@sinemm2611
|
~~>Yeni kurgumuzun ilk bölümüne hoş geldiniz canlarım. Keyifli okumalar dilerim.. <~~
~~~Yıldıza basmayı unutmayalım ve tabi ki de yorum yapmayı. Yorumlarınızı çok merak ediyorum... ~~
~Kurguda geçen olay ve kişiler tamamen hayal ürünüdür. ~
~~~ÖLMEDEN ÖNCE ~~
>>1. ARKANA ASLA BAKMA<<
27.Şubat 2020 LONDRA(Westminster)
Sara.
Her kız çocuğunun kaderi annesine benzermiş. Benim ki öyle miydi? Hayır! Değildi, annemin kaderiyle hiç bir ilgim ve benzerliğim yok. Tek benzerlik annem kadar güzel olmam. Yani annem öyle söylüyor ama ben öyle düşünmüyorum. Bu beyaz saçlar benim istediğim bir güzellik değildi.
Annemden aldığım bir diğer özellik ise dik başlı olmam. Annem ile gözlerimiz o kadar benzer ki, aynı yapıya aynı tona sahipti gözlerimiz. Ah benim beyaz meleğim, kendisi gibi bir kız doğurmuş, bende beyazım. Saçlarım kaşlarım, kirpiklerim..
Küçüklüğümden beri nefret ettiğim tek renk, beyaz.
Hayatım boyunca yakamı bırakmayan, onun yüzünden şu an ölüyor olmam beni çok üzüyor. Ben gidince annem yalnız kalacak, o beni çok seviyor biliyorum ama unutmak zorunda. Gözlerinin önünde erimem annem için çok zor, her gece ağlaması da benim için çok zor ve yorucu bir hal alamaya başladı.
Son zamanlarım olduğunu annem de biliyor bende. Bilerek ölümü beklemek, çok zor bir durum ve annemin beni unutması gerekiyor..
Annemin benim yüzümden daha fazla ağlamaması için buralardan gitmek zorundayım, bile bile anneme ölümümü gösteremezdim...
6 saat önce..
"Mom.." diyerek annemin yanaklarına küçük, küçük. Öpücükler bırakıp geri çekildim.
"Mom" dedim ve annemin mırıltı çıkaran sesi beni mutlu ediyordu ama onunla gitmeden önce vedalaşmak ve bir kaç saat vakit geçirmek istiyordum.
"Mom, wake up, I'm bored, let's walk around a little,"diyerek annemi ellerimle dürttüm..
Ama yok kalkmayacaktı galiba..
Bu kadının neden uykusu bu kadar ağır anlayamıyorum..
"Anne kalk yoksa seninle hep Türkçe konuşurum," diyerek onu tehdit etmiştim resmen.
Yataktan kendini bana doğru çevirdi, "Who did you learn to threaten your mother?" (Anneni tehdit etmeyi kimden öğrendin?") dediğin de gülmüştüm..
"If you had got up then you too," (Kalksaydın o zaman sende,") diyerek yüzünü inceledim.
Tam olarak uyanmamıştı ve gözleri hala kapalıydı.
"Sara, leave me alone, I just came from work, girl, I'm tired," (Sara, beni rahat bırak işten yeni geldim kızım yorgunum,") diyerek yastığı iyice kucağına çekti.
"Of anne ya of," diyerek yanından kalktım ve kendi odama doğru yürümeye başladım.
Ben bir kaç saat sonra gideceğim diyorum hala uyku diyor.
Peki annecim bunu sen istedin..
Odama gitmekten vazgeçip mutfağa doğru yöneldiğim de aklımdaki planla annemi yataktan kaldırıp buraya getirmeyi planlıyordum ama inşallah sesimi duyar.
Masanın üstündeki sürahiyi hiç düşünmeden yere bıraktım ve kırılma sesi odasına kadar gitmiştir eminim.
"Ah anne.." diyerek çığlık attım.
Hiç bir şeyim yoktu halbuki ama ben yine de uyandırmak için bunu denemeliydim.
"Sara," diyen Annemin sesini duyduğum da dudaklarım yana doğru kıvrıldı.
Başardın sara, başardın..
"Sara,"
Telaşlı bir şekilde mutfağa giren anneme baktığım da kocaman gülümsedim.
"Sara !" diye sert bir şekilde bana baktı.
Birazcık kızmıştı sanırım olsun kızsın daha da çok kızacağı şeyler yapacaktım ama şimdilik bilmese de olur..
"I'm sorry my angel," ("Özür dilerim meleğim,") diyerek sırıttım..
Başını sağa sola salladı, "Aren't you there, you dress the devil upside down your shoe," (Sen yok musun sen, şeytanı pabucuna ters giydirirsin,") dediğin de kahkaha atmıştım.
'Is it me, no dear,' ("Ben mi, yok canım,") diyerek gülmeye devem ettim.
"Come here," ("Gel buraya,")" dedi ve kollarını iki yanına açarak ona sarılmamı bekledi.
Onu daha fazla bekletmeden koştum ve boynuna atladım..
'I love you Mom,' ("Seni seviyorum Anne,") diyerek Annemin kokusunu içime çektim.
Huzur veren kokusu beni rahatlatıyordu. Özleyeceğim bu kokuyu..
Özür dilerim Anne, dedim içimden. Üzgünüm seni tek başına bırakmak istemiyorum ama, ölümümü de görmeni kesinlikle istemiyorum..
Babam o olacak o şerefsiz benden bıkıp Türkiye ye dönmeseydi yalnız olmayacaktın.
Gitmesi de iyi olmuştu bir yandan da onun yüzünden sürekli annem üzülüyordu.
İkisinin arasında kalıyordum her gün, Annem babama kızıyordu beni azarlıyor diye ve babam da sinirlenip annemi dövmeye bile kalkmıştı.
Neyse ki çok sürmeden yanımızdan hiç dönmemek üzere ayrıldığını belirten bir mektup yazıp gitmişti.
İki yıldır da yok, yanımız da rahat ve huzurluyduk. Dönmeyeceğini biliyorduk, öyle yazmıştı. Benden nefret ediyordu ve en çokta bu yüzden dönmeyecekti biliyorum..
Annemden kendimi ayırdığımda gülümseyerek baktım.
"I'm hungry, what should we eat, what should I do to you?" (Acıktım ben ne yiyelim ne yapayım sana?") dedim kısık bir sesle.
"I'm sleepy, Sara, cook whatever you want, I'll eat it," (Uykum var Sara, senin canın ne isterse onu pişir bende ondan yerim,") diyerek gözlerini eliyle ovuyordu.
"Okay mom, come on then you wash your face and come to me," (Tamam anne, hadi o zaman sen yüzünü yıka yanıma gel,") diyerek ona gülümsedim.
"Okay my angel,"(Tamam meleğim,") dedi ve mutfaktan çıkıp gitti.
Başımı sağa sola salladım ve arakamı dönerek dolaba yöneldim.
Makarna yapacaktım bugün, Türk yemeklerini seviyordum, Annem de çok sever.
Annemle bir kaç kez gitmiştik Türkiye'ye ve yemekler gerçekten mükemmeldi. Benim yaptıklarımdan kat ve kat güzeldi.
Tam olarak oranın yemeklerini yapamıyordum. Ama öğrenmek isterdim, Defne'nin seve seve yardım edeceğine eminim..
Gülerek makarna suyunu ocağa koydum, Defnenin dediğine göre bunu çok yapıyorlarmış. Annem de bunu yapıyordu, babam seviyor diye yapardı ve bende alışmıştım buna artık. Seviyordum da her türlüsü yapıp yiyebilirdim.
