18. Bölüm

16.Bölüm: Hain

Esma Gül Çağırgan
singularity

Hayatımda ilk defa pes etmiştim. Belki de denemek o kadar kötü değildi. Bu hayatı bir kere yaşıyordum ve şimdiden çekmediğim kalmamıştı. Belki de Dengiz’le mutlu olabilirdim. Belki de her şeye yeniden başlamak için onu bekliyordum.

Ama her şeyden önce Aytek’i silemezdim. Onun kanını yerde bırakamazdım. Katilin Yalaz’la iş birliği yaptığını biliyordum. İşler sandığımdan da büyüktü. Bu yüzden hala Dengiz’le birlikte olmak konusunda çekincelerim vardı. Tabi artık direnmek istemiyordum.

Belki de her şey Dengiz’le daha kolay olacaktı. Hem Tayeçe’yle de daha yakındır. Oluşturduğumuz bağ ister istemez bizi dost yapıyordu, müttefik değil.

Açıkçası herkesi ölüme götürmekten korkuyordum. Tekrar eski halime dönmüştüm. Sevdiklerim için yeterince acımasız olamıyordum. Balaban’ın dediği gibi zaaflarımın kurbanı oluyordum.

“Onlar seni öldürmeden sen hepsini öldürmelisin.” Derdi. Neyse ki içimde hep bir parça romantiklik taşır ve ufacıkta olsa sevdiğim kimseye kıyamazdım. Bana zarar vermediği sürece.

Gece Dengiz’le birlikte kış çayı içtikten sonra eve girmiş ve yol yorgunluğunu atmak adına iyi bir banyo yapmıştım. Şimdi ise saçlarımı örüyordum. Taraması bile çok yorucuydu.

Dört tane ters örgüyle hepsini toplandığımda rahatlamıştım. Onları asla kesmeyi düşünmüyordum. Ama belki bir gün örmeyi bırakırdım. Bir gün ailemi affedersem o gün örmeyi bırakacaktım.

Aşağı mutfağa indiğimde Dengiz’in kahvaltı hazırladığını gördüm. “kolay gelsin.”

“sağ ol.” Dedi ve bana döndü. Yüzünde şu zamana kadar gördüğüm en gerçekçi gülümsemesi vardı. Gri gözleri parlıyordu adeta.

“çok mutlusun. Hayırdır?” diye sormadan edemedim.

“Söylersem beni döversin.” Dedi bir anda. Öylece kaldım ne bir şey söyleyebildim ne de karşılık verebildim. Başımı öne eğip hızla tezgaha ve ocağa baktım. Kahvaltı için ne pişirdiğine bakıyordum.

Bilmeme rağmen kaçmak için omleti göstererek “bu ne?” diye sordum ama cevabı bildiğimi belli etmiştim. Ne oluyordu bana? Resmen amatör gibi davranıyordu. Ergen kızlar gibi gizlice gözetleseydim bir de tam olurdu.

Koskocaman klanı yöneten hem diplomasi hem savaş konusunda bilgisi olan 30 yaşındaki adam elbette onu kandırmaya çalıştığımı anlamıştı. Kahkahasını duyuyordum. Yanaklarım yanıyordu. Kahretsin utanıyordum.

Belimde hissettiğim ellerle irkildim. Dengiz başını omzuma koydu ve kulağıma fısıldadı. “sanırım bu acemiliğin sebebi utanman. Seni utandırdım mı?”

“Ne münasebet!” dedim hızlıca. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Ellerini belimi okşar gibi hareket ettirdi.

“Sakin ol Ay ışığı. Utangaç bir kız olabilirsin bu çok normal. Tabi bu seni uyandırmaktan büyük zevk alacağım anlamına geliyor.” Hala fısıldıyordu. Biri bu adama normal ses tonuyla konuşabileceğini söylemeliydi. Normal ses tonuyla konuşmalıydı.

Kollarının arasında hareket ederek ona döndüm. Göz gözeydik. Bu yaptığımdan sonra utanıp yüzümü yastığa basarak çığlık atacak olsam da altta kalamazdım. Parmak uçlarımda yükseldim ve burun buruna geldik.

Bu adamın boyu kaçtı?

Elleri hemen belimi daha sıkı sardı ve parmak uçlarında dururken bana destek oldu. Kalçam mutfak tezgahına geliyordu. O an ikimizin de üstünde gri tonlarında pijama sayılabilecek bir tişört olduğunu fark ettim. Ve siyah eşofman altı giyiyorduk. Aramızdaki tek fark ben tişörtü eşofmanın içine koymuştum. Çift kombini gibiydi.

Gözlerimi gözlerine çıkardım. Burunlarımız birbirine değiyordu. Yutkunduğunu duydum. Ademelmasının hareket ettiği gözüme takıldı. Dudaklarımda bir gülümseme belirdi. Ellerimi boynuna sardım. Beni iyice kendisine çekti. Dudaklarımız birbirine yakın olsa da değmiyordu. Buna kesinlikle hazır değildim. Bu sefer fısıldayan ben oldum. Olduğum yerden biraz daha yükseldi ve dudaklarımı kulağına yaklaştırdım.

