Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. CEVAPSIZ SORULAR

@sinemm2611

 

 

 

Maybe in another life..

(Belki başka bir hayatta...)

 

 

~~~Yıldıza basmayı unutmayalım ve tabi ki de yorum yapmayı. Yorumlarınızı çok merak ediyorum... ~~

 

 

 

 

~Kurguda geçen olay ve kişiler

tamamen hayal ürünüdür. ~

 

 

 

 

 

 

🤍🖤

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Harika.. Bir organ mafyasının beni kaçırmadığı kalmıştı!" diyerek Karşımdaki silüete baktım.

 

Gözlerimi açtığımdan beridir hiç bir şey göremiyordum. karşımda Defne'nin olduğunu düşünmüştüm. Türkler şaka yapmayı seviyor diye biliyordum ama bu şaka değildi.

 

 

"Organları almak için yanlış kişiyi seçtiniz organlarım pek sağlam değil de?" dedim sesim de bariz alay vardı. karşımdaki silüet ise hala aynı yerinde duruyordu.

 

"Geldim abi.." diyen sese döndüm ama ileri de iki silüet görüyordum ama hala net olarak yüzlerini göremiyorum.

 

Allah'ın cezaları nereye koydu benim gözlüğümü?

 

 

"Aa ayılmış," dedi bir erkek sesi.

 

Allahım ben nereye düştüm?

 

"Evet ayıldı ve kör taklidi yapıyor," diyen kadın sesiyle başımı sağa çevirdim.

 

"Sensin kör, ver gözlüğümü de göstereyim ben sana kim kör kim değil," dediğim de birinin gülme sesini duydum.

 

"Kesinlikle aradığımız kişi bu," dedi kadın.

 

"Aradığınız kişi tam olarak kim acaba?" dediğim de kimseden ses çıkmadı.

 

"Kurbanım," diyen sese döndüğüm de başımı kaldırdım hafif ve gözlerimi de kıstım. Hala göremiyordum ki..

 

"Abi bence bu değil," diyen erkek sesine baktım.

 

Hele şükür biri benim aradıkları kişi olmadığımı anladı. Anladı ama bunlar kimi arıyor ki?

 

Ah birde yüzlerini görebilseydim harika olacaktı.

 

"Ben aradığımız kişinin tam da karşım da olduğunu düşünüyorum kardeşim," dedi kalın ve tok bir erkek sesi.

 

"Allahını seven biri gözlüğümü takabilir mi, bu şekilde hiç bir şey anlamıyorum," dediğim de üçünün de bana baktığını hissetmiştim ama yüzlerini göremiyordum.

 

Bende bilmediğim insanların karşısında fazla mı cesurdum ne?

 

Aman çokta umurumda en fazla öldürürler, e bu da benim işime gelir.

 

 

"Gözlüğü de yalan, şu an bize kesinlike oyun yapıyor," diyen kadın sesini duydum.

 

Allah'ım bana sabır ver..

 

"Bakın siz tam olarak kimsiniz ve benden ne istiyorsunuz? Ulan aradığınız kişi kesinlike ben değilim," dedim sinirli bir şekilde.

 

"Daha bugün ayak bastım Türkiye'ye, aradığınız kişi olmam imkansız," diye de ekledim.

 

Ama neden kimseden ses çıkmıyordu.

 

Gittiler mi acaba?

 

"Çantasına bak?" dedi tok ve kalın erkek sesi.

 

"Ne çantası?" dediğim de kimseden ses alamadım bir şeylerin düşme sesini duyuyordum ama tam olarak ne olduğunu bilmiyordum.

 

"Kime diyorum ben!" diye çığlık attım.

 

"Bağırma!" dedi kalın erkek sesi.

 

"Bağırtma o zaman," dediğim de çok fazla yakınımda olduğunu hissediyordum ama yüzünü göremiyordum.

 

"Abi, bir defter var, pasaport ve kimlik," diyen ince erkek sesiyle gözlerim anında açıldı.

 

Listem!!

 

"Dokunma o deftere!" dedim sert bir şekilde.

 

"Ver şu defteri," diyen Kalın ses tam karşımdan geliyordu.

 

"Dokunma ona!" diye sert bir şekilde bağırdım.

 

"Bu kadar bağırdığına göre o defterde kesinlikle önemli bir şey var," diyen kişi kadın sesiydi.

 

 

"Bitch," (fahişe) dedim sert bir şekilde.

 

"Ne diyor lan bu?" dedi kadın sesi.

 

Birinin gülme sesini duyduğum da anlamını bildiğini anladım. Ama bana sürekli laf sokan kadın anlamamıştı.

 

"Sen ne dedi biliyor musun?" dedi kadın.

 

"Söyleyeyim mi?" diyen erkek sesiyle bakışlarımı oraya çevirdim ama göremiyordum.

 

"Sus Efe," diyen sesle tekrar başımı öne çevirdim.

 

"Kimlikte adı ne yazıyor?" dedi kalın ve tok ses.

 

 

"Bakayım abi," dedi diğer erkek sesi. Neydi efe.

 

"Sara Bianca yakut," yazıyor dedi Efe.

 

Kaç yaşındaydı acaba?

 

Neden sesi diğerine göre kısıktı?

 

"İsmini değiştirmiş olamaz mı?" dedi o kadın.

 

"Aynen, ismimi canım istediğin de değiştiririm ben, sana ne lazımdı canım?" dediğim de biri gülmüştü.

 

Sanırım bu kesinlikle Efe'ydi.

 

"Kes zırvalamayı!" dedi kalın erkek sesi.

 

"Zırva? O ne demekti?" dedim.

 

Tam olarak bazı kelimeleri anlamıyordum.

 

"Saçma sapan konuşma demek," diyen kişi kesinlikle Efe'ydi. Efe'nin sesin de bariz bir meral vardı.

 

 

"Anlatmasana şuna numara yapıyor," dedi kadın sesi.

 

"Gözlüğüm nerede benim? Bu şekilde olmuyor ama ben karşımda kim var göremiyorum kimi yolmam gerektiğini göremiyorum," dediğim de kadının sinirden delirdiğine emindim.

 

"Söyle! Neden öldürdün Annemi?" diyen kalın sesi işittiğim de düz bir şekilde baktım.

 

"Kim? Ben mi Anneni öldürdüm?" dediğim de şaşkında olan biteni dinliyordum.

 

"Allahım işte ana Sözü dinlemeyip gelirsen bilmediğin memlekete, seni katil de yaparlar vezir de," dediğim de biri gülmüştü. Bu kişinin artık Efe olduğunu tahmin edebiliyordum.

 

"Diyelim ki aradığımız kişi değilsin bunu nasıl anlayacağım ben?" diyen kalın ve tok sese şaka yapıyorsun der gibi baktım.

 

"İsmim var, görüntüm var, varda var, Fuck you" dediğim de Efe kıkırdamıştı.

 

"Bu sefer kesinlike küfretti," diyen kadının sesiyle dudaklarım da gülümseme peyda oldu.

 

"Sana bir şey sordum!" dedi sert çıkan sesle tam karşımda duran adam.

 

Elini de yüzüme getirdi ve yanaklarımdan tutarak sıktı. Böylelikle dudaklarım da büzülmüş oldu.

 

"Konuş şimdi?" dediğin de sinirden ağlamak istiyordum.

 

"Sslk çks ns.. knş" dediğim de.

 

"Ne diyorsun! Düzgün konuş!" dedi kalın ses.

 

Allahım sabır.

 

"Abi bence elini çekmelisin konuşamıyor o şekilde," dedi Efe denen kişi.

 

Allahım beni anlayan biri..

 

Elini yavaş bir şekilde çekti ve konuşmamı bekledi galiba.

 

Derin bir nefes aldım ve, "Bakın adım tam olarak o kimlikle yazılan, Sara yakut," dediğim de kimseden ses çıkmamıştı.

 

"Allah aşkına baksanıza bende katil olacak tip var mı?" diye sordum.

 

"Bence yok," diyen kişi Efe'ydi.

 

"Bence var," diyen kişi de kadındı.

 

"Bana bak yılan mısın, sıçan mısın? Düzgün konuş, ben değilim diyorum ben değil!" dedim sert bir şekilde.

 

 

"Abi bence bir gözlüğünü verelim, bana bakıp sıçan dedi," diyen efenin sesiydi.

 

Tüh ona mı demiştim ben onu,

 

Göremiyordum ki..

 

 

"Valla çok iyi olur, nerede benim gözlüğüm?" diye sordum sakince.

 

Sinirlenmeye hiç gerek yok.

 

Ortama benim telefonumun sesi düştü.

Bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdim ama hiç bir şey göremediğim yetmiyor gibi sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum.

 

 

"Tak şunun gözlüğünü," dedi kalın ve tok çıkan erkek sesi.

 

Allah'ım çok şükür.

 

 

Sağ tarafım da bir karaltı hissettiğim de başımı çevirdim ve oraya baktım.

 

 

"Hiç kıpırdama," diyen Efe'ydi.

 

"Olur mu ya şimdi göbek atacağım ben," dediğim de gülme sesi çok yakınımdan gelmişti.

 

Gözlerime gözlüğün takıldığını hissettiğim de gözlerimi kapatıp açtım ve bulanıklık gitmiş ve bana bakan bir çift yeşil gözü görünce hafif geri çektim kendimi.

 

Başımı çevirdiğim de yanımız da dikili bir şekilde duran adama baktığım da heybetiyle tam karşımda durmuş ve sert bir şekilde bana bakıyordu. Onun gözleri neden kahverengiydi?

 

Yoksa mavi miydi?

 

Renkler konusun da pek iyi değilim ama inşallah doğru görüyorumdur.

 

"Gözlüğünü de taktık niye hala şaşı bakıyor bu?" diyen kadının sesiyle başımı çevirdim ve eğildim.

 

Vay anasını ya..

 

Bu ne be?

