14. Bölüm

12.Bölüm: Avcı

Esma Gül Çağırgan
singularity

Yazardan

Feris Kanber’in tutmayan planına gülüp duruyordu. Ava giderken avlanmak böyle bir şeydi demek ki.

“Ne gülüp duruyorsun it? Bana giren sana da girdi.”

Feris ise sesini çıkarmadı. Gülmeye devam etti. Zira asıl plan ondaydı.

“Yalnız kötü girdi.” Dedi gülmeye devam ederken.

Kanber göz devirdi. Bazen Feris’in zeka seviyesini sorguluyordu.

“Sen bu planı hangi akla yaptın?” milletin ağzına düştüğü için kendine küfretti.

“Ne bileyim oğlum ben. Kadın manyak. Normalde tutuyordu.”

“Denedin yani?”

“kes sesini geri zekalı.”

Hanın koridorlarında tuttukları odayı arıyorlardı. Tabi bu yolculuk Feris için daha eğlenceliydi. Kanber yarım aklıyla iş yapmıştı. Ve bu çok az denk gelinecek bir şeydi. Belki sinirden belki utançtan belki de aklı karışık olduğundan Kanber odayı görememişti. Feris ise bilerek söylemiyordu. Belki Kanber’in planı tutmamıştı ama kendi planı tutacaktı.

Ve işte oluyordu. Alkım yanında bir cüceyle konuşarak kendi odasına gidiyordu. Bu cücenin nereden çıktığını bilmese de yapacak bir şey yoktu. Ensesinden tutup kenara atacaktı artık.

Koridorun sonuna geldiklerinde merdivenlere gelmek için geri döndüler. Zamanlama harikaydı. Üç kapı sonra kalacakları odanın önüne gelmiş olacaklardı.

“oda şurada. Fark etmemişiz.”

“sen ne işe yarıyorsun acaba?”

Kanber hızla odaya giderken Feris onun önüne geçti ve anahtarı alıp kapıyı açtı. Ve planı başladı. Bir anda çığlık attı. Bundan utanıyordu ama Kanber’de Alkım’da kardeşi gibiydi. Yapacak bir şey yoktu.

Kanber ve Alkım ne olduğunu merak edip odaya girdi. Alkım’ın yanındaki cüce kapının önünden odaya bakıyordu.

Onlar ne olduğunu anlamadan hızla geri gitti. Kapının önüne geldiğinde cüceyi ensesinden kaldırıp kapıyı kapatıp kilitledi.

“Size iyi eğlenceler. Ben uyumaya gidiyorum.”

Alkım ne olduğunu yavaş yavaş anlıyordu. Ama asla anlayamayacağı şeylerde vardı. Reddedilmek gibi, savaşılmadan pes edilmesi gibi... Zamanında çok uğraşmışlardı. Alkım’ın canı çok yanmıştı ama Kanber Nuh demiş peygamber dememişti.

Ve Alkım belki kabullenmiş belki alışmış belki de vazgeçmişti. Yaşadığı acı ona bir ömür yetecek derecedeydi. O zamanlar Dengiz, Feris hatta Vargın çok uğraşmıştı. Kanber kesinlikle Alkım’ı kabul etmemişti. Ölmek pahasına mührü reddetmişti.

Bir ömür acı çekeceğini düşünmüştü Alkım o zamanlar. Sonra durulmuştu. Herkes uğraşmaktan yorulmuş köşesine geçmişti. Ve en sonunda o güzel çocukluk zamanlarında biriktirdikleri anılara sert bir darbe daha vurulmuştu. O sarsılmaz dedikleri arkadaş grubu iyice parçalanmıştı.

Kanber’se gerçekleri göremiyordu aslında. Belki fark edebilseydi, belki kendi kafasında kurduğu duvarlara ufakta olsa bir pencere ekleyebilseydi anlardı. Yalnız olmak zorunda değildi. Tüm yükü omuzlamak zorunda değildi. Sevilebilirdi. Sevebilirdi. Tüm hayatını Günana’ya adarken kendi içinde kalan kırık parçaları Alkım seve seve birleştirdi. Mühür her ikisini de iyileştirildi.

“Buradan çıkınca o piç herifi fena benzeteceğim.”

“biliyor musun, artık umurumda bile değil. Beni reddedecek misin? Et. Beni sevmiyor musun? Sevme. Mühür senin için önemli değil mi? Tamam. Ama beni özgür bırakın. Hepiniz. Beni. Rahat bırakın.”

