Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. ALTINSOY KUZENLER

@sinemm2611

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

~~Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım. Yorumlarınız beni motive ediyor... ~~~

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~

 

 

 

🤍💣

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1. Yıl sonra..

 

 

 

Bir yıl boyunca Neva ne Timur'u hatırlamıştı nede başka bir şeyi. Şu an tek bildikleri kuzeni, dayısı ve İnciydi. Ama artık yavaş yavaş hafızasının yerine geleceğini ve iyileşmek üzere olduğunu düşünüyordu Barlas...

 

 

Neva.

 

"Çok sıkıldım ben?" diyerek Barlas'a baktım.

 

"Bende çok sıkıldım," dediğinde ona gülümseyerek baktım.

 

"Bir turlasak mı? Şöyle kafe falan?" dediğimde biraz düşünde ve sonra başını salladı.

 

"Babama haber vermeden çıkalım, bekçi gibi başımız da bitmesini istemiyorum," diyen Barlas'a başımı salladım.

 

Dayım çok fazla bizi sıkıyordu. En çokta beni sıkıyordu neden bu şekilde yaptığını bilmiyordum. Ama bu hal ve hareketlerinden çok sıkılmıştım.

 

"Tamam," diyerek ayağa kalktım.

 

"Bugün nasılsın?" diyen Barlas'a gülerek baktım.

 

"Her gün aynı şeyleri mi tekrarlayacağız?" diye sordum. Her gün günde 10 kez iyi olup olmadığımı soruyordu. Bu da beni ister istemez ikisinden sıkılmama neden oluyordu.

 

"Neyse güzelim gel," diyerek beni kucağına çekti kolunu omzuma attı.

 

"O mendebur da orada mıdır?" dediğinde güldüm.

 

Hatta resmen kahkaha attım.

 

Gencay'a mendebur diyordu. Neden incinin patronunu sevmediğini bir türlü çözemiyordum.

 

Aslında beni kıskandığını biliyordum ama ben yine de bu tepkilerini çok fazla buluyordum. Sonuçta ben Gencay'a bakmıyordum.

 

Benim hedefim Gencay'a Azra'yı yapmaktı.

 

Azra o kadar güzel bir kızdı ki, kesinlikle benim canım arkadaşım Gencay için uyumluydu. Tek sorun Gencay benden başka kimseye bakmıyordu. Hatta gözü kimseyi görmüyordu.

 

 

Arabaya doğru ilerlediğimizde Barlas bana göz kırptı. Sanırım dayım öğle uykusunda olduğu için evden çıkarken bizi duymamıştı bile.

 

"Babam uyumuş," dediğinde ona bakmadan kemerimi bağlıyordum.

 

"Galiba, şu sıralar çok yoruluyor galiba o yüzden," dediğimde Barlas başını salladı.

 

"Kaptan rotamız Eroğlu kafe mi?" dediğinde bana gülümseyerek bakıyordu.

 

Başımı salladım ve bakışlarımı ondan çekip yola odaklandım.

 

Evde oturmaktan sıkılmıştım artık. Tek yaptığım aktivite yemek yemek, kafeye gitmek, evde oturmak ve kitap okumak. Yapabildiğim tek şey bunlardı. Dayım her hangi bir işte çalışmama maalesef ki izin vermiyordu.

 

Çünkü hala iyileşmediğimi ve çalışmamın benim için kötü olacağını söylüyordu. Bir yıl önce beynimdeki tümör yüzünden bir ameliyat geçirmişim. Saçlarım da bu ameliyat yüzünden kısaymış. Normalde uzun olduğunu söylüyor İnci.

 

Ameliyatı bile hatırlamıyor olamam tümörün beynime etki etmesi yüzünden olduğunu söylüyorlardı. Her geçen gün sanki içimde bir boşluk olduğunu hissediyordum. Kimse ailem hakkında konuşmuyor. Herkes susuyordu kendim ve bir kaç kişi dışında ailem kim bilmiyorum. Annem nerede? Babam nerede hiç bilmiyorum. Dayım ve diğerleri hiç bir şey anlatmıyor.

 

"Ne düşünüyorsun?" diyen Barlas'ın sesi ile kendime geldim.

 

"Bilmiyorum, sanki hala beynimin içinde bir şeyler yerine oturmuyor gibi," dediğim de yandan bir bakış attı ve tekrar yola bakmak zorunda kaldı.

 

"Zamanı geldiğinde sana her şeyi açıklayacağım," dediğinde ondan gözlerimi çekmedim.

 

Bana sürekli aynı şeyi söylüyordu. Zamanı gelince anlatacağını söylüyordu ama bu zaman ne zamandı?

 

"Ne zaman Barlas?" dediğimde sesime bir hüzün çökmüştü.

 

"Hey," dediğinde üzgün gözler ile ona baktım.

 

"Bir şeyler yolunda gitmiyor, inci ve hepiniz benden bir şeyler saklıyorsunuz, inci benden resmen Asel'i kaçırıyor ve bunu sürekli yapıyor," dedim ve düşünüyordum.

 

 

Asel dükkana gelince onu direk eve yolluyordu Asel ile oturup konuşamıyordum.

 

"Neva sen bunları düşünme lütfen, sen iyileşmeye bak sadece tamam mı?" dediğinde surat astım.

 

"Bakmak istemiyorum, iyi de olmayacağım, hatta öleceğim ben," dediğim an araba aniden durmuştu. Tabi bende refleks olarak cama yapışmıştım.

 

"Barlas ne yapıyorsun ya?" dedim sitem ederek.

 

"Sözünü geri al Neva?" dedi ciddi bir sesle.

 

"Tamam kuzen geri alıyorum sözümü?" dediğimde yüzümden çekmedi bakışlarını.

 

"Akşam bara gidelim mi? Eğlenir biraz ikimiz için de iyi olur," dedi ve ben bu fikrin nasıl olacağını düşünüyordum.

 

"Olabilir," dedim.

 

"Ama benim kıyafetim yok," dediğim de güldü.

 

"Dolabını görmesem inanacağım," dediğin de bende gülmüştüm. Dolabım fazlası ile doluydu.

 

"Kafeden sonra alışverişe çıkarız," dediğinde başımı salladım.

 

Barlas arabayı tekrar çalıştırdı ve yola koyulduk. İnci'yi özleniştim. En çokta masal'ı.

 

Azara'ya mesaj atacaktım. Onu kafeye getirmesini isteyecektim.

 

Telefonu elime alıp Azra'ya yazmaya başladım.

 

"Masalı ve seni özledim, kafeye geçiyorum, eğer masal iyiyse gelir misiniz?" Yazıp gönderdim.

Beni kırmazdı Azra biliyordum. Birazdan ınlarda eminim oraya gelirdi..

 

 

Kafeye yakınlaştığımız da telefonuma Azra'dan bildirim geldi. Ekranı açıp baktığımda yarım saate burada olacağını söylemişti. Gülümsedim ve Barlas'a döndüm.

 

"Masal geliyor," dedim sevinçle.

 

"Ne güzel işte, ikiniz iyi anlaşıyorsunuz zaten, o kız bir tek beni sevmiyor sanırım, o mendeburu bile görünce gülüyor amk," dediğinde ona baktım.

 

"Küfür yok dedim," dediğim de bana baktı.

 

"Ağız alışkanlığı, kuzen ağız alışkanlığı." dedi Barlas ve arabayı durdurdu. Kafeye gelmiştik.

 

Arabadan inmeden önce gözlerimde ki makyaj akıp akmamış mı diye baktım.

 

"Akmamış süslü, hadi çık arabamdan artık," dedi Barlas ve bende ona kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

"Süslü deyip durma bana," dediğimde gülüyordu.

 

"Yalan mı ama? Günde üç kez makyajının bozulup bozulmadığına bakıyorsun," dedi ve haklıydıda.

 

Günde üçten fazla bakıyordum.

 

"Tamam hadi çık," dedim ve kemerimi çözüp arabadan çıktım.

 

Barlas'ta aynı şekilde arabanın içinden çıkmıştı. Kafeye girmeden önce Barlas'ın yanıma gelmesini bekledim. Onun yanından hiç ayrılmıyordum. Gerçi o da benim yanımda hiç ayrılmıyordu.

 

Barlas ile arabadan gülerek çıkmıştık.

 

Barlasın benim sağıma baktığını görünce nereye baktığını görmek için başımı çevirdim.

 

Siyah bir araba vardı.

 

O kimdi?

 

Sanki arabanın içinde biri var gibiydi?

 

"O kim?" dediğim de Barlas'a dönmüştüm.

 

Barlas bana baktı ve yanıma gelip koluna belimden geçirdi.

 

"Önemli bir şey olduğunu sanmıyorum, hadi girelim biz içeri," dediğin de beni sanki içeri girmem için sürüklüyordu. Neden bu şekilde yaptığını bir türlü anlayamamıştım.

 

Kapıdan içeri girdiğim de inci'yi masa da otururken gördüm.

 

"Biz geldik," dedi neşeli bir sesle Barlas. İnci'nin bakışları anında beni buldu ve kocaman gülümsedi.

 

Neyi düşündüğünü merak ettim. Camdan dışarı bakıyordu ve oldukça da düşünceli görünüyordu.

 

"Hoş geldiniz?" dedi İnci.

 

"Hoş bulduk," dedi Barlas.

 

"Hayırdır? Benim kankam dilini mi yuttu? Neden her şeye sen cevap veriyorsun?" diye sorduğunda bir Barlas'a bakmıştı birde bana.

 

 

"Yutmadım canım ben gayet iyiyim," dedim ve güldüm.

 

"Hadi o zaman geçelim masaya," dediğin de yukarıdan inen Gencay ile anında bakışlarım ona kaydı.

 

O da mı buradaydı?

 

Benim ona bakışlarımdan Yanlış anlamasını istemediğim için hemen önüme döndüm ve masaya doğru ilerledim.

 

"Ee bugün nasılsın canım?" dedi İnci ve birazdan imdat diye çığlık atacağım artık.

 

Yeter artım ya her bu soruyu duymak zorunda mıyım ben?!

 

"Ben_" demiştim ki sözlerim Gencay'ın cümleleri ile yarıda kesildi.

 

"Sayenizde iyi değilse bile söylemeyecek kız, yeter gari lan! Ben bile sıkıldım şu sorudan başka soru sorun artık şu kıza," cümlesi bittiğin de ona hafif gülümsedim.

 

İçimde ki hislere tercüman olmuştu resmen.

 

"Sen karışma!" dedi anında Barlas.

 

Hadi ama yine mi atışacaklardı.!

 

"Sakın yine başlamayın, bugün zaten başım ağrıyor," dediğim de üçü birden bana bakmıştı.

 

"Başın mı ağrıyor? Neden bana söylemedin hadi hemen hastaneye gidiyoruz," dedi Barlas ve anında ayağa kalktı.

 

"O anlamda değil ya, atışmanız başımı ağrıtacak anlamında, otur oturduğun yerde." dediğim de gülümsedim.

 

Benim üzerime bu kadar titremelerini anlıyordum ama bende sıkılmıştım bu durumdan.

 

 

"İyi bu seferlik şu mendebur ile muhatap olmayacağım," dediğin de neredeyse kahkaha atacaktım.

 

Adamın yüzüne bakarak söylemişti bu lafı.

 

Gencay da nedendir bilmiyorum sesini çıkarmamıştı.

 

"Masal'ı özlediğim için Azra 'dan onu getirmesini istedim senin için sakıncası yok değil mi İnci?" dediğim de İnci başını sağa sola salladı.

 

"Tabi ki de yok, ama çok kalamaz biliyorsun insanları pek sevmiyor,"

 

"Evet beni de sevmiyor," diye atladı Barlas.

 

İnci gülerek ona baktı.

 

"Sevmiyor demeyelim sana henüz ısınamadı diyelim," dediğin de Barlas oturduğu yerden doğruldu.

 

"E bu mendeburu seviyor, hatta sevmiyor bence resmen aşık, aha buraya yazıyorum birazdan kucağına atlayacak," dedi Barlas.

 

Bende bu sözlerinden sonra güldüm. İnci de benimle birlikte gülmüştü. Masal onun kızıydı ama hiç birimiz onu paylaşamıyorduk.