Bu Türkller işini bildiği için soslarıyla farklı yemekmiş gibi önümüze koyabiliyorlardı. Daha ne çeşit yemekleri vardı hepsi de, burnumda tütmeye başlamıştı.
Küçüklüğümden beri öğrenmek için can attığım dil Türkçe olmuştu. Şu an amacıma ulaşmıştım galiba bir Türk kadar iyi konuşuyordum.
Tenceredeki, su kaynayınca makarnayı içine boşaltım ve kaşık yardımıyla biraz karıştırıp tuz ekleyip tencerenin kapağını kapattım.
"When are you going to stop eating this?"(Ne zaman bunu yemekten vazgeçeceksin?") diyen Annemin sesiyle yönümü çevirdim.
Uykulu halinden eser kalmamıştı, 'If you don't want to eat this, I'll do something else, Mom,' ( "Bunu yemek istemezsen başka bir şeyler yapayım Anne,") dedim.
Başını sağa sola salladı ve,'No baby, let's eat pasta today,' ("Hayır bebeğim, bugün makarna yiyelim,") dedi ve gülümsedi.
Başımı salladım ve masaya geçmesi için kenara çekildim.
"Go to the table, mommy, I'll prepare your sauce," (Masaya geç sen annecim, bende sosunu hazırlayayım,") diyerek onu masaya oturttum.
Annem telefonu eline alıp kurcalamaya başladı. Bende önüme dönerek işime koyuldum...
Arslan.
Bakışlarım telefonumdaki kızın fotoğrafının üzerindeydi. Son kez incelemek istiyordum. Kısa bir süre sonra yanım da olacaktı zaten.
Bakalım babasından sonraki planı neymiş..
Telefonuma bakarken kapının tıklatılma sesini duyduğum da başımı kaldırdım, "Gir," dedim yüksek bir sesle.
Efe'nin odaya girmesiyle bakışlarımı yüzüne çıkardım..
"Ne yapıyorsun abi?" dediğin de gülümseyerek ona baktım.
Elimdeki telefonu ona uzattım, "Ne zamandır peşinde olduğum kızı sonunda yakalayacağım. Ne zamandır bunu bekliyorum, benim için bu kızın sağ olması ve yakalamam ve elimde olması çok önemli," diyerek Efe'ye baktım.
"Biliyorum abi, az kaldı bulacağız onu," diyerek bana bakıyordu.
"Asi nerede?" dedim.
"Alt katta abi, yeni gelen korumalara bakıyor" dediğin de başımı salladım ve önümdeki kızın resimlerine bakıyordum.
"Bu kızı yakalamamız kolay olmayacaktır abi, babası nasıl izin verecek ki?" dediğin de Efe'ye baktım.
"İzin verecek, zamanı kolluyoruz, Asi de çıkacağını elbette bir boşluk bulacağımızı söylemişti unuttun mu?" dediğim de başını salladı.
"Bekleyeceğiz o zaman Abi," dedi Efe.
Başımı salladım.
"Bekleyeceğiz, kurbanımın kendisinin bana gelmesini bekleyeceğiz."
Masadan kendimi ayırdım ve cama doğru yürümeye başladım..
" Asi'nin bir şey düşündüğüne eminim, mutlaka bir planı vardır," dedim.
Camdan dışarı incelemeye başladım.
"Evet abi gelir şimdi konuşmaya," dedi Efe sakin bir şekilde...
***
Makarnayı masaya koydum ve Anneme baktım. Hala telefonu elindeydi ve bırakmamıştı hiç. Telefon da çok fazla vakit geçiriyordu ve ne olduğunu merak ederek yavaş bir şekilde yanına doğru ilerledim.
Bir kaç adımda yanına vardığım da beni fark etmedi bile. Başımı hafif eğdiğim de ekrana baktım.
"Mom, I thought you were talking to someone," (Anne, bende biriyle konuşuyorsun sanmıştım,") diyerek geri çekildim ve burnumun üzerindeki gözlüğümü iteledim.
'Look at yourself instead of looking at me, why are you wearing lenses?' ("Sen bana bakacağına kendine bak, neden lens takıyorsun?") dedi ve bana baktı.
"Anne," diyerek ofladım.
Annemde türkçe biliyordu ama kullanmak istemiyordu. Tabi bunlar hep babamın yüzünden oluyordu. Her şey babamın suçuydu..
Bu şekilde görüntüye sahip olmam bile onun yüzündendi.
Mavi lens takmamı zorluyordu ve bende artık alışmıştım uzun zamandır da bunları kullanıyordum.
Gözlük olmadan zaten hiç yapamıyordum..
Annemin tabağını önüne bıraktım ve diğer tarafa geçip bende tabağımı önüme çekip kaşıklamaya başladım.
Annemin bakışları arada bana kaysa da yemeğine devam ediyordu. Tabağım da son kalan makarnayı da yediğim de masadan kalkıp tabağı suyun altına attım.
"Doydun mu anne?" dedim incecik ve zayıf çıkan sesimle.
Başını salladı ve tabağını bana uzattı.
"Doydum meleğim, ama neden sürekli bana da türkçe konuşturduğunu anlayamıyorum," dediğin de gülümsedim.
"Seviyorum Anne," dediğim de güldü.
"Bende seni seviyorum," dediğin de elimdekileri bırakıp boynuna sarıldım.
"Seni yerim kadın," dediğim de elini elime vurdu.
"Kadın mı? Anne, Anne!" diye beni uyardığın da kıkırdadım.
"Tamam Anniş," dediğim de yine elime vurunca kahkaha attım.
"Tamam Anne," dediğim de sakinlemiş ve elleriyle kollarımı tutmuştu.
"Deli kızım benim," diye beni sevdiğin de ona daha sıkı sarıldım.
"Gözlüklerin değişmesi gerekiyordu değiştirdin değil mi?" dediğin de geri çekildim ve başımı yana atım ona baktım.
"Evet onu dün hallettim," dediğim de başını salladı.
"Bunu sakın ihmal etme, gözlerini de kaybetmeni istemiyorum," dediğin de başımı salladım.
"Evet Anne biliyorum zaten çoğu şeyi net göremiyorum, bunu da kaybedersem kör olurum galiba," dediğim de gülmüştüm.
Ama Annem gülmemişti, bana kızgın bir şekilde bakıyordu.
"Tamam ben anladım," dedim ve elimi fermuar yapıp sustum.
Başını sağa solladığın da gülümsüyordum. Yaptığım her hareket Türklere özgü bir hareketti. Annem de babamdan dolayı artık bunlardan hoşlanmıyordu ve sürekli beni azarlıyordu..
"Ne yapacaksın bugün?" dediğim de gülümsedi.
"Evde oturacağım," dedi sakince.
"Of Anne hiç eğlenceli değilsin," dediğim de bana kızmıştı.
"Evlenecek yaşa gelmişsin bana hala eğlenmekten bahsediyorsun," dediğin de güldüm.
"Anne beni kim alır Allah aşkına?" diye sorduğum da gülümsedi.
Evet tahmin ettiğiniz gibi Annem de Müslüman bende. Babam sağ olsun..
"Seni kim almaz ki? Şöyle bir etrafına baksan zaten farkına varacaksın," dediğin de burun kıvırmıştım.
"Anne bana sakın.." dediğim de kahkaha attı.
"Ama neden çok yakışıklı değil mi?" dediğin de suratımı ekşittim.
"Değil."
Pat diye bunu söylediğim de gülüyordu.
"İşte sen böyle yaparak kesinlikle evde kalacaksın," dediğin de gülen bendim.
"Daha ne işte ikimiz yaşar gideriz," dediğim de Annem 'in yüzü düşmüştü.
Aslında ikimiz de biliyorduk ki ne benim evlenecek zamanım kalmıştı nede Annemle yaşayacak vaktim..