 

Kaç metre lan bu kadın?

 

"Şaşıyım çünkü," dediğim de yanımda duran Efe gülmüştü.

 

Başımı kadından çektim ve Efe'ye çevirdim.

 

"Ciddiydim, Albino'yum ben," dediğim de yüzüme şaşkın bir şekilde baktı.

 

"Siyah albino?" dedi şaşkınca Efe.

 

"Hayır, yüzümdekiler makyaj," dediğim de Ciddi misin der gibi bakmaya başladı.

 

"Çayda istermisiniz?" diyen kadının sesiyle bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Hiç fene olmaz," dediğim de sinirlenmişti.

 

Hemde sinirden kendini parçalayacaktı şimdi.

 

"Beni niye bağladınız?" diye sordum sakince.

 

"Bizi öldürme diye," dedi Efe.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldığın da yüzüne baktım.

 

"Oradan gerçekten katil gibi mi duruyorum?" diye sordum.

 

Başını salladı sakince.

 

"Allah allah ya.. bu zamana kadar Darian bunu fark edip nasıl kaçmadı benden anlamadım?" dediğim de bana ne diyor bu dediklerinden adım kadar emindim.

 

"Darian kim?" diyen sese başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Gereksiz biri," dediğim de sinirlenmişti.

 

"Yeter bu kadar saçmaladığın, çekil şurdan ben seni konuşturmasını bilirim," dedi Karşımdaki adam.

 

Efe'yi ittirmiş ve odadan çıkmıştı.

 

"Eğlence başlıyor desene.." diyen sarı çıyana baktım.

 

"Ne eğlencesi?" diye sorduğum da gülerek bana bakıyordu.

 

"Görürsün canım birazdan?" dediğin de bakışlarımı ondan çekip Efe'ye çevirdim.

 

Bana özür dilerim der gibi bakıyordu..

 

Bakışlarımı ikisinden çektim odaya giren kişiye baktığım da elindekiyle donup kaldım..

 

Bu şaka olmalı?

 

Kesinlike şu an hayal görüyorum?

 

"Bana onun gerçek olmadığını söyle?" diye korkuyla sorduğum da Efe'ye bakmıştım.

 

Efe doğru görüyorsun der gibi üzgündü.

 

"Bu olmaz, o bana yaklaşırsa ölürüm," dediğim de gözlerim dolmuştu.

 

"Hım.. demek Yılandan korkan bir katil? İlgi çekici?" dedi sarı çıyan.

 

Gözlerim dolmaya başladığı için olan biteni anlamıyordum bile.

 

Yavaş bir şekilde bana doğru geldiğin de kendimi geri çektim. Ama yataktaydım ve kımıldayamıyordum. Hem ellerimden hem de ayaklarımdam bağlamışlardı.

 

"Bu seni konuşturur?" dedi ve elindeki yılanı kafesinden çıkarıyordu.

 

"Dur!" dediğim de durdu ve bana baktı.

 

"Bir şey mi hatırladın?" dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Aradığın kişi ben değilim, bırak beni," dediğim de sesim çaresiz ve ağlamaklı çıkmıştı.

 

"Anladım hatırlamamışsın," dediğin de kafesi açtı ve yatağın üzerine bıraktı. Korku dolu gözlerle yılanın kafesinden çıkmasını izliyordum.

 

"Ben değilim diyorum Allahın cezaları!" diye çığlık attım.

 

Yılan sürünerek bana yaklaştığın da çıldırmak üzereydim kendimi geri çekebildiğim kadar geri çektim.

 

"Alın şunu benden," diye çığlık attığım da artık ağlıyordum. Ağladığım için de rimel akıyordu.

 

 

"Abi," diyen Efe'nin sesini duydum ama ben bayılmak üzereydim.

 

O yılanın bana dokunduğunu hissetim de öyle bir çığlık attım ki ses tellerimin bile zarar gördüğünü hissediyordum.

 

 

"Tamam. Sara tamam aldım," diyen kişi kesinlike Efe'ydi.

 

"Abi o değil, o değil!" dedi sert bir şekilde Efe.

 

Bedenim soğukta kalmış gibi titrediğin de ellerimin çözüldüğünü anlıyordum ama kendimde değildim.

 

Gözlerimde ki yaşlar akmaya devam ederken de titriyordum ve telefonumun sesini de duyuyordum ama düşünecek halim kalmamıştı.

 

"Bir şey yok Sara, sakin ol," dedi efe ama ben sakin olamıyordum.

 

Hayatım da en çok korktuğum hayvan ile karşı karşıya kaldım.

 

Sarsılarak ağlamaya devam ettiğim de kimseden ses çıkmıyordu ve ben ağlamaya devam ettim. Ellerimi çözmüştü Efe ama kullanamıyordum şoktan..

 

"Doğru mu söylüyor Acaba Arslan?" diyen kadının sesini duydum.

 

Baba acımış mıydı o kadın?

 

Kimsenin acımasına ihtiyacım yoktu hele ki onun.

 

Demek adı Arslan'dı.

 

 

Şu an ona odaklanamıyordum korkudan hala Titriyordum..

 

Efe'yi yanımda hissediyordum ama ona bakamamıştım. Hala korkuyordum.

 

"Aldın mı?" diye fısıldadım sesizce.

 

"Aldım, aç gözünü," dedi Efe kısık çıkan sesiyle.

 

Kendimi sakinleştirmeye çalıştım bir kaç saniye. Titremem durduğun da yavaş bir şekilde gözlerimi açmıştım.

 

Efe'yi tepemde bana bakerken görüyordum ama bulanık görüyordum.

 

Ağladığım için rimel akmış ve görmemi zorlaştırıyordu. Zaten normalde bile göremiyordum.

 

"İyi misin?" diye sorduğun da başımı sağa sola salladım.

 

İyi değildim hem de hiç iyi değildim..

 

"Gitmek istiyorum ," dedim kısık çıkan sesimle.

 

"Gidemezsin!" diyen tok ses Arslan'a aitti.

 

"Giderim," diyerek uzandığım yerden kalkmak istemiştim ki başarılı olamadım ve geri uzandım. Başım dönüyordu.

 

Kaç saattir aç ve susuzdum. Öleceğim derken açlıktan öleceğim galiba.

 

Ellerimin serbest kaldığını yeni fark ediyordum. Elimle gözlüğümü iteledim ve kendimi duvara yasladım. Tabi yaslandığım duvarsa.

 

Başımdaki peruğu yavaş bir şekilde çıkardığım da hepsinin bana baktığını biliyordum..

 

Elimde tuttum ve bakışlarımı çevirdiğim de Sarı çıyanın şaşkınca bakışlarını gördüm.

 

Gözlerimi ondan çektim ve Efe'ye çevirdim.

 

"Islak mendil alabilir miyim?" dedim sakince.

Efe başını salladı ve odada aramaya başladı.

 

Arslan'nın bakışlarını bende hissediyordum ama ona bakmadım. Onun yüzünden korkudan bayılıyordum neredeyse.

 

Pislik!

 

Adi herif!

 

Odun! 

 

Öküz!

 

Ayı! 

 

 

Diyerek içimden söylendim..

 

Gözümün önüne bir şeyin geldiğini gördüğüm de mendil olduğunu anlayınca gözlüğümü çıkarıp gözlerimi sildim yavaş bir şekilde.

 

Çıktılar mı onu da bilmiyordum yavaş bir şekilde açtım ve onlara baktım.

 

"Siktir, lan bunun kirpiği beyaz," dedi Efe.

 

Güleyim mi ağlayayım mı bilemeden gözlüğümü geri taktım.

 

"Ne yani şimdi gerçekten albino musun?" diyen Efe'ye baktım.

 

Yılan'ı göremiyordum nereyedeydi acaba?

 

"Evet," dedim kısık bir sesle.

 

"Aradığınız kişi ben miymişim?" dediğim de kimseden ses çıkmamıştı.

 

Telefonum bir kez daha çalmaya başladığın da artık sıkılmaya başlamıştım.

 

"Telefonum nerede benim?" dediğim de hala bana bakıyorlardı ve konuşmamışlardı.

 

"Dilinizi mi yuttunuz?" diye sordum.

 

"Yanlış kişiyi kaçırmışsınız," diyen kişi Sarı çıyandı.

 

Kırk yılın başı bir doğru söz söylemişti.

 

Bakışlarımı sarı çıyandan çekip Arslan'a çevirdiğim de düz bir şekilde bana baktığını görüyordum ama yüzünden hiç bir şey anlayamıyordum.

 

"Gözlerin niye mor değil?" diyen ses ile bakışlarımı Efe'ye çevirdim.

 

Yatağın dibine gelmiş ve gözlerime bakıyordu.

 

"Lens var," dediğim de biraz daha eğilmişti.

O kadar çok eğilmişti ki nefesini yüzümde hissediyordum ki bir an geri çekilmesiyle bakışlarımı Efe'yi çeken kişiye baktım.

 

Arslan Efe'yi kendine doğru çekmişti.

 

"Ne yapıyorsun lan?" dediğin de Efe ile bakışıyorlardı.

 

"Bakıyordum sadece," dedi Efe.

 

"Bakma Efe, bakma!" dedi sert bir şekilde.

 

Yok bu adam kesinlike öküz. Hem de çift boynuzlu öküz.

 

 

"Çıkın odamdan," dedi sert bir şekilde.

 

"Al onu da yerden," diye Ekledi Arslan.

 

" Neyi?" diye sormuş bulundum.

 

Sormaz olaydım aklıma gelen şeyle gözlerim irileşti ve geriye gitmeye çalıştım. Ne yani onca zamandır yerde miydi?

 

"Bir şey yok alıyorum onu ben korkma," dedi Efe bana bakarak.

 

Korkudan neredeyse duvarı delip içine girecektim. Ama bunu yapamazdım.

