@siyahbeyazyarim
|
Keyifli okumalar Legolas, Brom ve kardeşler dördüncü günün sonunda çölün sırını görmüşlerdi. Dağların tepesi gökyüzüyle birleşik gibi duruyordu. Kardeşler dağların bu kadar büyük olacaklarını tahmin etmemişlerdi. Hayranlıkla dağlara bakıyorlardı. Herkesin içi şu anlık rahattı çünkü çölde kazasız belasız yolculuklarını tamamlamışlardı. Derfia Ülkesine biraz daha yaklaşmışlardı. Legolas rahatlamamaları gerektiğini biliyordu ama kendisine engel olamıyordu. “Neredeyse gece oldu. Bu gece dinleneyim yarın devam ederiz.” dedi Legolas. Diğerleri onu onaylamış, atlarından inmişlerdi. Legolas, ateş yakmanın tehlikeli olacağını düşündüğü için yakmalarına izin vermemişti. Düşmanlarına yakalanma tehlikesine giremezdi. Çok geçmeden kardeşler uykuya dalmış, Brom ve Legolas sırayla nöbet tutmaya karar vermişlerdi. Diğeri uyurken diğer etrafı kontrol edecek, bir sorun olduğunda diğerlerine haber verecekti. Mia uyur uyumaz rüya görmeye başladı. Mia daha önce hiç görmediği bir yerdeydi. Meraklı gözlerle çevresini incelemeye başladı. Çevresi rengarenk çiçeklerle, yemyeşil ağaçlarla kaplıydı. Az ilerisinde taşlarla döşeli yol vardı. Yolun sonunda gri üçgen çatılı, duvarları mavi renge boyanmış, tek katlı olan ve camlarındaki perdelerden içi gözükmeyen bir evdir. Ağaçlar evin bir kısmını kaplamış fakat ev için bir sorun teşkil etmiyordu. Evin bacasından dumanlar çıkıyordu. Evde birisinin –ya da birilerinin- yaşadığına dâhil tek kanıt oydu. Mia, yavaş ama temkinli adımlara eve doğru yürümeye başladı. Her adımında içinde tarif edemediği duygular kopuyordu. Göreceklerinden korkuyor, orada ne olduğunu merak ediyor ve olacaklardan endişe duyuyordu. Bu duygularına rağmen geri adım atmıyor, yürümeye devam ediyordu. Adımları evin kapısına gelince durdu. İçeriye nasıl gireceğini ve onu görecekler mi diye endişeliydi. Mia, geri dönmek için geç olduğunun farkındaydı. Elini kapıyı açmak için kapının kulpuna yavaşça götürdü. Temkinli hareketlerle kapıyı ardına açmış, içerisini dikkatli incelemeye başlamıştı. Kapıdan içeriye girdiğinde gözüne ilk mutfak çarpmıştı. Sıradanlığın yanında güzel dekore edildiğini düşündü Mia. Mutfak tezgâhının az gerisinde altı kişilik masa ve sandalye vardı. Mia evde kimin yaşadığını iyice merak etmeye başlamıştı. Bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Bir duvar boyunca döşenmiş kitaplık vardı. Kitaplar özenli ve düzenli bir şekilde dizilmişti. Orada her tür kitap bulunduğunu düşündü Mia. Kitaplığın bittiği yerde mutfakla, salonu –Mia salon olduğunu düşündü- bölen bir duvar vardı. Kitaplıkla mutfak arasında iki kapı ve yukarıya çıkan merdiven vardı. Mia kapıların arasında ve yukarıda neler olduğunu merak ediyordu. Fakat cevapların orada değil de, evin bakmadığı tarafında olduğunu hissediyordu. Ayakları istemsizce o yöne doğru gitmeye başlamıştı. Etrafı incelemeyi ihmal etmiyordu Mia. Duvarlarda birkaç tane tablo olduğunu ve hepsinin değerli olduğunu fark etti. Salon kapsının önüne gelen Mia, kısa bir süre orada durdu. Çünkü heyecandan kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Biraz sakinleştikten