Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Bölüm

@sirius_70

Oy vermeyi ve takip etmeyi unutmayın lütfen😇


Poyraz Soyer'den;

Salondaki kavgadan sonra odama çıkmış, yattığım yatağımda duyduklarımın ağırlığını yaşıyordum.

Neden kalbim bu kadar çok acıyordu ki?

Peki göz yaşlarım niye akıyordu?

Hıçkırıklarım niye susmuyordu?

Haketmiştim ben bunları...

Ona o kadar şey söyledikten, o kadar şey yaptıktan sonra haketmiştim.

Keşke benden ölesiye nefret etseydi de üvey ailesi ile arası iyi olup onları canından çok sevseydi. Ben onun acı çekmemesi için bunu kabul ederdim, buna katlanabilirdim ben.

Keşke bazı şeylere o değil de ben katlansaydım, keşke ben karışsaydım.

Nefesimin daralması ile yataktan kalkıp oturur pozisyona geçtim, boğazım düğüm olmuş yutkunmama engel olurken, kalbimin acısı her nefes alışımda dahada artıyordu.

Belki nefes alabilirim umudu ile odadan çıktım, hıçkırıklarımın durmasına rağmen göz yaşlarım hala akıyordu tek tek.

Merdivenlerden indiğimde ilk salona baktım kapı kenarından, Demir, Toprak abimin göğsüne kafasını gömmüş seslice ağlarken kimse teselli etmiyordu, çünkü olanların bir tesellisi yoktu, yaşanmıştı, olmuştu ve bitmişti. Geç kalmıştık...

Ayaz da aynı şekilde kimseye bakmadan yere bakıyordu, gözlerinden düşen yaşlar pantolonuna düşerken pantolonunun ıslanmasını umursamıyor gibi görünüyordu.

Bakışlarım Kaan ve Furkan'ı buldu, Furkan ağlarken Kaan elini Furkan'ın omzuna koymuş kırmızı gözleri ile salondakileri inceliyordu.

Daha fazla bu görüntüleri görmek istemediğim için tekrar yukarı çıktım, babam odasındaydı büyük ihtimalle.

Arya ise ortalarda görünmüyordu, içini dökmek onu yormuş olsa gerek hiç sesi çıkmıyordu. Kapısının önüne gittiğimde iç çekme sesleri gelirken gözlerimden akan yaşlar dahada hızlanmıştı.

Yavaşça kapının yanındaki duvara sırtımı yaslayarak oturdum. Başım duvara yaslı öylece ağlama seslerini dinlerken, ağlamasına benim sebep olmam daha fazla canımı yakıyordu.

Neden çenemi tutamamıştım ki? Ya da neden elime koluma sahip çıkamamıştım?

Sahi ben ne ara Merve'ye kötü derken ona benzemiştim?
Arya'yı ona benzetirken aslında benim benzediğim gerçeği yüzüme vurmuştu ağır bir tokat gibi.

Merdivenlerden gelen ayak sesi ile bakışlarım oraya döndü. Demir bir eliyle gözlerini silerken diğer elindeki tepsiyi dengede tutmaya çalışıyordu.

Bakışları beni bulurken kırmızı gözleri ile buruk bir tebessüm ederek adımlarını yanımda durdurdu. Yüzüne kondurduğu sahte tebessümle kapıyı çalarak içeri girerken hafif aralık bırakmıştı, onları daha rahat duyabilmem için.

"Abla, yemek yemedin hastaneden çıktığından beri. Bak sana yemek getirdim."

"İstemiyorum Demir, midem bulanıyor ve ağrım var." diyerek çatallı sesi ile konuşurken içim daha da yanıyordu.

"Abla, iyi misin, Kaan abime haber vereyim mi?" diyen Demir sesindeki korku ve endişe ile konuşurken benide sarmıştı bu duygular. Koşarak devamını dinlemeden aşağıya indim.