 

Yerden yılanı eline aldığın da irkildim ve bakamadım. Midemde kasılmalar hissetmeye başlamıştım.Efe kesinlike iyi biriydi. Diğerlerinin aksine iyi biriydi

 

Yani inşallah öyledir.

 

 

"Neden çıkıyoruz?" dedi sarı çıyan.

 

"Çık Asi!" deri sert bir şekilde Arslan.

 

Sert bir şekilde söylediğin de birazcık irkilmiştim ve gözlerinin o anda bana kaydığını görmüştüm. Tabi doğru görebildiysem.

 

Efe odadan kafes ve yılanla birlikte çıktığın da Sıra Asi'ye gelmişti.

 

Sarı çıyan istemiyordu ama Arslan'dan korktuğunu ve çekindiğini de anlayabilmiştim.

 

Odada ikimiz kalınca bakışlarımı ona çıkarmaya korkuyordum. Şu an odada ikimizdik ve beni koruyacak kimse de yok.

 

 

Bakışlarımı korkarakta olsa Arslan'a çıkardığım da onun da bana baktığını görünce göz göze gelmiş olduk.

 

"Neden peruk takıyorsun?" diye sorduğun da öylece ona baktım.

 

Bunu merak ediyordu?

 

"Sevmiyorum saçlarımı," dediğim de gözleri saçlarıma kaymıştı.

 

"Yüzüne de yaptığın şey tam olarak o yüzden mi?" diye sordu.

 

"Yok onları öylesine yaptım genelde yapmam ama peruk çoğunlukla kullanıyorum," diye açıkladım.

 

Ben niye bu adama her şeyi anlatıyorum?

 

"Neden lens?" dedi kalın çıkan sesiyle.

 

 

"Öylesine," dediğim gerçeği söylemeye gerek yoktu ki.

 

"Neden geldin Türkiye'ye?" dediğin de sıkılmıştım artık. Neden sürekli bu adama bir şeyler açıklamak zorundaydım ben.

 

"Sıkıldım geldim," dediğim de kaşlarını çatmıştı. Cevabımdan dolayı sinirlenmişti sanırım..

 

Bir kaç adımda tam karşımda durdu, "Bana bak! Ben senin karşında dalga geçebileceğin biri değilim," dedi sinirli bir şekilde.

 

"Tamam Arslan abi en büyük sensin" dediğim de sinirleri tamamen gerilmiş ve beni öldürecekmiş gibi bakıyordu.

 

Bir kaç saniye yüzüme baktı, yan taraftaki ipi eline aldığında anladığım şeyle geri gittim

 

"Yeter ama, hayvan mıyım ben sürekli beni bağlıyorsunuz," dediğim de karşımda ki adama bu sözler kesinlikle işlemiyordu.

 

Ellerimle onu itmem yada onu tutmam hiç bir şekilde fayda etmiyordu.

 

Ne kadar eğitim alsam da şu an elim kolum bağlıydı. Yorgundum, ayrıca açım da ben.

 

Karnımdan sesler duyuyordum ama inşallah o duymamıştır. Uçakta da doğru düzgün bir şeyler yiyememiştim.

 

Elimi sıkıca bağladığın da, "Yavaş olsana," diye onu uyardım.

 

Ama o inadına yapar gibi daha sıktı.

 

"Ah" dediğim de gerçekten bileklerim çok acıyordu.

 

Kesinlikle biraz gevşetmeliydi ipleri.

 

"Arslan, biraz gevşet çok acıyor," dediğim de gözlerini gözlerime çevirdiğin de düz bir şekilde bana baktı ve hiç bir şey yapmadan ayağa kalktı

 

"Şaka mısın sen?" dediğim de hiç bir şey söylemedi.

 

"Çöz şunları!" diye çığlık attım.

 

"Kes sesini!" diye resmen yüzüme kükremişti.

 

Adının hakkını veriyordu şu an..

 

 

"Kesmeyeceğim. Çöz beni," dediğim de odada tek başıma kalmaktan da korkuyordum.

 

Yılan gitmişti ama benim içimde hala bir korku vardı. Geri gelme ve beni ısırması gibi bir korku.

 

Ay iğrenç..

 

"Demek öyle," dediğin de başımı salladım.

 

Ne yapacağını anlamadığım için ona bakıyordum. Eline baktığım de elindekine dikkatlice baktım.

 

Elinde ne olduğunu tam anlamadığım için başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Ne o?" dediğim de dudaklarında kıvrılma gözle görülür bir şekildeydi.

 

"Görürsün," dedi ve göz kırptı.

 

Elindeki açtı ve ne olduğunu o zaman anladım.

 

Ağzımı bantlayacaktı şerefsiz!

 

"Arslan bunu sakın yapma," dedim ve kendimi geri itekledim.

 

 

 

Netti. " Yaptım bile!" dedi.

 

Ben ne kadar kendimi geri çekmeye çalışsamda hiç bir şekilde durmamıştı. Ağzımı yine bantlamıştı.

 

Bir kaç bir şey söyledim ama sesimi ona duyuramadım. Onun anladığınıda pek sanmıyordum zaten.

 

"Böyle daha iyi oldu," dedi ve gülerek odadan çıktı.

 

"Şerefsiz pislik," diye arkasından bağırdım ama tabi ağzım bantlı olduğu için bir kaç mırıltı çıktı sadece.

 

 

Sinirlerim tamamen alt üst olmuştu. Bilmediğin elin memleketine gelirsen işte böyle olur. Ne diye geleceğim çiçek böcek göreceğim diye tuttursun ki.

 

Of sara of.

 

Ne yapacağım ben şimdi?

 

Nasıl çıkacağım bu işin içinden?

 

Gözlerim dolduğunda ağlamamak için kendimi tuttum. Burada ınların karşısında küçük düşmek istemiyordum. Az önceki görüntüler de aklıma geldikçe çıldırasım geliyor.

 

 

Biraz dinlenmek ve uyumak için kendimi uyuyabileceğim bir pozisyona getirdim. Kendimi hala yorgun ve bitkin hissediyorum. Beni nasıl kaçırdılarsa artık hala aynıydım.

 

 

Çok geçmeden de uykuya daldım...

 

 

 

 

 

 

 

Arslan.

 

 

"Ben hayatımda onun kadar oyuncu görmedim?" dedi Asi.

 

Asinin üst katta duran kızı sevmediğini anlıyordum. Onu o şekilde bağladığımdan beridir içimde bir huzursuzluk var.

 

"Abi? sende bende neyin ne olduğunu bilecek insanlarız, O kız sara gerçekten masum," Efenin sözleri net ve keskindi. Tıpki bakışlarının da keskin olduğu gibi.

 

Ne yapacağımı bilmiyordum. Ya gerçekten yanlış kişiyi kaçırdıysam ben?

 

 

Hayatımda hiç yanlışlık yapmadım. Ya bunda yaptıysam?

 

"Siktiğimin kafası," diyerek ayağa kalktım.

 

"Ne oldu Arslan?" diyerek bana baktı Asi.

 

"Suçluysa mutlaka kaçmaya çalışacaktır, birde onu yukarıda bırakıyorum " dedim ve ikisinede bakmadan yukarı çıkmaya başladım.

 

Evet madem bir insanı öldürdü, elbette sinsi ve kurnaz bir kadın olmalı. Ayrıca gözü hiç bir şeyi görmeyen katil ruhlu ruh hastası.

 

 

Odaya girmeden önce kapının önünde durakladım. İçiriden ses gelip gelmediğini kontrol edecektim. Bir kaç saniye ses gelecek mi diye bekledim. Sesin gelmeyeceğini anlayınca kapıyı yavaş bir şekilde açtım ve içeri girdim.

 

Bir kaç adım attığım yatağa baktım ve onun uyuduğunu gördüm. Yine mi uyuyordu?

 

Bir kaç adım daha atarak tam başının ucunda bekledim. Gerçekten de çok masum duruyordu. Hiç katil tipide yoktu.

 

 

Ben ilk kez hata mı yaptım acaba?

 

Bunu araştırmaktan başka çarem yok.

 

Ona daha fazla bakmadan odadan hızlı bir şekilde çıktım. Bunu öğrenmem gerekiyordu. Onun masum olup olmadığını öğrenmek zorundaydım.

 

Cebimde ki telefonu çıkardım ve ekrandan muzo yazısını bulmaya çalıştım.

 

"He buldum," diyerek hemen aramaya başladım.

 

"Arlsan," dedi anında.

 

"Muzo, sana işim düştü," dediğimde kahkaha atmıştı.

 

"Bende hangi dağda kurt öldü de Arslan beni aradı demiştim," dediğinde onu dinliyordum.

 

"Söyle bakalım, başın yine mi dertte? Kimi araştıracağım?" diye sordu.

 

Beni benden daha iyi tanıyordu artık.

 

"Sara Bianca yakut, araştırmanı istiyorum," dedim kesin ve net çıkan bir dille.

 

"Hım, iki saniye ver," dediğinde odama doğru ilerledim.

 

"Bu kadar hızlı mı?" dediğimde yine gülmüştü.

 

"Benim adım jet muzo, unutma bunu sen koydun sence de hızlı mıyımdır?" dediğinde dudaklarım kıvrılmıştı.

 

"Her konuda mı?" diye sorduğumda içten bir kahkaha atmıştı.

 

"Her konuda olsun," dediğinde gülümsüyordum.

 

"Tamam anladık hızlısın ama şu an biraz daha hızlı olur musun," dediğimde bir kaç saniye sadece nefes sesini duydum.

 

 

"Evet, ne demiştik, Sara Bianca Yakut londra doğumlu, babası türk annesi ingiliz, 1998 doğumlu şu an 23 yaşında, Albine hastası, ve aynı zamanda 3 yıldır kanser tedavisi görüyormuş ve son 3 aydır tedaviyi bırakmış," dediği an olduğum yerde kaldım.

 

"Kanser mi?" diye sordum.