Ne de Darian ile görüşecek vaktim vardı.
Darian kim mi?
Benim için deli olan, Darian.
Peşimde koşmaktan yorulmayan Darian.
O yorulmadı ama ben yorulmuştum ve galiba buradan kaçmama neden olan insanlardan biri de Darian'dır.
"Sara?" dediğin de bakışlarımı ona çıkardım.
"Şu Türkiye'de olan arkadaşın ile hala konuşuyor musun?" diye sorduğun da neden sorduğunu merak ettim.
"Hayır anne eskisi gibi konuşamıyoruz, bir şirkette işe başlamış ve çok yoğun," dediğim de Annem başını salladı.
"İyi olmuş," dediğin de öylece Anneme baktım.
"Anne, neden sevmiyorsun onu?" dediğim de omuz silkti.
"Sevmiyorum demedim sara, sadece bilmiyorum onun yüzünden buradan gitmek istiyorsun, hem de babanın olduğu yere," dediğin de gözlerindeki korkuyu ve siniri fark etmemek imkansızdı.
Babamdan soğuyalı baya olmuştu. Hem annem hem de ben..
"Anne, evet gitmek istiyorum ama sadece arkadaşımın yanına babamın değil," dediğim de istemediğini biliyordum ama bana da bir şey diyemiyordu.
"Olsun kızım sen yine de gitme, gitme diye seninle sürekli bu şekilde bile konuşurum," dediğin de kalbimin sıkıştığını hissettim.
Hissetmiş miydi?
"Anne bir yere gittiğim yok benim," dediğim de başını salladı.
"Biliyorum ama," dediğin de ona baktım.
"Aması ne Anne?" diye sordum sakince.
"Neyse kızım boş ver dinlen sende artık bulaşıkları ben hallederim," dediğin de gülümsedim.
Anneme bakarken telefonum çalmaya başlayınca gözlerimi telefona çevirdim ve Sarı civciv yazısını görünce gülümsedim.
Sarı civcivim arıyordu ve Anneme bakıp gülümsedim.
"Geleceğim hemen," diyerek odaya doğru koştum.
Telefonu açıp hemen kulağıma götürdüm.
"Beyaz meleğim.." dediğin de kıkırdadım.
"Sarı civcivim.." dediğim de o kıkırdamıştı.
"Ne zaman geliyorsun? Kaç saat kaldı?" diye sıraladığın da gülümsedim.
"Şş.. sakin ol Annem duyacak şimdi, az kaldı hava alanına gitmek için evden çıkacağım birazdan, ama Türkiye var daha," dediğim de ofladığını duydum.
"Üzgünüm sarı civciv, baya var kavuşmamıza," dediğim de sesini duyamamıştım.
"Defne?" diye sorduğum da.
"Buradayım beyaz meleğim," dediğin de derin bir nefes vermiştim.
"Sesini duyamayınca artık sağır da oldum sandım," dediğim de gülmüştüm.
Ama Defne gülmedi.
"Hiç şaka çekecek hava değilim, yorgunluktan geberiyorum," dediğin de kıkırdamıştım.
"Yeni patron fena galiba?" diye sordum gülerek.
"Bunu ne sen sor ne de ben söyleyeyim Beyaz melek," dediğin de suratımı ekşittim.
Beyaz'dan nefret ettiğimi bildiği için sürekli bana Beyaz melek, beyaz meleğim der. Ama ben nefret ediyorum..
"Şu kelimeleri söylemekten hiç bir şekilde vazgeçmeyeceksin değil mi?" diye sorduğum da güldü.
"Hangi kelime beyaz melek," dediğin de Beyaz'ı vurgulayarak söylemişti.
"Defne!" diye onu uyardığım da hala gülüyordu.
"Tamam, ben şimdi işe gideceğim canım, sen akşama burada olur musun?" diye sordu.
"Şu an orada saat kaç ki?" diye sordum.
"On bir," dediğin de bizde saate baktım.
Saat 09.00'ı gösteriyordu.
"Benim uçağa binmeme 3 saat var," dediğim de güldü.
"Neyse ki şanlıyım yarın tatil," diye ciyakladı.
"O yüzden seni gece de gelsen alabilirim," diye ekledi.
"Buna sevindim işte," dediğim de gülme sesini duymuştum.
"Biliyorum Beyaz meleğim," dediğin de gülümsedim.
"Ben şimdi kapatıyorum, Annem 'in haberi yok biliyorsun seni ararsa sakın açma," diye onu uyardım.
"Sara? Annene söylemen gerekiyor," dediğin de içinin rahat olmadığını biliyor.
"Bunu ona yapmam hiç doğru değil biliyorum ama izin vermez Defne, asla izin vermez."
Kesinlikle izin vermeyecekti ama dün gececiydi ve ev daha yeni gelmişti. Birazdan uykuya dalar ve akşama kadar da kalkmaz.
"Görüşürüz o zaman sarı civciv," dediğim de kıkırtısını duydum.
"Görüşürüz Beyaz meleğim," dediğin de telefonu kapatmıştık.
Annem iyi ki odama hiç girmemişti girseydi Bavulu görebilirdi. Yatağım altına saklayacaktım ama annem Aral acele gelince panikleyip odadan çıkmıştım.
Eve geldiğin de kendini direk koltuğa atmış ve uyumuştu biraz. Ama ben onunla birlikte kahvaltı etmek istiyordum ama makarna yapmıştım yine..
Makarnayı sevdiğim için böyleydi. Galiba hiç sıkılmadan yiyebilirdim. Darian ise midesi bulanıyordu. Sevmemem için bir neden daha..
Odadan kendimi dışarı attığım da Anneme bakmak için mutfağa doğru gidiyordum ki odasının kapısını açık görünce içeri baktım ve yatağında uyuduğunu gördüm..
Bir kaç adım atıp odaya girdim. Sesiz bir şekilde yanına adımladım. Yani başında dikilip onu izledim.
Acaba gitmekten vaz mı geçsem?
Yavaş bir şekilde eğildim ve yanağına küçük bir öpücük bırakıp geri çekildim. O kadar huzurlu uyuyordu ki gittiğimi öğrendiğin de yıkılacaktı ama çarem de yok..
Onun beni artık izlemesini istemiyordum. 48 kiloydum şu an çok fazla zayıflamıştım.
Boyum 1.68 di boyumu babamdan almışım. Annem de 1.60 falan ama babam 1.80 Boyu vardı yanlış hatırlamıyorsam.
Odada onu daha fazla rahatsız etmemek için odadan çıktım.
Saat'e baktığım iki saat kaldığını gördüm.
Türkiye'ye Defne'nin yanına gitmeme son iki saat kalmıştı. Annemin haberi bile yok ama ben yine de oraya gitmek zorundayım, ölmeden önce yapmam gerekenler var en önemlisi de o şehirlere gitmek ve o çiçekleri bulmak zamanım kısıtlıyken..
ilk çiçeğim Ankara da ama ilk olarak İstanbul'a Defnenin yanına gitmeliyim ve Ankara'ya nasıl gidilir o çiçekleri nasıl bulabilirim Defne ile konuştuk ama içime sinmeyen şeyler vardı. zamanım çok kısıtlıydı. Sevgi çiçeği Nisan da açıyor ama Asuman çiçeği ekim ve aralık ayında açan bir çiçekmiş.
Biz şu an da şubat ayının sonundayız, Mart olmasına bir kaç gün kaldı ve benim bir kaç gün içinde Türkiye'ye gitmem gerekiyor.
İkisini de görmek için Türkiye'ye gideceğim ama ilk çiçeği buldum ve kokladım diyelim ya ikinci çiçeği bulmak için zamanım kalmazsa?
