@sitarekiraz
|
Mevsimler son baharı gösterdiğinde, ayrılık kokarmış sokaklar. O vakit bir ince sızıya kalırmış ağaçlar. Ve denilene göre ağaçlar her rüzgar estiğinde, bilhassa sonbaharda dökermiş yapraklarını. Yaprakları dökülen ağaç, ağaç olur mu hiç? Aciz, yaralı, bir çare *** 1999 İstanbul’da Bir Sonbahar Akşamı “Nasılmış benim güzel kızım. Annesi yesin onu. Babası gelecekmiş benim kızımın. “ diye kızını seviyordu Yeşim hanım. Kocasının mesleği dolayısıyla küçük kızıyla yalnız yaşıyordu. Kocası asker olduğu için ne zaman geleceği asla belli olmuyordu. Az önce aldığı telefonla bu gece evde olacağını öğrenmişti. Kızı doğduğundan beri sadece bir kaç kez bir araya gelmişlerdi. Bu durum onu zorlasa da kocasının bu mesleği yaptığını bilerek evlenmişti. O sebeple kocasını gördüğü bu kısa zamanlar hep bayram havasında olsun istiyor, yüzünden tebessümü hiç eksilmiyordu. Zaten beş aylık olmuş tombul kızı buna bir saniye müsaade etmiyordu. Yinede onu eşi olmadan büyütmek zordu. Kızı babasını tanımadan büyüyordu. Onunla doyasıya zaman geçiremeyecek, ve belkide ona hep mesafeli olacaktı. İçi burkuldu Yeşim Hanımın, fakat hüzünlü hakine aldırış etmeden gülümsedi. Onun duyguları da tıpkı doğduğu topraklar gibi deliydi. Karadeniz kızıydı o. Hırçındı, ele avuca sığmazdı ama bir yandan da duygusaldı işte. Babası onun için hep, ‘Karadeniz’in has kızı’ derdi. Çünkü ona göre, bir insan nerede doğduysa o yerin özelliklerini taşırdı. Yeşim Hanım Karadeniz kızıydı, tıpkı Karadeniz gibi deli dolu biraz da bulutlu.. Evde duyulan telefon sesiyle hemen içeriye koşturdu Yeşim hanım. Kocası arayacağını söylememişti fakat, ister istemez heyecanlanıyordu. İçeri geldiğinde telefonun başına dikilip hemen açtı. “Alo” dedi titrek sesiyle. Bir aksilik çıkmasından ölesiye korkuyordu. Ama kocası inatla konuşmuyor, susuyordu. Tam bir şey söyleyecekti ki kocasının sıkıntılı nefes alış verişini duydu, aksi bir durum vardı. Gelemeyecekti. Bir aydır suratını hiç görmemişti Yeşim Hanım. Ona kızmıyordu ama, içine düştükleri bu zor durum karşısında kendini üzmeden de duramıyordu. “Ahu gözlüm. Biliyorum seni de heveslendirdim ama acil bir görev çıktı. Bir kaç hafta daha gelemeyeceğim. “ kocasının utana sıkıla söylediği şeyle, Yeşim hanımın yüreği sızladı. Gözlerinden yaşlar süzülse bile kocası üzülmesin diye yuttu tüm hıçkırıklarını. “Sorun değil canım. Kendine çok dikkat et. Bizde kalmasın aklın” dediğinde sesi titriyor ağladığı için sesi boğuk çıkıyordu. O üzülmesin kafası dağılmasın diye uğraşıyordu fakat göz yaşları bir saniye bile durmuyordu. “Yapma böyle Ahu gözlüm. Sesin böyle kötü gelirken aklım nasıl sizde kalmasın” diye sordu Yılmaz Bey. İşi gereği hem karısını hem de kızını çok özlüyordu ama elden bir şey gelmezdi. Henüz bir yıldır evli oldukları için, karısının bu duruma alışacağını iyi biliyordu. “E üzüldüm tabi Yılmaz. Ama elden gelir bir şey yok. Allah’a emanet ediyorum seni. Kızımız seni bekliyor unutma olur mu” dediğinde biraz toparlamıştı. Masanın üzerinde duran kendi yazdığı kitabını eline aldı. Bunu kocasına hediye edecekti. Onun yokluğunda yazdığı bu kitabı ona ithaf etmişti, fakat kocasına henüz