 

"Evet, kanser hastası, bir kardeşi de bu hastalık yüzünden ölmüş, aynı zamanda anne de albino hastası, babaları terk etmiş," dediğinde onu dinliyordum.

 

"Bunu nereden öğrendiğimi sormayacak mısın?" dediğinde tek kelime etmemiştim.

 

"Arslan, sana bir soru sordum," dediğinde kendime geldim.

 

"Muzo sonra konuşalım mı?" dedim.

 

"Peki Arslan ama bu kızı neden araştırdığını merak ettim, kız Londra'da," dedi.

 

"Bir bilgiyi eksik öğrenmişsin," dediğimde sesi çıkmamıştı.

 

"Nasıl?" diye sordu.

 

"Şu an benim yanımda," dediğimde şaşırdığını biliyordum.

 

"Ne demek yanımda?" diye sordu.

 

"Yanımda işte," dedim.

 

"Senle ne ilgisi var bu kızın? Kendi halinde bir kızın senin yanında ne işi var? Ve bu bilgiyi neden öğrenemedim ben?" diye sordu.

 

"Ne bileyim lan ben, onu da kendin bul," dedim.

 

"Sorduğum diğer soruların yanıtları?" dediğinde bir şey söylemedim.

 

"İyi geceler muzo," dedim ve telefonu suratına kapattım.

 

Sinir olduğunu eminim ama şu an tek düşünebildiğim o kızdı. Ne demek gerçekten de o kız değildi.

 

Ben nasıl böyle bir hata yaptım. Nasıl bu şekilde bir hata yaparım.

 

"Allah kahretsin," diyerek telefonu yatağımın üstüne fırlattım.

 

"Siktiğimin aklı ne diye adamlara güvenirsin ki?" dediğimde adamlarıma kızıyordum.

 

Bir hışımla odamdan ayrıldım.

 

Hepsi onların suçuydu, onlara alın gelin demiştim sadece. Onlar kızı karıştırmıştı.

 

Merdivenlerden inerken Efe'nin ve Asi'nin ayağa kalktığını görmüştüm.

 

"Neler oluyor Abi?" dedi Efe.

 

İkisine de bakmadan evden çıktım. Çok sinirliydim şu an. Heran onlara patlayabilirdim çünkü.

 

"Gelin lan buraya!" Diye bağırdım.

 

Korumalarımın hepsi bana doğru baktı ve anında yanıma doğru gelmeye başladılar.

 

 

Hepsi bir ağızdan, "Buyur abi," dediler.

 

"İçeride kadın kim lan?" diye kükredim.

 

"Nas_ıl nasıl kim abi?" diye sordu Beşir.

 

"Kimi kaçırdınız? İçerideki benim dediğim kadın mı lan?" diye bağırdım.

 

"O değilmiş değil mi?" diye soran kişi Efeydi.

 

Efe'ye bakmamıştım. Zaten sinirliydim birde araya dalıyordu.

 

"Ama çok benziyor," dedi Asi.

 

"Hiçde bile," dedi Efe.

 

"Kesin sesinizi!" diye onlara da bağırdım.

 

"Siktiğim aklı kime emir verdiysem ben, kendim gidecek o kadını bulacaktım." Diye kendime kızdım.

 

"Kıyafetler aynıydı abi," dedi Beşir.

 

"Biliyorum lan, sus!" Diye bağırdım. Şu an ben kendime kızıyordum. Bende o kız sanmıştım.

 

"Yerinize gidin siz," dedi Efe.

 

"İçeri geçelim abi," Dedi Efe.

 

Sinirlerim alt üst olmuştu artık. Nasıl bu şekilde bir hata yapardım ben.

 

Kendime kızmaktan başka bir şey yapamıyordum. Çok büyük bir hata yapmıştım, üstelik masum bir kızın canını yakmıştım.

 

"Şimdi ne olacak?" dedi Asi .

 

"Artık, yerimizi de biliyor, onu öldürmeliyiz," dediği an durdum.

 

Öldürmek mi?

 

Onu birde öldürecek miydim?

 

"Sen kafayı mı yedin be! Masum bir kızı nasıl öldürürsün, duymadın mı abim o değil dedi," Efe'nin sesi oldukça sinirli çıkmıştı.

 

"Ya ne yapacağız o zaman? Öyleye bıraksın gitsin bizi ihbar mı etsin?" diye sordu Asi.

 

Haklıydı, öylece gitmesine izin de veremezdim. Ne yapacaktım şimdi ben?

 

"Bir süre bizimle kalır," diye bir fikir sundu Efe.

 

"Aynen yukarıdaki de öyle diyordu," dedi Asi.

 

Asi kesinlikle haklıydı, ellerini çözdüğüm an buradan gitmek isteyecekti. Onu burada resmen alıkoymuştum.

 

"Ne olacak şimdi?" diye sordu Efe bana bakarak.

 

Ne olacağını bende bende bilmiyordum ki?

 

Onlara bakmadan odama çıkıyordum. Düşünmek istiyordum.

 

"Yatın artık, yarın uzun bir gün olacak," dedim.

 

"O kız aç," dedi Efe.

 

"Evet ama uyuyor," dediğimde bana bakmıştı ikiside.

 

"Yine mi? Bir sorun olmasın," dedi Efe.

 

"İlaç bünyesine ağır gelmiş olmalı," dedim.

 

"Evet çokta sıska zaten, öyle olmalı," dedi Efe.

 

"İyi geceler Arslan," dedi Asi gülümseyerek.

Baş selamı vererek ikisine arkamı döndüm.

 

Uyumak istiyordum, uyuyup da dinlenmek. Hiç bir şey düşünmek istemiyordum. Sabah kalkınca da başa dönmek istiyordum. Onu kaçırmamış ve adamlarımın başına kendim gitmek istiyordum. En büyük hatayı burada yapmıştım .Onların başında gitmeyerek.

 

 

Odama geçmeden önce onun odasına girdim. Ellerini ve ayaklarını çözecektim. Yeterince canını yakmıştım kızın daha fazla canını yakmak istemiyordum. Üstelik hastaymıştı. Neden tedaviyi bırakmıştı acaba?

 

 

İçimde milyon tane soru vardı. Neden bir anda türkiye gelmişti. Neden saklanıyormuş gibi saçma sapan kıyafetler vardı üstünde?

 

Odaya girince gözlerim direkt olarak onu buldu. Hala az önce bıraktığım gibiydi. Hiç kıpırdamamıştı.

 

Yanına doğru adınladım ve ellerini çözmek için eğilmeden önce dudaklarında ki bantı çıkardım. Bunu yaparken oldukça yavaştım. Bir kaç saniye öylece yüzünü inceledim.

 

"Mom," diyen sesini duyunca ona baktım.

 

Sayıklıyordu, annesini sayıklıyordu.

 

Bir kaç saniye daha öyle baktığımda dudaklarının kıpırdamadığını görünce kaldığım yerden devam ettim.

 

Ellerini yavaş bir şekilde çözdüm. Sonra bacaklarına doğru uzandım ve ayaklarını da çözdüm. Bu şekilde daha iyi olacağına emindim. Ayakları ne yazık çok fazla uğraştığı için kızarmıştı. Ayakları çözülür çözülmez benden çekmişti. Yatağın içinde cenin bir pozisyon aldı. Üşüdüğünü düşünerek odadaki dolaba doğru yöneldim. Battaniye örtecektim üstüne. Dolaptan bir battaniye alıp yanına ilerledim ve üzerine yavaş bir şekilde örttüm.

 

"Thank you mom,"(Teşekkür ederim anne,) dedi an olduğum yerde durdum.

 

Beni annesi mi sanmıştı.

 

Hiç kıpırdamadan öylece onu izledim. O da hiç kıpırdamadan da uykusuna devam etti. Çok tuhaf bir kızdı. Hem sinirliydi hemde küfürbaz. Asi'ye fahişe demişti. Bu dikkatimden kaçmamıştı.

 

Asi'nin İngilizce bilmesi beni şaşırtmıştı. Ben biliyor sanmıştım. Efe ben biliyorduk o yüzden o ne söylerse anlayabiliyordum.

 

 

Oda da daha fazla bekleyip rahatsız etmek istemediğim odadan sessizce ayrıldım. Adımlarım yavaş bir şekilde odama doğru ilerliyordu.

 

Yarın olsun istemiyordum. Ona ne diyecektim, pardon yanlış kaçırdım, ama şimdi seni salamam mı?

 

 

Zaten kaçmaya çalışsa bile hiç bir yere gidemezdi ki. Ormanın içindeydik. Doğru bulması biraz zordu, onun bulabileceğimi hiç sanmıyordum.

 

 

Yatağıma uzanmadan önce üzerime giydiğim tüm kıyafeti çıkardım. O da yeterince sıcaktı bir şey giymek de istemiyordum. Altımdaki boxer yeterli olacaktır.

 

 

Yatağıma girip yorganı üzerime çektim. Sinirlerim bugün yeterince gerilmişti. Babama verdiğim sözü yine tutamamıştım. Bir türlü o kadını yakalayamıyordum. Ne zaman tam şimdi elimde desem hep bir şeyler oluyordu. Bu seferde hiç alakası bile olmayan birini olayların tam ortasına koymuştum. Şimdi ne tür bir açıklama yapacağımı düşünmeliydim...

 

 

 

 

 

Uykumun arasında sesler duyuyordum. Bu seslerde neyin nesiydi böyle?

 

Gözlerimi yavaş bir şekilde açtım ve nerede olduğuma bakınca odamda olduğumu anladım.

 

"Çekil önümden," diye çığlık atan birini duydum.

 

"Neler oluyor bu siktiğim evinde?" diyerek yorganı üstünden attım ve pencereye doğru ilerledim.

 

Pencerenin önüne gelince gözlerime inanamadım. O kız tam olarak bahçedeydi. Arkasında ise Efe vardı.

 

"Sikeyim böyle işi," diyerek dolaba yöneldim. Üzerime önüme geldiyse geçirip odadan hızlı bir şekilde ayrıldım.

