@sirius_70
|
Demir Soyer'den: Antrenmenın bitmesi üzerine terli olduğum için kıyafetlerimi değiştirerek spor salonundan çıkmıştım. Beni almaları için abimleri arayacaktım ama misafir olduğunu öğrendiğim için kendim gitmeye karar vermiştim. Yoldan çevirdiğim ilk taksiye binerek evin adresini verdim. Antrenmanda çok yorulmuştum, neyse ki ev çok uzak değildi de hemen gidecektim. ***** On dakika geçmeden duran taksiye okul çantamdan çıkardığım parayı vererek indim. Evin önünde iki tane siyah araba vardı ve ikisi de Semih amcaların arabasıydı. Misafirin kim olduğunu anlarken bahçeye girerek eve yöneldim. Görevli mutfak penceresinden geldiğimi görmüş olmalı ki ben daha çalmadan kapıyı açarken bir şey demeden içeri girdim. Salondan sesler gelirken terli terli yanlarına gitmemek için sessizce odama çıktım. Hızlıca kısa bir duş alarak üzerime siyah bir pantolon ile koyu yeşil bir tişört giyerek saçlarımı yana doğru attım. Daha fazla odada durmamak için saçlarımı kurutmadan merdivenlerden indim. Salondan sesler gelirken bende son kez duvardaki boy aynasından kendime bakarak içeri girdim. Tek tek herkesle selamlaştıktan sonra bakışlarım ablam ile yan yana oturan adama kaydı. Ablam elindeki telefona bakarken yanındaki adam arada ona bakıyordu. Enişte mi bulmuştu ablam bana? Düşüncelerimle kaşlarım çatılırken yanlarına adımladım. Adam selamlaşmak için elini uzatırken kaşlarım sorgularcasına havaya kalktı. "Tanıyamadım beyefendi, kimsiniz?" diyerek sertçe elini sıktım ama hiç etkilenmişe benzemiyordu, ya da duygularını çok iyi saklıyordu. "Karan Pusat Çağdaş ben sen de Demir olmalısın ufaklık." diyerek saçlarımı karıştırırken duyduğum isimle tükürüğüm genzime kaçmıştı. "Karan abi? a-ama sen çok değişmişsin." diyerek şaşkınlıkla kekelerken dikkatlice onu süzüyordum. Kollarını erkekçe sırtıma dolarken bende ona sarıldım sıkıca, öz abimden farkı yoktu benim için. Sıkı bir sarılmanın ardından ayrılırken bakışlarım ablama döndü bu sefer, geldiğimden beri başını telefondan kaldırmıyordu hanımefendi. Koltuğun sırt kısmına elimle tutunarak yanına eğildim, saçını omzundan geriye attıktan sonra açıkta kalan boynuna kokulu bir öpücük kondurmamla ufak kıkırdaması odada duyulurken, başını refleksle geriye doğru çekmişti. Yüzündeki gülümseme benim yüzüme de bulaşırken kısa sürede gülümsemem sönmüştü. Kaşındaki ve boynundaki bandı görmem ile kaşlarım çatılırken hızla diğer yanındaki boşluğa oturdum. "Noldu senin yüzüne ablam? Ne bu hâlin?" Derken bir yandan ise yaralarına bakıyordum. "İyiyim ablam, bir şeyim yok." diyerek beni kendine çekerken bende sıkıca sarılarak sakinleşmeye çalıştım. "Nasıl oldu bu?" "Ufak bir kavga oldu, o şekilde. Büyük bir şey değil." Bakışlarım yüzünün her tarafını tararken gözlerimin dolduğunu hissetmeye başlamam ile başımı omzuna gömerek gözlerimi kapattım. Korkuyordum ona bir şey olacak da bizden gidecek diye. "Demir iyiyim ben ablacım bir şeyim yok, hadi başını kaldır." "Keşke okuldan seninle birlikte çıksaydım, seni korurdum hem." derken gözlerimi silerek başımı omuzundan kaldırdım. "Yanımda Kaan abim ile Furkan abim vardı, bir de Karan." şaşkın bakışlarım abimlerin üzerine dönerken onların yüzündeki yaraları nasıl fark etmediğimi düşünüyordum. Karan Abi de en ufak bir yara izi bile yoktu zaten, sadece elinin üzeri hafif kanlanmıştı. Bir süre abimlerin yüzünü de inceledikten sonra tekrar önüme dönerken ablamın arkasına doğru çektiği eline baktım, saklıyor muydu o elini benden? Kolundan tutarak elini zorla öne getirmem ile gözlerim şokla açılmıştı, eli