@sitarekiraz
|
kızlar selamm. bölüm bitince salı gününe kadar bekletmek istemedim. Bölümler bu kadar erken geliyorken, ben bu kadar aktifken, oy ve yorumlarınızı esirgemeyin. Çünkü bir aydan az bir süre sonra çok yoğun olacağım. 🥲 Neyse sizi daha fazla tutmayayım. Seviyorum çok. 💞 İnstagram:sitarekiraz Keyifli Okumalar 💞 Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi? Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im, senin kolun kanadın ben'im demedim mi? ~Mevlana~ .・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・ Güzel günlerin ardından bize kalan yalnızca sorumluluklardır. Demiş şair. Hangi şair derseniz, ünlü filozof, yazar ve şair iç sesim ikinci Beyza derim. Evet o güzel günün baya bir sonundan, yani bir ay kadar sonundan bildirmekteyim. Tam bir aydır içimizde ki haini aramış, sonuç olarak içimizde olmadığına karar kılmıştık. Beyza birliğe dönmüştü, bense Tamar’dan haber beklediğim için hâlâ buradaydım. Aslında o haber bize bir kaç hafta önce bizim seçildiğimize dair olarak gelmişti. Beklediğimiz şey tam olarak Tamar'ın bizi oyuna dahil etmesiydi. İçimden bir ses, hâlâ bizden şüphelendiğini ve bizi oyunun dışında tutmak için oyaladığını söylüyordu. Bunu düşünen yalnızca ben değildim. Tüm ekip öyle düşünüyordu. Ama ne olursa olsun başladığımız bu işi eninde sonunda bitirecektik. “Evet gençler Savcı bugün gelecek. İnci raporları hazırla hata istemiyorum. Zeynel sende havaalanına git yardımcı ol. “ Yılmaz komutan komutayı verip kalkacaktı ki Harun’un sesiyle tekrar yerinde yayıldı. “Komutanım gelecek olan savcı tam olarak neden olaylara dahil” ortada ki haini bilmedikleri için bunu kimseyi dahil etmek istememiştik. “Suikast savcıya düzenlenmişti.” Savcı da bana suikast düzenlensin diye çok uğraşmıştı ama. Zeki kadındı kendini koz olarak kullanacak kadar da cesurdur. Ya da deli mi demeliyim. “Savcı Tamar’ın işine çomak sokuyor o zaman “ aslında Savcı Tamar'ı o kadar çok sıkıştırmıştı ki çomak sokacak herhangi bir iş yapamaz hâle gelmişti. “Savcı çok cevval bir kadın. İşinde çok başarılı. Ve hâlâ içinizden birini sorumlu tutuyor” işte bu kötü haber. Onu tanıdığım kadarıyla şüpheleri doğrultusunda hareket eden ve yanıldığı çok az görülmüş bir kadındı. Bu köstebek meselesinin peşini bırakmayacağı, bizi bu uğurda baya bir yıpratacağı kesindi. “Hain olduğumuzu mu düşünüyor “ Miraç hiddeti konuşunca ötekilerden de onaylama yan homurtular yükseldi. “Kim ya bu savcı” Savcı Sima Ersoy. Genç yaşına rağmen en zor işlere el atmış ve üstesinden gelmiş, denildiği gibi cevval bir savcı. Kendisiyle bir kaç görevimde yakinen tanışmıştım. Soğuk, şüpheci ve oldukça akıllı bir kadındı. Ama onu boş yapan şey de tez canlı oluşurdu. Bizim işlerde bazen şüpheden bile şüphelenmek gerekir. İşte Sima tam olarak bunu atlıyordu. “Ben ekibimin sağlam olduğunu söyledim siz de kendinizi biliyorsunuz o yüzden sorun yok” Yılmaz komutan ayaklanıp ellerini masaya vurdu. “Toplantı bitmiştir” dedikten sonra odadan çıkmıştı fakat biz hâlâ buradaydık “İnci sen tanıyor musun bu savcıyı” diye sordu Onur. Başımı olumlu anlamda sallayıp “Az biraz İstanbul’dayken bir kaç kere görmüştüm. Hatta tanıştıkta. Denildiği gibi cevval bir kadın” dedim. Sesimde her hangi bir ifade yoktu. Ta ki Yusuf Asaf merakla “Adı ne” diye sorana kadar. Az önce söylediğim seçenekler arasında savcının ultra güzel bir hatun olduğunu eklemeyi unuttum. Evet güzel bir kadın ve Yusuf Asaf ismini soruyor. Ayrılık sebebi. “Çok mu merak ettin” sesim ifadesiz çıkınca kaşları çatıldı. “Şüphesi hâlâ bizim üzerimizdeyken evet” derin bir nefes aldım. Bu kıskançlık başıma bela olurdu. “Gelirse görürsünüz. Şimdi izninizle eve gidip biraz uyumak istiyorum bir haftadır telef olduk” deyip hızla kapıya doğru ilerledim. Ama Arif’in arkamdan “E raporlar “ diye bağırışını duymuştum aynı yüksek sesle “Çoktan hazır” diye çevap verdim. Bir kaç gülüşme çıktı odadan. Ardından Harunun “Asıl cevval bizim içimizde” dediği çalındı kulağıma. Güldüm. Ekipte en iyi anlaştığım üç elemandan biriydi. Gerçi hepsini seviyordum ama Arif ve Harun’un yeri bambaşkaydı. Onları kendi kardeşlerimden ayıramaz olmuştum. Zeynel de komik adamdı mesela Ahmet biraz soğuk bir tip olsada sağlam adamdı. Ali ağabey ve Ufuk da bilakis öylelerdi. Onur neyse o konuya şimdi gitmesem iyi olacak. Yanaklarım kızarmak için yer arıyor zaten. “İstiridye” arkamda duyduğum sesle, kocaman gülümseyip yüzümü döndüm. Bir ayda hep yan yanaydık ama nasılsa uzak kalmıştık. Özlemiştim Nayinomu “Yalnız kalamadık bir türlü eve gitmesen “ ama ben buna kıyamazdım ki. Tam yelkenleri suya indirip bir adım ona yaklaşıyordum ki, telefon sesi aramıza girdi. Arayan tabi ki bir haftadır olduğu gibi Yeşim hanımdı. “Bir haftadır yüz kere aradı herhalde. Radar taktı bana muhakkak ne zaman yan yana gelsek arıyor “ Düşük omuzla söylediklerime gülmesini beklerken, onunda omuzları düştü. Sahiden mi özlemişti beni. Kıyamazdım ki. “Yılmaz komutan engel olur sanıyordum. Yeşim teyze bana da sürpriz oldu” güldüm. Beni hemen gelin edecek gibi durmuyordu. Bana bağlılığını şu bir haftada göstermişti. Gerçi benim de canıma minnetti. Hemen bir yola girmek istemiyordum. “Dedemi de özledim.” Başını salladı. Dursun dede söz konusu olunca herkes