söylememişti. Geldiğinde hediye etmek istiyordu. Tabii sağa salim evine gelebilirse. “Sizde Allah’a emanetsiniz. Eslemi öp benim için seni çok seviyorum” deyip telefonu kapattı kocası. Yeşim Hanım üzülsede bu durumu üzerinden hemen attı. Evde minik bir bebeği vardı ve hayatını ona adamaya kararlıydı. Ona hiç bir mutsuzluğunu yansıtmayacaktı. Mutlu bir çocuk olmalıydı Eslem. Tıpkı annesi gibi deli dolu belki de biraz bulutlu yaşmalıydı hayatı. Kendi kendine güldü Yeşim Hanım kızı büyüdüğünde babasına çok çektirecek gibi duruyordu. Şimdi bile çok asi bir kız olduğu belliydi. Kimsenin kucağında beş dakikadan fazla durmazdı. Tabi minik arkadaşı Yusuf Asaf’ın yanındayken bu huysuzluğu gidiyordu. Herkese cadı olan kızı ona nazlı oluyordu. Zaten Yılmaz Bey’de ondan uzak tutmuyor muydu kızını.. Bir süre telefonun başında beklerken, aklına gelen isimle gülümsedi. En yakın arkadaşı Engin ve eşi Asumanı buraya davet etse biraz da olsa bu matem havasından kurtulabilirdi. Hemen telefondan numaralarını tuşladı Genç Kadın. Bir kaç çalışta arkadaşı Asumanın sesini duyunca gülümsedi. Şen şakrak bir kadındı Asuman. “Alo” “Benim canım Yeşim. Müsaitseniz bize gelin oturalım diyecektim”. Yusuf Asafı da çok özlemişti. Üç yaşında girmesine rağmen, o kadar dilli bir çocuktu ki, onu her gün görmese özlüyordu. Üstelik küçük adam kızınıda çok seviyordu. Sürekli yanına oturup, saçlarını seviyordu. “ Tabii ki geliriz Asaf’ta ne zamandır Eslem diye tutturuyor. “ dedi Asuman. Yeşim Hanım duyduğu şeyle güldü. Yılmaz Bey burada olsa kulaklarını çekerdi. Aslında kocasıda seviyordu Yusuf Asaf’ı fakat, Yusuf Asaf ‘Büyüdüğüm zaman Eslemle evleneceğim’ dediği için kıskançlık yapmıştı. ‘Bekliyorum o halde canım’ deyip kapattı telefonu. Vakit kaybetmeden kızının odasına geçti. Bu vakitler fazla huysuz olan kızı, onu göremeyince ağlamaya başlıyordu. Ondan ayrı kalmak nedir bilmez olmuştu Yeşim Hanım. Sanki senelerdir kızı onun yanındaymış gibi hissediyor, onsuz geçen vakitlerin kıymeti yokmuş gibi geliyordu. “Hanimiş benim kızım. Baban gelemeyecekmiş bugün. Ama ben sana arkadaş çağırdım’’ dedi kızının beşiğinin başında, sesini inceltirken. Sanki anlıyormuş gibi sesler çıkaran küçük bebek ellerini kemiriyor, ayaklarını yakalamaya çalışıyordu. Bazende çok yorulmuş gibi içli bir nefes alıyordu. Bu halini sabaha kadar sıkılmadan izleyebilirdi Yeşim Hanım. O kadar masum görünüyordu ki sanki dünya üzerinde iyi olan ne varsa bu bebeğin üzerine işlenmişti. Her anne çocuğu için böyle hisseder mi diye düşünmeden edemiyordu, Yeşim Hanım. O kızının başında oyuna dalmışken kapı çaldı. Evleri çok yakın olduğu için, Engin Bey ve Asuman Hanım gelmişlerdi. Çünkü küçük oğulları, Eslemin adını duyar duymaz çıplak ayakları ile, kapıya koşacak kadar çok seviyordu, bebek arkadaşını. Bir an önce büyüsünde oyun oynayalım diye dua ettiğini bile duymuştu Asuman Hanım. Kapıyı açtığında Yusuf Asaf paytak adımları ile koşarak içeri girdi. “Nerede Eslem. Ona hediye aldım. Saçları çok güzel ya hani. Onun için Yarın toka aldım” dediğinde kimse bir şey anlamamıştı. Herkes ona garip bakışlar atarken, derin bir nefes aldı Yusuf Asaf. Ardından cebinden