
Kılıcımı hızla karşımdaki adama savururken yan tarafındaki adamdan kendimi hançerimle koruyordum. Dengiz biraz ilerimde üç kişiyle aynı anda boğuşuyordu. Beni küçümseyip atıp tutan adamsa bir ağaca yaslanmış sıranın ona gelmesini bekliyordu. Daha doğrusu Dengiz’i üç beni iki adamla devirebileceğinden o kadar emindi ki şimdiden kazandığını düşündüğü zaferi düşlüyordu.
O düşleri götüne sokacaktım. Başını gövdesinden ayırırken bir kez bile düşünmeyecektim. Öyle bir şansım yoktu. Değer verdiklerine uzanan elleri kırardım. Her şeyimi kaybetmiş, Dengiz’le yeni bir ışık bulmuştum. O ışığı söndürmelerine izin vermezdim.
Önümde durup kılıcıyla beni zorlayan adamın hassas bölgesine sert bir tekme attım. Sonra çevik bir hareketle yanımdaki adamın göğsünü çapraz şekilde yaraladım. İkisi de yere yığılırken hançerini yerdeki adamın boğazına fırlattım.
Kenarda duan adamlardan biri kılıcını çekmiş üstüme doğru koşarken hançeri almak için yeterli zamanım yoktu. Üstüme atlayıp kılıcını savurdu. Hamlesini kılıcımı iki elimle destekleyerek karşıladım. Sonra yana kaçtım ve omzuna dirseğimle vurdum. O kılıcını yüzüme saplamaya çalıştığında yana kaçtım. Ucuz kurtulmuştum. Kılıcımı onun gibi yüzüne saplamaya çalıştım ve o da benim gibi kaçtı. Asıl hamlemin bu olmaması dışında sorun yoktu. Adama bir çelme takıp yere düşmesini sağladım. Kılıcımla canını alırken diğer adamın boğazına saplı hançerini tekrar elime aldım.
Doğrulduğumda gözlerim Dengiz’i aradı. Yine üç adamla aynı anda dövüşüyordu. Tabii bu üç adam ilkinden farklıydı. Onunda gözleri benimle buluştu. İçinde bulunduğumuz durumda bu kısacık bir zamandı ama bana göz kırpması gözümden kaçmadı. Ciddiyetsizliğine göz devirsem de hoşuma gittiğini inkar edemiyordum.
Az önceki performansımı gören bir adam korka korka önüme atılırken onu yenmek diğerlerinden daha kolaydı. Zira zaten kafadan mağlup olmuştu. Bir kez korktuğu anda her şeyi kaybetmişti.
Geride hala tek tük bir kaç kişi vardı. Dengiz’se bu sefer 4 kişiyle uğraşıyordu. O birkaç kişiyi boş verip kılıcımı salak saçma konuşan adama doğrulttum. Eskisi kadar egolu davranamıyordu ama hala beni küçümsüyordu. Yüzünde yayvan bir sırıtışla bana doğru geldi. Kılıcını elinde çeviriyordu.
“Nereye kadar dayanacağını merak ediyorum açıkçası.” Demeden edemedim. Bu herifi her şartta öldürecektim.
“peki ya sen, bir yere kadar dayanabilecek misin?” hala küçümsüyordu. O kuş beyinli herif bir kadının fiziksel bir mücadelede kendisini yeneceğine ihtimal vermiyordu. Hatta herhangi bir mücadelede bir kadının bir erkeği yenebileceğine inanmıyordu.
“Sen benim için endişelenme. Sana unutulmaz bir yenilgi yaşatacağım.” Histerik bir gülüş bıraktı. Konuşmaya devam ettim. “şaş kaza sağ kalırsan Kındurga Aşinasının seni nasıl yere serdiğini tüm Wirana’ ya anlatırsın.”
İkimizde kılıçlarımızı birbirimize doğru savurduk. Metalin birbirine çarpma sesi kulaklarımızda yankılandı. Dönerek ondan uzaklaştım. Sırtına tekme atacağım sırada beni koluyla engelledi.
