18. Bölüm

18. Bölüm

...
sirius_70

Gece Arya Soyer'den;


Hastaneden geldikten sonra kısa bir duş alarak hâlsiz bedenimi yatağa bıraktım.


Gözlerim kapanırken, etraftaki sessizlik beni daha çok mayıştırıyordu.


*********


   Sertçe açılan kapı ile yerimde sıçrarken odaya giren Demir hızla yanıma adımladı.


    Hiçbir şey konuşmadan kendini yanıma bırakırken, kollarını sıkıca bedenime sardı. Benden kaçırdığı yüzünü ısrarla boynuma bastırırken boynumdaki ıslaklık ile ben de kollarımı ona sardım. "Ben gece senin yanına geldim ama seni uyandıramadım, çok korktum sana bir şey oldu diye. İyisin, değil mi abla?"


    Titreyen sesi içimde bir burukluk oluştururken sesimin titrememesi için boğazımı temizledim. "İyiyim Demir hiçbir şeyim yok sadece ufak bir üşütme. Sabahta çok yorulunca uykum derinleşmiş, yoksa hemen kalkardım sesini duyup." Demir derin bir nefes alarak sessiz kalırken, odanın kapısı tıklatılarak açıldı. Ayaz önce başını sonra da vücudunu içeri girdirerek yanımıza adımladı.


    Diğer yanımdaki boşluğa oturarak bir süre bizi incelesede konuşmaya karar vermiş olmalı ki boğazını temizledi. "Dün iyi görünmüyordun, iyi misin birtanem?" Diyerek dudaklarını alnıma bastırdı. "İyiyim sadece fazla yağmurda kalmışım ve biraz üşütmüşüm. Toprak Abim ilgilendi sağolsun sabaha kadar." Demir'in şaşkın bakışları beni süzerken kafamı 'ne var?' anlamında salladım.


"Toprak Abim ile aranızı düzelttiniz mi?" dedi sesindeki şaşkınlığı saklamaya çabalamaya bile gerek duymayan Demir.


    Başımla onaylayarak mayışan gözlerimi kapattım. Demir daha sıkı sarılırken Ayaz alnıma öpücük kondurarak. "Uyuma can parçam birazdan kahvaltı yapacağız." Gözlerim isyanla açılırken tekrar uykuya dalmamak için yattığım yerden doğruldum. Demir mızmızlanırken başını dizlerime koyarak kafasını yüzüme doğru çevirdi ve beni izlemeye başladı.


******


    Ayaz ve Demir ile kahvaltıya kadar sohbet etmiş şimdi de Toprak abim aşağıdan seslendiği için kahvaltıya iniyorduk.


    Üzerimde Siyah bol bir sweet ve eşofman vardı, ev normlade kısa kollu dolaşacak kadar sıcak olsa da hastalığımdan dolayı ben üşüyordum.


    Kahvaltı masasına indiğimizde tüm bakışlar bizi bulurken Kaan hariç herkes vardı masa da. Ayaz da Kaan'ın olmadığını fark etmiş olmalı ki Toprak abime sordu. "Abi Kaan abim nerede?" Abim'in bakışları kısa bir ân ben de dursa da gözlerini Ayaz'a çevirerek "Sabah hastaneye gitti kahvaltıya gelmeyecekmiş." Ayaz anladığına dair başını sallarken masadaki yerini aldı. Demir de vakit kaybetmeden iştahla yiyeceklere bakarken boş bulduğu bir sandalyeye oturdu.


    Bende kısa bir günaydınlaşma faslından sonra Toprak abim ve Furkan abimin arasındaki boş sandalyeye oturdum. Toprak Abim ufak bir tebessüm ile bana bakarken Furkan Abim de alnımdan öperek tabağımı doldurmaya başladı.


   Önümdeki dolu tabağımdan küçük küçük lokmalar alırken bunlar bile boğazımdan zor geçiyordu. Normalde her yiyecekten bolca yerdim ama hastalığın da etkisiyle midem hiçbir şey almıyordu. Toprak Abim ilk başlarda yemem için ısrar etse de sonradan midemin bulandığını anlamış olmalı ki daha fazla zorlamadı beni.