 

"Aha geliyorlarlar," diyen Barlas'ın sesi ile bakışlarımı arkama çevirdim.

 

Masal ve Azra kapıdan girmek üzereydi ki Azra gülerek içeri girmişti. Bakışlarım kısa bir saniyeliğine Gencay'ı buldu. Masal'a baktığını düşünüyordum ama öyle değildi sanırım. Gencay Azra'nın gülüşüne bakıyordu.

 

Bu çok iyi bir haberdi, ben bunların olmasını istiyordum zaten.

 

Gülümseyerek Azra'nın yanıma gelmesini izledim.

 

"Hello," dedi Azra.

 

"Ben ne diycem?" dedi Masal.

 

"Sende hello de," dedi Azra.

 

"Hellü," dediğin de Kahkaha atmıştık.

 

Daha henüz net konuşamasa da dili epey bir gelişmişti artık.

 

"Hellü değil Annecim hello," dedi İnci ve masal'ı kucağına aldı.

 

"Ay, gelo," dedi ve minicik ellerini Gencay'a uzattı.

 

Evet henüz Gencay'ın adını söyleyemiyordu maalesef.

 

"Sarı böcük," dedi Gencay.

 

"Kucak," dedi masal ve kollarını açtı. Gencayın kucağına gitmek istiyordu.

 

"Gel bakalım sarı böcük," Diyerek kucağına aldı masalı Gencay.

 

Gülümseyerek onlara bakıyordum. Barlas'a gözüm kaydığında bu durumdan memnun olmadığını gördüm.

 

Kıskanıyordu şu an masalı. Masal ona hiç bakmamıştı bile..

 

"Gördünüz değil mi? Bakmadı bile bana," diye fısıldadı Barlas.

 

Gülerek başımı salladım.

 

"Çakal," dedi masal ve Gencay'ın sakallarını çekiştirmeye başladı.

 

"Masal hayır," dedi Azra.

 

Sevdiği şeyleri genelde onun olsun diye yanında götürürdü galiba masal bugün de Gencay'ın sakallarını beğenmişti.

 

"Bugün de sakallarımı mı beğendin bakalım küçük hanım," dedi Gencay gülerek.

 

"Beğenmedi bence şu an onları kendinin sanıyor," dedi Azra ve şaşkınlık ile Masal'ı izliyordu.

 

"Kızım, ne yapıyorsun sen asılma onları," diye uyardı inci.

 

Barlas kahkaha atmaya başladığında bende kendimi tutamamıştım.

 

Resmen şu an çekiyordu adamın sakallarını.

 

"Menim," dedi Masal ve daha çok çekti.

 

"Masal, bırak! onlar senin değil," diyen İnci'ye gülerek baktım.

 

"Bırak inci alsın, yol kızım yol," dedi gülerek Barlas.

 

Tabi barlasın da işine gelmişti. Gencay'ın sakallarını çekiştirmesi Barlas'ın oldukça hoşuna gitmişti.

 

Masal son bir kez daha asıldığında bu kez acımış olmalıydı ki Gencay. Yüzünü buruşturdu.

 

"Kızım ama yeter yani, gel artık buraya," diyerek Masalı kucaklamak için atılmıştı ki masal öyle bir sert baktı ki şu an karşısında sanki düşmanına bakıyordu.

 

"Menim," dedi Annesine kızgın bir şekilde bakarak.

 

Gencay hiç kızmıyordu hatta oldukça eğlendiği gülümsemesinden belli oluyordu.

 

"Şuna bakın birde bana nasıl bakıyor," dedi İnci hayretler içerisinde.

 

"Gitmeyin benim prensesimin üstüne beğendiği her şey onun olur. Değil mi prensesim?" dedim gülümseyerek.

 

Masal hemen başını salladı.

 

"Teyye," dediğin de güldüm.

 

Bana teyze diyordu, pardon demeye çalışıyordu.

 

 

"Evet teyzem," dedim ve kocaman öpücük attım.

 

Masal da o minicik dudakları ile bana öpücük attı.

 

"Yq bu nasıl benim kızım? Bana yiyecek gibi bakıyor Neva'ya nasıl bakıyor," dedi İnci.

 

"Kıskanma, kıskanma." dediğim de gülüyordum.

 

İnci de gülmeye başlamıştı. Ortam o kadar bir hal almıştı ki. İyi ki de çağırmışım ben bunları. Günümü güzelleştirdiler benim.

 

"Teyyenin kucağına gel bakim," dediğim de kollarımı açmıştım.

 

Bana baktı, Gencay'a baktı. Ve bana bakıp omsınu hayır anlamında kaldırdı.

 

"Hayıy buda iyi," dediğin de hayretler içine ona baktım.

 

"Boşuna uğraşma kuzen şu an o mendeburun sakallarına vuruldu," dediğin de ona bakmıştım.

 

"Vuyuldum," dediğin de herkesten bir kahakha kopmuştu.

 

"Aha da kanıtı," diyerek bize baktı Barlas.

 

"Vuyulmak ne demek Masal?" diye sordu Azra.

 

Masal düşündü ve omuzlarını hafif yukarı kaldırdı.

 

"Bilmiyi," dedi.

 

Bilmediğini söylüyordu. Bilmiyordu ama vurulduğunu söylemişti.

 

"O deyi," dediğinde bu sefer ne söylediğini bende anlamamıştım.

 

"Bu sefer ne dedi," diye sorduğumda hepsi bana bakmıştı.

 

"Parmağını takip ettin mi?" dedi Azra. Başımı sallamakla yetindim.

Takip etmiştim barmağı ile Barlas'ı göstermişti.

 

"O dedi demek istedi, yani Barlas söyledi diye söyledi," diye açıkladı Azra.

 

Masal bir anda güldü.

 

"Çıkıldım," diyerek Azra'ya baktı.

 

"Parka mı gidelim?" diye sordu Azra.

 

Masal hemen başını salladı.

 

"Gel kucağıma o zaman," dedi ve bir kaç adı atıp Gencay'ın kucağından masalı aldı. Gencay göz ucuyla Azra'ya bakmıştı.

 

Şansım yaver giderse bunları kesinlikle aşık ederdim ben. Ama tabi bence benim birinden yardım almam gerekiyordu.

 

Barlasta eline telefonu almıştı. Ne yaptığını soracaktım Azra yanıma geldi.

 

"Biz gidiyoruz Neva, sonra görüşürüz," dediğin de gülümsedim.

 

"Görüşürüz Azra, görüşürüz prensesim," dedim ikisine.

 

"Bay, bay," dedi Masal. Küçücük ve minicik olan ellerini bana sallamayı da ihmal etmemişti. Gülerek kafeden ayrılmıştı ikiside.

 

 

"Görüyorsunuz değil mi? Her geçen gün Asel'e benzemeye başladı, kızım teyzesine çekecek," dedi ve güldü Asel.

 

"Sanırım kızım da ayran gönüllü olacak," dediğin de ona bakmıştım.

 

Asel de mi böyleydi?

 

Benden onu sakladığı için Asel'i henüz tanımıyordum. Görünüşünü ve sadece ismini biliyordum.

 

"Bilseydim bende benzediğini söylerdim ama Asel'i bilmiyorum." dediğim de Barlas kafasını telefondan kaldırmıştı.

 

"Şey," dedi İnci ve sanki kaçmak ister gibiydi.

 

"Neyse, sıkıldım ben bu durumdan," diyerek ayağa kalktım.

 

"Geliyor musun benimle?" diye sordum Barlas'a.

 

Barlas anında oturduğu yerden kalktı. "Tabi ki de kuzen, akşam için alışverişe çıkıyoruz değil mi?" dediğin de başımı salladım.

 

Alışverişe çıkarsam kafamı biraz olsun dağıtabilirdim belki de.

 

"Neva, benimle konuşmayacak mısın?" dedi İnci.

 

Başımı sağa sola salladım.

 

"Hayır, benden sakladığın şeyler olduğunu düşünüyorum. Sen söyleyene kadar konuşmayacağım." dedim. Sesim oldukça netti.

 

"Ama Neva," dedi üzgün çıkan bir sesle.

 

Ona bakerken bir anda Gencay'ın sesi ile ona döndüm.

 

"Nereye gidiyorsun akşam?" dediğin de Barlas'ta ona bakmıştı.

 

"Sana ne lan!" dedi Barlas.

 

"Bilmiyorum," dediğim de Gencay bana bakmayı bırakıp Barlas'a döndü.

 

 

"Yeni açılan bir bar varmış, baya güzel diye duydum, oraya gideceksiniz sanmıştım da," dediğin de ona bakıyordum.

 

"Biliyorum, haberim var bende duydum bakalım hangisine gideceğiz," dedi Barlas.

 

"Anladım iyi eğlenceler o zaman," dediğin de bana bakıp söylemişti Gencay.

 

Gülümsedim.

 

"Teşekkürler," diyerek Ona bakmayı bırakıp Barlas'ın yanına geçtim.

 

"Hadi gidelim daha kuaföre gideceğiz," dediğim de Barlas'ın bakışları beni buldu.

 

"Ne kuaförü?" diye sorduğunda elinden tutup onu sürükledim.

 

"Ne kuaförü olabilir sence kuzen, kısacık saçlarıma ne yapacağım akşam ben he?" diye sorduğumda kapıdan çıkmak üzereydik.

 

"He ondan yani," dediğin de başımı salladım.

 

"Barlas emrinize amade leydim," dedi ve elini de göğsüne koyup eğildi.

 

Onun bu haline gülmeden edemedim. Çok komikti ve beni güldürüyordu.

 

Arabaya binmeden önce Barlas'ın yine aynı noktaya baktığını gördüm.

 

Bende tekrar baktığım da az önce ki aracın yine aynı yerde olduğunu görüyordum. Neden hala aynı yerinde duruyordu?

 

İçire de baya da oturmuştuk üstelik.

 

"İçin de biri mi var onun?" diye sorduğum da araba çalışmıştı.

 

"Varmış," dedi Barlas.

 

Araba bir anda ters istikamete doğru yol aldı.

 

"Bizi mi izliyordu?" diye sordum. Başımı çevirip Barlas'a baktım.

 

"Pek sanmam hadi gidelim, yoksa geç kalacağız akşama." Dedi. Başımı sallayıp onu onayladım. Biraz daha oyalanırsam geç kalacağımız kesindi...

 

 

 

 

İstanbul'un en büyük alışveriş merkezine gelmiştik. O kadar büyüktü ki kaybolmazsam iyiydi.

 

"Geldim leydim," diyen Barlas'a baktım.

 

"Hadi inelim o zaman kuzen," diyerek gülümsedim ve arabadan yavaş bir şekilde çıktım.

 

Barlas'ta benimle birlikte çıkmıştı onun yanıma gelmesini bekledim. Beni de çok bekletmeden bir kaç adımda yanıma gelmişti. Kolunu açtı ve bende hemen kolumu onun koluna geçirdim.

 

"Barlas?" dedim bir anda.

 

"Evet," dediğin de mağazaya girmek üzereydik.

 

"Sende bir şey saklıyor musun?" diye sorduğumda durmuştuk.

 

"Bu nereden çıktı şimdi Neva?" diye sordu Barlas.

 

Nereden çıktısı mı vardı, çıkmıştı işte.

 

"Neva, düşünme böyle şeyler lütfen beynini bunalarla meşgul etme, zamanı geldiğin de ben sana ne bilmen gerekiyorsa anlatacağım." dediğinde yürüyorduk artık.

 

Anlatacağım dediğine göre bir şeyler vardı. Sadece şimdilik bir şey yokmuş gibi davranacaktım. Ama biliyorum ve hissediyorum da. Hepsi benden bir şeyler saklıyordu. Belki de bir çok şey saklıyorlardı.

 

"Ne bakacaksın?" diye soran Barlas'a gülümsedim.

 

"Elbise bakacağım," dediğim de güldü.

 

"Biliyorum canım onu hangi renk bakacaksın ben onu soruyorum?" dediğin de biraz düşündüm.

 

"Galiba siyah bakacağım," dedim.