“seni sadece reddettim. Sevmediğimi ya da mührü umursamadığımı söylemedim.”

Alkım sinirle ona döndü. “bana bak! Senin sikik ikilemlerin için fazla büyüğüm. Ve sen benim gibi bir kadını hak etmeyecek kadar adisin.”

Kanber bunu o kadar uzun zamandır bekliyordu ki rahatlamıştı. Kendini bir nefret seline hazırlamıştı. Beklediğinden geç bile olmuştu.

“arkadaşlarına söyle asla senin gibi bir herifle birlikte olmayacağım. Beni reddeden bir adamın ancak hayallerini süslerim. Hayatımda sana yer yok, asla da olmayacak.”

Alkım sinirle kalkıp yatağa oturdu. Üstündeki pelerini çıkarıp sinirle yere savurdu. Yataktan kalktı ve aynanın karşısına geçti. Kanber’e bakmamaya çalışıyordu. Bakarsa hatırlardı.

Kalbinin bir zamanlar nasıl attığını, o çocuksu heyecanla onu nasıl beklediğini, sıcak bir ev mutlu bir aile hayalleriyle gezdiğini hatırlardı. Oysa aklında olması gereken tek şey kalbinin tüm o hızlı atışlarına karşılık durmak istercesine ağrıdığı, bekleyişlerinin reddedilişle karşılık bulduğu, heyecanının ağır bir acıya döndüğü, ailesi ve evi yerine Kındurga kışlasına diğer askerlerle birlikte kalıyor oluşuydu.

Sıkıca toplayıp topuz yaptığı saçlarını açtı. Bacaklarına yerleştirdiği fırlatma bıçaklarını yerleştirmek için tasarlanmış kemeri çıkarıp aynanın önüne yerleştirdi. Üzerindeki dar bodyyi çıkardı ve çantasından çıkardığı geniş beyaz tişörtü giydi. Altında ekstra sıcak tutan taytı çıkarıp dizlerinin üstünde biten bir şort giydi. Kanber’e hiç bakmadan yatağına yattı. Yorganı üstüne örttüğünde yine Kanber’in olduğu tarafa ters döndü.

Kanber oturduğu yerden kalkıp odadaki banyoya gitti. Yıllar öncesiydi aklında dönen bir kez daha lanet etti geçmişe. Bir kez daha sövdü onu kollarından tutan zincirlere. Ve yüreği bir kez daha paramparça oldu. Bir kez daha gitmek istedi içeride yatan kadının yanına.

Yine gidemedi. Onu da kirletmek istemedi. Onu da karanlığa çekmemek için kendini dizginledi. Oysa bilemedi. Belki de gitseydi onun ışığı baskın gelecekti. Belki o Alkım’ı kırmayacak, Alkım onu kırıldığı yerden birleştirecekti. Her zamanki gibi Kanber bunu da göremedi. İçeri gitti yere çöktü. Sırtını yatağa yasladı. Alkım uyumuştu. Ve o da olduğu yerde gözlerini kapadı.

...

Aykatun’dan

Odaya girdiğimde içimde beni huzursuzluğa düşüren şeyler vardı. Dengiz öylece kendi yatağında yatmıştı. Uyumadığını biliyordum. Benim uyumamı bekliyordu. Bense ne olduğunu çözemiyordum.

Bir anda geri döndüm. Ona dönmemle birlikte Dengiz gözlerini açtı. Bu kadar zamandır uyuyormuş gibi yapmasına hiç gerek yoktu. Üstümü şöyle bir süzdü ve gri gözlerini mavilerime dikti.

“Uyuyormuş gibi yapmana gerek yoktu.” Cevap vermek yerine hafifçe güldü. Sonra yüzünde gülüşünden geriye tatlı bir tebessüm kaldı.

“Neye rahatsız oldun bu kadar? Söyle de kurtul.” Kaşlarımı çatarak baktım ona.

“Neye rahatsız olacakmışım? Beni rahatsız eden hiçbir şey yok.” Cevap vermedi. Öylece baktı yüzüme sonra tebessümü büyüdü. Ama dalga geçer gibi bir tebessüm değildi. İnanmamış ama yine de zaman veriyormuş gibiydi.

Sonra omuzlarım çöktü. Gözlerime pes edişin yansıdı ve onun tebessümü daha da güzelleşti.

“Neden kabul etmedin?” Kaşlarını çattı bu sefer. “neyi?”

“Lillesol’le neden gitmedin?” ondan yayılan öfkeyi hissedebiliyordum. Ayağa kalktı ve benim tam önümde durdu. Direkt olarak gözlerimin içine bakıyordu.