full sargılıydı ve avuç içinde bazı kısımlardan beze kan bulaşmıştı. Bakışlarım elinin her bir ayrıntısında gezerken, ablam elini ellerimden kurtarmaya çalışıyordu. "P-peki bu nasıl oldu?" derken sesimin titremesine engel olamamıştım. "Ufak biz kaza ile oldu." diyerek geçiştiren ablam ile kaşlarım çatılırken bakışlarım onu buldu. "Önemli bir şey yokmuş Demir, uzatma abicim. Biz doktora gösterdik Arya'yı." diyen Karan Abi ablamın üzerinden bana doğru eğilmiş kimsenin duymaması için kısık sesle konuşuyordu. "Ama abi..." "Aması yok Demir, uzatma abicim." derken sesi sert çıkıyordu. Başım ile onaylayarak önüme dönmemle Karan Abi de ablamın üzerinden çekilmişti. Önüme dönerek sohbete odaklanırken başımı ablamın omzuna yaslayarak sohbet eden babamları dinlemeye başladım. Odaya giren Toprak abim başıyla gençler olarak bize bahçeyi işaret ederken, babamların sohbetinden sıkılan genç takım olarak dışarı çıkmıştık. Dışarıda koltuk sayısı az olduğu için biraz zor sığacaktık. Tekli koltukları Kaan ve Poyraz abim kaparken diğer ikili koltuğa Furkan abim ve Aras oturmuştu, kalan bir üçlü koltuk ise bize kalmıştı. Karan abi en kenarıya oturmayı seçerken onun yanına ablam, ablamın yanına ben, kalan diğer boşluğa ise Toprak abim oturmuştu. Biraz daralmıştık ama bunu umursadığım söylenemezdi, çünkü yanımda oturan ablama sıkıca sarılmış ve omuzuna başımı yaslamıştım. "Demir kendine içeriden sandalye getir abiciğim, daraldık burada." diyen Toprak abime omuzlarımı silkerek ablama daha çok yanaştım. "Ablamın yanından kalkmam abiciğim, çok istiyorsan sen git kendine sandalye getir." Abim sinirle derin bir nefes alıp verince korksamda geri dönüş yapmadım. "Mis gibi koltuk dururken niye sandalyeye oturacağım lan, hem ben büyüğüm saygılı ol biraz." "Off bana ne abi, ben gayet rahatım ablamın yanında, rahatsız olan sensin." "Ben sandalye getireyim, siz oturun üç koca adam." diyerek kalkmaya çalışan ablamı kolundan tutup geri koltuğa oturttum. "Boşver abla biz gayet rahatız." derken Toprak abime yandan bir bakış atmıştım. Kısa sürede başlayan sohbetle herkes birbiri ile konuşurken bende arada onlara katılıyordum. ******** Karan Pusat Çağdaş'tan: Bir yandan gençler arasında dönen sohbete odaklanmaya çalışırken diğer yandan ise hemen yanıbaşımda oturan kızın bana temas eden vücuduna karşı tepki vermemeye çalışıyordum. Kolum onun arkasında koltuğun sırt kısmına atılı dururken, çenem istemsizce saçlarına değiyordu. Dizleri dizlerime yaslıyken bu derece yakınlık sadece bana mı değişik hissettiriyordu bilmiyorum. Sandalye getirmeye kalktığı zaman belinden tutup onu durdurmamış olsaydım şuan da büyük ihtimal bu yakınlık olmazdı. Demir de durdurmuştu ama onu pek takmamış, gidecekti. Tabi ben durdurmasaydım. Ortada dönen sohbete odaklanmaya çalıştım duygularımı yok sayarak. "Eee Karan, bizim üniversiteye aldırdın değil mi kaydını?" diyen Kaan'ı başımla onaylarken dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirerek dudaklarımın ıslanmasını sağladım. "Evet, artık tamamen buradayım. Yurt dışından geçiş yaptığım için sene kaybım oldu, üçüncü sınıfı tekrardan okuyacağım. Lise sonda ikinci dönem yurt dışına kayıt aldığım için bir sene kaybım olmuştu." "Ne okuyorsun ki?" diyerek başını kaldıran Arya ile bende refleksle ona dönerken burunlarımız birbirine değmişti. "Hukuk okuyorum, savcılık. Normalde mezun olmam gerekiyordu ama iki kere yurt dışından kayıt aldırdığım için iki senem yandı." Dudaklarını birbirine bastırarak başını önüne çevirirken bende tekrar sohbete dönmüştüm, biraz