Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@siyahbir_inci

(Fotoğraf: Meral)

İyi okumalar 🩷

 

 

O karlı gecede, hiçbir şeyden haberim olmadan bırakılmışım bir kapının önüne. Beni kim bırakmıştı? Annem mi, babam mı, yoksa tanımadığım biri mi… Bilmiyordum çünkü gözümü açtığımda bu eski, ahşap kapının önünde duruyormuşum. Daha minicik bir bebekmişim, acaba neden oradaydım… Ya da bana kapıyı açan o adam neden beni Aslanağzı Çocuk Yurdu’na bırakmıştı…

Şu an ormana bakan odamın camından dışarı bakıyordum ve bunu düşünüyorum… Her gün bunu düşünmek günlük rutinime eklenmişti. Herkes yatağındaydı ve benim de yatmam gerekirken camdan Ay’ı izliyordum. Dolunay vardı bugün, acaba dışardaki hayatta neler olup bitiyordu… Düşünmem gereken şeyi düşünmeyi bırakıp dışardaki hayatı düşünmeye başladım. Bir kumsala gidip, o yumuşak kumların üstünde uzanabilir miydim dışarı çıkınca acaba? Ya da sevdiğim kişiyle beraber Ay’ı izleyebilir miydim? Ya da fark etmez, gün batımını da izlerim, onu da istemezse günün aydınlanmasını da izlerim, sıkıntı yok.

Düşüncelere dalmışken yatağımın yanındaki yatakta bir kıpırdanma oldu, benim gibi kimsesi olmayan bu kızı seviyordum. Çünkü koca yurtta sadece bu kızla ve odamda kalan diğer 2 kız ile anlaşabiliyordum.

Kız yatağından doğruldu ve beni görünce yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. 4’lü grup olarak takılıyorduk ve bu kız duygusal anlamda aramızdaki en güçlümüzdü. Hiçbir şeyi kafasına takmıyordu, zaten bu özelliği yüzünden sık sık ceza alıyordu. Yanıma geldi ve o da Ay’ı izlemeye başladı.

“O Ay’a bakınca ne oluyor? Dertlerinden mi kurtuluyorsun?” dedi Ay’a bakarken.

“Sadece O’nda kendimi görüyorum, bana benzeyen bir şeyi izlemek hoşuma gidiyor desem sorunun cevabını vermiş olur muyum?” dedim yavaşça.

“O bir gezegen ama, O’nun hisleri yok, nasıl O’nda kendini görüyorsun peki?” Dedi merak etmiş gibi yaparak.

“O’nda kendimi görüyorum çünkü bak, O’nun da kimsesi yok. Olduğu yeri aydınlatıyor ama kimse O’nu görmüyor. Görselerdi yanında minik beyaz noktalar olmaz mıydı?”

“Belki de vardır ama O görmüyordur, fark etmemiştir kendisini çevreleyenleri. Kendisini o kadar yalnızlığa kaptırmıştır ki kendisini sevenleri ve O’na aile olanları görmüyordur?” dedi ve önüme düşen saçlarımı arkaya doğru düzelttikten sonra uyumak için yatağına geri döndü.

“Daha fazla izleme Ay’ı, artık yat. Nöbetçi eğitmen bir anda içeri girerse bir şeyi yersin. Anladın?” Dedi ve sırtını bana dönerek yattı.

Bana yaptığı imayı anlamayacak kadar saf değildim. Şöyle bir baktım odada yatan ve bana aile olan kızlara. Uyurken ne kadar masum görünüyorlardı. Hangi insan neden çocuğunu verir ki böyle bir cehenneme? Çocuk olmamıza rağmen neden en ufak hatada bizi ve bizim gibi çocukları buzhaneye kapatırlardı? Veya milletin tabağını kaşığını niye temizlerdik? Çocuk aklımla onları anlamıyordum ve ne derlerse yapıyordum fakat artık karşılarında küçük kız çocukları yoktu, onlara karşı gelebilecek ve yetişkin olma yolunda ilerleyen kız çocukları vardı.