Belki de çiçeklerin renklerini tam göremeyeceğim bulduğum zaman ve bunlar beni düşündürmeden edemiyordu.
Diğer insanlardan çok farklıydım ve çok da zorlandığım oluyor çoğu zaman. Renkleri bile ayırt etmekte zorlanıyordum gözlerimden dolayı..
Odama doğru gitmeye karar verdim. Odamın kapısını açıp küçük olan dolabıma doğru yöneldim.
Üzerimi değiştirecektim.
Dolaptan üzerime giyecek olduklarımı aldım ve yatağa koydum hepsini. Çekmeceden siyah peruğumu da aldım.
Üzerimdeki tişörtü çıkarıp yere attım. Siyah ince olan kazağı üzerime geçirdim.
Üşümem diye tahmin ediyordum. Ki inşallah da öyle olur..
Hazırlanma işim bittiğin de aynanın karşısına geçip yavaş bir şekilde topladığım saçımın üstüne peruğu yerleştirdim.
Aynadan kendime baktığım da çok komik görünüyordum. Kaşlarım ve kirpiklerim beyazdı. Saçım ise siyahtı.
Ama birazdan onlara da el atacaktım. Uçaktan inince de üzerinden geçmem gerekiyordu makyajımın yoksa beni gören bu ne diyebilirdi.
Gülerek aynanın önüne oturdum ve makyaj için malzemeleri çıkarıp yapmaya başladım.
İlk önce tüm yüzüme güneş kremini sürecektim, yeterince güneşten zarar görüyordum. Yavaş bir şekilde kremi yüzüme yaydım..
Sonra da kaşlarımı boyayacaktım. Siyah kalemi aldım elime siyah rengini kullanmalıydım saçım ile aynı olmalıydı. İlk önce sol kaşımı yavaş bir şekilde boyadım ve baktım. Olmuştu..
Sağ kaşıma geçtim ve siyah kalemle üzerinden yavaş bir şekilde geçtim. Onu da halledince gülümsedim.
Sıra kirpiklerime gelmişti. Rimeli açtım ve sol kirpiğime yavaş bir şekilde sürdüm. Aynısını sağ kirpiğimi de uyguladım.
Pembe rujumu da elime alıp dudaklarıma hafif olacak şekilde sürdüm. Geri çekilip baktığım da evet artık hazırdım.
Ayağa kalktım ve son kez saçımı kontrol ettim, hiç bir sorun olmadığını görünce geri çekilip bavulun yanına doğru adımladım.
Bavulu yerden yavaş bir şekilde aldığım da kapının yanına koydum. Akşamdan hazırladığım çantamın içine aynanın önündeki makyaj malzemelerini tıkıştırdım.
Telefonuma Türkiye hattımı zaten takmıştım. Onu da Defne'ye atmış ve beni armasını söylemiştim.
Son olarak çekmecede ki zarfı çıkardım ve yatağın üzerine koydum. Anneme veda etmemiştim ama bir mektup bırakmıştım. Beni aramaması gerektiğini söylemiştim. İnşallah öyle de olur.
Kapıyı yavaş bir şekilde açtığım da dışarı sürükledim küçük bavulu. Annemin kapısının önünden geçerken ona baktım ve hala uyuduğunu görünce içim rahatladı. Biliyordum ben Türkiye'ye iniş yapana kadar da uyanmazdı. Hiç uyumadan 24 saat nöbetçiydi ve kesinlikle uyanmazdı.
Ona bakmayı bırakıp dış kapıya doğru yöneldim. Kapıyı yavaş bir şekilde açtım ve hemen ayakkabıları ayağıma geçirip evden çıktım. Merdivenlerden Aşağıya inmeye başladığım da sessiz olmaya çalışıyordum kimseye görünmeden binadan çıkmak zorundaydım.
Kendimi binanın dışına attığım da Arkama bakmadan yürümeye başladım. Bavulu de yere indirdim ve arkamdan sürükledim. Biraz yürüdüm ve etrafa baktım arabalar geçiyordu ama taksi lazımdı bana. Başımı sola çevirdiğim de bir tane taksinin geldiğini görünce elimi kaldırdım ve beni almasını bekledim.
Yavaş bir şekilde önümde durdu ve bavulu arkaya koymak için arabadan indi.
'Hello lady, sir, let me help,' ("Merhaba hanım efendi yardım edeyim,") dediğin de gülümsedim ve başımı salladım.
'Thank you sir,' ("Teşekkürler bayım,") diyerek Bavulu onun yerleştirmesi için bıraktığım da hemen alıp bagaja attı.
Bende yavaş bir şekilde arakaya geçip kapımı da kapattım. Adam arabaya bindiğin de bakışlarını bana çevirdi.
"Where to lady?" (Nereye bayan?") dedi adam.
"Please to the airport," (Havaalanına lütfen,") diyerek arabayı çalıştırmasını bekledim.
Başını sallayarak önüne döndü ve arabayı çalıştırdı.
"Londra seni hiç özlemeyeceğim galiba" dedim içimden.
"Özür dilerim Anne, tek başıma öleceğim," diye fısıldadım.
Londra'nın sokakları her zaman olduğu gibi kalabalık ve yoğundu. Yarım saate hava alanında olurdum büyük bir ihtimalle.
Telefonumu elime aldım, arkama bakmadan Türkiye'ye dönüyordum. Yapmam gerekenler vardı. Onları yapıp sessiz bir şekilde ölmeyi planlıyordum.
Defne bile olmadan..
Yarım saat geçtiğin de Hava alanına gelmiştik bile.
"How much?" (Ne kadar?") diye sordum adama.
Adam başını bana çevirdi, '£15 Mrs,'( "15 sterlin Bayan,") dediğin de başımı salladım ve çantamdan parayı çıkarıp ona uzattım. Asam alıp cebine koydu ve kendi kapısını açıp çıktı bende kendi kapımı açıp kendimi dışarı attım.
Adam bavulumu indirmişti,'Have a nice trip, Miss,' ( "İyi yolculuklar dilerim Bayan,") diyerek bana baktı.
'Thank you Sir,' ("Teşekkürler Bayım,") diyerek adam sırtımı döndüm.
Hava alanına girmeden önce saate baktığım da uçağın kalkmasına bir saat kaldığını gördüğümde hızlı bir şekilde hava alanına girdim.
Bu ne biçim denetim ya?
Sonunda uçağımın yerini öğrenmek için sıranın bitmesini beklemiştim neyse ki önümde iki kişi kalmıştı.
Asla Arkana bakma Sara.
Bakarsan geri dönersin, dönersen acı çekersin.
Ayağımı yavaş bir şekilde salladığım da üzerime ceket aldığım için şükrettim son anda aklıma gelip çıkmadan önce elime almıştım. iyi ki de öyle yapmışım. Yoksa donacakmışım.
Taksinin içi sıcaktı bunu fark edememiştim ama hava alanı biraz serindi.
"Here you go, madam, master," (" Buyurun hanım efendi,") diyen sese döndüğüm de ne ara sıranın bana geldiğini bile anlayamamıştım.
Kimliğimi ve pasaportumu kadına uzattım, "12. The plane is Istanbul," (12. Uçağı istanbul,") diyerek kadına baktım.
Kadın bir süre bana bakmadı ve uçağı kontrol etti galiba internetten almıştım ben zaten.
"Go on the right, please, there is a little time left until your plane takes off and go a little fast," (Sağdan ilerleyin lütfen uçağınız'ın kalkmasına az bir süre kaldı ve biraz hızlı gidin,") diyen kadına başımı salladım kimliğimi pasaportumu alıp hızlı bir şekilde bavulumu arkamdan sürükleyip koşmaya başladım..