Yan taraftan kılıcını savurduğunda hançerimle engelledim ve kendi kılıcımı yüzüne salladım. Olduğu yerde dönerek hamlemi engelledi. Karnıma attığı tekmeyi engelleyemedi ve geriye sendeledim. Neyse ki yeterince güçlü değildi.
Beklemeden bana doğru bir saldırıda bulunduğunda onu durdurdum ve hançerimi sol omzuna sağladım. İnleyerek geri çekildiğinde beklemeden bir hamle daha yaptım. Bu hamle onu etkilemedi.
Omzundan akan kanlar yavaş yavaş parmaklarını bulurken beni hırsla izliyordu. “cesedini bile rahat bırakmayacağım.” Hırsla üzerime atıldı.
Artık yaptığı hamleler saha sert ama basitti. Aklını köşeye atmış, canının acısıyla ve kırık egosuyla saldırıyordu. Bir kaç hamlesini kılıcımla karşıladıktan sonra dirseğimle yüzüne vurdum. Geriye doğru sendelediği anda dizine tekme attım ve yere düştü. Kılıcımla yaptığım hamleyi kılıcıyla engelledi. Ve o anda hançerimi bileğine sapladım.
“Ahh!” büyük bir haykırışla kılıcını düşürdü. Şimdi gözlerinde korku vardı. Canını alacağımı biliyordu. “beni öldürme!” yalvarma safhasına geçmişti. Bedeni tir tir titriyordu. Bir eli ve diğer kolu kan içerisindeydi.
“oyunları bırakalım. Yerdeki ben olsam çoktan öldürmüştün.” Başını hızla iki yana sallarken kılıcımı karnına sağladım. Ağzından gelen kanlarla bedenini bıraktı. Kılıcımı geri çektim ve etrafa baktım. Dengiz’in başındaki adamlar haricindekiler kaçmıştı. Ortaya sahte bir gülüş bıraktım. Ne bekliyordum ki?
Dengiz’e yakın bir ağaca sırtımı yasladım. Tek başına hallederdi. Benim yendiğini gördüğünde o da bir gülüş bıraktı. Savaştığı adamların cesareti iyiden iyiye kırılmıştı. Dengiz bir tanesini yere serdiğinde geriye üç tane daha kaldı. Biri korkup kaçarken ikimizde ona aşağılayıcı bir gülümsemeyle karşılık verdik. Dengiz diğer ikisiyle oyalanırken kaçan adamın ensesine nişan aldım ve bıçağımı fırlattım. O yere devrilirken Dengiz cesaretleri kırılan adamları yenmişti.
“kolaydı ha?” dedi biraz nefes nefese bir halde. “tabi kolaydı. Ama sen biraz zorlandım sanki?” diye sordum. İkimizde eğleniyorduk. “Ben mi? Zorlanmak mı? Birkaç çapulcuyla mı? Daha neler.” Kollarını büktü ve “görmüyor musun kızım şu kasları? Kolay yapmadım ben bunları. Üç beş tane ipsize zorlanmam ben.”
“tabi tabi. Hadi gidelim klana.” Yanıma geldi ve kolunu omzuma attı. Ona yandan bir bakış atsam da kolunu itmedim. Tam o sırada ikimizin de beklemediği bir şey oldu. Nereden geldiğini anlamadığımız bir ok Dengiz’i sağ omzundan yaraladı.
“Ah!” dudaklarından acılı bir inleme dökülürken sendeledi ama düşmedi. “Dengiz!” telaşla bağırırken arkadan omzuna baktım. Kan gittikçe çoğlıyordu.
Hayır onu da kaybedemem.
Korumak zorundayım.
Bir kez daha ailemi kaybedemem.
Babamı kaybettim.
Abim terk etti.
Aytek’i koruyamadım.
Dengiz’i vurdular.
Hayır.
Ölemez.
Olmaz.
