Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31. BOĞULMADAN ÖNCEKİ SON ÇIRPINIŞLAR PART 2 (SEZON FİNALİ)

@sinemm2611

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~

 

 

 

🖤

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gencay.

 

İki saattir içiredeydi ve hala bir haber yoktu. İnci ise ağlamaktan gözleri kızarmış bir şekilde Neva'nın girdiği kapıya bakıyordu. Bunların bu kadar yakın olduğunu ve iyi anlaştığını tahmin etmemiştim.

 

"O iyi olacak inci ağlama artık," dedim.

 

Onu da sakinleştirmeliydim. Dışarıdan gerçekten çok kötü görünüyordu.

 

 

"Ama? bir anda yere yığıldı ve burnundan ne kadar kan geldi siz de gördünüz?" dedi ağlayan sesi ile.

 

"Gördüm ama iyi olacak, Neva güçlü biri," dediğimde buna inanıyordum.

 

"Siz Onu tanımıyorsunuz bile, bu şekli konuşarak kesinlikle daha da endişeleniyorum Gencay bey lütfen susun," dedi yüzüme karşı.

 

Sanırım patronu olduğumu unutuyor.

 

"Bak," demiştim ki karşıdan gelen babam ile olduğum yerden hemen doğruldum.

 

"Ben hemen döneceğim, burada bekle," dedim İnci'ye.

 

 

Başını kaldırıp bana baktığını görmüştüm ama ben ona bakamadan babamın yanına doğru ilerledim.

 

İstifini hiç bozmadan olduğu yerde durdu babam. Benim ona gitmemi beklediği için adımlarımı da biraz hızlandırmak zorunda kaldım.

 

Onu kızdırmak istemiyordum.

 

 

Yüz yüze geldiğimizde bana baktı ve sonra İnci'ye baktı.

 

"Hangi belirtiyi gösterdi?" diye sordu.

 

İlk soracağı şey bu muydu?

 

Neva'nın Nasıl olduğunu sorması gerekmiyor muydu?

 

"Burnu kanadı şimdilik," dedim.

 

"Anlıyorum, bir sonraki olmadan o kart'ı almamız lazım," dedi hiç düşünmeden.

 

 

"Neden baba?" diye sordum.

 

Neden sürekli biz bu kartın peşindeydik.

 

"Bunu şimdilik sana söylemem oğlum ama doktor ile konuş onu bizim hasteneye naklettir, ameliyat orada gerçekleşecek," dedi kesin bir dille.

 

"Yapmayacağım."

 

Babamın yüzü anında değişti ve sinirli bir hal aldı.

 

"Ne demek yapmayacağım?" diye sordu sert bir şekilde.

 

"Hafızasını tamamen yitirebilir yada o masada kalabilir, sende duydun doktorun dediğini," dedim sert bir şekilde.

 

Onun zarar görmesini istemiyordum. O bu hayatta zarar görmeyi hak eden en son kişi bile olamazdı. O çok masumdu.

 

Çok fazla..

 

 

"Peki, sen yapmazsan ben yaparım, sen o kart ile ne kadar yaşabileceğini sanıyorsun?"

 

Bir kaç adım daha attı be biz iyice yakınlaştık.

 

"Bir kaç ay? Bir kaç hafta? Ha? Söyle ne kadar yaşayabilir?" dedi sinirli bir şekilde.

 

"Hele o hastalığı yüzünden buraya kadar gelmesi bile bir mucizeymiş, sen kendine gelmelesin hemde bir an öne!" diye beni uyardı.

 

"Sakın o kıza karşı farklı duygular besliyorum deme, bu asla ama asla olmayacak!" dedi sert bir şekilde.

 

Nedem olmayacaktı?

 

Neden olmuyordu?

 

"Ya oldurursam?" demiştim ki arkamızdan gelen ses ile anında o tarafa baktık.

 

"Bok oldurursun!"

 

Bu o değil miydi?

 

"Sana yeğenimin etrafında dolaşma demedim ben?" diyerek yanımıza doğru adımladı.

 

Heh hatırladım bu Neva'nın dayısı Servet Altınsoy'du.

 

"Şimdi beni konuşturtma şurada?" dedi babam kesin bir dille.

 

Bunların aralarında tam olarak ne vardı tam olarak çözemiyordum.

 

 

"Konuş bakalım ne konuşacaksın? Tabi sen genelde boş konuşursun ama," dedi Servet.

 

Babama lafı soktu mu bu adam ben mi yanlış anladım.

 

Babamın sinirlendiğini yüzünden görebiliyordum.

 

"Derhal terk edin burayı, ikinizi de Neva'nın etrafında görmek istemiyorum," dedi sert bir sesle.

 

Servet bey bunu istemekte haklıydı sonuçta onun dayısıydı. Tek akrabası sanırım oydu.

 

Edinebildiğimiz ve benim bildiğim tek akrabası buydu.

 

Birde sümsük oğlu.

 

Hiçde sevmedim kendisini.

 

"Biraz sesinle baş başa konuşalım biz en iyisi hemde senin anladığın dilden Servet."

 

 

Vay be babama bak.

 

Çaktı raconu.

 

"Olur Davut bende her dil vardır, sen hangisi konuşmak istersen?" dedi.

 

Şimdi bir şey diyeceğim olmayacak.

 

Koca, koca adam olmuşlar ama hala birbirine laf atmaktan başka yaptıkları bir şey yok.

 

"Sıkıldım ben ne haliniz varsa görün," diyerek ikisini ardımda bıraktım ve İnci'nin yanına doğru ilerledim.

 

İnci de bana bakıyordu.

 

Ondan baya uzaktık, bizi duymadığına emindim.

 

İlelemeye devam ettiğimde son bir kez arkama baktım ve ikisin de artık burada olmadığını gördüm.

 

Umarım birbirlerini öldürmezlerdi.

 

Bildiğim kadarıyla Servet beyin de izmirde bir çok iş yaptığı adam varmış.

 

Tabi bizim kadar olmasa da onunda orda az lafı geçmiyordu.

 

İllegal olmasa da adam zenginliği ile tanınıyordu zaten.

 

Tabi bir oğlu olduğunu herkesten saklıyordu.

 

Nedeni merak ediyordum.

 

Bir gün sorsam cevap vermesini umut ediyorum. Ve babamla aralarında ne olduğunu da öğrenmeliydim.

 

Bu kadar bilmediğim şeyin olması beni sinirlendiriyordu.

 

İnci'nin tam karşısına geçip oturdum.

 

İnci bana baktı ve sonra tekrar önüne döndü.

 

Sanırım sormayacaktı.

 

Tam dudaklarını aralamıştı ki telefonu çalmaya başladı.

 

Ekrana baktı ve açıp açmamak konusunda çok kararsız bir yüz ifadesi varsı yüzünde.

 

"Alo?" dedi.

 

Bir süre dinledi ve ayağa kalktı.

 

Kötü haber mi?

 

"Ne?" dedi endişeli bir sesle.

 

"Durumu nasıl?" dedi.

 

Ayağa kalkıp onun yanına doğru ilerledim.

 

Birine bir şey olmuştu.

 

"Anladım, maalesef henüz haber yok, sen mi geleceksin buraya?" diye sordu.

 

Pardon? Kim geliyordu buraya?

 

Yoksa kızının babası mı?

 

Polat.

 

Bınlar ne zaman konuşmaya başladı ya?

 

O adam kızını bile kabul edemeyen salağın teki hala konuşacak kadar ne buluyor anlamıyorum.

 

Aklıma gelen şey ile elimi anlıma götürdüm.

 

Of arabanın içindeyken biriyle konuşmuştu onunla mı konuşuyordu bu?

 

"Olur," dedi ve telefonu kapattı.

 

Derin bir nefes verdi ve bana baktı.

 

"Timur kaza yapmış," dedi anında.

 

Kaza mı yapmış?

 

Ne zaman?

 

"Durumu da pek iyi değilmiş, arabadan çıkarılırken bir kaç kırık oluşmuş," dedi üzgün çıkan bir sesle.

 

Niye üzülüyordu anlamıyorum.

 

Arkadaşı da içeri de o Timur için üzülüyor.

 

Bu kadınları hiç bir zaman anlayamayacağım.

 

"Ee.." diye sordum.

 

"Ee mi? Kaza yapmış diyorum ee mi diyorsunuz?" dedi hayretler içerisinde.

 

Başımı salladım ve artık ona bakmayı bırakıp Neva'nın çıkmasını bekliyordum.

 

"Patronum olduğunuz için tek kelime edemiyorum be yazık ki," dedi üzgün bir sesle.

 

Başımı çevirip bir bakış atmıştım ki anında bana bakmayı bıraktı.

 

"Neva?" dedi gülümseyerek.

 

"Neva mı?" dedim.

 

Ne diyor bu ya?

 

Yanımdan koşturarak gitmişti ki kapının açıldığını ve Neva'yı çıkardıklarını gördüm.

 

"Neva güzelim," diye seslendi İnci.

 

Bende bir kaç adım attım ve yanlarında bittim hemen.

 

Neva'nın ayılmıştı.

 

"İyiyim," diyen pürüzlü sesiyle bize bakıyordu.

 

"Konuşturtmayın," dedi hemşire ve bulunduğumuz katın asansörüne doğru ilerlemeye başladılar.

 

"Nereye götürüyorsunuz?" diye sordu İnci.

 

"Odaya alıyoruz," doktor birazdan bilgi verecek size dedi.

 

Neva'ya baktığımda çok bitkin görünüyordu.

 

Gözlerini yarı açık yarı kapalıydı ki bir anda gözlerini açtı.

 

"Babam!" dedi bir anda.

 

"Durdurun, İnci babam," dedi.

 

Babası mı?

 

Ne oluyordu anlamadım.

 

"Hanım efendi lütfen yatın," dedi başındaki hemşire.

 

"Olmaz inci babam, bir şey inci," dedi ağlamaklı çıkan sesi ile.

 

"Ne oldu babana Neva?" diye bağırdı.

 

Sahiden ne olmuştu?

 

Sadece bugün takip ettirmemiştim.

 

"İnci ara lütfen," diye bağırdı ve Asansöre bindiler.

 

Asansör direk kapandı zaten yüzümüze.

 

"Arayayım mı?" dedi İnci kısık sesli bir şekilde.

 

Neler olduğunu anlamadığımız için birbirimize baktık.

 

"Neden öyle söyledi," diye sordum.

 

"Bayılmadan önce biriyle konuşuyordu sanki değil mi?" dediğinde düşündüm ve başımı salladım.

 

"Evet öyleydi," dedim.

 

"Bekle bakalım," dedi ve eline telefonunu aldı.

 

"Kimi arayacaksın?" diye sordum.

 

"Akif amcayı," dediğinde başımı salladım.

 

Telefonu kulağına götürdüğünde ona bakıyordum.

 

Yanından ayrılıp neler olduğuna bakmam gerekiyordu ama babamda buradaydı.

 

Neler olduğuna bakmam şu an için imkansız gibi bir şeydi.

 

"Açmıyor," diyen İncinin sesiyle ona baktım.

 

"Neden açmıyor?" diye sordu endişeli bir sesle.

 

"Bilemiyorum," dediğimde telefona baktı.

 

"Kimi aramalıyım bilmiyorum," dedi çaresiz çıkan bir sesle.

 

Tam bir şey diyecektim ki babam ve servet beyin karşımda belirmesi bir oldu.

 

"Neva nerede?" dedi servet bey.

 

"Siz kimsiniz?" diye sordu İnci.

 

"Neva nerede?" diye tekrar sordu servet.

 

"Siz kimsiniz beyfendi?" diye tersledi inci.

 

"Dayısı." dediği an gözlerimi belerterek ona baktım.

 

İnci de bir anda öksürdü.

 

"Ne?" dedi şaşkın bir şekilde.

 

"Bende kuzeni," diyen sese doğru döndüğümde servetin arkasında duran Barlas'a baktım.

 

Demek ki artık kendileri ifşa etmeyi seçtiler.

 

Bu iyi bir fikir miydi peki? Orası kafamda soru işaretleri ile doluydu.

 

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? dedi bir anda inci.

 

Bunun sesi bu kadar gür müydü ya?

 

"Neva'nın bir dayısı yok, hem olsaydı ben bilirdim," dediğinde gözlerimi ondan çekmemiştim.

 

Nereden bilecektin acaba?

 

Ben bile yeni öğrendim.

 

"Seninle bunu tartışmayacağım," dedi Servet ve arkasına döndü.