 

"Peki o zaman bende siyah bakacağım," dediğin de kahkaha attım.

 

"Sanki başka renk giyiyorsun da," dediğim de Barlas'ta gülümsüyordu.

 

"Farklı bir renk raconuma ters," dediğin de oldukça eğleniyordu.

 

"Biliyorum kuzen, biliyorum seni farklı bir renkle hiç görmedim daha. Ama ne yalan söyleyim bak şu ilerideki pembe takım ne kadarda güzel durur üstünde," dediğim de kıkırdıyordum.

 

" hah o mu? Hiçte bile," dediğin de hala takıma bakıyordu.

 

"Kızım ben erkeğim erkek, sence onu giyer miyim?" dediğin de, "Asla," diye de ekledi.

 

Kahkaha attım. "Haklısın seni bu takımın içinde düşünemiyorum bile," dediğim de o gülmüyordu.

Bu hali oldukça hoşuma gitmişti. Onunla uğraşmayı seviyordum.

 

"Neyse hadi sen ne giyeceksen bak, bende şöyle bir dolaşayım," dediğim de hemen itiraz etmek üzereydi ki parmağımı kaldırdım.

 

"Bak sakın birlikte bakacağız deme! Yeter artık ya tek başıma dolaşacağım biraz," dediğim de tek kelime etmemişti.

 

"Peki tamam, ama çok uzaklaşma yine buralarda ol," dedi endişeli çıkan sesi ile.

 

" Tamam, tamam hadi sen işine bak," dediğim de ister istemez kafasını sallamıştı.

 

Bir kaç saniye daha bana baktıktan sonra arkasını dönerek yanımdan ayrıldı. Bende ondan biraz olsun uzaklaşmak ister gibi girdiğimiz mağazayı dolaşacaktım.

 

Elbiselerin olduğu bölüme doğru yönelmiştim ki birinin bana seslenmesi ile başımı çevirdim.

 

"Neva," diyen kıza baktığım da gözlerinin dolduğunu gördüm.

 

Bu kimdi?

 

Neden gözleri dolmuştu?

 

Beni tanıyordu. Adımı seslendiğine göre beni tanıyor olmalıydı.

 

 

"İnanmıyorum sensin," dedi neşeli çıkan sesi ile.

 

Onu tanımadığım için öylece ona bakmıştım.

 

"Aaa, beni hatırlamadın mı? Benim Dicle, görümcen," dediği anda dudaklarım şaşkınlık ile aralandı.

 

Benim bir görümcem mi vardı?

 

Bir dakika!

 

Benim bir kocam mı var?

 

Bir anda üzerime atladı. Bana sarılmıştı. Ben şaşkınlıktan ne tepki vereceğimi bilememiştim. Ama bana direkt sarılmıştı.

 

 

 

"Ben," dediğim de onun geri çekilmesini sağladım.

 

"Saçlarını da kesmişsin," dediğin de saçlarımı inceliyordu.

 

"Biliyor musun böyle de çok güzel olmuşsun." dedi ve kocaman gülümsedi.

 

"Hadi ama, bana hala kızgın mısın? Hem bana veda bile etmeden ortadan kayboldun, üstelik abimden de boşanmışsın." dediğin de kulaklarım duyduklarına inanamıyordu artık.

 

"Ben, seni tanımıyorum." dediğim de gülümseyen yüzü anında soldu.

 

"Ne demek tanımıyorum?" diye sordu.

 

Omuzlarımı bilmiyorum der gibi kaldırıp indirdim. "Ben seni kesinlikle tanımıyorum, galiba beni birine benzettiniz," dediğim de bana inanamıyormuş gibi bakıyordu.

 

"Ama," diyen kızın bakışları bir anda yanımıza gelen Barlas'ı buldu.

 

"Gidelim Neva," dediğin de Barlas kolumdan tutarak beni çekiştirdi.

 

"Barlas bir dakika ya, çekiştirmesene beni," dediğim de beni dinlemiyordu bile.

 

"Burayı beğenmedim ben, başka yere bakacağız," dediğin de onu durdurdum.

 

"Tamam bakarız ama o kızı tanıyor musun? O beni tanıyormuş," dediğim de olduğumuz yerde durduk.

 

"Ne söyledi sana?" diye sordu.

 

"Güya o benim görümcemmiş," dediğim de Barlas bana bakıyordu.

 

 

"Bir an öyle diyince şaşırdım sonra anladım ki beni biriyle karıştırdı," dediğim de Barlas tek kelime etmedi.

 

"Muhtemelen öyle olmuştur," dediğin de sesi oldukça tuhaflaşmıştı.

 

"Neyse hadi biz alışverişimize devam edelim," dediğim de başını salladı.

 

"İyi olur, baktın mı bir şeyler," dediğin de başımı hayır anlamın da sağa sola salladım.

 

 

"Bende bakamadım, gel bir de şu ileride ki mağzaya girelim, Avm'ye de girebiliriz," dediğin de hangisine girelim diye düşündüm.

 

 

"Bence Avm'ye girelim hem daha fazla çeşit vardır orada," dediğim de başını salladı Barlas. Bu gidelim demekti.

Mağazadan çıkıp Avm'nin yolunu tuttuk. Aklım az önceki kıza gitti. Sanki bir an tanıyormuş gibi hissettmiştim. Ama bunun saçmalık olduğunu biliyordum.

 

Bir kocam olsa hatırlardım herhalde. Ama eskiye dair bir şeyde hatırlamıyorum. Ya o kızın dedikleri doğruysa? Ya benden bunu saklıyorlarsa.

 

Kafamda dönüp duran sorular yüzünden nereye geldiğimizi bile anlayamamıştım.

 

"Oraya bakalım mı? Bak orada siyah elbise var hem çok da güzel görünüyor," dediğin de gülümsedim.

 

"Olur," dediğim de elimi tutup yürümeye başladı. Tabi bende onunla birlikte yürüyordum. Yürüyordum ama hala aklım az önce ki olayda kalmıştı.

 

"Canın bir şeye mı sıkıldı?" sorusu ile ona baktım.

 

"Hayır, ben gayet iyiyim," dediğim de yalan söylüyordum. İçimde bir huzursuzluk vardı. Kendimi kötü hissediyordum. Sanki herkes benden bir şeyler saklıyormuş gibi. Gibi değil bence kesinlikle saklıyorlardı.

 

"Hadi dene bunu," dediğin de elindeki elbiseye baktım.

 

Siyah straplez bir elbiseydi.

 

"Bu biraz kısa değil mi?" dediğim de elindeki elbiseye baktı.

 

"Hım galiba kısa, dur bunu bırakalım biraz uzun bir şey bakalım," dediğin de bana elbise bakıyordu.

 

"Sen kendine baksana, ben şurada mankende ki elbiseyi deneyeceğim," dedim.

 

Tam bana bir şey söyleyecekti ki telefonu çalmaya başlayınca sustu.

 

"Babam," dediğin de telefonu açıp kulağına götürdü.

 

Benden bir kaç adım uzaklaşmıştı.

Bende ona bakmadan elbisesin olduğu yere doğru adımladım.

 

Elbiseye daha yakından baktığım da elbisesin gerçekten çok güzel olduğunu anladım. İp askılı ve saten bir elbiseydi. Sol bacağında oldukça belli olan bir yırtmacı vardı.

 

Hayran kalmış bir şekilde elbiseden gözlerimi çekemedim.

 

"Merhaba, bedeninize uygun olanı çıkarmamı ister misiniz?" diyen soran görevliye döndüm.

 

"Tabi en küçük bedeni lütfen," dediğin de kız gülümsedi ve elbisenin bedeni bulmak için gitti. Bu elbisenin üstüne micik bir topuz çok iyi giderdi. Eldivenle de kombin edebilirdim bence.

 

"Buyurunuz efendim, en küçük bedeni. Deneme kabinimiz şu tarafta," dediğinde eliyle gösterdiği yere baktım.

 

"Teşekkür ederim," dediğim de elindeki elbiseyi alıp kabine doğru ilerledim.

 

Kabine girmeden önce gözlerim Barlas'a kaydı. Hala telefonla konuşuyordu. Onu beklemektense elbiseyi denemeyi seçmiştim.

 

Kabine girip elbiseyi astım. Üstümdekileri komple çıkardım. Denemek için biraz heyecanlanmıştım. Çünkü gerçekten çok şık duran bir elbiseydi.

 

"Sana o diyorum, kızım gördüğüm kadını bilmez miyim ben?" dedi biri.

"Bence yanlış biliyorsun, baksana yanında bir erkekle gelmiş, hem onlar yeni boşanmadı mı? Nasıl hemen birini bulsun bu kadın," dedi az önce bana elbiseyi veren kız.

 

"Hem onun saçları uzun değil miydi?" dedi az önce konuştuğum kız.

 

"Bak göstereceğim şimdi o diyorum sana, bu onun eski karısı," dedi kalın sesli olan kız.

 

Kimden bahsediyorlardı?.

 

Elbiseyi üstüme geçirdiğimde seslerini duyamamıştım artık.

 

Galiba kabinden oldukça uzaklaşmışlardı. Kabinin içinde bir ayna vardı ve ben kendini buradan da bakabiliyordum. Ama ben barlasın bakmasını istemiştim.

 

O yüzden kabini açıp yavaş bir şekilde çıktım. Yan taraftaki aynanın yanına geldiğim de kendime baktım.

 

"Çok güzel durmuş, o kadar güzel olmuş ki bu elbise size, satmak için demiyorum gerçekten çok şık durmuş üstünüzde," dedi az önce konuştuğum kız.

 

Gülümsedim. "Çok teşekkür ederim, bende çok beğendim," dediğim de aynadan kendime bakıyordum.

 

Arkamdan gelen ıslık sesi ile hemen yönümü çevirdim.

 

"Sen miydin ya?" dediğim de gülmüştüm.

 

"Bendim tabi kuzen, sen kimi bekliyordun?" dediğin de kaşlarını çatmış bir şekilde yanıma geliyordu.

 

"Kim sana bu şekilde ıslık çalabilir ki? Ha söyle bakalım?" dediğin de sol yanağımdan bir makas almıştı.

 

"Kimse," dedim ve kıkırdadım.

 

"Benim içinde bir şeyleriniz var mı? Ama mümkünse kuzeniminki ile aynı renk olsun," dedi Barlas.

 

Konuştuğu kız gülümsedi.

 

"Var tabi ki de efendim, şu tarafta buyrun göstereyim," dediğin de Barlas'a bakmıştı.

 

Barlas bana döndü ve benden onay bekliyordu.

 

"Hadi git al hel bir şeyler, bende üzerimdekini çıkarmayacağım birlikte nasıl olacağımıza bakalım." dedim ve kocaman gülümsedim.

 

"Tamam, ama çok vakit kaybetmeyelim olur mu babam bizi eve bekliyor," dediğin de yüzüm düşmüştü.

 

 

"Ee kuaföre gitmeyecek miyim? dedim üzgün çıkan bir sesle.

 

"Gerek var mı? Kuaför senin ayağına gelsin," dediğinde habalı bir şekilde bana arkasını dönmüştü.

 

Bende diyordum nerede belli edecek zengin olduğumuzu. Şu an tam da müsait bir zamandaydık.

 

Acaba o kızı mı beğenmişti? O yüzden mi öyle havalı konuşma yaptı acaba?

 

Düşüncelerimin arasında daha fazla ayakta duramayacağımı fark ettim. Nereye oturabilirim diye bakınırken tam karşımda duran küçük ikili gibi duran koltuğa doğru adımladım. Bu elbise ile ayakta onu beklemektense oturmayı tercih etmiştim.

 

Telefonumu iyi ki elime almıştım.

 

İnternetten kendimi araştırsam bir şeyler öğrenebilir miydim ki?

 

"Bir şey alır mısınız Neva hanım?" diyen kalın bir kadın sesi ile başımı kaldırıp ona baktım.

 

Bu ses az önce konuşan kadının sesiydi sanırım.

 

"Teşekkür ederim, bir şey almayacağım," dedim nazik bir şekilde.

 

"Ne demek, rica ederiz efendim," dedi ve gülümsedi kadın.