Uçağımın hangisi olduğunu nereden bilecektim ben şimdi kadına sormayı da unutmuştum.
Kalkmak için bekleyen uçakları gördüğüm de korkudan delirecektim şimdi.
"Miss, where are you going?" (Bayan nereye gideceksiniz?") diyen güvenlikçinin sesiyle hemen ona baktım.
"I will go to Istanbul," (İstanbul'a gideceğim,") dediğim de asam elini kaldırdı ve sağdaki ilk uçağı işaret etti.
Gülümsedim ve koşturarak uçağın olduğu yere doğru gittim. Tam zamanında yetişmiştim kalkmasına az bir vakit kaldığına emindim.
" Let me take it sir," (Alayım efendim,") kabin görevlisine uzattım bavulu.
Uçağın merdivenlerini tırmandığım da girişte hosteste si görünce gülümsedim.
"What was our name?" (İsminiyiz neydi?") diyen hostese gülümsedim.
"Sara Bianca Yakut," dediğim de kadın bana baktı ve elindeki tabletten kontrol etti.
"Come like this, Ms. Bianca," (Şöyle gelin Bianca hanım,") dedi ve önden ilerledi. Arkasından minik adımlar atarak ilerledim.
"That's Ms. Bianca," (Şurası Bianca hanım,") dediğin de gülümsedim ve can kenarına aldığım yere oturdum.
"Teşekkür ederim," dedim sakince Türkçe konuşmuştum.
"Rica ederim Bianca hanım," dediğin de gülümsedim.
"Belts please," (Şurası Bianca hanım,") diye herkese seslendiğin de telefonumu uçak moduna almadan önce Defneye yazdım ve uçakta olacağımı söyledim..
Kendimi geri yasladım ve uçağın tadını çıkarmaya başladım. Bir kaç kez daha bu şekilde uçakla seyahat ettiğim için korkmuyordum.
Artık uyuyabilirdim, artık geri dönüşüm yoktu. Uçak çoktan kalkmış ve şu an hareket ediyordu.
"Özür dilerim Anne.." diyerek gözlerimi kapattım...
***
Arslan.
Asi karşıma geçmiş O kadının gece hava alanına ineceğini söylüyordu..
"Eminsin değil mi Asi?" diyerek Asi'nin yüzünü inceledim.
"Evet Arslan eminim," dediğin de başımı salladım.
"Neden gece gelecek bu kadın?" diye sordum.
Şüpheleniyordum da zeki bir kadındı bu Zaman'a kadar sürekli kaçmış ve saklanmıştı.
Babası olacak adam kızını öyle bir saklıyordu ki onu bulup öldürmemden korkuyordu biliyordum bunu ama ben onu ölü yada diri mutlaka bulacaktım.
Annemi o öldürmüştü ve ben o kadını bulacaktım. Hem de bir an önce.
"Sence neden olabilir? Tabi ki de kimse anlamasın ve dikkat çekmesin diye," dedi Asi.
Doğru söylüyordu benden saklanıyordu ve benim onu bulmak için Tüm servetimi harcayacağımı biliyordu.
"Haklısın, benden bu şekilde kaçacağını sanıyor ama yanılıyor," dediğim de dudakları yana kıvrılmıştı.
"Benden bu zamana kadar kimse kaçamadı o mu kaçacak?" dediğim de gülmüştüm.
Asi'nin dudaklarında tebessüm aldı.
"Kesinlikle Arslan," dedi sakin bir şekilde.
"Gece olmasına daha çok var, canım sıkılır benim şimdi," diyerek güldüm.
Efe bizi dinliyordu..
"Biliyorum ama çok az kaldı artık o kız elinde olacak," diye Asi'ye baktım.
"Evet öyle.." dediğim de Efe'nin bakışları beni buldu.
"Onu öldürecek misin abi?" diyen Efe'nin sorusuyla hemen ona baktım.
"Hele bir onu kaçırayım, gerisini o zaman düşünürüm," dediğim de öylece yüzüme baktı Efe.
Kadınlara zarar vermeyi sevmiyordu Efe ve bu yüzden biraz tuhaf davranıyordu.
"İstersen sen gelme," dediğim de Efe bana baktı.
"Yok abi geleceğim , onu görmek istemiyorum," dediğin de Küçük kardeşime baktım.
Bu işlere hiç bulaştırmak istemiyordum onu ama inatla benimle geliyor ve benim işleri öğrenmeye çalışıyordu.
"Tamam Ekmel'e söyle akşam için her şeyi hazırlasın," dediğim de başını salladı.
Bakışlarını bizden çekip arkasına dönerek kapıdan çıktı.
"Onun gelmesi şart değil, bence gelmemeli her şeyi mahvedebilir," diyen Asi'ye baktım.
Kaşlarımı çatarak baktığım da söylediği şeyin yanlış olduğunu anladı sanırım.
"Tabi ki de gelecek o benim kardeşim," dediğim de Asi başını salladı.
"Özür dilerim Arslan sadece.. o çok duygusal," dediğin de neden o şekilde söylediğini anlatıyordu.
"Olmayacak, benim düşmanım olduğu kadar onun da düşmanı! " dedim sert bir şekilde.
"Biliyorum Arslan ama biraz sakin ol hata yaparsak bir daha geri dönüşü olmaz bu işin," dediğin de bu sefer haklıydı.
Kaç senedir ben bu anı kolluyordum. Ve şimdi bulmuşken kaybedemezdim.
"Akşama kadar ben biraz dinleneceğim," dedi Asi.
"Tamam," dedim buz gibi ve soğuk bir sesle.
Bu şekilde de davranmamdan nefret ediyordu. Benden hoşlandığını biliyordum ama ben aşk meşk işleriyle uğraşacak biri değildim. Benden en ufak bir şey görse bana tapacak biri. Böyleyken tapıyor zaten.
"Görüşürüz.." diyerek arkasını dönerek kapıdan çıktı.
Tek başıma geldiğim de bardağa içkimden doldurdum ve kafama diktim. Tek dikişte bitirmiştim.
Çok içmeyecektim içersem onu yakalamazdım. O yüzden kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. İçimde ki heyecanı da bir türlü bastıramıyordum. Tam olarak yüzünü görmemiştim sadece hep arkasına dönük fotoğrafları vardı kadının. Bu yüzden bulmakta zorlanıyordum.
Asi olmasa zor bulurdum da belki..
Asi'nin de düşmanı oydu. Bana bu yüzden yardım ediyordu. Bana ilk bu teklifle gelmiş ve birlikte çalışalım demişti. Bende kabul etmiştim güçlü bir bağlantıları vardı.
Babasından benim için sürekli bilgiler alıyordu eğer babası duysa neler olur düşünemiyorum bile. Akşam onun da gelmesini istiyordum ama büyük bir ihtimalle o burada kalacaktı.
Görünmemesi için.
Saate baktığım da, 13. 50'i olduğunu görünce ofladım. Çok vardı daha ve ben beklemekten nefret ediyordum.
Odanın kapısı tıklatıldı ve Efe içeri girdi. Kardeşim benden şok farklı. Saygılı ve kibar biriydi.
Elinin silah tuttuğun bakmıyordum. Yumuşak yürekli biriydi.
"Gel bakalım," dediğim de yavaş bir şekilde karışımda ki koltuğa oturdu.
"Az kaldı ha?" dediğin de başımı salladım.
"Evet az kaldı ama işleri sakın berbat etme," dediğim de kaşlarını kaldırıp bana baktı.
"Tamam kadınlara zarar verilmesinden hoşlanmıyorum ama, onu da koruyacak değilim," dediğin de gülümsedim.
"Aferin benim kardeşime," diyerek onu sevdim.
"Böyle söyleme abi, kendimi çocuk gibi hissediyordum," dediğin de gülümsedim.