 

Ne zaman uyandıda bahçeye çıkmıştı bu allah için ya?

 

Merdivenlerden hızlı hızlı indim.

 

Kapının önünde neredeyse bir kuyruk vardı. Asi kapıdan bakıyordu.

 

" Neler oluyor burada?" diye sordum.

 

Neydi adı sara, başını bana çevirdi ve baştan sona beni inceledi.

 

Neden öyle bakıyordu bana?

 

Üzerimde tuhaf bir şey mi vardı?

 

 

 

 

 

Sara. 

 

Başımı çevirdiğim anda sesin kimden geldiğini anlamıştım. Yine o zorba herif yüzünden burada kalacaktım. Sıkılmıştım ben bu durumdan.

 

Üzerini incelediğimde ne giydiğini tam olarak anlayamıyordum. Renkler konusunda pek iyi değildim.

 

"Harbiden şaşı bu kız," dedi Sarı çıyan.

 

Saçları sarı mıydı onu da bilmiyorum ama ben bu kadına sarı çıyan diyesim geliyordu ve diyecektim de.

 

"Sana mı sorduk?" diyerek ona baktım.

 

Keşke şaşı olmasaydım. Ne yapalım bizde böyleydik artık.

 

"Size neler oluyor burada dedim?" diyerek yanımıza doğru adımladı.

 

Bakışlarımı bu kez ondan çekmedim. Dün olanları hatırladıkça ondan tırsmıyor değildim. Ama bu demek değildir ki ona boyun eyeceğim. Asla boyun eğmeyecektim.

 

"Abi hanımefendi gitmek istiyor," dedi arkamda ki koruma.

 

Yanımda duran Efe'den kişiden ise artık ses çıkmıyordu. Az önce dur, yapma, gitme, gidemezsin diyerek sözleniyordu sürekli.

 

Anne sözü dinlemediğim için oluyordu bunlar. Ne güzel annemin sözünü dinlesem burada olur muydun ben? Olmazdım.

 

Ah akılsız kafam ah.

 

"Gitmek istiyorum," dedim ve ona baktım.

 

"Olmaz," dedi anında.

 

"Ne demek olmaz, ben yanlış kişiyim dedim, daha kaç kez demem gerekiyor," dedim sinirli bir şekilde.

 

Burada kapana kısılmaktan nefret etmiştim.

 

"Şimdi gidemezsin," dedi kesin ve net çıkan bir sesle.

 

"Ne demek şimdi gidemem? Ne zaman gideceğime siz mi karar vereceksiniz," dedim sinirli ve asabi bir halde.

 

"Evet," dedi anında.

 

"Biri çıkıp artık, her şeyin şaka olduğunu söylesin," dedim isyan ederek.

 

"Maalesef gerçek," dedi Efe.

 

İçimden kendime küfür ediyordum. Sadece kendime kendim edip kendim bulmuştum.

 

"Bakın benim gitmem gerekiyor, ya zaten benim gibi hasta bir kızı daha ne kadar yanınızda tutacaksınız? Size pek bir faydam olacağını sanmıyorum," dediğim de Efe gülmüştü.

 

"Şimdi gidemezsin geç içeri kahvaltı edeceğiz," dedi zorba herif.

 

Kahvaltı?

 

Zorla kaçırıldığım yetmiyormuş gibi birde onlarla oturup kahvaltı mı edecektim? Yok artık daha neler.

 

Güldüm, "Başka bir emriniz var mıydı?" dedim alay ederek.

 

"Neyim ben senin kölen mi git kendin yap kahvaltını, şöyle şu adamlarına yolumdan çekilsinler," dedim otoriter bir sesle.

 

"Çekilmeyecekler." dediğinde artık iyice sinirlenmiştim.

 

"Demek çekilmeyecekler," dediğim de kaşlarımı alaycı bir şekilde kaldırdım.

 

Şu an tam sırasıydı Efe'nin dikkati benim ve zorbanın üstündeydi. Hızlı bir hareketle Efe'nin belindeki silahı çekip aldım.

 

"Sara, hayır!" dediğin de ellerini kaldırmıştı.

 

"Vurun şu kızı," dedi Sarı çıyan.

 

"Sakın," diye uyardı zorba.

 

Silahı Arslana uzatmıştım. Elim titremiyordu bile. Şanlısı adamdı. Çoğu zaman ellerim titrerdi.

 

"O silahı indir! ateşlemeyi bile bilmediğine eminim," dedi Arslan.

 

Demek bilmem.

 

Dudaklarım yana doğru kıvrıldı ve hiç düşünmeden Arslanın koluna hedef aldım ve ateş ettim.

 

Arslan anında kolunu tutmuştu.

 

"Size vurun şu kızı demiştim," diye bağırdı sarı çıyan.

 

Efe elimdeki silahı almak için yeltendiğinde ona da doğrultum.

 

"Açın yolu, yoksa hepinizi burada vururum," dedim kesin ve kararlı çıkan bir sesle.

 

"Sara," dedi sinirle ve bir o kadarda üzgün çıkan bir sesle.

 

"Arslan iyi misin?" dedi Sarı çıyan.

 

Arslandan hoşlanıyordu sanırım bu kız. Hemen onun yanında bitmişti. Arslan'a baktığım da ise bana hem şaşkın hemde hayran olmuş bir şekilde bakıyordu.

 

Salak mı bu adam bana niye öyle bakıyordu?

 

"Abi iyi misin?" Diye sordu Efe.

 

"İyiyim sadece bir sıyrık," dedi Arslan.

 

Biliyorum ben öyle olsun istemiştim çünkü. Şaşı olabilirdim ama hedef vururken kesinlikle şaşırmıyordum.

 

Bunların hepsi ölecek olmam ve meraktan kaynaklanıyordu.

 

Silahlara karlı hep bir merakım olduğu için eğitim almıştım. Üstelik bu halimle de birinciydim.

 

"Geri zekalı, bırak şu elindekini çoçuk oyuncağı değil o," dedi Asi.

 

Adı kadar da Asiymiş, Şaşırtıcı.

 

"Ben oyuncak sanmıştım, tüh baksana gerçekmiş," dedim ve Arslanın kolunu işaret ettim.

 

"Seni gebertirim," diyerek tam üzerime yürüyordu ki, Arslan kolundan yakaladı.

 

"Dur artık Asi," dediğin de ben onalara bakmadan sıkılmıştım.

 

Bu kadın gerçekten de ona aşıktı. Gözlerinde hem endişe hemde korku vardı. Arslan'ın kolundan akan kanlar onu endişelendirmiş olmalıydı.

 

"Sara, sana söz veriyorum gitmene izin vereceğim ama ilk önce silahımı bana ver," dedi Efe ince çıkan sesi ile.

 

"Söz mü?" diye sorduğum da, "Söz," diyen kişi o değil Arslandı. Bakışlarım onu buldu. Elimdeki silahı indirip indirmemek arasında kalmıştım.

 

 

İndirirsem beni tekrar bağlar ve bu sefer öldürürlerse. Bu sefer Arslanı da vurmuştum. Arslana baktığım da ise oldukça kararlı gibi duruyordu.

 

En sonunda pes ederek elimdeki silahı Efe'ye uzattım.

 

Arkamdan birinin anında beni tuttuğunu anladım. Kollarımı arkaya doğru çekmişti.

 

"Bırak Beşir," dedi Arslan.

 

Demek beni tutan adam Beşirdi.

 

"Ama arslan abi," dedi Beşir.

 

Galiba patronlarını tekrar vurmamdan korkuyorlardı.

 

"Bırak Beşir," dedi kesin bir dille.

 

Bu adam neden o sıyrıktan etkilenmemişti ya? Koluna baktığımda ise baya da kan aktığını görüyordum. Acaba yanlış mı görüyordum.

 

Kollarım serbest kaldığında onlara bakmaya devam ettim. Gözlerim sürekli Asi'ye kayıyordu. Gözlerinde ki endişe on metre öteden bile belli oluyordu.

 

"Arslan hadi gel kolunu saralım," dedi endişeli çıkan bir sesle.

 

Daha ne kadar belli edebilirdi ki acaba endişeli olduğunu.

 

"İyiyim ben," dedi bana bakarak.

 

Evet gayet de iyi duruyordu sanki hiç vurulmamış gibi.

 

"Abi Asi doğru söylüyor hadi geçelim içeri de kolunu saralım," dedi ve Abisin yanına ilerledi.

 

Asi zaten bakışlarını Arslandan çekmiyordu. Arslan'ın tek baktığı kişi de ne hikmetse bendim. Galiba onu vurmam onu oldukça şaşırtmıştı.

 

"Bunu nasıl yaptın?" dediğinde ona anlamaz gözler ile baktım.

 

"Neyi?" diye sordum anında.

 

"Kolumu sıyırmayı, vurmadın. Vurmak isteseydin tam vurabilirdin," dediğinde gülümsedim.

 

Adam kesinlike harika bir gözlemciydi. Haklıydı vurmak isteseydim onu tam anlının ortasından bile vurabilirdim. Ben sadece birazcık yara alsın istemiştim.

 

"Meslek sırrı," dedim ve gülümsedim.

 

"Meslek sırrı mı? Bu şaşı bunu nasıl yaptı hâlâ hayret etmiyorum," diyen Asinin sesi oldukça alaycıydı.

 

"Hadi girelim içeri, abimin kolu sarılması lazım Asi git malzemeleri al gel," dedi Efe.

 

Efe Arlan'nın kolunu girerek onu döndürdü ve ve doğru ilerlediler. Bende burada beklemektense arkalarından gitmeyi tercih ettim. Kapıdan içeri girdiğimde Efe ve Arslan koltuğa oturmuştu.

Arslan'a baktığım da biraz terlediğini gördüm. Galiba çok fazla kay kaybetmişti.

 

"Asi hadi," diye bağırdı Efe.

 

"Sakin olsana sen, ben iyiyim," dedi Arslan.

