.

 

 

Yiğit zaten bahçeden çıkmıştı. Bizde onun arkasından ilerliyorduk. Timur'un bir anda canının sıkıldığını anlamıştım.

 

Toplantının bu kadar erken bir saate alınması ve sorun çıkmış olması sanırım Timur için kötü bir şey olmalıydı.

 

Arabaya bindiğimizde Yiğit arabaya geçti ve arkaya baktı.

 

"Polat direk oraya gidecek abi," dedi Yiğit.

 

"Tamam," dedi düz bir sesle Timur.

 

Timur'un yüzünü incelemek için ona baktığımda o da bana bakıyordu.

 

"İyi misin?" dedim hafif kısık bir sesle.

 

Başını olumlu anlamda salladı ve beni kendine çekti. Bir anda beni kucağına çekmesi tuhafıma gitsede bir şey dememiştim ve bende ona sarılmıştım..

 

 

Bizim eve neredeyse gelmek üzereydik ve Timur tek kelime etmemişti. Başımı kaldırdım kendimi de ondan ayırmış oldum böylelikle.

 

"Konuşmadın hiç? Canım mı sıkkın?" diye sordum.

 

"Hayır güzelim ben iyiyim," dediğinde ondan çekmedim bakışlarımı.

 

Niyeyse bana öyle gelmiyordu.

 

Arabanın durduğunu anladığımda etrafa bakmadım. Timur'a bakıyordum.

 

Timur'un dudakları yana doğru kıvrıldı. Üzerime eğilip anlımdan öpüp geri çekildi.

 

"Seni seviyorum," dediğinde içimdeki kelebekler uçuşmaya başladı.

 

"Bende seni seviyorum," dedim tutkulu çıkan bir sesle.

 

"Almaya gelirim seni işim bitince," dedi ve hemen başımı salladım.

 

"Olur," dedim.

 

Ona bakmayı bırakıp kapıya doğru yöneldim. Kapıyı yavaş bir şekilde açtım ve çıkmadan tekrar ona baktım.

 

"Telefonun yanında olsun,"

 

"Yanımda," dedim hemen.

 

Anında cevap vermem Timur'u gülümsetmişti.

 

"Tamam güzelim haber edersin," dediğinde gülümsedim ve başımı sallayıp onu onayladım.

 

"Sende edersin?" dediğimde güldü.

 

"Ederim," dediğinde bir şey demedim ve gülümseyerek arabadan indim. Kapıyı kapatıp onlar gitmesini beklemeden binaya doğru çıkmaya başladım. Binanın içine girmeden önce arakama baktığımda hala orada olduklarını görünce tekrar önüme dönüp binaya girdim.

 

 

Birazdan giderdi zaten benim girmemi beklediklerine emindim zaten.

 

Asansör mü merdiven mi diye düşünürken merdivenler daha cazip geldi ve yavaş adımlarla ilerledim.

 

Merdivenleri çıkarken aklıma bir anda gelen şey ile durdum. "Ah ben ona gelme burada kalacağım diyecektim," diye tekrarladım.

 

"Ah benim akılsız kafam," diyerek sızlandım ve merdivenlerden yürümeye başladım.

 

"Neyse yazarım birazdan, oraya dönmek istemiyordum sonuçta değil mi?"

 

Evet, evet dönmem daha doğru olur.

 

Bizim kata geldiğimde kapının ziline basacaktım ki saate bakmak hiç aklıma gelmedi. Ya babam evde değilse?

 

Cebimdeki telefonu çıkarmadan paspasın altında anahtar koyma alışkanlığı devam ediyor mu diye merak ederek eğildim.

 

Şu an evde olmadığına emindim ama anahtara ihtiyacım vardı.

 

Paspasın altını kaldırdığımda anahtar ile göz göze gelince dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

Evet hala aynı alışkanlığı devam ediyordu. Bizim evde her zaman üç anahtar olur. Biri babamın biri benim biride paspasta.

 

Gülerek onu yerden aldım ve ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Anahtarı takıp yavaş bir şekilde açtım.

 

Babama haksızlık yaptığımı düşünüyordum babamın suçu yoktu değil mi işte yoktu emindim.

 

Ayakkabıları çıkaracaktım ki içeriden gelen sesler ile olduğum yerde durdum.

 

Babam evde miydi?

 

Kapıyı yavaş bir şekilde kapattım ve ayakkabıları çıkarıp kenera koydum.

 

Babamın odasına doğru yöneldiğimde aklıma takılan bir diğer soru ise beden babamın beni aramadığı olmuştu.

 

Sonuçta ben buradaydım ve bir anda ortadan kayboldum.

 

Biraz daha ilerlemiştim ki sesi ile olduğum yerde kaldım.

 

"Ona bunu söylemem," dediğinde onu dinliyordum.

 

Sanırım telefon ile konuşuyordu.

 

Biraz eğildim ve odaya baktığımda onu göremedim.

 

Kapı dinliyormuş gibi olduğum için odasına doğru adım attığım da, "Neva'nın benim kızım olmadığını ona söylemem," dediğinde benim ayağım havada kaldı.

 

Onun kızı değil?

 

Söylemez miydi?

 

Babam?

 

Babam değil miydi?

 

 

"Timur'un yanın da daha güvenli," dedi.

 

Timur'un yanında güvenli miydim?

 

Ayaklarım tutmaz hala gelmişti?

 

Babam neler söylüyordu böyle?

 

"Ben onun babasını öldürdüm Gül, ama o adam benden intikam almadı bile biliyor musun?" Dedi ve ve bende ipler koptu.

 

Öldürmek?!

 

Öldürmüş müydü?

 

Sevdiğim adamın babasını mı öldürdü?

 

Kulaklarım uğuldamaya başladığımda artık onu dinleyemeyecek kadar kötüydüm.

 

 

"Neyse ben şimdi kapatacağım gül, ablandan haber alırsan beni ara tamam mı? Polis olamama rağmen hala bi iz yok ve bulamıyorum da ," diye sesini duydum.

 

Gül de kimdi?

 

"Evet, bir tek sen biliyorsun her şeyi, başka kimse bilmiyor o bile bilmiyor, bilmeyecekte," dedi.

 

O kimden bahsediyordu ben artık anlam veremiyordum.

 

"Sen beni merak etme Görüşürüz gül," dedi ve sesi kesildi.

 

Gözlerimdeki yaşlar akmak üzereydi ve ben artık gerçekten ayakta duramıyordum.

 

Ellerimi duvara yaslı bir şekilde onun çıkmasını bekledim.

 

Babam odadan çıktığında beni görünce yüzü bembeyaz oldu.

 

Babam olmayan adam bana bakıyordu.

 

"Duy_" demişti ki konuşmam cümlesini böldü.

 

"Sen babam değil misin?" diye sorduğum da kalbimin sıkıştığını hissediyordum.

 

Kalbim bin parçaya bölünmüş ve şu anda üstünden geçiyorlardı sanki.

 

"Neva?" dedi endişeli çıkan bir sesle.

 

Olduğum yerde sendeledim ve onun bana uzanan elini görünce dur işareti yaptım.

 

Bu o kadar kolay değildi.

 

Bu kesinlikle o kadar kolay değildi.

 

"Ben kimin kızıyım?" diye sordum.

 

"Sen onu gerçekten öldürmüş olamazsın değil mi?" dediğimde sesim artık sonlara doğru kısılmıştı.

 

Tek kelime etmiyor ve panik halinde olması beni çileden çıkarmıştı.

 

"Konuşsana!" diye bağırdım.

 

"Ben senin kızın değil miyim?" diye bir kez daha bağırdım.

 

"Neva kızım," dedi ve bana doğru bir adım attığında geri gidip elimde dur işareti yaptım.

 

"Yaklaşma bana!" diye bağırdım.

