@singularity
|
Sarya Aksel'den
Bu sabah içimde heyecan ve korkuyla uyandım. Yeni bir okula gidecektim. Aksel Koleji. Benim için yeni ortamlar yeni insanlar hep korkutucuydu. Üvey ailem bana geri zekalı olduğumu söyler her seferinde bunu yüzüme vururdu. Öğretmenlerimin gözünde de çok farklı olmamıştım. İlk okul öğretmenim haricinde diğer tüm öğretmenlerim üstüme gelmiş verdiğim karşılıklarıda saygısızca bulmuştu. İlk öğretmenimin içime ekti okul aşkı zamanla sönmüştü. Zamanla en arka sırada oturan ve hocalar uyandırmasa okul bitene kadar uyuyan sessiz kız olmuştum. Bu okuldakilerle iletişimimide etkilemişti. Havalı olmaya çalışıyor demişlerdi. Dilini mi yuttun konuşsana diye üstüme gelmişlerdi. Garip ve salakça yakıştırmalar yapmışlardı. Yok seni seviyor yok ona aşıkmış gibi. Ben aşktan da korkardım. Saçmaydı bence her biri. Okul lavabosunda ağlayan kızlar kim daha güzel diye muhabbet eden erkekler hepsi korkunçtu.
Resim dersini severdim ben sadece. Konuşmamız gerekmezdi. Hocalar sözlüye kaldırmazdı. Bilemediğimiz şeyler için bizi aşağılazdı. Beklenti yoktu bir kere. Ne yapabilirsen oydu. Alcağın not tüm karnene yansımazdı. Sakinliyordum resim çizerken.
Sonra orta okulun tek iyi şeyi Kuzeydi. Tüm sınıfın zorunlu olarak katıldığı resim derslerindeki seste çok rahatsız ediciydi. Ama Kuzey hep yanımdaydı. İnsanlar bana fazla sulu göz olduğumu söylerdi. Gülerlerdi göz yaşlarıma. Onlarla komuşurkenki çekimserliğim eğlendirirdi onları. Benim üstümden egolarını tatmin etmeye çalışıyorlardı. Bunları biliyor görüyor ve anlıyordum ama doğru tepkiyi verebildiğimi hissetmiyordum. Kuzey bu zamana kadar hep davranışlarımı ve onların bende bıraktığı etkileri toparlamıştı. Belkide ona olan sevgimin ve saygımın bir kısmını bu sağlıyordu. Kuzey çok farklıydı. İnsanlar davranışlarım konusunda çok üstüme geliyordu ama o anlayışlıydı. Ağladığımda sulu göz demiyor sırtımı sıvazlıyordu. Göz yaşlarımın sebepsiz olduğunu ima etmiyordu. Benim kendimce sebeplerim vardı ve o bu sebeplerin diğer insanlar için geçerli olmasada benim için doğru olduğunu kabul ediyordu. Ona kızmama izin veriyordu mesela. Darılmıyordu bana. Biliyordu ki onu seviyorum sadece her şey kendimi korumak için. Hatalar yapıyordum ve yüzüme vurmuyordu. Sessizce düzeltiyor bana zarar gelmesini önlüyordu. Kuzey benim gizli kahramanımdı. İnsanlar benim yaptıklarımın farkında olmadığımı sanıyordu. Olay anında evet farkında değildim. Ama her şey bittiğinde ve beynimdeki sesler sustuğunda görebiliyordum. Başkası ağlamazdı başkası korkmazdı başkası bağırmazdı am ben hepsini yapmıştım. Ve bu yüzden benden uzaklaşan tüm bu insanlara kızamıyordum. Normal olmayı arzulamayı toplum içinde yadırganmamayı istemeyi bırakamıyordum. Kuzey bu yüzden bu kadar özeldi. Onun yanında normal hissediyordum. Mutluydum. Beğenilmeme hissi yoktu onun yanında. Kalbimi kırmıyordu. Ben ne kadar hırçınlaşsamda bana her şeyi kalbimi kırmadan anlatıyordu. Sevildiğimi hissediyordum. Bazen kendime kızıyordum. Sürekli benimleydi başka arkadaşları olabilirdi. Benim yalnızlığıma mahkum olmasına gerek yoktu. Ama onu göndermeye cesaretimde yoktu. Başka arkadaşları olduğunu düşünnek bir başkasıyla çıktığını düşünmek beni korkutuyordu. Kıskançlık olduğunu öğrendiğim bu his tüm uzuvlarımı ele geçiriyordu. Üvey ailemden yediğim dayakların sebep olduğu yaralar onun yanında acımıyordu. O sarılınca her şeyin geçeceğini biliyordum. Bazen bu güven gözümde büyüyordu. Ama Kuzey her defasında beni ona güvenmekte haklı çıkarıyordu. Şimdi ise onun olmadığı bir okula gidecektim. Onun tenefüslerde yanımda olmadığı ve kantinden bana çikolata alamayacağı bir okula. Bir kez daha yalnız olacaktım ve bu beni korkutuyordu. Heyecanlıydım çünkü bu sefer yepyeni bir ailem vardı. Kuzey bazı şeyleri Onur Beye açıkladığını söylemişti. Benim bir şey söylememe gerek yoktu. Ve onlar bana salak muamelesi yapmamıştı. Kendimi hayatımın kökünden değiştiğini hissetmekten alı koyamıyordum.. Belki bu okulda öğretmenler bana bağırmazdı. Belki yapamayacağım şeyler beklemezlerdi. En arka sırada tüm gün boyunca uyumak zorunda kalmazdım. Okuldakiler tarafından