Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42. Bölüm

@sirius_70

Oy sınırı:25 oy, sınır dolduğu ân yeni bölüm gelecek kuzularım 😇


Karan Pusat Çağdaş'tan:

Üniversiteden çıkıp evime adımlarken bir yandan da annem ile konuşuyordum.

"Poyraz'ın sürpriz doğum günü partisine gideceğiz anneciğim bizde bu akşam." diyen annemle görmeyeceğini bilsemde başımı salladım.

"Tamam annem, fotoğraf felan atın bana mutlaka. Uzun zamandır görmüyorum unuttum yüzlerini neredeyse." dedim.

"Geri dönsen olmaz mı oğlum? Çok özledik seni." diyen annemin sesi titrerken derin bir nefes aldım.

"Bilmiyorum annem, belki dönerim..." Kısa bir sessizliğin ardından annemin sessizce göz yaşı döktüğünü ve cevap vermeyeceğini anlamıştım.

Derin bir nefes alarak;

"Neyse hadi ben seni tutmayayım hazırlanman uzun sürüyor bekletme babamı boş yere." derken yüzümdeki küçük tebessüme engel olamamıştım.

"Ne zaman uzun sürdü sanki hazırlanmam eşek sıpası, kapat hadi en kısa zamanda güzel haberlerini bekliyorum." diyerek kapatırken evimin önüne gelmiştim bende.

İçeri girerek kendime sandviç yaparken bir yandan da hayatımı düşünüyordum.

Ben Karan Pusat Çağdaş, 18 yaşında tipsiz ve şişman birisi olduğum için kendi okulumda eziklenen ve hor görülen kişiydim. Herkes beni dışlarken yanımda sadece ailem ve Ahmet Amca'nın oğulları vardı.

Yurt dışına gelmemin sebebi ise değişmekti. Bana destek olan kişiler ne kadar 'seni böyle de seviyoruz değişme' dese de insanların iğrenç biriymişim gibi bakmalarına katlanamamıştım.

Şimdi görenler beni tanıyamazdı büyük ihtimal. Zayıflayıp kendimi ideal bir kiloya sokmuş, daha sonra ise bolca kas yapmıştım.

Yüzüm gittiğim cilt doktoru sayesinde pürüzsüz olmuş, ve baya yalışıklı olmuştum.

Çoğu Türk erkeğine göre yakışıklı ve karizmatik birisi olmuştum artık.

Önceden yüzüme bakmayan kızlar şimdi peşimden koşacaklardı ama bu sefer de ben bakmayacaktım.

Dönüşüm muhteşem olacaktı.

Telefonuma gelen bildirim sesi ile düşüncelerimden sıyrılırken WhatsApp' dan geldiğini gördüm.

Annem video atmıştı.

Heyecanla videoyu açarken karşıma Toprak çıktı. Gözleri bir noktaya odaklanmış şaşkınca bakıyordu. Daha sonra bir gitar sesi duyuldu ardından ise o tanıdık ses.

Sahi yurt dışına çıkmadan önce bu sesi duymuştum neydi adı? Gölge'ydi . Uçurum kenarında elinde gitar ve yüzündeki maske ile şarkı söylüyordu.

Ahmet Amca'nın kızı o gün okulun önünde beni herkese rezil etmişti, bende okuldan koşarak çıkıp uçurum kenarına gelmiştim. Atlayacaktım salak gibi o uçurumdan. Ama o durdurmuştu beni.

....... 

Geçmiş...

Tarih bilmem ne........


"Neden atlayacaksın?" dedi genç kız bir yandan canlı yayını kapatıp diğer yandan yüzündeki maskeyi çıkartırken.

"Herkes beni eziyor çünkü, okulda şişman olduğum için benimle dalga geçiyorlar." dedi genç adam sesinin titremesine engel olamayarak.

"Ailen var mı? Ya da seni seven birisi?" dedi genç kız karşındaki adamın da kendisi gibi sevilmediğini veya kötü bir ailesi olduğunu düşünerek.

"Arkadaşlarım var ailem de var, beni de seviyorlar ama bu okulda rezil olduğum gerçeğini değiştirmez." dedi genç adam bir gözü uçurumda diğer gözü ise genç kızın mavi gözlerindeyken.

Genç kızın gözlerindeki burukluğu görmüştü.