“Ya utanan sen olursan? Ve utandırmaktan zevk alan ben? Denemeliyiz bence?” kulağına yakın bir yere dudaklarımı değdirdim ama öpmedim. Ondan uzaklaştım. Ve hızla odama gittim.

Üstüme siyah bir tişört ve yine siyah deri bir korse geçirdim. Bu gün biraz daha farklı görünmek istiyordum. Siyah ayak bileklerimin bir karış üstünde biten volanlı bir etek giydim. Biz klan dışındayken terziye sipariş ettiğimiz kıyafetler tamamlanmış ve Günana onları eve bırakmıştı. Yani artık bol bol kıyafetim vardı.

Kılıcımı korsenin yanına taktım. Kıyafetlerin bunun için elverişli olmasını özellikle istemiştim. Bıçağımı korsenin içine sıkıştırdım. Buraya gelirken yanımda getirdiğim hançerimi diğer tarafta alt kısma taktım. Sonra Dengiz’in hediyesi olan hançeri elime aldım.

Bu hançeri gördüğüm her an büyüleniyordum. Kim bilir yapımı ne kadar uzun sürmüştü. Üstündeki taşlar bile ben buradayım diye bağırıyordu. En önemlisi Dengiz bunu benim için yapmıştı. Benim nerede ne halde ve kim olduğumu bilmeden bir gün ona geleceğimi düşünerek yapmıştı. Bu adam bana Tanrının verdiği ikinci şanstı.

Onu da üst tarafa takarak odadan çıktım.

“Utanman ve utandırman bittiyse Kahvaltı edebiliriz.” Dengiz omletleri masaya yerleştiriyordu. Kendimi kahkaha atmamak için tutarken masaya oturdum. Omletlerden birini tabağıma aldım ve tadına baktım.

“Vayy, güzel olmuş.”

“beğenmene sevindim.”

“eh bundan sonra yemekler senden o zaman.”

“sen ne zaman ne istersen.”

“o zaman handa yediklerimizden isterim.”

“en kısa zamanda Lunam.”

“ne istersem yapacak mısın?”

Elimi tuttu ve dudaklarına götürdü. Elimin üstüne ufak bir öpücük bıraktı. “emrine amadeyim.”

“emir vermeyi sevdiğimi belirtmek isterim.” Tek kaşını kaldırarak sorarcasına baktım yüzüne.

“ağzından çıkan her kelimeyi büyük bir heyecanla beklediğimi belirtmek isterim.”

Gülmeye başladım. Çayımdan bir yudum aldım ve “romantik misin sen?” diye sormadan edemedim.

“Sadece sana Ay ışığı.”

Çatalı bir anda onun önündeki değişik etten yapılmış kahvaltılığa sertçe sağladım. Anlamazca baktı bana. Sanırım birden bire ne olduğunu düşünüyordu.

“Hele bir benden başkasına romantik ol, seni öte tarafa göndermezsem bana da Aykatun demesinler.” Öfkeyle kurdum cümlemi. Çatalımdaki eti kendime çektim ve hepsini ağzıma attım. Tadı gerçekten güzeldi. Sadece biraz kokuyordu. Dişlerimi fırçaladığım sürece yiyebilirdim. Tadı gerçekten güzeldi.

Dengiz’in kahkahasıyla ona baktım. “sen beni kıskandın mı?” diye sordu kahkahaların arasından.

“ne münasebet. Benim olan benimdir, kıskanmaya gerek görmem. Bir kez benim olanı da başkasına yar etmem. Kendi elimle yok etmek bile daha cazip. Ne sana ne bana gömdük onu toprağa anlatabildim mi?”

Gülerek önüne döndü. Ve yemeğini yemeğe devam etti. Uğraşsaydı güzel uğraşırdı. Çünkü lanet gelsin ki kıskanmıştım. Ama üstüme gelmemeyi seçti. Minnettardım. Daha fazla üstüme gelseydi sabrım taşar ve kalbini kırardım. Buzları eritmek o kadar kolay değildi.

Yemekten sonra Kanber, Feris, İlbilge ve Günana geldi. Herkes mutfağa yerleştiğinde İlbilge’yle birlikte sıcak çikolata yapmaya başladık. Çikolatayı daha önce bir kez yemiştim, kasaba lideri bizi misafir ettiğinde. Ve tadı gerçekten harikaydı. Sonra da bir iki kez onlardan aşırmıştım ama bu bir sır olduğu için olmamış gibi davranıyordum.

Bu harika tatlıya dair her şeyi öğrenmek istediğim için İlbilge’ye katılmıştım. Zaten diğerlerini Günana esir almış biz yokken nasıl yönettiğini anlatıyordu. Bire bin kattığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.

