@sirius_70
|
Demir Soyer'den; Hocamız izinli olduğu için öğlen arası eve dönmüştüm. Ablam ve Ayaz Abim ben sınıflarına gittiğimde uyudukları için haber verme gereği duymadan şoför ile birlikte eve geldim. Poyraz Abim şirketten erken dönmüş salonda annem ile oturuyorken, onlara kısa bir selam verip odama geçtim. Sıcak bir duş alıp üzerime eşofman takımı giydim ve telefonumu da cebime alarak tekrardan annemlerin yanına indim. Poyraz Abim televizyonu youtubeye bağlamış öylesine videolar izlerken kendimi tekli koltuğa attım. "Aç mısın oğlum, bir şeyler hazırlatayım mı sana?" diyem annem ile başımı olumlu anlamda salladım. Bir süre sonra annem elinde limonata ve kurabiye ile gelirken oturuşumu düzelttim. Hunharca kurabiyemi yerken kapı zili çalmış babam ve abimler işi erken bittiği için erken gelmişlerdi eve. Hepsi üzerini değiştirip salona gelmişhep beraber otururken televizyondan duyulan ses ile bakışlarım televizyonu buldu. Poyraz Abim Gölge'nin canlı yayınını açmıştı ama ablamın şu an okulda olması gerekiyordu. Yüzünde siyah maskesi vardı ve şapkasını da takmış, saçlarını geride toplamıştı. Elindeki gitarı melodik şekilde çalarken sesi ile şarkıya giriş yapmıştı. Bu savaştan yoruldum, derdim deryadır Boş laflar, boş adamlar Boş laflar, boş adamlar Uçtun aklım semaya Boş laflar, boş adamlar Boş laflar, boş adamlar Şarkının bitmesi ile ablam gitarını kenarı bıraktı deri ceketinden çıkarttığı sigara paketi ile ister istemez kaşlarım çatılırken, diğer cebinden de çakmak çıkarttı ekrandaki her şey gibi o da siyahtı. Yüzündeki maskesini indirdi yavaşça, sigarasını ağzına bırakarak çakmağını ateşledi, içine sigaradan derin bir nefes çekerken kafası yere eğik bir şekilde duruyordu, büyük ihtimal yüzünün görülmemesi için böyle bir şey yapmıştı. "Bazen o kadar kötü şeyler yaşıyorum ki şu koca dünya da ne derdimi anlatabiliyorum, ne de onlar benim gözlerimden okuyabiliyor acılarımı. Ama ben anlıyorum bir insanın gözüne baktığımda onun çektiği acıyı, görüyorum. Benim acımı neden kimse görmüyor ki, daha bebekken başladı bu zulüm küçük bir kız çocuğunu öldürdüler, yaşama sevincini öldürdüler. Tam kurtulmuş nefes almaya çalışırken bu sefer daha fazla el sıkıyor boğazını ve o kız nefes alamıyor bir süre sonra, tıpkı benim şuan alamadığım gibi. Dedim ki kendime 15 yaşındayken 'Gölge, dedim madem acını gözlerinden anlamıyorlar sen de sözlere dök dedim, şarkılara döktüm acılarımı duysunlar sesimi diye ama duymadılar yine, henüz üç senedir bu sektördeyim ve bir kişi bile yorumlarda nasılsın demedi, tek dertleri ismim, soyismim, yaşım, kilom ya da ne bileyim kazandığım para miktarı felan. Ben bu sayfayı benim acılarımı görün diye açtım kendimi dünyaya tanıtmak için değil, eğer öyle bir şey için bu hesabı açmış olsaydım zaten beni tanıyor ve yüzümü biliyor olurdunuz ama işte insalar bazı şeyleri göremeyecek kadar kör." Ara sıra sigarasından derin nefesler alarak konuşmasını bitirmişti, büyük ihtimal tanınmamak için sesini değiştirmişti. Sesinden belliydi acı çektiği ama kimse görmüyordu benim ablamı. "Ahh güzelim ahh, kaç kere sigara içip kendine zarar verme diye mesaj attım, görmüyor ki zalımın kızı. Sesine kurban olduğum." diyerek söylenen Poyraz Abim'e baktım. Acaba düşman olduğu ablamın, hayranı olduğu kız olduğunu öğrenince ne yapacaktı. Canlı yayın bittikten sonra abim Gölge'nin ana sayfasına girerek sevdiği şarkılarını dinleyerek hayranca