3. Bölüm

2. Bölüm

SK.ACAR
sk.acar

Şimdiiii, Münevver hanım istedi Neslihan ablamla görüşmeni öyle mi?"

 

Selim ve Filiz yolculuğa başlayalı yaklaşık bir saat olmuştu ama bu soruyu neredeyse beşinci kez duyuyordu ve artık sıkılmıştı.

 

"Evet dedim ya Filiz abla. Yoksa bu kadar karmaşanın arasında, babamın eski sevgilisinin ayağına gitmek gibi bir şeyi neden yapayım? Hoş annem de bir sürü şey saçmaladı, babama üzüldüğü için olsa gerek."

 

Annesinin anlattıkları bölük pörçük olsa da Selim, onların doğru olduğunu biliyordu. Bu durum daha da kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramamıştı.

 

"Annen bu anlattıklarını üzüntünün etkisiyle söylemedi Selim. İnan anlatmadığı şeyler ağzını açık bırakacak cinsten. Her evlat gibi anneni sevdiğini, bunun için ailendeki sorunlardan dolayı da başkasını suçlamaya meyilli olduğunu biliyorum, ama inan bana sizin durumunuzda Neslihan ablam değil de annenler suçlu."

 

Selim hiçbir şey demeden yola bakıyor ve sadece dinliyordu. Annesinin anlattığı şeylerin eksik olduğu açıktı ve yeni duyacağı şeyleri hem merak ediyor hem de onlara kulak tıkamak istiyordu. Çünkü insanlar böyledir, bir kere kafasına yerleştirdikleri düşünceler yanlış dahi olsa doğrusunu dinlemekten, düşüncelerini değiştirmekten korkar. Bu durumda Selim de korkuyor ama bu korkuya meydan okumayı tercih ediyordu.

 

"Neymiş annemlerin suçu anlat bakalım Filiz sultan."

 

Kadın sıkıntılı ve mahcup bir surat ifadesi takındı, söyleyeceği şey onu utandırıyor gibi bir hali vardı.

 

"Anlatırım anlatmasına da, şey var Selim..."

 

"Anlat Filiz abla, sana kızacak halim yok ya."

 

"Ondan değil sarı kuzum, şeyden yahu..."

 

"Söylesene abla işte!"

 

"Tamam beh! Bir benzin istasyonunda dur da ihtiyaç gidereyim!"

 

Selim bunu beklemiyordu. Konuştukları konudan tamamen bağımsız bu durum onu güldürmüştü.

 

"Yahu daha iki saat olmadı be abla. Düzce'ye kadar sabredemez misin?"

 

"Sen bilirsin Selim, sonra arabayı temizletmek zorunda kalırsın."

 

"Tamam tamam, uygun bir yerde dururum birazdan. Ama sıkıntılı çıktın sen de."

 

Selim kadınla dalga geçip gülerken, kadın utançla karışık kızgın bir ifade takındı. Sitemkar bir tonla konuşmaya başladı.

 

"Yaşım elliyi geçmiş, üstüne de şeker hastasıyım ben, sen dua et bu kadar tutabildiğime. Bak hala gülüyor eşek herif!"

 

"Tamam kızma tamam. Şuradaki dinlenme tesisine giriyorum şimdi."

 

Selim yol üzerinde bulunan bir tesise girdi. Filiz hanım bir tuvalet bulmak için hızla mekana yürümeye başladı. Bu molayı fırsat bilen genç adam arabadan inip biraz hava almak istiyordu. Ekim ayının başında oldukları için hava erken kararıyordu, ama gökyüzü oldukça berrak, bulutsuz ve ışıl ışıl milyonlarca yıldızla doluydu. İnsanı mutlu hissettiren tatlı bir esinti vardı, hayatın getirdiği onca sorunun arasında bu kısacık güzel anlar gelecek için insana umut vadediyordu.