 

"İyi görünmüyorsun abi, terledin," dedi Efe.

 

Gerçekten de iyi görünmüyordu. Yarasına baksa mıydım.

 

Bir kaç adımda onların yanına doğru ilerledim.

 

" Bakabilir miyim?" dediğim de ikisi de bana bakıyordu.

 

"Hayır sara abim yeterince kötü git karşıya otur," dedi kesin bir dille Efe.

 

"Asi getir artık şu malzemeleri!" diye bağırdı üst kata.

 

"Efe, annem hemşireydi benim, aynı şekilde bende 4 yıl tıp okudum, anlarım," dediğim de ikisi birden bana baktı.

 

"Gerçekten mi?" diye sordu efe.

 

Başımı salladım.

 

"Getirdim," diyerek Asi merdivenlerden indi.

 

"Çekin şunu Arslan'ın başından, vurduğun yetmiyor mu öldürecek misin kızım," dediğinde ona bakmıştım.

 

"Anlıyormuş," dedi Efe.

 

"Neyi anlıyormuş," diye sordu Asi .

 

"Bence mesut'u çağıralım, baksana Arslan baya kötü görünüyor," diye ekledi Asi.

 

"Sara tıp okumuş?" Dedi Efe ve Asi anında abana baktı.

 

 

"Saçmalık, o mu bakacak, asla olmaz," dedi Asi.

 

"Yapabilirim," dedim ona bakarak.

 

"Hay_" demişti ki Asi, "Yapsın," dedi Arslan. Üstelik bakışları da benim üzerimdeydi.

 

"Emin misin abi?" diye sordu Efe.

 

"Arslan olmaz o vurdu seni nasıl tedavi edecek, öldürecek seni," dediğinde gülmüştüm.

 

Bunu isteseydim zaten yapmıştım. Amacım bu değildi.

 

"Yapmaz," dediğin de gözlerimi Arslan'da sabitledim .

 

Neden bu kadar emindi ona bir şey yapmayacağımdan?

 

"Ama," dedi Asi.

 

"Gel," diyen Arslan bana bakıyordu. Başımı sallayım sağına geçtim.

 

Koluna baktığımda çok ciddi olmadığını biliyordum zaten ama sadece biraz fazla kan akıyordu.

 

"Ver onları," dedim Asi'nin elindekilere bakarak.

 

Asi hiç İstemesede elindekileri bana uzattı.

 

"Dikmem gerebilir, ip olduğunu sanmıyorum," dediğim de Arslan bana bakıyordu.

 

 

"Gerek yok, sar sen sadece," dediğinde ona bakmıştım.

 

"Emin misin?" diye sordum.

 

Çünkü ne kadar sıyrık da olsa bir kaç dikiş gerekecekti. Gerçi bu şaşı halimle yapabilir miydim emin değildim ama.

 

"Bu şaşı haliyle dikişten bahsediyor birde," dedi Asi.

 

Sen araya girmesen olmazdı zaten.

 

Asi'nin getirdiği malzemelere çıkardım ve koltuğun üzerine yerleştirdim. Arslan'nın kolundaki düğmeyi açtım ve sıyrık olan yere kadar sıyırdım.

 

Koluna baktığımda yüzüm buruşmuştu. Gerçekten de dikil atılması gerekiyordu.

 

"Dikiş gerekiyor," dedim ve ona baktım.

 

"Sar sadece sara," dediğinde ona bakmayı bıraktım.

 

Madem öyle istiyordu öyle olacaktı. Sadece satacaktım.

 

Asinin getirdiği malzemeler ile Arslan'ın kolunu bir güzel temizledim ve tentürdiyot döküp yavaş bir şekilde sardım.

 

"Dikiş atılırsa daha iyi olur," dediğim de koluna tamamen sarmıştım.

 

"Ağrı kesici var mı evde? Parol olsa iyi olur," dediğimde Efe başını sallamıştı.

 

"Olması lazım," dedi ve ayağa kalkıp karşımızda ki odaya doğru ilerledi. O da diyorum çünkü tam olarak evin neresinde ene var bilmiyordum.

 

"Ellerimi yıkamam gerek lavabo nerede?" Diye sordum Arslan'a. Asi'ye bakmamıştım bile.

 

Hoş onunda bana baktığını pek sanmıyordum. Ellerim de Arslan'ın kanı bulaşmıştı ve benimde bunları kurumadan çıkarmam gerekiyordu.

 

Arslan sol kolunu kaldırdı ve tam arkasını işeret etti.

 

"Ortadaki kapı," diye de ekledi.

Başımı sallayıp yanlarından ayrıldığım da Asi'nin Arslan'ın yanına oturduğunu görmüştüm. Kesinlikle bu kadın arslanı seviyordu. Bu davranışlarının başka açıklaması yoktu.

 

Ve sürekli benimle şaşı diye dalga geçmesinden nefret ediyorum. Tamam şaşıyım ama bir ameliyatla hallolacak bir şey yani benim param yok o kadar. Maalesef ki dilimin uçuklayacağı kadar bir para istedikleri için yaptıramamıştım ve gözlerim kayıp duruyordu. Artık lensler bile işe yaramıyordu maalesef.

 

Lavaboya girdiğimde aynaya baktım. Gözlüğüm gözümün üstünden hiç çıkmıyordu bu güzeldi. Suyu açıp ellerimi yıkamaya başladım. Anneme bu halimle bir kolu sargı yaptım desem inanır mıydı acaba?

 

Acaba şu an ne yapıyor?

 

Beni çok arıyor mudur?

 

Galiba ben annemi özledim.

 

Gözlerim dolduğunda aynayı bakmayı bırakıp ellerimi sabunladım. Yavaş bir şekilde tüm kanlar elimden akıp gitti. Bu görüntü çok tuhaftı, annem olsaydı kesinlikle dokundurtmazdı. Birini öldüreceğimden korkuyordu. Şaşı olduğum için ellerimle tam neyin ne olduğunu tutturamıyordum.

 

 

Son bir kez ellerime baktım ve kandan arındığını gördüm. Çıkmadan önce bir yüzüme su serpmek için gözümdeki gözlüğü bir kenara koydum ve bir kaç kez yüzüme su ile duruladım. Gözüm kapalı bir şekilde yan taraftaki havluya uzandım. Neyse ki uzun zamandır bunlara alışık olduğum için çok kolay bulabiliyordum. Yüzümüde kurulayınca gözlüğümü koydum yerden almak için elimi uzattım. Ama neden orada değildi.

 

Heh buldum demiştim ki yere düşürdüm. İşte bu iyi olmadı yerde zor bulabilirdim.

 

Ellerimle yeri taradığımda bir türlü elime ulaşmıyordu.

 

"Hadi ama neredesin gözlük!" diyerek sitem ettim.

 

Bugün de ne hikmetse gözlüğü düşüreceğim tuttu. Az önce gayet de sakarlığımı üstümden attığımı düşünmüştüm.

 

Ellerimle son bir hamle yapıp gözlüğüm sapından yakaladım.

 

"Yakaladım seni," dediğimde gözlüğü almaya çalışıyordum.

 

Niye kalkmıyor bu ya?

 

Bu kadar ağır değil ki benim gözlüğüm, ben başka bir şeyi mi çekiyorum gözlük diye acaba.

 

Gözlüğüm gözüme takılınca ne olduğunu anlayamadığım için öyleyece kala kaldım.

 

Biri gözlüğümü gözüme takmıştı. Peki kimdi o?

 

Gözümü açınca kim olduğuna baktığımda karşımda duran Arslan ile bir an geri gittim.

 

"Sen nasıl girdin içeri," dedim ve ayağa kalktım.

 

"Kapı açıktı," dedi ve gözlerimi hemen kapıya diktim.

 

Gerçekten de hala açıktı.

 

"Teşekkür ederim," dediğimde yüzümü inceliyordu.

 

"Gözlük olmadan hiç mi göremiyorsun," dediğinde ona baktım.

 

Neden soruyordu ki?

 

"Yani, bulanık görüyorum net değil, lens de işe yaramıyor artık," dediğimde benden çekmedi bakışlarını.

 

"Neden işe yaramıyor?"

 

"Neden soruyorsun?"

 

Soruya soru ile karşılık vermiştim.

 

"İlk önce ben sordum sara," dediğinde bıkkın bir şekilde ona baktım.

 

"Doktor yaramayacağını ameliyat olmam gerektiğini söyledi," dediğimde sıkılmıştım artık bu muhabbetten.

 

"Sen neden geldin lavaboya? Gireceksen ben çıkayım," dedim anıda yanından geçmek için hareketlenmiştim ki beni eliyle durdurdu.

 

 

"Hayır uzun süredir burada kalınca bakmaya gelmiştim," dediğinde anladım der gibi başımı salladım.

 

"Tamam iyiysen gidelim, kahvaltını yapıp bir ağrı kesici içmelisin," dedim.

 

Başını salladı ve geçemem için yol verdi. Bende ona bakmadan kapıdan geçip dışarı çıktım. Salonda Efe ve Asi'yi görünce bana bakmıyorlardı. Tabi birde arkamdan gelen Arslan'a.

 

"Neden gittin onun arkasından?" dedi Asi.

 

Benim arkamdan mı bahsediyordu?

 

"Seni ilgilendirmez Asi işine bak," dedi sert bir şekilde.

 

Bu tavrından anladığım kadarı ile, Arslan Asinin beslediği duyguların aynısını beslemiyordu.

 

Asi'nin yüzü düşmüştü ve bizden tarafa bile bakmıyordu. Benim de işime geliyordu sevmemiştim onu.

 

"Ben acıktım," dediğimde bana bakmışlardı.

 

"Uşağın mı var, git hazırla," dedi Asi.

 

"Asi," diye uyardı Arslan.

 

"Gel biz biraz şeyler hazırlayalım, biliyor musun yemek yapmayı?" diye sordu Efe.