“Bana kimi getirirlerse getirsinler, her daim sana geleceğim. Neden biliyor musun?”

Hayır anlamında başımı salladım. “çünkü sana aitim. Kalbim tamamen senin ve onunla ne yapacağım sana kalmış. Bu yüzden senden hiçbir zaman vazgeçemem anlıyor musun?”

Sadece baktım. Söyleyecek çok sözüm vardı ama hepsini benden almışlardı. Ve o ... O bambaşkaydı. Kalbim ruhumu ona doğru çekiştiriyor aklımsa gitmeme izin vermiyordu. Yolun sonu ise hep aynı çıkmazdı. Onun için ondan uzak durmak... Bu sikik histen nefret ediyordum.

Deli gibi ona koşmak, boynuna atlamak ve kalan tüm zamanımı ona harcamak için her şeyi yapardım. Eğer kendim olabilseydim, eğer onu mutlu edebilecek olsaydım, bana benden bir şeyler bırakmış olsalardı bunu kesinlikle yapardım. .

Bir gün yapacaktım da. Hiçbir şeyi umursamadan Dengiz’e gidecektim. Ona sımsıkı sarılacaktım ve ellerinden tutacaktım. O günde böyle olmasını umdum. O zaman gelene kadar hala beni bekliyor olmasını, bana ait olmasını bencilce arzuladım. Sonra bir asım geriye attım.

“ya kalbini parçalara ayırırsam?”

“ya kalbimin ikimiz içinde atmasına izin verirsen?”

Hızla onu ardımda bırakıp yatağa geçtim. Yorganı üstüme örtüm gözlerimi kapadım. Bir süre odadan ses gelmedi ama sonra o da yatağına geri yattı.

Düşünceler beynimi kemirmeye başlamadan önce gözlerimi sımsıkı yumdum. Uykunun bilinmezliğine kendimi bırakırken aklımda tek bir soru vardı. Bir gün gerçekten Dengiz’le mutlu olabilir miydim?

Flashback

Okumu hazırlamış karşımdaki tavşana doğrultmuştum. Küçük tavşan beni göremiyordu. Zaten görseydi kaçardı. Burada olmamın asıl amacıysa ona kendimi belli etmeden avlanmaktı.

Babam bunu başarabilirsem hayatta kalma şansının artacağını söylüyordu. O söylüyorsa her şey doğruydu benim için. Tabi beni buraya getirmesi ne kadar doğruydu bilemiyorum.

Geçen hafta babam ikizim Aytek’i avlanmak için getirmişti. O ve babam elinde bir bıldırcınla geldiğinde ve annemin ona attığı gururlu bakışları gördüğümde bende avlanmak istemiştim.

Bunu babama söylediğimde bu hafta tekrar gidemeyeceğimizi ama bir sonraki hafta beni de götüreceğini söylemişti. Ve kıyamet koptu. Aytek yaptığında övgüler aldığı işi ben yapmak istediğimde annem karşı çıkıyordu.

Babamla olan tartışmalarından sonra avlanmaktan vazgeçmiştim. Bugünse babam beni kandırarak evden çıkarmış ve avlanmaya götürmüştü. Hiçbir şeyin içimde kalmasını istemiyordu. O çok iyi bir adamdı.

“yayı iyice germeli ve hedefe odaklanmalısın güz çiçeğim.” Babam kulağıma fısıldadı sözlerle birlikte ne yapmam gerektiğini gösteriyordu. Ve bende yapmaya çalışıyordum. Karşımda beyaz kürklü tavşana odaklandım. Fazla sevimliydi.

“Onun ölmesini istemiyorum.” Diye mırıldandım.

“avlanmak istediğini sanıyordum?” Babam şaşkınca sormuştu.

“İstiyorum.” Diye dudak büzdüm.

“O zaman onu öldürmek zorundasın.” Derken siyah omuzlarımın biraz altında olan saçlarımı geriye attı.

“Ama canı acır.” Diyerek doldurdum gözlerimi.

Babamın yüzünde bir gülümseme oluştu. Eğilip anlımı öptü. “benim güzel kızım, biriciğim, biz senin bu yufka yüreğini ne yapacağız?”

Gözlerime baktı ve dizlerimin altından tutarak beni kucağına aldı. O sırada bizi fark eden tavşan hızla ağaçların arasına koşup gözden kayboldu.

“baba tavşan kaçtı!”

“bırak gütsün güz çiçeğim.”