 

Onun bana dokunmasını istemiyordum.

 

"Bunca sene neden söylemedin?" diye sorduğumda artık hıçkırarak ağlıyordum.

 

"Niye söylemedin?!" diye çığlık attım.

 

"Neva dur, sakin ol," dediğinde yüzünde çaresiz bir ifade vardı.

 

Durmadım, durmayacaktım.

 

"Neden Timur'un babasını öldürdün? Sen? Sen Polis değil misin be adam?" diye bağırdım.

 

Bağırdığım için de seslerim kısılmıştı.

 

Öksürdüm ve ona baktım.

 

"Neden yaptın? Görevdi değil mi? En azından bu doğru olsun," dedim ve onun yanına doğru ilerledim.

 

"Doğru değil mi? Görev içindi? Kötü biriydi değil mi Timur'un babası? O da mafyaydı sen bunu öğrendin ve tutuk_"

 

 

"Değildi, Murat kötü biri değildi." dedi ve ben sustum kaldım.

 

"Değil miydi?" dedim fısıltı gibi çıkan sesle.

 

"Bak, beni dinlemelisin," dediğinde onu dinleyemeyecek kadar kötüydüm.

 

Başım dönmeye başlamıştı. Onu göremeyecek kadar kötü olduğumda ona tutunmak zorunda kaldım.

 

"Şş.. Neva sakin ol" dedi.

 

Olamıyorum, olamadım.

 

Ben bunu Timur'a nasıl söyleyecektim.

 

Ben neden kimseyi hatırlamıyorum.

 

"Bildiğin her şey yalan geliyor şimdi ama bak, bunu nasıl," demişti ki benim gözler gitmeye başlayınca ona bıraktım kendimi.

 

"Neva, kızım yapma, kendine gel," diyen sesini duyduğumda havalanmıştım.

 

Taşıyordu beni değil mi?

 

Taşımasın beni.

 

Bıraksın beni, istemiyorum artık onu.

 

Kiminle kaldım kaç sene ben?

 

Annem de mi gerçek değildi benim?

 

Ben kimdi ? Kimin kızıydım?

 

 

"Neva aç gözünü?" dedi ince ses.

 

Ona mı aitti artık anlayamıyordum.

 

"Siktiğimin herifi, o kart yüzünden böylesin." duyduğum son cümle buydu...

 

 

 

 

 

Timur.

Evden silahı almak için geri gelmiştim ve şimdide toplantı olacak yere gidiyorduk.

 

"Polat varmış abi," dediğinde ona baktım.

 

Yiğit hem arabayı kullanıyordu hemde, bana cevap vermişti.

 

"Neredeydi Polat?" diye sordum.

 

Dünden beridir hiç görmedim. Üstelik şuraya gidiyorum buraya gidiyorum da demedi.

 

"Şeyde abi," dediğinde bana bakmıyordu artık.

 

Terleyen yüzüne baktım.

 

"Nerede Yiğit?" dedim sert çıkan sesimle.

 

Yiğit bir bana baktı birde yola.

 

"İnci'nin yanında," dediğinde şaşırmadım.

 

Şaşırmam için çok geçti artık.

 

"Ne olmuş peki sorunları çözmüşler mi?" dediğimde araba aniden durdu.

 

"Sen biliyor muydun abi?" diye sordu.

 

"Yavaş olsana lan!" diye bağırdım.

 

"Affedersin abi," dedi.

 

"Biliyorum Yiğit, salak mıyım ben yanımda çalışan insanların ne haltlar döndürdüğünü anlayamacak kadar," dediğimde Yiğit şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Ne kadarını biliyorsun abi," dediğinde sıkılmıştım bundan.

 

"Çalıştır Yiğit zaten canım sıkkın çalıştır şunu zımbırtıyı," dediğimde Yiğit hemen başını salladı ve arabayı çalıştırdı.

 

 

Polat'ın İnci'den bir kızı vardı. Bunu öğrenmiştim, uzun sürmüştü öğrenmem ama öğrenmiştim. Sürekli gizli, gizli yanımdan ayrılmalar falan dikkatimden kaçmamıştı.

 

Ne zaman bana söyleyecek diye bekliyordum.

 

Bunu da konuşacağım ama şimdi bunun sırası değildi.

 

Şu toplantıyı atlatmam gerekiyordu. Atlatıp bir an öne karımın yanına dönmek istiyordum.

 

 

Yanıma Silahı almıştım, umarım kullanmak zorunda kalmazdım.

 

 

Hakan için geçerli değil tabi bu. Halanın bana yaptığı bu ikinci saygısızlık oldu. Bunun elbet bir cezası olacaktı.

 

Bunuda şimdi kendisi seçiyor.

 

Toplantıda artık olmayacaktı. Çünkü gitmişti burdan. İki seçenek sunmuştum, ya köpeklerim, yada yurt dışı demiştim.

 

Köpeklerimden ödü koptuğu için, yurt dışına gitmeyi kabul etmişti.

 

İyi de oldu. Sessiz kalacağımı sanıyordu herhalde.

 

Elimi bile sürmeden halletmiştim ben Hakan'ı.

 

"Timur abi?" diyen ses ile başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Ne oldu?" diye sordum.

 

"Geldik abi inmeyecek miyiz?" dediğinde etrafa baktım.

 

Gerçektende gelmiştik.

 

Yiğit'e bakmadan arabadan dışarı çıktım. Yığınla koruma vardı yine.

 

Hiç şaşırmıyordum, hepsi şu an ödü kopuyordu benim burayı basmamdan. Demek benden önce toplantı yapmak.

 

Benden önce bana ne söyleyeceklerini ve yapacaklarına karar vereceklerdi ama ben geldiğimi göre bir had bildirme zamanıydı.

 

 

Korumalara bakmadan düz geçtim. Salona doğru geçmeden önce Polat'a bir bakış attım. Anladımı bilmiyorum ama seninle sonra konuşacağım demek istemiştim.

 

Başını eğdiğine göre anlamıştı bence.

 

"Kimler var?" dediğimde başını kaldırdı.

 

"Hepsi var," dedi.

 

"Hepsi derken Polat?" dedim sert çıkan bir sesle.

 

Başını tekrar kaldırdı, "Masadakiler ve ek olarak Rauf bey, Cihat bey, ve servet Altınsoy var," dediği an ona baktım.

 

"Servet mi?" dediğimde başını salladı.

 

"Evet, şu an o da içeride Rauf bey ile geldi," dediğinde sinirlenmiştim.

 

Onun ne işi vardı lan burada?

 

"Tamam, ikiniz de gelin benimle," dedim ve yürümeye başladım.

 

"Eğlence başlıyor," dedi Yiğit.

 

"Bencede," diye katıldı Polat.

 

Seslerini duyuyordum ama umursamadım.

 

Eğlence başlıyordu, evet ama eğlenen kim olacaktı henüz belli değildi.!

 

 

Salona direk girdim kimseye bakmadım bile.

 

"Kolay gelsin beyler," dediğimde hepsi birden bana baktı.

 

Beni görünce ilk bir şaşırdılar tabi ama sonra kendilerini toplayıp ayağa kalktılar.

 

Yavaş bir şekilde masaya doğru ilerledim ve her zamanki yerime geçtim.

 

 

Omzumu sağa sola salladım ve masadakilere baktım. Üyelere.

 

"Akşam için hazır olun demiştim diye hatırlıyorum beyler, yoksa okuma yazmanız mı yok?" dediğimde hepsi birden birbirine baktı.

 

"Öyleydi ama," dedi Eşref ve bana baktı.

 

"Ama?" dediğimde tek kelime edemedi.

 

O kadar sert bakmıştım ki, konuşmak bile istemediğine emindim.

 

"Ama'sı şu, senin artık bu masayı yönetemiyo olman," diyen Kişi Alex'di.