 

"Çıkaralım onu buradan," dediğinde Barlas'a bakıyordu.

 

Babamla göz göze geldik.

 

Ne yani şimdi onlar mı bakacaktı Neva'ya?

 

Bende ne güzel bizim eve götürürüm diyordum. "Tüh.." dediğimde herkes bana baktı.

 

"Anlayamadım?" Diye sordu Barlas.

 

"Yok bir şey," diyerek ondan çektim bakışlarımı.

 

"Siz kimi çıkarıyorsunuz ya, onun bir babası var, siz onu sahipsiz mi sandınız," diye hemen atladı İnci konuya. Vay canına,sevdim bu kızı ben.

 

 

"Yok artık onun babası, ben varım." dedi Servet.

 

"Ha, siz mi? Sizden önce ben varım be, gidin buradan," dedi İnci.

 

Sanırım birazdan kavga çıkacaktı.

 

Ah nerede benim çekirdeğim arabada unuttum sanırım.

 

"Şuan burası kavga etmek için veya tartışmak için iyi bir ortam değil, sakin olun," dedi Barlas.

 

"Bak inci," dediğinde İnci anında ona baktı.

 

"Sen Timur'un koruması değil miydin?" diye sordu şüpheli bakışlar ile.

 

Akıllı kız, gözünden de hiç bir şey kaçmıyor.

 

"Öyleydim, şu an bunu açıklayamam, ama bana güven, Neva'nın buradan çıkması gerekiyor daha güvenli bir hastene olması lazım," dediğinde İnci ona bakıyordu.

 

"Güzel şaka kamera nerede?" dediğinde etrafına baktı.

 

İnanmakta güçlük çekiyordu yada gerçekten bir dayısı olmasını beklemiyordu.

 

Akif denen adam ne diye kandırdı kim bilir bunları.

 

Neva'nın hem dayısı hemde teyzesi vardı.

 

Teyzesi evli değildi, harika bir kadın olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Neva'nın ona çekmesi ne kadarda güzel.

 

İkisinin de güzelliği aynı.

 

Annesini canlı olarak göremesem de teyzesine görebilmiştim.

 

Babam araştırmamamı söylesede ben Neva'nın her şeyini araştırdım. Hastalığından tut aile üyelerine kadar.

 

Belli mi olur belki de bir gün lazım olurdu.

 

Barlas'ın bakışlarını üstümde hissetmeye başladığımda daldığım yerden çıktım.

 

"Yani şimdi ben doğru mu anladım? Neva'nın bir dayısı var öyle mi?" diyen İnci'ydi.

 

"Evet, ama şu an artık gitmeliyiz, Neva'nın ameliyat olmadı lazım," dedi Servet.

 

Demek babam her şeyi anlatmıştı.

 

İyi de Neva hiç bir şey bilmiyordu ki nasıl ikna edeceklerdi onu?

 

Üstelik ucunda her şeyi unutmakta var. O şerefsiz olacak babası kılıklı herif beyninin hafıza bölümüne yerleştirmeseydi o kartı belkide unutmak zorunda kalmayacaktı.

 

"Ne ameliyatı?" diye sordu İnci.

 

"Beynindeki kart alınması gerekiyor," dedi Barlas.

 

Demek bu da biliyordu. Hastanede yatarken nasıl öğrendi bunları anlayamıyordum. Üstelik halada hasta görüyordu kaçırılma olayında baya darbe aldığını sanıyordum nasıl hemen toparladı anlamıyorum.

 

"Ne kartı?" dedi İnci. Panik dolu bir sesle sorması gözümdende kaçmamıştı.

 

"Bir çeşit bellek gibi düşünün," diyen sese döndük.

 

"Merhaba, ben Neva'nın doktoru," dediğinde ona bakıyordum.

 

Bu Neva'nın bakıldığı doktor değil miydi ya?

 

"Siz Neva'nın nesi?" dedi şaşkınlık ile İnci.

 

"Neva hanım hastaneme gelip unutkanlık ile ilgili problemi olduğunu söylemişti dolasıyla bende tüm testleri yapmıştım ve bunu Neva' hanıma açıklamıştım da," dedi doktor.

 

"Nasıl yani?" diye sordu İnci.

 

"Dolasıyla uzun lafın kısası Neva hanımın acilin ameliyata girmesi gerek. Durumu daha da kötüleşmeden," dedi.

 

İnc'ye baktığımda gözleri dolmuştu.

 

"Demek sürekli bu yüzden unutuyordu, Kim? Neden koymuş? kart mıdır her ne zıkkımsa," dedi İnci.

 

 

"Bunu bilmiyorum," dedi doktor düşünceli bir sesle.

 

Bunu biz hariç kimse bilmiyordu.

 

"Ameliyat olursa ne olacak?" diye sordu Barlas.

 

"Hafıza kaybı," dedi anında doktor.

 

İşime gelen bir konu olduğu için pür dikkat doktoru izledim. Neva'nın unutması demek Timur yok demektir. Bundan güzel haber mi var.

 

"Nasıl hafıza kaybı? Geçici değil mi?" diye soran kişi İnci'ydi. Galiba tahmin ettiğimden daha çok seviyordu Neva'yı bu kız.

 

 

"Bunun için maalesef net bir şey söylemiyorum hanım efendi," diyen doktora odaklandım.

 

"Ne deme_" İnci'nin sözü havada kaldı.

 

"Yapın hemen, ne gerekiyorsa," dedi Servet.

 

"Sen kafayı mı yedin be adam," diyerek servetin üstüne yürüdü inci.

 

"Karışmayın işime," dedi sert bir şekilde.

 

Sonradan görme dayı? Ne kadarda iğrenç.

 

"Karışma mı dedin sen bana," diye atıldı inci.

 

Durmak istemiyordum ama maalesef ki durmam gerekiyordu. Şu an için maalesef ki şu mendeburlar söz sahibiydi.

 

Bakışlarımız anında Barlas ike kesişti. Beni araştırdığını biliyordum. Adım kadarda emindim.

 

Nedendir bilmiyorum ama gözlerinden Neva'dan uzak dur dermiş gibi baktığını düşünüyordum. Umarım yanılıyorumdur.

 

Çünkü Neva'yı bırakmayı düşünmüyorum. Hemede hiç...

 

 

 

 

 

 

Cihat.

 

Hastaneye geldiğimde nasıl korktuğumu bilmiyordum. Timur'un kaza yaptığını ve bu hastaneye geldiğini öğrendiğim an kan beynime sıçramıştı.

 

 

Ondan büyük olmama rağmen sözümü dinlememiş ve Neva'dan ayrılıyordu.

 

Üstelik birde..

 

"Timur Kandemirin yakınlar," diyen hemşire olarak tahmin ettiğim kadın sesi ile başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Evet benim," diyerek ayağa kalkıp yanına doğru ilerledim.

 

"Timur bey ameliyattan çıktı ben onu haber vermek için gelmiştim," dedi.

 

"Durumu nasıl?" diye sordum hemen.

 

"Durumu şimdilik stabil, birazdan çıkacak size tekrar bilgi vermeye geleceğim ama şimdilik tekrar gitmem gerek," dedi hemşire.

 

"Bir dakika," diye arkasından seslenmeme gerek bile kalmadan gözümün önünden kayboldu.

 

Ameliyathane yazısının olduğu yere geri girdi.

 

Diğerlerine haber vermelimiyim yoksa vermemek daha mı iyi olur bilmiyordum.

 

"Ailesine haber vermemiz gerek," dedi Polat.

 

"Emin değilim Polat," dedim.

 

Gerçektende emin değildim. Henüz tam olarak iyi olup olmadığını bilmiyordum. Bu yüzden kimseye bir şey belli edemezdim şu an.

 

"Neva dan bir haber var mı?" diye sordum.

 

"Adamım hastaneye ulaşmak üzeredir haber bekliyorum," dedi Polat.

 

Başımı salladım ve ona arkamı dönerek koridorun çıkışına doğru ilerledim. Biraz hava almak benim için çok iyi olacaktı..

 

 

 

Barlas.

 

Bakışlarımı tavanda tutmaya devam ederken Neva'nın uyandığına dair bir kaç mırıltı sesi duyunca ayağa kalktım.

 

"Uyanıyor," diyen İnci'ye baktım.

 

"Sen söylemesen ben anlayamazdım zaten," diyen Gencay'a ters ters baktım.

 

Girmemesini söylemem rağmen içeri girmişti. Birde her lafa atlaması beni çileden çıkarmasına neden oluyordu.

 

Bakışları beni buldu ve gülümsedi.

 

Ya sabır..

 

"Baba.."

 

Neva'nın sesine odaklandım. Uyanır uyanmaz ilk kelimesi baba mıydı ya? Neyse henüz bizi bilmiyordu sorun değil.

 

"İnci?" dedi ve ona baktı.

 

"Güzelim," İnci'nin sesiyle Neva ona bakmaya devam etmişti ki son anda bizi fark etti.

 

"Onlar?" dedi düşünceli bir sesle.

 

Onlar mı?

 

Ben onun için onlar mıydım? Alındım..

 

"Ne oldu bana?" dedi bir anda.

 

Eyvah ki ne eyvah.

 

Yoksa bu ameliyat olmadan mı unuttu her şeyi? Yok canım unutmamıştır?

 

"Hatırla_" İnci'nin sözü kapının bir anda açılması ile yarım kaldı.

 

"Merhaba Neva hanım," diyerek doktor içeri girdi.

 

Neva başını kaldırdı ve ona baktı.

 

Bir şey söylemeden sadece onu izledi.

 

"Nasılsınız?" diye sordu doktor.

 

"İyiyim de ben neden buradayım?" dedi Neva.

 

 

Durum sandığımdan daha da ciddiymiş. Tamamen olanları mı unuttu bu kız.

 

Hasteneye geldiğini de mi hatırlamıyor.

 

"Kafede şey oldu canım bayıldın, hatırlamadın mı?" diye sordu İnci.

 

Neva ona baktı ve bir kaç saniye sonra hatırlamış olmalıki başını salladı.

 

"Hatırladım," dedi.

 

"Babam? Babamı aradın mı inci?" dedi telaşlı çıkan bir sesle Neva.

 

"Aradım ama," dedi İnci.

 

Ulaşamıyordu değil mi?

Bende bulamıyordum şu an onu.

 

"Aması ne inci?" dedi Neva.

 

"Ulaşamıyorum," dedi direkt olarak.

 

"Peki silah sesi?" diye sordu Neva.

 

Silah sesi mi?

 

Ne silahı?

 

"Aradım baban evde değil sanırım kapıyı açmıyor," dedi İnci.

 

En son evdeydi benim bildiğim kadarıyla burada neler oluyordu Allah aşkına.

 

"Evdeydi, yani ben.." dedi Neva ve ağlamaya başladı.

 

"Ağlamayın Neva hanım, sağlığınız için bu iyi değil," diyen doktorun sesiydi.

 

"Babam?" dedi Neva ve ağlamaya devam etti.

 

"Ağlama?" dedim.

 

Sulu gözleri anında beni buldu.

 

"Ben bulacağım babanı, sen yeter ki ağlama," dedim.

 

"Barlas?" dedi. Gülümseyerek ona bakmaya devam ettim.

 

"Timur mu yolladı seni?" diye sordu ve gözlerindeki yaşları sildi.

 

"Hayır," derim net çıkan bir sesle.

 

Onun koruması değildim artık. Bu oyuna bir son vermek zorundaydım zaten. Tamam harbi adamdı ama bana da birinin emri altında durmak sıkmıştı.

 

Onlara ulaşabilmek için Ahmet beyden başlamıştım birde koruma olmaya.

 

"Neden buradasın o zaman?" diye sordu Neva.

 

Sesinde ve gözlerinden de anladığım kadarıyla neden burada olduğumu merak ediyordu.

 

"Teşşekür edemediğim için geldin değil mi? Özür dilerim Barlas, seni o halde bıraktım," dedi Neva üzgün çıkan sesi ile.

 

"Onun için de gelmedim," dedim.

 

Kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"Bence şu an söylemeyin, en azından ameliyattan çıksın bir," dedi doktor. Doktorun sesi ile Neva ona döndü.

 

"Ne ameliyatı?" diye sordu Neva.

 

Evet gelde anlat hadi her şeyi.

 

"Beni hatırladınız değil mi?" diye sordu doktor.

 

Neva başını belli belirsiz salladı.

