Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. BÖLÜM

@siyahbir_inci

(Fotoğraf: Yıldız)

İyi okumalar 🩷

 

Saat gece 2 ve biz bütün çevreyi gezmiştik. Yurt ile ilgili her şeyi unutmuştuk bir anda, kafelere girmiştik, gece lokantalarında karnımızı doyurmuştuk ama en çok da eğlenmiştik. Ailemle birlikteydim, eğleniyordum, her ne kadar bu ailenin bir anne ya da babası olmasa da…

“Kankacıklarım, benim sanırım boşaltım sistemimde bir sorun oluştu.” Deyince Evla, oturduğumuz kaldırımdan kalktık ve etrafta halka açık bir tuvalet aramaya başladık.

Yaklaşık yarım saat geçmişti ama hala bulamamıştık bir tuvalet. Bu insanlar dışarıdayken tuvaletleri gelince altına mı sıçıyor anlamadım ki?!

Düşüncelerimi içime saklamama rağmen aklıma mal olduğumuz gelince bir “of” ladım. Eflal bana bakınca o da mallığımızı anlamış gibi bir tepki verdi ve önümüzde yürüyen Evla ile Yıldız’a seslendi.

“Gelsenize buraya mallar. Gerçi sadece siz değil dördümüz hakiki malız. Ama böyle 1.El’den satılanlardan hee. Kızım hadi bizim beynimiz yok, sizin de mi yok lan?” Diye söylendi Eflal. Bizim saf olan canımız arkadaşlarımız da yanımıza gelince tip tip bize bakmaya başladılar.

“Ne oldu ki? Önümüzden tuvalet geçti de biz mi görmedik?” Diye bir soru yöneltti Yıldız.

“Yok ya, bence Eflal’ in aklına her zamanki gibi saçma ama müthiş fikirlerinden biri geldi. Şimdi kesin poşet filan çıkaracaktır.” Deyince Evla, gülmemi bastıramadım.

“Siz harbi salaksınız, ya kızım, biz kaç tane lokantanın önünden geçtik, hiçbirine girip de tuvalet var mı diye bakmadık. Hiç lokantada tuvalet olmaz mı? Bakın ilerde bir tane daha lokanta var. Oraya girip sıçarsın işte.” Dedim hızlıca. Anlamaları biraz uzun sürdü ama yine anladım manasında olan “HAAA” sesini çıkarınca yürümeye başladık.

“Evla sen içeri gir, birisi de seninle gelsin. Biz burada duralım. Zaten hava sıcak, içerisi daha da sıcak.” Dedim ve kızlar onaylayınca Eflal ile Evla içeri girdiler. Ben de Yıldız ile dışarda beklemeye başladım.

“Kanka ya, şu kasadaki çocuk var ya, ödemeleri alan. Ben biraz ona yaklaşayım ya, belki kısmetim açılır.” Dedi Yıldız gözlerini o çocuktan ayırmadan. Ben de gülerek “Tamam” Dedim ve içeri girdi.

Etrafı incelerken lokantanın kapısının biraz yanında oturmuş dilenen genç bir adamın olduğunu fark ettim. Hava sıcaktı ama hırka giymişti, kapüşonunu kafasına geçirmişti ve yüzünün yarısı kapalıydı. Önünde eskimiş bir peynir kutusu vardı. Gelen geçenin oraya para atması için koymuştu yüksek ihtimalle ama kutu bomboştu. Genç adamın bu haline üzülünce çantamdan bir bozukluk çıkardım. Belki moral olurdu ona, Dünya’da iyi insanların hala olduğunu anlaması için.

Yıldız içerdeyken ben de adamın yanına yaklaştım ve konuşmaya başladım.

“Üstünüzdeki o hırkayla terlemiyor musunuz acaba? Yanlış anlamayın sadece merak ettiğim için soruyorum.” Dedim ama bir cevap alamadım. Uyudu mu acaba diye düşündüm ve biraz kafamı eğince saçlarım önüme düştü. Uyanıktı, ama cevap vermemişti bilerek. Daha fazla üstelemedim ve elimdeki parayı kutuya attım. Tam eğilecekken elimi bir el tuttu.

