Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@siyahbeyazyarim

Keyifli Okumalar

Yolculuklarına durmadan ve olabildiğince hızlı devam ediyorlardı. Etraflarını kolaçan etmeyi ve dikkatli olmayı da ihmal etmiyorlardı. En önce Brom ilerliyor, diğerleri onu takip ediyordu. Arkasına bakmadan ‘Girişe yaklaştık, bundan sonra daha dikkatli olmamış lazım’ demişti Brom. Konuşmasından sonra tekrar sessizliğe gömülmüş, etraftaki seslere dikkat kesilmişlerdi.

Yollarını tamamlamaya az kalmışken, Legolas birkaç atın nal seslerini, askerlerin attığı nidaları duymaya başlamıştı. Düşmanlarının yaklaşmakta olduğunu fark etmişti. Diğerlerine bundan bahsetmiş, hızlarını arttırmalarını istemişti. Ne kadar hızlı hareket etseler de, yakalanma ihtimalleri yüksekti. Legolas ve Brom bu ihtimalli tersine çevirmeye kararlılardı. Derfia halkı onların geldiği haberini almışlardı. Derfia Ülkesine ulaşana kadar geriden onları koruyacaklardı. Ortaya çıkıp kimseyi tehlikeye atmaya göze alamıyorlardı.

Sesler git gide yaklaşmaya başladı. Legolas ve Brom durup birbirine baktılar. Daha fazla uzaklaşamayacaklarını ve saklanamayacaklarını anlamışlardı. Tek çareleri savaşmaktan geçiyordu. Lakin iki kişiyle onlara nasıl karşı koyacaklarını bilmiyorlardı. Derfia Ülkesinden destek gelene kadar her şey çok geç olacaktı onlar için.

“Bize yetiştiler. Şimdi ne olacak? Ne yapacağız?” dedi Arman.

“Hızlı hareket etsek bile yetişeceklerdir bize. Terk çare onları karşılayıp savaşmak. Fakat siz buradayken olmaz. Sizi tehlikeye atamayız.” dedi Brom.

“Size nasıl gideceğinizi tarif edeceğim ve ne olursa olsun bizim için geriye dönmeyeceksiniz. Bizim canımız önemli değil, yeter ki siz sağ salim Derfia’ya ulaşın.” dedi Legolas.

“Hayır, hiçbir yere gitmiyoruz! Anca beraber kanca beraber. Savaşacaksak beraber savaşacağız.” dedi Perseus.

“Bizi göndermek için boşu boşuna uğraşmayın hiç birimiz gitmeyeceğiz.” dedi Aaron.

Brom ve Legolas buna her ne kadar itiraz edip göndermeye çalışsalar da başarısız olmuşlardı. Kardeşler gitmemekte kararlılardı. Yola çıktıklarından beri her şeyi beraber atlatmışlar, her şeyin üstesinden beraber gelmişlerdi. Şimdide beraber üstesinden gelmeye karar vermişlerdi. Öleceklerse beraber yaşayacaklarsa da beraber yaşayacaklardı.

Legolas, kafasındaki planı kısa sürede onlara anlatmıştı. Diğerleri artık ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı. Brom ve kardeşler Mia’nın geride durmasını ve saklandığı yerde kalmasını istemişlerdi. Mia itiraz etmek üzereyken, Brom itiraz istemediğini ve sözünü dinlemesi gerektiğini söylemişti. Her biri bir yere saklanmış, Legolas’tan gelecek işaretle saldıracaklardı.

Atlılar dağların yamaçlarını aşmış, yolda dörtnala koşuyorlardı. Giderek yaklaşıyorlardı. Legolas ve Brom savaşmaya hazır olsalar da, kardeşlerin içinde korku oluşmuştu. Hayatları boyunca ikinci defa savaşacaklardı. Bu onları daha korkutuyordu.

Legolas diğerlerine bakmış, ilk işareti –hazır olmaları gerektiğini- vermişti. Atlılar saklandıkları yerin önüne gelip durmuşlardı. Etrafı incelemeye başlamışlardı. Onları bulmak ve yakalamak için gözlerini dört açmışlardı. Onlar tuzak kurarken, tuzağın içine düşmüşlerdi. Legolas, yayını eline almış, okluktan bir ok alıp yayına yerleştirmişti. Kendinden emin bir şekilde okunu germiş, karşında duran askere hedef almıştı.