Hepsi sessizce salonda oturuyorlardı, tek fark babam da vardı. "Kaan Arya'nın midesi bulanıyormuş, birde ağrısı varmış bir baksana." diyerek sesimdeki endişeyi gizleyemeden konuşmam ile hepsi koşar adım yukarı çıkmışlardı, arkalarından ise ben.

Hepsi yüzlerindeki endişeli ifadeleri ile yatağın etrafında dururken Kaan ise Arya'nın tişörtünü yukarı sıyırmış morluklara masaj yaparak krem sürüyordu, Arya sımsıkı kapattığı gözleri ile yatağın çarşafını sıkarken çekingen adımlarla yanına gittim.

Hepsi endişeyle Arya'yı izledikleri için beni görmezlerken gözü kapalı olan Arya'nın elini çarşaftan çekerek kendi ellerim arasına aldım. Tınaklarını tenime geçirirken fiziksel acı kalbimin acısının önüne geçemiyordu.

Kaan karnına kremi sürmüş şimdide sırtına sürmek için hazırlanıyordu. Arya'yı diğer tarafa çevirecekken gözleri ellerim arasındaki ellerine takıldı. Gözgöze gelmemiz ile buruk bir tebessüm ederken Arya'nın elini çekmemek için benim olduğum tarafa yan bir şekilde çevirmişti.

Arya, Kaan çevirirken canı yanmış olmalı ki ellerimi dahada sıkarken hafif araladığı mavi gözleri ile buluştu gözlerim. Yüzünde boşluktan başka hiçbir ifade yokken ellerim arasından ellerini çekti. Boşlukta kalan ellerime öylece bakarken Arya yeniden çarşafı elleri arasına alıp gözlerini kapattı.

Dolan gözlerimi kırpıştırarak ayağa kalkarken, Kaan'ın da işi bitmiş olsa gerek ki o da kalkmıştı. "Sen uyu meleğim, yemeğini sonra yersin." diyerek Arya'nın alnına öpücük kondurarak odadan çıktı.

Odada kimse kalmayacak şekilde hepimiz çıkarken babamın salona geçmesi ile bizde onu takip ettik.
"Toprak avukat halletmiş mi o kadını ve torunlarını?" diyerek söze giren babamla ne olduğunu anlamaya çalışan bakışlar babamı bulurken babam hepimize kısa bir bakış attı.

"Kamera kayıtlarını izledik, Arya merdivenlere hava almaya çıktıktan sonra, ananeniz olacak o kadın peşinden gidip arkasından itiyor. Sonra da Melek teyzenizin oğulları Kaan, Kemal ve Aras da düşmesini fırsat bilerek tekmelemeye başlıyorlar Arya'yı. Doktor da dedi kalbinin durumu iyi değil bir dahaki darbeyi ya zor atlatır ya da atlatamaz dedi. Hayat da bugün hastanede Arya'ya tokat atıp anneme iftira atıyorsun diyerek ağıza alınmayacak kırıcı sözler etti. Sonra da evi terk etti. Boşanma davası açacağım." salonda sessizlik olurken kimse boşanma olayına itiraz etmemişti.

"Peki berdel ne olacak baba? İzin verecek mi aşiret böyle bir şeye? Kurallar konusunda çok katılar aşiret ağaları." diyen Demir ile babam sıkıntılı bir nefes aldı.

"Babama haber saldım, yarın bir gün haber gelir aşiret ağalarından. Neyse yatın artık saat geç oldu." diyerek salondan çıkarken herkes sırasıyla arkasından çıkmıştı.

Benim aklım babamın anlattıklarında kalırken ananem ve o üç aptalın yaptıklarını düşünüyordum. Sinirlerim tepeme çıkmıştı.

Bir hışımla oturduğum yerden kalkarak vestiyerden montumu ve araba anahtarlarını alarak evden çıktım. Direksiyonu Melek teyzemlerin tuttuğu eve çevirirken evin önüne gelmem ile saatin kaç olduğunu umursamadan sertçe kapıyı vurmaya başladım.

