@siyahbeyazyarim
|
Keyifli okumalar “Yola çıkarım. Önümüzde zorlu yolculuk var.” dedi Brom. “Haklısın. Bir an önce çölü geçip dağları aşmamış lazım. Derfia ülkesine cadıdan önce ulaşmamış gerekiyor.” dedi Legolas. “Üç-Dört hafta sonra Derfia saldıracağı kesin mi?” dedi Mia. Mia’nın sorduğu soruyu diğer kardeşlerde merak ediyordu. Legolas ve Brom ilk başta birbirine bakmışlar, ardından kardeşlere dönmüşlerdi. Mia’nın sorusunu Legolas cevaplamıştı. “Kesin değil. Belki biz gelmeden saldıracak –ki bu imkânsız.- Belki de biz Derfia’ya ulaşır ulaşmaz saldırıda bulunacak. Tam kestiremiyoruz bunu. Fakat en kötü ihtimalle üç-dört hafta sonra saldıracak. En azından tahminimiz o yönde.” dedi Legolas. “Ondan önce Derfia’ya ulaşmamış gerekiyor. Bir sorun var. Biz kılıç veya ok kullanmasını, dövüşmesini bilmiyoruz.” dedi Perseus. “Yolculuk boyunca elimden geldiğince öğretmeye çalışacağım size. Asıl eğitiminiz Derfia Ülkesinde olacak. Tabi oraya vardığımız da zamanımız olursa. Çok konuştuk hadi atlarınıza binin yola çıkıyoruz.” dedi Legolas. Legolas’ın sözleriyle herkes atlarına binmişti. Ardından yola çıkmış, üstlerine yorgunluk çökene kadar ilerlemeye devam etmişlerdi. Legolas, atını durdurmuştu. Dinlenebilecekleri en uygun yer olduğunu düşündü Legolas. Bir ihtimal gücünü kullanarak su bulabileceğini düşündü. Ardından diğerlerine dönüp konuşmaya başlamıştı. “Burada dinlenebiliriz.” dedi Legolas. Legolas’ın sözleriyle herkes atından inmiş, gece ateş yakmak için çalı çırpı toplamaya başlamışlardı. Topladıkları çalı çırpıyı ortaya koymuşlar ve yakmışlardı. Çöl sabahları sıcak olsa da, geceleri soğuk oluyordu. Ateşi yaktıktan sonra Brom, son kalan yiyecekleri pişirmeye koyulmuştu. Bu süre zaafında kimseden çıt çıkmıyor veya konuşmak istemiyorlardı. Hepsinin aklında tek bir düşünce vardı; Yiyecek olmadan ne kadar süre idare edebilirlerdi. Dile getirmeseler de hepsi farkındaydı. Sessizliği Perseus bölmüştü. “Brom seninle konuşabilir miyiz? Sadece ikimiz.” dedi Perseus. Yol boyunca çok düşünmüştü Perseus. Brom ile yüzleşmeyi bir an önce yüzleşmeyi istiyordu. Bunu ertelemek istemediğine karar vermişti. Erteledikçe bundan kaçacağını düşünüyordu. Brom onun bu isteğine şaşırsa da kabul etmişti konuşmayı. Kardeşleri ne konuşacağını merak etse de sormamış, soramamıştı. Sorsalar da söylemeyeceğini biliyorlardı. Legolas onun ne konuşacağını bilse de sessiz kalmıştı. “Siz konuşurken bizde su bulma ihtimalimize bakarız.” dedi Legolas. “Nasıl yapacağız? Ellerimiz ile kumu mu kazacağız!?” dedi Aaron. “Bakıyorum da formundasın yine. Bir kere de itiraz etmesen ölecek misin?” dedi Legolas. “Tartışmaya başlamayın yine. Biz konuşurken sen ne yapacağını diğerlerine anlat.” dedi Brom. Brom ve Perseus, diğerlerinden uzağa –kardeşlerin duyamayacağı kadar uzak- gitmişlerdi. Brom onun ne diyeceğini merak etse de sessizce ilk onun konuşmasını beklemişti. Az çok tahmini vardı Brom’un. Lakin düşündüğü şey olmasını istiyordu. Yüzleşmeye daha hazır değildi. Kendisini hazır hissetmese de bundan kaçamayacağını biliyordu. Perseus kafasında ne diyeceklerini toparlamış, ardından konuşmaya başlamıştı. “Konuya nasıl başlayacağımı veya ne diyeceğimi bilmiyorum. Bu yüzden konuya direk gireceğim. Senin babam olduğunu biliyorum. Senle konuşana kadar bunu kardeşlerime söylemedim. Şimdi söyler miyim bilmiyorum. Ben sadece cevaplar istiyorum. Neden bizi bırakıp gittin? Hiç mi merak etmedin? ‘Ne haldeler? Başlarına bir şey geldi?’ diye hiç düşünmedin mi? Bizi hiç aramak gelmedi mi? Kendimi geçtim Mia ve Aaron baba hasretiyle yandı tutuştular. Arman seni o kadar çok bekledi ki. Senin gelmeyeceğini anladığı gün senden vazgeçti. Beklemekten vazgeçti. Şimdi söyle, neden bizi bıraktın? Bizi hiç mi merak etmedin? Ne gibi geçerli sebebin var? Hiç mi aramadın bizi?” dedi Perseus. “Bak Perseus madem her şeyin farkındasın. Seninle açık konuşacağım. Ben sizi asla ama asla bırakmak istemedim. Bırakırken neler hissettiğimi asla bilemezsin. Her geçen gün size olan özlemim kat be kat arttı. Özlemim korkumun önüne geçti. Ben yokken size zarar gelecek diye hep korktum. Siz farkında olmasanız da sizi uzaktan korudum, kolladım. Omuzlarımda olduğundan fazla yük var ve artık üstesinden gelemeyecek kadar yoruldum. Sorularına cevap verecek olursam. Evet, sizi çok merak ettim. Sizi bırakmak ister miydim? Asla istemezdim. Elimde olsa sizi de yanımda götürmek isterdim. Ama bu benim elimde değildi. Geçerli sebep var mı diye soruyorsun? Evet, geçerli sebep var. Eğer ben gitmeseydim birçok şey değişecekti. Derfia diye bir yer olmayacaktı. Cadı tüm Ülkeyi geç tüm dünyaya hâkim olmak için elinden geleni yapacaktı. Onu durdurmak isteyen, isyan çıkaran herkesi öldürecekti. En önemlisiyse size zarar verecekti. Benim yüzümden siz ölseydiniz iste o zaman ben yıkılacaktım. Belki giderek size hayal kırıklığına uğratmış olabilirim. Belki beni affetmeyeceksiniz onu da biliyorum. Fakat sizi böyle yaparak korumuş olduğumu düşünüyorum. Karar senin oğlum. İster affet ister affetme. İster kardeşlerine hemen söyle ister söyleme. Benim yüzümden savaşmam derseniz anlayım. Siz olun veya olmayın biz yine cadıya karşı savaşmaya devam edeceğiz. Senden sadece düşünmeni, biraz zaman vermeni istiyorum hem kendine hem de bana. İkimiz içinde zor bir durum bu. Özellikle kardeşlerin için. Ne demek istediğimi anladığını biliyorum.” dedi Brom. “Evet, çok iyi anlıyorum. Dediklerinde haklısın. Onca zaman geçti. Yokluğunda o kadar canımız yandı ki toparlanmamış çok zor oldu. Şimdi geri geldin, ne hissedeceğimi ne yapacağımı bilmiyorum. Düşünüyorum ama bulamıyorum. Çıkmaz bir yola girmiş gibi hissediyorum. Son zamanlarda kardeşlerimin kalbini kırdım, kırıyorum. Özelliklerde Mia’yı. Dediğin gibi zaman gerekiyor. Zamanla her şey çözülür derler ya. Çözülür mü? Onu bilemeyiz. Zaman bize neler gösterecek bilmiyorum. Şuan sana karşı bağırıp çağırmak var. Onca yılın hesabını sormak var. Lakin bunu yapamıyorum. Yapmak istesem de yapamıyorum. Çünkü yapsam bir işe yaramayacak. Onca geçen zamanı geri getiremeyiz.” dedi Perseus. “Aynen öyle geçen zamanı geri getiremeyiz. Bir şekilde telafi edebiliriz o zamanı. Sen ve kardeşlerin beni affetmeseniz de ben buradayım. Hep sizin yanınızda ve destekçiniz olacağım.” dedi Brom. Perseus, dilinin ucuna gelen her şeyi söyleyememişti ona. Söylemeye içi el vermemiş yâda söylemek istememiş olabilirdi. Fakat içi bir nebze de olsa soğumuştu Brom’a karşı. Aklına takılan birkaç soru vardı ve o soruları Brom’a sormaya karar vermişti. Her