İlbilge en sonunda ufak tencerede kaynattığı sıcak çikolatayı ocaktan alıp kupalara yerleştirdi. Hepsini bir tepsiye dizip masanın üstüne bıraktım. Ufacıkta olsa biraz fazla doldurduğum bardağı hemen kendime aldım. Kimse fark etmemişti. Herkes kendine birer bardak aldı.

Dengiz’den çikolata istesem alır mıydı?

Sıcak çikolatamdan bir yudum aldım. Harikaydı. Galiba biraz mideme düşkündüm ama gerçekten harikaydı.

Kafamı kaldırdığında Dengiz’in gülümseyerek baktığını gördüm. Hafifçe omuz silkerek sıcak çikolatamdan bir yudum daha aldım.

“işte böyle yakaladım adamı. Şerefsizin işlemediği suç kalmamış. Ara ara ticaret bahanesiyle klandan gidiyor, olay unutulunca dönüyormuş.” Günana anlatırken Dengiz elindeki belgeleri inceliyordu.

“İyi bulmuşsun. Zaten bu kadar suçun cezası idam. Dışarıda darağacı kuruldu mu?”

“evet geldiğimizde kurulmaya başlandı.” Günana sanırım büyük bir katili yakalamıştı. Ama katilden bunca zaman niye haberleri yoktu?

Herkes tatlı bir sohbet eşliğinde sıcak çikolatasını bitirdi. Bense pek katılmadım. Günana’ya Tayeçe ile olan bağım anlatıldığında kocaman açılmış gözlerle dinledi. Baya şaşırmıştı. Sanırım herkes benden her şeyi bekler olmuştu. Zaten bende her an her şeyi yapabilecek kapasitedeydim. Bir an Dengiz’e üzülmeden edemedim. Adam benimle erkenden yaşlanacaktı zavallı.

“Hadi şu adamın icabına bakalım. Günana gereken her şeyi yapmış zaten.” Dengiz’in söyledikleriyle herkes teker teker ayağa kalktı. Bende ayağa kalkıp Dengiz’in yanından geçerken elini belime attı. Sessizce fısıldadım kulağına.

“Vargın’a temas bağımlısı mı diyorsun sen?”

“temas bağımlısı zaten. Ama bu haksız olduğu anlamına gelmez ki.”

Ona göz devirip elini belimden ittim ve önden yürümeye başladım. Dışarı çıktığımızda birkaç muhafız Dengiz ve benim için klanın meydanına sandalye getirdi. Kocaman darağacı karşımızdaydı. Halk yavaş yavaş toplanıyordu. Kanber ve Günana Dengiz’in arkasında, Feris ve Alkım benim arkamda dikiliyorlardı. Halk tamamen toplandığında iki muhafız söz konusu adamı kollarından tutarak getirdi. Adamı asmak üzere darağacına çıktı. Urganı boynuna geçirdiler.

Bir tellal başına geçip elindeki parşömeni açtı. Adamın suçlarını saymaya başladı.

“vergi kaçırma.” Diye bağırdığı da herkes adamı yuhalamaya başladı.

“Zimmete para geçirme.” Yuhalamalar devam ediyordu.

“kara para aklama.” Birkaç kişinin taş fırlattığını gördüm.

“Kapkaççılık.” Hakaretler...

“tehdit ve şantaj.”

Her birini şokla dinliyordum. Bu adam birazdan idam edilecekti. Feris’e döndüm.

“Bunlar burada suç mu?” diye sordum. Büyük bir şok içerisindeydim.

Bir süre Feris boş boş baktı suratıma. Anlamlandıramıyor gibiydi. Bir an sonra ciddi olduğumu fark etti. Kahkahalarla gülmeye başladı. Tüm halk bir anda bize döndü. Tellal sustu. Her şeyi baştan beri duyan Dengiz gülmemek için kendini tutuyordu. Eliyle yüzünü kapatmıştı. Kanber ve Günana ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, diğer herkes gibi. Gülmemek için kendini tutan Alkım Feris’e bir bardak su uzattı. Feris yavaş yavaş sakinleşmeye başlayınca Dengiz bir işaret verdi ve adamın ayağının altındaki kütüğü aldılar. O an o kadar trajikomik bir sahne oluştu ki. Feris gülmekten yorulmuş sakinlemeye çalışıyordu. Kanber ve Günana Feris’e garip garip bakıyordu. Dengiz ve Alkım kendini gülmemek için zor tutuyordu ve ben bu zamana kadar yaşadığım yerin gerçekeriyle bir kere daha yüzleştim.

Ve o an herkesi ayağa kaldıracak bir şey oldu. Biri urganı okla vurdu. Mahkum dizlerinin üstüne yere çöktü ve şekil değiştirmiş bir Arçura, dev bir kuş olmuştu, pençeleriyle mahkumu tutup hızla havalandı. Geride ise bir mühür kaldı.

Değişik bir şekilde yazılmış K harfi gibi olan mühür.

Yalaz’ın Mührü.

 

Instagram Singularity_mybook

Bölüm : 08.02.2025 14:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...