********


    Kahvaltımızı yapmış hepimiz salonun bir köşesinde otururken Toprak abim ile Poyraz iş ile ilgili konuşuyor, Furkan abim ile Ayaz hemen yanımda oturuyor arada benim fikirlerimi de sorarak laftan lafa geçiş yapıyorlardı. Demir ise ödevinin olduğunu söyleyerek odasına çıkmıştı.


   Sessizlik iyice sıkarken, ayağa kalkarak mutfağa geçtim. Tezgahın üzerindeki camlı kapaktan gözüme kahve çarparken ketıla su koymadan salona geçerek kahve isteyip istemediklerini sordum.


    Hepsi istediğine dair belirtiler gösterirken ketıldaki suyu iyice artırarak kaynamasını beklemeye başladım.


   Suyun kaynadığına dair ses gelirken önceden hazırladığım bardaklara suyu doldurdum.


    Dikkatli adımlarla elimdeki tepsiyi daha sıkı tutarak salona girdim, ilk başta Furkan abimin olduğu taraftan kahveleri dağıtmaya başlarken herkes sessizce sırasını beklemeye başlamıştı.


   Toprak abim kahvesini vermek için eğildiğimde alnıma uzun bir öpücük kondurdu ve beni daha fazla bekletmemek için hızlıca kahvesini aldı son bir bardak kalmıştı o da surtasız Poyraz'aydı. İstemeye istemeye kahvesini uzattığımda yüzünde hiçbir ifade barındırmayarak bana bakarken elime dökülen sıcak sıvı ile refleksle tepsiyi yere attım yanan bileğim kendini belli edercesine zonklarken Toprak abim elindeki bardağı masaya koyarak hızlıca yanıma adımladı.


    Poyraz ile göz göze gelirken umursamadan başını çevirmişti. Bilerek yapmamıştı ama yandığım için de üzülmemişti.


Salondaki herkes bileğime bakmaya çalışıyordu. Üzerimdeki sweetin kolunu uzatarak parmaklarıma kadar çektim ve kimseye bir şey olmadığını söyleyerek mutfağa adımladım. Neyse ki Demir'in kahvesi ile kendi kahvemi mutfakta bırakmıştım yoksa tüm elimi komple yanardı.


    Mutfaktaki kahveleri tepsiye koyarak Demir'in odasına giderken salondan hafif sesler yükseliyordu. Poyraz bilerek yapmadığını abimlere kanıtlamaya çalışırken abimler pek inanmamış olsagerekki Poyraz'a kızıyorlardı.


    Poyraz ısararla itiraz ederken göz göze gelmemiz ile nefretle baktı mavi harelerime. Üvey babamdaki aynı nefret onun gözlerinde de vardı.


    Daha fazla bu sahneyi izlememek için Demir'in odasına çıkarak kapısını tıklattım. İçeriden gelen ses ile tepsiyi tek elime alarak kapıyı araladım. Demir önündeki testten bakışlarını çekerek bana odaklandı. Kahveyi görmesi ile gözleri ışıldarken tepsiyi elimden alarak masaya bıraktı. Ben de kendimi yanındaki boş sandaleye atarak kendi kahvemi aldım.


    Üzeri işaretlenen birçok soru varken koskoca sayfada sadece bir soru çözülüydü. Demir neye baktığımı anlamış gibi kahvesinden bir yudum alarak. "Soruları çözemiyorum, koskoca sayfadan sadece bir soru çözerek hiçbir yere ulaşamam sanırım. Oysa ben mimar olmak istiyordum." hüzünlü çıkan sesiyle yanağına bir öpücük kondurarak test kitabını önüme çektim, sayısal olduğum için matematiğim iyiydi ve bu dersi herkesin aksine seviyordum, keşke hayattaki problemlerde matematikteki problemler gibi çözülebilseydi o zaman her şey daha güzel olabilirdi.


    Demir oturduğu yerde heyecanla öne kayarken gülerek önümdeki sorulara odaklandım, karma bir testti ve 10. sınıfın 1.döneme ait tüm konuları vardı. Kombinasyon, faktöriyel, denklemler...