Bir süre sonra kapıda yüzü gözü dqğılmış Kaan ve Aras belirirken sırayla ikisinede kafamı gömdüm. "Kimmiş?" diyerek salondan çıkan Kemal ile yerde burunlarını tutan Kaan ve Aras'ın üzerinden atlayarak ona da kafa attım. Üçünün acı bağırışları evde yankılanırken sanırım teyzem ve eniştem evde yoktu.

Üçlü yerde acıyla kıvranırken hepsine sırayla tekme atmaya başladım. "Böyle mi vurdunuz kardeşime şerefsizler, böyle mi tekme attınız haa? Cevap verin." diyerek bağırırken hem sesim hemde attığım tekmelerin gücü gitgide artıyordu.

Üçlü acı içinde kıvranırken yüzümde sadist bir gülümseme oluştu. "Hakettiğiniz yere gideceksiniz, sizde, o ananeniz olacak lanet kadında." diyerek hepsine son kez tekme atıp evden çıktım.

Şimdi ise durağım üvey ailesinin eviydi...

*******

Geniş evin kapalı olan lambalarına bakarak gözümü bileğimdeki saate çevirdim, 23:54'tü. Uyuyor olmalarını umursamadan var gücümle evin çelik kapısına vurmaya başladım. İlk önce bir adam arkasından ise serseri tipli bir genç çıkarken, arkalarında ise birbirine sıkıca sarılmış korkuyla kapıya bakan orta yaşlı kadın ve Merve duruyordu. "Hasan Atakul ve Melih Atakul ile görüşebilir miyim? Özel olarak." dedim sanki birazdan leşlerini ortaya atmayacakmışım gibi.

İkili öne çıkarken başları ile kadınlara içeri geçmelerini işaret ettiler.

Merve gözlerinde şaşkınlık ve biraz da nefret ile bana bakarken gözlerim önce sarıya boyattığı saçlarına daha sonra ise sürekli makyaj yaptığı için tahriş olan cildine değindi. O hâlâ ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışırken kapıyı kapatan Melih ile göz temasımız tamamen kesilmişti.

İkili ne oldu dercesine yüzüme bakarken, yüzümde oluşan sadist gülümsemeye engel olamamıştım.

Hasan Atakul kirli sakalları ve sürekli dört dönen gözleri ile etrafa güvence vermezken, oğluda ondan farklı değildi. İkili kafasını 'hayırdır' anlamında sallarken en sevdiğim kısma geçtiğimizi anlayarak ikisine de sırayla kafayı gömmüştüm.

Yere yapışan ikili acıyla inlerken üzerine eğilip ilk önce Hasan Atakul'u yüzü tanınmayacak hale gelene kadar yumrukladım. Sıra oğluna geçerken o da babasından farklı olmamıştı.

Başımı kaldırmam ile gözüme çarpan odunlar ile sinirle gülümsedim Arya'ya bu odunlar ile vurmuşlardı değil mi?

Peki neden bende onlara odunla vurmuyordum ki?

Elime aldığım kalın hafif çıkıntıları olan dikenli odunu inceleyerek başımı salladım, tam dayaklık odundu.

Vücutlarının her yerine vurduğum odun, elimde kırılırken acı çekerek yerde kıvranan ikiliye gülmeden edemedim.

"Tüh odunumuz kırıldı gördünüz mü? Neyse benim kemerim vardı? Hem de deri, baya acıtıyor ama idare edecez artık." diyerek pantolonumdaki kemeri çıkararak ikiye katladım. Korkulu gözlerle bana bakan ikiliyi umursamadan ilk darbemi Hasan'a atmıştım bile.

İkisi de bayılacak raddeye gelirken pantolonumun cebindeki sigarayı çıkarttım. "Canım çekti ya, neyse küllük yok ama daha güzelleri var, yanmış et kokusu saracak mahalleyi." diyerek sigaramı yaktım. İkisinin de hareket edecek halleri yoktu neredeyse.

