Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 11

@slnbs

Prof.David Soft

 

Birkac dakika önce vernikleri yeni atılmış kapının önünde beklerken, babamın odası olduğunu gösteren o tabelayı uzunca bir süre süzmüştüm. Ama o odaya hangi duyguyla gireceğimi bilemedim. İçim hüzünle dolarken hissettiğim kalp kırıntılarını görmezden gelmeye çalıştım, ve senelerini buraya verip profesör lakabını en iyi şekilde taşıyan hocanın kızına verilen o özgüveni yakalamaya çabaladım. Fakat başarılı olamadım. Sevilen bir profesörün kızı olmak insanların bana içtenlikle yaklaşmasına sebep oluyordu ve bu bana yapmacık geliyordu. Ben istediğim süre boyunca etrafim insanlarla dolup tasacakti buna emindim ama, yakalayamadığım gerçek duygularının hiçbirini istemiyordum. Elimdeki anahtar kapının deliğinde birkaç tur döndü, İçerideki o rutubet ardında biriktirdiği babamın kokusunu bana ulaştırdığında bacaklarımı titretti. Sıcak hava yüzüme nüfus etti, ve aklımda beliren birkaç görüntü nefessiz kalmamı sağladı. Ama beni yıkmaya yetemedi. Gerçeklerin yüzüme çarpması zor bir dönemden geçmeme sebep olmuştu evet ama, üstesinden gelmeme yardımcı da olmuştu. Şimdi çok daha güçlü hissediyordum. Sonumun nasıl geleceğini bilmiyordum, ama hangi şekilde olursa olsun o sonun bana yakışacağından emindim. Burada yaşanan ve yürekleri kirleten o olayların içinde ben temizdim. Saf duygular taşıyordum ve öyle taşımayada devam edecektim. Krem tonlarında tek kişilik bir oda, gün ışığını engelleyen kalın perdeler, ve ölüm sessizliği hakim olan anılar. Yıkılmış koskoca hayaller. Yalnız geçirilen hayatlar.

 

Camın önüne yerleştirilen çalışma masasına doğru ilerlediğimde üstünün karmakarışık bir halde olduğunu gördüm. Yataktaki pike buruşturularak bir köşeye toplanmış, hemen yanında ki komidinin üzerinde duran kupanın içindeki buz gibi soğuk kahve, sahibi tarafından bitirilmesi için orada bırakılmıştı. Ve sanki prof. Soft az önce çıkıp gitmişti. Ama odanın şuan ki durumu geri geleceğinin habercisiydi. Masanın üzerine yerleştirilmiş bir kaç resmime göz gezdirdim. Lisede okulun bahçesinde yapılan şenlik günlerinden çekildiğim bir fotoğrafım, babamin masasinda yer almıştı. O gün babam ilk ve son kez okuluma geldiğinde ve Alfro'yla bize katıldığında mutlulugum resimde kapanmayan ağzımdan bile belli olmuştu. Diğer fotoğrafımda ise yeni bisiklet sürmeyi öğrenmiş ve dizleri kan içinde kalmış küçük Belinda vardı. Acısına rağmen babasının yanında olmasından mutlu olan küçük kız bu fotoğraf karesinde de ağzını koca bir şekilde açmıştı. Son çerçevede ise babam ve ben vardık. Babamın kucağında tuttuğu o bebek her şeyden habersiz gülümsemiş ve kameralara poz vermişti. Ama annemle çekilmiş bir fotoğrafımız babamın masasında hiçbir zaman yer alamamıştı. Çünkü öyle bir fotoğraf zaten olmamıştı. Resimlerin haricinde masada oluşan birkaç kağıt topluluğu, sınav kağıtlarından ve faturalardan oluşuyordu. Fakat üzerine "Belinda'ya" yazılan bir zarf dikkatimi çektiğinde nedenini bilmediğim bir şekilde kalbimin hızlandığını hissettim. Babamdan bana kalan bir mektup olduğunu düşünmek, içeriğini okumadan dahi olsa gözlerimin dolmasına neden olmuştu ve bu beni yaralamıştı.

 

Belinda..

Hayatımın çoğunluğunu bu tek yaşadığım odadan ve sana büyük özlem duyduğum bir günden yazıyorum. Küçükte olsa senin resimlerinle doldurduğum masamda oturmuş, seni izleyerek düşünüyorum.

