@sitarekiraz
|
Bu dünya soğuk Rüzgar genelde ters yönde eser Limon ağaçları kurur Bahaneler hep hazır Güzel günler çabuk geçer ~Cahit Zarifoğlu~
Keyifli Okumalar✨
.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜
“Kızım dehşet oldun ha” Dedi Beyza heyecanla. Nihayet aracılar davet için gerekli malzemeleri, eve göndermişlerdi de bende hazırlanmıştım. Doğruyu söylemek gerekirse bu bir aylık ara bana yaramıştı. İşi özlemek motivasyonumu daha da yükselmişti çünkü. “Hâlâ anlamadım ne daveti bu” Dedi Suay hayran hayran beni izlerken. “Soru sorma Suay. Güzel oldun de geç. Zaten sinirliyim sana” Dedi Beyza dün akşamı hatırlatarak. Suay geniş geniş sırıtarak Elifin yatak olarak kullandığı kanepeye kuruldu. “Ne var aşklarını harladım işte. Onlar yanmaya razıymış” dedi yanaklarım al al olurken ona ters bir bakış atıp, boy aynasında kendimi inceledim. Siyah kare boyun midi bir elbisenin üzerine dağınık topuz yapılan koyu kahve saçlarım ve hafif makyajım ile sade ama göz alıcı görünüyorsun. Beyza elinde ki çantayı işaret edip, “Malzeme içinde. “ dedi. Ardından Suay'a ters bir bakış atıp, “Git bak bakalım ben içeride miyim” deyince kıkırdadım. Suay homurdana homurdana da olsa Beyza'yı ikiletmeden çıktı odadan. “Seni yönlendirecek kişi Yiğitti... “ sıkıntılı bir nefes verip, elinde ki kulaklıkları kulağıma geçirdi. “Israr ettim ama işe yaramadı. Yusuf sorun çıkarır mı” bilmem çıkarır mıydı? Dün kafasına sıkacak gibi duruyordu, deli tarafını çok bilmiyordum. Ne düzeyde bir manyaktı pek ölçememiştim. Ama sevinçten göbek atmayacağı kesindi. “Bilmem arayıp kontrol edersin yaşıyor mu diye” Umursamazca söylediklerime ben bile inanamadım. Yiğit’ten bahsederken bu kadar nefret dolu olmayı hiç beklemiyordum. En yakınlarımdan biriydi o. Hastalandığımda iyi olayım diye türlü şeyler yapan, düştüğümde ilk o koşanımdı. Kardeşti... Yani en azından benim için öyleydi. Belki de bu bağı koparıp attığı için ona öfkeliyim. Ama bu ona olan sevgimi azaltır mıydı? Bilmiyordum. Ona olan kızgınlığımın azalması için zamana ihtiyacım vardı. “İnci yapma böyle Allah aşkına adam kimi seveceğini seçse seni mi seçer? Tüm boklu hallerine şahit oldu.. Tamam hep tiksinirdi bundan ama, sonuçta gördü yani “ dedi bir anda yükselerek. Bende bunu anlamıyordum ya zaten. Dünyanın en pasaklı insanıydım be buna en çok şahit olan kişi oydu. Ne diye aptal gibi benden hoşlanmıştı. Gerçekten de aşk ota da bok... Hayır buradaki bok ben değilim. Kendimi hakaret edemeyecek kadar çok seviyorum. “Neyse ne Yiğit o aptal hislerini üzerimden çekmediği sürece beni tamamen kaybedecek. “ dedim saçımı son kez düzeltirken. Gayet sakın bir şekilde masanın üzerinde ki çantayı alıp, odadan çıkacaktım ki, kapı çaldı. Ay kapı çaldı. Yusuf geldi. Kapı çaldı ve Yusuf geldi. Telaşla sağa sola bakınırken Beyza koca bir kahkaha attı. Niye gülüyordu sanki. Her gün hoşlandığım adamla göreve mi çıkıyordum. “Kızlar... Eslemim” Diye içeri giren Yeşim hanımla yanlış anlamış olduğumu anladım. Zaten saat henüz yedi buçuktu. Bu saatte hazırlanmış olması imkansızdı. “Uy benim nazlı kızım. Ne güzel olmuşsun” diye hızla yanıma gelip, sarıldı. Ellerim öylece havada asılı kalırken sarılamadım. Yok olmuyordu onun tüm sıcak sevecen hallerine rağmen içimde bir yer onu anne olarak göremiyordu. Gözleri yaşlı bir Şekilde benden ayrılınca Beyza odadan çıktı. Sanırım bizi yalnız bırakmak istemişti. “Göremedim Eslem büyüdüğünü göremedim. O kadın... “ sustu. Bunu anlatmaya cesareti olmadığını defalarca kez dile getirmişti. Ama ne olursa olsun bunu ondan duyacaktım. Kendim araştırmayacaktım. “Ne o kadın. Söyle artık” dedim merak ve hüzünle. Şeyma'nın yani tabiri caizse o kadının beni neden kaçırdığını, neden öldürmediğini hatta bana yıllarca yalan söyleyen müdire hanımla ne gibi bir bağlantısı var merak ediyordum. Ama Yeşim hanım öylece duruyor ve sadece ağlıyordu. “Tamam Yeşim hanım söylemeyin. Bende araştırmayacağım ama bunu sizden başkası söylemeyecek bana” dedim sitemli bir sesle. Zor olabilirdi, hatta oldukça zordu. Ama benim hayatımdı sakladığı. Bugüne kadar bu noktaya nasıl geldiğimdi. Sırları sevmezdim. Ne olursa olsun söylemeliydi. “Yapma şunu Yeşim hanım ne demek...”dedi bu defa çaresiz bir sesle ardından ellerimi tutup avuç içlerime kokladı. Avuç içlerime ufak bir öpücük bırakırken, göz yaşları ellerimi ıslatsa da geri çekmedim. “Ben senin annenim. Onca senenin ardından sensiz geçen onca yılın ardından yasım bitmeden yas ekleme yüreğime. Kor gibi yakma ciğerimi Eslem” ağzından kaçan hıçkırık kalbimde ince bir sızıya neden olsada, ona istediğini vermedim. Alışık değildim ve ona sürekli anne dememi istiyordu. Hatta onun zoruyla pardon gözyaşlarıyla anne diyordum. Gerçekten isteyerek çıkmıyordu o kelime. Onu mutlu etmek için çıkıyordu. “Belki bir gün.. “ diye fısıldadım. Kafasını hızla sallayıp “Elbet bir gün annecim” dedi hızla. Buruk bir tebessümle çantamı alıp çıkacaktım ki kapının eşiğinde onu görmeyi beklemiyordum. Yusuf. Tüm heybetiyle kapı eşiğinde beni seyrediyordu. Odanın içinde Yeşim hanıma ya da başka bir yere bakmıyor bakışları doğrudan beni hedef alıyordu. Üzerine giydiği siyah takım...onu üniforma dışında ilk kez resmi bir kıyafet içinde görüyordum. Ve oldukça heybetli vücuduna o kadar yakışmıştı ki.. Ellerimin titremesine mani olamadım ve az önce elime aldığım çanta yere düştü. Yeşim hanım kısık bir gülüşle “Suay'ın dediğine göre buluşma kararı almışsınız. İkiniz adına çok sevindim. Zaten babanın Yusuf’tan başkasına onay vereceğini sanmam” dedi ben şaşkın bakışlarımı onun üzerine çevirirken Yusuf yarım ağız bir gülüşle başını