 

Başımı ona çevirdim.

 

Yürekli adamdı takdir etmek lazım.

 

Diğerleri konuşmak bile istemiyorken o direk cevap vermişti.

 

"Kim yönetmek ister," dedim ve masanın üzerine silahı koydum.

 

"Buyurun, meydan sizin, kim yönetecek?" Diye sordum.

 

Hepsi bir birine baktı. Rauf amcanın bana gurula baktığını görmüş gibi oldum.

 

Servet beye bakmıştım ben. Hedefimde o vardı.

 

"Yoksa aday sen misi?" diye sordum.

 

"Yok oğlum, o başka bir mevzu," dedi Rauf.

 

"Başka mesele?" diye sordum.

 

Bugün hepsinine kızgındım, önüme gelen işe kavga bile edebilirdim.

 

"Hakan'ı göndermişsin, o bu masanın bir üyesi kafana göre göndermezsin Kuzgun?" diyen Alex'e baktım.

 

Sanırım kendini aday ilan eden kişimiz belli oldu.

 

Bakalım aday olacak masa kalacak mı birazdan.

 

Elimi masaya öyle bir vurdum ki hepsinin tırstığını gördüm.

 

"Hakan'ı gönderdiğime dua edin, köpeklerime yem edecektim sırf üye diye yırtı, tabi buna yırtmak denirse,"

 

Sözlerim bittiğinde kimseden ses çıkmadı.

 

"Ne olursa olsun bu kurallara aykırı?" dedi Alex.

 

Alex bugün sinirlerimi bozmaya başlamıştı.

 

"İleri gidiyorsun Alex" dedi Cihat.

 

"İle_" demişti ki masaya tekrar vurdum.

 

"Masadan üye gitti diye mi toplandınız?"

 

"Yoksa Karımı öldürmek için mi lan!" diye kükredim.

 

"Siz kimsiniz ulan benim karıma ölüm emri verdirmek," diye bağırdım.

 

"Sikerim hepinizi, birinizi bile sağ bırakmam!" diye onları uyardım.

 

"Sizin yüzünüzden zarar gördü lan beni karım," dedim.

 

Hadi Timur yapabilirsin.

 

Hadi söyle gitsin.

 

Yap şunu.

 

"Bir kere verilen ölüm emri geri_" demişti ki Servet'in sesi ile cümlesi yarıda kaldı Enver'in.

 

"Asla dokunmayacaksınız ona, ona dokunursanız izmirde ki Tüm bağlantılarınızı silerim sizin," dedi.

 

Kime dokunmayacaklardı?

 

Karıma mı?

 

Sana ne oluyor lan?

 

"Sana ne oluyor?" diye sordu Civan.

 

Merakla Servetten gelecek cevabı bekliyordum.

 

Civan haklıydı, sert be ne alakaydı?

 

"Neva benim öz yeğinim, dayısıyım ben onun," dediği an ona baktım.

 

"Efendim?" diye sordum.

 

"Ne?" dedi Civan.

 

"Ne saçmalıyorsun sen be adam?" dedi Alex.

 

"Doğru," diyen kişiye döndüm.

 

Hemen yanımda duran Rauf amacadan ses gelmişti.

 

Doğru muydu?

 

Bunlar benimle kafa mı buluyordu.

 

"Siz benimle kafa mı buluyorsunuz lan?!" diye kükredim.

 

"Ne demek lan ben dayısıyım?"diye sordum.

 

"Sözlerim tamamen doğru," dedi Servet.

 

"Sikeğim yalanını," dedim.

 

"Barlas'ta oğluymuş,"

 

Cihat'ın sesi ile anında ona döndüm.

 

"Nesiymiş?" dedim.

 

"Oğlu, yani Barlas'ın babası Servet Altınsoy."

 

Cihat'ın cümlesi bittiğinde ciddi misin der gibi bakmıştım.

 

Çünkü bu bir şaka olmalı.

 

Bunu gözümden kaçırmış olmam imkansızdı değil mi?

 

Her an biri şaka yapıyoruz biz demek zorunda.

 

"Buda doğru, Barlas benim öz oğlum. Neva ile de kuzen oluyorlar," dediğinde ona döndüm.

 

"Siktir lan ordan," dedim.

 

"Kodumun uşaği benimle dalga geçiyor," dedim.

 

"Ya doğruluk payı varsa?" diyen kişi Rauf oldu.

 

Haklı ya doğruluk payı varsa.

 

Yoktur, olamaz hem bunlar bir birine benzemiyor ki nasıl olsun ya?

 

"Varsa var, karımdan uzak durun," dedim ortaya.

 

"Uzak durmayacağım, sana söyledim ben onun dayısıyım?" dedi Servet.

 

"Hadi bir durmayın da göreyim," diye tehdit ettim.

 

Durmasınlarda bir göreyim.

 

Zaten sinirlerim tepemde, gelmiş dayısıyım uzak durmam diyor.

 

Salak mıdır nedir? Ara yerde onu kaynatacağım şimdi.

 

"Her neyse, kararı nasıl değiştireceksin?" diye sordu Civan.

 

"Masadan biri eksildi," dedim ve durup hepsine baktım.

 

"Evet eksildi," dedi Alex.

 

Onlara baktım. Tek tek bakışlarımı yüzlerinde dolaştırdım.

 

"Bu masayı dağıtıyorum, artık masa yok." dediğim an hepsi birden ayağa fırladı.

 

"Ne demek yok lan," diye seslendiler.

 

"Yok diyorsam yoktur." dedim sakin bir şekilde.

 

"Ben bu masanın hem Lideriyim hemde benden habersiz iş çevrilecek öyle mi?" dediğimde hepsi bir birine baktı.

 

"Buyurun bakalım, bunlarda sonuçları," dedim sakince.

 

"Şimdi siktirin gidin burdan," dedim sert bir şekilde.

 

"Sen. Sen bizi kovamazsın bizim olan masadan," dedi Eşref.

 

"Kovdum, sizin masanız değil artık, çıkın ulan buradan!" diye kükredim.

 

Benim bağırmam ile hepsi masadan çekildi.

 

"Bizi kovsan bile bir gerçek var ki, masada alınan karar değişmez, ölüm gibi mesala," dedi Civan.

 

Sinirden elimi yumruk yaptım ve oturduğum yerden hızla kalktım.

 

"Sen beni karımla mı tehdit ediyorsun lan!" diye üzerine yürüyordum ki araya Cihat girdi.

 

 

"Timur sakin ol," dedi cihat.

 

Sakin falan olmayacaktım. Beni sakin olmam için zorlayamazdı.

 

Bugün birini öldürmeden buradan çıkamayacağım ben anlaşılan.

 

"Çekilun ula oradan," diyen ses ile olduğum yerde durdum.

 

Ne işi vardı lan dedemin burada?

 

Bir o eksikti zaten.

 

Arkamı dönüp bakmıştım ki dedem tüm heybeti ile karşımda duruyordu.

 

Yüzünde tek bir gülümseme bile yoktu adamın.

 

Sert ve dobraydı.

 

Şimdi ne olacaktı?

 

Ben bu işin içinden tek başıma nasıl çıkacaktım. Rauf amca bana üzgün bir şekilde bakıyordu.

 

Gözlerimi yumdum ve kendimi sakinleştirmeye çalıştırdım.

 

 

Her şey güzel olacak, birazdan bunu da gönderip karının yanına gideceksin sakinleş Timur. Sakinleş...

 

 

 

 

 

*

*

*

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

Tüm vücudumda bir ağrı, bir sızı vardı. Neyin acısı ve sızısıydı bu. Elimi başıma götürdüm. Beynimin içini sanki bir şey kemiriyormuş gibiydi.

 

"Neva," diyen ses babama aitti.

 

Gözlerimi yavaş bir şekilde açtım. İlk nerede olduğumu anlayamamıştım.