Saat gecenin üçü. Karşımdaki açık pencereden hissettiğim hafif esinti nefes almamı sağlıyor, karanlık gökyüzünü aydınlatan yıldızlar duygularımı açığa çıkartmamda yardımcı oluyor. Ama beni terleten ve yazmamı zorlaştıran anılarım karabasan gibi üstüme çökmeye ve beni sıkıştırmaya devam ediyor. Zorlanıyorum. Yazacağım şeyleri çok kez kafamda tartmış olsam da elime kalemi aldığım andan itibaren kağıt bana bakıyor ben ona. Yazamıyorum. Elim titriyor yüreğim sıkışıyor. Anlatacaklarımın bir gün senin eline geçecek olma düşüncesi beni hem mutlu ediyor, hemde üzüyor. Ama biraz olsun beni huzura kavuşturuyor. Babasız büyümenin beraberinde getirdiği zorlukları biliyorum. Çoğu şeyi göğüslediğini ve bunun seni daha da güçlendirdiğini düşünüyorum. Calla'nın yanında olması burada bir başına geçirdiğim zamanlarımın tek tesellisi. Gözüm arkada kalmıyor. Benim yapamadığım çoğu şeyi sana yapıyor. Veremediğim sevgiyi sadece sana değil bana da veriyor. Belinda. Kalbimdeki sevgi bütün organlarıma kadar yayılıyor. Göğüs kafesimin içi aşkla doluyor. Ama Calla'yı bu aşkımın gücü kabullenmiyor..

 

Yarım kalmış bu mektup yutkunmamı zorlaştırıyor. İstemsizce kağıdı sıkan parmaklarım hem duygularımın hemde yazıların buruşmasına neden oluyor. Ama zarftan çıkan ikinci bir kağıt beni onu açmam için zorluyor.

 

Blanca,

Sevgilim, babasının elinden tutmuş beyazların içinde bana teslim olmak için zarifçe yürüyen bu karşımda ki beden Calla. Gülümsüyor. Alnındaki uzun kahküller bile gözlerindeki mutluluğu kapatmaya yetemiyor. Heyecanlı. Kibar bedenine giydiği beyaz elbise onun cenneti. Üzerime bakıyorum. Bir smokin. Cepleri çiçeklerle süslenmiş ceketimin içindeki gömleğimin hiçbir ayrıntısı dahi atlanmadan jilet gibi ütülenmiş, bu takım benim kefenim. Ona vermek için elimde tuttuğum ve üzerine akıtıp gözyaşlarımla suladığım bu çiçekler senin en sevdiğin. Kokusu burnuma dolarken gözlerimi kapatıyor seni hayal ediyorum. Bir tek yüzümü bu güldürüyor. Anılarımız bir bir gözümün önünden geçip giderken, senin için aldığım yüzüğü Calla'nın parmağına takıyorum.

 

Gözlerime dolan yaşlar yazıları bulanıklaştırmaya başlayınca bekledim. Kulağımda yine kendini gösteren uğultu gittikçe şiddetini arttırırken, boğazımda oluşan hırıltı yükselmeye devam etti. Bu itiraflar nefesimi kesti. Elimi boğazıma götürüp öksürmek için çabaladığımda saçlarımdan süzülen terler ensemi yaktı. Camı açtım ama havayı vücuduma nüfus edemedim. Hızlı bir kalp çarpıntısı görüntümü tamamen götürdü ve etraf karardı. Fakat kulağımda çınlayan o sesler ürpermeme neden oldu.

 

David, bir hafta sonu klasiği olan sabah kahvaltısına aşağıya indi ve babasının masanın başında gazete okuduğunu gördü. Selamını verip yerine oturdu ama kaşları çatık bir şekilde oturan babası ona bir kere bile bakmadı. Bir süre masada çatal ve bıçak seslerinden başka bir ses duyulmadı.

 

Kulağımın içinde yankılanan bu seslerin nereden geldiğini anlamak için korkuyla etrafıma bakındım. Bir hoparlör yada kamera aradım. Yada bir ses kaydı. Ama boş bir odadan başka hiçbir şey göremedim.

 

"Calla'yla görüşmeniz nasıl geçti?"

Gazetenin arkasına yüzünü saklayan babasının sesi kulaklarına dolduğunda David ağzındaki lokmasını yutmakta zorlandı.

 

"Biliyorsun." dedi David, ama tereddüt etti.

"Ben blanca'yı-"

"Bilmiyorum!" diye bağırdı babası. Gazeteyi katladı ve yüzünü açığa çıkarttı. Sert bakıyordu oğluna. Blanca istediği bir gelin değildi ve David'e bunu anlatamıyordu. Yüreği buruk olan David bir kaç gecedir uyumuyordu. Calla'yla görüşmeyi sırf babasının hatri için kabul etmişti ama aklında ve kalbinde Blanca varken nasıl sevebilirdi onu. Yorgun gözlerini babasına çevirdi ve yavaşça konuştu. Oturduğu yerde terliyordu.