yere eğdi. Yılmaz komutan hani kızını kimseyle paylaşamazdı? Bana gelince mi kız vermesi geliyordu? Ayrıca ben gitmiyordum bir yere.. “Bakma öyle baban yetiştirdi Yusuf’u e biraz nazlanır ama Yusuf’tan başkasının lafını bile ettirmez. Sen yine iyisin otuz da yaşasan bir koca adayı var. “ dedi kahkaha atarken. Harbi deliydi bu kadın. Az önce ağlarken bir anda duygu durumu değişmişti. Acaba diyorum hani olmazda acaba bipolar falan mıydı? “Tamam çıkıyorum ben” dedi ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp, dışarı çıkarken. Harbi bipolar mıydı? Ya da Karadeniz'in havası gibi dengesiz miydi? “Benim odamda neden hazırlanmadın” yakınımda duyduğum sesle. Bakışlarım ona çevrildi. Kahretsindi çok yakındı. Ve çok yakışıklıydı. Ondan bir adım geri kaçarken, terleyen avuçlarımı elbisenin eteklerine sildim. Ve o hariç her yeri incelerken “Nereden anladın” dedim sorum ondan biraz kaçmak adına sorulmuş saçma bir soruydu. Çünkü odası bıraktığı gibi duruyordu. “Bıraktığım gibi” dedi bir adım daha atarken. Usul usul bana yaklaşıyor dikkatimi dağıtmak İçin ses tonunu en sevdiğim ayara indiriyordu. Bu adam beni etkisi altına aldığını farkındaydı ve bunu yapmaktan asla gocunmuyordu. Kahretsindi Resmen beni çantada keklik görüyordu. Bu kadar eridiğimi belli etmemeliydim. Tamam sakindim. Karşımda ultra paket bir asker yoktu. Gayet sakindim. Bakışlarımı yavaşça üzerine çevirip, alayla güldüm Ve hayır gülmez olaydım. Çok yakınımdaydı ve kahve gözleri daha da güzel görünüyordu. Bir dakika ya ne yapıyordum ben ergen gibi burada kendimle çelişkiye girmiştim. Kaç yaşındaydım on beş mi? Düşündüğüm şeylere ufak bir tebessüm ederken, bu defa bende ona aynı onun yaptığı gibi kaçmadan baktım “Özel alana saygı senin sonuçta” dedim tam karşısında dimdik dururken. Hangi çağda yaşıyorduk canım heyecan mı kalmıştı. Aramızda ki mesafeyi iyice kapatınca derin bir nefes aldım. Gözlerim benden bağımsız sağa sola gitmek istese de izin vermedim. Tam gözlerine hedefledim bakışlarımı. Madem etkiydi tepki gösterirdim bende. Ama bu kadar iyi görünüyorken bu tepkiyi anca kendime gösterirdim. Sanki hayatımda başka yakışıklı adam yoktu. Of ya of. Gerçekten of. “Özel alanımı aşmanı istiyorsam... “ dedi işaret parmağını perçemlerine değdirirken, bakışları bir saçlarıma bir dudaklarıma kayıyordu. Ürperdim. Aklından her ne geçiyorsa bunu ertelesindi. Of hayır bunu düşünmese iyi olurdu. Kolunun altından kaçıp, “Aşmak istemiyorsam” dedim telaşla. Kısık bir kahkaha attı. Ve ellerini ceplerine koyup, beni baştan aşağı süzdü. Gözlerinde ki hayranlığı görebiliyordum. Ve sanırım bende ona bakarken bunu saklamıyordum. Kapıya doğru yürüyüp, kapalı kapıyı açarken “Benim olan her şey senin “ diye fısıldadı. Benim olan her şey de onundu o halde. Ama bunu bu arsız adama söylemeyi reddediyordum. Tanışalı henüz bir ay olmuşken benimle bu kadar ciddi düşündüğünü belirtmesi... Komik. Acaba daha önce sevgilisi olmuş muydu? Benim olmamıştı. Yani gerçek manada bir sevgilim olmamıştı. Kalbim kimseye ona attığı gibi atmıyordu. Birazda işim gereği sürekli ikinci plana attığım bir şeydi aşk. Ama şimdi, ne kadar kaçarsam kaçayım bulmuştu işte. Hem de tüm bu giriftin içinde. Karışık ama güzel. Evden çıkıp bizim için ayarlanan arabaya bildiğimizde çoktan hareket haline geçmiştik. Çantamdan onun için gönderilen kulaklıkları çıkarıp, uzattım. Eline manasız bir bakış atıp, “Neden sen takmıyorsun” dedi yarım ağız bir gülüşle. Neden mi ben takmıyorum, evet haklı iki eli de direksiyonda... Neden ben takmıyorum? Hayır bu fena adam yine beni kandırıyor. Kanma İnci kanma kızım. Ya da kan sonuçta hayatında kaç adamdan hoşlandın ki? Elimde ki kulaklığı kutusundan çıkarıp, benden taraf olan kulağına taktım. Ötekini de uzanacaktım ki emniyet kemerinden ötürü kolum yetişmedi, kemeri serbest bırakıp, üzerine eğildim. Kahve ve ferahlatıcı kokusu burnuma dolarken, kulaklığı geçirip, tam çekilecektim ki ani bir frenle çığlık atıp, boynuna sarıldım. Gözlerimi korkudan olsa gerek kapatmıştım. Bir kaç saniye sonra nerede durduğumu fark edip, hemen açtım gözlerimi. Sertçe yutkundum. Çünkü onunla çok yakındık o kadar yakındık ki yan profilinden burunlarımız birbirine değiyordu. Başını bana doğru çevirince kahve gözleri ela gözlerimi delicesine seyre durdu. Fakat aklına bir şey gelmiş olmalı ki bakışlarını kaçırdı. Derin bir nefes aldı ama beni öpmedi. Yapabilirdi şuan burada beni öpebilirdi. Ama yapmadı işte. “İstiridye güzeli” diye fısıldadı camdan dışarı seyrederken. Adam harbi harbi bana bakmıyordu... “Beni... “ dedi bana kısa bir bakış atarken, ardından dudaklarına yarım bir gülüş ekleyip, boynuna doladığım kollarını işaret etti “ Yedi büyük günahtan birini işlemeye itiyorsun. Yapma yanarız “ sona doğru sesi alaylı çıkınca hemen bırakıp, kendi yerime oturdum. Rezillik Resmen adama kene gibi yapışmıştım. Yanaklarım makyajı bile kapatacak kadar kızarınca camı açtım. Kalbim ağzımda atıyordu. Ama aklımda sadece beni öpebilecekken öpmemesi vardı. Başka biri mi vardı? Olmasındı Benim yoktu. Ben ondan başka kimseye alıcı gözle bakmamıştım. Oda bakmasındı. Ani bir dürtüyle yüzümü ona çevirip, “Sevgilin mi var” diye sordum. Sorumla kaşları çatılırken, kısa bir bakış attı yüzüme. “Ula o nerden çıktı” dedi ters sesiyle. Anlamaz haline gözlerimi çevirirken, saçlarımın bozulmasını umursamadan camı sonuna kadar açtım. Şayet oldukça utanıyordum. “Asuman teyze doğurmadı herhalde Yusuf ağzımdan çıktı” dedim tıpkı onun gibi ters bir bakış atarken. Dudaklarında çarpık bir gülüş oluşunca gülümsedim. Yakışıyordu.. Gülmek yani ona yakışıyordu. “Ula