 

Bir dakika o kadın adımı nereden biliyordu?

 

"Adımı nerden biliyorsunuz?" diye sordum.

 

Kadın tam bür şey söyleyecekti ki Barlas elindeki takım ile tam karşıma geçti.

 

"Canım kuzenim," dediğin de bacaklarıma bakıyordu.

 

"Ne?" dediğim de gözleri ile bacağıma işaret edince bende baktım. Yırtmacımın baya açıldığını gördüm ve direkt başımı Barlas'a kaldırdım.

 

"Harika değil mi?" dediğim de kaşlarını çatmıştı.

 

"Şimdi biri gelecek, kapatsana kızım şunu," dediğin de güldüm.

 

"Hayır kapatmayacağım," dediğim de sinirlenmişti.

 

Hayır, hayır sinirlenmiyordu. Sinirlenmiş gibi yapıyordu.

 

"Hadi giy gel de bakalım nasıl duracak üstünde," dediğim de sağ ayağını öne uzattı yere vurdu.

 

"Bekliyorum canı kuzenim," dediğin de kahkaha atmıştım.

 

"Tamam o halde sabaha kadar buradayız," dedim. Şaka yapıyordum beklemezdim tabi ki de sabaha kadar burada.

 

"Neyse hadi bu seferlik senin dediğin olsun," dedim be yırtmacımı kapattım.

 

"Akşam ne olacak çok merak ediyorum," dedim sırıtarak.

 

"Çok kelle gidecek bugün," dediğin de sırtını bana döndü ve kabinlere doğru ilerledi.

 

"Resmen kellerini koparacağını söyledi. Way canına kimin kuzeni," dediğim de arkasından gülmüştüm. Bu hali beni oldukça eğlendiriyordu. Ben eğlenceye gitmeden de çok güzel eğleniyordum..

 

Ardan on dakika geçtikten sonra artık sinirlenmeye başlıyordum.

 

"Uyudun mu kuzen ya? Ne yapıyorsun o kabinde, çık artık." dediğim de sıkıldığım sesimden bile belli oluyordu. Ben bile kabinde bu kadar uzun kalmadım ya.

 

Sesini duyamadığım için gerçekten uyuduğunu düşünmeye başlamıştım artık.

 

"Bak geliyorum bakmaya," dediğim de dudaklarım kıvrılmıştı.

 

"Tama be geldim," diye bağırdı. Galiba gireceğimden korktu. Gülümseyerek başımı sağa sola salladım.

 

Kabinden gözlerimi çekmiyordum kabinin yavaş bir şekilde açıldığını görmem ile ayağa kalkmam bir oldu.

 

"Vay anam vay," dediğim de gülerek yanıma doğru gelmeye başladı.

 

"Analar neler doğruyormuş öyle," dediğim de ağzımın suyu akmış bir şekilde ona bakıyordum.

 

"Babadan miras," dediğin de ona baktım.

 

"Aselet akıyor soyumdan diyorsun yani," dediğim de güldü.

 

"Tabi ki de, baksana kendine," dediğim de aynadan kendime baktım.

 

"Şu boy post endam kimde var," dediğin de anında başımı ona çevirdim.

 

"Boy mu?" dediğim de kahkaha attı.

 

Boyum kısaydı ya ondan dalga geçiyordu tabi benimle.

 

"Pardon boydan kaybediyorsun genlerimizi," dediğin de aynaya baktı.

 

"Hiçte bile dayım da uzun değil ki," diye lafa atladım.

 

Gülddü. "Evet o benden kısa, ama senden de uzun." Diye ekledi.

 

Surat asarak yanına gittim ve koluna girdim.

 

"Dur bakam," dediğim de aynadan ikimize bakıyordum.

 

"Deli dehşet görüyoruz," dediğim de elini belime attı.

 

"Kesinlikle, Altınsoy kuzenler akşam ortalığın anasını ağlatacak," dedi.

 

"Niye anasını ağlatıyoruz canım, kendimize hayran bıraktırsak yeter," dedim havalı bir sesle.

 

Aynadan birbirimize bakmaya devam ederken bir şey fark etmiştim. Barlas ile saçlarım aynı renkti. Onunda saçları koyuydu benimde.

 

Ve biz şu an siyah giyinmiştik.

 

Siyah asillik demekti. Bizde bugün asil olacaktık.

 

"Beyaz mı giyseydim, siyah beyaz uyumu mesela," dediğim de başını sağa sola salladı.

 

"Kesinlikle hayır, mükemmel olduk," dediğin on hak veriyordum. Saçım ve makyajım da oldu mu bizden iyisi yoktu.

 

"Tek sorun şu dekolten," dediğinde anın da göğüslerime baktım.

 

Bir sorun göremediğim de ona bakmıştım ki o bacağımda ki yırtmaçtan bahsediyordu.

 

"O kadar sorun değil o, hem orada dikkat çekeceğimizi sanmıyorum," dediğim de düşünüyordu.

 

"Galiba haklısın." Dedi.

 

"Hadi çıkaralım artık bunları akşam giyeceğiz," dediğim de başını salladı.

 

"Evet iyi olur babam da bizi bekliyor zaten, akla karyı seçtim ikna edeceğim diye," dediğin de ondan çekmedim bakışlarımı.

 

Haklıydı, dayım gerçekten çok zor biriydi. Hele ki benim üzerime çok düşüyordu. Sanki bir şey olacak diye ödü kopuyordu. İstese beni hiç dışarı çıkartmayacak. Belimden elini çektiğin de gülümseyerek kabine doğru ilerledi.

 

Bende kendi kabinime doğru yol aldım.

 

Akşam neler olacağını çok merak ediyordum. Biliyordum Barlas kesinlikle bizi yeni açılan yere götürecekti.

 

Çünkü Gencay'dan duymuştu ya onu kesin yapardı. Gülümseyerek üstümdeki elbiseyi çıkarmaya başladım. Umarım akşam her şey güzel olurdu. Umarı her ley yolunda giderdi...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

"Artık bir an önce şu holdingi almalısın, hatta direkt olarak benim üstüme yapalım," diyen dedemin sesi ile ona baktım.

 

"O Neva'nın dede, ona mehir olarak verdim," dedim düz bir sesle.

 

"Olabilir siz boşandınız bu artık geçerli değil," dedi ve bana baktı.

 

"İstemiyorum," dediğim de sesim çaresiz çıkıyordu.

 

Bir yıldır dedem yönetiyordu her şeyi. Elimi ayağımı çekmiştim her şeyden.

 

O kazadan da bir hasar kalmıştı bende. Bacağım hala aksıyordu.

 

Fizik tedavi görüyordum ama hala tam olrak iyileşememiştim.

 

Neva'dan ayrılığımızın üstünden koskoca bir yıl geçmişti.

 

Unutmuş muydum?

 

Asla. Kesinlike unutmamıştım.

 

Dedemin yaptığı bir hata yüzünden ondan olmuştum.

 

Masada çıkan ölüm emri geri alınamazdı. Eğer lider başta yoksa ve oy çokluğu ile alınan bir kararsa geri alınamazdı ve bende alamamıştım.

 

Tek şart bu aklıma gelmişti. Hem liderlikten çekilmiştim hemde Neva'dan boşanmıştım.

 

Yani, sadece kağıt üzerinde evli değildik. Hala dini nikahımız vardı. Tek dayanağım da buydu zaten.

 

"Bana neden söylemedin?" diyen ses ile daldığım yerden anında sıyrıldım.

 

Başımı çevirdiğim de Dicle'nin başımızda dikeldiğini gördüm. Neyden bahsediyordu?

 

"Neyden bahsediyorsun Dicle?" dediğim de oldukça sinirli ve öfkeliydi.

 

"Yengem, beni hatırlamadı. Eski yengem," dediğin de yengem kelimesini bastırarak söylüyordu.

 

Görmüş müydü?

 

 

"Nasıldı?" dediğim de ikisi birden şaşkınlık ile bana baktı.

 

"Evladım!" diye uyardı dedem.

 

"Bana, bize dedin ki, biz birlikte karar verdik. Ya o beni hatırlamadı bile," dediğin de isyan ediyordu.

 

"Dicle, abind bağurmadan konuş!" diye uyardı onu dedem.

 

"Senin yüzünden değil mi?" diyen Dicle'ye baktım.

 

Bana bakmıyordu dedeme bakıyordu.

 

"Senin yüzünden boşandılar, ne söyledin abime," diye diretti Dicle.

 

"Sen ne biçum konuşaysun deden ile? Alırım şimdi ayağum altuna," dediğin de bu sefer de ben sinirlenmiştim.

 

Elimi yumruk yapıp dedeme bakıyordum. Zaten onun yüzünden mahvolmuştu her şey hala gelip evimde bana onu yap bunu yap diyordu.

 

Bu yetmezmiş gibi kardeşimi ayağının altına almaktan bahsediyordu.

 

"Yeter," dedim araya girerek.

 

"Dicle odama çık, ben geleceğim yukarıda konuşuruz," dediğim de Dicle bana baktı. Beni dinlemek istemese de şu durumda sözümden çıkmak istememişti.

 

Dicle'nin yanımızdan ayrıldığını gördüğümde dedeme baktım.

 

"Git artık, holding molding yok. İstemiyorum," dediğim de dedem ayağa kalktı.

 

"Sen kafayu mu yedın uşak, kız haturlamayi diyor, bu tam iyi bur firsat," dediğin de elimden bir kaza çıkacaktı artık.

 

İnsan gibi onu evime aldığım yetmiyormuş gibi hala gelmiş bana ahkam kesiyordu.

 

"Git dede!" dediğim de oldukça serttim. Sinirlerim zaten altüst olmuştu. Gelmiş buda sinirlerimin sınırlarında geziniyordu.

 

Dedem falan demeden sıkacağım kafasına o olacak.

 

"Dede çık artık, git evimden! Git hayatımdan. Yetmiyor mu yaptıkların, ayrıldım ondan daha me istiyorsun benden!" dedim haykırırcasına.

 

Yorulmuştum artık bu durumdan. Bir yıldır benim çektiğimi biliyor muydu. Bu bir yıl bana bir asır gibi gelmişti. Bundan haberi var mıydı.

 

"Ben bunun beşunu bırakmayacağum bu konuşma şimdiluk yarum kaldı yine celeceğum." dedi ve ayağa kalktı.

 

Yaşı epey bir geçmişti ama hala gelmiş ahkam kesiyordu.

 

Sakin olacağım.

 

Sakin olmak zorundayım.

 

Tek kelime etmeden onun yanımdan ayrılışını izledim.

 

Sakinleşmek için biraz oturdum. Hemen yukarı gidip Dicle ile konuşup da ikimizin de canı sıkılsın istemiyordum.

 

Onu uzaktan izlemek ne kadar kötüydü kimse bilemezdi. Uzun zamandır da çıkmıyordu dışarı bugün nasıl oldu çıktı onu da anlamış değildim. Biliyorum dayısı olacak adam çıkarmıyordu onu. Beni de unutmuştu Neva ve buda onların işine gelmişti.

 

Ben hariç kimse bu duruma üzülmüyordu. Tamam unutması ikimiz içinde iyiydi ama. Bana yabancı gözlerle bakmasını kaldıramazdım.

 

Yavaş bir şekilde salondan çıkmaya başladım. Asya neredeydi acaba?

 

Yavaş bir şekilde de merdivenlerden çıkmaya başladım. Oldukça da yavaş hareket ediyordum. Bacağım henüz tam iyileşmemişti.

Merdiven bittiğinde biraz soluklandım. Yürümek bile bana ağır geliyordu artık.

 

Odama doğru aksayarak yürümeye devam ettim.

 

Odamın kapısı da açıktı zaten. Dicle içire de kesin volta atıyordu.

 

"Beni nasıl hatırlamaz ya?" diye kendi kendine konuşuyordu.

 

"Beni de hatırlamaz," diyerek içeri girdim.

 

Dicle bana baktı ve kısa bir saniyeliğine bakışları bacağıma kaydı. Sonra kendini hemen toparlayıp yüzüme baktı.

 

"Neden ağabey? Neden bizi hatırlamıyor," dedi ügün çıkan bir sesle. Sesinden oldukça üzüldüğünü anlamıştım.