“Nerede bunlar? Gözünüzü dört açın! Fazla uzaklaşmış olamazlar!” dedi asker.

“Bundan emin misin?” dedi diğeri.

“Evet, eminim. İzler çok taze.” dedi.

Legolas ikinci işaretini vermişti. Yaydan bırakılan ok hedefine ulaşmıştı. Ne olduğunu anlamayan askerler, ilk başta şaşkınlık içerisinde yere düşen arkadaşına bakmışlardı. Sonrasında atlarından inip okun ne taraftan geldiğini anlamaya çalışmışlardı. Fakat bir türlü anlayamamışlardı. Legolas bunu fırsat bilerek ikinci bir ok daha atmış, ikinci okta hedefine ulaşmıştı. Legolas onların en az yirmi – yirmi beş kişi olduğunu tahmin ediyor, takviye gelmemesini umuyordu.

Legolas, ok ve yayını Mia’ya emanet etmiş, sırtında asılı duran kınından iki kılıcını çekmişti. Legolas’ın işaretiyle diğerleri harekete geçmişti. Brom ve Legolas yakınında duran kalabalık askerlere saydırmıştı. Kardeşler geride duran tek tük askere saldırmışlardı. Kardeşler silahsız oldukları için baya zorlansalar da, askerleri öldürmeyi başarmışlardı. Kardeşler dövüşmeyi öğrettiği için Legolas’a minnet duruyorlardı.

Kardeşler yere düşün askerlerin kılıçlarını almışlardı. Derfia Ülkesine varana kadar kendilerini bu silahla koruyabilirlerdi. Brom ve Legolas’a baktıklarında hala savaşmakta olduklarını görmüşlerdi. Legolas’ta en ufak bir zorlanma ve yaralanma yoktu. Lakin Brom, git gide zorlanmaya başlamıştı. Çünkü savaştığı askerler onu sırtından ve bacağından ağır yaralanmıştı. Yine de ayakta durup savaşmaya devam ediyordu.

Tehlikelini ortasında olmasalardı, kardeşler ona hayranlık izleyebilirdi. Harekete geçip Brom’a yardıma gitmişlerdi. Düşmanlarını yenmişler, onlara ufakta olsa mağlubiyet yaşatmışlardı. Lakin kendileri de o mağlubiyeti yaşadılar. Çünkü Brom’un durumu ağır, Derfia Ülkesine kadar dayanması çok güçtü. Mia saklandığı yerden çıkmış, diğerlerinin yanına gelmişti.

Brom ayakta duracak gücü kalmadığından yere yığılmıştı. Legolas ve kardeşler onun yanına gitmişlerdi. Legolas, Brom’un durumunun ciddi olduğunu, kendi güçlerinin iyileştirmede yetersiz kalacağının farkındaydı. Bir an önce bir şey yapmaları lazımdı. Fakat elleri kolları bağlıydı.

“Seni bir an önce Derfia Ülkesine götürmemiş gerek. Gidene kadar dayanabilir misin?” dedi Legolas.

“Boşuna uğraşmayın. Benim zamanım doldu.” dedi Brom.

“Öyle konuşma. Birlikte yaşayacak daha çok zamanımız olacak. Seninle daha onca yılın hasretini gideceğiz. Bizi yine bırakıp gitme.” dedi Perseus.

Perseus’un yüreği yanıyordu. Babasını bulmuşken onu yine kaybediyordu. ‘Keşke onu daha önce affetseydim. Ona karşı daha yumuşak olsaydım’ diye geçirdi içinden. Brom, oğlu Perseus’a bakıp içtenlikle gülümsemişti. Çocuklarını bulmuşken şimdi onlardan tamamen ayrılmak zorunda kalacaktı. Onlarla çok zaman geçiremese de, o kısacık an Brom için ömre bedeldi.

“Sizi önce Legolas’a, sonra da birbirinize emanet ediyorum… Lütfen birbirinizi koruyup kolların...” dedi Brom.

