@singularity
|
9. Bölüm Yazardan Güney ustasından duyduklarıyla ne diyeceğini şaşırdı. Severdi Iraz abisini. Dürüst adamdı şimdi olduğu gibi. Aklından milyon tane şey geçse de en baskın olan ablasının nasıl olduğuydu. Güney'de şaşırıyordu çoğu zaman yaşadıklarına. Bitmek bilmiyordu bir türlü. Annesinin acısı çok tazeydi. Geçer miydi oda meçhul. Hızla eve gitti. Ablası ona kalan tek şeydi. Babasına o kadar güçlü bir nefret hissediyordu ki. Koşuyordu ev yolunda. Ablasına sıkı sıkı sarılmak için. Ayağının altında ezilen karları umursamıyordu. Eve girdi ve etrafa bakındı. Göremeyince yukarı çıktı ve ablasının odasına girdi. Uyuyordu ablası. Yorganı üstüne örtmemişti ama. İçinde bulunduğu telaştan fark edemese de ev çok soğuktu sonra anladı Güney. Ablasının yanına gitti. Bir yanağı mosmordu. Hafifte şişmiş gibi geldi Güney'e. Elini yanağına koyduğunda ablasının çok sıcak sıcak olduğunu fark etti. Ateşi verdı Gülşah'ın. Genç kız yaşadıkları üstüne kabansız eve gelmiş ve sobayı yakmadan soğuk odada öylece uyumuştu. Güney ne yapacağını bilmiyordu. Bu zamana kadar evde biri hasta olduğunda hep annesi ya da ablası bakmıştı. Nasıl hasta bakılırdı? Iraz öylece çıkıp giden Güney’in peşinden gelip doktor çağırmasaydı Gülşah havale geçirip hayatını kaybederdi. Bu sırada Fazlıoğullarının evinde kıyamet kopuyordu. Hayri Eldem'in öfke kuruşunu onlarda izlemişti. Nazende hanım oğlunun Gülşah gibi biriyle evleneceğini duyduğundan beri ayılıp bayılıyordu. Haber henüz Mehmet beye ulaşmamıştı. Onun ne yapacağı tam bir muammaydı. Mehmet bey son olanlardan sonra bunca yıllık dostunu tanıyamaz olmuştu. İclal annesiyle uğraşmaktan bıkmış ve ablası Itır'ı aramıştı. Itır abisinin yaptıklarını öğrendiğinde ayrı bir şok yaşamıştı. Bu zamana kadar herkesten uzak bir hayat süren Itır, herkesi gözlemleme şansı yakalamıştı. Gülşah yaşamayı seven biriydi. Çocuksu neşesini hiç kaybetmemişti. Onun adına üzülüyordu. Böyle bir keder üstüne birde annesine katlanacaktı Gülşah. Itır herkesle olduğu gibi ailesine de uzaktı. İclal ve Iraz kadardı dünyası uzun bir süre boyunca. Evlendiğinde eşi dahil olmuştu. Itır annesinin haline baktı. Bir zamanlar kendisi de bu haldeydi. Annesinin istediği biriyle evlenirken kimseye bir şey giyememiştir. Herkes Itır'ın severek evlendiğini sanmıştı. Gelinliği kefen olan bir çok kadından biriydi Itır. En büyük şansı ona layık görülen bu adamı zamanla sevmesiydi. Itır abisi adına seviniyordu çünkü Gülşah'ı sevdiğini anlayacak kadar izlemişti onları. Annesine kalsaydı yazık olurdu bu aşka. Yıllarca annesinin kendisini büyük görüşleri, babasını küçümseyerek çıkardığı kavgaları ve dedesine lanet edişlerini dinlemişti. Gülşah'ın ne istediğini bilmiyordu ama abisinin ne istediğini biliyordu. Bu yüzden mutluydu. “Gitti gül gibi oğlum bir bacaksıza. Allah’ım nedir bu çektiğim. Sen beni nelerle sınıyorsun ya rabbim.” Nazende oğlu ölmüş gibi davranıyordu. Gülşah ona yakışır bir gelin değildi. Oğlunu