"Herkes benim güzel olduğumu söylüyor. Okulda hiçbir arkadaşım yok, evde beni parka gitmek istediğim için sürekli döven bir babam, her saniye ev işi yapmam ve köle gibi davranmam için çabalayan bir annem var. Dayak yemekten vücudumun her yeri morardı ve vücudum acıya karşı bağışıklık kazandı. Arkadaş kelimesi asla hayatımda yer bile almadı. Sen böyle söyleyince içimden dedim ki 'keşke ben de çirkin olsaydım da benim de sevgi dolu bir ailem olsaydı, keşke hiç arkadaşım olmasaydı da saçlarımı okşayıp beni parka götüren bir babam olsaydı.' Diye. Hayat sandığın kadar kolayca bitirebileceğin bir şey değil. Anneni arkanda bıralıp atlayabilecek misin buradan? Ben atlasam kimse tek göz yaşı dökmez, ama senin ailen varmış seni seven, bence bu yaşamak için en büyük sebep."

"Ama yaşamak istemiyorum ben, bugün ortağımızın kızı kantinin ortasında beni rezil edip üzerime meyve suyu döktü. Herkes hâlime acıyarak baktı." dedi hüzünle mırıldanırken.

Ama biran düşününce genç kızın hayatı ile kendi hayatını karşılaştırdı. Sanırım haklıydı genç kız, yaşamı bitirmek o kadar basit bir şey değildi.

Genç kız oturduğu yerden kalkarken hayranlıkla ona baktı genç adam. Çok güzeldi, en çok da, ne kadar hüzün dolu olursa olsun parlayan masmavi gözleriydi.

Dizlerinin dibine oturan genç kız ile ne yapacağını şaşıran genç adam dikkatle onu izlerken, genç kız cebinden çıkardığı peçete ve bir şişe su ile genç adamın yakasına ve gömleğine bulaşan meyve suyu damlalarını silmeye başladı.

Bir süre sonra tamamen biten damlalar ile genç adam şaşkınca kıza bakarken genç kız peçeteyi ve suyu bir kenara bırakmıştı bile çoktan. "Bak geçti, gördün mü?" diyerek elini yakasına götürdü ve köprücük kemiğinin hemen altındaki sigara yanığını açtı. Beyaz teni kızarmış, hafif büzüşmüş yanık orada küçük bir nokta oluşturmuştu. "Bak bu geçmeyecek, bir ömür benimle kalacak. Biliyor musun ben bunu izden saymıyorum bile. Vücudumda o kadar büyük yaralar var ki ben bu yarayı umursamıyorum bile, ama sen bir kaç meyve suyu üzerime damladı diye intihar etmeye çalışıyorsun." derken gözünden akan yaşı farkında bile değildi.

"Bende yaşamak istiyorum ama babam ölmediği sürece daha ne kadar yaşarım bilmiyorum. Ben her gün dayak yediğim halde intihar etmiyorsam buna seninde hakkın yok. Her şey dış güzellik değildir ki olsa bile senin o iki gözünün rengi her şeye bedel bir güzellikte." diyerek son kez gözlerine baktı ve ilerideki kayaya yaslayarak buraktığı gitarını alarak geri evine dönmeye başladı. Çekeceği işkenceleri düşünerek.

.......... 

Düşüncelerimden sıyrılarak videoya daha çok odaklanırken başındaki şapkayı çıkarması ile yüzünü görmüştüm. Mavi gözleri hâlâ aynıydı, ama bu sefer gözlerinde hüzün yoktu, en azından eskisi kadar yoktu.

Heyecanla oturduğum yerde dikleşirken yüzümde oluşan tebessüme engel olamamıştım. Kokusu hâlâ burnumda tütüyordu. Çok aramıştım onu, uçurumdan gittikten sonra ama okulda yaşanan büyük kavga sonucu ailemin zor da olsa izin vermesiyle yurt dışına çıkmış ve onun kokusunu unutmamama rağmen adını unutmuştum, taa ki bu videoyu izleyene kadar. Adını unuttuğum için bir türlü bulamamıştım onu.

Bir kaç video daha izleyerek, ona baktım uzunca. Sürekli Ahmet Amca ve oğullarıyla dans edip duruyordu. 'Neden acaba?' diye düşünmeden edememiştim.

Daha fazla mutfakta kalmak istemediğim ve yorgun olduğum için üzerimi değiştirerek kendimi yatağa bıraktım.


