@siyahsi
|
BÖLÜM .1
“Yaşam sondan, son yaşamdan doğar”
“Akasya!” Aynı saç rengiyle sıralı olan Turuncu saç boyalarından iki tane yanıma alıp aynanın karşısına geçip bir kes daha bağırdım. “Akasya kıpırda!” Yanıma koştur koştur gelen benden üç yaş küçük kardeşimi aceleyle kolundan tutup aynanın karşısına oturttum. Elime taktığım eldivenin hışırtısı çocukluğumun sesiydi. Gözlerimi kıstım daha kızlı davranarak boyayı Akasyanın saçlarına sürmeye başladım. “Buna daha ne kadar devam edeceğiz Bengi.” Soru gibi değil sitem gibi çıkmıştı dudaklarında ki her sözcük. Yarım yamalak tebessüm ettim. “Sonsuza denk.” Çektiği derin nefesi yok sayarak boyamaya kendimden devam ettim. Ellerim titrerken eldivenin çıkarttığı ses kulaklarımı tırmalıyordu. “Abla izin ver ben devam edeyim.” Başımı iki yana salladım. “Hadi ama çocukluğumuzdan beri her şeyi sen yapıyorsun.” “çünkü öyle olması gerekiyordu.” Kaşlarımı çatarak diplerimi ardından tüm saçımı boyadım zaten turuncu olan saçlarımızın diplerinde ki gece siyahı el sallıyordu. Yok edilmesi gerekiyordu. Bende ettim. “Şimdi biraz beklemeliyiz.” Göz devirdi. “Bilmiyor muşum gibi.” Cevap vermeme fırsat vermeden odadan çıktı. Suçlusu ben değildim suçlusu çocuk olmamız değildi ya da takıntılarımız suçlusu bize dayatılan kaderdi.
Migrenimin tutacağını bilerek saçlarımı kurutmadan nemini alıp tek omzumda serbest bıraktım. “Kendine işkence etmekten zevk aldığını düşüneceğim.” “Belki de” diye mırıldandım. “Buğun çenen çok açıldı kahvaltı et.” Elimde tuttuğum bardakla masayı işaret ettim. “Sen yemeyecek misin.” Olumsuz anlamda başımı salladım. Ağzına attığı salatalıkla gözleri bana döndü. “Buğun dışarı çıkacağım.” Kaşlarımı çatarak camın önünden çekilip masaya yaklaştım. “Ne yapacaksın dışarıda.” “işim var.” Kaşlarımı çattım. “Ne işi bu?” nefesini dışarı verip çay bardağını masaya bıraktı. Gözlerini bana diktiğin de kaşımı kaldırarak baktım. “Tanrım abla aş artık hepsi geçti tamam mı eski de kaldı. Kimse peşimizde falan değil.” Lafını hışımla kestim. “Sessiz ol!” Gözlerini kocaman açarak bana baktı. “Evimizdeyiz insanın evi en güvenli olduğu yerdir.” Gözlerim dalgalandı. “Her zaman değil Akasya.” Yerimden kalkarken son bir şey daha söyledim. “Dışarıyı unut.”