“Hayır baba! Sana bir şey olmayacak ve başımızda durup sen bizi koruyacaksın. Bizi bu kadar kolay bırakıp gidemezsin…” dedi Perseus.

Kardeşler şaşkınlık içerisinde ona baktılar. Yıllardır ortada olmayan babaları yanı başındaydı. Bu gerçeği bilmeden onunla yolculuk yapmışlar, vakit geçirmişlerdi. Aaron, Arman ve Mia, Perseus’a kırgınlık ve kızgınlıkla bakmışlardı. Çünkü Brom’un babaları olduğunu bildiği halde onlara söylememişti.

“Abi, bize bunu ne zaman söyleyecektin! Bizden neden bu gerçeği sakladın?” dedi Aaron.

Perseus, Aaron’un sorusunu duymazlıktan gelmişti. Kardeşleriyle ne tartışmaya, ne de sorularına cevap verecek hali yoktu. Sadece babasına doya doya bakmak istiyordu. Biliyordu ki babasının fazla zamanı yoktu.

“Neden susuyorsun! Bir cevap ver lütfen!” dedi Aaron.

“Aaron şimdi sırası değil. Lütfen daha sonra hesap sor abine.” dedi Legolas.

Aaron konuşacağı sırada tepelerden iki kişinin aşağıya indiğini fark etmişti. Kardeşler onların kim olduğunu bilmeseler de, Legolas’ın onları görünce rahatladığı gözden kaçmamıştı. Kardeşler onlar aşağıya inene kadar gözlerini onlardan ayırmamıştı. Hem kim olduklarını merak ediyor, hem de düşman olabileceklerinden korkuyorlardı.

Kardeşler onların asker olabileceğini düşünmüşlerdi. Bu düşünceli ellerindeki kılıç destekliyordu. Kısa bir süre sonra yanlarına tamamen ulaşmışlardı. Askerlerden ilki siyah saçlı, kumral ten rengi ve siyaha çalan gözleri vardı. Orta boylu birisiydi. Diğeriyse kahverengi saçları, beyaz ten rengi ve ela gözleri vardı. İlk askerden biraz uzundu.

“Geç kaldığımız için özür dileriz. Haberi alır almaz çabuk gelmeye çalıştık.” Dedi asker.

“Yardım edin de Brom’u taşıyayım.” dedi Legolas.

“Taşımakla uğraşmayın… Zamanım doldu benim.” dedi Brom. “İtiraz istemiyorum.” diye ekledi.

Brom, Legolas’ın ve kardeşlerin itiraz edeceğini fark etmişti. Son kez çocuklarının yüzüne bakmıştı. Bakışları en son Perseus’ta takıla kalmıştı. Ona içten bir gülümseme göndermişti. Perseus, kendisini affedemiyordu. Yüzleştikleri zaman onun kırdığını, belki de hayal kırıklığına uğrattığını düşünüyordu. ‘Neden onu daha erken affedemedim ki.’ Diye geçirdi içinden.

“Üzülme… Ve birbirinizi üzmeyin.” dedi Brom.

Ardından gözlerini hayata yummuştu. Legolas üzüntüyle başını eğmiş, kardeşler ağlamaya başlamıştı. Kimse Brom’un ölmesini beklemiyordu. Bir süre oldukları yerde durmuşlardı. Onlar için kısa ama düşmanları için uzun bir süre olabilirdi. Onlar orada dururken düşmanları sürekli planlar yapıyordu. Legolas, orada daha fazla duramayacaklarının farkındaydı.

“Brom’u Derfia Ülkesine götüreyim. Burada daha fazla duramayız.” dedi Legolas.

Legolas, Brom’u dikkatli bir şekilde atın sırtına yerleştirmişti. Askerlerden birisi öne geçmişti. Hem yolu gösterecek hem de tehlike görürse haber verecekti. Askerin ardından Legolas gidiyordu. Giderken Brom’un atını çekmeyi ihmal etmiyordu. Kısa bir mesafeden sonra Defia Ülkesinin girişine ulaşmışlardı.

Yayınlanma Tarihi: 15.09.2024

Loading...
0%