 

Galiba Neva'nın onu tanımaması onu çok etkilemişti.

 

"Bak Dicle şu an bunu anlatmak," dediğim de yatağın olduğu yere doğru ilerledim.

 

"Anlat abi, anlat lütfen merak ediyorum," dediğin de başımı salladım.

 

"Beyninde bir kitle vardı, biz ayrıldıktan sonra ameliyat oldu. Tabi bu ameliyat yüzünden de hafızasını kaybetti." dediğim de herkesin bildiği yalanları söylüyordum.

 

Karımın neden o halde olduğunu biliyordum. Allah kahretsin ki ikisini de elimden kaçırmıştım.

 

Akif denen adam sanki buhar olup uçup gitmişti. Aramadık yer bırakmamıştım.

 

"Ne zamandan beri," diye sordu Dicle.

 

"Benimle evliyken bile varmış," dediğim de Dicle'nin şaşkınlıktan dudakları aralanmıştı.

 

"Unutması ve bayılmasının asıl sebepleri onlar mı?" dediğin de anında başımı salladım. Bu doğruydu onun o kadar kötü olmasının sebepleri o kart yüzündenmiş.

 

Kart dayısının elinde. Şifre yi bilmedikleri için içinde ne olduklarına bakamıyorlardı da.

 

Şifreyi sadece Akif biliyordu. O şuanda burada değildi.

 

"Ben," dedi Dicle ve durdu.

 

"Abi sen nasıl dayandın? Ben görüyorum abi, hala acı çekiyorsun," dediğin de gözleri dolmuştu.

 

Doğru söylüyordu. Hala acı çekiyordum. O hastanede ki hali gözümün önünden gitmiyordu. Onu içeri almadığım için kendimi öldürmek istemiştim. Bir kerecik olsun onun ağzından kendi adımı duymak istemiştim. Ama yapamamıştım. Yapamıyordum. Elim kolum bağlıydı.

 

"Dedem yüzünden değil mi? Neyle tehdit ediyor seni abi? Ha neyle? Söyle bana hadi," dediğin de gözlerimin içine bakıyordu.

 

"Bak sadece ben değil Annem de çok üzgün. Hem Neva'nın onu affetmediğini düşünüyor hala. Bende öyle bende affetmediğini düşünüyordum. Ta ki bugüne kadar. Beni hatırlamadı, affetmek şurada dursun" dedi. Sesi oldukça üzgün çıkıyordu.

 

"Ayrıldık işte Dicle, sorup durma." Dediğim ona bakmadım. kestirip atmıştım konuyu.

 

 

 

 

Ona nasıl anlatacaktım. Daha kendime anlamıyordum neler olduğunu. Üstelik on anlatırsam beni abisi olarak göreceğini pek sanmıyorum. Artık görevlere çıkıyordu. Ataştırmalar yapıyordu.

 

İlk görev yerini buraya çıkarmıştım. Tabi bunu yapmam epey bir zor olmuştu ama yapmıştım.

 

Şu an polis olmuştu benim kardeşim.

 

" Anlatmayacaksın tamam ama bana en azından şunu söyle, isteyerek boşanmadın değil mi Yengemden?" dediğin de on baktım.

 

Hala yengem diyordu.

 

Hala yengesi miydi?

 

"İstemedim Dicle," dediğim de sesimde çığlık vardı. Bir çaresizliğin içindeydim. Hiç bir yol bulamıyordum. Hiç bir çıkış yolu yoktu.

 

Tek çıkış yolum Neva'ydı. Tüm yollar ona çıkıyordu.

 

"Sarılalım mı?" dedi gözlerinde ki yaşları akıtarak.

 

Başımı salladım. Başımı sallamam ile birlikte hemen bana sarıldı. Tabi bende ona karşılık verdim.

 

"Dedemden nefret ediyorum." dedi ve tek kelime söyleyemedim. Ne söyleyecektim.

 

Dedem beni köşeye sıkıştırdı, karımı da öldüreceğini söyledi mi diyecektim.

 

Hiç bir şey söylemez ve açıklamazdım da. O zaman yine ölmesine sebep olurdum Neva'nın.

 

"Seni seviyorum ağabey, ben yanındayım sen hiç üzülme olur mu," dedi ve burnunu çekti.

 

"Ağlama Dicle," dediğim de sesim oldukça neşesiz ve isteksiz çıkmıştı.

 

"Tamam," dediğin de kendini geri çekti.

 

"Nerede karşılaştınız?" diye sordum.

 

Neden çıktığını merak ettim.

 

"Mağazada, galiba alışveriş yapıyordu," dediğin de aklına bir şey gelmiş olmalı ki heyacanla bana baktı.

 

"Yanında şey vardı, hani bu bizim işten ayrılan koruma varya, o vardı," dedi.

 

Barlas'ın işten ayrıldığını söylemiştim. Gerçekleri henüz kimseye söylemiyordum.

 

"Anladım," dediğim de bana inanamayarak baktı.

 

"Nasıl anladın Abi, Barlas diyorum, Barlas yengemin yanındaydı." dedi her bir kelimesinin üstüne bastırarak.

 

"Biliyorum Dicle." dediğim de yataktan yavaş bir şekilde kalktım.

 

"Abi nereye gidiyorsun," dedi Dicle.

 

"İşlerim var," dedim.

 

"Daha konuşmamız bitmedi, Barlas'ın yenhemle ne işi olur, hem oldukça da yakınlardı." Dedi düşünceli çıkam sesi ile.

 

Ona bakmadan yürümeye başladım.

 

Benim için bu konuşma burada sonlanmıştı. Artık ona daha fazla yalan söylemek istemiyordum. Benden hiç ayrılmıyordu. Gitmemişti annemle. Beni yalnız bırakmak istememişti. Bende tayini buraya çıkarmıştım...

 

 

 

Evden ayrıldığımda kapıda Polat'ın beni beklediğini gördüm.

 

"Nereye gidiyoruz abi?" diye sordu Polat.

 

"Bilmiyorum." dediğim de anlamsız gözler ile bana baktı.

 

"Sür işte bir yere gidelim neresi olursa," dediğim de başını salladı.

 

Arabaya doğru ilerledim. Oldukça da yavaştım. Ayağım yüzünden.

 

"Cihat abi sana ulaşamamış," dediğin de elimi cebime attım. Telefonuma baktığımda şarjının bittiğini gördüm.

 

"Şarjım bitmiş, ne söyledi?" diye sordum.

 

"Nasıl olduğunu merak etmiş," dediğin de arabaya biniyordum.

 

"Nasıl olmamı bekliyor acaba?" dediğim de Polat arabaya geçmişti.

 

Adamlarımın önünde bu şekilde aksak yürümek istemiyordum ama iyileşmek de istemiyordum. Hayattan zevk bile almıyordum ben.

 

Başımı arkaya yasladım. Dinlenmek istiyordum. Uzunca bir süre dinlenmek istiyordum.

 

"Sahile gidelim mi abi?" diye soran Polat'a bakmadan başımı salladım.

 

"Akşam Neva bir yere çıkacak sanırım nereye çıkacakmış öğren." Dediğim de başını salladı.

 

O farkındayı içimde kopan fırtınanın. Herkes farkındaydı. Sadece dedem fark etmiyordu. Ben Neva olmadan yapamıyordum. Yapamayacaktım da. Onun sesini, kokusunu çok özlemiştim.

 

Bana menekşe gibi kokuyorsun demesini özlemiştim. Menekşeler kokmazdı ama o bana koktuğunu ve o kokunun da bizzat bana ait olduğunu söylemişti.

 

"Öğreniriz şimdi abi," dediğin de araba çalışmıştı.

 

Telefonundan kafeye yerleştirdiğimiz kıza soracaktı sanırım.

 

Her gün kafeye geliyorlardı en çokta Neva geliyordu. Uzaktan izlemek istiyordum ama korkuyordum.

 

 

O gözlerin bana bir yabancı gibi bakmasına nasıl dayanırdım?!

 

Dayanamazdım..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Barlas.

 

Neva odada üstünü değiştirirken bende babamın çalışma odasına doğru ilerledim. Şimdi bir sürü azar işitecektim. Ama ne yapsaydım, kızı eve mi hapsetseydim.

 

Kapıyı çaldığım da içeriden, "Gir." sesi duyulunca kapıyı açıp içeri girdim.

 

 

"Oo beyimizde gelmiş," dediğin de arkamı dönmüştüm.

 

"Ben sana bana haber vermeden evden ayrılmayacaksınız demedim mi!" diye bağırdı.

 

"Baba sakin ol biraz," dediğim de hiddetle ayağa kalktı.

 

"Sakin mi olayım, kızım dört bir yanında düşmanları çevrili, üstelik dışarısı geçmişni hatırlamadı için birebir bir yer halinde. Nasıl böyle hoyratça davranırsın Barlas?" diye sordu.

 

Dışarda ki tehlikeleri görebiliyordum. Ben de iskelet değildim herhalde. Gayette Neva'yı koruyabilirdim.

 

"Konuşsana oğlum!" diye beni uyardı.

 

"Hem bu akşam dışarı çıkma işi nereden çıktı?"

 

"Neva'nın durumunu biliyorsun, kafa dağıtmak falan anlamam ben çıkmıyorsunuz akşam," dediğin de bezmiştim artık bu tavrından.

 

"Halam burada," dediğim de suratı değişmişti. Sorduğu soruları cevap vermektense konuyu değiştirmeyi tercih etmiştim.

 

"Halan mı? Hangisi?" dediğinde ona baktım.

 

"Neva'nın annesinin nerede olduğunu bilmediğimize göre baba?"dedim.

 

" Gülce mi?" diye sordu.

 

Başımı salladım.

 

"Evet gül halam," dedim.

 

"Gül deme şuna," diye uyardı babam.

 

İçimden sabır çekiyordum. Ne alıp veremediği vardı bu kardeşleri ile anlamıyordum.

 

Halama bile istediğim gibi seslenmeme izin vermiyordu.

 

"Tamam Baba demem," dediğim de sadece onun yanında demezdim olur biterdi. O bilmese de olur.

 

 

 

"Allah bilir yine ne istiyor," dedi babam.

 

"Kim ne istiyor?" diyen Neva'nın sesi ile ikimizde arkama bakmıştık.

 

O ne zamandır buradaydı?

 

"Eski korumlarımdan biri gelmiş kızım da herhal de para istiyor," dedi babam. Güzel kıvırmaydı.

 

"Verin dayıcım sizde, büzde paradan bol Ne var," dedi ve gülümsedi Neva.

 

Doğru söylemişti bizde paradan bol Ne vardı.

 

Her şey vardı maşallah. Alavere, dalavere, yalan , dolan yok yoktu mübarek.

 

Sinirlerim bozulmuştu. Hiç söylemiyorsak kıza günde on tane yalan söylüyorduk. Hepsi babamın suçuydu.

 

Onu dinlemekten sıkılmıştım artık.

 

Açıklayacaktım tüm gerçekleri Neva'ya. Ama doğru zamanı beklemeliydim.

 

"Dayıcım," dedi Neva neşeli bir sesle.

 

"Söyle Dayıcım, söyle güzel yeğenim," dedi Babam. Neşesi Neva'nın dayıcım demesin bağlıymış demek ki.

 

Ah birde kız ne kadar yalan söylediğini bilse.

 

"Akşam için saçımı yaptırtmak istiyorum ama sen galiba dışarı çıkmam izin vermezsin," dediğin de babam hemen başını salladı. İzin vermezdi.

 

Akşam için de vermiyordu korumalar ile birlikte gidecektik yine.

 

İkna ederken akla karayı seçmiştim telefonda.

 

"O kadarda izin veremem, hem zaten akşam da çok durmayacaksınız, bir saat sonra evdesiniz." Dedi kesin bir dille.

 

Aynen kesin evdeyiz babacım.

 

Neva bana baktı, ardından tekrar babama döndü.

 

"Peki Dayıcığım," dediğin de neredeyse gülecektim.

 

Bu dayıcığımın altında neler yatıyordu bir bilse babam.

 

"Aferin güzel kızıma," dedi babam gururlanarak.