Kendimi odama zor atıp kapıyı kapatıp elimi kalbime götürdüm. Sakin olmalısın sakinsin geçti. Derin nefesler çektim içime kendimi kapıya yaslamış öylece dururken ayaklarımın beni daha fazla taşıyamayacağını anladığımda kapıya yaslanarak oturdum. Ellerim ayaklarımı sardığın da burnuma alışık gelen boya kokusuyla gözlerim doldu. Bilmiyordu neyin içinden çıktığımızı bilmiyordu. Tek elimle ağzımı kapatıp kusma isteğimi bastırdım. Geçmiş pençesini geçirmişti. Bu bir hastalık değil hakikati. Bu varoluşun içinde ki kayıptı. Dış kapının sesiyle yerimden doğruldum tek ayağım kaysa da son anda kapıya tutunup hızla açıp odadan çıktım. “Akasya!” Lanet olsun asla söz dinlemeyecekti yirmi yaşındaydı ama hala çocuktu. Anlamasını bekleyemezsin Bengi sen korunan değil koruyandın. Haklısın iç ses haklısın diye mırıldandım. Montumu hızla üzerime geçirip peşinden giderken tedirgindim. Ya görürlerse ya biri anlarsa. Burnuma gelen boya kokusuyla rahatlamaya çalıştım o şuan tek güvencemdi. Adımlarım tökezledi bu saat araların da sokakta olmazdık bu bir kuraldı. Akasya neredesin. Ayağıma geçirdiğim postallarım ağırlık yapıyordu yaz ayıydı buna rağmen üzerime geçirdiğim beni gizlemesini umduğum hırkaya sarıldım. Botlarını giymiş miydi üzerinde onu saklayan hırkası var mıydı? Evden çıkmadan önce kontrol ettin botlarını giymiş hırkası da askılıkta yoktu diye kendimi rahatlatmaya çalıştım. Hemen ileride büfeye korkarak girdim büfelerden nefret ederdim. Bir paket sigara alıp parasını ödedim. Dudaklarımın arasına yerleştirdiğim sigaradan bir nefes çekip anlımda ki teri sildim. “Böyle mi intihara kalkışıyorsun?” Korkuyla yaslandığım duvardan soğrulup sese döndüm. Bulmuşlar mıydı bu mümkün mü, çocukluğumuzdan bu yana yeterince değişmedik mi? Arkama dahi bakmadan koşmaya başladım. Olmazdı bu kes olmazdı kollarım da geçmişten satırlar gizli olan bileklerimi ovuşturdum bu kes olmazdı. Hızımı arttırdım koca gövdeli bir ağacın yanından geçtiğim de arkamda ki ayak seslerini duyuyordum. Korkuyla irkildim sona gelmiştim Akasyayı da bulmuşlar mıydı. Düşüncelerimle birlikte yere çakıldım hızlı bir kol bileğimi tuttuğunda tek kolumla yüzümü korudum. “Hey sakin ol lütfen senin sorunun ne?” Kolumun ardından ürkekçe attığım bakışları görmemesini umdum. “Benden ne istiyorsun.” Kaşlarını çattı. “Senden ne isteye bilirim ki” “peşimden koşan sensin.” Kaşlarını kaldırarak bana baktı. “Kaçan da sen.” Kolumu yüzümden çekip anlamayarak karşımda ki adama baktım. Ellerini hareket ettiğin de oturduğum yerde ayaklarım ve ellerimden güç alarak kendimi geriye ittim. “Biraz kendine gelir misin. Çıldırmış olmalısın. Sadece seninle bir diyalog kurmak istemiştim. Sen koşunca sorunun ne olduğunu anlamak istedim.” Yerimden yavaşça temkinli hareketlerle kalktım. “Beni tanımıyor musun” “ünlü falan mısın.” “çok uzak bir seçenek.” “öyleyse hayır.” Yutkundum sona yaklaştığımı sanmıştım. Aklıma kız kardeşim geldiğin de mırıldandım. “Akasya.” “Anlamadım?” “Gitmem gerek.” Yanından hızla ayrılıp koştuğum yolu geri yürüyerek evde olmasını umdum.