O adam elimi tutuyordu.

O adam iki eliyle benim elimi ciddi ciddi tutuyordu.

Tam elimi çekecekken daha sıkı tuttu ve konuşmaya başladı.

“Çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim iyi ki varsınız. Sizin gibi kişiler olmasa ben ne yaparım?” Diyerek adam bana teşekkürlerini yağdırmaya başladı.

“Beyefendi tamam benim gibi insanlar var hala ama her benim gibi olan insana böyle yapmayın lütfen çünkü o insanlar daha fazla sabredemeyebilir.” Dedim ve elimi o adamdan kurtardım.

Tam o sırada içerden bizimkiler çıktı ve beni görünce hep beraber yanıma geldiler.

“Hayırdır, ne oluyor burada?” Dedi Eflal ve sert bakışlarını dilenciye yolladı.

“Bir sıkıntı yok, hallettim.” Dedim ve pek tatmin olmasalar da oradan yürüyerek uzaklaştık. Ama korkmadım değil, az önce o dilenci öyle bir ani hareket yapmıştı ki aklım koşa koşa kaçıyordu bedenimden neredeyse.

İster istemez arkamı dönüp o dilencinin şu an ne yaptığına baktım.

Ama lokantanın önünden sadece rüzgâr geçiyordu…

YARIM SAAT SONRA…

“Kızlar, şu an yatacak bir yerimiz yok ve biliyorsunuz ki sokakta yatamayız. Güvenli değil. Görevlinin bize verdiği adrese gitsek mi acaba diye düşünüyorum. Tamam orası da güvenli değil gibime geliyor ama yapacak bir şey yok. Az önce lokantada çalışan birine adresi sordum. Buralara o kadar uzak değil. 15 dakikalık bir yürüme mesafesinde. Ne dersiniz? Gidelim mi?” Diye uzun bir açıklama yaptı Eflal.

“Benim için fark etmez, sonuçta bir aradayız ve birbirimizi koruyabilecek bir yaştayız. Zaten en fazla ne olabilir ki? Kadının mafya çıkacak hali yok ya?” Dedim ve diğerleri de beni onaylayınca adrese doğru gitmeye başladık.

Yolun sonunda görevlinin de bahsettiği gibi büyük bir ev vardı. Apartman değildi ama villa gibi de değildi. Ancak çevredeki evlere göre gerçekten büyük bir evdi.

Bahçe kapısının kilidi vardı. Bu yüzden zili çaldık.

Bekle, bekle, bekle… Eee, ağaç olduk burada!

Tam bir kez daha zile basacaktık ki evin kapısından zarif ve güzel bir kadın çıktı. Biz dördümüzü görünce sanki neden geldiğimizi anlamış gibi gülümsedi ve süzülerek yanımıza geldi.

Bir şey söylemeden bahçe kapısını açtı kadın ve eliyle bize içeri girmemiz için reverans yaptı.

İçeri girerken gülümsüyorduk hepimiz ama bir şey fark etmiştim.

Kadının elinde kırmızı bir boya vardı.

Ve kan olduğuna eminim. Boya değil o.

Yüz ifadem anında değişti ama neyse ki kadın görmedi. Belki de çok abartıyorumdur, belki de elini meyve soyarken bıçak kesmiştir? Biraz fazla paranoyaklaştım sanırım.

Ev gerçekten çok büyüktü, hatta dışarıdan bakılınca daha küçük gözüküyordu. Ama anlayamadığım bir koku vardı evde. Kadının değişik bir parfüm tarzı var herhalde.

Hepimiz yürüyerek oturma odasına geçtik ve bir kanepeye oturduk.

“Eee, adlarınız neler bana bahşeder misiniz?” Dedi kadın gülümseyerek.

Niye bu kadar korkutucu gülümsüyor ki? Aah, hadi ama. Neden bu kadar kafayı sıyırmış gibi düşünüyorum her şeyi?