 

"Neva, beyninde bir kart varmış ve hemen ameliyat olman gerekiyormuş, ve buda yetmezmiş gibi nur topu gibi bir dayın birde kuzenin var," dedi anında inci.

 

İnci'ye ters ters baktım.

 

Doktor söyleme diyor bu kız dan diye söylüyor.

 

"Kart mu?" dedi Neva.

 

Bir dakika ya onaca şeyin içinde karta mı taktı bu kız?

 

"Bir dakika, ne?" dedi hemen.

 

Hele şükür asıl konuya gelmiştik.

 

"Evet ahada kuzenin bu," diyerek beni gösterdi İnci.

 

Neva bir bana baktı birde İnci'ye.

 

"Barlas benim kuzenim?" dedi ve parmağı ile de kendini gösteriyordu Neva.

 

"Evet, dayında dışarıda," dedi.

 

"Dayım mı?" dedi Bana bakarak.

 

"Şakaysa hiç güzel bir şaka değil, babam yok, Timur yok zaten şu an şaka kaldıracak durumda hiç değilim İnci," dedi Neva.

 

"Doğru," demiştim ki tüm gözler bana çevrildi.

 

"Yani şey," diyerek Neva'dan çekmedim bakışlarımı.

 

Nasıl çekecektim ki Halam'ın kopyasıydı bu kız.

 

"Ney?" diye sordu Gencay.

 

Ona sert bir şekilde baktım yine ve bu sefer az öncekinden de sert bakmıştım.

 

Sinirlerimle oynuyordu benim.

 

"Neva bak, nasıl anlatacağım bilmiyorum ama İnci'nin söylediği her şey doğru, biz kuzeniz," dedim.

 

Neva anında kaşlarını kaldırdı.

 

"Sen ve ben kuzeniz," dedi.

 

"Annemin kardeşi mi varmış?" dedi düşünceli bir sesle.

 

"Yoktu, yani ben?" dedi ama sözlerinin devamını getiremiyordu. Çünkü hatırlamıyordu ki halamı bile hatırlamadığına emindim.

 

 

"Babamı bulun bana, Timur'un yanına gideceğim, ona soracağım o bilir bunu," dediğinde yataktan kalkıyordu ki durdu.

 

"Ona nasıl gideceğim, bana git demişti," dedi ve yatağa geri çöktü.

 

"Allahım ben neyin içine düştüm böyle?" dedi ve ağlamaya başladı.

 

"Canım benim," diyerek İnci yanına doğru ilerledi.

 

"Sen söyle inci? Ne yapayım ben?" dedi.

 

Onun için her şeyin çok zor olduğunu biliyorum. Bizi öğrenmişti ve asıl konuyu bile bilmiyordu daha.

 

Tamamen unutabilirdi hatta Timur'u bile unutabilirdi. Bunu istediğini de hiç sanmıyorum. İkisinin de birbirini gerçekten sevdiğini biliyordum. Özelliklede Timur'un Neva'yı çok sevdiğini öğrenmiştim.

 

Onun için her şeyden vazgeçmişti. Lider olmaktan bile vazgeçmişti.

 

İnci Neva'ya sarıldı.

 

Gencay ve bende onları izledik. Neva gerçekten çok fazla ağlıyordu. Doktor büle onu yalnız bırakmak için odadan çıkmıştı.

 

Şimdi ne yapacaktım.

 

Şimdi ne yapacaktı Neva?...

 

 

 

Tamı tamına iki saattir ağlıyordu ve bende burada dikelmiş aplaması geçsin diye bekliyordum.

 

"Yeter artık, ağlama," dedi İnci.

 

Neva yorgun gözlerini kaldırmadı bile yorulduğunun o da farkındaydı.

 

"Uyumak istiyorum ," dedi.

 

"Evet, bu iyi bir fikir kesinlikle uyumalısın," dedi İnci.

 

Bencede bu çok iyi bir fikirdi. Sürekli ağlaması beni üzüyordu. Uyuması ağlamasından daha iyidir.

 

"Tamam çıkın odamdan," dedi Neva.

 

Başımı kaldırıp ona baktım.

 

Bizi kovmuş muydu yoksa ben mi yanlış anladım.

 

"Bende mi?" diye sordu İnci.

 

İşte o zaman kovduğunu anladım.

 

"Özür dilerim, biraz düşünmeye ihtiyacım var İnci lütfen," dedi yorgun gözlerle bakarak.

 

İnci istemesede başını sallamak zorunda kaldı. Gencay çoktan kapıya varmıştı.

 

İnci de yanından ayrıldı ve bana baktı.

 

"Çıkalım," dedi.

 

Çıkmak iyi bir fikir değildi ama gerçektende dinlenmeye ve öğrendiklerini hazmetmeye ihtiyacı vardı.

 

Üstelik daha babasının o olmadığını bile söyleyemedim.

 

Neva bize bakmadı ve anında gözlerini kapattı. Bende ona daha fazla bakmadan sessizce odadan çıktım.

 

 

"Neler oldu? O iyi mi?" dedi babam.

 

Başımı salladım.

 

"Pek sayılmaz," dedim.

 

"İyi nasıl olacak ben bile bilmiyorsam siz hiç bilemezsiniz, şimdi rahat bırakın kızı uyusun biraz," dedi İnci.

 

Evet uyuması onun için daha iyiydi.

 

Belki böylelikle beyni dinlenirdi.

 

"Gel biz biraz çıkalım," dedi babam. İstemesemde başımı salladım.

 

 

Onu burada tek bırakmak istemiyordum. Bakışlarımı İnci'ye çevirdiğimde onun oturduğunu gördüm. Bekleyecekti burada.

 

Gülümseyerek önüme döndüm. Gerçekten de Neva'nın gerçek dostu İnci'ydi.

Neva en azından dost konusunda şanslıydı.

 

 

"Ne düşünüyorsun?" diyen babamın sesiyle ona döndüm.

 

 

"Bilmiyorum," dedim kararsız çıkan bir sesle.

 

Ne düşüneceğimi bende bilmiyordum.

 

"Hepsini nasıl söyleyeceğiz, kuzeniz demem ile ağlama başkadı, baban olan adam senin baban değil nasıl diyeceğiz?" diye sordum.

 

Babam da düşünceliydi.

 

"Bilemiyorum evlat, inan ki bende bilmiyorum," dedi.

 

Bunu kim bilebilirdi ki.

 

Kim bilecekti.

 

Ona her şeyi nasıl anlatacaktım? Nasıl anlatmalıydım?

 

Düşünmeyi bırakıp cebimdeki sigarayı çıkarıp içmeye başkadım.

 

 

"Sana içme şu zıkkımı diyorum hala içiyorsun?" Babamın sözleri bitmişti ama ona bakmamıştım.

 

Zaten sinirlerim bozuktu birde bana içme diyordu. İçmezsem ben nasıl rahatlayacaktım?

 

Sigara sayesinde belki biraz olsun düşünmeyi bırakırdım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

 

"Neden hala uyuyor?" dedi biri.

 

Bu kimdi.

 

Ses neden tanıdık geliyordu?

 

"Doktor dedi ya çok ağladığı için uyuması normal diye, kaç saat ağladı sende gördün," dedi.

 

Bu inciydi sesinden anlamıştım.

 

Gözlerimi yavaş bir şekilde açtım ve bembeyaz bir tavan ile karşılaştım.

 

"Uyanmış bakın," dedi Gencay.

 

Bunu sesinden anlamıştım.

 

Gözlerimi yavaş bir şekilde açtığımda ilk olarak ışığa alışamamıştım. Bir kaç kez daha kırpıştırdım ve tamamen gözlerim ışığa alışınca gözlerimle odayı taradım.

 

"Ne oldu bana?" diyerek kısık bir sesle sordum.

 

"Hastanedesin canım ama?" dediğinde bana değilde diğerlerine bakıyordu.

 

Diğerleri mi?

 

Bir dakika Barlas'ın ne işi var burada?

 

"Sen neden buradasın? Yoksa Timur mu yolladı seni?" dedim sakince.

 

Üçü birden birbirine bakınca neler olduğunu anlayamamıştım.

 

"Neler oluyor?"diye sordum.

 

"Neden birbirinize bakıyorsunuz?" keskin bakışlarım Barlası buldu.

 

"Söylesene Timur mu yolladı seni buraya?" diye sordum. Sinirlenmeye başlıyordum artık. Üçüde şu an konuşmuyordu.

 

"Çıldırtmayın beni! Neler oluyor burada? Siz niye toplandınız başıma?" diyerek ardı ardına soruları soraladım.

 

"Hatırlamıyor.." dedi Barlas.

 

"Neyi hatırlıyorum?" dedim.

 

"Onu," dedi Gencay ve kahkaha attı.

 

"Ne?" demiştim ki, "Yok bir şey canım, şeyden buradasın," dedi İnci ve nasıl söyleyeceğini mi düşüyordu bu kız?

 

"Neden?" dedim sakince.

 

"Ameliyat olacaksın." diye sert bir ses duydum.

 

Bakışlarım kapıdan giren adama takıldı.

 

Ne ameliyatı?

 

Kimdi bu adam?

 

Neden buradaydı?

 

"Kapı çalma adeti diye bir şey var," dedi Gencay.

 

"Sanane çoçuk," dedi adam.

 

"Neyse," dedi Gencay ve bana baktı.

 

"Ben dışarıda olacağım bir şeye ihtiyacın olursa seslenmen yeterli" dedi ve gülümseyerek odadan çıktı.

 

Ben şaşkın bir şekilde üçüne bakıyordum.

 

"Biz gidelim," dedi Barlas.

 

"Siz derken?" diye sordum.

 

"Sen yat uyu tekrar tamam mı," diyerek arkasındaki adamı çekiştirip odadan çıktılar.

 

"İnci?" dedim düşünceli bir şekilde.

 

"Barlas neden buradaydı? O adam da kimdi?" diye sordum.

 

"O adam kim bilmiyorum Barlasta buradaydı bende anlamadım," dedi panik dolu bir sesle.

 

Neden panik yapıyordu?

 

"Sorun ne? Sen iyi misin?" diye sordum.

 

"En son ne olduğunu hatırlıyor musun?" diye sordu.

 

"Evet," diyerek ona baktım.

 

Her şeyi hatırlıyordum niye durduk yere bana bunu soruyordu ki?

 

"Ne oldu?" diye sordu.

 

"Ben şeydeydim.." diyerek içimden düşündüm.

 

Ne olmuştu sahiden en son?

 

"Aklıma Timur ile tartıştığımız geldi ve anında İnci'ye baktım.

 

"Ben Timur ile kavga ettim," dedim.

 

"Evet doğru sonra?" dedi. Sonra mı? Sonra ne olmuştu tam hatırlamıyorum ki.

 

Hafızamı biraz daha zorlasam belki bulurdum.

 

"Hatırlamıyorum," dedim üzgün bir şekilde.

 

"Tamam canım, sorun yok sen uzan söyle," dedi be beni yatağa geri yatırdı.

 

Ne zaman o yataktan ayrıldım hiç bilmiyordum.

 

"Ben Timur'u aramalıyım, benimle kavga etmişti, boşanacağız dedi İnci," dedim ağlamaklı çıkan bir sesle.

 

 

"Ben onu seviyorum İnci," diyerek ağlamaya başladım.

 

"O da beni seviyor değil mi? Baksana Barlası arkamdan yollamış," dedim.

 

Dedim ama bu doğru muydu? Timur beni gerçekten seviyor muydu?

 

"Güzelim düşünme şimdi Timur'u hadi sen gözlerini kapat," dedi bana.

 

İyide benim uykum yoktu ki?

 

"Uykum yok," dedim direkt.

 

"Var, vardır yani," dedi.

 

"Hadi beni dinle ve kapat o gözleri bakiyim," dedi çoçuk avutur gibi.

 

"Çoçuk değilim ben," dedim gülerek.

 

Benim gülümsediğimi görünce öylece bana baktı. Garip bakıyordu bana ona neden öyle baktığını sorsam mi ki acaba?

 

"Uyu güzelim," diyerek eliyle gözlerimi geri kapattı.

 

Ama ben uyumak istemiyordum. Ben sadece Timur'u yanımda istiyordum.

 

Bir kaç dakika hiç ses çıkmadı ve ben İnci'nin çıkmasını bekledim. Çıkacaktı çünkü bunu hal ve haraketleri ele vermişti. Bir kaç saniye sonra adım sesleri duydum ve ardından kapının açılma sesini duydum.