*******


Valizimi toplarken heyecanlıydım, yıllar sonra Türkiye'ye dönüyordum ve değişmiştim.

Annemgil değiştiğimi bilmiyorlardı görüntülü konuşmalarını sürekli reddetmiştim. Bazen açmıştım ama kendimi göstermemiştim.

Buraya gelmek istedelerde izin vermemiş ve en kısa sürede döneceğimi belirtmiştim.

Okulumdan kaydımı aldırmış ve yatay geçişle zor da olsa Türkiye'deki kendi okulumuza kayıt olmuştum. Önceki günki telefon görüşmemizde anneme geleceğimi söylemiştim. Büyük ihtimal ortalığı birbirine katmıştı.


*********


Son kez dört yıldır yaşadığım eve bakarak arabama bindim. Uzun zaman sonra ülkeme dönecek olmak değişik hissettirmişti.

Hızla hava alanına gelerek kontrollerden geçtim. Elimdeki valizi uçakta gerekli yere koymaları için görevlilere vererek cam kenarında ayırttığım koltuğuma yerleştim. Yolculuk yapmayı sevmiyordum ama neyse ki yolculuk kısa sürecekti.

*******

Yere iniş yapan uçakla herkes sırayla inmeye başlamıştı. Ben de inerek valizimi aldım ve yolcular için olan havaalanı taksisine binerek evimizin adresini tarif ettim. Başım yola çevrilmiş İstanbul'un her bir karışını izlerken ne kadar özlediğimi hissetmiştim.

Kısa bir süre sonra duran taksi ile ücreti ödeyerek valizimi de alarak indim. Ağaçlar ve çiçeklerle örülen duvar evin görülmesini engellerken önümdeki siyah kapıya bakarak derin bir nefes aldım.

Kapıdaki güvenlik kaşlarını çatmış bana bakarken onun yıllardır burada çalışan İsmail Amca olduğunu anlamak zor olmamıştı ama o beni tanımamıştı görünüşe göre. Yine de kapıyı açarak geçmeme müsaade etmişti.

Hızla bahçeye girerek evin kapısını çaldım. Kapıyı açan görevli bir süre bana bakıp kim olduğumu sorarken onu cevapsız bırakarak içeriye adımladım. Annem salonda dalgınca televizyon izlerken üzerinde sade lacivert bir eşofman takımı vardı.

Bakışları bana dönerken bir süre vücudumu süzdü, kaşları çatılırken göz göze gelmemizle hızla oturduğu yerden ayaklandı. "Annem, sen mi geldin? Ne kadar da değişmissin." diyerek boynuma atlarken bende sıkıca sarılarak saçlarına öpücük kondurdum.

"Geldim annem, hasretinize dayanamadım geldim." diyerek kendime daha çok çektim.

"Anne, senin bu oğlun durmuyor, emeklemeye başladı ya beyefendi her yere ulaşmaya çalışıyor." diyerek söylenen Aras merdivenlerden kucağında Rüzgar ile inerken beni görmesi ile gözleri şokla açıldı. "Lan, anne bu kim, üvey abi mi getirdiniz yoksa bana? Ama harbi taş gibi adammış hee." diyerek beni süzerken göz göze gelmemiz ile bir süre kaşları çatılsada tanımış olmalı ki basamakları inerek kucağında Rüzgar ile bana sıkıca sarıldı. "Abi, neden haber vermedin? Almaya gelirdik seni." diyerek ayrılırken saçlarını karıştırdım. "Geldim işte aslanım." diyerek kucağındaki Rüzgar'ı kucağıma aldım. Doğduğu günden beri resmini attıkları için her ânını görmüştüm küçük beyin.

Salona yerleşmiş sohbet ederken, çalan kapı ile içeriye bütün heybetiyle Semih Çağdaş girdi. Üzerindeki takım elbisesiyle karizmatik görünürken bakışları direk annemi bulmuştu. "Pusat'ı aradım ulaşamadım hayatım, sen konuştun mu hiç?" diyerek anneme bakarken annem omuzlarından tutarak bana çevirdi. "Bak kim geldii."

Babam da şaşkınca bir süre beni süzüp hızla sarılırken onunla da kısa bir konuşma faslından geçmiştik.

Neden değiştiğimi bildikleri için sorgulamadan direk sarılacak kadar merhametli ve anlayışlı bir ailem vardı ve ben onları çok seviyordum.


Loading...
0%