televizyona bakıyordu. Kesinlikle gölge adı altında ablama aşıktı Babamın telefonunun çalması ile televizyonun sesini kısmamızı söyleyerek boğazını temizledi ve telefonu açtı. -..... -İyiyim ortak sen nasılsın? -.... -Hayır olsun inşallah? -.... Babamın gözleri endişe ile dolarken hızla konuşmasına devam etti. -Rengi neydi Tayfun? Gri mi? -..... -Palakasına baktın mı peki? -.... -Peki, çok sağol Tayfun haber verdiğin için. Babam hızla telefonunu kapatarak bize döndü, "Tayfun aradı ailecek ormana pikniğe gitmişler dönüşte Furkan'ın arabasına benzer bir araba görmüşler rengi ve modeli aynıymış ama plakası çamur olduğu için görememiş." Annemin gözleri dolarken biz hâlâ şoku atlatamamıştık. Babam telefonunu çıkararak Furkan Abim'i aradı, Toprak Abim hopörlere almasını söylerken o da korkuyordu abime bir şey olmasından her ne kadar belli etmese de. Bir süre sonra telefonun açılması ile derin bir nefes aldı babam sesindeki endişeyi gizleme gereği duymadan konuşmaya başladı abimle. "Okuldayım baba bir sorun mu var?" "Off aklım çıktı oğlum, ortaklarımızdan birisi aradı orman yolunda senin araban ile benzer bir araba kaza yapmış, plaka felan benzer sen arabayı mı çaldırdın yoksa?" Babamın dedikleri ile telefondan bir süre ses gelmezken, Furkan Abim'in ağzından çıkan isim ile ona bir şey olmaması için dualarımı sıralamaya başlamıştım. "Arya." Babam kısa bir an duraksama yaşasa da titreyen sesi ile tekrar Furkan Abim ile konuşmaya çalıştı. "Arya ne alâka oğlum, o şimdi Ayaz ile derstedir, niye öyle dedin ki?" Babam daha çok kendini inandırmaya çalışır gibi konuşurken biz de ona inanmak için kendimizle mücadele ediyorduk. Toprak ve Poyraz Abim boş gözler ile konuşmaları dinlerken ben ise biraz önce ablamın şarkı söylediği yerin ağaçlık olması yüzünden orman yolunda kaza yapan kişinin ablam olduğunu düşünüyordum. Bu ister istemez gözümden akan yaşları hızlandırıyordu. "Baba Arya bugün hoca ile tartışmış, bir sinir geldi yanımıza arabanın anahtarlarını istedi ilk vermedi Furkan, sonra Furkan'a bir şey dedi, Furkan da dalgınlık ile verdi anahtarları. Büyük ihtimal o kaza yaptı, biz hastaneye geçiyoruz siz de gelin hemen." diyerek telefonu kapattı. Annem çoktan ağlamaya başlamışken, benim gözlerimde çoktan dolmuştu. Babama baktığımda koskoca Ahmet Soyer yıkılmıştı. Abimler bir an endişeli gözlerle baksalar da sonradan boş gözlerle bize bakarken babam derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Annem ve ben de hızlıca babamın arkasından ilerlerken hızla arabaya yerleştik. Babam arabayı bizim hastaneye doğru sürerken gözlerimdeki yaşların akmaması için büyük bir savaş veriyordum. Araba durduğunda hızla arabadan indik, resepsiyona sorduğumuzda henüz gelmemişti ya da başka bir hastaneye gitmişti, babamın burayı tercih etmesindeki amaç orman yoluna en yakın hastanenin bizim hastane olmasıydı. Bir süre sonra Furkan abimler de gelmişti, Ayaz abim sürekli kalbini tutarak ağlıyordu, perişan olmuştu, Furkan abim ise anahtarı verdiği için pişmandı. Ama artık çok geçti her şey için. Bir süre sonra acil de duyulan acı ambulans sesi ile derince yutkundum. Ayakta duvara yaslanmış şekilde ambulansa bakarken duvarla aramdaki bağı kopardım. Ayakta dikilirken ambulans görevlilerinin sedyeyi indirişini izledim. Görevlilerden birisi elindeki gitar ve siyah deri ceketi resepsiyona bıraktı ve tekrar ambulansa yöneldi. Sedye ambulanstan indirildikten sonra