sonra içeriye adım atmış, koltukta arkası dönük iki kişi oturuyordu. Sanki Mia’nın varlığını hissetmiyorlar ve onu görmüyorlardı. Mia salonu incelemeye başladı. İki tekli koltuk ve bir ikili koltuk şöminenin etrafına yerleştirirmiş. Diğer iki tekli koltuk da pencerenin oraya yerleştirirmiştir. Şömineye odun atılarak yakılmıştı. Ateşin üstüne pişmesi için çaydanlık asılmıştı. Şöminenin karşısında tekli koltuklarda oturan iki kişi gördü Mia. Yüzlerini denk görmediğinden yanlarına yaklaşmaya karar verdi. Yaklaştıkça şaşkınlığı giderek artmaya başlamış, üstüne üstlük büyük şok yaşamıştı. Karşısında duran iki kişiden birisi kendisi, diğeriyse Legolas’tı. Mia, gelecekteki kendisine bakınca bir şok daha yaşamıştı. Çünkü, gelecekteki Mia hamileydi. Tek bir soru aklından geçti.’ Bebeğin babası kimdi?’ Bu soruyu çok merak ediyordu Mia. “Mia’m, iyi misin?” dedi Legolas. “Evet, iyiyim. Küçük yaramaz tekme attı sadece.” dedi Mia. “Mia’m senden tek bir ricam var. Özellikle kendine sonra bebeğimize dikkat et. Kendini fazla yormamaya bak. Anlaştık mı?” dedi Legolas. “Anlaştık.” dedi Mia. Mia fazla tepki veremeden rüyadan çekilmiş başka rüyaya sürüklenmişti. Gördüğü rüyanın ne anlama geldiğini bilmeyen Mia, gelecekte Legolas ile evleneceğini biliyor, hissediyordu. Neden bu rüyaları gördüğünü ve neden sadece kendisinin gördüğünü merak ediyor, bir cevap bulamıyordu. Mia, yeni bir rüyanın içine sürüklenmişti. Bu sefer ki rüya düşmanlarıyla ilgiliydi. Mia, çevresini dikkatli bir şekilde incelemeye başladı. Her ayrıntısına kadar incelemek, aklında tutmak istiyordu. Mia, dağlarla çevrili, ağaçların sık olduğu bir yerdeydi. Mia, gördüğü yeri dinlendikleri yere yakın bir yer olduğunu düşündü. Mia’nın dikkatini ağaçların arasındaki kalabalık dikkatini çekmişti. Dikkat çekmemek için gizlenmeye çalışıyorlardı. Sanki hem pusu kurmuşlar hem de bir saldırı yapmak için zaman kolluyorlar gibi duruyorlardı. Mia, onların yakınına yaklaşmaya karar verdi. Yaklaşmak tehlikeliydi, fakat neler konuştuklarını duymak istiyordu. Hızlı ama temkinli adımlarla onlara doğru yürümeye başladı. Kalabalığa yaklaştıkça konuşma seslerini net duymaya başladı. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Görünüşe göre Mia’nın varlığını hissetmiyorlar ve göremiyorlardı. Kalabalığın yanına gelince onların birer asker olduğunu fark etti. Ve bu Mia’yı korkutmaya yetti. Cadının askerleri olduğunu tahmin ediyordu. Derfia’ya çok yakın olmalarına şaşırmıştı. Onlardan önce Derfia’ya ulaşmalarından korkuyor ve zamanları olmamalarından korkuyordu. Askerlerden birisi konuşmaya başlayınca, Mia onları dinlemeye başladı. “Cadının planı nedir sizce?” dedi asker. “Hiçbir fikrim yok. Derfia Ülkesini yok edene kadar duracağını sanmıyorum.” dedi bir diğeri. “Bu savaşta kaç kişi ölür dersiniz?” dedi soru soran asker. “Hiçbir fikrim yok.” başka birisi. “Ne zaman saldırıyoruz? Girişi bulduk sonuçta. Beklemenin bir anlamı yok.” dedi başka bir asker. “Ben ne zaman dersem o zaman saldıracağız! Şimdi boş boş konuşmayı kesinde misafirlerimizi yakalayıp buraya getirin.” dedi yabancı. Mia onun cadı