Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@siyahbeyazyarim

Keyifli okumalar...

Geçmiş değil, kalbimdi ölen. Yaşatan değildi, diriltendi. Zaman değil, geçmişin tozlu senedinde dans eden biriydi…

Legolas, hayatı boyunca hep belirsizlik içinde yaşamış, yaşamaya devam ediyordu. Bazen de iki arada bir derede kalıyordu. Çünkü efendi Oromis ile kraliçesi arasında ki anlaşmazlıktan dolayı ne yapacağını bilemiyordu. Legolas için anlaşmazlık sayılmazdı bu, onun için ikisi de kanlı bıçaklı düşman gibiydiler. Legolas, efendi Oromis’in dediği bir söz aklına gelmişti. ‘Bir elf’i düşman olarak karşınıza almak doğru olmaz. Hele elf elf’e düşman olmak, dünyanın yok olmasına bedeldir.’ Legolas ona katılıyordu. Elf’i düşman olarak karşına almak hiçte iyi sonuçlar doğulmuyordu.

Elf kraliçesi ve efendi Oromis arasındaki düşmanlık, Derfia ülkesi kurulmasıyla başlamıştı. Efendi Oromis, Legolas’a öyle anlatmıştı. Derfia’nın kurulması, kraliçeyi hiç ama hiç memnun etmemişti. Elf kraliçe, Derfia’nın yanında duruyor, yanında savaşıyordu. Lakin her şey değişebilirdi, Efl kraliçesi desteklerini ufaktan da olsa geri çekmeye başlamıştı. Elf kraliçesinin yanında olanlar az buz değildi. Derfia halkının iki katı ordusu vardı. Legolas korkuyordu. Elf kraliçesi onu da geri çağırmasından, çocukları ve Derfia’yı yüz üstü bırakmaktan korkuyordu. Bir seçim hakkı olsa Derfia’yı seçecekti. ‘kraliçe engel olmaya kalksa bile onları yüz üstü bırakamam.’ diye içinden geçirdi Legolas.

Legolas, herkesten önce uyandığından etrafı kontrol etmiş, düşünmeye fırsatı olmuştu. Hala zamanı vardı aslında. Legolas geçmişi düşünmeye başlamıştı. Bu düşmanlığı, seçim hakkı olmasa ne yapacağını düşünmeye başlamıştı.

“Efendi Oromis, sakıncası yoksa bir şey sorabilir miyim?” dedi Legolas.

“Buyur Legolas, bir sorun yok değil mi?” dedi Oromis.

“Hayır, bir sorun yok. Sadece bir şeyi merak ediyorum. Neden Kraliçe ile aranızda düşmanlık var? Nasıl başladı diye merak ediyorum. Kraliçeye soruyorum ama anlatmıyor, ‘bu seni ilgilendirmez, işine bak’ diyor hep. Bende size sormak istedim.” dedi Legolas.

“Elbette anlatırım. Söyle otur, anlatacaklarım biraz uzun.” dedi Oromis.

Legolas, odada bulunan sandalyeye oturmuştu. Meraklı bakışlarını Oromis’e çevirmiş, anlatmasını sabırsızlıkla beklemeye başlamıştı. Oromis, odayı baştan aşağıya turlamış, anlatacaklarını kafasında toparlamıştı. Bakışlarını Legolas’a çevirmiş ve anlatmaya başlamıştı.

Kraliçe, alımlı mı alımlı, güzel mi güzel bir kadınmış. Elflerin içinde en güzeli olan birisiymiş. Sapsarı saçları, mavi gözleri ve beyaz teniyle görenlerin dikkatini çekiyormuş. Hak edene nazik, merhamet eder. Hak etmeyene zalim davranılmış. Aklına bir şey koyduğu zaman kimse onu vazgeçiremezmiş. Kraliçe merhametli olmasının yanında, kin duygusu çokmuş. Birisine kinlendiği ve sinirlendiğinde onu öldürmeye kadar gidiyordu.

Derfia’nın kurulmadığı kısa bir süre önce, Oromis ve kraliçe Helen sarayın taht odasında konuşuyorlardı. Konuşmakta çok tartışmaya, tartışmaktan kavgaya geçmişlerdi. Aralarındaki sorunu bir türlü çözemiyorlardı.

“Asla ama asla kılımı bile kıpırdatmam onlar için.” dedi kraliçe Helen.

“Neden? Onlar bizim dostumuz değil mi? Sen yardım etmesen bile, ben kendi ordumla yardım ederim. Gerekirse tek başıma gider yanlarında savaşırım.” dedi Oromis.

Kraliçe Helen, Oromis’in dediklerine sinirlenmiş, farkında olmadan büyü gücünü serbest bırakmıştı. Gücü etraftaki her şeyi dağıtmış, sandalyeleri parçalamaya, camları kırmaya başlamıştı. Gücünü kontrol altına alamazsa, kalenin yıkılmasına sebep olacaktı. Oromis, bunu önlemek için gücünü kullanmış, kraliçenin büyüsünü etki altına almıştı. Oromis’in gücü, kraliçe Helen’in gücüne üstün gelmişti.

“İlk önce sakin olmalı dene. Etraftakilere zarar vereceksin.! İkincisi, ne sen ne de bir başkasın bana engel olamayacak. Boşuna uğraşma deyim.” dedi Oromis.