gibi o da saygıyla eğiliyordu. “Tamam git sen ama önce... “ beni kendine çekip kocaman sarıldı. “Ha bu bana bir saat yeter” derin bir nefes aldım ben bu adamın sevdasıyla nasıl başa çıkardım. Ondan ayrılıp “Gidiyorum ben Savcı benden önce gelirse başını yerden kaldırma aklım burada kalır” deyip bir annenin çocuğunu öğütlediği gibi öğütledim onu. Savcı sadece cevval bir kadın değil, oldukça güzelde bir kadındı. Temkinli olmakta fayda vardı yani “Hadi ya genç mi o kadar” pislik herif. Beni her seferinde bu denli deli etmeyi nasıl başarıyor çok iyi biliyordum ama gel gör ki kendime de mani olamıyordum. Ah şu kıskançlık başımdan defolur musun “Yusuf Asaf” sesim oldukça sert çıkınca başıma bir buse kondurup “Tamam tamam git hadi” dedi. Eridim tabi hemen. Ben de bir an gaza gelip hızla yanağına bir buse kondurdum. “Ula İnci” bu hareketimi beklemiyor olacak ki afalladı. Bir şey demeden el salladım. Yoksa biraz daha oyalanıp yanında kalmak isteyecektim. Öyle bir büyüsü vardı ki bir saniye ayrı kalmak istemiyordum. “Eslemim gidiyor musun” karşımdan gelen adama baktım. Az önce toplantı odasında resmi duran, şimdi ise tüm Baba sevgisini bana vermeye hazır bir adam duruyordu karşımda. Babam evet babam. En çok hasret duyduğum kişi. Bir umut varlığına tutunduğum ama yinede araştırmadığım adam. Şimdi kanlı canlı karşımda bana gururla bakıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse ben bu adamı Yeşim hanımdan daha çok seviyordum. Beni hiç bir şeye zorlamıyordu. Gerçi buna pek zamanı da yoktu ama olsundu. O beni çekmedikçe ben ona kendiliğinden çekiliyor, tıpkı hayallerimde ki gibi oluşundan ötürü ona yakınlık duyuyordum. “Raporları bırakıp çıkacağım. Kal diyorsan kalırım” güldü. Ve aramızda ki mesafeyi kapatıp beni kolunun altına aldı. Bunu daha önce de defalarca kez yapmıştı. Anlaşılan onun sevgi dili buydu. “Yok gözümün nuru, annen ikide bir arıyor” deli kadın yirmi altı seneyi üç aya sığdırmıştı. Ama bu üç ayda bende onu çok sevmiştim. Hatta özlemiştim bile. “Beni de arıyor” sesinde ki bıkkınlığı fark edince sesli bir şekilde güldü. Hem konuşuyor hem de benimle birlikte çıkışa yürüyordu. Hayatımda ki erkeklere sevgim böyle böyle artıyordu işte “Tez canlıdır o her an her saniye ölecek gibi yaşar hayatı” evet buna bir çok kez şahit olmuştum. “Neyse ben sevgili anneciğimi daha fazla bekletmeyeyim burayı basma olasılığı git gide büyüyor” bir süre durdu. Gözlerinde az evvel duyduğu kelimenin hüznünü taşıdığına emindim. Neden o da duymasındı. Bir kelime için insanları üzmeye ne hakkım vardı ki “Görüşürüz baba” dedim hiç tereddüt etmeden. “Hoşça kal canımın içi “ Gülümseyip ayrıldım yanından. Bu kelime onu için önemli miydi bilmiyorum. Fakat duyduğu an parlayan gözlerle durumu özetler nitelikteydi. Yıllarca hasretini çektiğim adamdan uzak olmak istemiyordum. Ama bir şekilde kendimi Yeşim hanımın kucağında buluyor, ondan aldığım sevgiyi ve şefkati babamdan uzak tutuyordum. O benim babamdı Her şey en nihayetinde yerli yerindeydi. .・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・. Huzur bir insanın elde edebileceği nadir durumlardan biridir. Eğer huzurlu ve mutluysanız yaz ayının delici sıcağında, ılık bir esinti hissedersiniz bünyenizde. Buna halk arasında huzur denir herhalde. Peki bir insana huzur batar mı? Elbette batar... Eğer var olan huzurunuzu kaçırmak istiyorsanız, ordu evinde, annenizin tanıştığı yeni arkadaşları ile çay için.. Tıpkı benim yaptığım gibi “Ne zaman evleneceksin kızım bak yaşın gelmiş geçiyor ne de güzelsin maşallah” dedi adının Nuriye olduğunu öğrendiğim Teyze. Hem benimle sohbet etmeye çalışıyor hem de kekini çatallıyordu “Benim oğlum doktor yapayım aranızı” dedi yine bir teyze. Bu da oldukça tombul yanakları sıcaktan olsa gerek al al olmuş bir teyzeydi. Derim bir i' çektim buradan kaçmanın bir yolu yok muydu “Ya Allâh aşkına güzelim kız doktor elinde heba mı olsun. Sen benim yeğenime var o avukat “ benim gönlüm bir askere yandı be teyzeciğim benim davayı anca o asker çözer “kızım aklın varsa ikisinden de uzak durursun. Ayol görücü usulü mü kaldı az medeniyet” diyen Teyzeyi ayakta alkışlamak geldi içimden. Laf arasında emekli hemşire olduğunu duymuştum. Yani ortamda ki hanımların sohbetinden baygınlık geçiren, ama annemi sevdiği için kalan bir sohbet zede daha “Sen de hukuk okumuştun değil mi? Ay olur bu iş ne dersin Yeşim” ay Yeşim Hanım ne desin o mu evleniyor bana soracaksın... Demedim tabi ki ama benim yerime Asuman Teyze dahil oldu olaya. O da ‘O benim oğlumun nasibi' diyecek diye çok korktum ama sandığım gibi olmadı. “Fazla sıktınız kızı rahat bırakın” kayınvalidenin de en hası bana düşmüştü anlaşılan. Yesinlerdi o tatlı dilini “Hanımlar bir sakin olun da. Ben evlilik düşünmüyorum ki” diye araya girdim en sonunda. Böyle giderse ya davulcuya ya zurnacıya gelin olacaktım. En iyisi konuyu değiştirtmekti. “Niye teyzem “ çünkü istemiyorum teyzem bence bu gayet yeterli bir sebep “Güzel bir kısmet çıkmamışta ondan benim oğlanı tanıtayım sana emlakçı olur kendisi” ah be teyzem o kadar hevesli söyledin ki tanımak geldi içimden. Ama benim adam beni mahveder biraz ucundan delidir de “Kız senin oğlan mı güzel bir kısmet. Adam hem dul hem de karısını aldatmış” e yuh yani doktoru