 

Kapı tekrar geri kapandı ve anında gözlerimi açtım.

 

"Uykum yok diyorum beni anlamıyor," diyerek yataktan kalkmaya karar vermiştim. Ayağıma bir şeyler geçirip adımlarımı kapıya doğru yönelttim.

 

"Neler oluyor böyle? Bu kadar çabuk unutması normal mi?" dedi inci.

 

Sesi ile durdum. Unutmuş muydum? Neyi unutmuştum ben?

 

"Bilmiyorum ben doktoru bulmaya gidiyorum," dedi Barlas.

 

Barlas'ın ne işi vardı burada?

 

Neden doktor ile konuşmaya gidiyordu?

 

"O ne olacak?" diye sordu inci.

 

"Timur'dan bahsediyor, ameliyat olmadan gidemez değil mi?" dedi İnci.

 

"Ameliyat mı?" diyerek fısıldadım.

 

"Tam tahmin ettiğim gibi," diye bir ses duydum bu sesin kime ait olduğunu buradan kavramamıştım.

 

Çok kalın bir sesti ve ben kim bu adam bilememiştim. Az önceki adam değildi bunu biliyordum.

 

Peki bu adam kimdi?

 

"Bunu burada konuşmayalım gelin şöyle," diyen kişi kesinlikle Gencay'dan başkası değildi.

 

"Kesinlikle gelin şöyle," dedi İnci.

 

Sesler gittikçe kesilmeye başladığın da kapının kolunu yavaş bir şekilde çevirdim ve kafamı dışarı çıkardım.

 

Sağa sola baktığımda onları göremedim bir kaç kişiyi gördüm sadece. Odadan çıkma kararı almıştım.

 

Madem onlar bana bir şey anlatmıyordu bende anlatacak birini biliyorum zaten.

 

Timur'a gitmekiydim hemde hemen gitmeliydim. Ne olursa olsun ondan boşanmayacağımı söylemek zorundayım.

 

"Üstelik bu olanları ona anlatmalıyım," diyerek fısıldadım.

 

O bana ne olduğunu bilir o bana anlatır.

 

Koridordan tamamen ayrıldığımda arkama bakmadan hızlı bür şekilde yürüdüm. Koşmak istiyordum ama hastanenin içinde koşmanın doğru olmayacağını bildiğim için hızlı bir şekilde ilerleyebildim sadece..

 

 

Ayaklarıma kara sular inmek üzereydi neredeydi bu çıkış? Etrafıma bakınmaya devam ettim. Bir kaç insanın kapıdan çıktığını gördüm ve sanırım çıkış buydu. Etrafda çıkış yazısını da göremiyordum ama neyse yürü bakalım Neva.

 

Bir kaç adım atmıştım ki arkamdan gelen ses ile olduğum yerde durdum.

 

"Neva hanım," diyen sese başımı çevirip baktım.

 

"Merhaba ben Gencay beyin koruması, siz nereye gidiyorsunuz öyle?" diye sorarak yanıma doğru adımladı.

 

"Merhaba, ben şey onalara bakacaktım, odada değillerdi de," dedim.

 

"Anladım ama orası çıkış efendim Gencay beyler bu tarafta," diyerek tam arkasını gösterdi .

 

"Buyurun size eşlik edeyim," dedi ve ben ne yapacağımı düşündüm.

 

Ben şu an onların yanına gitmek istemiyordum. Şu an hu hastaneden çıkıp Timur'un yanına gitmek istiyordum.

 

Adamın bana tamamen gaklaşmasına izin vermeden bir anda ona sırtımı dönerek koşamaya başkadım.

 

"Sikerim hastane kuralı," diyerek koştum. Arkamdan adamın bana seslendiğini duymuştum ama ondan baya uzaklaşınca çıkışta olduğumu farka ettim.

 

Başımı kaldırıp etrafa baktım. Nereye güdecektim ben şimdi. Timur neredeydi?

 

 

"Neva hanım," diyen ses ile soluğum kesildi.

 

"Sikeyim ama artık," diyerek arkamı döndüm.

 

Adam bana bakıyordu beni yakalamıştı. Ona bakmayı bırakıp tam arkama dönmüştüm ki iki tane takım elbiseli adam tam karşımda duruyordu.

 

"Sizde kimsiniz," diye sordum.

 

"Çekilin önümden," dedim.

 

"Neva hanım Gencay bey buraya geliyor, hastaneden çıkamazsınız," dedi arkamdaki diğer adam.

 

"Onlarda benim arkadaşlarım, yani kaçmaya kalkışırsanız sizi durduracaklar," dedi.

 

Şimdi ayvayı yemiştim işte.

 

Bu adamlar yüzünden şu an Timur'un yanına gidemiyordum.

 

Arkamı yavaş bir şekilde döndüm ve o adama baktım. Kaşlarımı da çatmayı ihmal etmemiştim.

 

"Çekilin önümden gideceğim ben," dedim sert bir şekilde.

 

"Üzgünüm efendim, hastanede kalmanız gerekiyor," diyen adamın cümlesi ile güldüm.

 

"Buna siz mi karar veriyorsunuz? Kaç yaşında kadınım ben, kendi kararlarımı verebilecek yaştayım. Derhal açın yolumu yoksa sizi şikayet ederim," dedim anında.

 

"Neva," diyen ses ile bakışlarım kapıdan çıkan İnci'ye kaydı .

 

Gelmişti işte.

 

Sadece inci değildi Barlas, iki tane adam, Gencay hepsi birlikte kapıdan çıkmıştı.

 

 

"Güzelim sen hastasın nereye gidiyorsun böyle?" dedi inci.

 

"Timur'u göreceğim," dedim.

 

"Çek adamlarını ayağım altından," dedim Gencay'a bakarak. Gencay bana bakıyordu.

 

"Çekemem," dedi anında.

 

"Çekemez güzelim çünkü bu halde hiç bir yere gidemezsin, gitmene de izin veremem," dedi İnci.

 

 

"Ama inci," dediğimde sesim çaresiz bir şekilde çıkmıştı.

 

"Ben gitmeliyim," dediğimde yer ayağımın altından kayar gibi olunca tutunacak yer aradım. Bulamayınca yere kapaklandım.

 

"Neva!" diye çığlık attı inci.

 

Sesi yüzünden neredeyse beynim çatlıyordu. Sesi o kadar yüksek çıkmıştı beynimde bir şeylerin bu sesi kaldıramadığını söylüyordu.

 

"Timur," dedim ve daha fazla dayanamayarak gözlerimi karanlığa teslim ettim...

 

 

 

 

 

 

 

İnci.

 

 

Bakışlarım melek gibi uyuyan Nevada takılı kalmıştı. Şu an baya güzel uyuyordu. Hatta tam 24 saattir uyuyordu. Doktor uyuması gerektiğini ve beyninin dinlendiğini söylemişti. Kimsede dün olanlar yüzünden konuşmuyordu. Bir nevi herkes kendini suçluyordu. Bende onlardan çok farksız değildim. Bende kendimi suçluyordum. Bir anda yere yığılması ve kendinden geçmiş olması beni panikletmişti.

 

Doktor her leyin yolunda olduğunu söylesede hiç bir şey yolunda değildi.

 

Dün bayıldıktan sonra eve gitmek zorunda kalmıştım. Başında Barlas beklemişti. Güya kuzeni olan Barlas.

 

Ne düşüneceğimi yada kimden akıl alacağımı bilmiyordum. Polat demezsin iki kez aramıştı ve bende açmamıştım.

 

"Hep böyle mi olacak?" diyen Gencay'ın sesi ile daldığım yerden ayrıldım.

 

"Nasıl?" demiş bulundum.

 

"Uyuyacak mı? Yada ne bileyim bayılacak kı böyle?" dedi düşünceli bir sesle.

 

"Ameliyat olunca düzelir," dedim.

 

Dedim ama dediğime ben bile inanamıyordum. Çünkü Neva'yı ilk kez bu kadar kötü görmüştüm. Tamam çok fazla umuyordu ama hiç bir şey dünkü unutttukları kadar değildi.

 

 

Resmen Barlasın kuzenim dediği yerleri unutmuştu.

 

"Çok unutuyordu hep ama ben normaldir diye düşünmüştüm," dedim düşünceli çıkan bir sesle.

 

"Yani ben bu kadar kötü olabileceğini tahmin etmemiştim," diye fısıldadım. Sonlara doğru da sesim kısılmıştı.

 

 

"Kendini mi suçluyorsun inci?" Diye soran Gencay'a baktım.

 

"Bilmem? Sen suçlamıyor musun?" diye sormuş bulundum.

 

Bana bir kaç saniye öylece baktı sadece. Ağzından tek kelime çıkmamıştı.

 

"Suçlamıyorum, sadece dündü olanlardan kendimi sorumlu tutuyorum," dediğinde ondandan çekmedim bakışlarımı.

 

"Sizin korumalarınızın burada ne işi vardı?" diye sordum. Dün fırsat bulup soramamıştım.

 

"Tedbir," dedi anında.

 

"Neyin tedbiri?"

 

Kapının açılması ile bakışlarım kapıya kaydı.

 

"Uyandı mı?" diye sordu Barlas.

 

Başımı sağa sola salladım. "Uyanmadı, sanırım bugün de uyanmayacak," dedim umutsuz bir şekilde .

 

"Timur'a gitmesine engel olmak sorundayız, yani en azından ameliyat olana kadar," dedim.

 

"Haklısın," dedi Gencay. Ona baktığımda bana bakıyordu. Ondan bakışlarımı çekip Barlas'a çevirdiğimde onaylayan bir bakış görememiştim.

 

"Sen_" demiştim ki Neva'nın mırıltısı ile cümlem yarıda kaldı. Anında bakışlarımı Neva'ya çevirdim.

 

 

"Uyanıyor sanırım," dedi Barlas.

 

Bir kaç adım atıp içeri girmişti. Bende Neva'ya tekrar baktığımda hiç kıpırdamadığını gördüm.

 

"Sayıkladı sanırım," diyerek yüzümü onalara çevirdim.

 

"Baban nerede?" dedi Gencay.

 

"Sanan!" dedi anında Barlas. Sürekli birbirlerin ters bakıyor ve birbirlerinden haz almıyorlardı. Bakışları ve cümleleri de teorimi destekliyordu.

 

 

"Hayır bir kerecik düzgün versen şu küçük dişimi kıracağım," dedi Gencay.

 

 

"Sus artık, boş konuşuyorsun," diyerek koltuğa oturdu Barlas.

 

"Ben mi? Sen ne yapıyorsun acaba?" dedi.

 

"Yeter, başlamayın sizi dinlemeyeceğim, kavga edecekseniz dışarıda edin," diyerek ikisine sinirli baktım.

 

"Tamam gari sende abartın ne kavgası değil mi ama?" diyerek Barlas'a baktı Gencay .

 

"Hı.." dedi Barlas.

 

"Gari ne demek?" diye sordum. Evet gerçekten ne demek istedi vümle içinde anlayamamıştım.

 

"Her şey olabilir, izmirli sonuçta," dedi Barlas.

 

"He İzmirliyim var mı diyeceğin," dedi Gencay ve sırıttı.

 

 

"Yok," dedi Barlas.

 

Demek izmirliydi Gencay. Bakışlarım ikisi arasında gidip geliyordu.

 

"Su,"

Bakışlarım anında arkama çevirildi.

 

"Neva," diyerek ayağa kalktım.

 

Küçülen gözleri ile bana bakıyordu.

 

"Çok susadım," dedi.

 

"Ben hemen getiyorum," diyerek Barlas bize bakmadan odadan çıkmıştı.

 

"Neva uyandın," dediğimde sesim kısık çıkmıştı.

 

"Evet inci uyandım" dedi ve gülümsedi.

 

"İyi misin?" dediğimde gözlerim dolmuştu. Onu bu şekilde görmek beni çok üzüyordu.

 

"İyiyim.." iyiyim derken bile iyi olmadığı o kadar çok belli oluyordu ki.

 

 

"Susadım," dedi sesi kısık bir şekilde.

 

24 saattir uyumuştu ve ister istemez sesi kısılmış olmalıydı.

 

"O," dediğinde eliyle gösterdiği yere baktım.

 

Barlas'tan bahsediyordu şu anda.

 

"Neden burada?" diye sordu kısık çıkan bir sesle.

 

"Timur mu yolladı," dediği an Neva'ya baktım.