“Telefon kullanmadığımızı biliyorsun!” “Evet kurallarımız olduğunu da sen biliyorsun.” Bana sitem edercesine ellerini kaldırıp indirdi. “Bu kurallardan, bu boyalardan, tedirgin hallerden çok sıkıldım anlıyor musun?” “Elbette anlıyorum ancak senin anlamadığın burada nefes alıyorsak o bıktığın her şey sayesinde. İşte tam da bu yüzden sana bir şey yapma diyorsam yapmayacaksın.” Eve girmiş saatlerce tartışıyorduk son cümlemi söyleyip yorulduğumu hissederek odama çıkıp kendimi sıcak bir duşa teslim ettim. Sanki bu kadar şeye meraklıymışım gibi sinirle gülüp saç diplerim acıyana kadar ovalayıp yıkadım. Gözlerim ayak bileklerim ve kollarımda ki yuvarlak izlere takıldı. Geçmiş bıçak gibi önümü kestiğinde her yaptığım gibi olduğum küvetin en dibine bedenimi sürükleyip suyun altında dinlendim. “Abla!” Gelen boğuk sesle kendimi suyun dışına çıkarttım. “Geliyorum.” Durulanıp vücudumu havluyla sarıp kapıyı açıp odama baktım yatağın ortasına oturmuş elleri kucağında suçlu küçük çocuk gibiydi gülümsemeden edemedim. Kafasını kaldırdığın da gözlerimiz kesişti. “Üzgünüm tamam mı.” Eliyle oynamaya devam etti. Üzerimde olan havluyu umursamadan sıkıntıyla nefes verip yanına oturup devam etmesini bekledim. “Sorumsuz davrandığımın hata yaptığımın farkındayım abla. Seni belki yeteri kadar anlamıyorum çünkü beni korurken en çok yaralanan sen oldun. Nankörlük yapmak istemiyorum. Bağırdığım için özür dilerim.” Bana doğru döndü. “Ama anla lütfen eve giriş saatimiz çıkış saatimiz. Telefonumuz yok abla onu da geçtim bir tane bile arkadaşımız yok bizim. Sürekli kaçtık. Boyalar kitaplar farklı yerler bunlar çok yorucu.” Yorucuydu biliyordum çocukluğumuzun kelepçesiydi. Elimden kaçmaktan daha fazlası gelmedi savaşamazdık çünkü baştan kaybetmiştik. “Belki ailemize.” “Sakın Akasya bir daha aile lafını bile düşünme.” Her şey onlar yüzünden olmuştu tiksintiyle yüzümü buruşturdum. “Bana onlardan neden bu kadar nefret ettiğini anlatmayacak mısın artık.” “bilmen gerekmiyor.” Bu kes sinirle ayağa kalkan o oldu. “Ne demek gerekmiyor! Ben de bu ailenin bir parçasıyım bilmek hakkım.” Yüzümü yüzüne yaklaştırdım. “parçası olmak istemezdin.” Yutkundum devam ettim. “Bilseydin.” Odadan çıktım. Gün boyu neredeydi bilmiyordum ne yaptıysam konuşmamıştı onu her zorladığım da ele avuca sığmıyordu. Kendi odamı terk edip mutfağa geçerek kendime sert bir kahve yaptım. Evde olan radyoyu açıp denk gelen şarkıya bıraktım kendimi.
Ellerime bulaşan kanı kahverengileşmiş tişörtüme sildim. Gözlerim dolu nefesim titrekti. Aldığım nefesin hesabı da sorulacakmış gibi korkarak alıyordum. “Nerede dedim sana o küçük sıçan nerede!” Yüzüme yediğim bilmem kaçıncı tokattan sonra kıpkırmızı kesildiğimi biliyordum. “Bilmiyorum.” Saçlarımı eline dolayıp yanan sobaya yaklaştırdığın da ne olacağını biliyordum. Kabullenerek gözlerimi kapattım. Zincire bağlı olan ayağımı sobaya yaklaştırdı. “Sana söyle dedim.” Sesi tehditkârdı sustum. Önce sıcaklığı hissettim ardından yanık et kokusunu soludum. Sorunun ne olduğunu bilmiyordum bildiğim bizi bulur hayatı zindan ederdi. Babamın arkadaşıydı bizden ne istiyordu? Çok soru vardı çocuk aklımda. Bu kes de başardım akasyayı sakladım onu değil beni buldu. Elleri siyah saçlarım da gezindi yaktığı etimin kokusu midemi bulandırıyordu. Bileklerim de kalan kelepçe izlerine baktım ardından ayak bileklerimde ki yanıklığa. Babamla annem neredeydi neden dur diyen yoktu. Küf kokan sobalı evde hapsedileli kaç gün olmuştu. Neden ısrarla kardeşimi istiyordu. Onu vermeyecektim. |
0% |