Ağzımdaki sigara bittiğinde izmaritini Hasan'ın tişörtünün iç kısmına görünmeyecek yere doğru bastırdım. O acıyla inlerken babasına korku dolu gözlerle bakan Melih'e döndüm. "Dur korkma daha sigaram var. Seni boş bırakır mıyım hiç?" diyerek diğer sigaramı da yaktım.

*******

Sonunda elimdeki sigara paketi biterken çakmağı cebime atarak boş kutuyu bahçenin herhangi bir yerine fırlattım. Bakışlarım ikilide gezerken gülümsemeden edemedim.

Melih iti acıdan bayılırken Hasan ise kanlı dişlerini göstererek güldü.

"Biliyor musun delikanlı Arya'yı odunla ve kemerle dövdüğümüzde ya da sigara izmaritini vücudunda söndürdüğümüzde çığlıkları tüm mahalleyi sarıyordu, ama bir kişi de gelip bu adam ne yapıyor demiyordu, şimdi benide kurtaran olmadı belki ama ben sadece yarım saat acı çektim, Arya 11 yıl kimseye duyuramadı sesini. Ahh zavallı kızım benim." diyerek gülerken, oturduğum yerden kalkarak ahır gibi bir yerin önünde parlayan demir kalın sopayı elime aldım.

Hasan'ın yüzündeki gülümseme yavaş yavaş silinip yerini korku alırken sopayı vücudunda gezdirdim. Titrek nefes alan Hasan'ın elleri titrerken içimdeki acıma duygusu ona karşı yok olmuştu. Demir soprayı kaldırıp bacağına vurmam ile mahalleyi inleten çığlık atarken, gözünden akan yaşlara karşın yüzümde hiçbir ifade olmaksızın onu izledim.

"Bak Hasan seninde sesini duymuyorlar. Bu insanların kulağını kapatmasına sen neden oldun, şimdi de senin sesini, acı çığlıklarını duymuyorlar." Hasan acısına rağmen gülümserken "Henüz 11 yıl olmadı evlat, ne bu acele? Arya'yı 6 yaşında dövmeye başladığımı varsayarak söylüyorum evet doğru, 11 yıl olmuş, vay bee." derken aklıma Arya'nın söyledikleri düştü.

"Ben az kalsın öz babam sandığım adam tarafından t-tecavüze uğruyordum. O ân Allah yardım etti de kafasında vazo kırıp kurtuldum elinden."

Elimdeki demir sopaya kısa bir bakış atarak tekrar Hasan'a döndüm. "Arya bana, sen ona tecavüz edecekken son anda elinden kurtulduğunu söyledi."

"Ah evet, çok güzel bir üvey kızım vardı, bende siz bulmadan kızımla eğlenmek istedim, ama o şerefsiz son saniye nerden bulduysa kafamda vazo patlattı." diyerek başta güldüğü cümleyi sinirle bitirmişti.

"Kardeşime şerefsiz deme it, o laf anca senin gibilere yakışır. Şimdi ben senin kardeşime dokunmaya çalıştığın organını yok etsem ne yapabilirsin?" diyerek elimdeki demir sopayı incelerken anlamsız bakışları beni buldu. Ne dediğimi kavramaya çalışıyordu zekasız adam.

"Diyorum ki..." diyerek elimdeki demir sopayla bacak arasına vurdum. Hasan beş dakika boyunca yattığı yerde acıyla bağırarak kıvrandıktan sonra acıdan bayılırken sokakta duyulan siren sesleri ile yüzümde sinirden oluşan gülümsemeye engel olamadım, polisler üzerime gelirken kendimi tutamayarak bağırmaya başladım.
"Lan ben dövünce hemen gelin, ama onlar 11 yıl kardeşimi dövmelerine rağmen ceza almasınlar, ohh ne âlâ memleket." diyerek söylenirken polis memurları yerde baygın yatan Hasan ve oğlunu götürmeye başladılar.

Ben şaşkınca olayları izlerken polis arabasının arkasında arabasından beni izleyen Toprak Soyer ile göz göze geldim.

takip etmeyi unutmayın lütfen 😇


Loading...
0%