 

Selim'in cebindeki telefon titreşince bu kısacık an da son buldu. Telefonun ekranında annesinin adının yazdığını görünce içini bir korku kapladı. Bir süre daha ekranla bakıştıktan sonra nihayet telefonu açtı.

 

"Selim?"

 

Selim yutkundu, boğazı kupkuru olmuştu çünkü.

 

"Evet anne?"

 

"Yola çıktın mı?"

 

"Çıktık, Düzce'ye az kaldı. İyisin değil mi anne, kötü bir şey olmadı?"

 

"Bıraktığın gibi işte, babanın durumunda da bir gelişme olmadı, aklın burada kalmasın yani tamam mı?"

 

Genç adam farkında olmadan tuttuğu nefesi sesli bir şekilde verdi, şu kısacık konuşmada, bir duygudan diğerine geçip duruyordu. Neyse ki duymak istemediği o haberi almamıştı. En azından şimdilik.

 

"Selim... Seni çok sevdiğimi unutma olur mu? Ne duyarsan duy benden nefret etme sakın!"

 

"Anne lütfen, senden nasıl nefret edebilirim? Hayatımda en değer verdiğim insan sensin ve bu ne öğrenirsem öğreneyim değişmeyecek. Şimdi bunu takma kafana, yarın yanına dönmüş olacağım ve seni üzgün görmek istemiyorum, o yüzden topla kendini tamam mı?"

 

Karşı taraftan bir burun çekme sesi geldi. Derin bir iç çekme ve yine burun çekme sesi geldi.

 

"Anne?"

 

"Buradayım... İyiyim takılmasın kafan bana. Ablan da gelecek birazdan, yalnız kalmayacağım. Kendinden sık sık haber et bana olur mu?"

 

"Tamam anne. Şimdi kapatmalıyım, hala biraz yolumuz var, vardığımızda haber vereceğim."

 

"Tamam, dikkatli sür!"

 

"Tamam dünyanın en güzel kadını, öptüm yanaklarından!"

 

Karşı taraftan hafif bir gülüş sesi geldi, Selim etrafındaki kadınları nasıl mutlu edebileceğini daima bilmişti zaten, en çok da annesini.

 

"Yağcı seni. hadi dikkat et kendine, yorgun olursan bir yerde uyu dinlen. Ablan geldi kapatıyorum."

 

Annesinin sesi biraz daha ferahlamış bir tonda gelince, Selim de daha iyi hissetmişti. Böylece kafası az da olsa rahat olacaktı.

 

"Tamam anne bir şey olursa haber verin bana hemen dönerim."

 

"Tamam oğlum, yarın görüşürüz."

 

"Görüşürüz anne."

 

Selim telefon kapandıktan sonra Eylül'ü aramaya karar verdi. Bir sürü işin ortasında onu yalnız bırakmıştı ve bu durum içine hiç sinmiyordu. En azından arayıp ne yaptığını öğrenmesi gerekiyordu. Telefon ilk iki çalışında açılmayınca, Selim daha fazla üstelemek istemedi, tam telefonu cebine koyarken bu kez telefon titreşmeye başladı. Eylül arıyordu.

 

"Alo?"

 

Ses oldukça soğuk ve mesafeli çıkıyordu. Eylül, Selim'in bu yolculuğa çıkmasına gerçekten bozulmuş olmalıydı.

 

"Bana kızgınsın değil mi?"

 

"Hayır. Bir şey mi oldu, neden aradın?"

 

"Güzel nişanlımın, güzel sesini duymak istedim sadece, bunun için bir sebebe ihtiyaç yok ki."

 

Selim aralarındaki gergin havayı yumuşatmak için işi flörtleşmeye vurmuştu. Şuan bir de Eylül'le sorun yaşamayı hiç istemiyordu.

 

"Selim beni böyle sakinleştirmeye çalışma lütfen. Bu sevimli tavırlar etrafındaki diğer kadınlarda işe yarayabilir ama ben diğerleri gibi değilim. Sana buraya gelmeni ve benimle birlikte seçim için hazırlanmanı söyledim ama sen yine anneni mutlu etme görevine odaklandığın için yol yol geziyorsun! Bıktım bu anneciliğinden senin. Annem öyle dedi Eylül, annem bunu istiyor Eylül vs..."