 

Bizim evdeydim.

 

Babam da yanımdaydı.

 

"İyi misin kızım?" diye sordu.

 

Başımı salladım.

 

Neden böyle olmuştum. Ben eve ne zaman gelmiştim.

 

Babam?

 

Timur?

 

Onun babası?

 

Zihnime düşen kelimler ile olduğum yerde uzandım.

 

Babam babam değildi, babam dediğim adam kimdi onu bile bilmiyordum. Üstelik katilim demişti bana.

 

"Hatırlıyorum," dedim ve uzandığım yerden kalktım.

 

Bana baktı ve yüzü anında düştü.

 

"Bak sana hepsini anlatamam ama bana inanmalısın, ben kötü biri değilim," dediğinde güldüm.

 

"Görev dışında bir adamı vurdun nasıl kötü olmazsın!" dediğim de çaresiz bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Mecburdum Neva," dediğinde ona baktım.

 

"Mecbur muydun?" diye sordum.

 

Kim bunu ona mecbur etmiş olabilirdi ki?

 

Yoksa Timur'un söyledikleri doğru muydu?

 

Arkasında biri vardı diyordu hep bu doğru muydu?

 

"Kim o?" dedim ve koltukta oturur pozisyona geldim.

 

"Kim söyledi onu öldürmeni?" diye sordum.

 

"Konuşsana?" diye bağırdım.

 

"Söylemem, söylersem ikimiz de ölürüz."

 

Ölürüz?

 

Ne demek ölürüz?

 

"Ölürüz işte kızım, sen neden geldin buraya Timur'un yanına git," dedi.

 

Beni kovuyor muydu?

 

"Beni mi kovuyorsun?" demiştim ki hemen ayağa kalktı.

 

Saate baktı ve başını tekrar bana çevirdi.

 

"Hadi hemen gidiyorsun buradan?" dedi.

 

"Beni kovamazsın bana onun kim olduğunu söyleyeceksin!" dediğimde beni bir anda ayağa kaldırdı.

 

"Neva bi kez sözümü dinle ve git buradan, uzak dur artık benden," dedi yüzüme bağırarak.

 

"Annen gerçek annen, ben baban değilim, annen sen 2 yaşındayken geldi yanıma." dedi ve nefesini dışarı üfledi.

 

"Annen seni bırakmadı, annen kayıp Neva, ne zamandır onu arıyorum," dedi.

 

Annem?

 

Annem beni bırakmadı mı?

 

Annem beni bırakmadıysa o parkta ki hatırladığım neydi o zaman?

 

"Park?" dedim.

 

"Yalan, ben uydurdum onu" dediği an dudaklarım aralandı.

 

"Sen mi uydurdun ama ben hatırlamıyorum ben otadaydım, küçüktüm annem gitmişti beni bırakıp gitmişti," dediğimde ondan çoktan ayrılmıştım.

 

Yalan söylüyordu. Hepsi yalandı.

 

Beynim ne gördüğünü unutamazdı değil mi? gerçek olmayan bir şeyi üretemezdi.

 

Bu imkansızdı.

 

"Neva güzelim, hadi beni dinle sana sonra hepsini tek, tek anlatacağım ama şimdi git tamam mı? Ve sakın bundan Timur'a bahsetme." dedi ve gözlerimin içine baktı.

 

"Neden?" diye sordum.

 

"Neden şimdi gitmek zorundayım?" diye sordum.

 

Aklım almıyordu, ağlamak istiyordum ağlayamıyordum.

 

Neyin içine düşmüştüm ben böyle?

 

"Söz veriyorum her şeyi anlatacağım, ama şimdi git tamam mı, baban değilim ama sana onca sene baktım, azıcık hatırım varsa git," dedi ve ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

 

Ne yapacaktım?

 

Ne yapmalıydım ben?

 

Beni neden kandırdın diye hesap mı sormalıydım?

 

Yoksa hepsini sineye çekip buradan gitmelimiydim.

 

Telefonu çalmaya başladığında.

 

Telefonuna bakacaktım ki bir anda ekranda kimin olduğunu göremeden ekranı kapattı.

 

"Bak, şimdi git söz yarın sana her şeyi en ince detayına kadar anlatacağım," dedi.

 

Anlatır mıydı peki ? Yoksa beni başından göndermek mi istiyordu?

 

 

"Ama?" demiştim ki beni kolumdan tutup sürüklemeye başladı.

 

"Söz verdim anlatacağım ama şimdi değil, git şimdi tamam mı?," dediğinde kapıya gelmiştik bile.

 

"Bekle, ben nereye gideceğim?" dediğimde kapıyı açmıştı bile.

 

"Timur'un evine git tamam mı ben seni yarın aradığımda dışarda konuşacağız söz veriyorum bu kez yalan dolan olmayacak," dediğinde son bir kez daha ona inanmayı seçiyordum.

 

"Tamam," dedim.

 

Kapının dışına çıktığımda yalın ayak olduğumu görünce arkasına döndü ve hemen ayakkabıları yere bıraktı.

 

"Her şey için özür dilerim," dedi.

 

Gözlerim tekrar dolmaya başladığında sadece başımı salladım.

 

Kapıyı tekrar yüzüme kapattığında ayakkabılarımı giyip kapının önünden ayrıldım.

 

Yine yürümek istiyordum. Asansöre değil direk merdivenlere yöneldim.

 

Babam dediğim adam babam değilmiş.

 

Annem gerçekmiş ama kayıp.

 

Ve en önemlisi de o beni terk etmemiş.

 

Bu bir yalanmış.

 

Onun uydurduğu yalan.

 

Düşünceli ve dalgın bir şekilde binadan çıktım.

 

Şimdi nereye gidecektim.

 

Aklıma Timur'u arayıp beni almasını söylemek geldi.

 

Şu an için yapabileceğim tek şey buydu.

 

Telefonu elime alıp onu aramak için ekranı açtım.

 

Aramalara girip son aramaya bastım.

 

Zaten tek aradığım kişi o oluyordu.

 

Telefonu mu kapalıydı niye meşgul çalıyordu.

 

Bir kaç kez daha aynı işlemi tekrarladığımda aynı sonuçu aldığımı görünce telefonu cebime geri koydum.

 

Param pulumda yoktu şimdi ben ne yapacaktım.

 

Sağa doğru yürümeye başladım. Taksiye binip eve kadar gitsem para işini korumlar hallederdi zaten. Şimdi iş taksi bulmakta.

 

Bir süre sokakta öyle yürümeye başladım.

 

Arabalar geçip gidiyordu ama henüz bir taksi gelmemişti.

 

Yürümeye devam ettim.

 

Yürümekten de yorulmak üzereydim. Midem zaten iyi değildi. Bu kadar stresli bir hayatı kaldıramıyordum.

 

Bu kadar saçma bir hayatı kaldıramıyordum.

 

Çok yorulmuştum.

 

Herkesten, her şeyden. Dinlenmek istiyordum.

 

Timur'a sarılmak istiyordum.

 

Timur'u özledim.

 

Ağlamaya başladığımda olduğum yerde durdum.

 

Neden ben?

 

Neden her şey bu kadar karmaşık?

 

Neden ben hiç bir şey hatırlamıyorum?

 

"Hanım efendi iyi misiniz?" diyen ses ile başımı kaldırmadım.

 

"İyiyim," dediğimde burnumu çekmiştim.

 

"Bir şey mi oldu? Çok kötü görüyorsunuz sizi hastaneye götürmemi ister misiniz?" dediğinde başımı kaldırıp ona baktım.

 

Kim olduğunu bile bilmediğim adam benim iyi olup olmadığımı soruyordu.

 

Ama benim ailem dediğim insan iyi olup olmamı umursamıyordu bile.

 

 

"Teşekkürler ben iyiyim," dediğimde gözlerimdeki yaşları sildim.