"Benim gözümde hala öylesin," dediğim de gülmüştü.
"1. 85 boyunda çocuk ha, güzelmiş" dediğin de kahkaha atmıştım.
"Tamam şakaydı," dediğim de o da gülümsemişti.
"Benim anlamadığım şu ben neden senin kadar uzun değilim," dediğin de ona baktım.
"1.95 olmak iyi bir şey mi Efe," dediğim de direk başını salladı.
"Evet hem o zaman bana çocuk demezdin," dediğinde gülümsemiştim.
"İstersen iki metre ol ben yine de sana çocuk derdim," dediğim de suratı buruşturmuştu.
"Of abi," dediğin de gülümseyerek ona bakmıştım.
Annem öleli 4 sene olmuştu ve Efe'nin bu duruma alışması epey bir zaman almıştı.
"Asi'nin sözüne inanacak mıyız?" diyen Efe'ye baktım.
"Abi kadın senden hoşlanıyor sence zarar görmene yada başına bir şey gelmesine izin verir mi?" dedi Efe.
"Verecek bu onu ilgilendirmiyor onun işi bu değil," dediğim de Efe başını sağa sola sallamıştı.
"Sen öyle san," dediğin de ona kızarak bakmıştım.
"Ne demek istiyorsun?" dediğim de oturduğu yerden dikleşti ve bana baktı.
"Onun işi sensin artık, seni istiyor abi," dediğin de bunu bende biliyordum ama bir şey yapamıyordum şimdilik.
En azından onu bulana kadar..
"Halledeceğim ben bu meseleyi sen bunu düşünme," diyerek kardeşimin gözlerinin içine baktım. Benim gözlerimin aksine onun gözleri yeşil ve büyüklerdi. Benimkiler ise kahverengi ve küçüklerdi. Kardeşimin gözleri eşek gözleri gibiydi.
"Gözlerime daldın yine" dediğin de gülümsedim.
"Evet daldım, " dediğim de gözlerini kısarak bana baktı.
" Eşek gibi gözlerime bakıyorsun değil mi?" dediğin de gülmemek için zor tutmuştum.
"Yok canım, niye bakayım ben," diyerek baktığımı yalanladım.
"Öyle olsun abi," diyerek bana bakmayı bıraktı.
Cebindeki telefonu çıkardı ve nereye daldığını bilmeden öylece onu izledim.
6 Saat sonra.
Alt katta yemek için toplandığımız da Asi'nin gelmesini bekliyorduk.
"Hatice teyze?" diye seslenen Efe'ye baktım.
"Ne oldu? kadın yeni gitti ya daha," dediğim de Efe bana baktı.
"Buyur oğlum" diyerek salona girdi Hatice hanım.
"sen yedin mi?" dedi efe.
"Evet oğlum yedim ben," diyerek gülümsedi Hatice hanım.
Bende niye çağırdığını merak etmiştim Hatice teyze bize Annemden kalan son şeydi. İkimiz de ona çok değer veriyorduk. Bakışlarımı ona çıkardığım da ne kadar yorgun olduğunu görüyorum artık. Yanına yardımcı almam gerekiyordu her şey ile tek başına uğraşması çok zor olduğunu bilerek bir şey düşünmem gerekiyordu artık.
"Benden bir isteğiniz var mı?" dediğin de başımı kaldırıp Hatice teyzeye baktım.
"Yok Hatice teyze , sen biraz dinlen kalanları Asi toplar," dediğim de Asi de masaya oturmuştu.
"Gerisini ben hallederim Hatice teyze" diyerek gülümsedi.
"Tamam kızım," diyerek salondan ayrıldı ve kendi odasına doğru adımladı.
Bakışlarımı Asi'ye çıkardım, "Neden geciktin?" diye sordum sakince.
"Bugün biraz fazla yoruldum, " dedi Asi.
"Valla ben çok acıktım" diyerek yemeğe başladı Efe.
"Afiyet olsun," dedim ikisini de bakarak.
"Afiyet olsun" dedi ikisi de aynı anda.
Akşam yemeğini de yemiştik ve vakit artık daraldıkça benim sinirler gerilmeye başlıyordu. Az kaldığını bilmemem rağmen vakit hiç geçmiyormuş gibiydi.
Asi kahve yapmaya gittiğinden bizde Efe ile birlikte karşılıklı oturuyorduk. Telefonuma mesaj gelince bakışlarımı Telefonuma çevirdim.
"Bu ne zaman gidecek?" yazan Efe'nin yazısıyla bakışımı on çevirdim.
Sanki çok uzakmışım gibi mesaj yazıyordu şu an.
"Neden buradan yazıyorsun?" dediğim de elimle telefonumu göstermiştim.
Efe bana bakıp güldü.
"kahveler de geldi," diyerek içeri girdi Asi. Efe'nin bakışları beni buldu.
Asi kahveleri önümüze bırakıp yanıma oturdu. Bakışlarını hemen bana çevirdi hiç vakit de kaybetmiyor ki...
***
Az kalmıştı artık iniş yapmama ve bende yatmaktan, oturmaktan sıkılmıştım..
"Bir isteğiniz var mı? Bianca hanım," diyen hostese gülümsedim. Sadece benimle Türkçe konuşuyordu ve bu kızı kesinlikle sevmiştim.
"Teşekkür ederim, gayet iyiyim," dediğim de kız başını salladı ve diğerlerine sormak için yanımdan ayrıldı. Bakışlarımı gökyüzüne çıkardığım da yıldızlara çok yakın olduğumu düşünüyordum ama nedense hiç dokunamıyorum. Gülümseyerek hepsini izledim. Sanki bir dize ve koro halindeler gibiydi.
Uçaktan inince ilk Defne'yi aramam gerekiyordu ve sonrada lavaboya girmem gerekiyordu. Yüzüm gözüm nasıl bakmalıydım. Buradakine de girebilirdim ama ben şu an kalkıp da gitmek istemiyorum.
Zaten çok az bir şey kalmıştı hostese sorduğum da az kaldığını söylemişti ama ben nedense hala çok varmış gibi hissediyordum.
Bakışlarımı gökyüzünden çekip elimdeki deftere bakıyordum. Notlarımı ve listeyi içinde tutuyordum. Çiçeklere ve kedilere çok meraklı bir insan olduğum sürekli onları çizer yada fotoğraflarını çekerdim. Küçük fotoğraf makinemi de yanıma almıştım. Bana iyi gelecekti bu biraz olsun.
O çiçekleri bulabilecek miydim Bilmiyordum. Tek başıma nereye kadar gidebilirdim onu da bilmiyordum. Defne'nin işi olduğu için benimle gelemezdi biliyorum ve her yere tek başıma gitmeliydim.
Türkiye'ye gelmişken mimoza çiçeğini de görmeliydim.
Of hepsini nasıl bulacağım onu bile bilmiyorum ve ben hepsini görmek istiyorum diyerek çıktım bir yola.
"Bianca hanım?" diyen sese döndüğüm de Elif'in bana baktığını gördüm. Elif konuştuğum hostes kızdı.
"Geldik," dedi ve gülümsedi.
Diğer yolculara baktığım da hepsi inmişti inanamıyorum dalmışım.
"Dalmışım çok teşekkür," diyerek hemen toparlanmaya başladım.
"Sorun değil, diğer arkadaş bavulları indiriyor oraya kadar eşlik edeyim isterseniz," dediğin de ona bakıp gülümsedim.
"Tabi, sevinirim," dedim gülümseyerek.
"Buyurun," dediğin de benim geçmemi bekledi.
Gülümseyerek uçaktan indim ve derin bir nefes verdim. Çok şükür şu İstanbul'a Sağ salim varabilmiştim.