“Ben Yıldız.” Diyerek herkes kendini tanıtmaya başladı sırayla. Sıra bana gelince benim gözlerim dalmıştı.

“Meral, sen de kendini tanıtsana.” Diye beni dürttü Evla. O an sıranın bana geldiğini fark ettim.

“Eee, evet ben de Meral.” Dedim olabildiğince sakin bir şekilde.

“Hepinizle memnun oldum kızlar, ben de İklim. Gelebilme ihtimaliniz bana söylenmişti daha önceden, o yüzden sizin için yemek yapıyordum. Aç mısınız? Karnıyarık ile pilav yapmıştım.” Dedi İklim Hanım.

“Aslında çok aç değiliz, gelmeden önce çok yemek yedik. Yine de teşekkür ederiz. Biz hemen yatsak iyi olur, çok yorgun bir gece geçirdik de.” Diyerek hepimiz adına konuştu Eflal.

“Hmm, siz bilirsiniz. Sizin için dört tane oda var üst katta, istediğinize yerleşebilirsiniz.” Dedi İklim Hanım ve oturduğumuz koltuktan kalktık.

Oldukça lüks olan evin merdivenlerinden çıkarken başka bir ayak sesi daha duyduk. İklim Hanım peşimizden geliyordu.

Niye geliyor lan bu zebani gibi arkamızdan!?

Ona tip tip baktığımızı fark edince söze girdi.

“Sadece bir bez alacaktım, mutfakta biraz yemek döküldü. Kendi evimde size hesap vermem de biraz tuhaf ama olsun. Yeni geldiniz sonuçta, tedirgin olmanız çok normal. Özellikle sen Meral. Meral’di değil mi?” Dedi kadın.

Kafamı sallayarak karşılık verdim ve yukarı çıkmaya devam ettik.

Kendimi boş olan bir odaya kapattım ama içimde olur olmadık bir tedirginlik vardı. Burası hem karanlıktı hem de ilk kez tek başıma bir odada kalıyordum.

Işığı açınca etrafa göz gezdirdim. İki kişilik bir yatak vardı, bir çalışma masası, sandalye, yani bir odada olan klasik her şey vardı. Oda çok sadeydi, duvarların rengi beyazdı, eşyaların rengi de beyaz-gri-siyah renk tonlarındaydı.

Çantamı masanın üstüne bırakınca suluk kısmında bir kâğıt parçası olduğunu fark ettim. İlk başta kâğıt para mı diye düşündüm ama bildiğiniz beyaz bir kağıttı bu.

Ben artık sıkıldım ama gizli gizli kâğıt almaktan yaa.

Gerçekten!

Gerginlikle çantamın suluk kısmına bırakılan kâğıdı elime aldım ve açtım.

Kim yazdıysa aynı kişi olduğunu anlamıştım çünkü aynı yazı stili.

Dağınık ve düzensiz.

Kâğıdı okuyunca daha ne demek istendiğini algılayamadan kapı açıldı. Kapının açılmasıyla kâğıdı masaya fırlattım.

Kahretsin.

“Meral’ciğim, kapıyı tıklattım ama duymadın sanırım. Diğerlerine de söyledim sana da söyleyeyim. Ben alt katta kalıyorum, mutfağın yanındaki odada. Bir ihtiyacın olduğu zaman gelip söyleyebilirsin. Bu arada, betin benzinin atmış. Hasta mısın yoksa?” Deyince İklim Hanım hemen lafa girdim.

“Yok ya, ben sadece, şey, aklıma kötü anılarım geldi de onun için biraz modum düştü.” Dedim aceleyle.

“Ama dediğin gibi bak, anı onlar. Geride kaldı, artık bir önemi yok. Hadi sen de yat artık.” Dedi ve kapıyı kapatarak uzaklaştı.

Ben az önce ne okudum?

“05** *** ** **

Bu numarayı ara. En zor durumdayken.

O evde güvende değilsiniz. O evdeki koku…

Çürük et kokusu.”

Loading...
0%