avukatı beğenmeyip, tanımayı düşündüğüm talibe de bak. Benim odak noktam Allah’tan Yusuf’tu yoksa ya zurnacı ya davulcu bulurdum. “Sakın kanma kızım” dedi hemşire teyze. Bu teyze bugün benim arkamı topluyordu ama hadi hayırlısı. İnşallah günün sonunda benim de bir oğlum var diye çıkmazdı işin içinden “Ya ne var canım düğün günü biraz fazla içmiş gelinin arkadaşını gelin sanmış... “ ağzımdan kaçan küçük bir kahkahayı hemen yakalayıp, biten çayları işaret ettim “Tamam sizin çaylar bitmiş ben tazeleyeyim” odadaki kadınların hayran bakışları kesilince derin bir nefes aldım. Vallahi ben anne baba evinde büyümüş olsaydım muhtemelen bu teyzelerin oğullarının biri cazip gelecekti. Ay belki bir çocuğum bile olurdu. Utanmasam Şeyma denen şeytana teşekkür edecektim. Haysiyetsiz kadın, benim istihbaratçı olmamı sağlayan yegane kişiydi. Ama annemi yaslı bir baykuş yapanda oydu “İnci” Asuman teyzenin sesini işitince yüzümü dönmeden ufak bir kahkaha attım “Ne o sende mı oğlunu tanıtacaksın” güldü. “Deli kız benim oğlanı yakından tanıdığını zaten biliyorum “ şaşırmamıştım çünkü Yusuf Asaf içinde laf tutamayan bir elemandı. Muhtemelen beni çevresinde ki herkese evleneceğiz diye anlatıyordu. Ama benim niyetim hiç o yönde değildi “Gelin savaşının kazananı oldun tebrikler. Ama baştan uyarayım evlenmem” gülse de tatlı bir kızgınlıkla omzuma vurdu. “A kız yoksa gönül mü eğliyorsun benim oğlanla” dediğinde bende gülmüştüm. Bir süre sustuk kimse konuşmadı. Ardından beni deli gibi meraka sürükleyen o şeyi sormak için izin istedim “Sana bir şey soracağım” “Sor tabi “ “Engin Amcayla nasıl tanıştınız ve baban bu duruma nasıl izin verdi” babasının adını duyunca biraz gerildiğini hissettim. İyi şeyler hissetmiyordum. Bir şeyler saklıyor ve sakladığı şeyden haberdar olmamdan korkuyor gibiydi. “Annem sayesinde tanıştık ve o sıra ailemle görüşmüyorduk tanıştıktan bir ay sonra da evlendik zaten” demek Asuman Teyze kalender ailesine sırt çevirmişti. Olaylar iyice garip bir hâl alıyordu. “Anlaşıldı Yusuf’un kime çektiği “ gülerek söylediklerime o da gülüp “Öyle ya aynı babası gülüşü, duruşu her şeyiyle o” dedi. Yani yaşlanınca şeker gibi bir adam olacaktı. Üzgünüm ekip siz onun mağara adamı dönemine denk geldiniz. “E Yusuf olduktan sonra merak etmediler mi torunlarını” az önce gülen yüzü yine dolunca pişman oldum. Benim bu sorunu ana kaynağından öğrenme huyum yüzünden, kadın üzülmüştü. “Göstermedim karışık durumlar tadımız kaçmasın” ama merak ediyordum. Onu umursamadan bir soru daha yönelttim “Peki son soru Yusuf ailenizi biliyor mu” “Hayır dedesini öldü biliyor. Zaten benim içinde öyle” “Anladım.” “Ben biraz içeri geçeceğim bir kaç saat sonra tekrar dönmem lazım söylersin değil mi” başını olumlu anlamda sallayınca hemen odaya kaçtım. Yatağa uzanıp sehpanın üzerinde duran dizüstü bilgisayarı çıkarmamla, aklıma ilk gelen şeyi yazmam bir olmuştu. Kalender Ailesi Kalender Ailesinde veliaht endişesi Kalender ailesi büyüğü Cengiz Kalender yaşlanınca gözler kızı Şeyma Kalendere kaydı. Bilindiği üzere Şeyma Kalender çocuk kaçırma suçundan beş yıl hüküm giymişti. On iki sene önce hapisten çıkan Şeyma Kalenderin bir çocuğu olmadığı, kendisinin de şirketlerin başına geçecek kadar sağlıklı olmadığı bilinmekte. Kalenderin büyük kızından ise haber alınamıyor. Haber sitesinden çıkıp sosyal medyaya Şeyma Kalender isimli profillere tıkladım. O şeytan kızıl saçlı beyaz kızarık tenli soluk mavi gözlüydü. Bakımlı bir kadın olmasını geçtim onca bakıma ve makyaja rağmen midemi bulandırıyordu. Mavi tikli bir profile tıkladım hesap mavi tiki olmasına rağmen gizliydi. Tabii bu benim için bir engel sayılmazdı. Kısa sürede hesaba girdim. Hayır hesabın kendisine girdim. Yani şuan Şeyma’nın mesajlarını gözden geçiriyordum. Kendinden yaşça küçük erkeklerle mesajları beni bile utandırırken bu kısımda pek oyalanmak istemedim. Gönderinde ise yine pek bir şey yoktu. Gittiği ülkeler, yediği yemekler kısaca yediğini içtiğini paylaşan türdendi. Hesabından da bir şey çıkmadı. Zaten onu böyle yakalamak mümkün değildi. Telefonumu çıkarıp Selim’i aradım. Bu işi çözse çözse o çözerdi “İnci” telefon açılınca duyduğum sesle gülümsedim. Özlemiştim keratayı. İçine kapanık soğuk bir adam olsada ilgisini sevgisini, kısaca kardeşliğini hep üzerimde hissettiğim biriydi. “Tamam bir kaç aydır aramadım halini hatırını sormadım ama numaramı da silmedin herhalde” sitemli sesime karşı kısık bir kahkaha kaçtı dudaklarından. Anlaşılan görevdeydi. “Hayır silmedim ama müsait değilim ya hemen söyle ya da sonra ara” “Şeyma Kalender telefon aramaları mesaj dosyaları, ya işte kadınla ilgili eline ne geçiyorsa ulaşabilir misin” onaylan bir kaç mırıltı döküldü dudaklarından. “Tamam akşam hallederim. Seviyorum seni görüşürüz” deyip kapatacaktı ki aslında her zaman söylediği şeyi şakaya vurarak “Sende mi” diye sordum. Niyetim onunda durumu bilip bilemediğini öğrenmekti. Ki kulağıma çalınan kahkaha ile durum açıkça belli olmuştu Onunla işi hakkında biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapatıp, yatağa kıvrıldım. Hanımlar beni işten daha çok yormuştu. Şu emlakçı olana şans vermeyi düşünse miydim? Yok yok Yusuf’u kızgınken görmek hiç istemiyordum. Üzgünüm emlakçı bey başım bağlandı .