önceki olayı unutmaya çalışarak. ****** Saat iyice ilerlerken görevlinin önümüze getirdiği meyve tabakları ile ortamdaki sohbet kesilmişti bir süreliğine. Herkes tabaklarını alırken kolumu Arya'nın yaslandığı yerden çekerek bende tabağımı almak için öne doğru eğildim, ama Arya önümde durduğu içim masaya ulaşamamıştım. "Müsaade et güzelim, tabağımı alacağım." dedim. Vücudunun kasıldığını hissederken, bir süre olduğu yerde hareket etmeden durdu. Daha sonra aniden irkilmiş gibi geri çekilirken bende tabağımı alarak geriye yaslandım. Sağ kolum alışkanlıktan dolayı yine koltuğun sırt kısmını bulurken tabağı dizime koyarak sol elime çatalımı aldım. Tabakta dilimli olan küçük meyve parçalarını yerken bir yandan da sohbete katılıyordım. Sohbet o kadar koyu ilerliyordu ki, saatin nasıl gece yarısını geçtiğini anlamıyorduk. Önümüzde duran meyve tabakları daha bitmeden bu seferde görevliler limonata getirmişti. Biten tabağımı masaya bırakarak bu seferde linonatamı alırken yine zorlanmıştım, ne olurdu sanki Demir kendine sandalye getirseydi de rahat rahat koltukta otursaydık. ****** Elimdeki soğuk limonatayı yudumlarken bir yandan ise ortada dönen sohbeti dinliyordum, tıpkı Arya'nın yaptığı gibi. Arya elindeki yarısı dolu meyve tabağındaki boş kısma limonatasını koyarak yönünü değiştirirken bana doğru dönerek oturmuştu. Dizlerini sağ bacağıma temas ederken ne yapmaya çalıştığını anlamak istercesine kaşlarım çatılmıştı. "Bende hukuk istiyorum." diyerek konuyu açarken oturduğum yerde dikleşerek yönümü biraz daha ona çevirdim. "Nasıl bir bölüm sence? Seçmeli miyim?" bunu bana sorması ne kadar hoşuma gitsede bunu yüzüme yansıtmayarak sert hâlimden taviz vermemiştim. "Bence güzel bir bölüm, biraz ezberleri var sadece zorlayan. Seçmek sana kalmış, bu konuda bir şey diyemem." Kısa bir süre sessizce bekledikten sonra elinin tersi ile saçını geriye atarak tekrar bana döndü. "Ben sayısalım, bu bölümü tercih olarak yazabilirim değil mi?" diye sorarken gözüme oldukça masum gözükmüştü. "Evet küçüğüm, yazabilirsin ki zaten büyük ihtinalle Ahmet Amca seni kendi okulunda okutmak ister." küçüğüm dememden sonra gözlerini kaçırmıştı. Sanırım utanmıştı küçük hanım. "Yok, kendi hakkımla girmek istiyorum, yine babamın üniversitesinde okurum tabi ki ama yine de kendimde başarmak, bir yerlere gelebilmek istiyorum." diyerek konuşurken dudağımın kıvrılmasına engel olamamıştım. "Netlerin nasıl çıkıyor denemelerde felan?" diye sormamla sohbet daha da ilerlemeye başlamıştı. Konu konuyu açtı derken içeriden seslenen annemler ile olduğum yerde dikeldim. Biraz sonra bahçeye çıkan cam kapıda kucağında Rüzgar ile annem belirnişti. "Hadi gidiyoruz, Rüzgar iyice huysuzlanmaya başladı." Herkes oturduğu yerden ayaklanırken Aras vedalaşmaya başlamıştı çoktan. Bende sırayla Toprak Abi'ye, Poyraz'a, Kaan'a, Furkan'a, Ayaz'a ve Demir'e sarılmıştım. Aras son olarak Arya'ya sarılırken bedenimin gerilmesi ile derin bir nefes aldım. Kaan, Aras'ı ensesinden tutup çekerken etrafta kısa bir gülüşme kopmuştu. Bende yavaşça Arya'ya yaklaşarak sarıldım, ellerim iki yandan belini bulurken başım istemsizce boynuna gitmişti. Onun elleride benim kollarımı bulurken bir süre hareket etmeden öylece durduk. Burnuma dolan koku bağımlılık yaparken zor da olsa ayrılarak vedalaştım. "Kendine iyi bak." "Sen de kendine iyi bak." diyerek mırıldanması ile bahçe kapısından eve oradan da montlarımızı alarak dışarıya çıkmıştık. Herkes arabalara yerleşirken son kez kapıda duran aile üyelerine bakarak gaza yüklendim. |
0% |