İnci.... “ dedi başını iki yana sallarken. Ve bana saniyelik bir bakış atıp, tekrar önüne döndü “Yok” dedi gururla. Gülümsedim yani olmaması sevindiriciydi. “O halde seni tanımak istiyorum. Neleri seversin mesela nelerden hoşlanırsın ne bilirsin ne okursun ne görürsün. “ Dedim heyecanla dudağında çarpık bir gülüşle yine saniyelik bir bakış attı. “Beni tanıyorsun zaten. Seni severim, senden hoşlanırım, seni bilir, seni okurum ve nereye baksam seni görürüm” dedi alay mı ediyordu yoksa, harbi miydi bilmiyordum ama kocaman gülümsedim. “Ya Yusuf Asaf öyle değil. Ayrıca ağzın iyi laf yapıyor kaçmadı gözümden “ dedim sona doğdu sertleşen sesimle. Gülüşü yüzünde donarken, ses etmedi. Baya baya gülmeyi kesti. Vardı bir karın ağrısı. “Şimdi söyle kaç sevgilin oldu” “Sen de beş ben diyeyim on beş” dedi çapkın bir gülüşle. E oha ama. Ben hayatımda o kadar kadınla samimi olmamıştım. Beyza, Suay, Süveyda, Yeşim Hanım Ceyda harbi hepi topu beş kişiydiler. Ki buraya gelmeden önce üç kişiydi. “İsim ver desem kalacaksın öyle. Havadan atıyors... “ “Ela, Gökçe, Zeyno, Hande, Sinem... Ha bir de. “ dedi çarpık gülüşüyle bana dönerken. “Trabzon güzeli Çimen vardı. Onunla ciddi takılmıyorduk ama duyduğuma göre hâlâ beni bekliyormuş ”bunu söylerken her ne kadar gülse de kız için üzüldüğü belliydi. Ne yani gerçek miydi? Sinirle ona dönüp, “Boynun” dedim. Suratında ki tebessüm iyice büyürken, saniyelik bir bakış attı. “Omuzlarım üzerinde güzel mi duruyor” sesinde ki alaya karşı tehlikeli bir gülüş sundum. “Durmuyor Yusuf Asaf boynun omuzların üzerinde durmuyor. “ koca bir kahkaha atıp, arabayı kenara çekti. Nasab Tamar'ın evine gelmiştik. Az önce gülen yüzümüz bir anda ciddileşince, boynuma taktığım büyük halkalı kolyeyi düzelttim. “Selam enişte” kulağıma gelen sesle. Bakışlarım Yusuf’u bulurken onunda şaşkın bakışları beni buldu. Biz birimize bakarken bu defa da gür bir kahkaha sesi yankılandı. Uğur. Yiğit bize aracı olacak sanırken Uğur'un sesini duymak biraz şaşırtsa da kendimi çabuk topladım. “Bir kere de şebeklik yapma Uğur. Beyza sana yüz vermemekte haklı” dedim elimi kulaklığa götürürken. Yusuf sesin nereden geldiğini anlayınca sırıtık bir ifadeyle başını iki yana salladı. Sanırım Uğur’un ona enişte demesi hoşuna gitmişti. “O işi hallettim ben eniştemden ders alacağım. Senin kalbine girmiş adamı üstat bellerim” dedi alayla. Yusuf bana bakıp, tatlı bir tebessüm gönderirken, çenesini kaşıdı. Benim arkadaşlarım neden salaktı? Neden beni hep rezil ediyorlardı? “Uğur” diye tısladım arabadan inmeden hemen önce. Uğur beni umursamadan, kısık bir kahkaha atıp, “Kendi aramızda konuşuyoruz be İnci boncuk eniştem yabancı mı” dedi gülmesini zor durdururken. Hızla yanıma gelen Yusuf’un ise suratında saklama gereği duymadığı kocaman bir gülümseme vardı. Aptal herif, bayılıyordu rezil olmama. “Ne gülüyorsun” dedim ters ters. Terslenmeme karşılık yüzünde ki tebessüm iyice büyürken, baş ve işaret parmağını benim yaptığım gibi yapıp, gülmesini durdurmaya çalıştı. Yine benim şapşal haklerimle dalga geçiyordu. Bu haline ister istemez gülerken, bende tıpkı onun gibi başımı iki yana sallayıp, güldüm. O bunu yaparken kısık sesle bir şey diyordu ama anlamıyordum. Olsundu. “Flört işleriniz bittiyse içeri girebilirsiniz. Ha bu arada İnci boncuğum.. “ dedi kulaklığın öteki ucunda ki Uğur. Bir kaç saniye durup ne diyecek diye beklerken bombayı patlattı. “Sevgili amirin yani ben eniştemin bu görevdeki konumunu değiştirdim. Yusuf senin manitan olarak o masaya oturacak” hay ben senin amirlik yapacak seviyeni de seni de sana bu işi kitleyen beyni de... “Beynini si... “ tam küfür edecekken yanımda sırıtık bir halde bana bakan Yusuf’la göz göze geldim. Tam bir şey diyecekken elime değen sıcak ellerle hızla bakışlarım ona döndü. Yusuf Asaf benim elimi tutuyordu. Kalbim ağzıma gelirken, derin bir nefes alıp, heyecanımı kontrol altına almaya çalıştım. Ama olmuyordu, bakışlarım birleşmiş ellerimize kayarken elimi kalbime götürdüm. Buda candı sonuçta heyecandan çıkmasını istemezdim. “Sakin ol istiridye güzeli... Sadece elini tutuyorum bunda bu kadar heyecanlanmanı gerektirecek bir durum yok. Heyecanını güzel şeylere sakla” dedi. İmasını anlayınca Uğur’a gerçek manada bir küfür savurdum. Böyle olmamalıydı.. O yanı başımda otururken kendimi nasıl toplayacaktım. Derin bir nefes alıp, ondan tarafa bakmamaya çalıştım. Biz eve doğru yürürken Uğur’da sessizliğimizden faydalanıp, ne yapmamız gerektiğini söylemeye başladı. “Bilginiz üzerine Nasab Tamar bugün fedailerle bir toplantı yapıyor. Siz ikiniz oraya birlikteliği olan iki suikastçi olarak gidiyorsunuz. Nasab suikastçiyi kendini araştıran ve sıkıştıran Savcı Sima Ersoy için tutacak. Tam sekiz suikastçi var ne yapın edin o davette, göz önünde olun. Sizi seçsinler” dedi. Duyduklarımla hemen toparlanıp ciddiyete büründüm. Yusuf da sıkı sıkıya tuttuğu ellerimi gevşetmişti. “Koruması olan bir suikastçi seçilmez diye de konumu değiştirdin” dedi Yusuf. Aslında evet, ben görevi tam anlamıyla bilmediğim için koruma demiştim. Ama onun yanımda olması hem benim açımdan hem de görev açısından iyiydi. “Kafa göz dalma kimseye. Elbet laf atan olur, tut kendini.” Dedi Uğur. Bunu söylerken o kadar ciddiydi ki, Beyza ile çıktığı her görevde sinir krizi geçiren o değilmiş gibi söylüyordu. Güldüm ama bir şey söyleyemedim çünkü tam kapının önündeydik. Yusuf zile basıp, bir adım geri çekildi. Tabii eli elimde olduğundan bende onunla birlikte geriledim. “Sana verdiğim böceği mutfağa yerleştir. Tamar karısına çok düşkün karısı da mutfağa düşkün. “ dedi Uğur bir tepki vermedim. Zaten o