・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・ Yusuf Asaf askeriyenin bahçesinde bir banka kurulmuş otururken, aklına gelen ela gözlerin sevinciyle gülümsedi. Ufak tefek bir kadının kalbinde bir deve dönüşeceği hiç aklına gelmezdi. Hele ona Nayino deyişi yok muydu... Ona yanlış bilgi verdiği için kendini sayısız kez tebrik etmeliydi. Ne yapsındı İnci pek sevda insanı değildi. Onun dudaklarından her zaman güzel bir söz dökülmezdi. Onun sevgisini gözlerinden birde heyecanından anlardınız ‘Şapşal kadın' diye geçirdi içinden. Onu gördüğü zaman apışıp kalıyor, ne konuştuğunu ne yaptığını bilmiyordu. Ela gözlerinden kalpler fışkırıyordu adeta. “Niye yalnız oturuyorsun Özdemir “ yanına oturan Harunla oturuşunu biraz düzeltti. Arkadaşı da olsa ondan rütbe bakımından üstündü. Saygı da kusur etmemeliydi. “Düşünüyorum” dedi kısa ve mesafeli olmaya çalıştığı belli olan bir sesle. Tabii Harun bu cevabın kısalığını da altında yatan, mesafeyi de pek umursamadı. Bir sorun varsa önce o bilmeliydi. Karşısında ki adam can dostuydu neticede. “Neyi” diye sorunca derin bir soluk verdi Yusuf. Ne güzel düşünce aleminde İncisiyle yan yanaydı, huzurlu ve mutluydu. Ama bu huzur bile çok görülmüştü ona. “Açıkça belli değil mi” verdiği cevaba sesli gülen Harun’a ters bir bakış atıp, sinirle soludu. Bu memlekete aşta alay konusuydu. Seviyordu işte... Rezillikse rezillik küçük bir kıza aşıktı. “E aldın kızı daha derdin ne” duyduğu şeyle, başını elleri arasına alıp, gözlerini yumdu. Bunu yoğun uykusuzluk dönemlerinde yapardı. Ve bir süre onu idare ederdi. “Göremiyorum abi, bir aydır ya ben görevdeyim ya o. Tam yalnız kaldık diyorum bir engel çıkıyor. Çekilecek dert değil” “Ona dert gözüyle baktığını İnci duymasın “ “Derdi de tasası da başım üstüne, şu ayrılıklar olmasa” Harun duyduklarına içten bir tebessüm gönderdi. Yusuf’u böyle görmeyi hiç beklemiyordu. Üstelik o sarışın kadınlardan hoşlanırdı. İlişki hayatını da çok ciddiye aldığı söylenemezdi. Anlattığına göre tek ciddi ilişkisinde aldatılmış, kendini affettirmek için intihar eden kadının başında ise refakatçi olarak beklemişti. İnci nasıl olduysa ilk dakikadan arkadaşının aklını başından almıştı. “Senin işinde zor tabi komutanın kızına ilk bakışta sevdalandın” dedi Harun büyük bir arsızlıkla “Sanki sen Zeynoya sevdalısın. Sen de komutanın kızına yanıksın” Yusuf’un kayan şivesine kahkaha ile gülerken, başını salladı. Adam haklıydı üzerine konuşmaya gerek yoktu. “En son konuşmamızın üzerinden bir ay geçti. Sen en azından görüyorsun bende o da yok” Harun’a kısa bir süre hak verdi. Ama seven adam tarih tutmazdı ki, hanımı yanından bir saniye ayrılsa onu bir asır eder tasalanırdı. Hele de İnciye aşıkken Bir dakika yerinde durmayan her belaya atlayan bir kadına vurulmuşken. Bok vardı da mesleği mesleğime yakın kadına sevdalandım diye düşündü. Bu işin sonu yine Şeyma’ya sövmeye geliyordu. En iyisi konu değişikliğiydi. Aklına gelen şeyle Harun’a dönüp “Haziran ayındayız bizimkiler dönecekler Trabzon’a, bende izin alıp gideceğim sende gel” diye teklifini sundu. Harun mırın kırın etmeden direkt atladı tabi. Ona göre Suay neredeyse orası cennetti. Gerçi Trabzon’da, yüce Allah’ın dünyaya bahsettiği cennet değil miydi “Harbi mi lan” “Harbi “ “Su çiçeğime orada kesin açılırım” Yusuf duyduğu hitapla gür bir kahkaha patlattı. Kıza taka taka hastalık adı takmıştı. Yok yok çevresinde sağlıklı tek adam yoktu. “O ne lan öyle hastalık adı gibi “ Gülmesini zar zor durdurarak söylediklerine Harun ters bir bakış attı. Tamam pek romantik bir ad değildi, ama çiçeği her kadın severdi değil mi? Nerede yetiştiğinin ya da isminin ne önemi vardı “Ne anlarsın oğlum” diye art arda yanıldığına dair sözcükleri sıralayacaktı ki, Gelen askerle sustu. “Komutanım Savcı Hanım ve yarbayım toplantı odasında sizi bekliyor “ yani o çok merak edilen Savcı nihayet gelmişti. Yusuf Asaf’ın burnuna pek hoş kokular gelmiyordu ama hadi hayırlısı. Toplantı odasına girdi ikiside. Yılmaz komutanın “Üsteğmenlerde geldiğine göre başlayalım” demesiyle odadakilere göz attı. Ve bir noktaya takılı kaldı gözleri. Beş sene önceye gitti. Durdu nefes aldı. Gözlerini yumup, açmak istedi ama gerçek olduğundan ve karşısında ki kadının hayâl olmadığını, daha doğrusu hayalini kuracak kadar dahi kalbinde yeri olmadığına emindi. Simya Ersoy Beş sene evvel, onu aldatan kadın. Şuan karşısında ona hayran bakışlar atıyordu. Onu daha fazla umursamayıp, yerine oturdu. Simya ise bakışlarını Yusuf’un üzerinden çekip, önünde ki raporla indirdi. “Öncelikle benim için hazırlanan raporları inceledim sunumu yapan hanginizdi” sorduğu soru tüm salona hitaben olsada, onun muhatabı çaprazında oturan adamdı. Ama cevap ondan gelmedi. “Burada değil” Yılmaz komutanın verdiği cevapla, ukala bir tebessüm düştü dudaklarına. “Sunumu yapıp evine mi gitti” küçümser bir edayla söyledikleri salondaki herkesi rahatsız ederken, Yılmaz komutandan sert bir cevap geldi. “Kendisi benim kızım olur burada ki işi bitmişti geri kalan işlerini yapması için gönderdim. Eğer kızımla ilgili sorgun bittiyse toplantıya başlamak isterim “ Savcının küçümser tavrı hiç hoşuna gitmemişti. O kendi kızıyla gurur duyarken başka birine onu ezdirmezdi. Üstelik İnciyi tanımıyordu