“ölme.” Diye fısıldayabildim ancak. Bir daha hiçbir yerden ok gelmezken gözlerim doluyordu.
“Sakin ol. Sadece bir ok.”
Başımı hızla iki yana salladım. “Ama kan var. Dengiz senin kanın. Olmaz işte.”
Yüzümü avuçları içerisine aldı. “Ay ışığım sakin ol. Ben iyiyim. Ufak bir sızı var ama geçecek. Ölmeyeceğim.”
İnanmak ister gibi “ölmeyeceksin.” Dedim.
“ölmeyeceğim.” Diyerek onayladı beni. Gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım. Bu sırada Dengiz’in oku kırdığını duydum.
Sakin ol.
Dengiz ölmeyecek.
Bir kez daha değil.
Gözlerimi açtığımda hala deli gibi korkuyordum ama biliyordum. Ölmeyecekti. “gitmemiz lazım.” Dedim ve Dengiz’e destek olarak ilerletmeye başladım.
“kendim yürüyebilirim. Yara omzumda.” Dese de dinlemedim. Kendimi böyle daha iyi hissedecektim.
“şu taraftan gideceğiz. Ön taraftan klana giremeyiz. Yaralandığımı öğrenirlerse kendilerini güvende hissetmezler. Son olaylardan sonra hiç rahat olmazlar.”
Klandakilerin aklımdan çıkmış olması içimde ufak bir suçluluk duygusu uyandırdı. Onu geri plana atıp Dengiz’in yönlendirmesiyle ilerledik. Çok uzakta olmamamız işimize yaramıştı. Arka girişte, burayı daha önce fark etmemiştim, Kanber bizi bekliyordu. Yüzünde ciddi bir ifade vardı.
“yaralanmayı nasıl becerdin?” diye sorduğunda Dengiz ona ters ters bakmaya başladı. “Bakma öyle. Canımız burnumuzda sen git yaralan. Yüce Alfamızı gizli saklı klanına sokuyoruz.”
“kes lan sesini. Dua et en ufak hata yapma. Tüm klanı sana temizlettireceğim.”
“çok korktum.”
Kanber ve Dengiz arasındaki arkadaşlık muazzamdı. Dengiz bu klanın Alfası Kanber’de Betasıydı. Birbirlerine destek olmaları elbette bekleniyordu ama kardeş gibi olmaları inanılmazdı. Feris’in söylediğine göre üçü arasında sadece birer gün vardı.
Dengiz 13 Ağustos, Kanber 14 Ağustos, Feris 15 Ağustos’ta doğmuştu. Ve küçükken kendilerini üçüz diye tanıttıkları bir dönem olmuş. Dengiz bir keresinde ise kardeşliği onlardan öğrendiğini söylemişti, kardeşliği onlardan öğrenip Vargın’a ona göre abilik yaptığını. Bazen de kendimi Vargın’la eski anılarında olduğu gibi yakın olmadığı için üzülürken buluyordum. Benim bu dünyada en kıymetlim Aytek’ti. Bir zamanlar ise abim ve Aytek. İkisini de kaybetmiştim. Dengiz’in kaybetmesini istemiyordum.
Kapıdan girdiğimizde karanlık bir bodrum katındaydık. “burası neresi?” diye sordum. Etrafı inceliyordum. Biraz erzak vardı. Ve koltuklarla masa. Gizlice girdiğimiz yer. Bir kitaplık ve birkaç parşömen.
“Evimizin gizli bölümü. En büyük meseleleri burada konuşuruz. Gizlice çıkmamız gerektiğinde buradan çıkarız. Ve bazen sadece kafa dağıtmak için geliriz.”
“ve burayı sadece 4 kişi biliyordu. Tebrikler beşinci oldun.” Kanber hala huysuzdu. Bu adam hep huysuzdu.
“kimler?”
“Dengiz, ben, Feris ve Vargın. Tabi o buraya yıllardır gelmedi.” Dengiz’den bir iç çekiş duydum. Kardeşiyle aralarına giren uzaklık onu üzüyordu. Tekrar Kanber’e döndüm. “Buradan çıkmalıyız. Dengiz yaralı.”