 

"Bu dinlemez sözümü, sen dinle güzel kızım emi," dediğin de Neva başını salladı.

 

"Dinlerim tabi dayıcım," dedi Neva ve babamın yanına gidip sarıldı.

 

Neva o ara bana bakıp, göz kırpmıştı.

 

İşte benim kuzenim.

 

Babamı ikna etmişti resmen gözlerimin önünde. İyi taktikti doğrusu. Şapka çıkarırdım ben buna.

 

"Ne demek benim güzel kızım, eğlenmek ve kafa dağıtmak sizin de hakkınız," dediğin de hayretler içinde babama bakıyordum.

 

Az önce o değil miydi kafa dağıtmak tehlikeli, gitmeyeceksiniz diyen?

 

 

"Teşekkür ederim dayıcım, sen harika bir dayısın," dedi Neva ve bir daha sarıldı babama.

 

Neva bana baktığında gülüyordu on bakıp kafamda şapka varmış gibi yapıp eğildim ve elimi yana açtım. Başımı tekrar kaldırıp ona baktığım da kahkaha atacaktı ama kendini zor tutuyordu.

 

Bende kendimi zor tutuyordum ve başka yerlere bakmaya başladım. Babamı ikna etmesi iki saniyesini almamıştı.

 

"Hadi bakalım, hazırlanın siz, kuaföre de gitmene gerek yok, ben şimdi mehmete söylerim getiri buraya birini," dedi babam.

 

Neva gülümseyerek babama bakıyordu.

 

"Harikası kral dayım," dediğin de babamın üstüne atlayıp yanağına sulu bir öpücük kondurup geri çekildi.

 

"Dur! deli kız, dur. Bir yerine bir şey olacak," dedi babam. Neva için çok endişeleniyordu. Halamlardan pek haz almıyordu ama yine de Neva'nın annesini arıyordu her yerde. Kayıp olduğunu o da biliyordu.

 

Ölü mü değil mi kimse bilmiyordu şimdilik.

 

"Hadi gidelim kuzen," dedi ve başımı sallayıp yanına doğru adımladım.

 

"Unutmayın bir saat sadece," dedi arkamızdan bağırarak.

 

"Tamam," dedik ikiniz de aynı anda.

 

Kapıyı kapatmayı da ihmal etmemiştim.

 

Neva'ya döndüğüm de elini kaldırdı ve bende kaldırıp elini vurdum. Çal bir beşlik yapmıştık şu an.

 

"Şapka çıkardım," dedim. Bana bakarak güldü.

 

"Az önce bizzat şahit oldum," dediğin de bende gülümsemiştim.

 

"Nasıl iki dakika da ikna ettin anlamıyorum, sen gelmeden önce gidemezsin diye bana saydırıyordu," dediğim de koridorda durduk.

 

"Bana düşkün, hasta olurum diye korktuğu için izin verdi bence," dedi. Makul bir cevaptı. Evet babam kesinlikle bu yüzden izin vermişti.

 

"Yada beni senden daha çok seviyordur belki," dediğin de bana gülerek bakmıştı.

 

"O kesin canım," dediğim de kıkırdadı.

 

"Kuaför de ayağımı geliyor, ben daha ne isteyeyim," dediğin de koridordan çıkmıştık.

 

"Zenginlik işte," dediğim de başını sallamıştı.

 

"Güzel bir şeymiş," dedi.

 

Bir şey demeden yürümeye devam ettik. Odasına doğru ilerliyorduk. Saçını yapacak oldukları insanlar gelene kadar odasında dururdum biraz. Sonra da giyinmeye giderdim bende...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

Hava iyice soğumaya başlamıştı. Öylece denizi izliyordum sadece. Denizden gelen sesler kafamın içindeki sesleri biraz olsun susturmuştu.

 

"Abi, üşüdün artık gidelim mi?" diye sordu Polat.

 

"Biraz daha duracağım," dedim kesin bir dille.

 

Polat'tan ses çıkmadı.

 

"Akşam hangisine gidecek sence?" diye sordum.

 

"Bilmiyorum ki abi, İnci de bilmiyormuş," dediğin de başımı çevirdim.

 

"Ona mı sordun?" dediğim de başını salladı.

 

"Ne söyledi?" diye sordum.

 

"Gencay'ın sorduğunu ama ikisinin de söylemediğini ve yeni açılan yerden bahsetmiş Gencay." dediğin de dikkatle onu dinliyordum.

 

"Oraya mı gidecekler yoksa?" diye sordum.

 

"Belli değil abi, net bir şey söylememiş Barlas," dediğin de ondan çektim bakışlarımı.

 

Tekrar denize bakmıştım.

 

"Oraya gidecekler." dedim.

 

"Emin misin abi," dedi Polat.

 

Başımı salladım.

 

"Barlas duymuştur yeni açıldığını, sessiz ve sakin bir ortam istiyordur Neva için," dedim.

 

Neva'ya hepsi çok düşkündü. En çokta Barlas. Onun zarar gelmesini istemediği için en sessiz ve sakin olan yere gider.

 

Yeni açılan yer normalde kalabalık olur ama el değiştirdiği için şu sıralar sakindi.

 

 

"Akşam bizde gidecek miyiz?" diye sordu.

 

"Evet."

 

Gitmek istiyordum. Gitmekiydim onu görmeye ihtiyacım vardı. Beni tanımayacağını bilmeme rağmen bir kez olsun yakından görmek istiyordum.

 

"Oraya silahlar ile giremeyiz," dedi Polat.

 

"Girmeyiz bizde silahla." dedim.

 

"Ama Timur abi, olmaz öyle savunmasız oluruz," dediğin de başımı çevirip ona baktım.

 

"Kimden korkuyoruz ki? Kim benden artık intikam almak ister? Sence benim eski halimden eser mi var?" diye sorduğum da başını eğdi.

 

Haklıydım. Eski halimden eser yoktu.

 

Ne artık liderdim. Ne de kuzgun.

 

Hiç bir değerim ve anlamım yoktu artık.

 

O olmadan da benim bir anlamım yoktu.

 

"Çok çabuk pes ettin be abi?" diyen Polat'ın sesi ile güldüm.

 

"Eskiden olsa pes etmek nedir bilmezdim. Ama şimdi.." dediğim de Denize bakıyordum.

 

"Hala bir yol yok mu? Yeni en azından tekrar Lider olsan abi," dedi Polat.

 

Neden olacaktım ki?

 

Kim için olacaktım.

 

Onu bir kez yapmıştım be en çok zararı sevdiğim kadın anlamıştı.

 

"Artık Lider değilim Polat," dediğim de banktan yavaş bir şekilde kalktım.

 

Polat yardım etmek için eğildiğinde onu durdurdum. Uzun bir süre bankta kaldığım için ayağım biraz acımış ve halsiz kalmıştı. Bu yüzden zor kalkmıştım oturduğum yerden.

 

"Oraya mı gideceğiz?" Diye sordu. Başımı salladım oraya gidecektim.

 

"Yemek yemedin ama abi ilk önce yemek yiyelim, hem bende epey bir acıkmıştım." dediğin de arabaya doğru yürüyordum.

 

"Olur." dedim düz bir sesle.

 

Canım yemek istemiyordu ki. Sadece benim için aç olduğunu söyleyen bir adama yemekte eşlik edecektim o kadar.

 

Yavaş bir şekilde arabanın olduğu yere doğru ilerledik. Ben önden polat da arkamdan geliyordu. Şu sıtalar oldukça yavaştım. Vaktimin çoğunu evde doktor ile geçiriyordum.

 

"Yiğit ne zaman dönüyor?" diye sorduğum da arabanın kabısı açacaktım ki Polat benden önce davranıp açtı.

 

"Bir hafta içinde buradaymış." dedi ve arabaya girmem için bekledi. Bir şey söylemeden arabaya bindim. Aksak olan ayağımı yavaş bir şekilde iki elimle içeri yerleştirdim.

 

"Abi bence gitmeyelim, eve gidelim orda ye yemeğini ayağım kötü görünüyor?" Dediğin de başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Gideceğiz." dediğim de sesim oldukça netti. Neva'mı görmek istiyordum artık. Bir yıldır kapandığım yeterdi. Üstelik beni de unutmuşken onu görmemde bir sakınca yoktu. Zaten beni bilmiyordu.

 

Kapıyı kapatıp arabanın sürücü koltuğuna geçmesini izledim. O arabanın önünden dolaşırken yüzümü buruşturdum. Ayağım hafif sızlıyordu.

 

Polat arabaya bindiğin de başımı sağa çevirdim. Yüzüme bakıp da anlamasını istemiyordum bacağımın sızladığını.

 

"Anladım abi, saklama kendini benden rahat olabilirsin abi," diyen Polat'a baktım.

 

Nereden anlamıştı?

 

Çok mı belli oluyordu?

 

"Nereden anladın?" diye sordum.

 

"Yüzünden abi," dediğin de arabayı çalıştırdı. Arabanın kliması da biz arabaya binince çalışmıştı.

 

"Hala alışamadım buna," dedi Polat.

 

"Neye? Arabaya mı?" diye sordum.

 

Hemen başını salladı.

 

"Çok fazla büyük aslında bununla daha çok dikkat çekiyoruz," dedi Polat.

 

"Ama güvenli de," dediğin de yola bakıyordu.

 

Evimin altındaki özel yapılan aracı çıkartmıştım alt kattan. Şu an oldukça savunmasız bir durumdaydım. Bu arabaya ihtiyacım vardı.

 

 

Kurşun geçirmiyordu ve bu benim için iyiydi. Lider olmasam da eski düşmanlarım tarafından hala izleniyordum. Aslında şu an için savunmasız bir durumdaydım. Bu halde beni öldürebilirlerdi ama yapmıyorlardı. Çünkü onlarda gururlarına yediremiyordu sakat bir adamı öldürmeyi.

 

Benim iyileşmemi beklediklerine adım kadar emindim. Ama benim de pek iyileşmeye niyetim yoktu. Eninde sonunda bir gün pes edip bana saldıracaklardı.

 

Şu an Lider yoktu. Lider koltuğu boştaydı. Eminim geçmek için bekleyenler vardı. Tabi bunun içinde benim ölmem gerekiyordu.

 

Lider ölünce anca biri Lider olabilirdi.

 

Hakan'ı göndermeseydim eminim benim sakat olduğuma bakmadan beni öldürürdü. İyi ki de onu göndermiştim. Gönderdiğim yerden sittin sene gelemezdi.

 

 

Düşüncelere o kadar çok dalmıştım ki arabanın ne zaman bir restorantın önünde durduğunu anlayamadım.

 

"Geldik abi," dedi Polat.

 

Başımı sallayıp kapının kolunu çevirip bacaklarımı arabanın dışına çıkardım. Polat'ta arabadan çıkıp yanıma doğru gelmişti.

 

"Gel abi," dediğin de kolunu bana uzatmıştı. İstemesem de on tutunup arabadan çıkmıştım.

 

Çok fazla orada oturmuştum. Bunu yüzünden ayağım baya sızlıyordu.

 

"Buranın lahmacunu meşhur," dediğin de başımı hafif kaldırıp restoranta baktım.

 

"Buranın mı?" dediğim de hemen başını salladı .

 

"Evet, dışarıdan öyle durmuyor değil mi? Valla her çeşit yemek var, tadlarıda enfes," dedi Polat.

 

"Sen nereden biliyorsun?" diye sorduğum da kendimi toparlamıştım.

 

"Geçenlerde İnci ve kızımı buraya getirmiştim. He birde baldızımı unutmayalım," dedi Gülerek.

 

Baldızım dediği kız 9 yaşına girmek üzereydi. Hala 8 yaşındaydı ama az kalmıştı doğum gününe.

 

"Aranızın iyi olmasına sevindim," dediğim de yüzü düşmüştü.

 

"Pek iyi sayılmaz, sırf masal için katlanıyordu İnci bana, affettiğini pek sanmıyorum," dediğin de restoranta gürmek üzereydik.

 

"Masal nasıl?" dediğim de kapıyı açıp içeri girdim. Arkamdan polatta girdi.

 

"İyi ama bana henüz tam ısındı diyemem," dediğin de sesinin üzgün olduğunu anladım.

 

Kızının onu sevmediğini düşünüyordu. Ama aslında öyle değildi. Masal'ın sorunları vardı. Çok erken doğduğu için gelişiminde sorun yaşamış. Beyninde bile bazı şeyleri hala yerlerine oturtamıyor çocuk. Baba olmak için biraz geç kalmıştı polat.

 

Masal artık insan sevmiyordu. Korkuyor ve ağlıyordu. Polat Masal'ı ilk benim yanıma getirdiğin de beni görünce ağlamaya başlamıştı. İnsan sevmiyor ve kimseyle de konuşmak istemediği için beni de sevmemişti. Çok fazla Agresifti. Bunlar hep prematüre bebek olduğu için oluyordu.

 

"Şu masaya geçelim abi, şansımıza bugün sakin." dedi. Restorant'tan bahsediyordu.

 

Etrafa baktığım da gerçekten de sakin olduğunu gördüm. Bu bizim için iyiydi. Çok fazla kalabalıktan hoşlanmıyordum artık...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

Saçlarıma baktığım da neredeyse ağlayacaktım. Bu çok fazla değil miydi ya? Ben sade bir şey istemiştim. Ama onlar benim başımı tavus kuşuna çevirmişlerdi.

 

Sinirle elimi başıma atmıştım ki kabının açılması ile aynadan kimin geldiğine baktım. Kapıdan içeri barlasın girdiğini görünce kaldığım yerden devam etmeye karar verdim.

 

"Ne yapıyorsun?"Diye sordu Barlas.

 

"Görmüyor musun? Tavus kuşu gibi olan saçımı bozuyorum," dediğim de saçıma bakmıştı.

 

"Saçmalama Neva, saçın gayet de güzel olmuş." dediğin de aynanın olduğu yerden sinirle kalktım.

 

"Ne saçmalaması Barlas ya, bak şu saçıma bok gibi oldu," dedim ve dudaklarımı büzdüm.

 

Barlas gülmeye başladı.

 

"Ne gülüyorsun ya?" dedim.

 

Gülmesi sinirlerime bozuyordu.

 

"Ben hiç konuşam bok görmemiştim, ona gülüyorum," dediğin de kahkaha attı.

 

"Ha. Ha. Ha çok komik," dediğim de gülmesini zar zor durdurmuştu.

 

"İyi olmuş böyle, sandığım kadar kötü görünmüyor Neva. Hatta bugün biri sana yan gözle baksın var ya, bay haline," dediğin de oldukça ciddi duruyordu.

 

"Gerçekten mi?" diye sorduğum arkamdan aynaya baktım. Saçıma bakmaya çalışıyordum.

 

"Gerçekten Neva, çok güzel olmuşsun, fazlasıyla güzel olmuşsun, yanıma bugün silah alsam iyi olacak," dediği an arkamı dönüp ona baktım.

 

"Ne?" dedim anında.

 

"Saçmalama, bara silahla giremezsin," dediğim de güldü.

 

"Üzgünüm kuzen gerekirse iç çamaşırımın içine sokar ve o silahı da o bara götürürüm." dediğin de hayretler içinde ona baktım.

 

"Yok artık," dediğim de var artık der gibi bakıyordu.

 

"Silahsız bir yere gitmeyeceğimi biliyorsun?" dediğin de başımı salladım.

 

"Biliyorum ama," dediğim de elini kaldırdı.

 

"Aması yok kuzen o bara bugün silah girecek," dedi kesin ve net çıkan bir sesle.

 

"İyi sen bilirsin ne diyeyim, ama sakın bak biri bana baktı diye birini vurma," diye tembihledim.

 

"Aa aşk olsun kuzen ben yapar mıyım hiç öyle şeyler. Üstüme iyilik sağlık," dediğin de ellerini göğsünde birleşip bana havadan bir bakış atmıştı.

 

"Teessüf ederim doğrusu bu imanı hiç yakıştıramadım doğrusu." derdi.

 

Hayretler içinde onu izliyordum. Nasılda rolünü güzel oynuyordu. Sanki öyle biri değilmiş gibiydi.

 

"Hazırsan çıkalım artık," dediğin de aynadan kendime baktım.

 

"Pek sayılmaz," dedim.

Arkamdan gülme sesini duydum.

 

"Merek etme bugün oranın en güzel kısı sen olacaksın," dediğin de gülümseyerek arkamı döndüm.

 

"Sahi mi?" diye sordum neşeli çıkan sesimle.

 

Direkt olarak başını salladı. "Sahi," dedi. Sesi Netti.

 

 

Başımı sallayıp tamam diyerek yanına ilerledim.

 

"Pedere görünelim öyle çıkalım," dedi Barlas. Başımı sallayarak onu onayladım.

 

 

Pıtı, pıtı, adımlarla arkasından ilerliyordum Barlasın. Topukları kısa olan ayakkabıyı da ayağıma geçirmiştim. Bugün kısa topuk kullanacaktım. Bar ile dans edersem ayaklarım şişsin istemiyordum.

 

Sonuçta barda dans edilirdi öyle değil mi?...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

"Geldik abi," dedi Polat ve başımı çevirim bara baktım.

 

"Henüz bir ismi yok muydu yani?" dediğim de Bara bakıyordum.

 

"Yok abi," dedi Polat.

 

"Ben içeri gireceğim, sen arabayı saklayıp öyle gel dikkat çekmeyen bir yere koy ki burada olduğum anlaşılmasın." dedim.

 

"Tamam abi," dedi Polat bana bakarak.

 

Yavaş bir şekilde arabadan çıkıp doğruldum. Hızlı olmalıydım. Neva ve Barlas gelmeden içeri girmeliydim. Olabildiğince bu merdivenleri hızlı çıkmak zorundaydım..

 

Merdivenleri çıkmayı bitirdiğim de bir oh çekmiş kadar olmuştum. Merdivenlerin başında soluklanıyordum.

 

 

Kapıda Bodyguardların olduğunu görünce biraz doğruldum ve aksak olduğumu belli etmeden yürümeye başladım. Tabi ne kadar başarabildim orası şüpheliydi.

 

İçeri girmeden kontrol ederler sanmıştım ama etmemişlerdi. Neden acaba?

 

İyide bu mekana bu kadar kolay girilebiliyor muydu?

 

İçeri adım attığım da ortamda loş bir hava vardı. İçeri de tam tahmin ettiğim gibi çok sayıda insan vardı.

 

Bir dakika?

 

Bunların hepsi niye erkekti?

 

Yavaş bir şekilde ilerlemeye devam ettim.

 

Çok fazla insan içine karışmadan kenardan izleyecektim sadece. Neva ve Barlas'ın da gelmek üzere olduğunu düşüyordum. Umarım öyledir burada ayakta çok fazla bekleyemezdim. Neva'yı görüp gitmeyi planlıyordum...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva.

 

"Daha gelmedik mi ya?" diyerek etrafıma bakıyordum. Karanlık da çökmüştü. Dayım son anda vazgeçiyordu ki biz o ağzını açmadan evden çıkmıştık. Çoğul eki kullandım çünkü arkamızda bir sürü adam vardı. Yine takmıştı fedailerini peşimize.

 

"Az kaldı. Ne sabırsız çıktın sende," dediğin de ona döndüm.

 

"Sabırsız değilim sadece vaktimiz yok dayımı biliyorsun bir saat sonra aramaya başlar hemen," dediğim de Barlas'ta bunu biliyordu zaten.

 

"Al işte geldik," dediğin de araba aniden durdu.

 

"Yavaş olsana, arabadan uçuyordum," dediğim de bana baktı. "Merak erme çok fazla uçamadan yere çakılırsın malum kanatların çalışmıyor ya," dediğin de kaşlarımı çattım .

 

"Komik olduğunu düşüyorsun değil mi kuzen?" dediğim de başını salladı.

 

"Ben komik bir adamım." dedi gülümseyerek.

 

"Hııı, öylesin," dedim ve kemerimi çözdüm. Arabadan çıkmak istiyordum artık. Sıkılmıştım arabada oturmaktan.

 

Arabadan çıktığım da kapıyı kapatıp Barlas'ın da çıkmasını bekledim. Arabayı burada mı bırakacaktık acaba?

 

Barlas arabadan çıktı ve çıkar çıkmaz da arkamızdaki arabanın içinde duran adamlara anahtarı salladı.

 

Arabayı onların park etmesini istiyordu. Gülümseyerek başımı sağa sola salladım. Tabi beni içeri yalnız yollamazdı.

 

Arkamızda ki arabadan biri hızlıca indi ve Barlas'ın elinde salladığı anahtarı aldı. Anahtarı verdikten sonra yanıma doğru geldiğin de gülümseyerek onu izledim.

 

"Hazır mısın?" dediğin de başımı salladım.

 

"Her zaman," dediğim de gülümsedi. Ve kolunu yana açtı. Bende hemen sol elimi kolunun içine yerleştirdim.

 

"Altınsoy kuzenler kim birazdan buradakilere gösterelim. Bugün eğlencenin dibini vuracağız," dedi Barlas.

 

"Kafa dağıtmak için iyi bir fikir mi emin değilim," dediğim de merdivenleri tırmanıyorduk.

 

"Neden öyle dedin?" diye sordu.

 

"Bilmem baksana dışarı ses bile gelmiyor, sanırım içeri de bebek uyuyor," dedim ve güldüm.

 

"Bende anlamadım neden bu kadar sessiz." Dedi Barlas.

 

Merdivenler sonunda bitmişti. Kapının girişinde iki tane adam vardı. Sanırım bunlar üstümüzü arayacaktı.

 

"Ben oramı buramı elletmem," diye fısıldadım Barlas'ın kulağına.

 

"Sana dokunacak adam daha anasının karnından doğmadı," dedi.

 

Maço erkek seni.

 

"Tamam maço kuzenim," dedim ve sırıttım.

 

"Sen yakın dur bana," dediğin de başımı salladım. Yavaş bir şekilde ileriye bakıp yürümeye başladık.

 

Adamlara alttan baktığım da bizi durdurmayacaklarını anladım. Kapıdan içeri girdiğimiz de arkaya baktım.

 

"Bunlar niye bizim üstümüzü aramadı?" diye fısıldadım.

 

"Bende anlamadım, ne değişik bir bar," dedi.

 

"Sen silahı aldın mı?" dediğim de gülümseyerek başını salladı.

 

"Nerede?" dediğim de sırıtmıştı.

 

Tahmin ettiğim şey değildi değil mi?

 

Elimle ağzımı kapattım.

 

Dediğini yapmıştı kapıdan içeri silah sokmazlar diye silahı iç çamaşırının içine saklamıştı.

 

Koridor boyunca ilerlediğimiz de yeni yeni müziğin sesini duyabiliyordum.

 

"Bebek uyumuyormuş?" dedi kulağıma bağırarak. Bağırmak zorunda kalmıştı barın içine girdiğimizde ses oldukça yüksek çıkmıştı çünkü.

 

"Çok fazla yüksekmiş," dediğim de başını salladı.

 

"Çok fazla durmayacağız anlaşıldı," dediğin de onu onayladım. Henüz bu kadar sese alışık değildim. Kafamın içinin bu kadar sesi götüreceğini düşünmüyordum.

 

Dikkatimi çeken şey ise içeri de hiç kız yoktu. Neredeyse hepsi erkekti. Bir kaç garson kız dışında hepsi erkekti.

 

"Ne biçim bir yere geldik kızım biz ya? Erkek kaynıyor burası" diye bağırdı Barlas.

 

Haklıydı gerçekten de erkek kaynıyordu burası.

 

"Salak gibi o mendeburun aklına uyduk, yeni mekan dedi. Al sana yeni mekan," dediğinde pişman olduğunu görebiliyordum.

 

"Boşver gel biz şurada ki boş masaya geçelim." Dediğim de başını aşağı yıkarı salladı ve böylelikle benim dediğime ayak uydurdu.

 

Oyalanmadan hızlıca boş masanın olduğu yere doğru ilerledik. İnsanlara çarpmadan ilerlemeye çalışıyordum. Tabi çokta mümkün değildi. İte kaka gelmiştik sonunda masaya.