Bavulumun indiğini görünce hemen bir kaç adımda gidip diğer görevliden aldım.
"Teşekkür ederim," dediğim de Marcus'ta bana gülümsedi.
İsimliklerini takmışlardı ve kolaylıkla seslenebiliyorduk bu halde.
"Rica ede efendim," dediğin de gülümsemişti.
Elif'e döndüm, "size iyi yolculuklar dilerim," diyerek yanından ayrılmak için onlara arkamı dönüyordum ki Elif'in sesiyle one döndüm.
"İyi günler Bianca," dediğin de arkamı döndüm ve ona gülümseyip el salladım.
Elif de bana gülümseyerek yanıt vermişti. Asının elif olduğunu öğrendiğim kızın buralı olduğunu anladım.
İsimlerden belli oluyordu zaten.
İstanbul hava alanının içine girdiğim de bakışlarımı etrafta gezdirdim. Çok mu büyüktü bana mı öyle geliyordu bilmiyorum ama şaşkın bir şekilde etrafı inceledim.
Cebimdeki telefonu çıkardım ve Defne'yi aramaya başladım. Olduğum yerde durdum ilk olarak ona geldiğimi haber vermeliydim.
Telefon bir süre çaldı ve açılmayınca kendiliğinden kapanınca bakışlarımı çektim telefondan.
Lavaboya girebilirdim tekrar ona ulaşana kadar. Sormadan bulabilirim inşallah lavaboyu.
Dikkat çekmeden ilerlediğim de etrafa bakmaya devam ediyordum.
Yok kesinlikle bulamayacaktım ben lavaboyu. En iyisi bir görevliye sormak tabi görevli de karşıma çıkarsa. Bu saate bile hala bu kadar insan olması beni şaşırtıyordu.
Neden kalabalıktı ki burası?
Bir anda birine çarpınca bir kaç adım geri gittim ve anında bakışlarımı çıkardım.
"Çok özür dilerim hanımefendi," dediğim de kadın bir şey demeden yanımdan geçip gitti.
"Manyak mıdır nedir? Özür de diledim bu ne soğukluk?" diyerek söylendim.
Önüme döndüğüm de bavulumu çekmeye başladım. Yorulmuştum da ben artık. Nerede bu Allah'ın cezası lavabo?
Biraz daha yürüdüğüm de yanlış görmüyorsam Wc yazıyordu inşallah buradan doğru görüyorumdur. İyi ki yanıma gözlüğümü almışım yoksa buralarda kesinlikle kaybolurdum ben.
Biraz daha ilerlediğim de doğru gördüğümü anladım ve ilerlemeye başladım.
Lavabo da işim bittiğin de aynada biraz daha makyaj yaptım. Yüzümden çıkmak üzerelermiş neredeyse. Kendimi lavabodan attığım da rahatladım çok temiz değildi ve beni rahatsız etmişti..
Yavaş bir şekilde yürümeye devam ediyordum Defne hala aramamıştı ne yaptı bu kız uyudu kaldı mı anlamdım ki.
Çıkışta beklemek en iyisi diyerek yürüyordum. Çıkış bu taraftaysa tabi.
Biraz daha ilerlediğim de çıkışın burası olduğunu anladım dışarı sayısızca taksi ve arabalar vardı. Galiba gidecekler olanları bekliyorlardı.
Tamamen çıktığım da İstanbul'un havasını içime çektiğim de bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettiğim de arkama dönüyordum ki ağzıma bir şeyin kapatıldığını gördüm.
Ellerimle çırpındım ama son gördüğüm şey yeşil gözlerlerdi. Belki de yanlış görmüştüm mavi de olabilirdi...
***
Arslan. Bakışlarımı arabada hala baygın yatak kadındaydı. Aradığımız kadının kolayca bize gelmesini beklemiyorduk ama sonunda onu yakalamıştım..
"Sonunda nedeni öğreneceğiz?" diyen Efe'ye baktım.
"Evet öyle," diyerek yola baktım.
Her şey çok kolay olmuştu ve ben bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum ama henüz ne olduğunu çözemiyordum.
"Abi direk eve gideceğiz değil mi?" dedi Ekmel.
Başımı salladım.
"Eve gidecekmişiz Ekmel," diyen Efe'ydi.
Sesimi çıkarmadan düşünüyordum. Elimde bir bavul vardı?
Babasının yanından döndüğünü biliyordum ama neden bu kadar hızlı olmuştu.
"Ne düşünüyorsun abi?" diyen sese başımı çevirdim.
"Hiç.." dedim.
Efe neden bu kadar daldığımı merak ediyordu. Ama ben bile henüz niye daldığımı tam olarak bilmiyordum ki..
Bakışlarımı ona çevirdiğim de yüzünü tam göremesem de ona baktım. Fotoğrafta ki kız daha mu uzundu yoksa bana mı öyle geliyordu.
Telefonum çalmaya başladığın da ondan gözlerimi çektim ve telefonuma baktım.
Asi'nin aradığını görünce düz bir şekilde baktım ve Efe'nin sesiyle başımı kaldırdım.
"Eğer Asi ise hemen aç yoksa şimdi birde beni arar," dediğin de tiksinerek bakıyordu.
İstediğini alana kadar yanımda kim varsa sürekli arar ve konuşmaları için zorluyordu. Artık ona da bu yaptığının yanlış olduğunu anlatma vakti de gelmişti.
"Efendim Asi?" diyerek telefonu açtım.
"Neredesin Arslan?" dediğin de nefesi üfledim.
"Geliyoruz Asi," dedim sakince.
"Yakaladınız mı yani?" dediğin de tepkisine anlam veremeyerek konuşamaya başkadım.
"Ne demek yakaladınız mı?" dediğim de hafif öksürme sesini duydum.
"Yani hallettiniz mi? Eliniz de mi? Diyecektim," dedi.
"Evet hallettik geliyoruz," dedim ve bir gözümü de ona çevirdim.
Hala baygındı uyanmaması da işime geliyordu zaten.
"Aklımı kurcalayan şeyler var?" dediğim de Asi'nin sesini duydum.
"Ne oldu?" dediğin de ona bakıyordum.
"Kolay oldu ve bizi fark etmedi," dediğim de Asinin anlamadığını anladım.
"Yani hiç zorluk çıkarmadan o şu an elimde," dedim sakince.
Efe'nin bakışları beni bulduğun da neden daldığımı şimdi anlamıştı.
"Gelin bir bakalım, inşallah yanlış kişiyi kaçırmamıştır Arslan," dedi Gülerek Asi.
"Ben öyle bir şey yapmam."
Sözlerim keskin çıkmıştı dudaklarımdan.
"Şakaydı Arslan bu kadar gerilmene gerek yok," dedi Asi.
"Neyse kapatıyorum şimdi az kaldı zaten," dediğim de gülme sesi kesilmişti.
"Tamam bekliyorum ben," dediğin de bir şey söylemeden kapattım.
Bakışlarımı Efe'ye çevirdim ve ona baktım.
"Bence de her şey kolay oldu, inşallah doğru insanı kaçırmışızdır abi," dediğin de sinirlerimle oynuyorlardı bugün benim.
"Efe sinir etmeyin beni amk bir sen bir de Asi" dediğim de öylece yüzüme baktı.
"Fotoğrafta ki kişiyle aynı işte, saçları falan," dediğim de Efe öylece baktı.
Ekmel ise bakışlarını arada bana dikiyor ve yola da devam ediyordu.
Eve yaklaştığımız da araba sarsılır gibi olduğunu düşünüyordu ki başını tuttum ve elimle geri koydum.
"Yavaş olsana Ekmel! " dedim sert bir şekilde.