bile. En az onun kadar hatta daha fazla cevval bir kadındı. Onun kızıydı işte... “Yaklaşık iki hafta önce Nasab Tamar’dan aldığımız bekleme komutuyla ondan bir hareket bekliyoruz. Her ne kadar şüpheleri üzerimizden çeksekte, işini riske atmıyor. İçeriye adam yerleştirdik ama bu defa çok titiz çalışıyor. Kısaca haber alamıyoruz” Ufuk elinde ki kumandayla ekrana yansıtılan kareleri sunuyordu tam öteki dosyaya geçecekti ki Simya araya girmişti “Siz arasanız” lafının bölünmesine Ufuk sinir olsada, onca üstün içinde sitem etmek ona düşmezdi. O ne zaman kıdemli biri olacaktı. Hep sözünün kesilmesinden gına gelmişti. Üstelik bu kadını da hiç sevmemişti. Sanki bir hata aramak için konuşuyordu. “Fedaileri camiasında, suikastçılar iş peşinden koşmazlar. Seçilirler ve beklerler “ Yusuf’un mesafeli bir şekilde karşılık vermesine dahi sevinen kadın, dudaklarını büküp “Yani bu adamı yakalamanın bir yolu yok mu “ diye sordu. Ama bu hareketi Yusuf tarafından pek tiye alınmamıştı. Kendini nasıl affettireceğini hiç bilmiyordu. Ama onun olan bu adamı başkasına yar etmeyecekti. “Olmaz olur mu var. Tek zaafı olan karısını kullanacağız. Bugüne kadar iletişim kuramadık ama İnciyle görüşmek isteyeceğine eminim” Harun’un söyledikleri ile, Simyanın kaşları yeniden çatıldı. Kimdi bu İnci? Kimdi de salonda ki herkesin adı geçince yüzü yumuşuyordu. Özellikle Yusuf’taki bu hassasiyeti anlamamıştı. Her kimse şimdiden nefret etmişti. “İnciyle niye görüşmek istesin “ diye sordu yine kibirle. Ardı önü bir istihbaratçıya fazla mânia yüklüyor gibiydiler. Bir ortamda kendinden başka gölge istemezdi. İnci ise salonda yokken bile adı geçen biriydi. Siniri bozulmuştu. “Bu görevde beraberiz, karısı İnciye tekrar görüşeceğiz gibi şeyler söylemiş. Yani şuan kocası tarafından bastırılıyor. Haber gelmesi yakındır” Yusuf’un söyledikleri ile iyice tepesi atarken kendini tutamayıp, “Anlaşılan gönülleri fethediyor bu İnci. “ dedi imayla. Salonda kimse bu tavrına anlam veremezken, Yusuf’un dudaklarında bir tebessüm belirdi. Sadece onun gönlünü fethetmişti. Başkasına gerek var mıydı? “Konumuz İnci değil Simya Hanım. Konumuz size düzenlenen pusu. “ Yılmaz komutanın sertçe verdiği cevapla, kendini geri çekmek durumunda kaldı. “Burada da o sebeple bulunuyorum ya zaten “ dediğinde Yusuf için de cevap hakkı doğmuştu “Konudan şaşmayın o halde” dedi sert bir üslupla. Ardından Ufuk sunumuna devam etti “Size verdiğimiz raporda, Nasab Tamar'ın yakın adamları aileleri hayatları her şey mevcut. İnci adamların birine ulaştı, bize yardım etmesi için gerekli şeyleri de söyledi. Ondan haber bekliyoruz” sözleri biter bitmez, Simyanın itiraz eden sesi çalındı kulağına. Hiçte söylendiği gibi harika biri değildi. Sunum yapılırken araya girmesi yanlıştı. Bunu ona kimse mi öğretmemişti. Ufuk sinirle solumak istese de bunu yapamadı “Pekâlâ ben sizin gibi bekleyerek zaman kaybetmeyeceğim” der demez Yusuf’un delici bakışlarını üzerinde hissetti. “Ne zamandan beri ölüm korkusuyla yaşıyorsunuz” diye sordu Yusuf Asaf, çünkü onun aldatıldığı gecenin sabahında, bir kutu ilacı içen de oydu. Evet Simya Ersoy beş sene önce belki de tek ciddi ilişkisiydi. Gerçi onu da pek sevmemişti ama olsundu. “konu dışına sapmak istemeyen siz değil miydiniz? Eğer öyleyse benim de merak ettiğim bir beş sene var” Yusuf tam cevap verecekti ki, Yılmaz komutanın sert sesi araya girdi. “Aranızda ne geçti bilmiyorum ama şuan sırası değil? Sunumunu yap Ufuk” Ufuk aldığı komutla derin bir nefes verdi. Bir daha bölünmemek adına da niyet etti “Nasab Tamar’ın yanında ki adamdan bu sabah aldığımız habere göre, evine gelen başka bir fedai olmamış. Telefon konuşmalarında ise, normal iş hayatı ile ilgili şeyler konuşulmuş. Yani anlayacağımız ev çok sakin” “Benden atak bekliyor, o zaman gösterecek kendini” dedi Simya düşünceli bir sesle “Sizi riske atamayız. Bu görev İnciye tahsis edildi, İnci içlerine sızacak” Yusuf duyduğu şeyle yerinde dikleşirken, komutanına doğru endişeli bir sesle “Komutanım” diye fısıldadı. Yılmaz komutan ona hiç bakmadan, Simayı hedef alarak “Üstünden kalkamayacağı bir şey değil. Ona güveniyorum” dedi. Şuan kendi çocuğunu öne süren ebeveynlerden farksızdı. Bu durumu komik olsada kimse gülmeye cesaret edemezdi. “Peki nasıl olacak” diye sordu Simya altında yatan meydan okumayı fark ederek. “Karısını arayıp buluşma teklifi edecek. Nasab Tamar'ın kara kutusu o kadın” dedi Yılmaz komutan. Simya yine kibirle gülümseyip “O sebeple aptal da değil” diye düşüncesini belli etti “İnci de aptal değil bundan emin olabilirsin... Toplantı bitmiştir” diye son noktayı koyup, direkt dışarı çıktı. Evladını küçümseyen herhangi biriyle daha fazla aynı ortamda kalmaya tenezzül etmemişti. O kızını yıllar sonra bulmuşken, kimseye yedirtmezdi. Kız babasıydı o saksı değil Yılmaz komutan odadan çıktıktan sonra, Simya ise odadakileri umursamadan “Burada olduğunu bilmiyordum” diye direkt Yusuf’a İthafen konuştu. Ekip ise aralarında ki konuşmayı daha net duyabilmek adına, önünde ki raporları ağır ağır toplamaya başlamışlardı. Sadece Arif ve Harun pür dikkat ikisine bakıyordu. Ellerinde bir çekirdek eksik olan ikili, olayın ne olduğunu anlamaya çalışmaktaydı “Bilsen de bir şey değişmezdi işin için buradasın “ dedi