 

Genç adam nişanlısının kızacağını tahmin etmişti am bu kadar keskin bir çıkış beklemiyordu, o nedenden duydukları şaşırmasına ve duraklamasına neden oldu.

 

"Zekisin, naziksin, yakışıklısın ve zenginsin ama bunlar yetmiyor maalesef. Annenin eteğinin altından çıkamamışsın hala ve ben bunu kabul etmeyeceğim. Sen aileni mutlu etmek için yaşayabilirsin ama ben yaşamayacağım. Geri döndüğünde bazı seçimleri yapmış olarak dön olur mu?"

 

Selim'in iyice kaşları çatılmıştı, evet Eylül kızmakta haklıydı ama böyle bir zamanda bu kadar öfke dolu olması ve bu şekilde yüksek perdeden konuşması onu da kızdırmıştı.

 

"Eylül biraz sakin olur musun? Birbirimizi kıracak şeyler söylemeyelim, topluca zor zamanlardan geçiyoruz, her şey bittiğinde söylediğimiz kırıcı sözler kalmasın geride."

 

"Ne demek sakin olur musun Selim! Baban kaza yaptı diye ailenin peşinde koşmak zorunda değilsin, zaten hastane bizim, onunla bin kişi ilgileniyor, annen de bir zahmet olgun davranıp geçip evinde otursun, sen de işinin başına dön! Bak bu başkanlık seçimini kaybedersek..."

 

"NE OLUR SEÇİMİ KAYBEDERSEK!?"

 

Sonunda Selim de öfkeye yenik düşüp bağırmıştı. Etrafta birkaç meraklı gözün kendisine baktığını görünce sakin ama buz gibi soğuk bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.

 

"Seçimi kaybedersek dünyanın sonu mu Eylül? Sonraki seçimde kazanırız ama bu zor zamanımda yanımda olmanı ya da olmamanı yarın unutmam!"

 

"Sen az önce bana mı bağırdın?"

 

"Eylül sen hep bağırıyorsun, benim bağırmama takılmaya hakkın yok!"

 

Hattın diğer ucundan ses gelmeyince, Selim çok sert çıkıştığını düşünüp pişman oldu. Tam konuşup Eylül'ün gönlünü almayı düşündüğü sırada karşıdan bir ses duydu, ses Eylül'e ait değildi.

 

"Eylül geliyor musun?"

 

Bu bir erkek sesiydi, işin kötü tarafı bu erkek Selim'in tanıdığı ve çok da hoşlanmadığı bir sesti. Eylül'ün eski sevgilisi Fatih'ti konuşan kişi.

 

"Eylül, Fatih'le misin sen?"

 

"Sen yanımda olup bana yardım etmeyince, ben de yardım etmesi için onu çağırdım."

 

Selim öfkeyle çenesini ovuşturdu, sakin olmaya çalışıyordu ama bu çok zordu. Fatih ve Eylül tam üç yıl sevgili olmuş, Eylül ayrılmak istemeden önce bir süre de birlikte yaşamışlardı. İşte bu geçmişi düşününce, Selim daha da öfkeleniyordu.

 

"Eylül saçma sapan sebeplerle bu yaptığını haklı çıkaramazsın. O adamla bir geçmişiniz var ve onunla görüşmeyeceğin konusunda anlaşmıştık seninle."

 

"Yanımda olman gerekirdi Selim."

 

"Evlendiğimizde, her zaman birbirimizin yanında olamayabiliriz, o zaman da mı ilk yalnız kaldığımız zaman başkalarının yanında olacağız Eylül? Birimizin yokluğunda diğerimiz başkalarına ihtiyaç mı duyacak hemen?"

 

"Seni aldatıyormuşum gibi hissettirmeye çalışma bana Selim, Fatih'le arkadaşça ayrıldık ve dostça yardım etmek istedi bana ne var bunda?"