 

Bankın olduğu yere ne zaman ve nasıl oturmuştum onu bile algılamıyordum artık.

 

"Emin misiniz?" diye tekrar sordu.

 

Başımı salladım sadece.

 

Bakışlarımı ondan çektiğimde taksinin geldiğini görünce ayağa kalktım işaret ettim.

 

"Teşekkürler sorduğunuz için," dedim ve tam önümüzde duran taksiye binmeden önce adama baktım.

 

"Ne demek," dedi ve gülümsedi.

 

Bende başımı sallayıp taksiye bindim.

 

"Nereye gidiyor abla?" dedi taksiyi süren kişi.

 

Ona baktığımda genç biri olduğunu gördüm.

 

"Düz devam et tarif edeceğim," dedim.

 

Tarif edemezdim ki adresi bilmiyordum.

 

O yüzden İnci'nin yanına kafeye gidecektim.

 

Araba ilerlemeye başladığında telefonum çalmaya başladı.

 

Ekrana baktığımda Dicle'nin aradığını görünce ekrana bakıp kaldım.

 

Açmalıydım değil mi?

 

"Açmayacak mısın abla? Önemli sanırım," dedi taksiyi süren çoçuk. Ona bakmadan ekrana dokunup telefonu açtım.

 

"Efendim Dicle?" dedim sakin bir sesle.

 

"Yenge, Nereye gittiniz?" dediğinde bir şey söylemedim.

 

"Abinin işi vardı bence İnci'nin yanına gideceğim," dedim.

 

"Neden yenge? Gelmeyecek misin eve?" diye sordu.

 

Sesindeki heyacan ve merak vardı.

 

Pat diye İnci'yi rahatsız etmek istemiyordum.

 

Acaba adresi istesem mi ki Dicle'den.

 

"Dicle?" dedim bir anda.

 

"Efendim yenge?" dedi.

 

"Bana evin adresini tarif eder misin eve gelmek istiyorum ama tam adres bilmiyorum," dediğimde hafif gülmse sesi gelmişti kulağıma.

 

"Ederim yenge, sanırım taksidesin, hoparlörü açar mısın?"

 

Dediğini yapıp telefonun hoparlörünü açtım.

 

Dicle konuşamaya başladı ve taksicide ki çoçukta dinliyordu.

 

"Anladım abla, biliyorum orayı," dedi.

 

"Tamam, oraya gelince zaten görürsün kapıda korumalar olacak," dedi Dicle.

 

"Tamam abla," dedi taksici.

 

Telefonu hoparlörden çıkardım ve tekrar kulağıma götürdüm.

 

"Birazdan görüşürüz yengecim," dedi direk.

 

"Görüşürüz," diyerek karşılık verdim.

 

Bir şey demeyince kapattım ve telefonu geri cebime koydum.

 

"Orası kimin evi abla? Yolu biliyorum ama orada birinin yaşadığını ve ev olduğunu bilmiyordum?" dedi çoçuk.

 

Konuşmam doğru olur muydu bilmiyorum.

 

Söylemem doğru olur muydu emin değildim.

 

"Şey," dedim ve durdum.

 

Be söyleyecektim ki?

 

"Neyse abla önemli değil," dedi çoçuk ve önüne döndü.

 

İşime de gelmişti açıkçası...

 

 

*

*

 

 

 

Taksi tam evin olduğu yerde durdu ve çoçuğa baktım.

 

"Yanıma para almadım biraz bekler misin?" dediğimde başını salladı.

 

Taksiden indim ve korumalara doğru yürümeye başladım.

 

"Benim için biriniz şu çoçuğun parasını ödeyebilir mi?" diye sordum.

 

"Hemen efendim," dedi biri ve taksiye doğru koşturdu.

 

Koruma taksiye kaç para olduğunu sormuş olmalı ki elini cebine atım parayı sayıp ona verdi.

 

Daha fazla bakmadan kapıyı açmalarını beklemek zorunda kalmamıştım. Kapı zaten açıktı.

 

Timur neden hala bana dönmemişti?

 

Kaç saat olmuştu üstelik.

 

Acaba bir şey mi olmuştu.

 

Eve geldiğimde kapıyı çaldım.

 

Yüzümden inşallah bir şey olduğunu anlamazlardı. Kapı bir anda açıldı ve kapıda Dicle belirdi.

 

"Abim de geldi," dediğinde ona baktım.

 

"Geldi mi?" diye sordum.

 

Başını salladı.

 

"Ne zaman geldi ki?" diye sordum.

 

"O da yeni geldi sayılır ama sizin aranızda bir şey mi var? Abim de yüzü kireç gibiydi," dedi.

 

Kireç gibi miydi?

 

"Hayır yok," dediğimde geçmek için onun yana geçmesini bekledim.

 

"Ah pardon yenge," diyerek yana geçti ve bende içeri girdim.

 

"Salonda mı?" diye sorduğumda onun kapıyı kapatıp bana döndüğünü gördüm.

 

"Hayır odanıza çıktı," dedi.

 

"Anladım, ben bir bakayım o zaman," diyerek odaya doğru ilerliyordum ki.

 

Salona girdiğimde Salon'da oturan Cihat ile bakışlarımız kesişti.

 

Onda da vardı bir şey, onunda yüzü tuhaftı.

 

Yoksa onlar biliyor mu her şeyi?

 

Selam verip merdivenlere tırmanmaya başladım. Biraz hızlı yapmıştım tabi bunu. Ona sarılmak ve omzunda ağlamak istiyordum.

 

 

Odanın kapısına geldiğimde kapıyı çalıp içeri girdim. Odanın içinde onu göremedim diyecektim ki arkası dönük bir şekilde camdan dışarı bakıyordu.

 

O uzun boyu ve duruşu beni sakinleştirmişti.

 

Bir kaç küçük adımda yanına varmıştım.

 

Hiç düşünmeden arkadan belinden ellerimi göbeğinin üstünde birleştirdim. Arkadan ona sarılmıştım.

 

"Seni özledim," dediğimde sesim ağlamaklı çıkmıştı.

 

Sanırım benim güçlü durma çabası ona sarılana kadardı.

 

Bir süre öylece sarıldım ama Timur'dan tepki alamamıştım.

 

"Timur?" diye seslendim.

 

Neden benimle konuşmuyordu?

 

"Ben boşanmak istiyorum."

 

Ne?! 

 

"Anlamadım?" dedim. Kulağımın doğru duyup duymadığından emin olamamıştım.

 

Boşanmak mı demişti?

 

"Duydun işte Neva," dedi ve beni kendinden çekti.

 

Ellerim iki yanıma düştü.

 

"Ama?" dedim.

 

Ne diyecektim?

 

"Ben seni seviyorum, sende beni seviyorsun," dedim ve düşündüm.

 

"İkimiz de birbirimizi seviyorken neden ayrılıyoruz?" diye sordum.

 

Gözlerim de yanmaya başlamıştı.

 

Bugün duyduklarım doğru değildi hiç biri gerçek değildi. Ben hala uyuyorum değil mi? Biri beni artık uyandırsın.

 

"Boşanma evrakları hazır zaten," dediği an ona bakıp kaldım.

 

Kalbim sıkışmaya başlamıştı.

 

"Hazır mı?" dedim fısıltı gibi çıkan bir sesle

 

Başını salladı.

 

 

"Beni sevdiğini söylemiştin Timur?"dediğim de yüzünde hiç bir değişiklik olmadı.

 

Hala aynı şekilde bana bakıyordu.

 

Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında sesini duydum.

 

"Seni sevmiyorum Neva, hiç bir zaman da sevmedim." sesi o kadar soğuk gelmişti ki.

 

Sözleri bittiğinde kalbimde oluşan sıkışmanın haddi hesabı yoktu artık.