“ama o giderse ben nasıl avlanacağım?” sorum onu güldürmüştü. Neye güldüğünü anlamasam da yüzüne gülerek baktım.

“Onu öldürmeden avlayamazdın ki zaten.”

Şaşkınca baktım yüzüne. “doğanın kanunları vardır. Hayatta kalmak için bir şeylerin varlığına son vermeliyiz. Ve zamanı geldiğinde bizim varlığımızın da bir sonu olacak. Ama sakın unutma hak etmediği halde öldürdüğün ve hak ettiği halde öldürmediğin her canlı bir gün senin canını yakacak.”

“Ama ben kimseyi öldüremem ki.” Dedim dudak büzerek. “Öldürme zaten. Sen hep temiz kal. Bembeyaz, ışıl ışıl. Benim kızım olarak kal.” Yanağını kocaman öptüğünde kıkırdadım.

Ben kıkırdarken çalıların arasından gelen sesle babam o tarafa döndü. Ağaçların ardından gelen abimi görünce babamın kucağından inmek için bir hamle yaptım. Babamda beni kırmayıp yere indirdi. Hızla koşup abimin boynuna sarıldım.

“av nasıl gidiyor?” Diye sordu babama.

“Şu anlık pek gitmiyor.”

Abim anlamamış şekilde bakıp “nasıl gitmiyor?” diye sordu.

“hanımefendi tavşana kıyamadı.”

Abim kahkaha atarken kaşlarımı çatarak ona bakıyordum. En sonunda dayanamayıp bacağına tekme atarak babamın arkasına geçtim.

“Ahh! Baba ayağıma tekme attı!”

“atsın serbest benim prensesime. Sende zorlayıp durma hadi kardeşini eve götür ben av işini halledeyim.” Babam her ne kadar azarlıyor gibi dursa da en çok o eğleniyordu. Abimle birlikte ağaçların arasından eve doğru ilerlemeye başladık. Babamın gözden kaybolana kadar ardımızdan bakacağını biliyordum.

Flashback end

Uykumdan sıçrayarak uyandım. Ter içinde kalmıştı . Gördüğüm kötü bir rüya değildi fakat geçmişten bir anıydı. Ruhumu yaralayacak cinsten bir anıydı hem de. Gözlerimi sıkı sıkı yumsam da aradan akan bir yaşı engelleyemedim.

Ben babamı çok özlemiştim. Abimi, Aytek’i çok özlemiştim. Ve onlar çok uzaklardaydı. Derin derin nefesler aldım. Kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Unutmamalıydım, benim tek ailem Aytek’ti. Abimi ya da babamı özlemek hiçbir anlam ifade etmiyordu. Ben onları değil o günleri özlüyordum.

Sonra yan tarafa baktım. Ailem olabileceğini söyleyen bir adam vardı. Kırık kanatlarına dokunmak isteyen bir adam. Ve ben ona gitmemek için kendimi tutuyordum. Elimi uzatsam tutardı ama benim elim kırıktı.

Bende yürümeye karar verdim. Ayaklarındaki yaraları umursamamayı öğrenmiştim. Dik durabilmek için. Üstüne bastığımda geçmiş ayaklarım altında eziliyordu. Ruhuma batma fırsatı bulamadan. Bende elimi uzatmak, onunla konuşmak yerine ona doğru yürüdüm. Tam önünde durdum.

Uyuyor mu yoksa uyandı mı bilmiyordum ama umursayacak halde değildim. Üstündeki yorganı kaldırdım ve yanına yattım. Artık uyandığını biliyordum ama bilmezlikten gelecektim. Hızlıca gövdesine sarılıp başımı göğsüne gömdüm.

Öylece kaldı. Şaşkınlığını anlayabiliyorum. Sonra bir kolunu boynumun altından geçirip sırtıma sarıldı. Diğerini ise belime yerleştirdi. Yüzüne asla bakmıyordum. Baksaydım geri giderdim ama ona ihtiyacım vardı. Ona çekiliyor sebebini de biliyordum ama her şey gibi bunu da görmezden geliyordum.

Saçlarımın üstüne bıraktığı küçük bir öpücükle donup kalma sırası bendeydi. Kendime gelince iyice ona yaklaştım ve uykuya daldım.

...

Hanın masalarından birinde oturmuş kahvaltımı ediyordum. Dün gece yaptıklarımdan sonra uyanır uyanmaz kendimi odadan atmıştım. Dengiz’in yüzüne nasıl bakacağımı hiç bilmiyordum. Üstelik hayatımda değişmesini istediğim bir şey yokken büyük bir değişime adım atmaktı yaptığım.