“Kendi canını da mı düşünmüyorsun!” dedi kraliçe Helen.

“Hayır, düşünmüyorum.” dedi Oromis.

“Ya oğlunun canını! Onu da mı düşünmüyorsun?” dedi kraliçe Helen.

Oromis, oğlunun ismi geçmesiyle öfkeli bakması bir olmuştu. Oğlu onun için kıymetliydi. Ona bir zarar gelirse her yeri yıkıp dökebilecek güçteydi. Kraliçe Helen’de bunu biliyor, oğluyla bir nevi tehdit ediyordu.

“Yerinde olsam beni oğlumla tehdit etmezdim. Bu senin için hiçte iyi olmaz.” dedi Oromis.

“Emin ol ederim. Beni buna zorlama istersen.” dedi kraliçe Helen.

“Yeter! İkinizde kesin şunu.” dedi yabancı.

Oromis ve kraliçe Helen sesle susmuşlar, kim olduğunu görmek için ona dönmüşlerdi. Gördükleri kişi, elflerin bilgesiydi. Tüm herkes ona saygı duyar, verdiği kararlara ses çıkaramazlardı. Çünkü elfler için yüce sayılır, ona karşı gelmek suç işlemek demektir. Ona karşı suç işleyenler ölümle cezalandırırlardı.

“Oromis’in dediği gibi dostlarımıza yardım edilecek ve barış antlaşması imzalanacaktır. Siz ikinizde bu süre içinde ne bir kavga edecek, ne de birbirinizi tehdit edeceksiniz. Oromis’in oğluna gelirsek onunla ben ilgileneceğim. Son sözüm budur.” dedi Bilge.

“Sen nasıl istersen Bilge.” dedi Oromis.

“Bu resmen ölüme yürümektir.” dedi Kraliçe Helen.

“Sözüm üstüne söz mu söylüyorsun sen!” dedi Bilge.

“Ha-yır, senin sözün üstüne söz söylemek benim ne haddime.” dedi Kraliçe Helen.

“Bu konu kapanmıştır. Birkaç gün içerisinde antlaşmalar yapılır, düşmana karşı birlik olunur. Oromis sen benimle gel konuşacağım şeyler var seninle.” dedi Bilge.

Oromis ‘Tamam’ demekle yetinmiş, Bilge ile birlikte oradan ayrılmışlardı. Kraliçe Helen odada tek kalmış, sinirden burnundan solumaya başlamıştı. Çünkü Bilgeye karşı gelememiş, Oromis’in dediği olduğu için kendisine yediremiyordu olanları. Dışarıdan bakan bir göz Elf ülkesinin başında o muydu? Yoksa Oromis miydi? Diye düşünebilirdi.

“Böyle işte Legolas. Derfia’da ki dostlarımıza Bilge sayesinde yardım edebilmiştik.” dedi Oromis.

“Peki, Bilge ile ne konuştunuz? Oğlun şimdi nerede?” dedi Legolas.

“Bunlar önemli şeyler değil. Zamanı gelince bunları da öğreneceksin. Sadece sabırlı ol.” dedi Oromis.

Oromis, Legolas’a fazla bir bilgi vermeden anlatmıştı olanları. Belki bir bildiği vardı anlatmamasında, belki de zamanı değildi daha. Daldığı düşüncelerin arasından Mia’nın seslenmesiyle çıkmıştı.

“Legolas, nereye daldın gittin öyle?” dedi Mia.

“Yolculuk boyunca nerelerde dinleneceğimizi düşünüyordum. Birde nasıl tedbir alabileceğimi.” dedi Legolas.

“Başka bir şey olmadığına emin misin?” dedi Mia.

“Evet, eminim. Hem sen neden uyandın?” dedi Legolas.

“Uyuyamadım ki.” dedi Mia.

Mia konuşurken sesi üzgün çıkmış, Legolas’ın gözünden bu kaçmamıştı. Neden üzgün çıktığını bilmediğinden merak etmiş, sorma gereği duymuştu bunu.

“Ne oldu?” dedi Legolas.

“Perseus abim… Bizden bir şey saklıyor ya da bana öyle geliyor bilmiyorum. Sorduğumda ‘yok bir şey’ diyor veya tersliyor beni. Daha önce yapmazdı bunu. En azından bana karşı.” dedi Mia.

“Senden bir şey saklamıyor merak etme. Sadece son zamanlarda yaşadıklarınız kolay şeyler değil. Bunu atlatması için ona zaman ver. Eğer bir şey saklıyorsa senden er ya da geç size söyleyecektir. Boşuna kendini yıpratma olur mu?” dedi Legolas.

“Olur.” dedi Mia.

“Hadi sen diğerlerini uyandır. Bende size yiyecek bir şeyler hazırlayayım.” dedi Legolas.

Mia, diğerlerini uyandırmak için oturduğu yerden kalkmıştı. Kısa bir süre sonra diğerlerini uyandırmayı başarmış, Legolas’ın hazırladıklarını yemeye başlamışlardı. Yiyeceklerini yemişler, yola çıkmak hazırlıklarını yapmışlardı. Hazırlıklar tamam olunca yola çıkmışlardı. Önlerinde daha uzun yol ve zor günler olacaktı.

Yayınlanma Tarihi: 13.09.2024

Loading...
0%