Yusuf umursamadan. Simya ise bir umut yanına yaklaşıp elini tuttu “Belki “ diye fısıldadı ama ellerinden hızla çekilen ellerle dumura uğramıştı “Sana tavsiyem belirsizlik peşinde koşma. Çünkü ben artık senin belkine sığmayacak kadar sevdalıyım” Arif ve Harun’un dudaklarında gururlu bir tebessüm oluştu. İkili birine bakıp başlarını salladıktan sonra tekrar olay mahalline döndüler “İyi günler dilerim Asaf Özdemir” dedi Simya sinir dolu bir sesle. Ardından topuk sesi duyuldu. Gitmişti. O gider gitmez çocuklar kağıtları masaya fırlatıp hızla komutanlarının yanlarına gittiler “Komutanım o neydi la sarı fırtına esti geçti” dedi Zeynel hafif şokla. Miraç da apayrı bir konuya değinerek “Lan ne sarı fırtınası İnci yengem duyarsa sen o zaman gör fırtınayı” diye düşüncesini belli etti. Haklıydı bunu İnci duyarsa Yusuf için pek hayırlı şeyler gerçekleşmeyebilirdi “Oğlum senin yanında hiç kadın görmedik lan son aylarda ne oldu vitesi beşe mi aldın” Harun’un keyifle söylediklerine karşı elini başına atıp, sakinleşmeyi denedi “Eski işte bitti gitti lafını edip durmayın” demeyi de ihmal etmedi “Komutanım siz az biraz ayvayı yemiş olabilirsiniz” dedi Ali açık kapıdan gelen kişiyi işaret ederek. Olmazdı Simya buradayken olmasa iyi olurdu “İnci” diye fısıldadı hızla yanına gitmeye hazırlamıştı ki kendini, Simya ondan önce davranıp hızla yaklaştı İnciye “Merhaba ben savcı Simya Ersoy” sesi yüksek çıkınca İnci’nin kaşları çatılsa da ona uzatılan eli sıktı. “İnci Saral” diye kendini tanıtırken, kadındaki gariplikte gözünden kaçmamıştı “inci... Seninle daha önce tanışmıştık doğru mu hatırlıyorum” “Evet Salih Akay’ın dosyasında birlikteydik” “Çok iyi iş çıkarmıştın. Adam ne olduğunu bile anlamadı. Adamın aklını başından almış olmalısın” dedi Simya imalı bir sesle. İnci anladığı imayı bu kadının bir taraftarına sokma niyetindeydi ki, kendini dizginleyip, ona bir şans daha tanıdı “Anlamadım” dedi anlamasına rağmen “Anlamayacak bir şey yok. İşi bu kadar kolay halletmen şüphe uyandırıyor. Üstelik bu kadar hoş bir kadınken” işte bu noktadan sonra ipler kopardı. Ama o hiç bir zaman çirkef bir kadın olmamıştı. Bu saatten sonra olmaya niyet ederdi o halde. Tam bir adım yaklaşacakken hızla yanına gelen Yusuf’u görmesiyle ve Yusuf’un o kadına ismiyle seslenmesiyle gözleri sinirle açıldı “Simya” hızla yanına gelip bir de kadının koluna dokunmuştu. Ne oluyordu lan burada. “Kadın sohbetlerinden hoşlanmadığını hatırlıyorum” dedi Simya ona biraz daha yanaşarak. Yusuf hemen geri çekilip, İnci’nin elini tuttu. İnci eline iyice asılıp koparmak ister gibi sıkmasa daha iyi olabilirdi tabi. Ama işler onun açısından da pek sağlıklı değildi. Kendini toparlayıp kadının yüzüne doğru gülümsedi. Sonuçta bu kadını çok iyi tanıyordu. Sinirlenmesine lüzum yoktu “Her şeyi bu kadar net hatırlıyor olmanız ne güzel. Peki Salih Akay dosyasından sonra ki vakayı da hatırlıyor musunuz” Simyanın yüzü gerildi. Karşısındaki kadının istihbarat ajanı olduğunu, ve onun adına düzenlenen bir pusuda görev aldığını unutmuştu. Elbette her şeyini araştırmıştı “Bunu bilmen imkansız” dedi dişleri arasından “Sandığınızdan fazla şey biliyorum. Az evvel bana yakıştırdığınız pis şeyi bizzat kendiniz yaşadınız” Yusuf ikili arasına girmek istemese de İnci’nin elini sıkı sıkı tuttu. Bazı zamanlar öfkeden gözleri turuncuya dönerdi, şuan tam da o dönemlerdeydi ve eski de olsa Simya için endişe duymuştu. “Keyifli bir anı olmalı...” Simyanın yaşadığı gecenin imasını yaparken, boylu boyunca sürüp, “Yani bir suçluya aşık olmak” Simya derin bir soluk verip sinirle “Görüşürüz İnci Saral” deyip gitti. İnci ise arkasından yüksek bir sesle “Elbette” demeyi ihmal etmedi. “İstiridye” dedi Yusuf ürkek bir sesle. Evet ürkek bir sesle... Bir doksan sekiz boyunda iri kıyım bir adam bir yetmişlik öfkeli bir kadından korkmuştu. “Bu kadın seni nereden tanıyor Özdemir” İnci’nin öfkeyle sorduğu soruyla etrafa bakındı Yusuf. Ekipten başka kimse yoktu. Ama onlarda büyük bir sorun teşkil ediyorlardı. Çünkü ekip makarayı severdi. Yusuf ise onlara madara olmaktan nefret ederdi “Eskilerden” dedi kısık bir sesle. “Seni eskilerinle birlikte yok ederim Özdemir” duyduğu şey üzerine söyledikleri ile sinirlenen İnci bir adım geriye gidecekti ki kolundan yakalayıp, “Edersin güzelim ama önce bir sarılayım beş saat oldu özledim” diye yumuşatmaya çalıştı. İnci biran yumuşasa da hemen onu durdurup “Bu kadını gördüğün an başını yere eğeceksin” diye komut verdi. Yusuf ise bunun nasıl mümkün olacağını düşünüyordu. Ne yani toplantıyı başı yerde çömezler gibi mi geçirecekti. “Abartma kadınla birlikte çalışıyoruz” “Ama kıskanıyorum” İnci’nin sitemine karşılık onu kollarına alıp, çenesini başına yasladıktan sonra “Kıskanma kurban olduğum hem ne demiş üstat” diye fısıldadı. İnci duyduğu sesle bıyık altı gülerken her şeyi unutmuştu. “Ne demiş” dedi gülen bir sesle “Eski yarın ömrünü ver Allah yenisine” İnci duyduğu şeyle hızla ondan ayrılıp, omzuna yumruğunu geçirdi “Ha bir de yârindi... Bir süre gözüme görünme Yusuf” sinirle soluyup gidecekti ki doyduğu şeyle geri döndü “Ula nayinoya noldi” “Yandi – bitti -kül - oldi” saçlarını savurup arkasını döndü İnci. Beyza’nın her seferinde haklı çıkıyor oluşu sinir etmişti biraz. “Ula” .