olduğunu düşündü. Bu düşüncesini başındaki taç doğrular niteliğimdeydi. Mia, onun ne demek istediğini anlamamış, lakin kötü şeyler olacağını düşünüyordu. Uyanıp diğerlerini uyarmak istiyor, fakat bir türlü bunu yapamıyordu. Bir güç onu orada tutuyor konuşma bitene kadar ayrılmasına izin vermiyordu. “Misafirler mi?” dedi asker. “Evet, misafirler. Kehanetteki çocuklar burada, bizden iki saat uzaklıktalar. İçlerinden birisi baygın halde. Derfia’ya ulaşmadan yakalamamış lazım. Eğer aksi bir durum oluşur da Derfia Ülkesine ulaşırlarsa, iki-üç gün sonra ani bir baskınla saldıracağız. Şimdi dediğimi yapın ve onları yakalayın.” dedi Cadı. Askerler Cadının emrine uyarak, atlarına binip yola çıkmışlardı. Mia, yavaş yavaş rüyadan çekilip kendi dünyasında uyanmaya başlamıştı. Mia yavaşça gözlerini açmaya başlamıştı. İlk başlarda çevresini bulanık görmeye başlamış, sonrasında netleşmeye başlamıştı. Mağarayı andıran bir yerdeydi ve az ilerisinde ateşin başında oturan diğerlerini görmüştü. Düşünceli hallerinden dolayı Mia’nın uyandığını henüz fark etmemişlerdi. Diğerlerinin dikkatini çekmek için öksürmüştü. İlk başta irkilip ne olduğunu anlamaya çalışsalar da, sesin sahibi Mia olduğunu anlamışlardı. Oturdukları yerden kalkıp, Mia’nın başına toplanmışlardı. Kardeşler teker teker ona sımsıkı sarılmışlardı. “Çok şükür uyandın Mia. Kötü bir şey oldu diye çok korktuk.” dedi Perseus. “İyiyim abi. Ne oldu? Neredeyiz biz?” dedi Mia. “İki gündür uyuyorsun. Ne yaparsak yaparım uyanmadın hiç. Brom saklanmak için bu küçük mağarayı bulunca da, sırayla seni buraya kadar taşıdık.” dedi Arman. “Anlayacağın iki gündür burada saklanıyoruz.” dedi Aaron. “Neler oldu Mia. Neden iki gündür uyuyorsun? Hafızanı koruyan şey nedir?” dedi Brom. Sesi biraz sert çıktığından Mia ve diğerleri ürkmüştü. Herkes ani çıkışının nedeni bilmiyordu. Merak ediyorlar ama sormak istemiyorlardı. İki gündür herkesin siniri bozulmuştu. “Sakin ve sabırlı ol. Korkutuyorsun onları.” dedi Legolas. “Mia, bize neler olduğunu anlatabilir misin?” diye ekledi. Mia başıyla onayladı. Düşünceleri toparlamak için biraz bekledi, ardından konuşmaya başladı. “Uyurken iki rüya gördüm. İlk rüyamı sadece Legolas’a anlatmak istiyorum, lütfen nedenini sormayın. İkinci rüyamda cadıyı ve ordusunu gördüm. Bizden birkaç saatlik uzakta. Askerlerini bizi yakalamak için gönderdi. Yakında burada olurlar.” dedi Mia. “Neden ilk rüyanı bize anlatmıyorsun?” dedi Perseus. “Çünkü legolas’la ilgili o yüzden.” dedi Mia. Kısa bir süre kimseden ses çıkmamıştı. Herkes ne yapacağını karar verememiş bir şekilde öylecene durmuştu. Legolas, bu durumu fark edince kendisine çeki düzen vermiş, ardından liderliği ele almıştı. Yolculuklarını tamamlamaya az kalmışken, onca tehlike atlatmışken, yakalanmayı göze alamazdı. “Hazırlanın, bir an önce yola çıkmamış lazım. Burada durdukça tehlikedeyiz.” dedi Legolas. Diğerleri Legolas’ın dediğini yapmış hazırlanmışlardı. Mağaradan ayrılmadan önce, Legolas ateşi söndürmeyi ihmal etmemişti. Hemen sonrasında yola çıkmışlar, olabildiğince hızlı olmaya çalışmışlardı. Yayınlanma Tarihi: 13.09.2024 |
0% |