da cevap beklemiyordu. Gecenin sonuna kadar beni yönlendirmek için görevliydi. Ne derse eksiksiz yapacaktım... Tabii aklıma ve mantığıma sığanları. Kapıyı beyaz gömlek siyah etekli bir görevli açınca bizi içeri buyur etti. Kadına yandan bir bakış attığımda otuzlarının sonunda, siyah saçlı mavi gözlü tombul bir kadın olduğunu gördüm. İşime yarayabilirdi. Nasab Tamar tutuklandığında bildiğini anlatırdı en azından. “Şöyle buyurun Nasab beyler yemek odasında” Yusuf elimi iyice sıkıp, beni kadının gösterdiği yöne doğru çekiştirdi. Yüzünde ki ciddiyet o kadar farklı gelmişti ki, onu hiç böyle görmediğimi fark ettim. Benim yanımda hep gülüyordu. Onu bir kere bile asık surat görmemiştim. Sinirli ve kıskanç olduğu zamanları biliyordum fakat bu, ciddiyet çok farklıydı. Ve evet bu adama her duygu kıyafet gibi yakışıyordu. Güzeldi ya ay güzeldi valla resmen içimde ki aşık kişiliği dışarı çekip çıkarmıştı. “Bu oda” deyip kapıyı açan kadınla kendime geldim. Oda gri tonlarında büyük ama çok gösterişli değildi. Bakışlarım yemek masasında oturan gruba takılınca sakin bir nefes verdim. Tam yedi aday görünüyordu. Altı kişi erkek ve biri kadındı. Biz iki kişiydik ve hanginiz suikastçı belirlememiştik. Görev bana geldiği için bana göre benimdi. Umarım Yusuf aptalca bir şey yapıp, işi baltalamazdı. “O gençler hoş geldiniz. “ dedi Nasab ayağa kalkarken, bizim hakkımızda ona ne dedilerse baya sevinmişe benziyordu. Yanımıza kadar gelip, elini Yusuf’a uzatınca soğuk olduğunu düşündüğüm sahte bir tebessüm ekledim yüzüme. Çünkü bunlar soğuk adama para verirlerdi. Vicdanı olan işlerine yaramazdı. Yusuf'ta benim gibi düşünüyor olacak ki yüzünde mimik oynamamıştı “Aslında ben sizinle ayrıca konuşmak istemiştim, ama kız arkadaşınızı da mı getirdiniz” dedi bakışları beni bulurken. Bir dakika ne! Burada benim suikastçı olmam gerekmiyor muydu? Ebeni s*keyim Uğur. Anan baban mezarında ters dönsün. Allah seni Beyza’nın dibinden bir dakika bile ayırmasın da onun gereksiz atarları ömrünü yesin. İnşallah.. “İnci boncuk sövme boşuna ama eniştemin olduğu yerde sana bok yemek düşer” dedi eğlenen bir sesle. Biliyordu tabii ağzının orta yerine otuz sekiz numara terlikle girişeceğimi, ondan gırgıra vuruyordu. Yer miydi laz kızı? “Onu yanımdan ayırmayı pek sevmem” dedi. Neydim ben? Süs köpeğimi? Adamda ki cevaba bak. Tekrar ve tekrar belanı s*keyim Uğur. “Vay sende kadınına düşkün olanlardansın. Benim hatun mutfakta siz gidin isterseniz, burada ki sohbet size uygun değil” dedi kapıda ki görevli kadına el işareti yaparken. Asıl burada ki sohbet Yusuf’a uygun değildi. Ya ben bu görevi heyecanla karşılamıştım reva mıydı bu bana. Yusuf’a bir bakış attığımda da yüzünde mimik oynamıyordu ama gözleri kahkaha atıyordu resmen. Harbi belanı ş*keyim Uğur. Yattığın yerden kalkama. Tövbe tövbe “Benimle gelin sizi Hanım’ımın yanına götüreyim” diyen kadınla her ne kadar gitmek istemesem de peşine takıldım. Kadın önde ben arkada yürürken elimi ağzıma götürüp, “Belanı ş*keyim” diye fısıldadım. Bu şimdilik onu idare ederdi. Kulağıma gelen sesli kahkahası ile yüzümü buruşturacaktım ki kadın birden önüne dönüp, “Gidin” dedi. Gözlerinde ki telaşın farkına varınca anlamaz bakışlarla, onu sürdüm. Böyle dediğine göre bildiği tehlikeli bir şeyler vardı. İyi ama bir hizmetli en fazla ne bilirdi, onu bu denli korkutan neydi de bu kadar endişelenmişti. “Biliyor siz... “ “Ayça Hanım neyi biliyorum ben” diye koridorda beliren Nasab Tamarla kadının beti benzi attı. Kahretsin bu bir tuzak mıydı? Tamar ağır adımlarla yanımıza gelirken, samimiyetle gülümsedim. “Siz değil eşiniz biliyor, aşçı olduğunu duymuştum. Tatlı da yapabiliyor mu diye sordum” dediğimde bakışları yumuşadı. Harika bu adamın zaafı karısıydı. Lütfen karısı da en az bu şerefsiz gibi kötü olsundu. O zaman işim daha çok kolay olurdu. “Aa evet çok iyi yapar. Size özellikle revanisini yemenizi tavsiye ederim. “ dedi kuşkulu bir ses tonuyla. İşte yakalamıştım, çünkü ben yumurta ve yumurtayla yapılan hiç bir şeyi yemezdim. Bu adama biri haber uçurmuş olmalıydı buda demek oluyor ki, benim yumurta yemediğimi çok yakından bilen biri tarafındandı. Yumurta yemek benim için ölüm gibi bir şeydi. Ama eğitim aldığım zamanlarda ihtiyar beni bu konuda da eğitmişti. Ona o zamanlar çok kızsamda şuan çok iyi anlıyordum. Düşmanın hangi tarafta olduğunu bilemezdik kimi zaman en yakınımızdan bile şüphe edecektik. Peki kimdi? Beyza mı Asla ona gözüm kapalı güvenirdim. Ya Yiğit... Beni tehlikeye atmazdı. Uğur, Selim, Barış Hiç biri bana ya da görece kalleşlik yapmazdı. Biz birbirimize anne, baba olmuştuk, evlat olmuştuk kardeş, sevgili, eş olmuştuk. Benim ekibim beni satmazdı. Onlara sonsuz güveniyordum. Ve yumurta yemediğim sır değildi. Bir yerden duymuş olabilirdi. Evet evet kesinlikle benim ekibimde çürük yumurta yoktu. “İnci sakın ele verme kendini. Bayılırım falan de söz sonra ben kusturacağım seni” dedi Uğur endişeyle. Endişeli olmasına az daha gülecektim ki kendimi tuttum. Samimi olduğunu düşündüğüm bir tebessümle, kafamı salladım “Revaniyi çok severim. Eşinizin ellerinden yemek için de sabırsızlanıyorum. Bana da yapar değil mi” dedim sesimde asla bir yalan belirtisi yoktu. Yalan makinasından sağa salim çıkan kadındım ben. Bir kıytırık revani beni alt edemezdi. “Evde hazır var” sıçtık. Tamam kabul ediyorum kıytırık bir revani beni alt eder. Onu yemeyeceğim “O tatlıyı yiyeceksin ucunda ölüm var “ aynı şey. Uğur bunu bilmiyor muydu. İhtiyar beni bu konuda eğitime tabii tuttuğunda bir hafta yataktan kalkamamıştım. Ve bir haftada iki kilo vermiştim. Benimle ölüm ve yumurta yemek