Onlar da bunu bildiğinden dolayı 18 yaşına girdiğimiz zaman bizi dışarı bırakıyorlardı. Yurt kuralları böyleydi, çocuk 18 yaşına girdiğinde artık yurda ait olmaz. Yani kimsesi olmayan biz de dışarı bırakılacaktık. Ben çoktan 18’ime girmiştim, diğer iki arkadaşım da girmişti ama biri girmemişti. Bu kızın adı Evla’ydı. Bizden 1 yaş küçüktü, bizim şu an dışarda olmamız gerekirken Evla için buradaydık. Müdürün dediğine göre yani. Hocalar nedenini söylemediği için üstlerine çok gitmedik. Biz de, bir diğer yatakhane arkadaşımız olan Yıldız’ a sorduk sen mi ikna ettin diye. Çünkü Yıldız eğitmenlerin ve müdürün gözünde olan bir kızdı. Sorduğumuzda böyle bir karar alındığından haberi bile yoktu. Yurtlarda 18 yaşını geçmiş biri eğer serbest bırakılmazsa müdür ve eğitmenler devlet tarafından ceza alırlardı, bu yüzden gizli bir şekilde en üst katta, yani eğitmenlerin kaldığı katta kalıyorduk biz de. Yarın Evla’nın doğum günüydü ve hepimiz serbest bırakılacaktık. Tabii bu, gece serbest bırakılacağız anlamına geliyor çünkü herhangi biri bizi görürse müdürün ve eğitmenlerin başı belaya girebilirdi. Bu yüzden yarın saat gece 11’den sonra bizi gizlice yurttan çıkaracaktı bir görevli. Ben bunları düşünürken kapının önünde bir gölgenin olduğunu hissettim ve kapıya doğru döndüm. Evet, yanılmıyordum. Kapının arkasında kesinlikle birisi vardı. Camdan uzaklaşarak kapıya doğru bir adım attım. Arada uzun bir mesafe vardı ama sanki kapının arkasındaki kişi benim geldiğimi fark etmiş gibi hemen uzaklaştı. Bunu kaybolan gölgesinden fark etmiştim. Yine de kapıya doğru adımlar atmaya devam ettim. Kalbim göğüs kafesimi delip geçmek üzereydi sanki, eğitmenlerden başkası değildir diye düşündüm. Sonuçta bu saatte kim, neden kapının önünde dursun ki? Çocuklar da olamazdı, çünkü bizim burada olduğumuzu bilmiyorlardı.

Beynim yeni yeni fikirler üretmeye devam ederken kapının önüne gelmiştim. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım.

Bir kâğıt parçası yere düştü.

Ah, hadi ama, bunu çocuklardan başka kimse yapmış olamaz. Kim bizimle oyun oynuyor?!

Çocukların garip fantezileri vardı. 18 yaşına girmeden önce 4 kız yemekhanede yemek yerken, bir tane çocuğun büyüyünce ne olmak istediğini duymuştum ister istemez. Duymaz olaydım.

“Kanka bak göreceksin, büyünce yastık olacağım ve nereye gidersem gideyim uyuyabileceğim. Nasıl fikir ama? Artık geri zekâlı eğitmenler de karışamazlar bana çünkü yastık olmuşum yani onların benim varlığımdan bile haberleri olmayacak!” Deyince oturduğu masadan bir kahkaha tufanı koparmıştı.

Bunun gibi birçok vaka gördüğümden dolayı bunu da çocukların işi olacağını düşündüm ve yere eğilip kâğıdı aldım ama ne yazdığına bakmadım. Göz sağlığım benim için çok önemli.

Tam yerden kâğıdı alıp kalkmıştım ki koridorun sonundaki eğitmenle göz göze geldim. Her gece teker teker nöbet tutardı eğitmenler. Bana da bu huysuz kadın denk gelmişti. Yarın serbest bırakılacak olsam bile bu kadın net ceza verirdi.

Bana “Niye bu saatte ayaktasın?” der gibi bakan eğitmene zoraki gülümsedim ama o halinden memnunmuş gibi gözlerini üstüme dikmiş “Acaba nasıl bir ceza versem?” diye düşünüyordu.

“MERAL!” Diye bağırarak koridoru inletince ağzımdan bir küfür savurdum. Aşağı kattan çocukların duymasını istemiyordum ama bu, kadının umurunda değildi.