dışlanmazdım. Umut etmek bedavaydı ama umutlarının boşa çıkması çok pahalı. Benim çok hayalim vardı ama hiçbiri gerçek olmamıştı. Burada biyolojik ailemin yanında her şey çok daha güzeldi ama bir o kadar da yeniydi. Kalbimdeki toprağa Alparslan abim yeni bir tohum ekmişti. Mimarlık. Yapabilir miydim? Çizimlerim o kadar güzel miydi? Değilse geliştirebilir miydim? Hiçbir fikrim yoktu. Ama onun sözleri bana umut aşılamıştı. Pekala artık çizimlerimi görmelerinden eskisi kadar çekinmiyordum en azından biyolojik ailemin. O günün üstünden iki gün geçmişti. Ve ben tablolarım için hala Onur beyle konuşamamıştım. Beni bekliyorlardı hala bir köşede eski tablolarım. Üvey ailemle yaşadığım dönemde de onları hiç asamamıştım. Köşede durmaya alışıktılar ama ben değişmek istiyorsam onları layık olduğu yere - duvara - asmalıydım. Böylece bende onlar gibi değişmiş olacaktım. Odamdan çıktım ve yemek odasına gitmek için merdivenlere yöneldim. Bu sırada Mete abimde odasından çıkmıştı. Hızlıca yanıma yetişti ve beni koltuğunun altına aldı. "Seni okula ben bırakacağım. Heyecanlı mısın yeni okul için?" diye sordu. Ona gülümsedim ve doğruyu söyledim. "Biraz heyecanlıyım birazda korkuyorum." "Hiç korkma kimsenin seni sevmesine ihtiyacın yok. Başarılı olacağını biliyorum. Am olurda biri bir şey seni rahatsız ederse beni aramaktan çekinme." yanğımı öptü ve birlikte aşağı indik. Attila abi de aşağıdaydı. Mutfaktaki görevliler - büyük ihtimalle kimsenin hayır diyemediği yaşlı teyze - eline zeytin tabağını tutuşturmuştu. İkimizede gülümsedi ve önünü gösterdi. Abilerim arasında bana en mesafeli davranan Attila'ydı. Ona kızmıyordum. Yeni tanışmıştık ve kalbimi kıracak hiçbir şey söylemiyordu. Beni diğerleri gibi heyecanlandırmaması önemli değildi. Yemek odasına girdiğimizde sadece üçümüzün eksik olduğunu görmüştüm. Annemle Alparslan abinin arasına oturdum. Karşımda Orhan abi oturuyordu. Onun yanına Mete abi oturdu. Attila abi babamın karşısındaydı. Ve kahvaltıya başladık. Vişne reçeli vardı. En sevdiğim reçeldi. Tabağıma biraz döktüm. Menemen vardı bugün kahvaltıda. Onuda severdim. Ve derin bir nefes aldım. Ben evdeyken Onur beyden tablolarımı asmasını isteyemeyeceğimi fark etmiştim. O yüzden ben evde yokken asmasını isteyecektim. "Onur bey?" diye seslendim. "Efendim kızım." bana her kızım dediğinde kalbim pır pır ediyordu. Üvey babam geçtiğimiz 15 yıl boyunca bir kez olsun kızom dememişti. "Şey benim kendi yaptığım birkaç tablo var bugün ben okuldayken onları odama asabilir misiniz?" cümleyi bitirene kadar kan ter içinde kalmıştım. diğerlerininde bizi duyabileceğini hesaba katmamıştım. "Resimle ilgileniyor musun?" diye sordu Orhan abi. "Abi çizdiği resimleri bir görmen lazım. Çok yetenekli. Tesadüfen gördüm geçen gün. İleride şirketteki yerini elinden alır." Alparslan abimin sözleri beni utandırıyordu. İyice yerime sinmiştim. Ben o tabloları Onur beyden başkasının görmesini istemiyordum. En azından asılmadan önce. Asıldığında daha güzel olacakmış gibi bir his vardı içimde. Yağmur hanım durumumu fark etmişti. "Çocuklar babanız ve kardeşiniz konuşuyor araya girmeyin." ona minnetle baktım. Sonra tekrar Onur beye döndüm "asabilir misiniz?" bana gülümsedi. "Sen istersinde asmaz mıyım. Tabiki asarım benim güzel kızım." "Ama sadece siz asın. Yani siz görün. Asıldırken görmesinler." derken bir yandanda elimi abilerimin üzerinde gezdiriyordum. "Sen nasıl istersen pernsesim." Kahvaltının sonrası sessiz geçmişti. Yemekten sonra odama çıktım ve üstüme okul formamı giydim. Dizin biraz üzerinde biten pileli siyah bir etek klasik beyaz bir gömlek ve yine siyah üstünde okulun arması olan bir ceket. Saçlarımı tarayıp ön taraflarıma gelen saçları arkadan tek bir kurdaleyle topladım ve alt tarafları açık bıraktım. Beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Orhan abimin hediyesiydi ve daha önce dışarda giymediğim için evde giymekten çekinmedim. Lila rengi emektar çantamı dün zaten hazırlamıştım. Şimdi ise çantanın kollarından omuzuma geçirdim ve odadan çıktım. Mete abi beni bekliyordu. Evden çıktık ve içimdeki heyecanı artık komtrol edemiyordum
|
0% |