 

İlk önce kulağımı kapattım ama sesler kesilmedi. Hıçkırmama engel olamadım ve kulağımı çekiştirmeye başladım. Fakat başarılı olamadığımı anlayınca sinirle kafama vurmaya başladım.

 

"Calla, iyi bir kız. Zeki ve kültürlü. Neden gelinin olarak Calla'yı istediğini onu tanıyınca anladım. Fakat ona verebileceğim bir sevgim yok." Calla'yı sevmişti David. Akıllı ve güzeldi. Birçok erkeğin evlenmek için can atacağı kızlardan biriydi ama, kalbi bunu anlamıyordu.

Gülümsedi babası. Fakat bu gülümseme David'e karşı yumuşadığı için değildi. Calla hakkında yanılmadığı içindi.

 

Güçsüzleşen bacaklarım sonunda kendini bıraktığında yere çöktüm. Gözlerimden akan yaşlar bu sefer babama olan özlemimden değil, bana hissettirdiği hayal kırıklığındandı. Duyduklarıma ve yaşadıklarıma bir süre inanamadım. Olduğum yerde vücudumun titremesine izin verdim ve yıllardır içimde tuttuğum acı çığlığımı dışarı saldım. Bunca zaman ona karşı duyduğum sevgim, özlemim, hayallerim ve Calla için ağladım. Yıllarını karşılıksız sevgisiyle geçiren bir kadının anılarına ağladım. Ve her şeye rağmen onu beklemesine. Kollarımın arasında tuttuğum başım geniş bir omuza yaslandığında bir süre duraksadım. Ve nefes alabildiğimi hissettim. Kokusu ciğerlerime dolduğunda elini saçlarıma götürdü ve onları okşadı. Geçecek dedi. Kafise sesi saniyelik bir çatlama yaşadı ama kendini hemen topladı. Geçmişimdeki acı da bile yine beni yalnız bırakmadı.

 

***

Masada duran acı dolu mektuplara bir göz attım, ve "bunlar biraz özel." diye fısıldadım. Kağıtları yarım yamalak içine sıkıştırdığım zarfı tekrar masaya koydum. Boğazımın acidigini hissettiğim de yüzümü burusturdum. Nasıl bağırdığımı ve ne şekilde sinir krizi geçirdiğimi hatırlamıyordum. Kendime geldiğimde Billy'in klubesinde masanın başında oturuyordum ve karşımda beni izleyen dört çift gözün altında eziliyor gibi hissediyordum.

 

"Profesör Soft'un odasından gelen çığlık seslerini duyduğum da hemen oraya koştum ve." diye aktarmaya başladı bizi merakla izleyenlere Edis. "Belinda'yı görünce korktum."

 

"Senin neden orada olduğunu merak ediyorum."diye sordu Billy Edis'e bakarak. Yüzündeki imayı anladı Edis. Ama umursamadı.

Dudaklarını yukarı doğru kıvırdı ve Billy'e baktı.

"Babamın ofisine girmek için izin isteyeceğimi düşünmüyorsun herhalde."

 

Billy başını anlıyorum dercesine salladı ama Edis için endişelenmeye devam etti. Bay Dony Edis'in babasının ofisine girmesini yasaklamıştı. Edis'in bu ölümü kaldıramadığını ve anılarından bir süre uzak kalması gerektiğini savunuyordu.

 

"Hala bazı geceler orada kalıyorum." diye diretti Edis. Babasının ofisinden onu uzaklaştırmaya güçleri yetmeyeceğini anlamasını istiyordu.

 

"Bay Dony''le bu aralar zıtlaşmasan iyi olur." diye araya girdi Diana, ama bakışlarını benden çekmedi. Korkuyla bakıyordu yüzüme.

 

Güldü Edis. Zıtlaşanın bay Dony olduğunu düşünüyor olmalıydı ki, yüzünde ki kin sevgili müdürümüzün her adı geçtiğinde ortaya çıkıyordu.

 

"Belinda." dedi Suzy konuşulanlara bir son vererek. "Sana ne oldu?"

 

Dikkatlerin üzerime çekilmesiyle yerimde kıpırdandım ve ağrıyan başıma elimi koydum.