çıkardığı çilek figürlü bebek tokasını gösterdi. “Dedim ki Eslem nerede ona Yarın toka aldım. Saçları için” Bu defa tane tane anlatınca herkes güldü. Asuman Hanım oğlunun ellerini tutup, “Sen neden bu kadar seviyorsun Eslemi” “Eslemi değil saçlarını, birde kokusunu seviyorum. “ Dediğinde Engin Bey kahkaha attı. Çünkü Yılmaz Bey kızını ne kadar sakınsada, Yusuf Asaf bir şekilde Esleme bağlanmıştı bile. Yeşim Hanım onu daha fazla bekletmeden Eslemin odasına götürdü. Eslemi beşikten alıp, odadaki kanepeye koyduğunda küçük adam, nefesini tutmuş sabırsızlıkla Eslemi görmeyi bekliyordu. En sonunda Eslem görüş açısına girince, koşarak yanına gitti. Küçük bebeğin saçlarını okşarken, küçük yüreğindeki heyecanın tarifi yoktu. Bembeyaz teni, hafif koyu gür saçları ve çipil çipil bakan, elaya çalan yeşil gözleriyle harika bir bebekti Eslem. Sıkı sıkı tuttuğu tokayı, daha fazla dayanamayarak, Eslemin saçlarına geçirdi Yusuf Asaf. “Bu tokayı hep sakla minik. Büyüdüğünde sende senin kadar güzel bir kıza takarsın” dedi büyük bir adam gibi. Nereden bilebilirdi ki, küçük kızın büyüdüğüne şahit olamayacağını. Onu görmeden duramayan minik adam onsuz yirmi altı yıl geçireceğini bilse, onu bu kadar çok sever miydi. Kimse bilmiyordu fakat Yusuf Asaf onunla evleneceğine ve asker olacağına söz vermişti. Kim bilir belki bir gün verdiği sözleri tutardı. Tabii Yılmaz amcası ona mani olmazsa. Aradan geçen bir saatle, Yusuf Asaf Eslemin yanında uyuduğu için kalkma kararı aldılar. Asuman Hanım bu manzarayı bozacaktı ki, Eşi Engin Bey ona mani olup, “Dur dur bir fotoğraf çekelim. İleride onların bebekleri kime benzeyecek tartışması yapmadan bu fotoğrafa bakarız” dediğinde iki kadında güldü. Anlaşılan Engin Bey bu iki bebeğin ileride evleneceğinden adı kadar emindi. Bir kaç poz çektiğinde, bir fotoğraf da Yeşim hanıma verdi. İleride kaybolmasın diye birini de eşine verdi. Hatta işini garantiye alarak kendisi saklamak üzere birinide cebine koydu. Onlar gittiğinde, belki bir umut telefonu açılır diye eşini aradı Yeşim Hanım. İçinde çok kötü bir his vardı. Göğsünün tam ortasına bir öküz çökmüştü sanki. Fakat kocası telefonu açmadı. Sıkıntıyla kızının odasına girdiğinde, kızının uyuduğunu gördü Yeşim hanım. İçindeki sıkıntıya aldırmadan odadan çıktığında, dış kapının ağzına kadar açık olduğunu görmesiyle, korkuyla kızının odasına geri dönecekti ki, kafasına aldığı darbeyle yere yığıldı. Uyandığında hiç bir şey aynı olmayacaktı. Uyandığında kızı ondan çalınmış, yaralı bir anne olacaktı. Birde kızının ve kendi hayallerinin katilinden bir not almış olacaktı 'Kitabında da bahsettiğin gibi ‘Terbiye edemediğin her duygunun esiri olursun. Ben nefretimin esiri, sense sevginin esiri olacaksın. Bebeği yanarak can vermiş bir annesin artık. Unutma bu hikayede ikimizde masumduk ama birimiz katil oldu....'
********
Merhaba sevgili insanlar. Wattpadde yayınladığım kurgumu maalesef ki erişim engeli geldiği için burada yayınlama kararı aldım. Umarım sizinle de uzun ve güzel bir yola çıkarız. Keyifli okumalar. (Oy atmak varsa oy atın yorum yapın)
Wattpadde her bölüm sonu komikli gifler paylaşırdım. Burada yok sanırım. 🥲
|
0% |