"Pardon abi," dediğin de elimi çektim ve hiç kıpırdaman öylece yatıyordu.
Araba evin garajına girdiğin de durmuştu. Şimdi bunu kim taşıyacaktı?
Arabaya zaten Efe sokmuştu ve bende olan biteni izlemiştim. Neyse yine o taşır herhalde.
Arabadan çıktığım da yavaş bir şekilde ilerledim ve önüme baktım. Efe ve Ekmel de arabadan çıktığın da bana bakmıştı.
Bir süre bakıştığımız da Efe konuşmaya başladı.
"Ben mi taşıyacağım," dedi Efe.
"Ben mi taşıyayım?" dediğim de başını sallamıştı.
"Evet, bunu da sen yap abi," dediğin de kaşlarımı çatarak ona baktım.
O şekilde bakınca ofladı ve Diğer tarafa gidip yavaş bir şekilde kucağına aldı ve bana baktı.
"Neden taşıma ve angarya işleri hep bana kalıyor?" dediğin de öylece yüzüne baktım.
İçimden Gülüyordum ama içimden belli etmiyordum Efe'ye.
Oflayarak evin ön tarafına doğru yürümeye başladı.
" Bu arada çok hafifmiş lan bu," diyerek yürüyordu.
Arkasından ilerliyordum.
"Kaç kilo acaba?" dediğin de sinirli bir şekilde ona baktım.
"Merak ettiğin şey bu?" dedim sert bir şekilde.
"Evet."
Dediğin de pes diyerek kardeşime baktım. O ise hiç durmadan eve girmişti. Bende arkasından ilerliyordum. Korumaların da bize baktığını anladığım da hafif başımı çevirdim.
"Dönün lan işinize!" dediğim de hepsi de bir anda dağıldı.
Eve girdiğim de koltukta bekleyen Asi'yi gördüm ve hemen ayağa kalkmıştı.
"Nereye götürdü onu o?" dediğim de Asi kaşlarıyla üst katı işaret etti.
Yavaş bir şekilde üst kata çıkmaya başladık Asi de tam arkamdan geliyordu. Bakışlarımı üst kattaki odalarda dolaştırdığım da kimin odasına götürdüğünü bilmiyordum.
Benim mi?
Asi'nin mi?
Yoksa kendi odasına mı götürmüştü?
"Neredesin Efe?" dediğim de benim odamdan sesini duyduğum da içimden küfrettim.
"Ne işin var ulan benim odamda!" diye sert bir şekilde de bağırarak yürümeye başladım.
Kapıdan içeri girdiğim de yatağımın üzerinde onu görünce sinirlerim gerilmiş ve şu anda onu camdan atmak istemiyordum.
"Getire, getire benim odama mı getirdin Efe?" dediğim de Efe gülerek başını salladı.
Odama kimseyi almadığımı bildiği halde inadına buraya getirmişti.
"Ne yapsaydım en yakın burasıydı, kollarım koptu," dediğin de ona baktım.
"Hani hafifti?" dediğim de bana baktı.
"Öyle zaten ama merdivenler beni yordu," dediğin de nefesini düzene sokmaya çalışıyordu.
Nefesinden anladığım kadarıyla gerçekten de üst kata çıkarırken zorlanmıştı.
"Ne zaman uyanacak," dedi Asi.
"Bilmiyorum ki uyanır birazdan," dedi Efe.
"Bağlamayı düşüyor musunuz? Yoksa o mu bizi bağlasın?" dediğim de Asi ve Efe bana bakmıştı.
"Ben bunun bizi bayılabileceğini pek sanmıyorum," dedi efe.
"Uyanınca öğrenirsin o zaman," dediğim de omuz silkti.
"Bence de bağlayalım," dedi Asi.
"Tamam adamlardan isterim şimdi bir şeyler," dedi Efe.
"Tamam hadi biz aşağıya inelim," dedi Asi.
"Size çay yapmıştım birlikte içeriz," dediğin de istemesem de Alt kata inip ayaklarımı uzatmak istiyordum.
"İnelim evet yoruldum zaten," dediğim de Ede bana yok artık der gibi bakmıştı.
"Yoruldun mu? Abi sen mi taşıdın kızı ben mi?" dediğin de ne olmuş der gibi ona baktım.
"Olabilir bu yorulmamam için sebep değil," dediğim de gözlerini açtı ve bana baktı.
Gülerek önüme döndüm ve yürüme başladım.
"Güldü mü lan o?" dedi Efe.
"Sence gülme ihtimali var mı?" dedi Asi.
"Doğru yok," dedi Efe.
İkisi de farkında değildi ama aslında ben çoğunlukla gülüyordum ve onlar görmüyordu. Tabi somurtuyor da olabilirdim..
"Bir bardak daha?" diyen Asi'ye başımı çevirdim.
"Yok sağ ol," dedim düz bir sesle.
"Harika," dedi Efe ve bakışlarımı ona çevirdim.
"Yukarı da bir katil ve ajan var biz burada gelmiş çay çekirdek keyfi yapıyoruz," diye ekledi.
"Be yapalım, gidip öldürelim mi? Uyanmasını bekleyeceğiz," dedi Asi.
"Tamam da bu kız neden gözlük takıyor? Hangi katil gözlük takar?" dediğin de bende olana bitene anlam veremiyordum zaten.
"Gözlüğü de mi var?" dedi Asi.
Efe direk başını salladı, "He valla ," dediğin de Asi bana baktı.
"Bu bilgi var mıydı bizde?" diye sorduğun bilmiyorum der gibi ona baktım.
"Bilmiyorum belki de bizden saklanmak için yanına almıştır," dediğim de diğerlerine de mantıklı gelmiş olmalı ki beni onayladılar.
"Eşyalarına baksak ya biz," diye bir fikir sundu Asi.
"Mantıklı," dedi Efe.
"Nerede eşyaları?" dedi Asi.
"Nerede?" dedi Efe bana bakarak.
"Ne bileyim ulan ben?" dediğim de Efe arkasını dönerek salondan çıktı.
Efe çıktığın da yukarıdan ses geldiğin de Asi ile bakıştık ve Anında koltuktan kalkıp üst kata çıkmaya başladık.
Hızlı bir şekilde çıkmıştım elimden kaçmasından korkuyordum.
Kapıyı açıp içeri girdiğim de odaya baktım ve yatakta doğrulmuş olan kıza baktım.
"Neredeyim ben ya?" dediğin de Arkamdan içeri Asi girdi.
"Kimse yok mu?" dediğin de öylece kaldım.
Bizi şu an görmüyor muydu?
Yavaş bir şekilde ilerledim ve eğildim önünde. Gözleri beni görmeye çalışır gibi kısıldığında.
"Defne bana şaka mı yapıyorsun?" dediğin de ne dediğini anlamadım için öylece baktım.
Defne kimdi?
O da mı bu işlerin işindeydi yani?
"Hoş geldin?" dediğim de bana bakmıştı. Ama gördüğünden şüphe ediyordum.
"Sende kimsin?" dediğin de dudaklarım yana doğru kıvrıldı.
"Katilin." Dedim buz gibi bir sesle.
Ne dediğimi anlamadığını düşünerek tekrarlayacaktım ki sesiyle durdum.
"Harika.. Bir Organ mafyasının eline düşmediğim kalmıştı! " dediğin de kendine kızıyordu şu an.
Organ mafyası mı?
Ben mi?...
***
Evet, ilk bölümümüzün sonuna geldik, bölümü nasıl buldunuz?
Karakterlerimizi Nasıl buldunuz?
Diğer bölümü biraz daha uzun olacak ve dolasıyla yeni bölüm gecikebilir..
Yeni bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın, sizi çok seven yazarınızdan hepinize çokça kalp ve sevgi... |
0% |