Hızlı adımlarla yanıma geldi ve kolumdan tuttuğu gibi beni peşinden sürüklemeye başladı. Gece olduğu için bu kadar rahattı, o yüzden sabaha kadar istediği cezayı verebilirdi kendince. Şu an modumda değildim, normalde karşı gelirdim ama hem uykum vardı hem de son günümde birine bulaşmak istemiyordum. Ama sanırım nefsime hakim olamayacağım.

Sıkıca tuttuğu bileğim acımaya başlamıştı çünkü yaz ayındaydık ve ince pijamamdan derimi rahat bir şekilde sıkabiliyordu, bu da canımı acıtmaya yetiyordu. Bileğimi sert bir şekilde elinden kurtardım ve kadının üzerine yürümeye başladım. Kadın böyle bir şey yapmamı beklemediği için şok olmuştu ve adımları geri geri giderken merdiven korkuluklarına yapışmıştı. Korkuyla bana bakıyordu, sanki onu aşağı atmak gibi bir delilik yapacaktım. O potansiyel bende vardı ama bunu yapmayacaktım tabii ki. Sadece onu biraz germek istiyordum ve kolay kolay bana bulaşamamasını istiyordum. Gerçi yarın gece gidiyordum ama olsun, yine de eğer gidiyorsam arkamda iz bırakmalıyım, değil mi?

“Eğer bir daha beni ve arkadaşlarımı mal yerine koyup canını acıtırsan, bunu düşünen o beynini dağıtırım ve bunu hiç zorlanmadan yaparım.” Dedim gülümseyerek ve onu yeterince korkuttuktan sonra yavaşça geri çekildim, elimle önden geçmesi için reverans yaptım.

Bana bakarak yavaşça yürümeye başladı ve arkasından ben de yürümeye başladım. Beni her zamanki gibi buzhaneye getirince derin bir nefes alarak kapıyı açtı ve içeri girmemi bekledi.

İçeri girdim ve dondurucu soğuğun iliklerime kadar işlemesine izin verdim. Zaten ben donmadan çıkaracaktı beni. Sadece bir cezaydı. Tabii keşke sadece soğuk olsa içeri. Karanlık fobim var ve burası aynı zamanda kapkaranlık. Sonuçta hiç cam yok ve sabah olduğunu bile anlayamayacağım. Korkudan titremeye başlamış olsam bile kapıya doğru son kez döndüm ve bana nefretle bakan o kadının yüzünü görünce daha da sinirlendim.

“Orada o şekilde beklemeye devam edersen seni buraya sokacağım ve anahtar dışarıda kalacağından dolayı ikimiz de burada donarak ölmüş olacağız. Eğer böyle bir şey gerçekleşmesini istiyorsan izlemeye devam et.” Dedikten sonra kadının bakışları sanki öcü görmüş gibi değişti ve kapıyı kapatarak uzaklaştı.

Kapının altından çok az da olsa koridorda yanan sarı lambanın ışığı sızıyordu. Bu yüzden kapının dibine oturdum ve kendimi ısıtmaya çalıştım. Soğuk beni o kadar etkilemiyordu çünkü yaklaşık 18 yıldan fazla buradaydım ve haftada en az 3-4 kere giriyordum buraya. Biraz ışık görebildiğim için sakindim ama bu ışık olmasa beni burada 1 dakika tutamazlardı.

Kafamı biraz dağıtmak için etrafıma baktım ne var ne yok diye. Gerçi, buzhane gibi bir yerde ne olursa onlar vardı. İlgi çekecek hiçbir şey yoktu. Etrafıma bakarken hala sıkıca yumruk yaptığım elimi fark ettim. Kâğıt hala içindeydi. Onca hengâme içinde elim kilitlenmiş kalmıştı. Avucumu açtım ve buruşmuş kağıtla göz göze geldim.

Çocuklar bizim yurtta olduğumuzu bilmiyordu, bundan eminim. Eğitmen mi koydu o zaman?

Gergin bir şekilde kâğıdı iki elimle tuttum ve açtım. Yere olabildiğince eğildim ve kapının altından sızan ışığa tutarak kağıttaki yazıları okumaya çalıştım. Kağıtta yazılanları okuyunca kalbim hızlanmaya başlamıştı, bu ne demek şimdi?

“Sizi izliyoruz, farkında değilsiniz. Yakında kendi ayaklarınızla bize geleceksiniz, farkında değilsiniz…”

 

Loading...
0%