Olmamış gibi davranmak Dengiz’e haksızlıktı olmuş gibi davranmak intikamıma. Akışına bırakacaktım. Önümdeki yemeğin tam olarak ne olduğunu bilmiyordum ama tadı müthişti.

Bir anda masama oturan kadınla bakışlarımı yemeğinden ona çevirdim.

“Bilge cadı seni görmek istiyor.”

Kaşlarımı çattım. “bilge cadın beni neden görmek istiyor?” burnuma bok kokusu geliyordu.

“Sana bir teklifi var. Eğer kabul edersen seni altına boğar.”

“kiralık katil değilim.”

“bu yüzden seni istiyor. Pekte kolay bir av değil.”

“kendi meselelerimi halledersem bilge cadını görmeye gelirim o zaman.”

“bilge cadı kimi ne zaman görmek istiyorsa o zaman görür.”

Karşımdaki kıza bir avcının avına baktığı gibi baktım. Bir anda oturduğum yerden kalktım. “götür bakalım beni şu bilge cadıya.” Gülümseyerek oturduğu yerden kalktı o da “doğru karar.” Gülümsemesi bir yılana benziyordu. Kendime av olarak onu değil efendisini seçmiştim.

Hanın salonundan çıktık ama çokta uzaklaşmadık. Büyük ihtimalle zenginlere ayrılmış bir kısımdı. Ya da gizli işlere.

Bilge cadı oturduğu yerden gülümsedi. “bizi yalnız bırak Daisy.”

“emredersiniz.”

Kadının yüzünde itici bir gülümseme vardı. “Sana vereceğim görevi kabul ediyorsun öyle mi?”

“hayır.” Kaşlarını çattı “öyleyse neden buradasın?”

“çağırmışsın. Neden çağırdın?”

“birinin canını almanı istiyorum.”

“kiralık katil olmadığımı söylemiştim.”

“pekte kiralık katilin yapabileceği bir iş değil.” Ayağa kalktı ve tam karşımda durdu.

“güçlü birini öldürmeni istiyorum. Tek başına bir çok kişinin canını alabilecek biri.”

Teklifi kabul etmeyi düşünmüyordum. Ama kim olduğunu merak ediyordum. Buranın düzenini ve geçmişini kitaplardan öğrenebilirim ama şimdiyi ancak bu şekilde öğrenebilirdim.

“Eğer kabul edersen çok kazanacaksın. Wirana’nın en zenginlerinden biri olacaksın. Düşünsene tüm diyar ayaklarının ardında.” Cadı tam ardımdaydı.

“kim?” diye sordum.

“Tayeçe.” Ellerini omuzlarına koydu. “benim kızım. Ama bana ihanet etti. İtaatsizlerden pek hoşlanmam. Belki onun yerine geçebilirsin, ne dersin? Bilge cadı Kolera’nın manevi kızı. Tayeçe’yi öldürdüğün anda şan şöhret ve para senin olacak. Reddedilemez bir fırsat.”

Sanırım Tayeçe birilerinin kuyruğuna fena halde basmıştı. Yüzümde bir gülüş belirdi. O teklifi kabul edeceğini düşündü ama ben Tayeçe’yi takdir ediyordum. Geriye döndüm ve yüz yüze geldik. O da gülüyordu.

Bir anda hançerimi sağ bıçağını sol eline geçirdim onları geri çekerken Kolera acıyla haykırdı. Boğazından tutup duvara çarptım. O kadar şok olmuştu ki, o kadar beklemiyordu ki bir şey yapamıyor acı içinde inliyordu. Boğazını sıkmaya başladım.

Yüzüne iyice yaklaştım “ben satın alabileceğin bir mal değilim. Ben parayla kandırabileceğin biri değilim. Kendi kızını öldürmek isteyen birinin vaatlerine inanacak hiç değilim.”

Daisy odaya daldığında aynı zamanda Dengiz ve Kanber’de içeri girdi. Büyüsüyle bana saldırmak isteyen Daisy’yi Kanber etkisiz hale getirdi. Dengiz’se beni geri çekip Hançerini Kolera’nın boynuna dayadı.

“Eşimden uzak duracaksın.” Resmen hırlıyordu. Şok içinde ona baktım. Hançeri biraz daha bastırdığında boynundan kan sızmaya başladı. “seni öldürmemem için bana bir sebep söyle.”

 

Instagram Singularity_mybook

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 25.01.2025 18:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...