 

Beni sevmiyor muydu?

 

Beni hiç mi sevmemişti?

 

"Yaşadıklarımız?" diye sorduğum da hıçkırdım.

 

Hıçkırmam ve ağlamam bile onu etkilemiyordu. Sadece öylece bakmaya devam etti.

 

"Hepsi numaraydı,"dediğinde kendimi tutamıyordum.

 

"Değildi," dediğimde bir kaç adım atıp tam karşında durdum.

 

"Numara değildi, sen beni seviyorsun, sevdiğini söyle Timur?" diyerek gözlerinin içine baktım.

 

"Timur bunu bize yapma? Bunu bana yapma.." dediğimde ağlamaktan sonralara doğru sesim kısılmıştı.

 

Ağlamam durmuyordu ve ben Timur'a artık bakamıyordum.

 

"Git,"

 

Git mi demişti bana o?

Başımı kaldırıp yaşlı gözler ile ona baktım. Doğru mu duymuştum ben? Doğru duymadım değil mi?

 

"Şunu imzalayıp Çık git hayatımdan," dediğinde kalbim sıkışmaya başlamıştı. Bir yumru oturdu boğazıma.

 

"İmzalamam?" dedim düz bir şekilde.

 

"Evet al kalemi," dediğinde sağ elime kalemi tutuşturdu.

 

Kalem elimde duruyordu ama titriyordu.

 

İmzalamak istemiyordum.

 

Son bir kez ona baktım, bir şey söylesin istiyordum bir şey söylesin.

 

Tek bir kelime ve yüzünde tek bir mimik bile oynamadı.

 

Kalemi yere bıraktım.

 

"İmzalamayacağım," dedim.

 

Gözlerimden yaşlar akamaya devam ederken ona bakmadım. Bakacak halim de kalmamıştı.

 

 

"Neva bak işleri," dedi elimi kaldırdım.

 

"Sus duymak istemiyorum," dedim.

 

Elimle gözlerimde ki yaşları sildim.

 

"Boşanmayacağım," dedim kesin ve kararlı çıkan bir sesle.

 

Boşanmayacaktım, boşanmak istemiyordum.

 

"Neva?" dediğinde bıkmış gibi bir hali vardı.

 

"İmzala ve bitsin bu iş, seni sevmiyorum, neden hala üsteliyorsun, beni kendine mi yamamak istiyorsun?" dediği an ona bakıp kaldım.

 

Yamamak?

 

Ben birine yamanacak biriyim?

 

Artık sinirlenmeye başlamıştım.

 

"Beni kendinden soğutmak için böyle söylüyorsun? Değil mi? deden mi istiyor boşanmamızı? Yada ne bileyim kim istiyor?" diye sordum.

 

"Yeter Neva!" dedi sert bir sesle.

 

"Ben istiyorum, boşanmak istiyorum. Seni görmek bile istemiyorum" dedi.

 

Bana iğreniyormuş gibi bakıyordu.

 

Bakma bana öyle.

 

Bakma be adam!!.

 

"Sen babamı öldüren adamın kızısın, sende benim için bir katilsin," dedi.

 

Katil.

 

Katilsin?

 

Ben katil değildim?

 

Ben onun kızı bile değildim.

 

"Ben.." dedim ve sustum.

 

Ne söyleyecektim, ne söyleyeceğim şimdi.

 

Neden ağzımdan kelimeler ve cümleler çıkmıyordu?

 

Bir şey demeden arkamı döndüm.

 

Burada da istenmiyorum.

 

Buradan da kovuldun Neva.

 

Her yerden olduğu gibi buradan da kovuldun.

 

Kimse seni sevmiyor.

 

Yürümeye başladım. Arkamdan ismimi seslendiğini duydum ama ne döndüm nede durdum.

 

Yürümeye devam ettim.

 

Ben kimseye bir şey yapmamıştım ki?

 

Neden kimse beni sevmiyordu?

 

Salona geldiğimi gördüğümde diğerlerine bakmadan yürümeye devam ettim .

 

Dicle'nin "yenge," diyen sesini duymuştum.

 

Duymuştum ama ona da bakamamıştım.

 

Ayakta durmakta büle zorlanıyordum artık, beynim zonkluyordu. Şekerim ne haldeydi onu bile bilmiyordum.

 

Evden çıktığımda yürümeye devam ettim.

 

Yürüdüm.

 

Sadece yürüdüm.

 

Katilsin.

 

Katil..

 

Ben katil değildim.

 

Katil değildim.

 

Yürümekte ve adım atmakta zorlandığımda durdum. Etrafıma baktım. Evden ne zaman bu kadar uzaklaşmıştım ben?

 

O bahçeden ne zaman çıkmıştım.

 

Öylece olduğum yerde duruyordum. Şimdi nereye gidecektim. Kimsem kalmamıştı ki.

 

Kimim kalmıştı benim artık.

 

Arkamdan gelen araba sesi ile başımı çevirip gelen kişiye baktım.

 

Polat'tı bu.

 

Neden gelmişti?

 

Niye gelmişti?

 

"Yenge arabaya bin," dedi. Onun arabasına mı binecektim.

 

"Hayır," dedim.

 

"Yenge kötü görüyorsun, bin seni gideceğin yere kadar bırakayım," dedi.

 

Kötüydüm.

 

Nasıl kötü olmayacaktım.

 

Önce babam, sonra da Timur.

 

Önüne gelen bana tekme atıyordu.

 

Bir süre yüzüne baktım ve mecbur binmek zorundaydım. Başka bir çaremde yoktu.

 

Tek çare buydu.

 

Arkaya doğru sarsak adımlar ile ilerledim ve bindim.

 

Ona bakmadan başımı arkaya yasladım. Gözlerim yine dolmaya başladı.

 

Gözlerim yanmaya başladı.

 

Gözlerimdeki yaşların durması için kendimi zorlamadım. Aksınlardı, onlarda canımı yaksındı. Herkes canımı yaksın. Herkes beni parçalamıştı.

 

Kim kalmıştı?

 

Hiç kimse kalmadı?

 

Babam yok, annem kayıp, sevdiğim adam beni istemiyor sevmediğini söylüyor.

 

Ne istedim ben bu hayattan?

 

Ne istedim de bunlar benim başıma geliyor.

 

"Nereye gidelim yenge?" dedi.

 

"Kafeye." dedim buz gibi çıkan bir sesle.

 

Bir şey dememişti ama bana baktığını biliyordum.

 

Gözlerimi yumdum, dinlendirmek istemiştim. Gözlerimi açtığımda birazdan tüm bunlar bitecekti. Uyanacaktım. Belki de hiç uyanamazdım...

 

 

 

 

 

İnci.

 

Son siparişide aldığımda masadan ayrılmıştım. Bugün gerçekten de yorulmuştum.

 

Polat yüzünden aklım zaten karma karışıktı.

 

"İnci?" diyen ses ile sağıma baktım.

 

Gencay bey tam karşımdaydı.

 

"Bugün çok dalgınsın," dedi.

 

Haklıydı az önce siparişleri yanlış almıştım.

 

"Özür dilerim Gencay bey," dedim.

 

"Özür dilemen için söylemedim İnci," dedi.

 

Biliyorum onunla dertleşebileceğimi söylemek istiyordu ama ben şu an için onunla konuşma bir şey söz konusu değildi.

 

"Bana," demişti ki telefonum çalmaya başladığında ekrana baktım.

 

Polat'ın aradığını görünce Gencay beye baktım, "Müsadenizle Gencay bey," dedim ve yanından ayrıldım.

 

Kafenin dışına çıkacaktım ki dışarıda siyah arabayı göründe durdum.

 

Telefonu açtım hemen.

 

"Evet?" dediğimde arabadan çıkan onun bedeni ile bakıp kaldım.

 

"Dışarı çık," dedi.