 

Selim öfkesini yatıştırmaya çalışan sahte bir kahkaha attı.

 

"Beni aldatıyorsun demiyorum sana Eylül, eski erkek arkadaşınla bir arada olman yanlış, hem de nişanlı bir kadın olarak daha da yanlış. Hem o adamdan sen ayrıldın, yani senin için bir şeylerin bitmiş olması onun için de bir şeylerin bittiğini göstermez."

 

Telefondan iğneleyici, sahte bir gülme sesi geldi. Eylül'ün de geri adım atmaya, bu çatışmayı yatıştırmaya niyeti yoktu.

 

"Bak ne güzel söyledin Selim, Fatih'ten ben ayrıldım. Anlayacağın benim için gemileri yakmak o kadar zor değil, o yüzden davranışlarına dikkat etsen iyi edersin!"

 

"O ne demek Eylül?"

 

"Kafamı bozarsan, sana da tekmeyi basarım demek."

 

Selim öfkeyle ağzını açacağı sırada yine arkadan Fatih'in sesi duyuldu.

 

"Sakin ol Eylül, bu benim bile kalbimi kıracaktı. Neredeyse."

 

O alaycı ton Selim için bardağın taştığı değil de, kırıldığı damla olmuştu. Bir an gözünün önüne annesi ve babasının ettiği kavgalar gelmişti. Eylül'le evlenirse ikisinin yaşamı da onların yaşamı gibi olacaktı. Eylül sadece güzelliği için bile tercih edilecek bir kadındı ama oldukça sivri uçlu ve dik başlı bir karakteri vardı. O an Selim çoktan kararını vermişti.

 

"İstediğin gibi olsun o halde Eylül, madem tekme basmak bu kadar hoşuna gidiyor sen de ye bakalım bir tekme."

 

"N... ne demek bu şimdi?"

 

"Ne demek olduğunu anladın sen. Bitti. Nişanı atıyorum."

 

Karşıdan histerik bir gülme sesi geldi.

 

"Sonra köpek gibi ayağıma kapandığında gururun kırılmasın Selim iyi düşün!"

 

Bu kez gülme sırası Selim'deydi.

 

"Benim gururum seninle nişanlandığımdan beri bana ve aileme yaptığın saygısızlıklara susarken kırıldı Eylül. Hadi sana ve Fatih'e bol şans."

 

"Buna pişman olacaksın Selim! Seni buna pişman edeceğim."

 

"Pişman oldum zaten. Bunu daha önce yapmalıydım."

 

Karşı tarafın bir şey demesine fırsat kalmadan telefonu genç kızın yüzüne kapattı. Bir süre normale dönmek için öylece durdu. Nişanın atılması iki ailenin de pek hoşuna gitmeyecekti ama artık yapacak bir şey yoktu. Selim yeterince kısıtlanmış hissediyordu zaten, bu evlilik de yeni bir tasma gibi boğazına takılmadan söküp atmak ona iyi hissettirmişti. Arabaya binip Filiz hanımı beklemeye başladı. Fazla uzun süremeden Filiz hanım gelip arabaya bindi.

 

"Filiz abla gideceğimiz yerin konumu falan bir şeyi var mı? Nereye gideceğimizi bilelim, kırk dakikaya Düzce'ye varmış oluruz."

 

Kadın kıkırdadı, telefondan bir konum açtı ve Selim'in önüne koydu.

 

"Al bakalım yakışıklı, buradalarmış."

 

Selim telefondaki canlı konuma baktı. Bu görüntü biraz heyecanlanmasını sağlamıştı, çünkü o kadını biliyordu ama ona dair anlatılmış her şey tatsız bir hikaye gibiydi. İlk defa kadınla ilgili somut bir şey görüyordu. Selim dinlenme tesisinden yola çıkarken aklına takılanları Filiz hanıma sormak istedi.

