Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@siyahbeyazyarim

Keyifli okumalar...

Ormana çöken sis gibi kardeşlerin üzerine çöken bir bulut vardı. Ne kadar dağılmasını isteseler de, bir türlü düşünmekten kendilerini alamıyorlardı. Hayatları yavaş yavaş değişiyor, bilinmezliğe doğru adım attıklarını hissediyorlardı. Bu bilinmezlik onları korkutmaya yetiyordu.

“Şimdi ne olacak abi?” dedi Arman.

“Bilmiyorum, ne yazık ki bilmiyorum. Hiç bu kadar çaresiz hissetmedim.” dedi Perseus.

Mia ve kardeşler abilerinin bu çaresiz halini sevmemişlerdi, seveceklerini de sanmıyorlardı. Mia havada ki karamsarlığı dağıtmak için konuşmaya başlamıştı.

“Abi şimdilik bunu düşünmeyi bırakalım. Mektubu yazan kişi yanımıza gelip, bir açıklama yapana kadar bir şey yapamayız. Veya aklımızdaki soruların cevabını kendimiz veremeyiz. Eğer mektupta yazanlar doğruysa bize de tedbir almak düşer. Bunlarla kendimizi yormayayım. Şimdi yatayım, sabah devamını konuşuruz.” dedi Mia.

“Haklısın Mia’m haklısın. Hadi herkes yatağına.” dedi Perseus.

Kardeşler birbirlerine ‘iyi geceler’ dedikten sonra yatmaya gitmişlerdi. Uykuya dalan Mia, rüyanın içine çekilmeye başlamıştı. Rüya gördüğünün bilincindeydi.

Mia, dağlarla çevrili yeşillik bir alandaydı. Mia, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu, çalışırkende etrafını incelemeyi ihmal etmiyordu. Etrafında ağaçlar, çadırlar, kışla, büyük bir kule, insanlar ve insana benzeren varlıklar vardı. Yanından geçen insanlar, Mia’nın , orada durduğunu fark etmemiş. Aksine ona hayalet gibi davranmışlardı. Ayakları nereye gideceğini biliyormuş gibi hareket etmeye başlamıştı.

Teker teker çadırların arasından geçen Mia, büyük bir çadırın önünde duymuştu. Önünde durduğu çadırın içinden sesler geliyordu. Mia’nın içinde ki merak duygusu artmaya başlamıştı. Merakına yenik düşen Mia, çadırın içine girmişti. Çadırın içindekiler onu görmeyeceğine bildiği için rahattı.

Çadırın içinde iki insan ve insana benzeren iki kişi vardı. Masanın en uzak köşesinde ayakta duran adam çok genç gözüküyordu (lakin orta yaşlarda olduğunu düşünüyordu), kıvırcık saçlı ve mavi gözlüydü. Kumrala kaçan saçları vardı. O adamın yanında duran diğer kişi siyaha yakın saç rengi, mavi gözlüydü. Masanın diğer ucunda duran iki kişiye çevirmişti gözlerini Mia. Masanın başında duran, gri saçlarının üstüne kukuletaya benzeren bir taç takmıştı. Gözleri mavinin en tonuydu ve o gözler Mia’yı kendinden alıyor, başka âlemlere taşıyordu. Diğer kişiyse sapsarı saçları vardı, saçlarının ufak bir kısmını örmüş arka kısımda birleştirmişti. İkisinin de kulakları hafif sivriydi.

İçlerinden birisi ormanda gördüğü kişiye benziyordu. Lakin onu yakından görmediği için emin değildi. Düşünmeyi bir kenara bırakan Mia, onların konuşmalarını dinlemeye başlamıştı.

“Durum ne? Düşmanlarımızdan bir haber var mı?” dedi gri saçlı adam.

“Maalesef hala bir hareket yok.” dedi.

“Peki ya çocuklar? Onlar güvendeler değil mi?” dedi bu sefer.

“Güvendeler efendim. Arada onları yokluyorum. Lakin geçen gün fark edildim.” dedi sarı saçlı adam.

Odadaki herkes anlamaz bakışlarla ona bakmış, sarı saçlı adam da baştan her şeyi anlatmıştı. Mia’ysa onun bu olayı anlatmasıyla, ormandakinin kişi o olduğuna emin olmuş. Onu yakından görme imkânı olmuştu.

“Onları buraya ne zaman getireceğiz? Orada durdukları süre boyunca güvende olmayacaklardır. Cadı onlara zarar vermek için elinden geleni yapacağına eminim.” dedi kıvırcık saçlı adam.