"Babam." dedim. Ama gözlerimi açmakta zorluk çektiğimde duraksadım. Zihnimin içinde geçen sesleri hala duyuyor gibiydim. "Babam hakkında bilmediğim bir takım şeyler öğrendim ve-" dedim ama devamını nasıl getireceğimi bilemedim. Acıyan gözlerimi parmaklarıma çevirdiğimde onlarla oynamaya başladım. Çenemin titredigini hissettiğim de ağlamamak için direndim.

 

"Öğrendiğin her ne ise bu seni biraz üzmüş Belinda." dedi Diana beni baştan aşağıya süzerek.

 

"Korkunç göründüğümü biliyorum." diye hak verdim başımı sallayarak.

"Mektupta okuduğum şeyler benim için ağırdı, ama kulağım da hissettiğim o sesler beni tamamen yıktı."

 

"Hangi sesler?" diye sordu Suzy. Merak içinde bana bakıyordu. Derin bir nefes verdim. Bunu nasıl açıklayabileceğimi bilemediğim sırada, "Bu bir travma olabilir." diye atıldı Billy.. Uzun bir süre hareketlerimi takip etmişti ama bir yorumda bulunmamıştı."Sizden bizi biraz yalnız birakmanızı istesem ne derdiniz?" dedi çocuklara bakarak.

 

"Neden?" diye sordu Edis. Billy'in yaptığı bu hareket karşısında şaşırmışa benziyordu. Sorgular bir ifadeyle ihtiyara baktığında "Ne oluyor Billy?" dedim. Benimle yalnız kalmak istemesi burada ki herkes gibi benimde dikkatimi çekmişti.

 

Billy, kendisine endişeyle bakan bu gençlere yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle tek tek baktı. Titreyen elini havaya kaldırdığında "Sakin olun." dedi. "Psikoloji alanda iyi olduğumu herkes bilir, bu nedenle Belinda'yla ufak bir seans yapmak istiyorum."

 

Gençlerin ikna oldukları yönündeki homurtuları etrafa yayıldığında Diana "O haklı, Belinda'ya en iyi Billy yardımcı olabilir." diyerek masadan kalktı ve ona hak veren diğer çocuklarla birlikte dışarı çıktı. Edis bir süre sessiz bir şekilde yanımda oturmaya devam ettikten sonra ihtiyarın bakışlarına daha fazla dayanamayarak oda diğerlerin arasına katıldı. Kapıdan çıkarken son kez bana bakmayı ihmal etmemişti.

Billy yalnız kaldıktan sonra bana uzun bir süre baktı ve masadan kalkarak tezgahın arkasına geçti. Yüzünde oluşan düşünceli ifadeyi benden saklamamayı tercih etti.

 

"Mektupta yazılanlarla ilgilenmiyorum. Ama kulağında hissettiğin o sesleri merak ediyorum." Ocağın üzerinde ki çaydanlığı alarak kupasına bitki çayını doldurdu. Bu onun için bir alışkanlıktı. Günde bir kere bitki çayı içmezse başının ağrıdığını söylerdi.

"Bu senin için zor olabilir biliyorum Belinda. Ama bunu benimle paylaşman sana yardım etmem konusunda ki ihtimalleri arttırabilir."

 

Bana doğru uzattığı kupayı elinden aldım ve sessizce karşıma yerleşmesini izledim.

Çayımdan bir yudum alarak acıyan boğazımın yumuşamasını umdum. Ama sıcak su boğazımdan zor geçtiğinde göğüs kafesimin yandığını hissettim. Sahi, duygusal acım fiziksel acımın yaralarını neden kapatamıyordu? Bunu düşündüm.

 

"Mektubu okuduktan kısa bir süre sonra kulağımda hissettiğim babamın sesiydi. Babasıyla oturmuş kahvaltı ediyor olmalıydı, çünkü çatal bıçak sesleri kulağımda cinliyordu. Sonra bir kaç diyaloguna kulak misafiri oldum ve-" dedim ama ihtiyarla göz göze geldiğimde "Deliriyor muyum?" diye sordum. Bunun başka bir açıklamasını yapamıyordum. Ölen insanların sesini nasıl duyabilirdim.

 

İhtiyar beni anladığını belirten bir ifadeyle başını salladı ve gözlerini bir kaç kez kırptı. Elini elimin üstüne koyarak bana yaklaştığında yüzündeki ciddiyet gerilmeme neden oldu. Ve Billy bunu beklermişçesine sessizce fısıldadı.

 

"Uzun bir süre daha sır kalması gereken bu şey, senin gücün Belinda."

 

 

Loading...
0%