   Daha fazla Demir'i bekletmemek için işaretlediği ilk sorudan anlatmaya başladım. "Bak şimdi ablacım..."


*******


   Son sayfayı da Demir ile birlikte çözerek kafamı kitaptan kaldırdım. Matematik notları iyi olmadığı için projeyi matematikten almıştı, hocalarda her zamaki gibi kitap çözüp bitirme vermişti proje ödevi olarak.


    Heyecan ile kafasını kitaptan kaldırarak bana bakan Demir "Şu an kendimi Einstein gibi hissediyorum, tüm soruları çözebilecek bir kapasite oluştu beynimde." derken gözleri ışıldıyordu. Ben onun bu haline gülümserken başını bana çevirerek kollarını belime doladı. "İnsanın ablasının olması böyle bir şeymiş demekki." diyerek kollarını bedenime daha sıkı sardı.


   Bende ona kollarımı dolayarak "Eğer birgün bir şeye ihtiyacın olursa bir ablan olduğunu sakın unutma ufaklık." dedim.


    Zonklayarak kendini belli eden elim ile Demir'den ayrıldım ve işim olduğunu söyleyerek odadan ayrıldım. Demir görmesin diye koluma kadar uzattığım sweeti kaldırmamıştım ve sweet tenime deydikçe daha çok yakmıştı canımı.


    Kolumu sıyırarak bileğime baktığımda hafiften su toplamıştı.


   Alışkın olduğum bu acı ile yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Acıya alışmak çok kötü bir şeydi, ve ben hayatın en kötü şeyi ile yüzyüze gelmiştim.


*******


    Odama girdiğimde yatağımda Toprak Abim'i görmeyi beklemiyordum, bakışları tavandan çekilip beni bulurken buruk bir tebessüm ederek yattığı yerden doğruldu, oturmam için yanına iki kez vururken yavaş adımlar ile ilerleyerek yanına oturdum. "Demir ile ders çalışıyordunuz rahatsız etmek istemedim." Anlayışla başımı sallarken ne demem gerektiğini bilmiyordum.


    Kapı açılırken içeri giren Ayaz elindeki poşeti abime uzattı ve kendini yanıma bırakarak sıkıca belime sarıldı.


    Abimin poşetten çıkardığı yanık kremi ile içim titrerken, zonklayan elim kendini hatırlatırcasına daha çok sızladı. Ayaz arkamdan koluma uzanarak kolumu yukarı çekiştirdi. Kızarmış ve su toplayan yer açıkta kalırken ikisinin de titrek bir nefes aldığını hissettim.


    Abim elindeki kremi bileğime sürerken titreyen eli işini zorlaştırıyordu. Hafif dolmuş gözlerini bileğime sabitleyerek saklamaya çalışırken, Ayaz kafasını omuzuma koyarak bana bakmaya başladı.


"Çok acıyor mu abicim?" diyen abimle başım otomatikmen iki yana sallanırken. Sesimin titrememesi için boğazımı temizledim. "Acımıyor abi, insan acıya alışkın olunca canı daha az yanıyor."


   Abim beni kendine çekerken Ayaz da arkamdan sıkıca belime sarıldı. Kendimi Selim abimden sonra ilk defa güvenli kollarda hissederken içim titredi, çok kötüydü insanın gerçek sandığı ailesinden şiddet görüp daha sonra da sevgiyi bulması. Güzel bir şeydi ama insan hiçbir zaman çektiği acıyı unutamıyordu, ben aileme her sarıldığımda yaralarım sızlayacaltı ve ben geçmişte yaşadığım onca şeyi umutamayacaktım. Hayatın en büyük sınavına tâbi tutulmuştum, hayat beni ailem ile vurmuştu, her ne kadar huzura ersemde her insanın unutmadığı gibi bende geçmişimi unutamayacaktım.


   Ne gerçek ailem Merve'nin onlara yaptıkları şeyleri unutabileceklerdi, ne de ben üvey ailemin bana yaptıklarını unutabilecektim.


Alışacaktım,


Alışacaktık,


Geçmişimizi unutmadan o acıyla birlikte yaşamayı öğrenecektik...


Bölüm : 21.07.2024 13:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...