 

"Kadınla iletişimi nasıl sağladın abla?"

 

Filiz hanım çocuk gibi heyecanla konuşmaya başladı.

 

"İletişimi hiç koparmadı ki biz. Babanla boşandıktan sonra görüşmek istemedi benimle aslında.

 

"Neden, sen ne yaptın ki?"

 

"Yok ben bir şey yaptığım için değil, babanın annenle evleneceğini bildiği için bizim arkadaşlığımız anneni üzmesin diye benimle bağını koparmak istedi ama ben ne yaptım ettim bırakmadım onu."

 

Selim'in tek kaşı havaya kalkmıştı.

 

"Nasıl yani, babamla annemin evleneceğini biliyor muydu?"

 

Filiz hanım kederli bir şekilde camdan dışarıda akıp giden yola bakmaya başladı. Konuştukları konu onu üzüyordu anlaşılan.

 

"Babanı, annenle evlenmeye ikna eden kişi Neslihan ablaydı Selim."

 

Genç adamın biçimli kaşları duyduğu şeyin etkisiyle kocaman açılmıştı.

 

"Nasıl yani, kendi kocasını başka bir kadınla mı evlendirdi."

 

"Mecbur kaldı, Selim."

 

Selim cevabını tahmin ettiği bir soru sordu?

 

"Annem yüzünden mi?"

 

Kadın sadece kafasını olumlu anlamda sallamakla yetindi, bu konuları gerçekten de konuşmak istemiyordu. Sessizliğin uzayıp gitmesi can sıkıcı bir hal almıştı.

 

"Kadının ailesi bizi görmekten hoşlanmayabilir, bunu sordun mu ona? Sonuçta bir kızı olduğuna göre o da evlenmiş olmalı."

 

Filiz hanım bu kez kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. Bu kafa karıştırıcıydı, kadının kızı olduğuna göre hayatına girmiş bir kişi de olmalı diye düşündü Selim.

 

"Neslihan ablam, babandan sonra hiç evlenmedi, yanındaki kız öz kızı değil, yeğeni. Abisinin kızıydı, adı Miray. Zavallıcık sekiz yaşındayken ailesinin evi yandı, o dönem Neslihan abla da onların yanındaydı. Yangından ikisi kurtulabildi, kızın annesi ve babası da yanarak öldü." Filiz hanımın ses tonunda samimi bir üzüntü vardı ve bu konulardan bahsettikçe giderek daha da kederleniyordu. Selim'in hayatında ikinci bir anne kadar kıymeti olan bu kadın oldum olası neşeli ve güler yüzlü bir kadındı, hayatında kötü giden şeylere uzun süre üzülmez önüne bakmaya devam ederdi. Ancak bu konuyu konuştukça üzüntüsü artıyordu.

"Filiz sultan, seni bu kadar üzüyorsa bu iş gerçekten iç karartıcı olmalı ha?" Selim şaka yollu sorduğu soruya cevap beklemiyor, sadece Filiz hanımın aklını dağıtmaya çalışıyordu.

Karşılık olarak Filiz hanımdan derin bir iç çekiş geldi, ardından da ciddi bir ses tonuyla konuşmaya başladı, "Sen doğduğunda annen bunalıma girdiği için baban ne yapacağını bilemeyip seni bakayım diye bana verdi. Daha iki haftalıktın. O kadar güzeldin ki... Hala daha öylesin. 'Annesinin de babasının da en güzel yanlarını almış bu oğlan' diye düşündüm. Ama bir yandan da o kadar üzüldüm hatta o kadar ağladım ki anlatamam..."

Selim, kadının titreyen sesinden dolayı gözlerini yoldan ayırarak, aynadan Filiz'e baktı, kadın ağlıyordu. "Filiz abla, iyi değilsen dönelim geri, ben kendim de giderim.

Filiz kafasını iki yana sallarken gözlerini kuruluyordu. "Yok kuzum, ben zamanında Neslihan ablaya yardım edemedim zaten, en azından bunu yapayım."