aynı seviyedeydi. “Öyle mi tatmak için sabırsızlandım doğrusu” dedim neşeyle. Adam bozguna uğrarken, benim midem az sonra yiyeceği şeyin etkisinde bulanmaya başlamıştı. Pekâlâ yapabilirdim. Nasab tehlikeli bir gülüşle beni mutfağa yönlendirirken, beni bu denli tanıyan köstebeğin kim olduğunu düşünüyordum. Askeriyeden olamazdı. Çünkü orada beni kimse ismim dışında tanımıyordu. Ama teşkilattan birinin de bu görevden haberi yoktu. Hayır bizimkiler olamazdı. Zaten yumurta olayını öğrenir öğrenmez onlardan şüphe edeceğimi bilirlerdi. İyi de kimdi? “Hoş geldiniz. Tamar tanıştırsana bizi kim bu güzel hanım” duyduğum sesle düşüncelerimden arındım. Mutfağa gelmiştik. Mutfak diyordum ama Bildiğin oturma odasında gibi bir yerdi. Kadının mutfağına tutkun olması normaldi yani. “Gelen arkadaşlardan birinin eşi” dedi. Ne Yusuf’un eşi olmak mı? Hayır hayır bu fikir hoşuma gitse de yersiz bir durum. O laz uşağına tutulmuş olmam onunla evleneceğim anlamına gelmez. “Senin yaptığın revaniden ikram edelim. Siz konuşun ben içeri giriyorum” deyip gitti. Yüzünde bocalamanın verdiği garip bir ifade vardı. Şuan gerçekten içeri mı gidiyordu? Yoksa içimizde ki köstebekle mı konuşacaktı. Oltaya mı geliyorduk yoksa zaten çoktan av mı olmuştuk bilmiyordum ama burnuma hiç iyi kokular gelmiyordu. Evet gerçekten hiç iyi kokular gelmiyordu. Önüme koyulan tabakla oturduğum sandalyede dikleştim. Yüzümü buruşturmamak adına verdiğim çabayı, Fransızca öğrenmeye verseydim şuan beş dil biliyor olurdum. “Şansınıza bu her zamankinden kötü oldu. Tamar ille de dört değil altı yumurta koy deyince kıramadım. Ama yemek istemezsen anlarım” dedi sesinde garip bir tını vardı. Biliyor muydu? Bakışlarım hizmetli kadına kaydığında, elleri önüne bağlı bir şekilde yere bakıyordu. Pekâlâ biliyordu. “Biliyor olabilir. Sorun olmayacağını yumurtanın seni rahatsız etmediğini söyle “ dedi Uğur. Derin bir nefes alıp, samimiyetle güldüm. “Sorun değil. Yemeklerinizin ününü çok kez duydum. “ deyip, revaniye çatalı batırdım. Hiç tereddüt etmeden ağzıma aldığımda gözlerimi yumup, o kahredesi tadın ağzımdan gitmesi için hemen yutkunmak zorunda kaldım. Ardından bir çatal daha ve içten bir tebessüm, bir Çatak daha ve içten bir tebessüm. Böyle böyle dört çatal revani yemiştim. Şimdiden bayılmak üzereydim ama, yüzümde tam tersi bir ifade vardı. Memnuniyet Ben neden istihbaratçı olmuştum ki, baya baya rol yapma yeteneğine sahiptim. Neredesiniz ey kast ajansları, keşfedilmemiş bir yetenek var burada. “Bu hayatım da yediğim en güzel tatlı. Sanırım bunu yemek için sizi çok kez rahatsız edeceğim” dedim. Hayatımda yediğim en güzel tatlı mı bilmiyorum ama ilk yediğim revani olduğu doğruydu. Üstelik buram buram yumurta kokuyordu. İhtiyara bir kez daha minnet duymuştum. Eğer o eğitimi bana vermeseydi, şuan buradan ikimizin de ölüsü çıkardı. “İşte bu yüzden sen be İnci “ dedi Uğur gururla. Onun söylediklerini duyacak halde bile değildim. Ama kadının yüzünde beliren kocaman samimi gülümsemeyle rahatladım. Çünkü sahiciydi ve bu şüpheleri benden bir süre uzak tutacağı anlamına geliyordu. Bu kadının güvenini kazanmalıydım. Nasab Tamara giden yol bu kadından geçiyordu anlaşılan “Ya yalan söylerken o kadar tatlısın ki yüzün pembeleşti. Sevdim seni küçük hanım yalan söyleyemeyen birisin ve bu hayatını kurtaracak” sona doğru neşeyle söyledikleri ile Uğur sağlam bir küfür savurdu “Kim bu koduğumun haini” dedi sinirle diz üstü olduğunu tahmin ettiğim şeyin tuşlarına hızla basıyor olmalıydı ki kulağım zorlamaya başlamıştı. “Tamam kabul yumurta biraz fazla olmuş. Hatta yumurta hassasiyeti olan biri ağzına bile almaz. Ama ben sevdiğim için kokuyu çok takmadım. Tadı gerçekten çok iyiydi” tadı gerçekten vahşetti. Sanki ağzıma kaşık kaşık sıvı yağı fazla kaçmış yumurta doldurmuşum gibi. Ay berbattı işte. Gözlerim kararıyordu ama yüzümde aptal bir sırıtma vardı. Kadın beni samimi bulmuş olacak ki sevgiyle salladı başını. “Gerçek düşüncelerini duymama sevindim. Ve yumurta hassasiyetin olmamasına da” bende ilk kez bunun için üzüldüm... Yani yumurta hassasiyetim olmasına. “Küçükken... “ dedim bir anıyı hatırlamaya çalışır gibi bir ses tonuyla “Annem önüme. Bir yumurta koyardı ama ben kardeşiminkini de yerdim. Onun boyu benimkinden kısa kaldı. Sanırım hakkını yediğimden” dudaklarımı hafifçe büzerek söylediklerimle, koca bir kahkaha attı. Ardından sağ elini bana uzatıp, “Sevdim seni küçük hanım. Ben Özlem” deyip kendini tanıtınca hemen elini sıkıp, gülümsedim. “Bende Eslem. Bende sizi sevdim. Umarım sizi bir kez daha görürüm “ sona doğru sesimi istekli tutmaya çalıştım. Yüzünde ki memnuniyetten olsa gerek samimi bir gülümseme vardı. “Şüphen olmasın. Artık sen istemesen de buluşmak zorundasın. Sevdiğim insanları yanımda tutmak için gerekirse zorbalarım” dedi. Sevindim. Neden mi? Çünkü bu kadında en az kocası kadar pislikti. Vicdan azabı çekmeme gerek yoktu. Midem bulanırken zoraki bir tebessüm kondurdum yüzüme. “Bir zorunluluk yok. Böyle güzel tatlı yapacaksanız hep gelirim ben “ dediğimde kibirle gülümseyip, başını salladı. Midem o kadar çok bulanıyordu ki ateşinin çıktığını hissediyordum. Elimi başıma görüp, bir süre gözlerimi yumdum. Bunu gayrı ihtiyarı yapmıştım. Özlem bir şeylerden şüphelenmiş olmalı ki “Bir sorun mu var Eslem” dedi. Bir sorun mu? Şuan birden fazla sorunun eşiğindeydim. Muhtemelen buradan çıkana kadar kendimi tutacaktım. Ya sonra yükselen ateşim ve bulanan midemle baygınlık geçirecektim. Sonrası karanlık. Sonrası hep karanlıktı. Çünkü yumurtayı sadece ben değil, bünyemde kabul etmiyordu. İyi gelmiyordu bana. Bu köstebek her kimse