・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・ Ne yapacaktım ben bu adamla çimeni bitse samanı başlıyordu. Ayrıca bu kadar kıskaç olmak zorunda da değildim. Tamam hoş adamdı yakışıklıydı amenna ama ben fazla kaptırıyordum kendimi. Beni çok kolay etkisi altına alıyordu. Beyza haklı mıydı acaba beni çantada keklik olarak mı görüyordu Derin bir nefes alıp onunla sık sık oturduğumuz banka bıraktım kendimi. Bir taraftan kalender ailesi, bir taraftan Seçkin belası, bir taraftan Nasab Tamar... Dertlerimin üstüne bir de Yusuf Bey’in eskilerini eklersem halim yaman olurdu. Eskilerdenmiş... Geri zekalı “İnci” duyduğum sesle arkamı dönüp bakmadım zaten gelen belliydi. Yüzünü görmesem kokusundan tanıyordum beyefendiyi. “Cevap vermeyecek misin” dedi. Benimse dudaklarım titremişti. “Çok mu sevdin onu” Gözlerimi kederle diktim yüzüne. Beni kendine çekip saçlarıma bir buse kondururken, “Saçmalama tabi ki hayır” acaba fazlaca abartıyor muydum? Geçmişinde birilerinin olması normal bir durum muydu? İster istemez kıskanıyordum işte. Elimde olan bir şey değildi ki bu “Ben seni yoruyor muyum Yusuf çok mu kıskançlık yapıyorum “ sorduğum soruyla dudakları, alayla yukarı kıvrıldı. Ama onu umursamadan. “Zaten hayat yeterince zorken gereksiz mi abartıyorum” diye yeni bir soru yönetim. “Hayır beni kıskanman hoşuma bile gidiyor” yaptığı itirafla göğsüne bir tane geçirirken “Ama benim hoşuma gitmiyor. Bünyemi yoruyor bu öfke. Beni üzme olur mu” diye söylendim. Bünyem ne üzüntüye ne de öfkeye sağlıklı tepkiler vermiyordu. Her üzüldüğümde haftalarca uyuya kaldığım olurdu. Canımı ne yaktıysa bunu uykudan çıkarırdım. “Niye böyle durgunlaştın bir anda “ “Toksik bir insan oldum çıktım. “ “Değilsin sevgide cahilsin sadece” bıyık altı gülsem bile “Sensin cahil” diye ona sataşmayı eksik etmedim. O ise “Öylemi dersin” diyerek her zaman ki imalı sözlerinden birini söyledi. Fena adamdı doğrusu. Onu görünce fena olmamda bundan olmalıydı “Pislik” “Toksik değilim değil mi” diye tekrar sorunca beni kendine iyice çekip “Değilsin kurban olduğum” dedi. Bu adama fena olmayayım da kime fena olayım ben. “Allah korusun deme şöyle şeyler” Biz kendi aramızda konuşurken yanımıza gelen askerle birbirimizden ayrıktık. “Komutanım acil çağrı hazırlanmanız söyledi” Yusuf duyduğu komutla derhal ayağa kalkarken, ben yerimde oturmaya devam etmiştim. Ama asker “Sizin de” Deyince el mecbur kalktım “Neler oluyor” “Bilmiyorum hadi gidelim “ Koridora geldiğimizde ekip hazırlanmış bizi bekliyordu. Hepsinde bir telaş mevcuttu. Yusuf Harun’un yanına gidip “Ne oldu “ diye sordu. “Seçkini bulduk hadi hadi oyalanmayın” İşte tüm güzel şeyin sonu ve yine Seçkin... .・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・ “Komutanım ne olmuş bu adama “ dedi Arif uzaktan seyre daldığı Seçkini işaret ederken. Ayağında siyah bol bir şalvar üstünde eski bir gömlek vardı. Yanında ki Halile kıyasla daha şey duruyordu... Şey işte anlarsınız ya terörist “Şahtı şahbaz olmuş “dedi Ahmet öfkeli bir sesle. O kadına her ne yaşattıysa bin mislini yaşatacaktı ona. Derisini yüzmeden, vücuduna imza atmadan uyku uyumayacaktı “Genco arkasından iş çevirdiğini öğrenince para akışını durdurdu. Bu malda kaldı böyle dımdızlak” İnci’nin eğlenen sesi hepsinin yüzünü güldürürken, Yusuf bambaşka bir alemdeydi. “Gülizar’ım kendine sahip çık biraz sonra kan gövdeyi götürecek “ şayet o Seçkin itinin İnciye söyledikleri aklından çıkmıyordu. Neymiş eğlenecekmiş pezevenk. Bugün en büyük eğlenceyi yaşayacaktı “Kaç kişi var Miraç” diye sordu Harun dürbünle ortalığı Kolaçan eden askere “Sekiz kişi komutanım” “Halil? “ “Orada” “Ali Seçkin ve Halil sende kaçırma sakın elinden” Ali başını sallayıp elinde ki dürbünü onlardan tarafa çevirdi. Şayet bu herifi o da öldürmek istiyordu. Seçkin ekip arasında paylaşılamaz biri olmuştu “Onur içeride ki dosyalar senin “ dedi Harun. Onur ses etmedi. “Ufuk ani hareketler yapma belanı s*kerim” diyen Yusuf’la derin bir nefes aldı Ufuk. Bu adam bir görevde onu unutsa fena olmazdı. Adamın milli nefreti olmuştu resmen “İnci” “Ben hedefe odaklandım ama konum riskli müsaadenle yer değiştireyim” Buradan Seçkine yakın olamazdı. Seçkini önce kendi bulmalı, tıpkı Elif'te açtığı yaralar gibi, derisini yüzüp eline vermeliydi “Güvenli bir yere geç bize haber ver” diye komut verdi Harun. Yusuf bundan pek hoşlanmasa da İnci’nin gidişini seyretti “Yusuf hedefin belli fazlasına lüzum yok duydun mu Arif” “Azına s*çalım işte komutanım Elif bacının intikamını onu içerde besleyerek mi alacağız” Arif’in yüksek çıkan sesiyle Ahmet’te bir küfür savurdu. Zaten kendini zor tutuyordu bir de zaman kaybetmeye razı geliyordu. “Ölümü benim elimden olacak şerefsizin” diye soludu en sonunda. Yeşil gözlerden akan her yaşa onu kurban eder gibi hissetti. Nereden gelmişti şimdi bu yeşil sevdası. Başını iki yana sallayıp kendini dizginledi “Ahmet, Arif kendinizi sınır dışı bulmak istemiyorsanız emre itaat edin” “Emredersiniz komutanım” “İnci nerede” Yusuf’un tedirgince sorduğu soruyla Zeynel kayalıkların arasına bakınmaya çalıştı. Yoktu. Ayrıca işarette vermemişti “İşaret gelmedi komutanım” dedi korkarak. “Ne demek gelmedi ne yapıyor bu Yusuf” Harun’un homurdanmak sesine karşılık Yusuf sinirle