 

"Yani, çoğunluk makarna yapıyorum," dediğimde Asi'nin güldüğünü duydum.

 

"Bu demektir ki bilmiyorum, hayır türk yemeklerini gayet de iyi biliyorum," diyerek burun kıvırdım.

 

"Sen mi? Birde bu şaşı halinle," dediğinde ters ters ona baktım.

 

"Ne varmış halimde?" diye sordum.

 

"Hiç ne olsun, fazlan var daha," dedi ve güldü.

 

"Şimdi sen ben," diyerek tam onun üzerine yürüyecektim ki Efe kolumdan tuttu.

 

"Sara, gel mutfağa gidelim biz, boşver onu," dediğinde Asi'ye sinirli bir şekilde bakıp geri adımladım.

 

Geri adım atmazdım ama şimdi durduk yerede burada madara olmak istemiyordum. Hemde onun yüzünden hiç olmak istemiyorum.

 

Efe ile birlikte yan yana yürüyerek tam karşımızda duran kapıya doğru ilerledik.

 

"Anladığım kadarıyla zenginsiniz, bir temizlikçi ne bileyim aşçınız falan yok mu?" diye sordum. Efe bana baktı ve biz o anda salon kadar büyük olan mutfağa girdik.

 

"Oho burada ne yapıyonuz ya? Orduya yemek mi pişiyor?" dediğimde Efe'nin hafif güldüğünü gördüm.

 

"Hayır abim böyle seviyor," dediğinde anında ona baktım.

 

"Böyle mi seviyor," dedim kafam karışmıştı.

 

"Neyi böyle seviyor?" diye sormuş bulundum.

 

Güldü, "Mutfak büyük ve rahat olmalıymış, içinde her şey olmalı ve abim daha iyi yemek yapabilsin diyeymiş," dediğin de şaşırmıştım.

 

Hadi ama o da mı yemek yapabiliyor?

 

"Biliyor yani yemek yapmayı?" dedim sorarcasına.

 

Başını salladı.

 

"Hemde nasıl, parmaklarını yersin, bir içli köfte yapar, of diyorum sana," dediğinde parmaklarını dudaklarına götürdü öptü ve geri çekti.

 

Şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

"Ne yaptın sen az önce?" diye sordum.

 

Efe durdu ve sorumdan bir şey anlamadığını anladım.

 

"Elini dudaklarına götürüp bir şeyler yaptın, neden öyle yaptın? Anlamı ne onun?" diye sordum.

 

"Nasıl bilmiyor musun?" dediğinde başımı sağa sola salladım.

 

"Bilmemesi normal değil mi? Buralı değil ya hani Efe?" diyen Arslan'ın sesi ile bakışlarımız onu buldu.

 

"Sen be zaman geldin abi," dedi Efe.

 

Evet gerçekte ne zaman gelmişti ki?

 

"Mutfağımı dağıtmayın diye geldim," dediğinde bakışlarımı ondan çekememiştim.

 

"Aman yedik mutfağını," dedi Efe.

 

"O kolunla yapmayı düşünmüyorsun değil mi?" diye sordum.

 

Bana baktı, "Düşünüyorum," dedi ve yanımıza doğru adımladı.

 

"Karnım aç, sizin benim midemi doyurabileceğinizi pek sanmıyorum," dediğinde Efe'ye bakmıştım. Efe de bana bakmıştı.

 

"Ben yapabilirdim aslında ama," dediğimde ona bakmıştım.

 

"Çekilin önümden," dedi emrivaki bir tavırla.

 

İkiletmeden Efe ile aynı anda önünden çekildik.

Efe'nin kulağına doğru eğildim ve, "Galiba tam vuramamışım." Dediğim de Efe gülmüştü.

 

"Ne fısıldıyorsunuz siz?" Dedi Arslan.

 

"Dolaptan yumurta çıkarın bana efe sende çayı koy," dediğinde dolaba yönelen kişi ben oldum.

 

"Az önceki hareket bir nevi o yemeği çok beğendiğini göstermek gibi bir şeydi," dediğinde elimdeki yumurtalar ile bakakaldım.

 

"Nasıl? O haraket öyle mi anlam taşıyor?" diye sordum.

 

Başını salladığında gömleğini ne ara çıkardığını düşünmeye başladım. İki dakika içinde ne ara çıkarıp yenisi giydi bu adam ya?

 

"Öyle," dediğinde bir şey söylemedim ve yumurtaları ona uzattım.

 

"Ne yapacaksın omlet mi?" diye sordum heyacanlı bir şekilde.

 

Başını salladı, "sever misin?" dedi Efe.

 

"Evet severim?" dedim gülümseyerek.

 

Şu an ortam çok iyiydi ve ben birazdan beni kaçırdıkları için teşekkür edecektim. Babamın hiç yemek yapmak için mutfağa girdiğini hatırlamam. Bunların ikisi de mutfaktan çıkmıyordu.

 

"Sara?" dedi Efe.

 

"Evet," diye sordum.

 

"Gözlerin doğuştan mı öyle?" dediğinde bakışlarımı onda sabitledim.

 

Gözlerime de takmıştı bunlar.

 

"Hayır değil, sonradan oldu?" dediğimde ikisi birden bana baktı.

 

"Yani şey aslında nasıl anlatılır bilmiyorum," dediğimde nasıl anlatacağımı düşüyordum.

 

Gerçeklerimi söyleseydim yalan mı söyleseydim.

 

Onlara gerçekleri anlatmam için çok erken değil miydi? Gerçi belki de vakitim olmayacaktı, ölmeden göreceğim kişiler bunlardı.

 

"Bir kaza," dedim.

 

"Ne tür bir kaza?" diye sordu Arslan.

 

"Önemsiz bir şey, başka ne yapacağız, ne yiyorsunuz kahvaltıda ?" dedim gülümseyerek.

 

Henüz hazır değildim onlara gerçekleri anlatmaya. Normal insanlara göre böyle olmam normaldi. Ama benim gözlerim sağlıklıydı doğduğumdan beri, ta ki o güne kadar.

 

 

Konuyu değiştirmiştim inşallah üsteleyip sormazlardı.

 

"Senin sevdiğin bir şey var mı? Abim yapar?" dediğinde Arslan'a göz ucuyla bakmıştım.

 

Gülümsedim, "Ben her şeyi yerim, türk yemekleri olsun yeter," dediğim de Efe gülümsemişti.

 

Arslan bana bakmadan elindeki işi yapıyordu. Yumurtayı öyle bir çırpıyordu ki bu adama kurşun işlememişti. Resmen kolunu rahatlıkla haraket ettirebiliyordu.

 

"Domates ve salatalıkları da sen doğra sara," dedi Efe ve elindekileri önüme bıraktı.

 

"Tamam," dediğimde tezgahın üstünü koydum ve elimdekileri yıkayıp bir kapa koydum.

 

Tam tabakları soracaktım ki Arslan'ın sesini duydum.

 

"Hemen üstündeki kapak," dedi ve ona bakmadan üst çekmeceği açıp bir tabak çıkardım.

 

Elime bir bıçak alıp doğramaya başladım.

 

"Sara?" dedi Efe yine.

 

"Efendim," dedim ve elimde son kalan salatalığı doğradım.

 

"Gözlerinin iyileşme gibi bir durumu var mı?" dedi ve ben durmuştum.

 

Konu yine gözlerim gelmişti.

 

Arslan'a baktığım da onunda bana baktığını gördüm.

 

"Evet," dediğimde salatalığı doğramayı bitirmiştim.

 

"Peki neden böylesin o zaman," dedi Efe.

 

Tabağı kenara koydum ve Efe'ye baktım.

 

"Ameliyat ile halledebilirmiş ama," dediğimde Efe'ye bakıyordum.

 

"Ama?"

 

"Çok fazla para istiyor doktor," dediğim de elinde ki işi bırakmıştı efe.

 

"Ne kadar çok?" diye soran kişi Arslan olmuştu.

 

"700 bin dolar," dediğim de Efe şaşkınlık ile bana baktı.

 

"Çüş," dediğin de gülmüştüm.

 

"Doktora bende aynı tepkiyi vermiştim," dediğim de gülümsüyordum.

 

"Sanki yenisini yapacak, alt tarafı bir kaç işlem, benden servet istiyor," dedim.

 

"Kendimi satsam o paranın yarısını çıkaramam ben, bende bıraktım artık," dediğimde ne yapabilirim diye etrafa baktım.

 

" yeşil zeytin var mı?" diye sordum.

"Dolapta," dedi Arslan.

 

"Üstelik biliyor musunuz gittiğim her doktor bu fiyatı artırdı, sanırım gözlerimi baştan yaratacaklar," dediğim de dalga geçiyordum.

 

"Muhtemelen," dedi Efe.

 

"Ölene kadar şaşıyım artık," dedim ve dolaptan zeytinleri çıkardım.

 

"Renkleri de ayırt edemiyorsun sanırım?" diye sordu Arslan.

 

Fark etmiştiydi.

 

"Evet ama nasıl anladın?" diye sordum.

 

Kaçları ile elimdeki kavanozu işaret etti.

 

Elime baktığımda yeşil zeytin görüyordum. Yoksa elimdekiler siyah mıydı?

 

"Siyah zeytin mi elimdeki?" diye sordum.

 

Başını salladığında üzülmüştüm. Ben ise hala onu yeşil görüyordum.

 

Arkamı dönüp tekrar dolaba yöneldim.

 

 

"Durumun baya kötü sara," dedi Efe.

 

Dolaptaki diğer zeytini aldım ve ona baktım.

 

"Farkındayım," dediğimde dolabın kapağını kapatmıştım.

 

"Ameliyat olman gerekiyor?" dedi Arslan.

 

"Biliyorum ama olmuyor," dediğim de küçük bir kase alıp elimdeki zeytinten kaşık ile içine koydum.

 

"Londradaki doktorlar mı baktı sadece?" dedi Arslan.

 

Ona bakıp başımı salladım.