“hiçbir bok olmaz ona. Domuz gibidir o.”
Dengiz’in bir tane ensesine patlatmasıyla sırıtmaya başladı. Yukarı çıktığımızda direkt Dengiz’in odasına gittik. Dengiz Kanber’e “Git İlbilge’yi çağır. Şifacılara gidemem. Hemen yayarlar.”
Kanber ona göz devirerek gitti. Bende Dengiz’in yarasına bakıyordum. Üstündekileri çıkarmasına yardım ettim ve koluyla sırtına akan kanları temizledim. Canı yanmasın diiye uğraşıyordum. Kapı tıklatıldığında gel dedim. İçeri İlbilge, Kanber ve Feris girdi.
“Yaralanmışsın.” Sanki çok mutlu bir habermiş gibi sırıtan Feris’e göz devirdim.
“oha lan. Aynı anda aynı tepkiyi nasıl verdiniz? Bende mühür istiyorum, bende bende.” Ve bir kez daha göz devirdik. İlbilge Dengiz’in yarasıyla ilgilendi. İşi bittiğinde “yarına hiçbir şeyin kalmaz.” Dedi.
“nasıl yarına kadar hiçbir şeyi kalmıyor?” diye sordum şaşkınca.
“kurtların iyileşme süreci hızlıdır. Sürdüğüm birkaç otla da yarına bir şeyciği kalmaz. Zaten ciddi bir yara değil.”
“Söylemiştim.” Diyen Dengiz’i ciddiye almadan “sen sus.” Dedim.
İlbilge ve Feris giderken Kanber kaldı. Dengiz’in odasındaki koltuklardan birine oturdu. “nasıl oldu bu iş?” diye sordu. Şakacılığı gitmişti. Ciddi bir hal aldı.
“Ayka’yla dolaşıyorduk. Bir grup önümüzü kesti.”
“yenildik demeyin lütfen.”
“ne münasebet. Çok kolaydı. Dengiz biraz yorulmuş olabilir ama.” Dengiz bana göz devirirken Kanber eliyle Dengiz’i işaret etti. “o belli zaten. Sonra? Yenilmediyseniz nasıl yaralandı?”
“Bir yerden bir ok geldi. Nasıl olduğunu anlamadık. Birkaç kişi kaçmış olmalı.”
Kanber derin bir nefes aldı. Sabır dilendiğini düşündüm. “iyi en azından ölmediniz.”
Kanber giderken ikimiz yalnız kaldık. O an olanların yükü üstüme çöktü. Bu adam benim ailemdi ve ben gösterdiğim kadar güçlü değildim. Çöken omuzlarımla ona doğru gittim ve yatakta karşısına oturdum. Bir anda beline sarılıp başımı göğsüne koydum.
“tekrardan dayanamam Dengiz. Babamın ölümünü izledim. Abimin gidişini izledim. Aytek’in ölümünü izledim. Ben bir çok kez ailemi kaybettim. Sende gidersen dayanamam.”
Başımı kaldırdım ve fırtına bulutlarını andıran gri gözlerine baktım. “sana bir kez uçmayı öğretemeyeceksen kırık kanatlarına dokunma dedim. Artık eskisi gibi acımıyorlar ama bir kez acırsa onları yeniden iyileştirme.”
“olmayacak.” Dedi tek nefeste. “kimse üzmeyecek seni. Kimse zarar veremeyecek bize. İsteyenin karşısına çıkacağız. El ele, sırt sırta. Wirana kimin olursa olsun. Kındurga bizim yuvamız olacak. Sen ve ben gökyüzünde bir yıldız olana kadar bu klan mutluluğumuzu şahit olacak.” Alnıma bir öpücük bıraktı. “yeminim olsun gözünden düşen her yaşın bedelini ödeyecekler.”
Instagram Singularity_mybook
Akşam 1 bölüm daha gelecek
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.3k Okunma |
438 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |