@sirius_70
|
Furkan Soyer'den: Dersim bitmiş lisenin kapısının önünde Arya'yı bekliyordum. Ne kadar tam bir psikolog olmasam da biraz konuşmanın ona iyi geleceğini biliyordum. ****** Bakışlarım zilin çalması ile lisenin giriş kapısını bulurken tek tek çıkan öğrencileri inceledim. Kimisi arkadaşları ile gülerek giderken, kimisi elindeki telefonuna bakarak çıkıyordu okuldan. Bakışlarım Ayaz ile buluşurken etrafına bakarak Arya'yı aradı gözlerim. Ayaz'ın hemen arkasında, başını yere eğmiş, sağlam elinde çanta ile çıkışa geliyordu. Sabahtan beri hiç morali yoktu. Dersim olmadığı saatlerde sürekli onu izlemiştim. Şimdi de aynıydı, yüzünde hiçbir ifade yoktu ve boş bakışları bazen etrafta bazen ise ayakkabılarında dolanıyordu. Ayaz konuşacağımızı bildiği için Demir ile birlikte arabaya binip giderken, baş selamı vermekle yetinmişti bana. Bende kısa bir selam vererek tekrar önüme dönerken bakışlarım bir çift mavi gözle karşılaşmıştı. "Abi, bizde eve gitsek olur mu?" diyen Arya yalvaran bakışlarını gözlerime dikmiş öylece dururken başımı olumsuz anlamda salladım. "Biraz konuşalım, hemen eve gideceğiz güzelim." diyerek kolundan tutarak arabaya sürükledim ve zorla ön koltuğa oturttum. Bir şey demeden öylece otururken bende arabaya binerek yeşillik huzur verici herhangi bir alana sürmeye başladım. Arya başını koltuğun başlığına yaslamış öylece yolu izlerken arada yoldan çekilen bakışlarımı üzerinde gezdiriyordum. ******** Arabayı durdurarak inerken Arya da benimle beraber inmişti. Bakışları etrafta gezindikten sonra beni bulurken elinden tutarak yaşlı bir çınarın gölgesine oturarak sırtımı ağacın gövdesine yasladım. Onun da önüme oturmasını sağlayarak sırtını göğsüme yaslamasını sağladım. Başı otomatik olarak omuzuma yaslanırken bir süre sessizce sessizliği dinledik. "Anlat biraz meleğim de içini dök, kabusunu felan anlat." diyerek kendimi duyacaklarıma hazırladım. Uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes alması ile başlayacağını anlamıştım. "Bir gün okuldan çıktım, işe gidiyordum. Daha 13 yaşındayım, garsonluk yapıyordum Hasan'ın tanıdığı birinin yanında. Önemli birileri gelecekmiş, şirket toplantısı için. Patron 'mesaiye kalacaksın, yoksa kovarım' dedi. O zamanlar Hasan'dan baya korkuyordum, her fırsatta sebebsizce dövüyordu, işten kovulduğumu öğrenirse döveceğini biliyordum ve bu defa beni yaşatmazdı. 'Tamam' dedim patrona, kaldım mesaiye. Telefonum da yoktu arayıp haber edecek. Saatlerce tek kelime etmeden çalıştım orada. Sonra gece saat 12 gibi patron 'eve git artık' dedi. Koşarak eve gitmeye başladım, elimde anahtarım yok, uyumuşlarsa ve ben onları uyandırırsam sabaha kadar dayak yerim bunu da biliyorum ve korkuyorum. Gittiğimde hâlâ lambalar yanıyordu, çaldım kapıyı. Uzun bir süre kimse açmadı. Sonra açıldı kapı birdenbire. Annem ve abim sandığım kişiler yatmış, babam sandığım adamda salonda içkisiyle keyif yapıyormuş." diyerek yutkunurken asıl olayın buradan sonra olduğunu anlamıştım bende. "Tuttu saçımdan, çekti içeriye beni. 'Annen ile Melih uyuyor, bu saatte gelene kadar aklın neredeydi, nerelerde ne yapıyordun, kiminle yatıp kalktın bu saate kadar?' dedi. Saçımdan tuttuğu değilde söylediği sözler çok ağrıma gitmişti. Başım eğik korkarak dinlemiştim. Sonra beni saçımdan tutarak yere attı. Vücudum sertçe duvara çarparken onun umurunda bile değildim. Daha kalkmaya fırsatım olmadan orada tekmelemeye başladı vücudumu." "Sonra kemerini çıkartıp biraz da onunla dövdü. Artık çığlık atmaktan yorulduğum için sessizce bitmesini bekliyordum, ama o bağırmamı istiyordu, çığlıklar atıp ona durması için yalvarmamı istiyordu. Yapmadım, ona yalvarmadım hiçbir zaman. Ben sustukça daha çok vurdu." diyerek konuşurken boğazıma oturan yumruyu göndermeye çalıştım. Kardeşim acı çekerken benim mutlu yaşamış olmam içime dokunuyordu. "Bir saat belkide daha fazla dövdü beni. Her yerim kan olmuştu, ama ben hâlâ yaşadığım için seviniyordum. Ben çocukluğumda ölümden ve babam sandığım adamdan korktuğum kadar başka bir şeyden korkmadım abi." derken sesi titreyen meleğimin saçlarına öpücük kondurarak dolan gözlerimi sildim. "Sonra tuttu kıyafetimden, kapının önüne attı beni. Üzerim kan içinde kalmış, iki gündür ağzıma tek bir lokma girmemişti su haricinde. Açlıktan bayılmadın mı diye merak edersin belki. Bayılmadım abi, aç kalmaya alıştığım için bayılmadım, bünyem daha 12 yaşında bir çocukken bile her türlü acıya dayanıklıydı." diyerek bir süre sessizce beklerken tekrardan derin bir nefes aldı. "Neyse sonra ben biraz dolaşmak istedim, çünkü hareket etmedikçe ağrılarım artıyordu. Zar zor basamaklardan destek alarak ayağa kalktım, çıktım sokağa yürüdüm biraz ta ki karşıma sarhoş yaşlı bir adam çıkana kadar. Adam tuttu kolumdan zorla ıssız bir sokağa götürdü beni. Gücüm yoktu o zamanlar, zaten yaralıydım. Zorla üzerime gelip dokunmaya çalıştı, direndim, direndim, direndim sonra bir anda Toprak abim geldi ve kurtardı beni. O zamanlar daha çocuk olduğum için mi bilmiyorum ama en çok bu olay kötü etkilemişti beni." derken yüzündeki buruk tebessümü görebilmiştim. "Toprak abim ilgilendi benimle, karnımı doyurdu, kıyafet de aldı. Sonra karakola götürdü beni ailemi şikayet etmem için. Ama yanlış karakolu seçmişti, babam sandığım adamın kardeşinin baş komiser olduğu karakoldu. Toprak abim uçağa yetişmesi gerektiğini söyleyerek beni orada ecelimin eline bıraktı ve gitti." derken anlattıklarının sonuna doğru sesi titremişti. "Toprak abim çıktıktan hemen sonra babam sandığım adamı aradı o adam. Geldi, beni aldı ve evin bodrum katına indirdi. Önce bayılana kadar dövdü, sonra tekrar ayılmamı sağlamak için yaralarıma kolonya döktü. Ben acıdan kıvranırken gülerek izlemişti beni o gün. Sonra bir ateş yaktı, çakısını çıkartıp ısıttıktan sonra vücudumun her yerine tek tek değdirdi. En çok acı çektiğim günlerden birisiydi o gün. Ben o gün bana bıraktığı izleri hâlâ üzerimde taşıyorum abi. Kurtulamıyorum onlardan. Ben her banyoya girdiğimde, vücuduma, yaralarıma bakıp ağlamadan duramıyorum." "O gün beni sabaha kadar dövdü, acıdan nefes alamaz hâle gelmiştim artık. Kaç kere bayıldım hatırlamıyorum bile, defalarca kez ayıltarak dövdüğünü hatırlıyorum o günden geriye." "Sonra gitti. Beni karanlıkta kanlar içinde bırakarak gitti... Geri geldiğinde elinde bir meyve bıçağı vardı, ben daha ne yapacak acaba diye düşünürken o bıçağı hiç düşünmeden karnıma iki kere sapladı. Ölmekten o kadar korktum ki abi nefes almaya mecalim bile yokken ölmemek için yalvardım o adama. Kendi karanlığından