beni bok çukuruna taşımayı iyi becermişti. “İnci gözünü seveyim dayan. Yusuf’a haber vereceğim işi hızlı tutup, gelecek yanına ne olur dayan” Uğur’un endişeli sesini duyunca zorla toparladım kendimi. Ve elimi başımdan çekip, dikleştim. Her ne kadar öğütme gelsede içimden sadece samimi bir şekilde güldüm. “Hayır bir sorun yok. Aç karnına tatlı yiyince bir hoş oldum. Soğuk bir şu alabilir miyim” dediğimde başını salladı. Hizmetli kadın tam bana su verecekti ki onu durdurup, “Hayır Ayça önce senin şu meşhur omletlerinden yap. Kusura bakma Eslem yemek hazırlamadık. Şimdi iki yumurta kırar sana” dedi. Hayır bunu kaldıramazdım. Başımı sakince olumsuz anlamda sallayıp, “Midem çok hassastır tatlı üzerine yemek yersem rahatsız olabilirim. Siz en iyisi bana sadece su verin” dediğimde gözünde şeytani bir patlama oluştu. Bana cevap vermeden kibirle, hizmetliye dönüp, “Dediğimi yap Ayça” Dedi ve bana dönüp, baştan aşağı süzdü. Yüzünde saklama gereği duymadığı ‘Seni yakaladım' ifadesi vardı. Ama pes etmedim. Beni yakalamak o kadar kolay değildi. Onun aksine minnet dolu bir tebessüm ekledim suratıma. “Teşekkür ederim. Kibar olmak istemiştim, ama gerçekten çok acım.” Dediğimde bozguna uğradı. Suratında ki ifade yerini şaşkınlığa bırakırken, hırsla hizmetliye dönüp, “Üç olsun Ayça” diye bağırdı. Sinirlenmiş olmalıydı. İkiyi yiyen üçü de yerdi. Yerdi yemesine de buradan sonra eve değil morga giderdi. “Çok düşüncelisiniz. Bir bardak su alabilir miyim. “ dedim tekrardan başını hızla sallayıp, masanın üzerinde duran sürahiyi ve bardağı önüme itti. Bu şimdilik beni idare ederdi evet ama, üç yumurtadan sonra gerçekten yoğun bakıma falan alınabilirdim. “Yusuf’u da zorluyor pezevenk. Anladığım kadarıyla köstebeği bunlarda bilmiyor. Biri yem atmış onun doğruluğunu sorguluyorlar. “ dedi Uğur. Harikaydı. Ne onlar ne de biz arada ki köstebeği bilmiyorduk. Gizemli canımıza kastı olan bir köstebek. Kimdi bu? “Hadi ye” diyen kadınla önüme koyulan tabağa az daha öğürecektim ki, masada ekmek olmadığını fark ettim. Resmen yumurtayı çatalla yiyecektim. Masaya şaşkınca baktığımı fark etmiş olacak ki “Formunu korursun diye düşündüm” dedi beni gerçekten zorluyordu. Samimi bir tebessüm gönderip, anasına avradına sövecektim ki kendimi tuttum. Bu yediğim yumurtaların hepsini sana çiğ ciğ yutturacaktım. Tabii fazla proteinden öteki tarafa gitmezsem. “Harikasınız Özlem hanım.” Dedim elimde ki çatalı yumurtayla doldurup, ağzıma tepişirken. İğrençti iğrenç olan yumurtanın tadı değil genzimde bıraktığı o kokuydu. Yükselen ateşimle iyiden iyiye başım dönüyor, gözüm kararıyordu. Bayılacak gibiydim. Ama gülümseyerek büyük bir iştahla bir çatal daha aldım, ve bir çatal daha, bir çatal daha ve kusmak üzereyim. Son bir çatal kaldığında, onu da gözlerimi yumup ağzıma attım. İçimde volkanlar patlıyor, fakat dışarıda gayet neşeli bir ben duruyordu. “Gerçekten çok lezizdi. “ deyip çatalı bıraktığımda, Özlemin yüzünde oluşan tebessüm, artık beni sorgulamaktan vazgeçtiğin işaretiydi. Görev başarılıydı. Ya sevgili bünyem ya o... Onun için aynı şeyi söyleyemezdim. “Eslem gerçekten çok samimi birisin. Bak ben çok fazla insan sevmem ama seni sevdim. Hep gel olur mu” dediğinde kocaman gülümsedim “İşte benim İnci boncuğum” diyen Uğurla omuzları mı dikleştirip, kısa bir süre de olsa midemi umursamamaya çalıştım. “Bende sizi sevdim. Ama buluşmamız erkek arkadaşımın işi alması gerekiyor “ dediğimde gülümseyip, elini önemsiz bir şeyden bahseder gibi iki yana salladı. “Dert etme canım. Ben gidip, Tamarla konuşayım. Ayça misafire kahve yap” of kahve içecek kadar dayanamazdım ki. Gözlerim şimdiden kararıyor, başım dönme dolap gibi dönüyordu. Sürekli bulanan midemde, çabasıydı. “Biz erken kalkarız Özlem Hanım. Yarın buluşsak” dediğimde hızla arkasını dönüp, yüzüme baktı. Yüzümde bir şeyler arıyor bir ifade bulmaya çalışıyor gibiydi. “Pekâlâ sen bilirsin. O halde söyleyeyim kalksınlar” dediğinde tebessüm edip, başımı salladım. Artık kurtulmanın eşiğindeydim. Derin derin nefesler alıp, masanın üzerinde ki bardaktan bir yudum daha şu içtim. İsminin Ayça olduğunu öğrendiğim hizmetli, az öncekinin aksine bana tebessümle bakıyordu. Sanırım Tamar ve Özlem konuşurken bir şeyler duymuştu ve beni kurtarmak istemişti. “Eslem hanım beni koruduğunuz için teşekkür ederim” dedi samimiyetle. Artık mecalim olmadığı için teşekkürünü es geçtim. Ne kadar süre öylece ifadesiz durdum bilmiyorum fakat, omzuma dokunan elle yerimden sıçradım. Kafamı çevirdiğimde, Özlemin gülümseyen suratını görmemle ayağa kalktım. Zor da olsa onunla aynı bir gülümseme oturttular yüzüme. Ellerimi tutup, ortamız da birleştirdi “Yaptığım tatlı kötü olmasına rağmen beni kırmayıp yedin. Omletin yanına ekmek koymadım ama ekmek istemedin önüne koyulana razı geldin. Masada istediğin tek şey suydu. Zengin birinin evine geldiğin için gözün lüksü aramadı. Seni sevdim Eslem hep görüşeceğiz ”deyip beni kendine çekip, sarıldı. Zaten bulanan midem sigara ve parfüm kokusunu alınca iyice bulanmıştı. Gözlerimi yumup ağzımdan nefes aldım. Ve ellerimi sırtına doladım. Geri çekildiğimde, yüzünde ki samimi gülüş, biraz üzülmeme neden olsada, kocasının yaptığı onca şeyden sonra, ve bu kadının o işlere ortak olması sebebiyle üzüntüyü hemen sildim. Bunlara merhamet vatana ihanetti. “Tabii görüşürüz yine. Nişanlımdan numaranızı isteyeceğim muhakkak. “ deyip, kapıya yöneldim. O da beni yolcu etmek yerine eski yerine kurulmuştu zaten. Ayçayla birlikte dış kapının yanına kadar gelince Yusuf’u gördüm. Sevinçten ağlamak üzereydim, ama kendimi biraz daha tutmam gerekiyordu. İyice yanına