 

Bir şey demeden telefonu kapattım ve dediğini yaptım.

 

Dışarı çıkınca arabaya doğru ilerlemiştim ki arkadan çıkan Neva olduğum yerde çakılı kaldım.

 

Ağlamış mıydı o?

 

Yüzü niye böyle kötüydü?

 

Ne olmuştu?

 

"Neva?" diyerek yanına ilerledim.

 

"Sen? Sen iyi misin?" dedim hemen.

 

"İyiyim," dedi fısıldı gibi çıkan ses ile.

 

Polat'a baktığımda hiç bir şey söylemedi ve arabaya geri bindi.

 

 

"Gel canım içeri geçelim," dediğimde koluna girdim.

 

Yüzü kireç gibiydi.

 

Çok fazla ağlamış olmalıydı bunu hemen kızaran gözlerinden alamıştım.

 

İçeri geri girdiğimizde Gencay beyin bakışları Neva'yı buldu.

 

Biraz yürüdükten sonra yanından geçtik. Bize sadece bakmıştı.

 

Bizim dinlenmek için kullandığımız yere götürecektim Neva'yı.

 

Ayakta bile zor duruyormuş gibi bir hali vardı.

 

Onu küçük koltuğa oturttum ve su getirmek için yanından ayrıldım.

 

Bir bardak su doldurup geri yanına gittim. Bıraktığım gibi duruyordu hiç kıpırdamıyordu.

 

 

Suyu ona uzattığımda suyu elimden aldı. Elleri titriyordu.

 

"Güzelim sana ne oldu böyle?" diye sordum.

 

Bir şey söylemeden suyu tamamen içmişti..

 

Benim arkadaşıma ne olmuştu böyle?

 

"Kim üzdü benim arkadaşımı?" diye sordum sakince.

 

Bana baktı gözleri doldu ve tekrara ağlamaya başkadı.

 

"Neva?" dedim üzgün çıkan bir sesle.

 

Ne olmuştu birden anlamıyorum. Yoksa Timur ile arasında bir şey mi olmuştu?

 

 

Bana baktı ve bir anda bana sarılmaya başladı. Ne olduğunu anlayamadım ilk. Bende ona sımsıkı sarılarak karşılık verdim...

 

 

 

 

 

 

Neva. 

Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken, "Benden boşanıyor İnci, Timur benden boşanmak istiyor," dediğimde içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.

 

İçim parçalanıyordu bunu söylerken.

 

"Ne demek boşanıyor Neva?" diye sorduğunda geri çekilmiştim.

 

Geri çekilmem ile onu görmem bir oldu. Gencay buradaydı. Benim onu gördüğümü görünce anında arkasını dönerek gitti.

 

"Neva kime diyorum ne demek boşanmak istiyor? Kavga mı ettiniz?

 

İncinin sorularıyla ona baktım.

 

"Etmedik, her şey yok iyiydi her şey güzel gidiyordu," dediğimde zorlanıyordum.

 

Haklıydım değil mi?

 

Her şey çok güzel gidiyordu.

 

Ona evliliğimiz gerçek olsun diyecektim ben daha onu bile diyememiştim.

 

Babam ile olan gerçeği bile anlayamamıştım.

 

"İnci, sipariş?" diye biri bağırdı içeriden.

 

"Bir dakika canım? Ben hemen geliyorum sen bekle burada," dedi ve yanımdan koşturarak ayrıldı.

 

İnci gözden kaybolduğunda ayağa kalktım ve hava almak için arkamı döndüm. Camla kaplı olan kapıyı açıp oraya oturacaktım.

 

Kendimi bok gibi hissediyordum.

 

Bir kaç adım atarak oraya ilerledim. Kapıyı ittirip hemen yere oturdum. Şimdi herkes çalışıyordu kimse gelmezdi.

 

Burası kafenin arkasıydı zaten buraya çalışanlar dinlenmeye geliyordu.

 

Kollarımı bacaklarımın üstünde birleştirdim ve başımı kolarımın üzerine gömüp düşünmeye başladım.

 

Ben düşünmeye başladıkça kulağımda sesler çınlıyordu.

 

Sesler çınlamaya başladıkça ben ağlamaya devam ediyordum.

 

Susmalıydı beynimin içinde ki sesler. Susmalıydı artık bu sesler.

 

"Neden ağlıyorsun?"

 

Gencay'dan gelen bu sesle başımı kaldırıp ona baktım.

 

Neden sürekli sessizce arkamdan geliyordu bu adam?.

 

"Sana ne?" diyerek tersledim.

 

 

Önüme döndüm ve ona bakmayı bıraktım.

 

Bir kaç adım atıp yanıma geldi ve durdu.

 

Gözlerimdeki yaşları sildim.Ağladığımı görsün istemiyordum.

 

"Neva sana ağlamak yakışmıyor, bence erkekler için ağlamamalısın, o buna değmez," dediğinde kendimi toparladım ve ona baktım.

 

"Nereden biliyorsun belkide değer?" dedim.

 

Dediğime ben bile inanamıyordum.

 

Timur'un bir anda bana kötü davranması ve benden boşanmak istemesi beni dumura uğratmıştı.

 

Kendimi direk İnci'nin yanında bulmuştum.

 

Sanki bana destek verebileceğini umut ederek.

 

Gözlerimden tekrar yaşlar akmaya başladığında Gencay'ın sesiyle durdum.

 

"Yeter ama sıkıldım ben, gidip şimdi kocanı döverim, ağlama artık," dedi sitem ederek.

 

"Bu seni ilgilendirmiyor gider misin başımdan?" dediğimde istemsiz bir şekilde burnumu çekmiştim.

 

Bakışlarını üzerimde hissedince ona baktım.

 

"Ne istiyorsun benden?"

 

Sorum karşısında dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

"Seni."

 

Gözlerim bir anda yerinden çıkacak gibi oldu.

 

Beni mi istiyor?

 

"Ne?" dedim şaşkın ve sinirli bir şekilde.

 

Güldü, "Şakaydı," dedi ve ellerini teslim olur gibi yapıp havaya kaldırmıştı.

 

"Şaka mıydı?" dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Evet, bak artık ağlamıyorsun," dediğinde haklıydı.

 

Ağlamam sözleri ile birlikte durmuştu.

 

Söylediği söz bir anda nevrimi döndürmüştü çünkü.

 

"Ama aslında senin gibi güzel birini kim istemez ki? Senin kocan salak," dediğinde sinirlenmiştim.

 

Ayağa kalktım ve, "Bunları ben sana anlatmadım ben İnci'ye anlattım ve sende bizi dinlemişsin utanmadan?" Dedim sinirli bir şekilde.

 

"Dinlemiş demeyelim de kulak misafiri oldum diyelim," dedi ve gülümsedi.

 

Yok artık bu kadar pişkinlikte çok fazlaydı. pes doğrusu.

 

"Ne halin varsa gör," dedim ve arkamı dönerek kafenin arka tarafından ilerlemeye başladım.

 

"beklesene beni, daha sana her erkeğin aynı olmadığını atlatacaktım," dedi.

 

Sesinde neden bir alay vardı bilmiyorum ama sanki Timur ve benim ayrılmam onu mutlu etmişti..

 

Bahçenin arkasında öyleye ilerliyordum sadece bir yere de gidemeyeceğim için yürüyüp kafamı sakinleştirmeye çalışıyordum.

 

"Neva," dedi Gencay arkamdan.

 

Neden susmuyordu bu?

 

Başım zaten ağrıyordu.

 

"Sus ve beni takip etmeyi bırak." dedim sert bir şekilde.

 

Burnumda ve beynimde bir sızı hissediyordum. Neyin nesiydi bu?

 

Bugün bizim evde de bayılmıştım.

 

Telefonum çalmaya başladığında cebimden çıkarıp da araya bakmak istemiyordum.