hızla acil kapısından giriş yaptı. Bakışlarım sedyede yatan bedeni buldu, siyah uzun saçları sedyeden yere dökülürcesine saçılmış. Mavi gözleri kapalıydı, şakağından süzülen kan boynuna akmıştı, ince boynuna boyunluk takılmıştı, kolunda kırık vardı büyük ihtimalle sabitleyip sarmışlardı çünkü. Sedye hızla yanımızdan geçerken annemin acı feryadı duyuldu kulaklarıma, daha fazla olduğum yerde durmamak için koşarak sedyenin arkasında yürümeye başladım. Annem bayıldığı için babam onu odaya götürürken abimler de beni takip ediyorlardı. Ablamı önce röntgen ve emar çektiler ameliyatlık bir durum olmadığı için, koluna alçı takarlarken bir taraftan da başka bir doktor kafasına dikiş atıyordu, hemşire boyunluğu çıkartıp malzemelerin olduğu masaya bırakırken eline pamuk alarak boynuna akan kanı temizlemeye başladı. Yarım saatin sonunda işleri bitmişti, hepsi dışarı çıkarken başka bir hemşire içeriye girerek sağlam olan koluna serum taktı ablamın, bizi de zorla dışarı çıkardıklarında annem ve babam da yanımıza gelmişti. Bir süre koridorda durduktan sonra bağırış sesleri duyuldu hastanede, biz merakla kimin geldiğine bakarken koridorda hızlı adımlar ile bize doğru gelen Selim Abi ve Kuzey göründü. İkisinin de gözlerinden ağladığı belli olurken Kuzey bizi görünce koşarak yanımıza geldi, "Ablam nasıl, iyi değil mi, nerede o, BİRİ BİR ŞEY SÖYLESİN ARTIK." diyerek bağırdığında koridordan geçen bir hemşirenin uyarısı ile susmuştu. Babam kısa bir özet geçtiğinde Kuzey'deki rahatlama bariz belli oluyordu, bir süre sonra doktorun ablamı kontrol etmesinden sonra görebileceğimizi söylemesi ile hepimiz odaya daldık. Kuzey hızla ablamın yanına giderken, annem de çoktan diğer tarfında yer almıştı. Hâlâ baygın yatan ablamı izliyor bir yandan da sedyenin kenarına oturmuş kafasına ablamın boynuna gömmüş olan Kuzey'e bakıyorduk. O benim ablamdı ve ben durmalıydım yanında ister istemez Kuzey'i kıskanmıştım. Kısa bir süre sonra ablamın hareket etmesi ile tüm bakışlar onu buldu, herkes dikkatle bakarken Kuzey de bu hareketliliği farketmiş olacak ki hızla kafasını kaldırdı. Mavi gözleri bir süre ışığa alışmaya çalıştıktan sonra aralanırken etrafına baktı. Bakışları ile hepimizi süzdükten sonra elini tutan kişiye döndü bu sefer. "Sen niye hiç dikkat etmiyorsun ki, sen de beni bırakacaksın diye çok korktum, sen benim küçük annemsin ve ben yine annemi kaybediyorum sandım." Kuzey titreyen sesi ile konuşurken ablam ensesinden tutup Kuzey'i boynuna yatırdı. "Özür dilerim bebeğim, birden oldu kaza ben de nasıl oldu anlamadım, bir dahakine daha dikkatli olurum." dedi ve derin bir nefes aldı. ...... Hastanede Furkan abim ve ben kalmıştık, diğer abimler zaten beş dakika durup gitmişlerdi eve, annem ve babamı ikna etmek her ne kadar zor olsa da benim masum köpek bakışlarım ile ikna etmiştik. Kuzey geniş sedyede ablamın bir tarafında yatarken Furkan Abim ikili koltukta uyuyaklamıştı. Ben ise bana ayrılan tekli koltuğa hüzünlü bir bakış atarak ilerledim. "Demir, sedye yeterince büyük sen de diğer tarafıma gel bebeğim." ablamın kurduğu cümle ile bakışlarım onu bulurken kafamı iki yana salladım. "Olmaz abla daha yeni kaza geçirdin canını yakabilirim." Ablam beni duymazdan gelerek ısrar edince daha fazla dayanamayarak yanına dikkatlice uzandım. Kendi kokusu gitmiş yerini hastane ve ilaç kokusu almıştı. Bunu umursamadan ona sıkıca sarılarak huzurlu bir uykuya daldım. |
0% |