 

Ne yani şim biz tekrar mı başa sarmıştık. Gözlerim dolu bir şekilde ona baktım. Gerçekten durumu çok kötüydü. Her şeyi unutuyordu Timur hariç her şeyi..

 

 

"Ben en iyisi dışarıda bekliyim," diyerek çıktı Barlas.

 

"Neden gitti?" diye sordu Neva.

 

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne söylemeliydim ben bu kıza?

 

"Bilmem ki," dedim çaresiz bir şekilde.

 

"Timur yollamıştır, öyle söylediği için pişman oldu biliyorum," dedi ve durdu.

 

"Olmuş mudur inci?" diyerek bana baktı.

 

Bir kaç saniye öylece yüzüne baktım ve, "Olmuştur," yanıtını verdim.

 

İçimden olmadığını söylemek geçiyordu ama şu an ki durumu yüzünden bir şey söylemek istememiştim.

 

"Evet öyle olmuştur," dedi ve uzanmaya devam etti.

 

"Onun yanına gitmek istiyorum," dedi ve bana baktı.

 

"Olmaz güzelim şimdi gidemezsin," diyerek ona bakmıştım. Kesin bir dille söylediğim için burun kıvırmıştı.

 

"Gideceğim," dedi inat ederek.

 

"İzin verir miyim sanıyorsun?" dedim.

 

Sorumla birlikte hemen başını salladı.

 

"İzin verirsin çünkü sen benim dostumsun, dostumsun değil mi?" dediğinde ondan çekmedim bakışlarımı.

 

 

Güzel yerden giriyordu ama maalesef ki onu gönderemezdim.

 

"Üzgünüm güzelim," dedim ve arkamı döndüm.

 

Gencay haklıydı yine Timur'u görmek için hastaneden kaçabilirdi. Bu yüzden Gencay'a biraz daha koruma koymasını söylemeliydim.

 

"Neden gidemiyorum ben Timur'un yanına?" dediğinde ona baktım.

 

Ameliyat olacağını söylemem gerekiyordu.

 

"Ameliyat olacaksın," dedim sakince. Onu panik yaptırmak istemiyordum.

 

"Ne ameliyatı ya?" dediğinde ona bakmaya devam ettim.

 

"Uzun hikaye güzelim ama şimdilik dinlen sen sadece," değimde oflamıştı Neva. Gözlerinde sanki akmayı bekleyen yaşlar varmış gibiydi.

 

"Peki," dedi isteksiz bir şekilde.

 

"Sana su almaya gidiyorum, hemen döneceğim," dediğimde yavaş bir şekilde kapıya doğru ilerledim.

 

"Ben su istemiyorum," dediğinde gülmüştüm.

 

"Ama Timur'u istiyorsun," dediğimde hızlı bir şekilde başını salladı.

 

Gülerek odadan çıkmıştım. Su istemiyor ama Timur'u istiyordu.

 

"Neden gülüyorsun? Bir şey mi hatırladı?" diye soran Barlas'a baktım.

 

"Hayır, sadece su alıp geleceğim dedim su istemediğini söyledi bana?" dedim.

 

"Bunda gülecek ne var?" diye sordu.

 

"Su istemiyor ama Timur'u istiyormuş hanımefendi?" dediğimde Barlas'ında dudakları kıvrılmıştı.

 

"Bu halde bile?" dediğinde başımı salladım.

 

"Evet bu halde," dedim ve gülümsedim.

 

 

"Ben Gencay ile konuşmaya gideceğim, burada bekle ve sakın gitmesine izin verme," diyerek ona baktım.

 

"Neden gidiyorsun? Beni unuttuğu için onu tutamam," dedi Barlas.

 

"Sadece beş dakika bekleyeceksin hemen geleceğim," dedim.

 

İstemesede başını salladı. Bende ondan onay alır almaz yanından geçerek yürümeye başladım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Burnumu çekerek ağlamaya devam ediyordum. Kimsesizdim işte, kimsesiz. Timur da benden ayrılmıştı. Üstelik bana katil olduğumu söylemişti. Benim hiç bir suçum yoktu kı bu olayda. Ne yaptıysa hepsini babam ayarlamış, babam yapmıştı.

 

 

 

Babam neredeydi acaba?

 

Beni neden aramıyordu bu adam hiç?

 

Gözlerimdeki yaşları silerken bir anda kapının açıldığını gördüm. Yaşlı gözlerimle giren kişiye baktığımda Barlas'ın geldiğini gördüm.

 

"Yine mi ağlıyorsun?" diye sorduğunda ona bakmaya devam ettim.

 

"Ya ne yapayım?" diyerek yine ağlamaya başladım.

 

"Babam aramıyor, Timur zaten gitti, tek başıma kaldım burada," dedim ve hıçkırdım.

 

"Kimim var ki benim başka?" diyerek iç çektim.

 

"Timur'u görmeme de izin vermiyorlar," dediğimde burnumu sikmek için etrafıma bakıyordum.

 

"Sağında,"

 

Barlas'ın sesi ile sağıma döndüm ve bir paket peçeteyi gördüm. Elimi uzatıp direk aldım. İçinden bir tane çıkarıp burnumu sildim.

 

"Sen niye geldin? Timur nerede biliyorsun musun?" dedim ve ona baktım.

 

Bir kaç saniye öyleyece yüzüme baktı ve bir kaç adım atarak tam karşımda durdu.

 

"Ağlama artık," dedi bıkkın bir şekilde.

 

Burnumu çektim ve ona baktım.

 

Bakışlarımı Barlas'tan bir saniye olsun çekmedim.

 

"Ağlayacağım.."

 

"Sevilmeyişime ağlayacağım, çaresizliğime ağlayacağım, yalnız olmama ağlayacağım."

 

"Ben hep ağlayacağım."

 

 

"Babamdan haber yok hala, Timur demezsin benden ayrıldı, sen bana karşıma geçmiş ağlama diyorsun," dedim ve ona baktım.

 

"Ağlamazsan onu senin yanına götürürüm," söylediği kelime ile anında gözlerim açıldı.

 

"Bunu neden yapasın ki?" dedim.

 

"Timur'u görmeyi çok istediğini söyledin?" dediğinde anında başımı salladım.

 

"Evet istiyorum sadece bir kez daha konuşmak istiyorum," dedim istekli bir şekilde.

 

"Peki tamam, tut o halde elimi," dedi ve bana sağ elini uzattı.

 

Bir kaç kez gözlerimi kırpıp açtım ve ona baktım.

 

"Bana yalan söylemiyorsun değil mi?" diye sordum.

 

Gülümsedi, "söylemek için sebebim yok," dediğinde ona baktım. Elimi ona uzattım ve ayağa yavaş bir şekilde kalktım. Gözlerimdeki yaşlar çoktan dinmişti. Barlas'ın beni Timur'a götürecek olması beni mutlu etmişti.

 

 

"Ses çıkarmak yok tamam mı?" dedi ve beni arkasına alarak kapıya doğru ilerledi.

 

"Sabah o mendeburun adamları yüzünden kaçamıştım, şimdi nasıl çıkacağız?" diye sordum.

 

Barlas durdu ve bana baktı.

 

Bir şey demediği için ne olduğunu soracaktım ki tekrar önüne döndü ve kapıyı yavaş bir şekilde açtı.

Kafasını biraz dışarı çıkardığında kimse yoktu demekki beni hemen arkasından sürükledi.

 

"Hızlı olmak zorundayız, yani Timur'u görmek istiyorsan," dedi. Başımı sallayıp onun hızına ayak uydurmaya çalıştım.

 

Bilmem kaçıncı koridordan geçerken artık nefes alamıyordum.

 

"Barlas," dediğimde nefes nefese kalmıştım.

 

"Efendim," dedi ve arkasına baktı.

 

"Yoruldum ben biraz dinlenelim," dediğim de bana bakıyordu.

 

"Çok az kaldı hastanenin acil çıkışından çıkacağız, orada yüksek bir ihtimalle o mendeburun adamları vardır ama ben seni bir şekilde oradan çıkartacağım," dediğin de gözlerinin içine bakıyordum. O da Gencay'a mendebur demişti.

 

 

"Tamam," diyerek yürümesini bekledim. Neyse ki çok beklemeden hemen harekete geçti ve bende arkasından ilerliyordum. Yanımdan da bir sürü insan geçiyordu. Bu bizim için iyi bir şeydi o adamların bizi bulma olasılığı böylelikle azalıyordu. Çünkü bu insanların arasına karışıyorduk ve bizi görmeleri zorlaşıyordu. Asansörü neden kullanmadığımı bilmiyordum. Ayaklarıma neredeyse kara sular inmek üzereydi.

 

"As_" demiştim ki Barlas'ın eli ağzımı kapattı ve anında bir yere çekildim.

 

"Şş.." diyen kısık fısıltısını işittim.

 

Başımı salladığımda elini çekmişti ve bende böylelike solumuzdan geçen Takım elbiseli adama bakıyordum. Onu nasıl fark etmişti ya? Ben görmemiştim bile.

 

Bir kaç saniye olduğumuz yerde bekledik. O adamın gözden kaybolana kadar. Bakışlarımı direkt olarak Barlas'a çevirdim.

 

"Gidelim mi?" diye sordum kısık bir sesle.

 

"Gidelim," dediğinde sesi yüksek çıkmıştı.

 

"Neden kısık sesle konuşuyorsun?" diye sorduğunda eliyle yine elimi tutmuştu.

 

"Sesimizi duyarlarsa ne olacak?," dediğim de sesim oldukça kısık çıkmıştı.

 

"Sence bu kadar insanın içinde senin sesini duymaları mümkün mü?" dediğinde etrafa bakıyordum. Gerçektende hastane baya kalabalıktı. Sesimi duymaları imkansız gibi bir şeydi.

 

 

"Bekle," dedi ve beni durdurdu.

 

"Sen beni şurada bekle tamam mı? Ben bizim adamdan arabayı alıp geleceğim," dediğinde Acilin içindeydim.

 

"Nerede bekleyeceğim ki, oturayım mı? Yoksa saklanmam mı gerek?" diye sordum.

 

Güldü, "şu kalabalık alanın arasında bekle sadece onları fark edersin zaten değil mi?," dediğin de başımı salladım.

 

Evet hepsi nedendir bilinmez siyah giyiniyorlardı. Timur'da öyleydi. O da çok seviyordu.

 

"Tamam iki dakika sürmeyecek bekle beni," dediğinde elimi bırakmış ve beni kalabalığın ortasında bırakmıştı.

 

Yanımda bir sürü insan vardı hepsi galiba sıra bekliyordu. Hepsinin yüzünde birer acı vardı. Birinin ayağı kırıktı. Birinin burnu kanıyordu. Yaşlı bir teyzede tekerli sandalyedeydi. İki tane kadın kendi aralarında epey bir sohbet ediyordu.

 

"Hele bak bi kızım bana?" diye seslen amacaya baktım.

 

"Buyur amca?" dedim ona baktım.

 

"Baksana kızım bana bir benim sıra gelmemiş daha benim gözler tam görmüyor da," dediğinde elindeki kapıta bakmıştım.

 

256 yazıyordu bilgisayar ekranına baktığımda 250 olduğunu gördüm.

 

"Beş kişi kalmış amca bekle burada," dedim ve gülümsedim.

 

"Sağ ol kızım Allah razı olsun," dediğinde yaşlı olan amcaya minnetle baktım.

 

 

"Çok teşekkür ederim amca," dediğimde adam bana gülümsemişti.

 

"Geldim," diyen Barlas'ın sesiyle irkildim.

 

"Gidelim hadi," dedi ve elini uzattı. Yaşlı amca hala bana bakıyordu ve ben baş selamı verip yanından ayrıldım.

 

"Ne konuşuyordunuz siz?" dediğinde çıkıştaydık.

 

Gözlerimle arabalarının nerede olduğunu tarıyordum.

 

"Şurada," dediğin de eeliyle gösterdiği arabaya baktım.

 

Siyah bir Range rover mı?

 

Yok artık canım bu da mı zengindi?

 

"Sen koruma değil misin?" diye sorduğumda arabaya yaklaşmamıza çok az kalmıştı.

 

"Değilim," dedi ve olduğum yerde durmamı sağladı.

 

"Nasıl?" dedim ve gözlerine baktım.

 

"Arabaya geçelim," dediğinde onu onayladım. Kimseye görünmeden arabaya geçsek iyi olacaktı. Yoksa burada kapana kısılacaktık.