beni kurtarması için yalvardım." "Alaya aldı beni, 'götürmem, geber burada kendi kendine acı çekerek' dedi, ve önce odadan çıktı, daha sonra ise evden. O zamanlar Melih ile aramız o kadar kötü değildi, bisikletini almak için girdiğinde beni görüp ambulansı aradı. Sonra bayılmışım zaten. Gözlerimi açtığımda o günün üzerinden tam bir ay geçmişti. Tam bir ay, komaya girmişim, o bir ay uyumak benim yorgunluğumu almaya yetmedi abi. Hiçbir zaman geçmedi yorgunluğum, tıpkı bundan sonra da geçmeyeceği gibi." Ağzımdan hıçkırık kaçmaması için kendimi tutarken, Arya yönünü bana doğru dönerek başını göğsüme gömmüştü bile. "Çok yoruldum ben abi, çok yoruldum." diyerek hıçkırarak ağlarken omuzlarından tutarak daha çok çektim kendime. ******* Hava iyice kararmıştı ve biz hâlâ aynı yerde aynı pozisyonda oturuyorduk. Arya yaşadığı bir kaç şeyi daha anlatmıştı benim zorlamamla ama ben kaldıramamıştım hiçbirinin yükünü. Sanki omuzlarıma kendi ağırlığımın 100 katı bir yük koymuşlar gibi hissediyordum. "Gidelim mi artık meleğim?" diyerek oturduğum yerde hafifçe dikleşirken Arya da benimle beraber dikleşmişti. "Gidelim abi." Önce kendim kalkarken daha sonra da Arya'yı elinden tutarak kaldırdım. Arabaya binip yola çıkarken kısa sürede eve giderdik dye umuyordum. Yakındık zaten eve. ****** Arya arabadan inerken bende arabayı garaja koyarak indim. Kapı görevli tarafından açılmış olmasına rağmen Arya kapıda beni beklerken saçlarına öpücük kondurarak sağ kolumu beline doladım ve kendimle beraber içeri çektim onuda. Salondan sesler gelirken üzerimizdeki ceketlerimizi çıkararak içeri geçtik. Babamlar oturmuş sohbet ederken bizim girmemiz ile kısa bir sessizlik oluşmuş, hepsinin bakışları bize dönmüştü. Ben boş bulduğum bir yere otururken Arya babamın yanına oturarak başını göğsüne yaslamıştı. "Neredeydiniz bu saate kadar?" diyen Toprak abim ile bakışlarım onu bulurken oturduğum yerde dikleştim. "Öyle konuştuk biraz abi." diyerek kısa keserken bakışlarım Arya'ya dönmüştü. Babam saçlarını okşarken, o mayışmış bir şekilde babamın göğsünde yatıyordu. Sıkıca sarılmıştı babama. "Öyle olsun bakalım aslanım." diyerek Toprak abim konuyu uzatmazken ayağa kalktım. "Siz yediniz mi? Biz daha yemedik hiçbir şey." "Sizi aradık ama ulaşamadık, bizde bekledik biraz sonra da yedik. Yemekler daha var sanırım." diyen Poyraz abimle çıkışa yönelirken "Tamam ben söyleyeyim görevliye ısıtsın, sizde Arya'yı uyandırın, aç o da." diyerek mutfağa ilerledim. "Abla bize akşamdan kalan yemekleri ısıtır mısın, Arya ile yiyeceğiz." Başıyla onaylayan görevli abla ile mutfaktan çıkarak tekrar salona girdim. Arya yoktu içeride. "Üzerini değiştirmeye çıktı Arya." diyen Ayaz'ı başımla onaylarken kurulmaya başlayan masaya geçerek yerime oturdum. Bir süre sonra üzerinde pijamaları ile gelen Arya da yanıma otururken acıktığımız için hızlıca yemeklerimizi yemeye başlamıştık. Kısa sürede doyan karnımız ile masadan kalkarken Arya uyuyacağını söyleyip odasına çıkmıştı. Bizde babamlarla birlikte çay eşliğinde biraz daha sohbet edip odalarımıza dağılmıştık, ama ben içim rahat etmediği için pijamalarımı giyinerek Arya'nın yanına giderek yanına uzanmıştım. Kokusu beni mayıştırırken gözlerimi kapatarak kendimi huzurlu bir uykuya teslim ettim.
|
0% |