geldiğimde, az daha sendeleyip düşecektim ki koluna tutundum. Beni kendine çekip, belimi tuttu. “Bir sorun var istiridye güzeli “ kulağıma eğilerek söyledikleri ile güçsüz bir şekilde başımı sallayıp, kokunu daha sıkı tuttum. Gözlerim kendiliğinden kapanıyor, midem öz suyunu boşaltmak için uygun bir yer arıyordu. Korkunçtu. Şuan bulunduğum durum çok korkunçtu. Ne kadar dayanırdım bilmiyorum, ama böyle giderse Özlem beni görmeye hastaneye gelirdi ancak. “Gidelim buradan” fısıldadığım şeyle başını hızla sallayıp, kapıyı açan Ayça ya bakmadan dışarı çıkardı beni. Gözlerim artık kapalıydı. Beni arabaya kadar getirip, arka koltuğa oturttuğunda ise daha fazla dayanamayıp, koltuğa yığıldım. Duyduğum son ses, Yusuf’un kısık sesle adımı seslenmesi oldu. ❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹ “Uyanıyor galiba” diyen sesle, gözlerimi aralamaktan vazgeçtim. Çünkü ses Suaya aitti ve, ben şuan herhangi bir soruyu kaldıracak halde değildim. Sol kolumda şiddetli bir ağrı vardı. Muhtemelen kolumda serum vardı ve ondan dolayı biraz iyiydim. Ama asıl merak ettiğim bu defa kaç gün uyuduğumdu. “Garip en son böyle bir şey olduğunda iki gün uyumuştu. Şuan üçüncü gündeyiz, ve tık yok. “ Beyza’nın sesiyle az daha şokla gözlerimi açacaktım ki kendimi tuttum. Üç gün mü o kadar süre yemek yemeden nasıl durmuştum. Yemeği boş ver su içmeden dayanmam mümkün değildi. “Annem ağlamaktan helak oldu. Ona hamileyken yumurtadan tiksindim hepsi benim suçum diyor “ dedi Suat kısık bir sesle kahkaha atarken. Demek bunun suçlusu Yeşim hanımdı. Ne vardı tiksinecek. Doğuştan protein eksikliği eklemişti üzerime. Hassas mideli ağlak kadın. Valla kusura bakılmasındı ben üç gün uyuduysam bunun lafını da ederdim. “Ay biraz haklı sanki. Bu kız ne çekti bu yumurtadan. Hep böyle oluyor hep” diye sitem etti Beyza kuşum. O kadar haklıydı ki.. Konuşsundu yani. Arkamda dur Beyza kuşum. Ben ne çektim bu yumurtadan. “Ne yapsın Beyza kadın hamile. Kokudan rahatsız olmuş tiksinmiş işte” diye çıkıştı. O da haklıydı ama derdi çeken bendim. Ve neredeyse altı yumurta tatlının içinde üç yumurtada tavada derken, toplam dokuz yumurtayı mideme göndermiştim. Bir oturuşta dokuz yumurtayı dolaylı yolda yiyen normal insan olsa tiksinirdi. Ki benim ki doğuştan bir hassasiyetti. Aslında yumurta kokmayan ama içinde yumurta olan şeyleri yerdim. Haberim bile olmazdı. Ama kokusunu aldığım an hastanelik oluyordum. “Uyanmadı mı hâlâ “ kapı eşiğinden geldiğini tahmin ettim sesle az daha gülümseyecektim ki kendimi zor tuttum. Yusuf tu gelen. Sesinden anladığım kadarıyla çok yorgun olmalıydı. “Yani eniştecim az biraz akıllı olabilir misin uyuyor işte. Uyanık olsa niye yatakta olsun” diyen Beyza ile kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi. Yusuf lâ havle çekip, odaya girmiş olmalıydı ki kahve kokusu odayı sarmıştı. “Sen ne çeşit bir manyaksın Beyza. İnciyi baygın görünce Uğur’u arayıp, sövmek de mi rahatlatmadı seni” dedi alayla. Beyza tüm yüzsüzlüğüyle damağını şaklatıp, sesli bir şekilde esnedi. “Yok enişteciğim beni bir tek Uğur’a sövmek rahatlatır. Ama şuan ki tavrımı soruyorsan... O doğuştan. Ana rahmine bile meteor gibi düşmüşüm ben. Aramızda kalsın taş gibi olmamın esas sebebi bu” dedi neşeyle. Manyaktı bu kız. Harbi harbi manyaktı. Beyza'yla baş etmek her yiğidin harcı değildi tabii. “Fe sübhanallah. Allah sana akıl Uğur’a sabır versin” “Ben varken sabrı neylesin” dedi kahkaha atıp, ardından durup, düşünür gibi bir ses çıkardı “Ya da versin yüce Rabbimin hazinesinde ne yok Uğur’a da sabır versin. “ dedi. Suay kahkaha atarken, Yusuf bilmem kaçıncı sabrını çekiyordu. Benimde tekrar uykum gelmişti onlar konuşurken bilincim tekrar kapanmak için müsaade istedi. Tam izin verecektim ki kapı sesli bir şekilde kapatılınca tekrar ayıktım. Gözlerim ani bir şokla açılırken Yusuf’un yatağında uzandığımı fark ettim. Odada sadece o vardı. Kızlar sanırım az önce odadan çıkmışlardı. Yusuf Asaf tam önüne dönüyordu ki, gözlerimi kapadım. “Neden açmıyorsun gözlerini İstiridye “dedi şefkat dolu sesiyle. Elleri saçlarımda gezinirken iyice mayıştığımı hissediyordum. Ama uyumamak adına kendimle cebelleşiyorum. Çünkü konusunda, Beyza’nın zorla. İzlettiği o romantik filmlerin baş rolleri olsak fena mıydı? Beyza o filmlerde ki adamlara özendiğinde ona hep ‘Hayat bir film değil ve sende kahraman değilsin' derdim. Ama şuan.. Şuan Yusuf’un hayatında baş kahraman olmak istiyordum. “Biliyor musun “ dedi yumuşak sesiyle. Elleri hâlâ saçlarımı okşuyordu. Onun tarafından sevilmek güzeldi. “Seni o kafede kitap seçerken gördüğüm zaman, dedim ki ‘Ula Yusuf bu kız senin kaderin oğlum. Ne yap et bu kızı elinden kaçırma” dedi neşeli bir sesle. Dudaklarım benden bağımsız varla yok arası bir tebessüm gönderdi. Görmesi mümkün değildi. Çünkü gülmemiştim. “ Ama daha ilk saniyede tanışamadan gittin. Sonra kışlada karşımda gördüm seni, o zaman emin oldum. Eğer biri kaderinse sen hiç çaba harcamadan da oluyor. Eğer kaderin değilse, yoksa nasibinde ne kadar uğraşırsan uğraş yalan oluyor. “ haklıydı. Mesela ben Yusuf’u sevmek için onu tanımayı beklememiştim. Ne sever ne sevmez bilmeden sevmiştim onu. Kalbim kalbine dokunmuştu. Ya Yiğit huyunu suyunu bildiğim adam... Benim için onca şey yapmasına rağmen, onu o manada sevmemiştim. Yusuf çabası olmadan yerleşmişti kalbime, Yiğit ise ne kadar çabalasa boştu. Kapı açılma sesiyle Yusuf ellerini saçlarımdan çekti. Gelene en içten dileklerimi gönderip, gözümü açacaktım ki Yeşim hanımın sesi kulağıma dolunca vazgeçtim. “Uyumadın hiç hadi git biraz dinlen” Dedi. Sahi üç gündür uyanık mıydı? Kendi