boşayıp gitmesi için elinden geleni yapacaktı. Iraz sevdiği kadının durumunu düşündükçe üzülüyordu. Kendi kendine sözler veriyordu. Gözlerinden yaş akmaması için elinden geleni yapacaktı. Gülşah'tan Yavaş yavaş kendime geliyordum. Bedenimdeki halsizlik azalmıştı. Boğazım hala ağrıyordu ama yapacak bir şey yoktu. Güney yanımdaydı. Uyuya kalmıştı. Odamdan çıktım ve aşağı indim. Soba yanıyordu. Pencereden dışarı baktığımda diğer güne geçtiğimizi gördüm. Mutfağa gittim ve dolabı açtım. Birkaç domates çıkarıp domates çorbası yapmak için işe koyuldum. Çorba bittiğinde Güney’in merdivenlerden hızlı hızlı indiğini gördüm. “abla?” diye mutfağa girdi. Telaşlıydı. “Bir şey mi oldu Güney?” Boğazım ağrıdığı için sesim kısık çıkıyordu. Güney cevap vermeden yanıma geldi ve kollarını belime doladı. “Çok korktum. Iraz abi babamın yaptıklarını anlattıktan sonra eve geldim ama sen çok hastaydın. Ve ben nasıl iyileşeceğiz bilmiyordum. Abla çok korktum.” Bende kardeşime sarıldım sonra “hadi çorba yaptım yiyelim” dedim. Birlikte masaya oturduk ve çorbaları içmeye başladık. Yemek o kadar zordu ki. Hem dudağım hem yanağımın içi yaraydı. Aklıma geldikçe gözlerim doluyordu. Boğazım şiş olduğu için tutmakta zorlanıyordum zaten. Birde ağlamamak için kendini tutmaya çalışmak iyice zorluyordu. Tüm umutlarım bir bir tükenirken hiçbir şey yapamıyordum. Umutsuzca eski yaşantımı geri isterken buluyordum kendimi. Sonra Iraz'ı düşünüyordum istemsizce. Evleneceğim adam hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyor, onunla tamamen zorunluluktan evleniyorsun. Bir yandan da içinde bir korku vardı. Benden ona gerçekten eş olmamı isterse ne yapacaktım? Benden ona eş olmazdı. Benden kimseye eş olmazdı. Kanadı kırılmış bir serçe gibi oradan oraya savruluyor, acizliğimin verdiği azap ve utancı sindirmeye çalışıyordum. Derin bir umutsuzluğa sürüklenmemek için elimdeki tek neden Güney'di. Iraz Güney'i istemem eşlik yapmazdı değil mi? En sonunda tutamadım gözlerimdeki yaşları. Artık o kadar alışmıştım ki tepki vermiyorum. Çorbamı içmeye devam ederken usulca süzülüyordu yanaklarımdan yaşlar. Umursamıyordum. Benim normalim bu olmuştu. Zar zor çorbamı bitirdikten sonra kapı çaldı. Gidip açtığımda karşımda Nergis'i görmek yüzümde buruk bir tebessüm oluşmasını sağladı. Ankara’ya geri döndüğümden beri onunla karşılaşmamıştık. Nergis’i görmek, çok sevilen ama yıllardır kapağı açılmamış bir kitabı tekrar eline almak gibi hissettirmişti. Çok tanıdık ama bir o kadarda uzak. Ev gibi ama geri dökülemeyen. Birbirimize sıkıca sarılırken bir şeylerin düzeleceğine dair ölen umudumu tekrar canlanmaması için elimden geleni yaptım. Düzelmeyecekti. Annem dönemezdi. Abime dair gördüğüm kabus içime büyük bir korku salmıştı. Abim bir meçhuldü ve ona dair yapabileceğim hiçbir şeyim yoktu. Babam bizden çoktan vazgeçmişti. Hiçbir şeyin düzelmeyeceğini kabul etmeli ve yeni bir hayat kurmalıydım. Kaybetmeyi öğreneli çok oldu.
|
0% |