 

Barlas sürücü koltuğuna geçtiğinde ben çoktan ön kapısını açıp kendimi içeri atmıştım.

 

 

Barlas'ta yetleştiğinde arabayı hiç bekletmeden çalıştırdı. Ona bakmayı ihmal etmiyordum.

 

"Ne söyledi yaşlı amca?" diye sorduğunda düz bir şekilde baktım.

 

"Sırasının gelip gelmediğini, sen neden bunu merak ettin anlamadım," dediğimde hastaneden çıkıyorduk.

 

"Gülümsüyordun adama o yüzden sordum," dediğinde ona baktım.

 

"Ee bunda ne var? Ben onu anlayamadım?" dediğimde önüne bakıyordu sadece.

 

"Bir şey yok Neva," dediğin de sesinde bariz bir sıkıntı vardı.

 

"Timur'u nasıl bulacağız?" dediğim de kısa bir süreliğine bana baktı ve sonra tekrardan yola odaklandı.

 

"Yerini biliyorum," dediğin de ona baktım.

 

"Nerede?" diye sordum.

 

"Girince görürsün," dedi ve yoka baktı.

 

Galiba ona daha fazla soru sormamalıydım. Yeterince soru sormuştum zaten. Aslında hala neden yanımda olduğunu ve neden Timur'un yanında olmadığını çok merak ediyordum ama sormak istemiyordum. Şu an tek isteğim Timur'u görmek ve son bir kez daha konuşmak...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

 

"Sana bunu yapmamanı söylemiştim," diyen Cihat'ın sesiyle ona bakmak istiyordum ama boynumu çeviremiyordum.

 

Sol bacağımda ve boynumda kırık vardı. Neva'nın bayıldığını duyunca hızlı bir şekilde hastaneye gitmeye çalışmıştım. Sonuç olarak hem onun yanına gidememiştim hemde burada tıkılıp kalmıştım.

 

 

 

"Ne yapsaydım?"

 

"Ne mi yapsaydın?" Diyerek ayağa kalktı.

 

"Sana bekle bir çözüm bulacağız dedim, sözümü dinlemiyorsun ki bir kerede," dedi Cihat.

 

 

"Bağırıp durma bana," dedim. Her yerim sızlıyordu zaten birde onun çenesini çekemezdim.

 

"Sen bana Neva'dan haber ver," dediğim de Cihat bana bakıyordu.

 

"Hey Allahım ya," dedi ve başını sağa doğru eğdi .

 

"Hastenede hala," dediğinde sağ kolumu oynatmaya çalışmıştım.

 

"Ah," diye ağzımdan bir ses çıktı.

 

"Siktiğim kolu da mı kırık lan," dediğimde Cihat gülmüştü.

 

"Değil ama kırıcaksın onu da şimdi, dikkat etsene biraz," dediğinde ona iğrenir gibi baktım.

 

"Ne oluyor lan? Niye öyle bakıyorsun?" dedi.

 

"Niye mi? Hayırdır nesin sen benim başımda annem falan mı? Narin bir adam mıyım lan ben?" diye bağırdım.

 

Zaten sinirlerim bozuktu. Onun yüzünden daha da bozluyordu.

 

 

"Bilemedum kuzen ha buradan öyle görüneyi," dediğin de resmen gülüyordu.

 

"İşte aldın kızın ağını sürün böyle," dedi ve ona ters ters baktım.

 

"Sanki bilerek yaptım," dediğim de içimdeki acıyı bilemezdi.

 

Onun ağlamasını görmektense ölmeyi yeğlerdim. O gözlerden ne kadar yaş aktığını tahmin ediyordum ve her geçen saniye içim parçalanıyordu.

 

 

"Sus artık, hem sen niye tepemde bekçi gibi dikeliyorsun?" diye sordum sert bir şekilde.

 

"Ne oldu paşam başında Neva'yı isterdiniz?" dediğinde başımı salladım.

 

"Ha bok var sağa Neva," dediğinde ona bakmaya devam ettim.

 

Haklıydı o beni artık affetmezdi biliyordum. Ona katilsin demiştim. Diğer şekilde gitmeyecekti, hep bir neden arayacaktı.

 

Son çare ona katil olduğunu söylemek sorunda kaldım. Kapının tıklatılması ile gözlerim kapıya kaydı.

 

 

 

 

 

Polat'ın içeri girdiğini gördüğümde Cihat'a göz ucuyla bakıyordum. Polat'ın bakışları ise bendeydi.

 

"Bir sorun mu var?" dediğimde Polat öylece bana bakıyordu.

 

"Neva," dediğinde gözlerim irileşti.

 

"Ne oldu ona?" diyemeden Cihat demişti.

 

"Burada, hastaneye gelmişler ve şu an bu kata çıkıyorlar," dediği an durdum.

 

Buraya mı gelmiş?

 

Bir dakika gelmişler derken?

 

"Kiminle?"diye sordum. Polat bir kaç saniye bana baktı ve, "Barlas," kelimesi döküldü dudaklarından.

 

"Uy işler kızışayi," dedi Cihat.

 

"Ne yapacağım? Alacak mıyım içeri?" diye sordu Polat.

 

"Hayır." dediğimde Cihat bana baktı.

 

"Ne dedun?" dediğin de bana sinirli bir şekilde bakıyordu.

 

"Ne dedun dedum ula?" dedi sesli bir şekilde.

 

Şu an bana baya sinirlenmişti. Genelde sinirlenince şivesi kayıyordu.

 

"Alma içeri, geri gönder," dedim Polat'a bakarak.

 

"Sikerum ula senide yeminunu da," dediğinde Cihat sinirden neredeyse beni dövecekti.

 

"Ne yemunmuş arkadaş," dedi ve sinşrden arkasını döndü.

 

"Çıkıyorum abi ben," diyen Polat'a baktım. Başımı salladım ve çıkması için onay vermiş oldum.Bana bakmadan kapıyı açıp çıktı.

 

 

"Bunlarun heosi dedemun yüzünden oldi," dedi Cihat.

 

"Onun yaşamasını istiyorum Cihat," dediğim de içime bir kasvet oturmuştu.

 

 

Bir gün içinde onun hakkında bir çok şey öğrenmiş ve hatta hasta olduğunu da öğrenmiştim. Beynin de bir kartla yaşadığını öğrendiğimde sinir krizi geçirmek üzreydim.

 

 

O gün her şey üst üste gelmişti. Dedemin kapıdan içeri girmesi ve servet denen adamın ben Neva'nın dayısıyım demesi ile başlamıştı.

 

 

Şimdi ise işin içinden çıkamaz bir haldeydim. Neva'nın hasta olmasına rağmen hastaneden kalkıp buraya gelmesine mi yanayım yoksa ayağa kalkıp onu bir kere olsun göremeyecek olmama mı yanaydım.

 

 

 

"Al bakalum şimde ne edeceksun?" dedi Cihat ve koltuğa kuruldu.

 

"Ayrulcakmuş, gidecekmuş lider olmayacakmuş," diyerek kendi kendine söyleniyordu.

 

" ha bir sözümü dinlesen böyle olmayacağdi," dediğinde bana bakıyordu.

 

Ben tek kelime edemiyordum. Neva bir kaç dakika içinde burada olacaktı ve ben onu göremeyecektim.

 

 

Hiç bir şekilde ses çıkarmadan yatakta öylece uzandım. Ne söylecektim ben bu kıza? Ya bir kez daha ağlarsa?

 

 

Dışarıdan sesler gelmeye başladığında sinirlerim her geçen gün daha da geriliyordu.

 

"İçeri gireceğim," diyen incecik sesinin duydum.

 

O kadar özlemiştim o sesi duymayı. Ama gitmesi gerekiyordu. Gitmek zorundaydı onu bu halde göremezdim. Ölmesine nasıl izin verirdim.

 

" Timur," dediğinde tek kelime edemiyordum.

 

 

"Timur, ben geldim ama Polat kapıyı açmıyor, söyle ona açsın seninle konuşmak istiyorum," dediğinde sesindeki üzüntüyü fark etmiştim.

 

Cihat'ın ayağa kalktığını görünce ona elimi uzattım. Gitmeyecekti açmayacaktı o kapıyı açarsa ben daha kötü olurum.

 

"Timur lütfen, aç şu kapıyı," dediğinde ağladığını anlamıştım.

 

"Neva," diye fısıldadım. Ama bu fısıltımı benden başka kimsenin duymasını istemedim.

 

"Timur neden açmıyorsun kapıyı?" dediğinde sesi çok kötü geliyordu.

 

Sol gözümden bir damla yaş düştü. Keşke ona gerçekleri anlatabilsem. Keşke onu hep yanımda tutabilsem.

"Kocaman olmuş adam ağlar mı? Niye ağlıyorsun?" dediğinde boynumu oynatamıyordum.

 

"Ağlar," dedim düz bir sesle ve oldukça kısık bir sesle. Neva'nın duymasını istemiyordum.

 

"Girmesine izin vereceğim, ikinizin de ağlamalarını duymaktan sıkıldım," dedi ve Cihat kapıya doğru ilerledi.

 

"Dur." dedim kısık bir sesle.

 

"Girmeyecek, girerse dayanamam," dedim.

 

Cihat bana baktı ve çaresiz bir şekilde olduğu yerde durdu.

 

"Ama" dediğinde gözlerimde ki yaşları sildim.

 

"Yaşasın, yaşasın ve beni kötü bilsin, gönder onu burdan," dedim kesin bir dille.

 

"Yapmayacağım," dedi.

 

"Yapacaksın, onun yaşaması için yapacaksın."

 

Sözlerim bittiğinde gözlerine kapattı ve derin derin nefesler almaya başladı.

 

Ne yapacağını o da bilmiyordu.

 

Benim de bilmediğim gibi..

 

 

"Ben senin düşmanın değildim," diyen sesi ile kapıya kulak verdim.

 

"Senin sevdiğin kadındım," dediğinde yere çöktüğü anladım.

 

Kalk o yerden üşütecekti.

 

"Aç artık şu kapıyı," dedi ve hıçkırarak ağlamaya başladı.

 

Onun ağlamasına dayanamadığım için bende ağlıyordum şu an.

 

Ne kadar zorlandığımı keşke bilebilse. Onu hale sokmayı ben ister miydim hiç.

 

"Gidelim artık, seni görmek istemiyor görmüyor musun?" diyen Barlas'ın sesini duydum.

 

Piç kurusu nasıl ben onu görmek istemem. Mecburum sadece. Onun o minicik olan dudaklarını, gözlerindeki yaşlarını silmeyi, saçlarını okşamayı ne kadar özlediğimi bir bilse böyle der miydi acaba?

 

Çaresiz bir şekilde sağa sola kıpırdandım.

 

"Gitmek istemiyorum," zar zor çıkan bir sesle konuşmuştu Neva. Sesi o kadar kötü geliyordu ki artık dayanamıyordum.

 

Girmesi gerekiyordu. Artık gitmesi gerekiyordu.

 

"Gel hadi, sonra tekrar geliriz, şimdi gitmemiz gerek," diyen Barlas'ın sesini duyabiliyordum.

 

"Tamam," dedi ama gitmek istemediğini biliyordum.

 

"Timur," dediğinde sesinde çok fazla yorgunluk vardı.

 

"Sen benden vazgeçsen bile ben senden vazgeçmeyeceğim," dedi ve bir kaç adım sesleri duyulmaya başladı.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı. Sözü kalbime o kadar çok dokunmuşu ki. Ben ondan vazgeçsem bile o benden vazgeçmiyordu. Bunu hastaneden kalkıp buraya gelmesi ile zaten göstermişti. Ama ağzından duymak beni gülümsetmişti.

 

"Ha biraz daha sırıtırsan o dişlerini dökeceğim," diyen Cihat'ın sesiyle ona dönmek için çabaladım.

 

"Kızın ne halde olduğunu anlamadın mı?" dedi ve derin bir nefes verdi.

 

"Anladım," dedim düz bir sesle.

 

"Ha bok anlamuşsun," sesinde bariz bir sinir vardı bana karşı. Neva'yı kardeşi gibi gördüğünü biliyordum. Zaten şu an o yüzden sinirliydi bana. Ama elimden ne geliyordu ki. Ne geliyordu elimden. Artık Lider bile değildim. Kim dinleyecekti ki sözümü? Her şey dedemin elindeydi artık. Yeni Lider belkide o olurdu.

 

"Ne yapacaksın şimdi?" dediğinde ona baktım.

 

"Gideceğim," dedim anında.

 

"Nereye ula?" Diyerek bana sert bir şekilde bakıyordu. Neden gideceğimi merak ediyordu.

 

 

"Bilmiyorum, neresi olursa, o zaman beni daha çabuk unutur," dediğimde gözlerimi kapatttım. Çok yorulmuştum artık ikilimde kalmaktan. Bu halde herkesi üzüyordum. En çokta güzeller güzeli Neva'mı. Onu daha fazla üzemezdim. İyileşince istanbuldan gideceğim.

 

"Annemlere ne söyledin?" diye sordum. Neredeyse üç gündür buradayım ve beni kimse aramadı.

 

 

"Şehir dışında işi var dedim," dediğinde ona bakmaya çalışıyordum.

 

"İnandılar mı?" dediğimde başını salladı.

 

"İnanmasalar şimdiye Dicle çoktan aramıştı seni," dedi ve gözleri tekrar geri kapattım.

 

"Seni affetmeyecek," dediğin de sinirlerim gerilmişti. Şu an beni affetmemesi gerekiyordu zaten. Bu durumda kim olsa affetmezdi.

 

 

"Başka bir yol_" cümlesini yarıda kestim.

 

"Bir yol yok. Olsa ben bulurdun," dedim kesin ve net çıkan bir sesle.

 

 

"Ne halin varsa gör kodumun uşaği," dedi ve sinirli bir şekilde kapıyı açıp odadan çıktı. Kapıyı sert kapattığı için kapı bir an yerinden çıkacak sandım. Sinirlenince benden daha beter bir hal alıyordu.

 

 

Aklım hala Neva'nın ağlayan sesinde kalmıştı. Onu bu kadar üzmeye hakkım yoktu. Keşke zamanı geri alıp o yeminleri kabul etmek zorunda kalmasaydım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Ağlamaktan nerdeyse gözlerim kapanmak üzereydi.

 

"Hepsi yüzünden, bok vardı mı götürdün onu hastaneden," diyen İnci'nin bilmem kaçıncı azarını duyuyordum.

 

"Bak ne hala gelmiş kız," dediğin de başımda dikeliyordu.

 

"Yeter İnci," dedim bir anda.

 

"Ama Neva," dediğinde yaşlı gözlerimle ona baktım.

 

"Su getirir misin bana?" dedim nazik bir şekilde. Başımda Barlası sürekli azarlaması artık beni yormuştu. Timur'u görmeyi gittiğimizi ne yazık ki hepsi anlamıştı.

 

 

"Su mu?" diye sordu İnci.

 

Başımı sallayarak onu onayladım.

 

"Yine kaçmayacaksın değil mi?" dediğinde ona baktım sadece.

 

"Kaçmam," dedim ama kaçmak istiyordum. Gitmek istiyordum buradan, kaçıpta kurtulmak istiyordum.

 

"Peki tamam beş dakika geleceğim," dediğin de ona bakmayı bıraktım.

 

Onun gitmesini bekledim daha fazla ağlabikmek için onu gitmesini bekledim.

 

Nefesimi düzene soktuğumda ona bakmadım.

 

"Hepsi gitti, babam ve Timur, üstelik neden gittiler onu da bilmiyorum," diyerek isyan ettim.

 

"Herkes tarafından terk edildiğim yetmiyormuş gibi birde kapana kısıldım burada," dedim üzgün ve çaresiz çıkan bir sesle.

 

"Ben varım," dediği an gözlerimi hiç kapatmadan ona baktım.

 

"Ama? Sen onun koruması değil misin?" dedim ve biraz durdum.

 

"Yani nasıl olur?" diye sordum.

 

"Olur," dedi.

 

Olur muydu?

 

Neden?

 

Neden yanımdan hiç ayrılmadı bu benim ilk günden beri?

 

"Yani sen iste ben senin hep elinden tutayım," dedi nazik çıkan sesi ile.

 

Elimi mi tutacak?

 

"Ne sıfatla?" demiş bulundum.

 

"Neva ben," dediğin de kapı aniden açıldı.

 

İnci'nin geldiğini sanıyordum ama hayır doktor girmişti içeri.

 

"Hastaneden kaçmanız bitti mi Neva hanım?" diye sordu doktor. Konuşmanın tam ortasına daldığı yetmiyormuş gibi birde benimle dalga geçiyordu.

 

"Neyse, bu ameliyat için sizden onay almam gerek," diyerek elindeki evrak ile yanıma doğru adımladı.

 

"Önce ben bakayım," dedi Barlas ve oturduğu koltuktan kalkıp doktorun yanına doğru ilerledi.

 

Elindeki evrakları aldı ve içini açarak okumaya başladı.

 

"Ölüm onayı derken doktor?" Barlas doktora bakıyordu.

 

"Bu genel bir bir prosedür, her ameliyatın riski vardır beyefendi, ve yek risk o da değil, hafıza kaybı da yaşanması mümkün," diyen doktor bana bakarak söylemişti.

 

"Yani her şeyi unutabilirsiniz Neva hanım," dediğinde kalbimin sıkıştığını hissediyordum.

 

Her şeyi unutmak mı?

 

"Her şeyi mi?" diye sorduğum da kapı tekrar açıldı ve İnci elindeki su ile ile içeri girdi.

 

"Hemen öyle kötü düşünmeyin, bu hafıza kaybı geçici de olabilir," dediğin de İnci sağımda dikeliyordu.

 

"Ama kalıcı da olabilir, doğru mu anladım?" diye sordu Barlas .

 

"Bunu anca ameliyattan sonraki süreçte söyleyebilirim," dedi doktor.

 

"Tamam, imzalayacağım."

 

Hiç bir şey umrumda değildi artık. Hafızam olmasa da olur. Timur zaten beni bırakmıştı. Annem de beni bırakmıştı. Babam dediğim adam da beni artık bıraktı. Ben artık yaşamak bile istemiyordum.

 

 

"Ama," dedi Barlas ve ben ona bakamadım. Elimi ona uzatıp evrakları istedim.

 

İstemesede elindeki evrakları kucağıma bırakmıştı. "Ne zaman olacağım ameliyat?" diye sorduğumda imzayı atmıştım.

 

"Yarın sabah olacaksınız biraz uzun sürecek bir ameliyat olduğu için erkenden olmanız gerek," dediği an doktora baktım.

 

"Bu kadar çabuk mu?"

 

"Evet işlemleri hızlandırmam söylendi," dedi doktor ve gözlerinin içine baktım.

 

 

"Kim söyledi?" Dediğim de, "Ben," dedi İnci anında.

 

Bakışlarımı ona çevirdim, "Neden?" dediğim de elimdeki suyu bana uzattı.

 

"Artık daha fazla zarar görmeni istemiyorum," dedi ve doktora baktı.

 

 

"Teşekkür ederiz doktor sen kendini yarın için hazırla," dedi inci. Doktorun odadan çıkmasını söylemişti. Doktor baş selamı verip odadan ayrıldı.

 

 

"beni unutmak yok tamam mı?" dedi İnci ve gülümsedi.

 

Bir şey söylemedim ve getirdiği sudan bir yudum aldım. İçimin yandığını hatta ciğerlerimin bile acıdığını hissediyordum.

 

"Neva uzun süredir aç ona bir şeyler getir,"

 

Barlas İnci'nin komutu ile direkt olarak odadan çıktı. Haklıydı inci, biraz daha yemek yemezsem bayılacaktım. Ameliyat olamama bile gerek kalmayacaktı.

 

"İlacın hala var mı?" dediğin de gözleri ile karnımda ki cihazsan bahsediyordu.

 

Karnıma baktım ve başımı tekrar kaldırarak İnci'ye baktım.

 

"Var," dedim düz bir sesle.

 

"Tamam güzelim, yoksa onu da isteyelim diyecektim," dediğin de hafif gülümsedim."Teşekkür ederim İnci," dedim. İnci bana neden dermiş gibi bakıyordu.

 

"Her şey için en çokta yanımda olduğun için," dedim sakince.

 

"Söyleme şöyle şeyler, ben hep senin yanında olacağım, her zaman da destekçin olacağım. Yeter ki sen iyi ol.

 

Gülümseme ile karşılık verdim. Kaç gündür sürekli buradaydı. Akşam gidiyor muydu eve? Dün gitmiş miydi?

 

"Eve gidiyor musun? Asel merak eder sen git istersen ben buradayım zaten." Cümlem bittiğinde bana bakmaya devam ediyordu.

 

"Giderim canım birazdan, bir kaç saat durup yine geri gelirim sorun değil," dediğinde ona minnettar bir şekilde baktım.

 

 

Kapı çaldı ve Barlas'ın elinde bir kaç eşya ile içeri girdi. Elinde de poşetler vardı. Umarım o poşetin içinde dürüm vardır.

 

"Dürüm yaptırdım," dedi gülümseyerek.

 

"Neva'nın en sevdiğinden," dedi İnci.

 

"Bende severim," dedi Barlas ve İnci'ye baktı, "Sen sever misin bilmiyorum ama sanada aldım," dedi.

 

 

"Pek sevmez," dediğim de ikisi birden bana bakmıştı.

 

"Doğru," dedi İnci.

 

"Nasıl hatırladın," diye sorduğunda bilmem diyerek omuz silktim.

 

Bazı şeyleri unuyordum doğru ama bazı şeyleri de hâlâ hatırlıyordum. Barlas poşetin birini bana bıraktığın da diğer poşeti de kendisindeydi.

 

"Sana bir şeyler yaptırıp geleyim mi? Ne istersin?" diye sordu Barlas.

 

"Yok istemiyorum teşekkür ediyorum ben zaten bir bir kaç saatliğine eve gideceğim" dediğinde Barlas sen bilirsin diyerek oda omzunu silkmişti. Ayrı haraketleri yapıyorduk şu anda.

 

 

"Hadi artık soğutma ye şunları," diyen İncinin sesi ile kendime geldim.

 

Hemen elimdeki poşetleri açmaya başladım. Karnımda resmen zil çalıyordu...

 

 

*

 

*

 

*

 

 

 

 

"Afiyet olsun, olsun da ikinciyi nerede sığdırdın anlamadım?" diyen Barlasın sesi ile ona baktım.

 

"O her zaman ikinciyi de yer," dedi İnci.

 

Gülerek ona bakıyordum. Gerçekten de beni artık iyi tanıyordu. Hatta sanırım benden daha iyi tanıyordu.

 

"Maşallah," dedi Barlas.

 

"Ayranı da bitirmiş," dediğinde birazcık utanmıştım artık. Çok yemiyordum ki ben, sadece ikinciyi yemiştim o kadar.

 

 

Ben Barlas'a bakerken kapı bir anda açıldı ve içeri de Gencay girdi.

 

"Afiyet olsun," dedi bana bakarak.

 

"Teşekkürler," dedim net çıkan bir sesle.

 

Barlas'ın aha geldi mendebur dediğini duyar gibiydim. Bakışlarımız kesiştiğinde bana ilk gülümseyen Barlas oldu. Bende ona aynı gülümseme ile karşılık verdim.

 

Şuan da ikimizde aynı şeyi düşünmüştük. Bunu da bakışlarımız ve gülümsememiz ile belli etmiştik.

 

"Neredeydiniz?" diye sordu İnci.

 

"Sıkıldım gari senden hava almaya gidiverdim oldu mu?" dedi Gencay.

 

"Oldu," dedi direk İnci.

 

Ne oluyor bunalara ya? Bunlar neden atıştılar şimdi. Arlarında bir muhabbet mi geçmişti acaba? Bakışlarım ikisi arasında gidip geldi. Barlas'a baktığım da onun da benden farksız olmadığını gördüm.

 

 

"Siz iyi misiniz?" diye sordum.

 

İnci bana öyle bir baktı ki sanki siz derken ne demek istiyorsun der gibiydi.

 

"Şeyden yani, ikinizin üstünd ebir gerginlik sezdim de ondan demiştim canım arkadaşım neden hemen öyle kırmızı görmüş boğa gibi bakıyorsun," dediğim de Barlas neredeyse kahkaha atacaktı.

 

"Neva.." dediğinde sesinde bariz bir kızgınlık vardı.

 

"Tam üstüne bastın, boğa gibiydi boğa. Aha bu seni kaçırdı diye iki saattir kafamı şişirdi burada. Bir bilsen neler çektiğimi," dedi Gencay ve yanımda ki sandalyeyi çekip oturdu.

 

"O zaman sende düzgün adam getirip koysaydın her yere,bilmem kaç tane adam var ama biri bile iki kişi olan bir kızı ve adamı bulamadılar," diye söylendi inci.

 

 

"Hep mi böyle çok konuşur bu?" diye sordu Gencay.

 

"Bana mı dedin?" diye atladı İnci hemen. Aslında Gencay bana sormuştu bunu.

 

"Patronum olmasanız size bir şey derdim de neyse," dedi ve tek odak noktası benmişim gibi benim yanıma gelmişti.

 

"Sizin yüzünüzden kızın kafası şişti burada, kız birde sabah ameliyata girecek hemde zor bir ameliyata," dedi İnci.

 

"Ne? Ben ne yaptım? Şuracıkta oturdum ve gıkımı bile çıkarmadım," dedi Barlas.

 

Gencay gülüyordu resmen ve bende bu hallerine gülüyordum. Belkide bu son gülümsememdir. Belki de bir daha onları hatırlamayacaktım.

 

Üçünün birbiri ile atışmasını öylece izledim sadece. Hiç bir müdahalede bulunmadım. Onlar kendi arların da sohbete dalmışlardı zaten. Bende gerçekten çok yorulmuştum artık uyumak istiyordum. Gözlerimi dinlendirmek amaçlı bir kaç saniye öylece kapattım. Güzel anıları aklıma getirdim. Timur ile yaşadığımız o güzel anıları aklıma getirdim. İlk başta her şey bir yalan olsa da artık ben onu gerçekten seviyordum. Üstelik gerçekten bir evlilik olsun istemiştim. Ama ben onu bunu söyleyemeden biz ayrılmıştık...

 

 

 

*

 

 

*

 

 

*

 

Onun bana seslenişini duyar gibiyim. Sanki uzaktan Timur bana sesleniyordu. Bu ses nereden geliyordu böyle.

 

"Timur?" Diye seslendim ama etrafta kimseler yoktu.

 

"Buradayım ben Neva," dedi tekrar be ben hala bu karanlık yerde onu arıyordum.

 

En son koşmaya başladım ve etrafıma da bakmayı ihmal etmemiştim. Etrafta kimsecikler yoktu. Ben hayal mi görüyordum. Neredeydi Timur.

 

"Neva?" diyen bir ses duydum. Ama bu sesin kime ait olduğunu bir türlü çözememiştim.

 

"Kim var orada?" diye seslendim ama hiç bir cevap alamadım.

 

"Kim var orada?" diyerek bağırdım.

 

"Neva," diye seler gittikçe sesler yaklaşmaya başlamıştı.

 

 

"Neva,"

 

"Neva,"

 

"Neva güzelim hadi uyan," gözlerimi aniden açtığımda kan ter içinde kalmıştım. Kabus mu görmüştüm ben. Allahım o nasıl kabustu öyle.

 

"Günaydın canım, kabus mu gördün mırıldanıyordun?" diye sordu inci.

 

Başımı aşağı yukarı salladım ve etrafıma bakındım. "Ne oldu bana?" diye sordum.

 

"Neva," dedi endişeli çıkan bir sesle.

 

"Sanırım bunun beyin yine her şeyi unuttu," dedi Gencay.

 

"Olanları yine mi hatırlamıyorsun?" diye soran kişi Barlas'tı. Onun ne işi vardı burada?

 

"Senin ne işin var burada? Buraya seni Timur gönderdiyse lütfen geri git," dedim kesin ve net çıkan sesim ile.

 

"Anlamadım?" diye sordu.

 

"Bu sefer iyi oldu unutması," diyen Gencaya baktım.

 

"Sana demedim kendi kendime konuştum," dediğin de ona bakmayı bıraktım.

 

"Evet sana soruyorum? Neden buradasın?" dediğimde yüzüme bakıyordu sadece Barlas.

 

"Ben," dedi ama bir şey söyleyecek gibi değildi.

 

"Git o zaman onun yanına, bana katil diyem adamın korumasını görmek istemiyorum," diyerek ellerimi kolumda birleştirdim.

 

İnci Barlasa gözlerini kırpmıştı sadece. Barlasta ayaklanmış ve kapıya doğru yürüyordu.

 

"Güle güle," dedi Gencay ve ona da ters ters baktım.

 

Barlas kapıdan çıkıp gitmişti. Timur ile ilgili hiç bir şey ne duymak nede görmek istiyordum.

 

"Birazdan ameliyata girecek kıza bak, ateş ediyor," dediğin de ona baktım.

 

"Ne ameliyatı?" Diye sordum.

 

"Siz neyden bahsediyorsunuz?" diye sordum.

 

"Amanın ben bununla baş edemem, dışarıdayım ben sen özet geç, zaten hemşireler de birazdan gelir" diyerek solumdaki sandalyeden kalktı.

 

"Bir dakika ya?" diye arkasından seslendim ama durmamıştı bile.

 

"Neyden bahsediyor?" diyerek İnci'ye baktım.

 

Neler oluyordu?

 

Ben neden hiç bir şey hatırlamıyordum?

 

Neden kendimi bir boşlukta gibi hissediyordum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Barlas.

 

Beni unutacağını düşünmemiştim. Hatta dün Timur'un kapısına gidip resmen yalvardığını bile unutucağını düşünmemiştim.

 

 

Mecburen dışarıda beklemek zorunda kaldım.

 

Bir kaç dakika geçmeden kapı tekrar açılmıştı. İçeriden bu seferde Gencay çıktı.

 

Gülüyordum şu an onu da kovdu değil mi?

 

"Ne o seni de mi kovdu?" diye sordum.

 

"Yok kovmadı ama birazdan girecek olduğu ameliyatı bile unuttu," dediğin de ona bakmaya devam ettim.

 

"Tahmin etmiştim," dedim.

 

"Ben bu kadar tahmin edememiştim," dediğinde ona baktım.

 

"Peki bundan sanane?" dediğimde bana ne diyorsun der gibi bakmıştı.

 

"Sülük gibi yapıştın gitmiyorsun peşimizden, hadi ben onun kuzeniyim sen kimsin de burada bekliyorsun?" dedim. Kaç gündür bir saniye bile buradan ayrılmamıştı ve benimde dikkatimden kaçmıyordu.

 

Sinirlerimi zıplatıyordu onun burada olması.

 

"Ne yapacaksın?" dedi ve sırıttı.

 

"Sırıtma karşımda" diye onu uyardım.

 

"Beyefendi biraz sessiz olur musunuz hastanedeyiz," dedi yanımızdan geçen hemşire.

 

Sirlendiğim için sesimin çok çıktığını fark edememiştim. Gencay'ın ise bu durum oldukça hoşuna gitmişti. Hemşirenin Neva'nın odasına girdiğini görünce ayaklandım. Benimle birlikte Gencay da ayaklanmıştı.

 

"Saat mi geldi?" dediğimde Gencay başını salladı.

 

"Evet saat hakınlaştığı için artık götürüceklerdir." dediğin de başımı salladım.

 

İçimden bir şeylerin korktuğum gibi ol ayacağını söylesede hafızasını tamamen kaybetmesinden korkuyordum. Bu onun için çok ama çok kötü bir hal alırdı. Babam için bu çok iyi bir haberdi. Onu buradan götürmek istiyordu. Ben ise onun istediklerini önemsiyordum. Mesala onun tek istediği Timur'du biliyordum. Babam o gün olan her şeyi anlattığı için ben neler olduğunu biliyordum. Neva hiç bir şey bilmiyordu ve belki de onu tamamen unutacaktı.

 

 

 

Bir kaç kişinin daha gelmesi ile kapı açılmıştı. Neva ve İnci el ele gördüğümde içimde bir şeylerin yoluna gitmediğini biliyordum. Ona hiç korkmamasını, yanında olduğumu bil demek istiyordum ama şu an hiç bir ley söylemezdim. Hiç bir şey hemde.

 

 

İnci kendini zor tutuyordu biliyordum. Bende kendimi sakin tutmaya çalışmıştım. Yanımızdan geçerken bana baktı ve gülümsedi.

 

"Kusura bakma olur mu? Bir an her şeyi unuttum Barlas, senin bana ne kadar yardım ettiğini bikiyorum, her şey için teşekkür ederim," dedi ve o yüzünden hiç eksik olmamasını istediğim gülümsemeyi bana bahşetti.

 

Başımı sallamak ile yetindim sadece. Kuzenim olduğunu hala bilmiyordu ama ameliyattan sonra bilecekti. Babamın isteğine göre sadece bizi hatırlayacaktı. Ve buradan da gidecektik.

 

 

Bize el sallayarak hiç gitmemesi gerek bir yere gülümseyerek gitti. Gözlerim dolduğunda arkasından bakıyordum. Kim ne derse desin. Her şeyi ona bir gün açıklayacaktım.

 

Her şeyi unutması gerekse bile ben onun hep elinden tutan bir abisi gibi olacağım..

 

Sana söz Neva her zaman arkanda olacağım...

 

 

 

 

*

 

 

*

 

 

*

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2 gün sonra.

 

"Ben artık beklemekten sıkıldım," dedi babam.

 

"Bende," dedi İnci.

 

"Ne zaman uyanacak artık bu, üstelik doktor bir saate uyanır demişti neredeyse 3 saat olacak ve doktorun dediğine göre çoktan uyanması lazımdı," dedim.

 

"Evet oğlum haklısın ben bir kez daha doktorun yanına gideceğim." dedi ve ayaklandı.

 

"Bakın eli kıpırdadı," diyen kili Gencay olmuştu.

Heyacan ile bir anda kalkıp yatağın olduğu yere doğru gittim. İnci de aynı şekilde yanıma gelmişti.

 

Başında bandaj duruyordu ve saçının yarısı yoktu. Ameliyat esnasında saçını kesmek zorunda kalmışlardı. Bu şekilde de çok güzel bir Altınsoydu.

 

 

Gözlerini yavaş bir şekilde açtığında ışığa alışık olmadığı için geri kapattı. Hiç ses çıkarmadan onun tamamen ayılmasını bekledik. Gözlerini yavaş bir şekilde tekrar açtı ve bir kaç kez kırpıltırdı.

 

 

"Neredeyim ben?" dediğin de başını bize döndürdü.

 

"Siz?" dedi bize bakarak.

 

Galiba doğu söylemişti doktor bizi hatırlamıyordu.

 

"Neva beni hatırladın mu?" diye sordu İnci.

 

Neva bir kaç saniye İnci'ye baktı ama hiç bir şey hatırlayamamış olacak ki başını sağa sola salladı. Tabi bu u yaparken oldukça yavaştı. Başının acıdığı böylelikte tahmin etmiştim.

 

 

"Merhaba dayıcım, ben servet Altınsoy sende benim yeğenimsin Neva Altınsoy," dediğinde Neva öylece yüzümüze bakmaya devam etti.

 

Şu an boşluktaydı ve ne söyleyeceğini bilmiyordu.

 

"Hiç bir şey hatırlamıyorum, ne oldu bana?@ dedi ve eliyle başını tuttu.

 

"Kaza yaptın güzel kızım ve o kaza yüzünden böylesin," dedi Babam.

 

Ona her şeyi unutturmaya çalıyordu.

 

"Anladım," dedi Neva ama anlamamıştı anlamakta zorlanıyordu.

 

İnci konuşmuyordu tepkisizdi şu an. Ne yapacağını o da bilmiyordu. O da babamla aynı fikirde olduğu için sessizliği tercih ediyordu. geçmiş ile ilgili hiç bir şey bilmeyecekti Neva.

 

Hepsinin tek bir isteği vardı.

 

Neva'nın Timur'u unutması...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

31. Bölüm sezon finali part 2

 

DEVAM EDECEK...

 

 

 

YENİ SEZONDA GÖRÜŞMEK DİLE İLE..

 

 

 

 

 

 

 

Bölümü nasıl buldunuz??

 

 

Bölümde sizi en çok etkileyen neydi?

 

 

 

Sizce Neva ile Timur tekrar birbirini hatırlayacak mı? Yoksa her şey bitecek mi?

 

 

 

 

Yeni sezon için çok bekletmeyeceğim canlarım. Kısa bir süre içinde ikinci kitabıma başkayacağız. İkinci sezona başlayana kadar kendinize cici bakın.

 

 

Yazarızdan size çokça kalp...

 

 

integram:neva20.23

Tiktok:sinemm2611

 

 

Sevgilerimle.. 🤍🤍

Loading...
0%