 

"Evet, Türkiye'ye küçükken gelmiştim, onun dışında hiç gelmedim yani bu zamana kadar," diye düzelttim.

 

Bir dakika Londra da olduğumu nereden biliyor mu?

 

Kimlik kartımdan mı acaba?

 

"Çay hazır," dedi Efe.

 

"Tamam bunları masaya taşıyalım."

 

"Asi'ye de seslen gelsin," diye de ekledi.

 

Aman o eksik kalsın.

 

Hiç ses yapmadan masaya tabaklardan götürmeye başladım.

 

 

Efe reçel peynir falan çıkarmıştı onları da masaya götürecektim ki Arslan tam karşımda durdu.

 

"Hepsini götürmek zorunda değilsin geç masaya," dediğin de sözünü ikiletmedim.

Zaten biraz da yorulmuştum oturmak iyi gelecekti.

 

Arslan diğer tabakları getirdi masaya. Bardakları da getirecekti sanırım.

 

Masadaki omlete baktığımda gerçektende güzel görünüyordu. Kesinlile bu işi biliyordu.

 

Asi'nin ve Efe'nin geldiğini ayak seslerinden anladım.

 

Hiç sesimi çıkarmadan. Onların gelmesini bekledim.

 

Masaya geldiklerin Efe Arslanın yanına gitti. Asi ise tam yanıma geçip kuruldu.

 

"Bunları sen mi yaptın?" dedi bana havadan bakarak.

 

" Hayır," dediğimde gülmüştü.

 

Ya sabır.

 

"Asi," diye uyardı Arslan.

 

İyi de yapmıştı yoksa ben yemek yemeği bırakıp bu kadının saçlarını yolacaktım.

 

"Hadi başlayın," dedi Arslan ve Efe de çayları koyuyordu.

 

Cebimde ki telefonum çalmaya başladığın da ekrana baktım ve Defne'nin aradığını gördüm.

 

"Defne arıyor," dediğim de Arslan bana bakmıştı.

 

"Defne kim?" dedi Efe.

 

"Arkadaşım, buraya onun yanına gelmiştim," dediğim de ikisi birden bana bakıyordu.

 

"Aç be bir şey belli etme," dedi Asi.

 

Neden bir şey belli etmeyecektim ki?

 

Sonuçta burada bir şey yokmuş gibi davransam da zorla tutuluyordum. Galiba öyleydi emin değildim.

 

Tam açacaktım ki Arslan'ın sesi ile parmağım havada kaldı.

 

"Açmıyorsun."

 

Ne demek açmıyorum?

 

"Neden?" dediğim de bir şeyler olmuştu.

 

"O sesler ne?" dediğim de Efe ayağa fırladı.

 

"Hayır, ama bulmuş olamazlar," dedi Asi.

 

"Neyi bulmuş olamazlar?" diye sordum.

 

"Sana ne? Seni ilgilendiren bir şey yok?" dedi Asi.

 

"Biz bir bakıp gelelim onlar mı?" dedi Efe.

 

Arslan başını salladı.

 

Tam da yemek yiyecektim şimdi neler olmuştu? Köpek sesleri çok fazlaydı.

 

"Nereye gittiler? Kimden bahsediyorlar," diye sordum Arslan'a bakarak.

 

"Yemeğini ye sara," dediğinde anlam veremeyerek ona baktım.

 

Bir şeyler oluyordu ve o yemekten bahsediyordu.

 

"Ama onlar?" dedim.

 

"Ye sara," dedi düz çıkan bir sesle.

Telefonum da artık çalmayı bırakmıştı.

 

"Of tamam," diyerek çatalı elime aldım ve yeşil zeytine batırmıştım benim zeytin tabaktan uçup gitti.

 

"Nereye gitti?" dediğimde önündeki tabağını işaret edince tabağına baktım ve benim zeytinin oraya gittiğini gördüm.

 

Çatalımı onun tabağına uzattım ve zeytinimi ondan geri aldım.

 

"Sen de ye bari," dediğim de zeytini ağzıma attım.

 

Bir şey söylemedi ve sadece öylece yüzüme baktı. Bende ona bakmadan kahvaltımı yaptım. Karnımı doyursam iyi olacaktı. En son uçakta bir şeyler yemiştim sanırım.

 

Bir kaç bir şeyler daha yedikten sonra sesin kesildiğini duydum. Sanırım sorun her neyse çözülmüştü.

 

Arslan da çayından içiyordu.

 

"Neyse ki yanlış alarmmış?" diyerek Asi mutfaktan içeri girdi.

 

"İnsan bir bekler, sofra adabı diye bir şey var," dedi Asi ve bana bakarak sandalyesini çekip oturdu.

 

"Yemeğini ye Asi," dedi Arslan sesi de oldukça sinirli çıkmıştı.

 

"Sende ye, ağrı kesici içeceksin daha," dediğim de Arslan bana baktı.

 

"Ayı'yı görmen gerekiyordu?" dedi Efe anında bakışlarım onu buldu.

 

"Ne? Ayı mı? Ayı mı var burada?" dedim panikle.

 

"Ne o korktun mu?" dedi Asi.

 

"Evet korktum, sen korkmadın sanırım, tabi sende haklısın senden onlarda," dediğim de Efe kahkaha atmıştı.

 

 

"Bana bak," dedi Asi ve bana sinirli bir şekilde baktı.

 

"He buyur baktım ne oldu?" dediğim de ona bakmıştım.

 

Ondan korkan onun gibi olsun.

 

"Yeter!" dedi Arslan.

 

Sesi o kadar yüksek çıkmıştı sıçramak üzreydim ki kendini son anda tutmuştum.

 

Adının hakkını veriyordu az önce resmen bize kükremişti.

 

Arslan'a bakmadan tabağımda ki zeytini çatalımı bastırmıştım benim zeytin yine benden kaçmıştı. Bu sefer Asi'nin kucağına düşmüştü.

 

"Salak mısın kızım, bir zeytine sahip çıkamıyor musun?" dediğin de sinirle ona baktım.

 

Bıktım şu kızın bana laf sokmasından.

 

"Senein salak," dedim anında.

 

Sinirle bana tekrar baktığın da Arslan bu kezde elini masaya vurmuş ve ona bakmamızı sağlamıştı.

 

"Yeter dedim değil mi?" dediğin de kelimelerin altına çizer gibiydi.

 

Bir şey demeden önümdeki tabağa odaklandım.

 

İştahım da kalmadı artık. Sinirlerim bozuk bir şekilde tabağımda ki zeytinler ile oynadım.

 

Kimseden de ses çıkmayınca daha fazla oynamaya başladım. Bitsin istiyordum kahvaltı fastı.

Sıkılmıştım bu sarı çıyanı görmekten.

 

Tam ben çatalı elimden bırakmıştım ki benim telefonum tekrar çalmaya başladı.

 

Bu sefer açacaktım artık demiştim ki arayan kişi Defne değildi. Sadece numara vardı.

 

"Kim arıyor?" dedi Arslan.

 

"Bilmiyorum, numara var sadece?" dediğim de masadaki herkes bana bakıyordu.

 

"Aç," dediğin de ona bakmadan telefonu açıp kulağım vercektim ki hoparlöre basmamı söylemişti Arslan.

 

"Alo,"

 

"Sarah," dedi.

 

Bu? 

 

" Sarah türkiye nasıl gelirsin, ben sana Londradan ayrılmayacaksın demedim mi?" dedi Babam.

 

Babam benim numaramı nasıl bulmuştu?

 

"Baba," dediğim de sesim oldukça soğuk ve üzgün çıkmıştı.

 

"Ben sizden kaçıyorum, senin gibi hastalıklı bir kızdan kaçıyorum, sen kalkıp anneni benim başıma sarıyorsun, ikinizde benden uzak durun demiştim," dediğinde içimde bir şeylerin parçalandığını hissediyordum.

 

Şu an da konuşulanları hepsi duyuyordu, ben resmen yerin dibine giriyordum.

 

"Nasıl hala ölmedin ona şaşırıyorum, dokuz canın var senin," dediğinde artık gözlerim dolmuştu.

 

Bir baba kızın ölmesini istememeliydi.

 

"Baba," dediğimde sesim oldukça çaresiz çıkmıştı.

 

Şu an suratına kapatabilirdim ama en büyük yaram olan babamın suratına kapatamıyordum.

 

"Ara anneni iyi olduğunu söyle, ve sakın beni bir daha aramayın, ikinizden de nefret ediyorum?" diye bağırdı ve telefon kapandı.

 

Tek kelime edemedim yetmiyormuş gibi hepsinin karşısında ağlamak için zor duruyordum. Üstelik karşımda duran insanlar benim için yabancıydı.

 

Onlara bakmadan telefonumu da alıp mutfaktan çıktım.

 

Yeterince rezil olmuştum.

 

Hayır numaramı nereden bulmuştu onu anlamıyorum.

 

Ağlamak istiyordum ama ağlamayacaktım, o adam için ağlamayacaktım. Salona geçip kendimi koltuğa bıraktım ve gözlerimi kapattım.

 

Bir kızın iyileşmeyecek olan yaradı babasıdır.

 

Benimde iyileşmeyecek olan ve hep kanayacak olan tek yara babaydı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir bölümün daha sonuna geldik. Bölümü nasıl buldunuz?

 

Sizce diğer bölümde neler olacak?

 

Bölümde sizi en çok etkileyen ne oldu?

 

 

Diğer bölümde görüşmek üzere canlarım. Diğer bölümün gelmesi biraz uzun sürebilir canlarım. Sırayla her kitaba bölüm atacağım bu da en sona kalacağı için biraz daha bekleyeceğiz. Bir kaç hafta kadarcık.

 

Buraya kadar gelip beni desteklediğiniz için çok teşekkür ediyorum, sağlıcakla kalın...

 

Yazarınızdan çokça kalp...

Loading...
0%