 

Telefon çalmaya başladığında arkamdan gelen Gencay'ın asım sesleri ile olduğum yerde durdum.

 

"Neva, ne yapıyorsunuz orada buraya gelin?" diyen İnci'nin sesi ile arkaya döndüm.

 

"Açma kesin o salak kocandır," dedi Gencay.

 

İnci bana bakıyordu ve hafif ona gülümseyip. Cebimdeki telefonu çıkardım.

 

Telefona baktığımda üst komşumuz zehra teyzenin aradığını gördüm.

 

Bu kadın beni biye arıyordu şimdi.

 

"Neler oluyor?" dedi İnci.

 

O da yanıma gelmişti. Gencay da yanımda dikeliyordu.

 

"Zehra teyze arıyor aç," dedi İnci ve burnumu çekip telefonu kulağıma götürdüm.

 

"Alya kızım neredesin?" diyen telaşlı ses ile ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Zehra teyze bir şey mi oldu?" dedim hemen.

 

"Kızım sizin evden silah sesi geldi," dediği ana sendeledim.

 

Gencay hemen beni tuttu.

 

"Silah sesi mi?" dedim panik dolu bir sesle.

 

"Evet kızım sizin eve geldim şimdi kapıyı çalıyorum ama açan yok, sen evde değil misin seni girerken görmüştüm," dedi.

 

Değildim.

 

Artık değildim.

 

Silah sesi duyulmuştu?

 

"Git şimdi ben sana yarın anlatacağım," sesler kulağımda çınlıyordu.

 

"Özür dilerim," ses kulağımdan gitmiyordu.

 

Telefonu elimde tutamadım. Daha fazla ayakta duramadım.

 

Burnumdan aşağı doğru ılık bir sıvının aktığını hissediyordum.

 

Sesleri artık duyamıyordum.

 

Biri sesleniyordu ama ne söylüyordu bilmiyordum..

 

Tek duyduğum şey birinin ismimi söylemesiydi...

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

"Abi çok kötüydü," Polat'ın sesi ile kalbim atmayı bırakmıştı.

 

Biliyordum, biliyordum kötü olduğunu.

 

Kim kötü olmazdı ki?

 

Ona ağır şeyler söylemiştim.

 

"Sana bunu kabul etmek zorunda değilsin dedim, bir yolunu buluruz dedim," diyen kişi Cihat'tı.

 

"Ala servet arıyor," dedi telefonunu göstererek.

 

Yol mu vardı?

 

Olsaydı ben denemez miydim o yolu.

 

Polat'ın telefonu çalmaya başladığında telefona baktı ve başını kaldırıp tekrar bana baktı.

 

"İnci," dediğinde ayağa kalktım.

 

Sızlayan elim ile yanına doğru gittim.

 

Neva odadan ayrılır ayrılmaz odadaki aynayı kırmıştım.

 

"Aç." dedim.

 

"İnci," diyerek telefonu hoparlöre verdi.

 

"Allqhın cezası herifler ne istediniz lan siz bizden? Ne istedi lan o şerefsiz patronun Neva'dan."

 

Sesi ağlıyor gibiydi.

 

Ne oluyordu?

 

Polat'a baktım.

 

"Sor ne oluyor diye sor?" dedim.

 

"Ne oluyor inci bir sakin ol," dedi Polat.

 

"Ne mi oluyor, senin o patron olacak şerefsiz yüzünden kardeşim ölüyor lan," dedi.

 

Kardeşi?

 

Ölüyor?

 

Cihat anında yanımızda bitti.

 

"Kim ölüyor, nasıl ölüyor inci düzgün anlat şunu," dedi Polat.

 

"Neva," dediği an başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

 

"Ne oldu?" dedi Polat.

 

"Bilmiyorum Polat, bir şey yap, yalvarırım bir şey yapın, telefonla konuşuyordu bir anda yere yığıldı, burnu kanıyor kanaması da dinmiyo." Cümlesi bittiğinde küfür savurdum.

 

"Sizin hasteneye geliyoruz hadi," diye bağırdı.

"Hızlı sür şunu," diye ekledi.

 

"Kim o İnci?" dedi Polat ama ben daha fazla dinlemeyecektim.

 

Odadan bir hışımla çıktım.

 

Hayır, hayır beni bırakamazdı.

 

Şekeri yükselmiştir sadece ciddi bir şey olmadığını biliyorum.

 

Endişelenme Timur.

 

Evden koşturarak çıktım ve aralardan birine doğru koştum.

 

"Anahtar üstünde mi?" diye bağırdım.

 

"Evet," dedi biri ve direk arabaya bindim.

 

"Allah benim belamı versin,"

 

Allah bana ney yapsa haklı.

 

Arabayı direk çalıştırdım ve son hızla arabayı çevirdim.

 

Bu sefer benim yüzümden bu haldeydi.

 

Bu sefer benim yüzümden hayatı tehlikeye girmişti.

 

"Allahın cezası" diyerek direksiyona vurdum.

 

"Geri zekalı, ne diye kabul ediyorsun," diyerek kendime kızıyordum ki ana yola çıktığımı bile fark etmemiştim.

 

Ta ki solumdan hızla gelen arbayı görmem ile direksiyonu ters yöne kırmam bir oldu.

 

Ne yazık ki engel olamamıştım.

 

Kaza yapmama engel olamamıştım.

 

Arabanın takla attığını ve kemiklerimin kırıldığını hissediyordum.

 

Canım yanıyordu, yansındı.

 

Bende onun canını yakmıştım.

 

"Özür dilerim Neva'm" dediğimde gözlerim kapandı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gencay.

Hastaneye geldiğimizde onu direk acile götürmüştüm. İnci oturmuş ağlıyordu ben ise dikilip kalmıştım böyle.

 

 

Burnun kanamasının o kart olduğunu biliyordum. O şerefsiz oğlu şerefsiz kartı kızın beyninin içine koymuştu.

 

Kaç yıldır o kartla orada yaşamız kız.

 

Hastanede sonuçları almasam asla bilemezdim zaten orada olduğunu.

 

 

Şimdi ne olacaktı?

 

Bekleyecek miydim?

 

İnci Timur'un hastanesine gidelim demişti ama ben onu dinlemeyip buraya getirmiştim.

 

Zaten kız onlar yüzünden bu haldeydi.

 

Daha da onu bırakmam. Bırakamazdım.

 

Babama söz vermiştim ama kendimi durduramıyordum. Onu ilk gördüğüm andan beri aklımdan çıkaramıyordum.

 

 

Bu yanlıştı biliyorum ama belkide hayatımda yaptığım en iyi yanlış bu olacak...

 

 

 

 

 

 

 

 

Devam edecek...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet, sezon finali olan bölüm ile karşınızdayım canlarım. Bölümü nasıl buldunuz?

 

Öğrendiğiniz gerçekler isiz şaşırtı mı?

 

Hangi olay sizi en çok şaşırtı?

 

Sizce Akif öldü mü?

 

Timur öldü mü?

 

Yeni sezonda sizi çok şey bekliyor canlarım. Şu son yaşanan olaylar maalesef ki beni çok etkiledi. Her şey kısıtlamdı ve diğer bölümü ne zaman atarım bilmiyorum. Bir daha atabilecek miyim yoksa vpn de mi kapatacaklar bir fikrim yok.

 

 

 

O bölüm gelene kadar benden desteklerinizi esirgemeyin olur mu? ~~~ 🙏🙏

 

Sağlıcakla kalın güzel ailem... ~~~ 🙏🙏🙏

 

Yazarınızdan size çokça kalp.. ~~~ 🙏🫶🏻🫶🏻🫰🫰

 

 

 

 

~~İnstegram: neva20.23

Inkspired: sinem2611

Tiktok: sinemm2611 ~~~

Loading...
0%