Selim itiraz edecek gibi olunca Filiz elini kaldırıp onu susturdu. "Seni kucağıma aldığımda neden ağladım biliyor musun? Sen tam Neslihan ablamın hayal ettiği bebektin. O hep derdi ki, 'Bir oğlum olsun, saçları hariç, kaşı, gözleri, göz rengi, Mahir'ime benzesin istiyorum. Bunun için o kadar dua ediyorum ki Filiz...' gözleri parlardı Selim. Sonra seni gördüm aynı onun tarif ettiği gibiydin aynı onun hayali gibi. Ben de sana bakıp, anlamayacağın halde dedim ki 'Senin Münevver'den değil de Neslihan'dan doğman gerekirdi güzel kuzum.' Bir de oturdum saatlerce hıçkıra hıçkıra ağladım. Uzun lafın kısası, Neslihan ablamın hayalini kurduğu mutluluk onu hiç hak etmeyen Münevver hanıma nasip olunca bunu kaldıramadım."

Annesine laf edilmesine dayanamayan Selim sesini biraz yükselterek konuşmaya başladı. "Filiz abla rica ediyorum annemle alakalı böyle acımasızca konuşma. Ne hata yapmış olursa olsun o benim annem, bu dünyadaki bütün mutlulukları da yaşamayı hak ediyor. Ayrıca o kadın da çok masum sayılmaz, yıllarca evimizin içinden kasırga geçmiş gibiydi. Babamın hayatından gerçekten çıkıp gitseydi belki biz de mutlu olabilirdik."

Filiz hanım, Selim'in daha da kızacağını bilse de konuşmaya devam etti "Benden sana abla tavsiyesi kuzum hayata annenin gözünden bakmayı bırak artık, bu işin sonunda öğreneceklerin sadece anneni değil sizin yedi sülalenizi 'o kadına' ve yeğenine karşı mahcup edecek kadar ağır. Belki çok üzüleceksin sonunda ama olsun tatlı yalanlarla annenin gölgesinde yaşamaktansa, acı gerçeklerin ışığında yaşa."

Selim, Filiz hanımı kırmamak için sesini çıkarmasa da duydukları sebebiyle hissettiği öfkenin bir yansıması olarak gaza yüklendi. Hız sınırının oldukça üstünde seyrettikleri için çok daha kısa sürede varmak istedikleri yere varacaklardı. Genç adam bir yandan kendi kendini annesiyle ilgili telkin ederken bir yandan da Neslihan denen o kadınla buluşmalarına karşı hazırlıyordu. Selim'e göre en büyük hırsızlıklar maddi şeylerin çalınmasıyla değil de manevi şeylerin çalınmasıyla yapılanlardı, örneğin; bir insanın zamanını çalmak parasını çalmaktan daha kötüydü ya da bir insanın mutlu olma hakkını elinden almak çok daha büyük bir hırsızlıktı. İşte o nedenle Selim için hayatının en büyük hırsızı Neslihan'dı. Selim'in ve ailesinin mutlu olma hakkını çalan oydu. Bu düşüncelerle kendini bileyen Selim sonuçta ne olursa olsun hesap soran tarafın kendisi ve ailesi olacağına dair kendi kendini ikna etmişti.

"Göreceğiz bakalım Filiz hanım, o çok savunduğunuz ablacığınıza ne yapmış benim ailem."

 

 

BASİT OLDU BİLİYORUM AMA YORUMLARINIZLA HATALARIMI BELİRTİR VE FİKİR VERİRSENİZ ÇOK SEVİNİRİM. OKUYACAKLARA ŞİMDİDEN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. UMARIM AYIRDIĞINIZ ZAMANA DEĞECEK BİR İŞ OLUR.

 

 

 

 

 

Bölüm : 10.02.2025 17:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
SK.ACAR / Sarı Sayfalar / 2. Bölüm
SK.ACAR
Sarı Sayfalar

8 Okunma

2 Oy

0 Takip
3
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...