ne kadar onunla konuşmak istemese de bir yerden başlaması gerektiğini düşünmüştü. “Cadı çok mu zalim birisi? Mazlum olan olmayan herkesi öldürüyor mu cidden?” dedi Perseus. “Evet, hem de çok zalim. Koşulsuz şartsız ona itaat edilmesini, tüm ülkenin ona boyun eğmesini istiyor. Eğer ona karşı bir kişi bile isyan etse, itaat etmese öldürmekten çekinmez.” dedi Brom. “Pekâlâ, bizden ne istiyor? Biz onun için nasıl bir tehlike arz ediyoruz?” dedi Perseus. “Siz diğerleri için umut kaynağısınız. Çünkü cadıyı yenecek ve başa geçip barış ve huzur getirecek kişilersiniz. Fakat cadı bunu istemiyor. Sizi öldürürse tahtını sağlama alacak ve onu bir daha tahtan kimse indirmeye cüret etmeyecek. Yani kehanette geçen çocuklar sizsiniz. Öyle olması cadıyı korkutuyor.” dedi Brom. Perseus, Brom’un dediklerini az çok anlamıştı. Perseus, Brom ile aralarında ki sorun yüzünden Derfia Ülkesini yüz üstü zor bir durumda bırakamazdı. Oraya sağ salim varıp onlara yardım edecekti. Savaş sonrasında ne olacağını ne yapacaklarını bilmese de bunu düşünmeyi sonraya bırakmıştı. Düşünmesi gereken çok şey vardı onun için. Fakat hepsini bir sırası vardı. Bakışlarını kardeşlerine ve Legolas’a çevirmişti. Legolas, kuma dikkatli bir şekilde odaklanmış ve bir şeyler mırıldandığını gördü. Aaron her zaman ki gibi Legolas’ın işine çomak sokmaya çalışıyor lakın her seferinde başarısız oluyordu. Arman ve Mia sessizce oturmuş Legolas’ın ne yaptığına odaklanmışlardı. Perseus onların bakışlarında merak olduğunu gördü. Perseus bakışlarını Brom’a çevirdi. “Diğerlerinin yanına giderim artık.” dedi Perseus. Brom başıyla onaylanmıştı. Oturdukları yerden kalkıp diğerlerinin yanına geçmişlerdi. Perseus kardeşleri gibi meraklı gözlerle Legolas’ı inceliyor, ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Çok geçmeden Legolas, son kelimelerini söylemiş, herkesin hafif geri çekilmesini istemişti. Nedenini anlamasalar da geri çekilmişlerdi. Aaron geri çekilirken itiraz etmeyi ihmal etmemişti. “Neden geri çekildik? Görende kumun altından bir şey çıkacak!” dedi Aaron. “Bir kere de itiraz etme Aaron. Az sonra anlayacaksın.” dedi Legolas. Bir süre sonra kumun içinde su çıkmaya başlamıştı. Kardeşler bu duruma şaşırsa da Brom bunu yapabileceğini biliyordu. Kardeşler kendilerini toparladıktan sonra su mataralarını doldurmuşlar, ardından kendileri su içmişlerdi. Atlarına su içirmeyi ihmal etmemişlerdi. “Herkes uyuyup dinlensin. Yarın bizim için yorucu bir gün olacak. Yolcuğumuzun yanı sıra yemek için avlanacağız.” dedi Legolas. “Çölde nasıl avlanacağız? Bu sıcakta hangi hayvan çöle gelir?” dedi Aaron. “Senin benimle alıp veremediğin ne?” dedi Legolas. “Seninle alıp veremediğim ne olacak ya!” dedi Aaron. “O zaman bana itiraz etmekten vazgeç. Hadi herke yatsın.” dedi Legolas. Legolas’ın sözüyle herkes bir köşeye kıvrılıp uyumuştu. Yeni gün onlar için yorucu olacaktı. Legolas, dinlenmeden uzun bir yolculuk yapmayı planlıyordu. Çölden en kısa zamanda çıkıp dağlara ulaşmak istiyordu. Dağlara ulaşınca Derfia Ülkesine ulaşmak onlar için kolay olacaktı. Dağlarda düşmanlardan saklanacak çok delik, kayalık vardı. Çölde oldukları süre boyunca düşmanları tarafından yakalanmak kolaydı. Legolas’ta bu istemiyordu. Yayınlanma Tarihi: 13.09.2024 |
0% |