Mia, o adamın sesini odaya girdiğinden beri ilk defa duymuştu. Lakin Mia, bu sesi daha önce de duyduğunu hissediyordu. Fakat nerede duyduğunu bilmiyordu.

“Buraya gelmeleri yakındır. Daha doğru onları buraya Mia’nın getireceğine eminim.” dedi gri saçlı adam.

“Nasıl bu kadar eminsiniz efendim?” dedi legolas. (Mia onun isminin böyle olduğunu hatırlıyordu.)

“Çünkü kehanet gerçekleşmeye başladı. Sizde bunu biliyorsunuz. Buraya gelip bir an önce eğitim almaları lazım. Eğitim almazlarsa düşman karşısında en fazla üç saniye dayanabilirler. Ki biz bunu istemeyiz, hayatta kalıp daha yaşayacak günleri olacak onların.” dedi gri saçlı adam.

Mia, o adamın ne demek istediğini anlamamıştı. Aksine kafası iyice karışmıştı. Düşmanlarının hala kim olduğunu anlamamış. Onlardan ne istediğini, neden peşlerinde olduğunu da. Üstüne kehanette eklenmişti. Her şey üst üstte gelirken bu Mia’yı iyice korkutmaya yetmişti.

‘Kardeşlerimle birlikte buraya gelecekmişim. Acaba burası neresi? Ve nasıl geleceğiz buraya?’ diye düşünmeden edemedi Mia.

“Buraya nasıl gelecekler? Bu yeri bilmiyorlar sonuçta.” dedi.

“Legolas, onları buraya getirecek. Bir nevi onlara korumalık yapacak. Onları tehlikeye atamayız.” dedi gri saçlı adam.

O adam kısa bir anlığına, Mia’nın durduğu yere bakmıştı. Adamın yüzünde hafif bir gülümse oluştu. Sanki Mia’nın orada olduğunu hissetmiş gibiydi. Mia, kısa bir korku yaşamış, onun orada olduğunu nasıl hissetmiş olabileceğini düşündü. Diğerleri ne olduğunu anlamamış, onun açıklaması için beklemişlerdi. Bakışları diğerlerine dönmüş, konuşmaya başlamıştı.

“Çadırda davetsiz bir misafirimiz var. Konuştuklarımızı dinlemiş veya dinlemeye devam ediyor.” dedi gri saçlı adam.

“Kim o? Ve biz neden onu göremiyoruz şuan da?” dedi Legolas.

“Mia, tamamen burada değil. Büyük ihtimalle rüyasında geldi. Bu demek oluyor ki, artık buraya gelme zamanları geldi.” dedi gri saçlı adam.

Mia’ya bakarak söylemişti bunları. Konuşmanın devamını duyamadan etraf değişmeye başlamıştı. Karanlık Mia’yı kendisine doğru çekmeye başlamıştı. Mia, birisinin kendisini sarstığını hissetmeye başlamış, birisi ona seslendiğini duymuştu. Lakin kim olduğunu ayırt edemiyordu o sesi.

Yavaş yavaş kendine gelen Mia, yatağında doğrularak oturmuştu. Yanında duran kardeşlerine baktı Mia, onların yüzündeki endişe ve korkuyu görmüş, ne olduğunu sormuştu onlara.

“Sabahtan beri seni uyandırmaya çalıştık. Lakin uyandıramadık.” dedi Arman.

“Sana bir şey oldu diye korktu Mia’m.” dedi Perseus.

“Sen iyisin değil mi ikizim?” dedi Aaron.

Mia bu soruya göz devirmişti. Onun için korktuklarını anlayabiliyordu Mia, lakin bu korkunun yersiz olduğunu düşünüyordu. Kardeşleri için Mia çok değerliydi. Onları bir arada tutan yine oydu. Her ne olursa olsun Mia, kardeşlerini seviyor ve hep seveceğini biliyordu. Kısa bir anlığına gördüğü rüyayı unutmuştu bile.

“Evet, iyiyim merak etmeyin. Sadece fazla uyumuş olabilirim o kadar.” dedi Mia.

Kardeşler, Mia’nın cevabıyla rahatlamış, derin bir nefes almışlardı. Hepsi Mia’nın yanına gelmiş ve sımsıkı ona sarılmışlardı. Mia’da onlara sarılmıştı.

Yayınlanma Tarihi: 08.09.2024

Loading...
0%