kendime dert edinmiştim. Zaten görevde yeterince uykusuz kalıyordu, birde benim için yormuştu kendini. “Sen mi diyorsun bunu. Kırmızı, yeşil gözlerine yakışmış doğrusu” dedi. Yeşim hanım kısık bir kahkaha atarken, kafasına vurmuş olacak ki küçük bir inilti çıktı dudaklarından. Yeşim hanımın uyumamış olması da moralimi bozmuştu. Bana bu kadar bağlanmak zorunda değildi. Onun yanında büyümemiştim ki ben. “Biliyor musun Yusuf. Ben Eylemi hep rüyalarımda görürdüm. Ben kızımı düşümde büyüttüm. Bazen hasta olurdu, ilaç içirir, başında beklerdim. Bazen düşerdi dizleri kanardı yarasını sarardım. Öperdim kokusunu alamazdım ağlayarak uyanırdım” dedi titreyen bir sesle. Canım yandı. O kadar çok yandı ki, kalbimin üzerine bir sızı çöreklendi. Haketmiyordu benim soğuk tavırlarımı haketmiyordu. Ama neden kaçırıldığımı bilmeden, ona samimiyet duyamıyordum. İçimden bir ses beni kaçıran kadınla aralarında büyük bir şey olduğunu söylüyordu. Bunu bilmeden ona nasıl sarılır annem derdim. “Yeşim teyze Şeyma ile aranızda ne geçti bilmiyorum. Ama o kadın belasını benden bulacak. İnciyi bizden ayırdığı için, cezasını ben keseceğim” dedi öfkeyle. Yeşim hanım hemen öne atılıp, yüksek sesle “Sakın o kadını araştırmak gibi bir hata yapmıyorsun. Hakkımı helal etmem Yusuf Asaf. O kadının yakınına bile yaklaşmayacaksın. Özellikle sen duydun mu beni” öfkeyle bağırdığında anlık bir şokla sıçradım. Neden özellikle Yusuf bu konudan uzak duruyordu. Ve Yeşim hanımı bu denli delirten neydi “Sakin ol da söz veremem ama denerim” dedi Yusuf alaylı bir sesle. Yeşim hanım bu kadar öfkeliyken, ben bile korkmuştum adam resmen alaylı konuşuyordu. Kıçına mermiyi yiyince ne yapacaktı acaba “Yusuf bak beni dellendirme alacağum ayağumun altuna. Şeyma yok uzak duracasun o kıçi kırik karidan “ Bir aylık tecrübeme dayanarak diyorum ki, az sonra tamam sen ne dersen o diyecek “Tamam da tamam sen ne dersen o “ deyince gözlerimi aralayıp, alayla güldüm. İkisi ayakta sinirle birbirlerine bakıyorlardı. Gözlerimi geri yumdum. Kesinlikle tamam değildi. Yeşim hanım odadan çıkar çıkmaz, araştırma başlatacağına emindim. “Sen git şimdi. Uyanırsa ben haber ederim” dedi ve geri yerine oturdu. Demiştim demekten hiç haz etmiyordum. Yeşim hanım odadan çıkınca, tekrar ayağa kalktığını hissettim. Bir kaç hışırtıdan sonra sesi duyulunca, gözlerimi açıp, derin ve sıkıntılı bir nefes verdim. “İnciyi kaçıran kadın.. Şeyma arşive git adını araştır. “dedi kısık bir sesle. Ardından sinirli bir nefes verip “Hepsine bak gerekirse Onur, onurunu zedeletme bana” dediğinde gülecek gibi oldum. Ama kendimi tuttum. “İncilik bir iş olsaydı ona derdim Onur” dedi yüksek bir sesle. Ardından benim uyuduğum aklına gelmiş olacak ki, daha kısık bir sesle “Yılmaz komutanımın haberi olmayacak. Kıçına kurşun yuvası yapmamı istemiyorsan bu bilgiyi sadece benimle paylaşırsın” dediğinde sessizce ayağa kalkıp, sırtı bana dönük adama yaklaştım. Gereksiz bir kaç şey daha deyip, kapatacaktı ki hızla telefonu elinden aldım. Aldım almasına da, onun da refleksleri benden iyi olacak ki duvarla kendi arasında sıkışıp kalmıştım. Telefon kulağımda o burnumun ucunda, kalbim kalbim aramızda değil. “O-onur bir şey araştırma. “ dediğimde kekelediğim için kendime küfrettim. Bu adam niye beni etkisi altına alıyordu. Ne güzel kuul bir şekilde telefonu alıp, görev iptal diyecektim. Bu adam bana iyi değildi a dostlar. Dengemi bozuyordu “Yenge affedersin ama araştırmazsam komutanım münasip bir yerlerimi kevgire çevirecek. Acı bana” dediğinde gözlerimi devirip, hemen dibimde olan adama telefonu uzattım “De şuana araştırmasın. Özel hayata saygı duy biraz “ dedim. Dudakları iki yana kıvrılırken, gözleri tüm yüzümü incelemeye aldı. “Benim.. Peki benim bunda çıkarım ne olacak” duyduklarıma inanamıyor gibi bir ses çıkarıp, kafamı iki yana salladım. Kafamı iki yana sallamamla burunlarımız birbirine sürtüşürken, dudakları daha da kıvrıldı. “Seni günahtan kurtarıyorum. İnsanların hayatını onların izni olmadan araştırmak... Bence büyük günah” dediğimde bakışlarını gözlerime dikti. Nefesimi kesen kahve gözleriyle sessiz bir şekilde yutkundum. Ama geri adım atmadım. Yürek yemiş olmalıydım. “Günah olan.. “ diye fısıldadı yüzüme doğru. “Asıl günah olan bu kadar yakınımda durman. Bu kadar güzelken yakınımda durman” dediğinde bakışları dudaklarıma kaydı. yanaklarım bayrak kırmızısı olmuştu “Günah olan..” diye fısıldadı tekrardan bakışlarını dudaklarımdan çekmeden. “Seni öpmek istemem” her an her saniye ima yapmasa olmuyordu. Tam bir şey diyecektim ki, Onurun sesi yankılandı kulaklarımda “Komutanım Allah belamı vermesin bir şey duymadım. Ve yine Allah belamı vermesin, duymadığım hiç bir şeyi ekibe sesli dinletmedim. Ve yine Allah... “ “Lan sus. İnci başkan sen oradan kaç komutanım niyeti bozdu” Arif’in sesini duymamla, sert bir şekilde yutkunup, odadan koşar adım uzaklaştım. Duyduğum son ses ise, Yusuf’un küfür eden sesi ve Arif’in kahkaha ile karışık söylediği şeydi. “Ayarı olmayan saatinin yelkovanını s*keyim Arif. “ “Eyvallah komutanım” ❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹❃.✮:▹ *Spoilerli yazı küfür etmeyin 😂* Ay kızlar selam Hain hakkında bir fikriniz var mı? Şu savcı aramıza yeni katılacak onu sever misiniz bilmiyorum ama, onun taraflarından burnuma hoş kokular gelmiyor. 🤭 Bir iki bölüm sonra Savcı katılacak aramıza(henüz yazmadım) ama zannımca fazla otoriter tuttuğunu koparan, ve hırslı bir karakter olacak. İnci ile anlaşacak mı bilmiyorum ama Yusuf'u yakinen tanıdığı kesin. Ay kıyametler kopacak sanki 😂
Neyse bu kadar spoiler yeter size. Hadi öptüm. 👉👈 |
0% |