 

"Ben burayı beğenmedim," dediğim de Barlas'ta aynı düşüncedeydi.

 

"Bok gibi," dediğin de güldüm.

 

Sahiden de çok kötüydü.

 

"Neyse bari biraz eğlenelim diyeceğim de bunlar hep sana bakıyor amk," dedi. Küfretmişti adamlara.

 

Gözlerim ile şöyle bir etrafa baktığım da harbiden bana baktıklarını gördüm.

 

"Selam gençler,"

 

Bu sesi biliyordum.

 

Başımı çevirdiğim de gülümseyerek yanımıza gelen Gencay'ı izledim.

 

"Anasını ya.." dedi Barlas.

 

"Ben bunun burada olacağını niye tahmin etmedim," dediğin de kendine kızıyordu.

 

"Şerefsiz beni manipüle etti," dedi surat asarak.

 

"Nasılsınız bakalım? Nasıl buldunuz yeni mekanımı?" demesiyle Barlas anında ona baktı.

 

"Ha siktir." dedi.

 

"Çok ayıp," dedi Gencay kınar gibi bakışlar atıyordu.

 

"Sen mi tuttun lan bu adamları?" dediğin de Gencay başını salladı.

 

"Tabi ki de ben tuttum, gördüğün herkes benim adamım," dediğin de hayretler içinde ona bakıyordum.

 

"Sen manyak mısın lan? Ne diye adamlarının hepsini mekana dizdin?" dedi Barlas.

 

"Neva rahat etsin diye," dediğin de Gözlerimiz kesişti.

 

Elini havaya kaldırıp el çırptığında müziğin sesi biraz azalmıştı. Benim içinde en iyisi şu an ki az duyulan sesti.

 

 

 

"Anlamalıydım zaten," dedi Barlas.

 

"Şöyle şu itlerine Neva'ya bakmasınlar," dediği an Gencay etrafına baktı.

 

"Kim baktı?" dediğin de etrafa bakmıştım. Ben gözlerim ile her bir adamı incelerken hiç birinin bana baktığını göremiyordum. Az önce bakıyorlardı ama.

 

"Sen geldin diye bakmayı kestiler," dedi Barlas.

 

"Hepsini kovarım işten, baktılar mı sana?" diye sordu naif bir sesle Gencay.

 

Onca insanı işten mi kovacaktı?

 

"Hayır kimse bakmadı bana," dedim hemen.

 

Barlas bana kızarak baktı. Ama ne yapsaydım canım bu kadar adamın ekmeğini elinden mi alsaydım. Yazık kim bilir ne kadar maaş alıyorlardı.

 

"Senin için meyve suyu hazırlattım, sen ondan iç," dedi Gencay.

 

"Geri bas lan! Kuzenimden uzak dur," dedi Barlas.

 

"Duramam," dediğin de Barlas'ı sinirlendirmişti.

 

"Başlamayın lütfen," dediğim de ikisi de bana bakmıştı.

 

"Du et Neva'ya." Dedi barlas.

 

"Ederim, ederim," dedi anında.

 

"Ben bir lavaboya gitsem? Ne tarafta?" diye sordum.

 

"Hemen ileride soldaki girişten gir, tam karşında kalıyor," dedi Gencay.

 

"Teşekkür ederim" dedim ve Barlas'a baktım.

 

"Hemen döneceğim," dedim.

 

"Acele etme," dediğin de Gencay'a ters ters bakıyordu.

 

Başımı sallayıp yanlarından ayrıldım.

 

"Kuzenimden uzak dur yoksa yemin ederim seni döverim," diyen Barlas'ın kalın sesini buradan bile duyabilmiştim. Gülerek lavabonun olduğu yere doğru ilerledim.

 

Beni korumak istiyordu Gencay'dan. Gerçi o beni herkesten korumaya çalışıyordu ama. Galiba biraz Gencay'dan daha fazla korumaya çalışıyordu.

 

Adama bak resmen ben geleceğim diye mekanı kapatıp kendi adamlarını yerleştirmiş.

 

Vay anasını be.

 

Lavaboya girdiğim de elimde ki küçük çantayı mermerin üzerine koydum. Lavabo da lavaboydu yani. Altından mıydı bu mermer.

 

Elimde ki eldivenleri çıkardım. Çantamda ki rujumu da çıkardım ve hafif bir şekilde dudaklarım da ki rujun üstünden geçtim.

 

Pembe ruj dudaklarıma çok yakışıyordu. Bende çoğunlukla pembe sürüyordum.

 

Rujun kapağını geri kapatıp çantaya attım. Saçımı da biraz düzelttiğim de aynadan kendime baktım. Gerçekten de o kadar kötü değildi saçım. Minik bir topuz hoş duruyordu. Siyah elbiseye zaten yecek lafım yoktu. Tam bedenime ve boyuma göreydi. Hiç kestirmek zorunda kalmamıştım.

 

Bu beni oldukça mutlu etmişti. Aklım mağaza da konuşanlara takılmıştı. Benimle ilgilenen kız ve diğer çalışan kız birinden bahsetmişlerdi. Elbise ve takımı da alırken o kadın bana tuhaf, tuhaf bakmıştı.

 

Acaba konuştukları kişi ben miydim?

 

Kafamda milyon tane soru dururken ger geçen saniye yerine yenilerini ekliyorlardı. Ben daha etrafımda neler döndüğünü çözemiyordum birde şimdi bınları düşünecektim.

 

Daha fazla lavaboda oyalanamayacağım için elimi yıkayıp elimi kuruladım. Kuruladığı peçeteyi de çöpe attım. Geri eldivenlerimin yanına gidiyordum ki karşımda duran adam ile geri adımladım.

 

"Siz?" dediğim de bir an için korkmuştum.

 

"Siz şu an kızların bulunduğu lavabodasınız beyfendi çıkın dışarı," diye onu uyardım.

 

"Neden?" dedi ve üzerime doğru gelmeye başladı.

 

Ne demek neden?

 

"Siz ne saçmalıyorsunuz?" diye sormuştum ki arkasında ki kapı bir anda açıldı.

 

Kapıdan içeri giren mavi gözlü adama baktım.

 

"Çık lan dışarı!" diye bağırdı.

 

"Sen kimsin lan!" dedi diğer adam ve diğer mavi gözlü adamın üzerine yürüdü.

 

Neler olduğunu anlayamadan bir anda karşıma çıkan adam diğerinin üzerine atladı. Mavi gözlü olan altta kalmıştı.

 

"Durun! Yapmayın durun," dedim ama kimse beni dinlemedi.

 

"Demek buraya kadar geldin ha? Zayıf noktan dediklerinde inanmamıştım," dedi üste çıkan adam. Mavi gözlü olan alttan adamı durduramaya çalışmıştı.

 

 

Ne yapacağımı bilemeyerek bir sağa bir sola baktım. Ne yapmalıydım, adama yardım mı etmeliydim yoksa buradan mı çıkmalıydım?

 

Mavi gözlü adam alta çırpınıyordu neden bir şey yapamıyordu anlamıyordum. Üstüne çıkan adamdan güçlü görünüyordu üstelik.

 

Çantamı elime aldım ve yavaş bir şekilde yanlarına doğru ilerledim. Çantayı diğer adamın kafasına geçirdim.

 

"Gücün , güçsüzlere mi yetiyor şerefsiz," diye bağırdım.

 

Adama çok hızlı vurmuş olmalıydım ki sersemlemişti. Sersemlemesinin üzerinden geriye yatmıştı.

 

Yerde yatan adam bana bakıyordu.

 

Elimi ona uzattım.

 

"Kalk hadi, o kalkmadan çıkalım buradan," dedim mavi gözlü adama bakarak.

 

Başını belli belirsiz salladığında yerden kalkmıştı. Tabi ayağa kalkarkende sol ayağının aksadığını gördüm. Az önce mi olmuştu o?

 

 

Diğer adama baktığımda bayıldığını gördüm. Dudaklarım anında yana doğru kıvrıldı. Adama ensesinden tam nokta atışı yapmıştım resmen. Baksana bayılmıştı.

 

Arkamı dönerek lavabodan yavaş bir şekilde çıktım. Diğer adamda arkamdan geliyordu.

 

"Sen iyi misin?" diye sorduğunda ona gülerek baktım.

 

"Asıl sen iyi misin?" dedim.

 

"Gencay'ın adamlarının bu kadar güçsüz olduğunu bilmezdim," dediğim de ona bakıyordum. Boyu kaçtı bu adamın ya? Ona alttan bakıyordum.

 

"Ben," dedi ve bana bakmaya devam etti.

 

"Sen ne?" Diye sordum.

 

"Ben kimsenin adamı değilim." Dedi net çıkan sesi ile.

 

Ama Gencay burada ki herkesin onun adamı olduğunu söylemişti.

 

Doğru içeride ki adam da Gencay'ın değildi.

 

Neden bir anda benim arkamdan sessizce yaklaşsın ki Gencay'ın adamları?.

 

Haklıydı bu adam, içeri de sadece Gencay'ın adamları yoktu. Başkalarıda vardı.

 

"Bacağın," dediğim de eğilip bacağına baktı.

 

"İyi görünmüyor kuzenime söyleyim de seni bir hastaneye götürelim," dedim.

 

"Gel hadi benimle," diye ekledim.

 

Arkamı döndüm ve Barlas'ın yanına gitmek için yürümeye başladım.

 

Bir kaç adım attığım da durdum. Arkamdan gelmediğini anlayınca yönümü yine ona çevirdim.

 

"Ne oldu? Neden gelmiyorsun? Yoksa acıyor mu?" dedim ve bir kaç adım atarak geri aynı geldim.

 

"Gel yaslan bana," dediğim de olduğu yerden kımıldamadı bile.

 

"Hadi," dedim yüzüne bakarak.

 

"Bu arada benim adım Neva, senin adın ne?" diye sordum.

 

"Buraya eğlenmeye mi gelmiştin?" diye sordum.

 

Hiç birine cevap vermeyince yüzüne baktım.

 

"Neden konuşmuyorsun?" dedim ama hala her hangi bir cevap vermemişti.

 

"Tamam, neyse konuşmasan da olur, Barlas ile konuşursun," dediğim de onun koluna girdim.

 

"Kuzenim bu taraftaydı," dediğim de elimi çıkışı doğru uzattım.

 

"Şey," dedi ve hiç yerinden kıpırdamadı.

 

"Ben gitsem iyi," demişti ki bir anda müzik sesi durmuş ve daha yüksek sesler duyulmaya başlanmıştı.

 

Ben ne olduğunu anlayamadan kendimi yerde buldum. Bunlar silah sesleriydi. Biri mekanı tarıyordu.

 

"Sakın başını kaldırma," dedi yanımda ki adam.

 

"Kıpırdayamıyorum zaten," dediğim de silah sesleri iyice artmıştı. Ve ben elimle başımı korumaya çalışıyordum.

 

Başımı sağa çevirdiğim de yanında duran adamın ne yaptığını baktım. Sakat olan ayağının çorabını mı çıkarıyordu bu? Bunu neden şimdi bu halde yapıyordu?

 

Gözlerimi hiç ayırmadan, küçük silaha baktım.

 

Çorabın içine mi saklamıştı silahı?

 

"Şimdi buradan çıkacağız ama, kafanı olabildiğince eğmen gerekiyor Neva." dedi.

 

"Tamam," dedim ve başımı salladım.

 

İsmimi söylerken bir tuhaf hissetmiştim. Sanki ilk kez söylemiyordu adımı.

 

Bu adamı daha önce bir yerde görmüştüm ben.

 

Ama nerede?...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm sonuna geldik. Bölüm nasıldı?

 

Yine diğer bölümler kadar uzun bir bölüm oldu.

 

Bölümde sizi en çok etkileyen şey neydi?

 

Sizce Neva Timur'u hatırladı mı?

 

Mekanı kim taramış olabilir sizce?

 

 

Yeni bölümde görüşmek dileği ile sağlıcakla kalın canlarım.

 

Yazarınızdan hepinize çokça kalp..

 

Seviliyorsunuz..🤍

Loading...
0%