soluklandı. “Umarım bildiği bir şey vardır komutanım” umarım bildiğin bir şey vardır salak istiridye yoksa elimden çekeceğin var diye mırıldandı kendi kendine. Nerede bela orada İnci bitiyordu zaten. Anlamalıydı o kulübede bu kızın sorunlu olduğunu anlamalıydı. “Zeynel İnci’den sorumlusun “ bu konu da Zeynel'i görevlendirsede içi hiç rahat değildi. Söz konusu İnciyse bulunduğu yerde Seçkin var diye onu da kendini de öldürmekten çekinmezdi ‘Bok vardı da sevdalandın ‘ diye geçirdi içinden. Allah’ın belası aklından bir saniye çıkmıyordu “Başına bir şey gelirse” dedi ters bir şekilde Zeynel hemen “Kendime sıkarım komutanım” diye öne atıldı. Zaten İnci yengesinin başına bir şey gelirse Yusuf komutanı onu öldürürdü. “Başlayalım o zaman” dedi Harun. Çatışma oldukça kuvvetli geçiyordu sekiz kişi birden otuza türemişti. Sis bombasından önlerini dahi göremiyorlardı fakat, galip gelen taraf onlardı. Zor ve yorucu da olsa başarmışlardı. “Komutanım Seçkin ve Halil açıdan çekildi bulamıyorum “ Ali sisin izin verdiği kadar takip etmişti ama artık göremiyordu. “Lan nasıl kaybediyorsunuz” diye kükredi Harun “Komutanım sis bombası attılar” dedi Ali başka ne yapabilirdi sanki. “Zeynel İnci” Yusuf’un sorduğu soruyla Zeynel de gerilmişti, her şey bir anda nasıl boka sarardı anlamamıştı. “Bulamıyorum komutanım yok” Yusuf sinirle önünde ki taşa tekme attı. Bu kadın bir gün sebebi olacaktı. Her belaya atlama hızı onun hedef vurma hızından daha beterdi. “Dağılalım” Harun’un aklıma daha mantıklı bir şey gelmedi. Eli boş dönmek istemiyordu. Diri ya da sağ o ikisi bulunmalıydı “Yusuf sen benle gel Seçkini bulacağız” “Komutanım” “Yusuf, Seçkin neredeyse İnci orada “ Yusuf sinirle ensesini kaşıyıp onayladı. İnciye bir şey olur diye ödü kopuyordu. Onu bulduğu kendine kelepçeleyeceğine yemin etti. Bir daha asla yanından ayırmayacaktı. O çok övündüğü zekasını da kendine saklasındı “Ali, Ahmet,- Onur, Miraç,- Zeynel Ufuk yan yanasınız. İçeri girin gerekli ne varsa alın” Yusuf Harun’u beklemeden hızla ilerledi. Zira aklında İnci’nin tehlikede olduğu fikri varken pek sakin olamazdı. Nereye gittiğini ne yaptığını bilmiyordu sadece yürüyor, tek parça bulmak için dua ediyordu. “Şurada bir hareketlilik var” Harun’un işaret ettiği yere odaklanınca siyah giysili cinsiyeti belirsiz biri düştü göz önüne. İnci de siyah giysiliydi ama üzerinde yeleği vardı. Ayağında ise yine siyah ayakkabılar vardı. Bu elemanın ayağında itlerin giydiği o şeylerden vardı. Kadın olduğu anlaşılıyordu ama yüzü kapalı olduğundan emin olamıyordu “Kamufle ol bekleyelim biraz” Harun’un konutuyla bir ağacın arkasına saklanıp, tekrar yüzünü oraya çevirdi. Siyah giysili eleman Halil ve Seçkine bir şeyler anlatıyor gibiydi. Muhtemelen kaçmaları için yardım edecekti. “Kim olduğunu seçebildin mi” “Kahretsin yüzünü göremiyorum “ diye homurdandı. İnci olabilir miydi? Giysileri yoktu üzerinde nasıl olacaktı ki “Kadın mı” seçemiyordu Yusuf. Arada bir yüzünü onlardan tarafa dönüyordu fakat maskeliydi. Ah bir yakında olsa gözlerinin ışıltısından tanırdı onu. “Bilmiyorum “ diye fısıldadı. Ama İnci değildi çünkü giysileri farklıydı. Riske değer miydi? “Yusuf İnci olmadığından eminsen hepsini indir” Harun aceleci bir tavırla hedef kaçmadan işi halletmek istiyordu. Bu kadar uzak mesafeden hedefi kendi Yusuf kadar iyi vuramazdı. “Komutanım” dedi Yusuf tedirgin bir sesle. Ama Harun dinlemedi İnci olması imkansız bir kadın için hedefi kaçırmaya niyeti yoktu “Dediğimi yap. O herifi bir kez daha elimden kaçıramam” Yusuf ateş etti... Etti ve hayatında ilk kez elleri titredi. İlk kurşunu Halil’in bacağına ikinci kurşunu Seçkin’in topuğuna sıktı. Acı içinde inleyip kaçan adamların peşinden hızla ilerleyen elemanın ise omzuna hedef almıştı ki, bir anda yüzünü döndü. Kurşun tam göğsüne girmişti. O yüzünü dönünce sert bir şekilde yutkundu Yusuf. Güneş’te yeşile çalan ela gözleri görünce konuşamadı. İnci’nin ela gözlerini hayatında hiç bu kadar net görmemişti Yusuf. Bu terörist falan değildi. Bu İncisiydi “Kahretsin” diye kükredi hızla o yana doğru koşarken, Harun arkasından seslendi ama durmadı. Yusuf sevdiği kadına ecel mi olmuştu. Hızla yanına geldiğinde, acıdan inleyen kadının yüzünü elleri arasına aldı. İnci onca acıya rağmen, iç eriten bir tebessüm sundu ona. “İnci” diye fısıldadı yüzünü yüzüne yaklaştırırken. Gözünden akan yaşlar İnci’nin yüzüme düşüyor, İnci’nin göz yaşları ise Yusuf’un göğsünde derin yaralar açıyordu. “Seni çok mu bunaltıyordum Nayino suçum neydi ki “ dedi İnci zor bela. Yurtta kaldığı vakitler gelmişti gözünün önüne. Hep dayak yerdi, susardı dayak yerdi, konuşurdu dayak yerdi... İnci o yurtta tek bir saniye mutlu olamamıştı. Beni neden dövüyorlar diye sorardı müdüre, suç işledin derdi... Oysa susmak ne zaman suç olmuştu Şimdi aynını sevdiği adam da mı yapmıştı. Ama İnci, Yusuf’a hiç susmamıştı ki... Suçu neydi “İncim o nasıl laf... Sana kurban olurum ben o nasıl laf” diye haykırdı Yusuf. Koca adam hıçkıra hıçkıra ağlıyor, Allah’a, sevdiği kadın yaşasın diye feryat ediyordu Ama İnci yummuştu gözünü... Sustuğu için dayak yiyen küçük bir kız çocuğu belki de artık hiç konuşmayacaktı .・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・ Oy ve yorum atın aşkolad 👉👈 |
0% |